> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Mukaddes Bir Yolculuk
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mukaddes Bir Yolculuk  (Okunma Sayısı 890 defa)
06 Eylül 2010, 16:36:08
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 06 Eylül 2010, 16:36:08 »



Hicret: Mukaddes Bir Yolculuk

Prof. Dr. Osman Güner





Hak yolunda ve Hakk’ın hatırı için yapılan hicret o kadar kudsîdir ki, mal ve canlarını inandıkları dava ve o davanın eşsiz temsilcisi uğrunda feda eden kutlulardan kutlu bir cemaatin, en çok sevilip takdir edildiği noktada, daha değişik sıfat ve unvanlarla değil de “muhacir” unvanıyla yâd edilmesi ne kadar mânidardır!


Faran dağlarının eteklerine kurulu o mukaddes şehir, 'Şehirlerin Anası', o gün çok farklı bir hâdiseye şahitlik ediyordu. Güneş o sabah sanki bir başka doğmuştu, Mekke semalarında. Vakit, herkesin istirahat için köşesine çekildiği öğle vaktiydi. Efendiler Efendisi (sallallâhu aleyhi ve sellem), 'kardeşim' diye iltifat ettiği Ebû Bekir'i (ra) ziyaret için o gün hiç de alışık olmadıkları bir zamanı seçmişti. Mekke'nin ıssız sokaklarını aşarak Hz. Ebû Bekir'in hânesine ulaştı, kapısını çaldı; içeri girmek için izin istiyordu. Her hâliyle şaşılacak bir hâdiseydi bu. Hz. Ebû Bekir, hâne halkıyla birlikte hemen ayağa kalktı ve: "Anam babam yoluna feda olsun! Vallahi bu saatte geldiğine göre, bunda mutlaka önemli bir iş var!" dedi önce. Sonra da hemen kapıya koştu ve göz aydınlığı misafirini içeri buyur etti. Merakla bekliyordu olacakları. Allah Resûlü önce baş başa kalmalarının daha uygun olacağını söyledi ise de, Ebû Bekir (ra), kızlarını kastederek: "Ey Allah'ın Resûlü, endişe etmeyin. Onlar benim kızlarım; Senin de ehlinden sayılır." dedi. Bunun üzerine Kutlu Nebî (sallallâhu aleyhi ve sellem): "(Bilesin ki,) Mekke'den hicret etmek için bana izin verildi." dedi. Hz. Ebû Bekir heyecanla: "Birlikte mi, ey Allah'ın Resûlü?" diye sordu. "Evet, birlikte." diye karşılık verdi, Allah Resûlü.

Resûl-i Ekrem'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu mukaddes yolculukta refakat etmek için sabırsızlıkla bekleyen biri için bu haber, bir muştu, bir sevinç kaynağıydı. Çünkü Hz. Ebû Bekir, diğer arkadaşları gibi hicret için izin istediğinde, Efendimiz kendisine: "Acele etme! Belki Allah yanına bir arkadaş verir." diye karşılık vermişti. O, bu sözlerden ne kastedildiğini anlamakta gecikmemişti. Hemen iki deve satın almış ve dört aydır da bu yolculuk için hazırlanmaya çalışıyordu. Allah Resûlü'nün bu sözleri onun için büyük bir lütuftu; kendini tutamadı, sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı... Sonrasında, tarihin akışını değiştirecek o mukaddes yolculuğa çıkmak için gerekli olan plân ve hazırlıkları yapmaya koyuldular...1

Hicret Öncesinde Oluşan Şartlar
Peygamber'in (sas) ve O'na iman edenlerin, bunca yıl sevgi, özlem ve ümitle yaşadıkları vatanlarını terk etmek zorunda kalmalarının sebebi neydi? Onları o 'Peygamber Yurdu' şehirden göç etmeye sevk eden hangi elemli hâdiseler yaşanmıştı? Yoksa bu yaşananlar, ilâhî bir plan gereği yüce bir davanın muvaffakiyetine giden yolda atılması gereken adımlardan biri miydi? Elbette öyleydi; zira Ebû Bekir'i (ra) Cennet'le muştulanmışçasına sevince boğan bu mukaddes göç, aslında öteden beri büyük dava adamları için mukadder olmuştu. Tarih şahittir ki, dünya çapında köklü yankıları ve tesirleri olmuş büyük hareketlerin önderleri ve tâbileri mutlaka bir hicret gerçeğiyle karşı karşıya kalmışlardır. Bir başka hakikat daha var ki, yüce davalar asıl başarılarını muvaffak oldukları bu hicret hâdisesinin sonrasında yakalamışlardır.

Hiç şüphesiz insanlık tarihinin en yüce ve en asil hareketi, Peygamberler (asm) vasıtasıyla insanlığa ulaştırılan risâlet davasıdır. Bu yüksek mefkûreli kudsî dava insanlarından hemen herkes doğduğu yeri o yüce davası uğruna terk etmiş ve başka bir yeri yurt edinmiştir. Nitekim Hz. İbrahim, Hz. Lût, Hz. Şuayb, Hz. Musâ ve Hz. İsâ (asm) hep bu yüce mefkûre uğruna doğup büyüdükleri yurtlarından çıkarak yeni ufuklar arama peşinde koşmuşlardır.2 İnsanlığı karanlıklardan nura çıkarmak gibi mukaddes bir vazifeyi üstlenmiş olan bu kutsîler arasında en büyük muhacir hiç şüphesiz Efendimiz'dir (sallallahu aleyhi ve sellem). O'nun (sas) yüce davası uğruna yaptığı hicret, hem çok meşakkatli ve muhataralı, hem de bir o kadar muhtevalı gerçekleşmişti. Bilindiği gibi, Resûlullah'a (sallallâhu aleyhi ve sellem) mukaddes vazife, şirk bataklığının toplumu tümüyle kuşattığı, adaletin güçlülerin insafına bırakıldığı, kan davalarının sulh ve sükûneti derinden sarstığı, insan hayatının kabileler arası çatışmalarla heder edildiği, servetin sadece zengin ve aristokrat kesimin elinde dönüp dolaştığı ve en önemlisi de bunca haksızlığı işleyenlerin hesap vermek için dehşetli bir Gün'de toplanacaklarına dair inancın bütünüyle yok olduğu bir ortamda tevdi edilmişti. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), kendisine risalet görevinin verildiği ilk günden itibaren birlikte yaşadığı insanları, yaratılmışların kulu kölesi hâline getiren bu şirk bataklığından kurtarıp her şeyi yüce Kudretiyle var eden bir Yaratıcı'nın varlığına inanmaya ve insanın iyi veya kötü yaptığı her işin hesabının sorulacağı bir büyük Hesap Günü'nün varlığını kabule davet etmişti. Kısacası Allah Resûlü'nün tek dileği, Mekke toplumunun iman nuruyla aydınlanması ve düştükleri bataklıktan bir an önce kurtulmalarıydı.

Allah Resûlü'nün bu çağrısı, Mekkelilerce başlangıçta pek önemsenmemiş, hatta istihza ile karşılanmıştı. Ancak ne zaman ki, bu mukaddes davet toplumun farklı kesimlerinden hüsnü teveccüh görmeye başlamış, işte o zaman Mekke'nin ileri gelenleri bu çağrıyı kendi kurulu düzenlerini hedef alan ciddi bir tehdit olarak algılamaya başlamışlardı. Başlangıçtaki nispeten müsamahalı ve umursamaz tavırlarını bir tarafa bırakarak Resûl-i Ekrem ve etrafındaki müminlere karşı katı ve sert bir tavır sergilemeye yöneldiler. Bu katı muhalefet, Allah Resûlü'nün müminlerce yegane önder olarak inanılması ve buna bağlı olarak da tesirinin gün geçtikçe artmasından kaynaklanıyordu. Bu durum, Mekkeli liderlerce tehlikeli bir gelişme olarak algılandı. O'nu (sallallahu aleyhi ve sellem) bu davasından vazgeçirmek için ne yapmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Önce aile büyükleriyle konuşup O'nu yolundan döndürmelerini istediler. Olmadı, bu kez uzlaşmak için herkesin reddedemeyeceği kadar şahsî menfaat temin edeceklerine dair teklifler götürdüler. Bu da olmadı, bu sefer müminleri inançlarından vazgeçirmek için son çare olarak fiilî baskı ve işkence yöntemlerine yöneldiler.

Tarih bir kez daha tekerrür ediyordu; geçmişte yüce bir davaya gönül vermiş müminler inançlarından taviz vermeden güvenli bir ortamda dinlerini yaşayabilmek için nasıl başka bir vatan arayışı içerisine girmişlerse, Allah Resûlü ve Ashab'ı da aynı yolu izlemek zorunda kalmıştı. O (sallallahu aleyhi ve sellem), takatin sınırlarını zorlayan bu durum karşısında, müminlere biraz olsun rahat bir nefes aldırmak maksadıyla, güvenli bir bölge olarak gördüğü Habeşistan topraklarını ilk hicret yurdu olarak belirlemişti. Habeşistan yönetimi ve halkı ilk muhacirler için isabetli bir tercihti; zira Habeş Kralı tebaasına karşı adaletiyle ün salmış, iyiliksever bir insandı.3 Mekke'den giden bu ilk muhacir kafilesine hiçbir zorluk çıkarmamıştı; muhacirler huzur ve emniyet içerisinde Allah'a kulluk görevlerini ifa ediyorlar ve hiç kimseden ne bir baskı, ne de çirkin bir söz işitiyorlardı. Mekkeli müşrikler onları orada da rahatsız etmek istemişler; lâkin kralın, muhacirleri koruma konusundaki kararlı tutumu sayesinde isteklerine ulaşamadan geri dönmüşlerdi.

Mekke'de kalan müminler için hayat şartları günden güne ağırlaşıyor, müminler imanları uğruna her gün yeni yeni sıkıntılara müptela oluyorlar ve onlar için artık hicret kapısını çalmaktan başka bir çare de kalmıyordu. Müşriklerin baskıları daha da artmış; Kainatın Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Ashab'ına üç yıl süreyle boykot uygulanmış ve toplumla bütün münasebetleri kesilmek istenmişti. Bu tecrit ve kuşatma hareketinin ardından Allah Resûlü açısından fevkalâde üzüntü verici iki önemli gelişme daha yaşanmıştı: Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) önce, hayatı boyunca kendisini himaye konusunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan amcası Ebû Tâlib'i kaybetmiş; ardından da kendisine bütün varlığıyla destek olan fedakâr eşi, Müminlerin Annesi Hz. Hatîce Validemiz'i dâr-ı bekâya yolcu etmişti. Yaşanan bütün bu acı ve endişe verici gelişmeler, müminler için âdeta yeni bir vatan arayışının habercisi gibi karşılarına dikilmişti.

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), daha önceden sadece isteyenlerin gitmelerine izin verdiği Habeşistan hicretinden sonra, artık hem kendisi hem de Ashabı için bir kurtuluş vesilesi olur ümidiyle Mekke'den ayrılıp hicret etmeyi düşünmeye başladı. Bu münasebetle aklına ilk gelen yer anne tarafından akrabalarının da bulunduğu Tâif şehri oldu. Tâifliler Efendimiz'e davetine karşı, 'Dağlar Meleği'ni bile ihtizâza getirecek insanlık dışı bir tavır sergilediler.4 Sonuçta Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) tebliğ vazifesini yapmak üzere geldiği bu şehirden ayrılırken, bir taraftan görevi ifa etmenin huzurunu yaşarken, diğer taraftan da hicret için geldiği bu yerden hüzünle geri dönüyordu.

Nihayet beklenen gelişme olmuş; inkârcıların Mekke'de onca baskı ve yıldırma teşebbüslerine rağmen müminlerin imanlarını koruma ve dinlerini yaşama hususunda gösterdikleri kararlılık, Mevlâ'nın (celle celâluhu) izni ve inayetiyle hicret meyvesine dönüşmüş; Medine'nin tali'li insanları, Allah Resulü'nün hicret talebine müspet karşılık vererek, müminleri yurtlarına ve yuvalarına ortak etme isteklerini açıkça ifade etmişlerdi. Birbiri ardınca gerçekleşen iki Akabe toplantısında Medine'nin bu bahadır insanları, 'Ensâr' olacaklarını cihana ilân edercesine Resûlü Ekrem'e biat etmişler ve O'nu: "Ey Allah'ın Elçisi, beldemize buyurun!" diye Medine'ye davet etmişlerdi. Ciddiydiler; O'nun getirdiği her şeyi kabullenecek, O'na teslim olacak, nefislerini, kadınlarını, çocuklarını koruma mevzuunda gösterdikleri aynı hassasiy...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mukaddes Bir Yolculuk
« Posted on: 28 Mart 2024, 21:44:49 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mukaddes Bir Yolculuk rüya tabiri,Mukaddes Bir Yolculuk mekke canlı, Mukaddes Bir Yolculuk kabe canlı yayın, Mukaddes Bir Yolculuk Üç boyutlu kuran oku Mukaddes Bir Yolculuk kuran ı kerim, Mukaddes Bir Yolculuk peygamber kıssaları,Mukaddes Bir Yolculuk ilitam ders soruları, Mukaddes Bir Yolculukönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes