๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Makale Dünyası => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 06 Eylül 2010, 16:09:55



Konu Başlığı: Cihadda Bir Soluk
Gönderen: Zehibe üzerinde 06 Eylül 2010, 16:09:55
CİHADDA BİR SOLUK

A. Haydar Altun


Cihad, ruhda derinleşmenin semeresidir. Ruhen inkişaf edemeyen, cihadı, ilâhi ölçüler içinde kavrayıp tatbik edemez.
Cihad, hislere mağlubiyetin neticesi, eşref-i mahlûkat olan insanı boğazlamak, ebedî hapishaneye mahkûm etmek, malını yağmalayıp yuvalar yıkmak, namusunu pâyimal etmek, devletler yıkıp topraklar kazanmak değildir.
Cihad, ilâhî mesajı, ilâhî gayeye muvafık olarak en yakın (nefs)'dan başlayıp en uzağa kadar devrin şartları ve tekniği içinde insanlığın Dünya ve Ahiret saadetini temin ve Allah'ın rızasını kazanma maksadına matuftur.
Cihad, zalimin zulmüne mani olmak, mazlumun ahını dindirip ezilmesini önlemek ve insanların yaratılış gayesi istikametinde hür ve huzur içinde yaşamasını temin etmek içindir.
Cihad, ilâhi iradenin tebliğine mani bütün maniaları izale ederek, muhtaçlara suyun götürülmesi gibi Hakk'ın gönüllere akmasını temin içindir.
Cihad, viraneleri ma'mur, enkazları ümranlara çevirmek içindir.
Cihad, bataklıkların kurutulması, güllerin yetiştirilmesi, bülbüllerin şakıması içindir.
Cihad, tohumun saçılması, ağaçların budanması ve baharın temini içindir.
Velhasıl cihad, kalb-kafa, ruh-cesed, dünya ve ukba muvazenesini temin mücahedesidir.
Evet, bu duygu ve düşünce ile kurulacak veya kurulmuş bir dünyanın varlığı ve devamlılığı din, dil, tarih ve an'anelerine bağlılığı nisbetindedir.
Asırlarca hüküm süren ecdadımız, mezkur hakikatlere saygılı kaldığı için ayakta kalmıştır.
Bunu teşhis eden hasımlarımız, çeşitli entrikalarla bu milletin temelini teşkil eden din, dil, tarih ve an'anelerinden koparak ipliği dağılan teşbih daneleri gibi koskoca devleti öyle dağıtmış ve parçalamışlar ki, milletimiz yıkılan bu enkazın altında inlemekte, kurtulmak için çareler arayıp çırpınıp durmaktadır.
Her ne kadar kurtuluşumuz ekonomik ve teknolojik sahalarda aranmakta ise de asıl varoluşumuz, bunlarla beraber kaybettiğimiz mezkur kıymetlere yeniden sahip çıkmakla mümkün olacaktır.
Elbette minarenin tepesindeki bir milletin kuyuya atıldıktan sonra çıkışı kolay olmayacaktır.
Kurtuluş, menfaat, makam, mevki, şehvet ve şöhretten uzak, sadece Hakk'ın naşiri olarak, korkutucu ve ürkütücü olmadan koyunun safi süt ikram etmesi gibi İslâm'ı, sözlerinde, davranış ve hareketlerinde güzel misal olarak insanlara saadet-i dareyn'in kapısını açmak ve bilhassa Yaradan'ın hoşnutluğunu kazanmak için mücadele ederek mümkün olacaktır.
Akıl ve kalbleri ikna yolunu tercih edip, gerilimini kaybedip gevşemeden, ümidini yitirmeden, ihlas ve samimiyetle, Cenab-ı Hakk'ın rahmetine sığınıp, kudretine itimad ederek, kin ve nefretten uzak, şefkat ve merhametle kendilerine düşeni hakkıyla ifa ederek, sulh ve huzurun, hak ve adaletin temsilcileri olmalıdırlar.