> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Dini Hassasiyetin zayiflamasi..
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dini Hassasiyetin zayiflamasi..  (Okunma Sayısı 911 defa)
06 Kasım 2009, 14:38:35
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 06 Kasım 2009, 14:38:35 »



DİNİ HASSASİYETİN ZAYIFLAMASI MEZHEP HASSASİYETİNİN ZAYIFLAMASIYLA DOĞRU ORANTILIDIR
 

 

      EBUBEKİR SİFİL

Hocam mevzu hadislerin varlığı bir gerçek. Ancak bundan hareket ederek hadislerin sıhhatini sorgulayanlar bir müddet sonra sahih hadislerin varlığından da şüphe etmeye başlıyor. Bunun dengesini nasıl korumak lazım? Şimdi mevzu hadisler var diye hadis kurumunun zaafa uğratılması doğru mudur? Çünkü böyle örneklerle bazen karşılaşıyoruz.

 

Evet, eğer kastettiğiniz bir kurum olarak hadis ve sünnet karşısında zayıflayan hassasiyet ise bunu şöyle ifade edebilirim: Bu bir anlayışın ürünüdür, sonuçtur. O anlayışın arka planında başka kabuller vardır. Hadislerin sıhhatiyle ilgili tereddüt aslında bu kabullerin bir sonucu olarak yansır. Yok, bir araştırma meselesiyse, yani hadisler konusundaki sahih midir değil midir tarzındaki tartışmalı tavır, mütereddit tavır bir araştırmanın sonucunda ortaya çıkmışsa buna saygı duymak lazım. Demek ki kişi bilmiyor ama araştırıyor, bir sonuca varacak. Fakat günümüzde yaygın olan ilk söylediğimdir.

Yani hadiste bir kurum olarak gösterilmesi gereken hassasiyeti insanların kaybetmesi söz konusu. Bu da Kevserî merhumun, ‘mezhepsizlik dinsizliğin köprüsüdür’ tarzındaki ifadesinde kristalize oluyor.

Ne alakası var? derseniz, şöyle bir alakası var: Dînî hassasiyet insanlarda mezhep anlayışının zayıflamasıyla zayıflamaya başlıyor. İşte eskiden ortaya konmuş içtihatlar var. Bunlar bizi bağlamaz, günümüzde daha çok imkanlarımız var, bir tuşa basıyorsunuz binlerce bilgi kaynağına ulaşıyorsunuz gibi söylemlerle de desteklenerek ifade ediliyor. “Geçmişte yaşamış insanların ortaya koyduğu çözümler bugün bizim için bağlayıcı değildir. Onlar farklı bir dünyada yaşıyordu, biz farklı bir dünyada yaşıyoruz” deniyor. Dikkat ederseniz bu bir kabulün neticesidir. Yani “dünya değişti, her şey değişti dolayısıyla da ahkâm da değişmelidir” kabulünün sonucudur. Dünyanın değiştiğini ve değişimin kaçınılmaz olduğunu, kabul edilmesi mutlak zorunlu bir şey olarak kabul ettiğiniz anda bir şeyler de çürümeye başlıyor. Önce içtihat çürüyor, ardından icma çürüyor. Yani deniyor ki adamın birinin tabiriyle: “İnsanlık Ashab-ı Kehf’in mağarasında mı uyuyor acaba? 1300 yıl önce meydana gelmiş bir icma hükmü bizim için niye bağlayıcı olsun? Hayat devam ediyor, değişiyor, akıyor, gidiyor.”

Arkasından hadise, sünnete geliyor. Neden? Çünkü içtihattan başlayan bu itiraz süreci aslında hadisin, sünnetin altının oyulabileceği anlayışından kaynaklanıyor. Çünkü bu nokta dikkatten kaçırılmasa adam şunu bilecek ki, bizim bugün itiraz ettiğimiz pek çok hüküm, pek çok içtihat aslında sünnete dayanan, aslında delilini sünnetten alan içtihatlardır.

Biz bu içtihatları reddetmekle sünnetin bağlayıcılığını, hadisin delaletini reddetmiş oluyoruz. Ve üçüncü aşama da oraya geliyor: Sünnet, hadis! Yazıya geçirildi mi geçirilmedi mi? Hatta geçen gün bir hıristiyan kanalında izledim. Hristiyan papaz aynı şeyleri söylüyor. Yani İslam’a saldıracak adam aynı argümanları kullanıyor. Hadislerin yazıya geçirilmesine Hz. Peygamber izin vermemiştir, diyor. İşte ikinci halifeleri şöyle etmiş, hadisler şu zamanda derlenmiş, işte İslam bu! Çok ilginç bir şey. Bunlar aslında oryantalistlerin ürettiği malzemeler. Belki bu ayrı bir bahis. Ama şunu anlıyoruz ki bu hassasiyet zayıflaması İslamî bir durum değil. Yani bir insan, ulemanın asırlar boyu sahih kabul ettiği, üzerine hüküm bina ettiği herhangi bir rivayeti ya da rivayetleri tartışma konusu yapıyorsa, bunu hafifsiyorsa bu İslamî hassasiyetin zayıfladığının bir göstergesidir. Çünkü bizde, bundan yüz yıl öncesine, belki elli yıl öncesine kadar sıradan sokaktaki bir insan bile, Efendimiz şöyle buyurmuştur denildiğinde, bunu kendisi için uyulması mutlak surette gerekli olan bağlayıcı bir ilke olarak görüyordu. İşte bu anlayış değiştikçe, zayıfladıkça muhtelif gerekçelerle hadislere yöneltilen tenkitler artıyor ve bunun sonu nihai aşamada Kuran’a çıkıyor. Kuran kıssalarının aslında yaşanmış şeyler olmayabileceğinden tutun da Kuran’ın somut hüküm bildiren, emir bildiren ayetlerinin tarihsel olduğu iddiasına kadar bir yığın şey o çuvalın içinde mevcut.

Müslümanların bu konuda dikkatli olması lazım.

Evet, İslamî bir durum değil bu.

Günümüzde mesela bir müslüman kredi almak istiyor. Soruyorlar âlimlere. Kimisi bazı şartlar yerine geliyorsa alabilirsiniz diyor ya da muhataba göre değişik cevaplar ortaya çıkabiliyor. Bu durumlarda ne yapmak gerekiyor? Çözüm nedir? Siz bu sadedde geçenlerde şöyle söylemiştiniz: “Bu durum İslam’ın kendisinden kaynaklanan bir sorun değildir, bu günümüz müslümanlarının eksiğidir.” Bunu biraz daha açar mısınız?

Temele inerseniz mesele şu: Müslümanlar günümüzde gerek dünyanın muhtelif yerlerinde gerek Türkiye’de birtakım pratik ihtiyaçlarına, meselelerine kurumsal anlamda cevaplar üretebilecek durumdalar. Yani isterlerse, mesela, büyük şirketler kurabilmekteler, televizyon kurabiliyorlar, medyada yer alabiliyorlar. İşte sivil toplum dediğimiz alanda mevcutlar. Özellikle cemaat yapıları pratik olarak bize bunu net olarak gösterebiliyor. İşte bir cemaat bir anda dünyanın herhangi bir yerinde okul açabiliyor. Ve onu besleyebiliyor, destekleyebiliyor, yaşatabiliyor. Demek ki müslümanlar Türkiye’de bir araya gelip bir mesele çözme konusunda pratik bir sıkıntı içerisinde değiller. Sıkıntı bizim düşünme biçimimizde yatıyor. Nedir o? Pratik ihtiyaçlarımızı öne alıyoruz. Cemaat bazında da olsa pratik ihtiyaçlar.

Televizyon Kurmakla Dünya Kurtulmuyor

Bunların en başında dünyayı kurtarmak geliyor. Yani biz dünyayı kurtarmak için ne yapabiliriz, televizyon kurmalıyız. Dünya kurtuluyor mu? Hayır. Ben birey olarak, siz fert olarak yaşamakta olduğumuz sıkıntıları yaşamaya devam ediyoruz. Mesela evlilikte sıkıntılar yaşıyoruz. Talebe ise okumada sıkıntılar yaşıyor. İşadamı ise ve bir cemaate mensup değilse, kredi bulmakta zorlanabiliyor. Bunu çoğaltabiliriz. Yani insanların, müslümanların bireysel problemleri devam ediyor. Biz pratik ihtiyaçlarımızı öngörmez isek çok da bir yere varamayız. Siyaset yapmalıyız diyoruz. Neden? Çünkü dünyanın kurtuluşu, ümmetin kurtuluşu buna bağlıdır diyoruz. Ama siyasete döktüğümüz onca emek, onca para, onca zaman bir düdükle bitiyor. O zaman ihtiyaçlarımızı, problemlerimizi, yeni bir öncelik sıralamasına tabi tutmamız lazım. Yani bireyden, insandan başlayan bir gözden geçirme faaliyeti olması lazım. Bireyin ihtiyaçlarından, bireyin eğitiminden. Gerçekten bu nedir? Bu ‘komşusu açken tok yatan bizden değildir’ ilkesinin hayata geçmesidir.

İslam Kalkınma Bankası’nın Kredisi İhsan Doğramacı’ya

Vakıflar bu anlamda bir çözümdür değil mi?

Elbette. Yani ben hiç tanımadığım bir müslümana gidip derdimi, durumumu arz edip (tabi bunun da süreçleri, kurumları, tarzı ve sistemi olacak), ondan ihtiyacımı karşılayabilecek duruma gelmedikçe biz kurtuluşu, herhangi bir projede aramayalım. Birey olarak müslümanın derdiyle dertlenmek durumundayız.

Bunun dışında hatta uluslar arası kurumları var müslümanların. Bu kurumlar bile derde deva şeyler üretemiyorlar. Geçenlerde, Türkiye’den çok güzel hizmetler yapan bir sivil toplum örgütü İslam Kalkınma Bankası’na başvuruyor. Bu başvuruyu yapan kişinin bizzat kendisi anlattı. Başvurmuş ve demiş ki, biz Türkiye’de bir tırın arkasına seyyar bir hastane kurup bütün Türkiye’yi gezmek istiyoruz. Yani hastaneye gidemeyen, maddî durumu elvermeyen insanların ayağına hizmet götürelim. Ameliyathanesi de içinde olan tam donanımlı bir seyyar hastane kurmak istiyoruz. İslam Kalkınma Bankası yetkilisinin tepkisi şu: Kaça mâl olur bu? Beş milyon dolar. Biz onunla ilgilenmiyoruz; gidin onu başka yerlerde, mesela AB’de arayın. Peki, siz ne ile ilgileniyorsunuz? Biz asgari elli milyon dolarlık kredilerle ilgileniyoruz. Peki, bunu Türkiye’den kullanan var mı? Var. Kim? İhsan Doğramacı! Ve İstanbul’da zannediyorum Yıldız Teknik Üniversitesi. Türkiye’den İhsan Doğramacı kullanıyor. Biri kırk küsur milyon dolar, biri altmış milyon dolar kredi kullanmışlar İslam Kalkınma Bankası’ndan. Yani bu şu arızadan kaynaklanıyor: Müslüman bireyi, müslüman ferdi, cüzî ihtiyaçları öne almayan, dünyaya teleskoptan bakan bir şey. Ormana bakarken ağacı gözden kaçıran anlayışlar. Bence sıkıntıların kaynağı buradadır. Hepimizin tek tek bilinçli olarak, ferdi olarak yapabileceğimiz İslamî hizmetlerdedir. Bu, ben İslami hizmet yapacağım diye ortaya çıkarak da olmuyor. İşin tabiatında böyle bir şey de var. Ben İslam’ı yaşamalıyım anlayışından kaynaklanan otomatik anlayışlardır bunlar.

Böyle planlı, projeli, stratejili, öngörülü, hedefli, organizeli çalışmalarda genellikle birey ihmal ediliyor. Hadis-i kudsiyi hatırlayın: “Allahu Teala buyuruyor ki kuluna, ben hasta oldum ziyaretime gelmedin. Acıktım derdimi sormadın. Kul, bu nasıl olur Yarabbi? diyor. Böyle kullarım vardı da sen onların eksiğini, derdini sıkıntısını sormadın, diyor Allah Teala” Buhari’de geçiyor bu hadis.

Dolayısıyla diğer insanların ferden ferda bu işi yürütmesi lazım. Bu hassasiyet kurumsal plana taşınırsa ne âlâ, ne güzel. Dolayısıyla soruya gelelim, Karz-ı Hasen diye bir müessese, bir fon, bir sandık oluşturulamaz mı Türkiye’de? İhtiyacı olan insanların buradan gidip kredisini alıp, faizsiz, kullandıktan sonra geri ödeyebileceği, ödemese bile bunun zekât fonlarıyla ve saire ile sürekli beslenebileceği bir sistem kurulamaz mı? Zaten şu anda mevcut pek çok projenin buna benzer yapılarla yürütüldüğünü biliyoruz. Mevcut, belki bu söylediğimizi birebir yerine getiren girişimler vardır. Ama çok etkin olmadıkları, çok yaygın olmadıkları bizim hâlâ bu sorunu konuşmamızdan anlaşılıyor.

Genel olarak müslümanların ahvali ortada. Çağımızın en önemli problemlerinden birisi müslümanların dünyevîleşmesi. Sizin düny...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dini Hassasiyetin zayiflamasi..
« Posted on: 26 Nisan 2024, 15:25:04 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dini Hassasiyetin zayiflamasi.. rüya tabiri,Dini Hassasiyetin zayiflamasi.. mekke canlı, Dini Hassasiyetin zayiflamasi.. kabe canlı yayın, Dini Hassasiyetin zayiflamasi.. Üç boyutlu kuran oku Dini Hassasiyetin zayiflamasi.. kuran ı kerim, Dini Hassasiyetin zayiflamasi.. peygamber kıssaları,Dini Hassasiyetin zayiflamasi.. ilitam ders soruları, Dini Hassasiyetin zayiflamasi..önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes