> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Dar Bir Zaviyeden Düşünce Sistemimiz
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dar Bir Zaviyeden Düşünce Sistemimiz  (Okunma Sayısı 531 defa)
06 Eylül 2010, 20:18:52
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 06 Eylül 2010, 20:18:52 »



Dar Bir Zaviyeden Düşünce Sistemimiz

Bizim düşünce sistemimizde; akıl, fikir, kalb, insan hissiyâtı ve bütün semereleriyle vahiy.. gibi hususların hemen hepsi fevkalâde önemlidirler ve bir vahidin farklı yüzleri gibidirler. Oturduğu alanın genişliği açısından bu sistemin, başkalarına nisbeten daha bir engin olduğu her zaman söylenebilir. Zaten İslâmiyet, insanlığa sunduğu mesajlarında hep bu açıklık ve vüs'ati gözetegelmiştir: O, muhatap ve müntesipleriyle münasebete geçerken, aklın referansı çerçevesinde, düşünce buutlu, hissiyât televvünlü, vahiy dayanaklı ve ilham enginlikli bir diyalog yolu takip etmiş ve hükümlerini, insan, varlık ve Yaratıcı arasında kurduğu çok sağlam, Kur'ânî muhkemâta uygun, makul ve mantıkî esaslara bağlamıştır. Kur'ân'ın ışığında İslâm'ın tesis ettiği bu münasebet o kadar güçlü ve insanoğlunun his, düşünce ve muhakemesine o kadar uygundur ki, ne ondan evvel, ne de ondan sonra bu ölçüde akıl, kalb ve ruh arasında dengelerin gözetildiği bir başka sistem göstermek mümkün değildir.

Evet İslâmiyet, gerek insanın, biraz da onun o daracık iç dünyası itibarıyla ve gerek bütün bir makro âlemle münasebetleri açısından seciye ve tabiatına en uygun, en ideal bir sistemdir ve onun ihtiyaçlarına cevap vermesi bakımından da eşi–benzeri yoktur/olamaz da. Şunu da hemen ifade etmeliyim ki, bunun böyle olması gayet tabiîdir; zira İslâm'ın en birinci referans kaynağı saf vahiy ve O'nun en birinci yorumcusu da Sünnet'tir. Bu itibarla da diyebiliriz ki, Kur'ân bir mucize olduğu gibi, O'nun mesajlarıyla vücut bulup şekillenen bu sistem de bir mucizedir. Kur'ân'ın eşi–benzeri olmadığı gibi O'nun eseri sayılan İslâmiyet'in de misli–menendi yoktur.

Kur'ân'ın aydınlık dünyasında varlık–eşya–tabiat birdenbire farklılaşır ve ayrı bir şekil alır.. insan ve onun maddî–manevî duyguları ayrı bir derinliğe ulaşır.. akıl, o mucize beyan sayesinde her şeyi olduğu gibi görme seviyesine yükselir.. kalb onun ışıktan atmosferinde tam inkişaf edip gelişebilir.. ruh da, ancak onun vâridâtıyla kanatlanıp kendi "arş–ı kemâlâtı"na yükselebilir.. yükselip herşeyi gönül sultanlığına bağlayabilir. Bu, dün hep böyle olmuştu, bugün de böyle olmaktadır, yarın da böyle olacaktır. Elverir ki mü'minler, duygu, his, şuur ve idraklerinin yanında O'nu, indiği dönemdeki tazeliği, saffeti, nûrâniyeti ve muhataplarının gönüllerinde hasıl ettiği heyecanla tam duyabilsinler.

Zaten, duyabilenler için O'nun soluklarında sürekli bir aşk u heyecan ve bir şevk u iştiyak duyulagelmiştir. O'nu gönül kulağıyla dinleyenler, her zaman O'ndan yükselen bir "basübadelmevt" çağrısıyla irkilmişlerdir.

Evet Kur'ân, temel esprisi itibarıyla farklı bir cihad düşüncesiyle gelmişti; insanları, kendilerini tanımaya uyarma cihadı; bütün varlıkla münasebete geçme cihadı; cismânîliğe ve nefsânîliğe baş kaldırma cihadı; muhataplarının kendi içlerinde kendilerini fethetme cihadı; düşmanlığa, kin, nefret, şehvet, garaz, ihtiras ve kıskançlık gibi.. insanı alçaltan bütün kötü duygu ve tutkulara karşı tavır belirleyip tetikte bulunma cihadı; herkesin kendini bir yüksek mefkûreye bağlaması cihadı; bütün korkuları ve beklentileri aşma cihadı; dünyayı ahiretin bir intizar salonu kabul edip öteleri ihyâ ve burayı da ötelere bağlı îmar etme cihadı.. ve daha bir sürü cihad…

Kur'ân, takrîben bir çeyrek asır, büyük ölçüde, insanlara hep bu kabil cihad mesajları sundu.. ve gün geldi O, bu diriltici mesajlarıyla bir "şecere–i mübâreke" misillü "kökleri yerin derinliklerinde sabit, dalları ise semalara ser çeken bir ağaç gibi" (İbrahim, 14/24) gelişti, inkişaf etti ve geniş bir alanı cennetlere çevirdi.. Evet, nazil olduğu dönem itibarıyla hemen her âyet, âdeta birer çağlayan gibi gürül gürül sesi, birer fevvâre gibi fışkırıp duran köpük köpük kevserleri, daha doğrusu, Ulûhiyet âleminden gelmiş turfanda meyveleri andırıyordu. Bu meyveler, her belirişinde arzuyla dopdolu müştaklar tarafından heyecanla koparılıyor, gönüllerin ve ruhların takdirlerine sunuluyordu. Bu takdimler ve takdirler peşi peşine sürüp gidiyor ve o talihli insanlar da her gün ayrı bir semâvî sofra büyüsü ile oturup kalkıyorlardı. Böyle bir mazhariyetle o günkü o dipdiri muhataplar, her gün ufuklarına boşalan vahiy sağanağıyla, sonsuzdan sur sesi almış gibi iç içe "basübadelmevt"ler yaşıyor, birer Hızır kesiliyor ve uğradıkları herkese de hayat üflüyorlardı. Her zaman dipdiri, her zaman iştiyaklarla coşkun, arzularla dopdolu birbirini takip eden dirilişlerle talihlerinin zirvelerine yürüyorlardı. Allah "Ey iman edenler! Allah sizi, hayat verip dirilteceği gerçeklere çağırdığında, siz de O'nun ve Resûlü'nün çağrısına icabet ediniz." (Enfal, 8/24) mesajıyla onları duyguda, düşüncede, ruhda, gönülde dirilişe çağırıyor; onlar da hiç tereddüt göstermeden "Rabbimiz! Bizler, bizi inanmaya çağıran ve gelin iman edin diyen Davetçi'yi duyduk, O'na icabet ettik. Sen de bizi affet, kusurlarımızı bağışla ve bizi hayatlarını iyiliğe adamış kimseler (içinde yaşat), onlar içinde canımızı al." (Âl–i İmran, 3/193) diyor, bu İlâhî çağrıya koşuyorlardı.

Onlardaki bu sürekli canlılığın sırrı, büyük ölçüde yaşadıkları atmosferden kaynaklanıyordu: Bu insanlar Kur'ân'ı, önyargısız ve yürekten dinliyor.. O'na bütün samimiyetleriyle inanıyor.. ve bu Yüce Kitab'ın ışığında Allah'a yöneliyor, gönülden O'nu seviyor.. sevmekle de kalmıyor, derin bir aşkla O'nun da herkes tarafından kabul edilip sevilmesi için çırpınıp duruyorlardı. İslâmî duygu ve düşüncelerini hevesâtlarının rengiyle kirletmemeye fevkalâde dikkat ediyor ve O'nu kendi renk, kendi desen, kendi şivesiyle, seslendirmeye, temsile çalışıyor, muhataplarından da her zaman "cevabı savap"lar alabiliyorlardı. İşte onların bu aydınlık atmosferinde, İslâm da, Kur'ân da olduğu gibi anlaşılıyor.. ve hemen herkes, hiçbir şeye takılmadan rahatlıkla O'na ulaşabiliyor, O'nu anlayabiliyor.. gönül gözleriyle O'nda Hakk'ın ululuğunu görebiliyor.. ve o kirden, önyargıdan uzak akıl, mantık ve muhakemeleriyle de her şeyi yerli yerince değerlendirebiliyorlardı. Onların mücerret bilgiye takılıp kalmaları asla sözkonusu değildi. Onlar, her işlerinde gayet süratle ilimden hemen amele geçebiliyor, temsili, bilmenin önüne geçiriyor, malumat ve müktesebatlarını muharrik bir güce dönüştürerek nazarî bilgilerini rahatlıkla pratikleştirebiliyorlardı. Engin vicdanlarıyla, insanın yaratılış gayesini, varoluş hikmetini tam duyup hisseden bu insanlar, başkalarının maddede, cismânî hazlarda ve nefsânî isteklerde aradıklarını Allah'a yönelmede, O'nunla olmada tam zevkedebiliyor ve cismâniyete ait bütün darlıklardan sıyrılarak kalbin ferah–feza ikliminde her gün ayrı bir derinliğe açılabiliyorlardı.

Ara ara da olsa, bugüne kadar değişik dönemlerde, sağlam bir Kur'ânî yorum, müstakim bir İslâmî tasavvurdan –daha doğrusu İslâmî temsilden doğan böyle sema ufuklu ve baş döndüren bir hayat sistemi– ki bütün bir ütopya dünyasında tahayyül bile edilememişti– hep yaşanagelmişti.. kimbilir bundan sonra da daha kaç kez yaşanacaktır.! Evet, zaman değişse, asırlar başkalaşsa da, insanların bu ölçüde rûhânîleşmesi için herhangi bir mâni olmasa gerek. Eğer müslümanlar, az önce belirttiğimiz çerçevede, iyi bir mücahede ruhuna sahip bulunur, ne olursa olsun kendilerini asla gevşekliğe salmayıp hep uyanık davranır, hayatlarını, nefis ve cismâniyetlerinin ötesinde kalb ve ruh ufkuna göre sürdürebilir, tabiat ve mahiyetlerinin gereği kendilerinden meydana gelmesi muhtemel fenalıklara karşı sürekli teyakkuzda bulunur ve iç âlemlerinde de olumsuz hiçbir düşüncenin belirmesine meydan vermezlerse, o büyük mazhariyetler bugün için de söz konusu olabilir.

Aslında, İslâmî Düşünce'nin en önemli derinliklerinden biri de, onun, bazılarınca hor görülen bu dünya hayatını, her şeyi Hak rızasına bağlayarak imar etmeyi ve onu ahiretin bir bekleme salonu şeklinde düzenleyip imrenilir hâle getirmeyi yeğlemesidir ki, işte böyle bir mülâhaza çerçevesinde bu dünyaya her zaman, ahiretin bir mezraası, bir koridoru, bir rıhtımı ve bir rampası nazarıyla bakılabilir..

Evet, İslâmiyet muhataplarıyla, onların zâhir–bâtın bütün duygularını, düşünce, his, şuur, mantık ve idrak.. gibi derinliklerini nazara alarak diyaloğa geçer.. O, insanları bütün latîfe ve hâsseleriyle bir bütün olarak kabul eder ve o çerçevede onlarla konuşur; onların arzularına cevaplar verir, bütün tabiî ve beşerî ihtiyaçlarını karşılar ve onlara, bütün zamanlarda bütün mekânlarda rahatlıkla inkişaf edebilecekleri bir ortam hazırlar.

İslâm Düşünce Sistemi'nin diğer bir özelliği de onun, diğer bilgi ve mârifet kaynaklarından daha çok Kitap ve Sünnet me'hazli olduğudur. Bu yönüyle de o, diğer bütün dînî organizasyon ve felsefî cereyanlardan ayrılır. Evet İslâmiyet, zuhur ettiği andan itibaren hep eski mirasa ve din şeklindeki değişik organizasyonlara karşı mesafeli durmuş ve kendi olarak kalma gayreti içinde bulunmuştur. Onların tahrife ve tağyire uğramamış yanları karşısında ise, "şer'u men kablenâ" diyerek saygılı davranmış ama temelde hep, "menhelü'lazbi'l mevrûd" sayacağımız ana kaynaklara bağlı kalmıştır.

Zaten o, ne eski mirasa ne de yeni fantezilere hiç mi hiç muhtaç olmamıştı. Nasıl olurdu ki, onun arkasında Kur'ân vardı. O Kur'ân ki, "asırları muhtelif bütün enbiyanın kitaplarını, meşrepleri farklı bütün evliyanın risalelerini, meslekleri muhtelif bütün asfiyanın eserlerini icmâlen tazammun eden.. alt–üst, ön–arka, sağ–sol, her yanı parlak, bütün vehim ve şüphelere tamamen kapalı.. nokta–i istinadı bilyakîn vahy–i semâvî ve Kelâm–ı Ezelî.. hedefi ve gayesi bilmüşâhede saadet–i ebediye.. içi apaçık halis hidayet.. üstü, envâr–ı iman.. altı, biilmelyakîn delil ve bürhan.. sağı, bittecrübe teslimi kalb ve vicdan.. solu, biaynelyakîn teshîri akıl ve iz'an.. meyvesi de rahmeti Rahman ve dârı cinân bir kitaptır" (Az bir tasarrufla Yirmibeşinci Söz'den). İşte böyle bir kitapla beslenen İslâmiyet, hiçbi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dar Bir Zaviyeden Düşünce Sistemimiz
« Posted on: 28 Nisan 2024, 07:00:47 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dar Bir Zaviyeden Düşünce Sistemimiz rüya tabiri,Dar Bir Zaviyeden Düşünce Sistemimiz mekke canlı, Dar Bir Zaviyeden Düşünce Sistemimiz kabe canlı yayın, Dar Bir Zaviyeden Düşünce Sistemimiz Üç boyutlu kuran oku Dar Bir Zaviyeden Düşünce Sistemimiz kuran ı kerim, Dar Bir Zaviyeden Düşünce Sistemimiz peygamber kıssaları,Dar Bir Zaviyeden Düşünce Sistemimiz ilitam ders soruları, Dar Bir Zaviyeden Düşünce Sistemimizönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes