> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Aşk İmiş Her Ne Var Alemde
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Aşk İmiş Her Ne Var Alemde  (Okunma Sayısı 814 defa)
19 Mayıs 2010, 17:47:16
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 19 Mayıs 2010, 17:47:16 »



Aşk İmiş Her Ne Var Âlemde

Eski ama eskimeyen özlere sahip edebiyatımız aşkı merkeze almış, onu şiir faaliyetinin önemli bir noktası yapmıştır. Aşk eski şiirimizde, klişe bir konu olmaktan çok öte bir mânâda ele alınmıştır. Eski şairlerimiz aşkı şiir yazmak için insanı tazeleyen bir duygu olarak görmüş, ona diğer duygulardan daha fazla önem vermiştir.

Aşk, metafizik çağrışımları olan, insan olmanın şifrelerini veren önemli duygulardan biridir. Var oluşun kimyası, insan ilişkilerinin mayası, sevginin doruk noktasıdır. Bir insanın bu dünyada kendini var kılabilmesinin yollarından biri, belki de en önemlisi, aşkı hakiki mânâsıyla yaşamasıdır. Çünkü aşk, bir fark ediş düzeyine erişti mi yaşayanı kendinden alır bir üst noktanın sınırlarına taşır. Bu sınırın ötesi artık ‘olmak’, bütün imkân ve çağrışımlarıyla merkezin içine girmektir.

Aşk, yok oluşların eşiğinde var oluşa yelken açmaksa, eski kültürümüz gerçekten de bunu hakkıyla tatmanın ötesine geçmiş, aşkı bütün insanî faaliyetlerin tam ortasına koymuştur. Bu yönüyle, büyük bir mazinin şanslı çocukları olarak, aşka dâir hemen her şeyin tarihimiz boyunca yazılıp çizilmiş olduğunu görebilmemiz mümkündür. Toplumların en önemli estetik göstergesi olarak kabul edilen edebiyatta -özellikle aşkı mihver edinen şiirde- bütünüyle aşkın, her hâliyle aşkın olanın yansımalarını buluruz.

Edebiyat-toplum-ilim münasebeti bunu açık şekilde kabul eder. Toplumlar, şahısları şekillendiren bir öze sahiptir. Toplumun ferdi olan sanatçı, elbette kendisini yoğuran özün kültürünü dillendirir. Kodlarında içtimaî bir yan bulunur. Bu bakımdan sanatçıların eserinde çizdiği portreleri, realist bir bakış açısıyla değerlendirirsek, bir anlamda toplumunun kendisini görürüz. Aşk da bu içtimaî yanıyla, hayata ayna olan eserin içinde yer alacaktır, almıştır da. İnkâr edilemez bir gerçek olarak aşk, fertlerin içinde bir öz olarak yaşanacak, sonrasında hayatın estetik yanlarına not düşen şair de bu aşkı eserine yer yer abartmalarla, kimi zaman da ironik olarak ele alacaktır.

Edebiyat, bazı temaları merkeze alır. Bunlar edebiyatın olmazsa olmazlarındandır. Şairler şiirlerini inşa ederken elbette bir duygudan hareket edecektir. Aşk da bu duyguların en kapsayıcı olanı, bunların en başta gelenidir. Aşk ölüme dek varan bir bakış açısıdır. Hayatı, sanatı, toplumu, insanı ve her şeyi aşk etrafında görmek, bütün bunlara bu perspektiften bakmak doğru olacaktır. Çünkü aşk hepsini ihtiva eden, hepsine kaynaklık eden bir yana sahiptir. Dolayısıyla aşk yaşamak, ölmek, insan olmak, sonra bağlanmak gibi bütün faaliyetlerde söz sahibi olur. İnsanlar aşkı için birçok şeyi göze alır. Eleştirilmek, ölüm, kavuşmak vs. İşte şair de insanlığın sırlarına eren biri olarak en az iki kişi arasında yaşanan bu duyguyu şiirine alır. Onu bu duyguyu işledi, toplumu bozdu diye eleştirmek insaf sınırlarını aşmak demektir.

Toplum bizi şekillendirir. İçinde yaşadığımız toplum bütün değerleriyle bizi sarmalar, kültürüyle hal-hamur eder. Bizler içinde yaşadığımız kültürün ürünü olarak hayatın bütün alanlarında bilmeden, istemeden de olsa kültürümüze ait kodları sergileriz. Sıradan insan, insanî faaliyetlerinde bunu pek hissetmez, onun için olağan gelen birçok şey vardır. Fakat edebiyatçı, şair bu sıradanlığı aşarak toplum içinde olmanın, o toplumun kültürüyle kültürlenmenin dışında bunu en iyi şekilde temsil etme kabiliyetine de sahiptir. Diğerlerinden farklıdır şair; onların göremediğini, duyamadığını, hissedemediğini, fark edemediğini gören, işleyen bir algılayışa sahiptir. O da diğerleri gibi toplumunun kültürünü yaşar, ama diğerlerinden farklı olarak bu kültürü işler de. Şair bu yanıyla aşk gibi bir duyguyu estetisyen gözüyle elbette sanatının ortasına koyacak, içinde bulunduğu toplumun duyarlığını farklı çehrelerde aktaracaktır. Gözlemci olacak, tecrübelerini sanat mantığı içinde yeniden üretecektir. Çünkü o bir insandır. Hisseder, duyar ve duyurur.

Eski ama eskimeyen özlere sahip edebiyatımız aşkı merkeze almış, onu şiir faaliyetinin önemli bir noktası yapmıştır. Aşk eski şiirimizde, klişe bir konu olmaktan çok öte bir mânâda ele alınmıştır. Eski şairlerimiz aşkı şiir yazmak için insanı tazeleyen bir duygu olarak görmüş, ona diğer duygulardan daha fazla önem vermiştir. Onlara göre aşk, âlemde her ne varsa odur. Yani aşk sadece aşk olarak değil bütün çağrışımlarıyla yer almıştır. Fuzulî, başlığa aldığımız mısraıyla geniş bir var oluş perspektifi çizerek bize aşkın her şeye sirayet edeceğini de anlatıyor. Fuzulî’nin anlatmak istediği sadece dünyevî aşk değildir; onu da aşan bir sırra sahiptir. Aşkı ikiye ayırarak dünyevî ve uhrevî diye incelemek, onun daha geniş bir açılıma sahip olduğunu kabul etmektir. Yani aşk sadece dünyevî ya da sadece uhrevî değil bütün bunların üstünde her şeye kendisiyle bakılabilecek bir nazara sahip olan duygudur.

Fuzulî aşkı her nesneye, her varlığa, canlı cansız her şeye atfederek aşkı bir mânâda dar anlamından da kurtarmış, sanki bu günleri görür gibi onu bedenin uzağında varlığın, yaratılışın temelinde görmüştür. Bu bakış açısından aşkı bedene hapseden görüşün bugünün görüşü olduğunu, bunun eski kültürümüzde, birkaç istisna dışında, hiç de böyle algılanmadığını kabul etmeliyiz. Divan edebiyatının en büyüklerinden birinin, Fuzulî’nin “Aşk imiş her ne var alemde” sözü bile divan edebiyatımıza aşkı profanlaştırdığı yaftasıyla bakmamamızı gerektirir. Çünkü aşk dindar olan, dinine ait her şeyi üstün tutan o şairlerin işlediği tema olmakla bu bakışı hak etmez.

Günümüz toplumu aşkı insanlar arasında yaşanan bedenî bir his derekesine indirecek şekilde algılıyorsa, edebiyat ve sinemada bunu böyle işliyorsa bunun çıkış noktasının divan edebiyatı olmadığı açıktır. Bu durum bugünün işidir. Geçmişte şairlerimiz aşkı bedenî çağrışımlarını bir kenara bırakarak, kavuşamamanın adı yapmıştır. Çünkü onlara göre aşk maddî hâle dönüştüğünde anlamını kaybeder, öz olmaktan çıkar ve dünyevî bir algıya dönüştürür.

Onu söze indirger, teorik bir bakışla fiil hâline getirmez. Yani aşk hem tasavvufta hem de divan şiirinde şairlerin onu bir duygu olarak algıladığı, ama fiil hâline koymadığı hâldir. Toplum buna müsait değildir; içtimaî ahlâk, sanatçının bu tarzda davranmasına müsaade etmez. Bu sadece sözle ifadesini bulan, sözün dışına çıkmayan, yani sınırlarını aşmayan bir durumdur. Kadîm hikâyemiz Leylâ ve Mecnun’da aşk kavuşmak isteme-kavuşamama çerçevesinde tezahür eder. Mecnun Leylâ’sına kavuştuğunda çektiği ızdırapların da tesiriyle onu tanımaz, “Ben ben isem nesin sen ey yâr / Sen sen isen neyim men-i zar” diyerek aşkı kavuşmak, elde etmek, olarak ele almaz. Kadîm kültürümüz aşkı bedenî ilgilerin ötesinde görmüş, ona böyle bir mânâ vermiştir.

“Işk derdinden olur aşkın mizacı müstakim” diyen Fuzulî doğru mizaca sahip olmanın, dahası doğrulanmanın bir göstergesi sayar aşkı. Aşk kaynağı itibariyle kaşı, gözü, saçı temsil etmez. O duygu olarak kalbdekini, kalbde olan biteni temsil eder. Ve böylece aşk duygusunu yaşayanı doğru yola iletir. Doğru olan İlâhî olandır. İlâhî olanı ise aşkta, onun mücerret ve söze dökülmüş biçimiyle görürüz. Tenle ilgili olan kısmı apaçık söylemek gerekirse aşkın dışındadır. Doğruya iletmez, bilakis doğrudan saptırır. İşte aşk İlâhî olması bakımından ne divan edebiyatında ne de eski toplumumuzda böyle algılanmıştır. Aşk geniş bir mecazlar dünyasından yola çıkılarak üretilen ve temsil kabiliyeti çok geniş olan bir istiaredir.

Eski şiirimiz aşkı anlatırken dünyaya sanat ufkundan bakmış, aşkı geleneksel kültürümüzün metaforik algısını temele alarak işlemiştir. Divan edebiyatının ilk şairinden son şairine değin işlenen ve böylece geniş bir anlam dünyasına sahip olan aşk duygusu hiçbir zaman İlâhî olandan kopmamış, koptuğunu varsaydığımız şiirlerde bile metaforik algı hâkimdir. Yani aşka sanat mantığının elverdiği ölçüde bakmak doğru olacaktır. Çünkü aşk sevginin, muhabbetin en üst noktasında yer alır. Elbette insan olan biri onu ele alırken insan olmanın verdiği bütün duyguları da aşkla birlikte düşünecektir. Fakat divan şiiri klişelerin, mazmunların şiiri olduğu için bu şiirdeki aşka böyle bakmak gerekiyor. Leskofçalı Galib’in birkaç mısraı sanırım düşüncemizi anlatmaya yetecektir: “Hitab-ı aşkı kim anlar, kiminle söyleşelim. / Cevab-ı aşkı kim anlar, kiminle söyleşelim.”

 Korhan Altunyay

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Aşk İmiş Her Ne Var Alemde
« Posted on: 29 Mart 2024, 18:28:12 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Aşk İmiş Her Ne Var Alemde rüya tabiri,Aşk İmiş Her Ne Var Alemde mekke canlı, Aşk İmiş Her Ne Var Alemde kabe canlı yayın, Aşk İmiş Her Ne Var Alemde Üç boyutlu kuran oku Aşk İmiş Her Ne Var Alemde kuran ı kerim, Aşk İmiş Her Ne Var Alemde peygamber kıssaları,Aşk İmiş Her Ne Var Alemde ilitam ders soruları, Aşk İmiş Her Ne Var Alemdeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes