> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Bana bir yer ver kalbinde
Sayfa: [1] 2   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bana bir yer ver kalbinde  (Okunma Sayısı 2541 defa)
07 Kasım 2010, 21:31:30
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 07 Kasım 2010, 21:31:30 »



Bana Bir Yer Ver Kalbinde Benimdir Diyeyim


"Bir gece kalsın yanında, dinlensin gönlüm”1

Bir insan taşa benzetilse nasıl olur? Yani: "İpek gibi” deriz, "gül gibi” deriz, "ceylân gibi” deriz... Bir insan için "taş gibi” deyince kalbinin ne denli katı olduğu anlaşılır... Ben, şimdi o müthiş âyet-i kerîmeyi de eklemek istiyorum taşın tedâîleri arasına:
"Ama bütün bunlardan sonra kalpleriniz katılaştı, kaya gibi hatta daha da sert oldu. Çünkü unutmayın, öyle kayalar var ki, içinden ırmaklar fışkırır ve öylesi de var ki, yarıldığında içinden su çıkar; bazısı da Allah korkusuyla (yerinden kopup) aşağı yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir!”2
Bana dokunan asıl benzetme, Hızır -aleyhisselâm-'ın talebelerinden birine verdiği taş örneği:
"-Bu taşın neresini görüyorsun? Bu yüzünü... Bütün yönlerini göremiyorsun. Arkasını, sağını, solunu ve içini göremiyorsun. Nasıl görünüyor? Gri, mat, soğuk... Ama kıralım taşı, bak, içinde rengârenk kıvrımlar, çizgiler var. Şaşırtıcı değil mi? Hadiseler de böyledir... Bir sana görünen yönleri vardır, bir de asılları, başka yönleri...”
Meşhur Hızır dersi... İnsana, Kur'ân'ı ve hikmeti öğreten Rahmân'ın gönül rızkı...
* * *
Senin hakkında ne çok konuşan var, Rabbim! Senin hakkında ne çok konuşuyoruz! Bilmediğimiz hâlde... En yakınlarımız için bile gün gelip: "Hiç tanımamışım...” dediğimiz hâlde... Kâ'bına varılmaz bir ummânı küçücük yüreğimize tıktığımızı sanarak...
İnsanlar birbirini seviyor. İnsanlar birbirini terk ediyor. Terk edilen, edeni özlüyor Rabbim... Hem öyle özlüyor ki, uykusu, rüyası, bakışı, bekleyişi, arayışı, gülüşü, ağlayışı o oluyor. Hep bekliyor, döner ümidiyle, geçmiş güzel günlerin hayâliyle tesellî ve güç bularak, destek alarak bekliyor. Bir gün dönecek...
Ve ben günlerdir, aylardır, yıllardır Sen'sizim. Böyle namazdayken de Sen'sizim. Sen'i anlatırken de, anarken de...
Hemen duyduklarım ve okuduklarım hücum ediyor hâlimi izah için... Ben Sen'i çok özledim! İşte o insan taşa benzer ki, üstüne yağmur yağar da suyu, damlası yüreğine sızmaz. Yağmurun güzeli, yüreğe yağandır. Neyleyim camlarımdan süzülüp inen damlayı? Yüreğime sızsa ya...
Seher rüzgârı mahzûn ve yetimce sokuluyor perdelerime. Gece bana hiç görünmeden kayboluyor arka sokaklarımda. Güneşin başı dik, gözleri ufuklarda, küskün bana... Nicedir yüzünü ağartmadım insanlığın!.. Günlerin bereketi yok, sohbetin bereketi yok, yaşamanın bereketi yok... Biraz temizlikte ferahlık var, biraz tebdîl-i mekânda, seyahatte... Her gittiğin yere, kendini de götürdüğün için ne ibadette, ne hizmette, ne gözyaşında incelme ve derinleşme görülüyor.
Ben Sen'i özledim Rabbim!.. Bütün insan yanımla, bütün rûhumla özledim. Zihnimi öyle yüklüyorum ki, uyanıkken, rüyada bile kaçamıyor rûhum nefsimden.
Ben Sen'i özledim Rabbim, diyorum kalbim gözlerime sarılıp ağlıyor hıçkırarak! Ben Sen'i özledim Rabbim... Sana Âdem'in irfânıyla sığınmayı: "Zalemnâ enfüsenâ: Biz nefsimize zulmettik” demeyi, Nûh'un gemiyi hazırlarken büründüğü hâli (Bir azabı beklemek ne müthiş bir rûh kuvveti ve iman gerektirir; ey depremi bekleyen şehirliler, biz biliyoruz değil mi?!), Davud'un zikrini, Süleyman'ın dengesini, İbrahim'in teslimiyetini, Mûsâ'nın âidiyetini, İsâ'nın merhametini, Cenab-ı Ahmed-i Muhammed Mustafâ'nın muhabbetini... Onların ve sahabe-i kiram hazarâtının, altın silsilenin her bir halkasının Sana lâyık amellerini, hizmetlerini, ibadetlerini, zikirlerini, şükürlerini sunmak mümkün olsaydı biraz...
"Âlemin ortasında, kimsesizliğin sesinde
Buğusunda sabahın”3
Ve ben, rûhum bir an önce sana yükselsin isterdim, böyle garip ve yalnız bu çöllerde... Bana mahkûm... Her şey bir sembol olsa bile aranızda, kulak nefsimse eğer, duymuyor... Seni bütün rûhumla özledim Rabbim!.. Mûsâ peygamber, mukaddes Tûvâ Dağı'na nasıl iştiyakla tırmanıyordu kim bilir?.. Özlemin böylesine can fedâ; neticede vuslat mümkün... Ben de özledim ey bir gün bana:
"-Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diyen Rabbim, özledim...
* * *
Ömer Seyfettin'in Forsa adlı bir hikâyesi vardır. Tüm öykülerinde olduğu gibi bir vurgun taşır içinde... Bir forsa4 öyküsü...
En ünlü, en tanınmış Türk gemicilerdendir Memiş Kaptan. Daha yirmi yaşındayken, Cebel-i Tarık Boğazı'nı geçmiş, poyraza doğru haftalarca, aylarca, kenar kıyı görmeden gitmiş, rastgeldiği ıssız adalardan vergiler almış, irili ufaklı donanmaları tek başına hafif gemisiyle yenmiştir. O zamanlar Türkeli'nde nâmı dillere destandır. Padişah bile onu, saraya çağırtmış, serüvenlerini dinlemiştir. Çünkü o, Hızır -aleyhisselâm-'ın gittiği diyarları dolaşmıştır. Öyle denizlere gitmiştir ki, üzerinde dağlardan, adalardan büyük buz parçaları yüzmektedir. Oraları tümüyle başka bir dünyadır. Altı ay gündüz, altı ay gece olmaktadır! Karısını, işte bu, yılı bir büyük günle bir büyük geceden oluşan başka dünyadan almıştır. Gemisi altın, gümüş, inci, elmas, tutsak dolu vatana dönerken deniz ortasında evlenmiş, oğlu Turgut, Çanakkale'yi geçerken doğmuştur. Şimdi ne hâldedirler acaba?
Otuz yaşında, dinç, levent, güçlü bir kahramanken Malta korsanlarının eline düşer Memiş Kaptan. Yirmi yıl onların kadırgalarında kürek çeker. Yirmi yıl iki ayağından rutubetli bir geminin dibine zincirlenmiş bir hâlde yaşar. Ama yirmi yılın yazları, kışları, rüzgârları, fırtınaları, güneşleri onu eritemez. Yalnız abdest alamadığı için üzülür. Hep güneşin doğduğu yanı sol ilerisine alır, gözlerini kıbleye çevirir, beş vakit namazı gizli işaretle yerine getirir. Elli yaşına gelince, korsanlar onu, "Artık iyi kürek çekemez!” diye bir adada satarlar. Efendisi bir çiftçidir. On yıl kuru ekmekle onun yanında çalışır. Allah'a şükreder, artık bacaklarından mıhlı değildir, abdest alabilmektedir. Kıblenin karşısına geçer, unutmadığı âyetlerle namaz kılar, dua eder. Bütün umudu, doğduğu yere, Edremit'e kavuşmaktır. Otuz yıl içinde bir an bile umudunu kesmemiş: "Öldükten sonra dirileceğime nasıl inanıyorsam, elli yıl tutsaklıktan sonra da ülkeme kavuşacağıma öyle inanıyorum!” demiştir. Kırk yıldır, yalnız taht yerinin, İstanbul'un minareleri, ufku, hayalinden hiç silinmemiş, "Bir gemim olsa gözümü kapar, Kabataş'ın önüne demir atarım!” diye düşünmüştür.
Altmış yaşını geçtikten sonra efendisi, onu sözde özgür bırakır. Bu, özgür bırakmak değil sokağa, perişanlığa atmaktır. Yaşlı tutsak, bakımsız bir bağın içinde yıkık bir kulübe bulur. İçine girer. Kimse bir şey demez. Ara sıra kasabaya iner, yaşlılığına acıyanların verdiği ekmek paralarını toplayıp döner. On yıl daha geçer. Artık hiç gücü kalmamıştır. Hem bağ sahibi de artık onu istememektedir. Nereye gidecektir?
Tam o günlerde yaşlı tutsak rüyasında, ağır bir Türk donanmasının limana girdiğini görür. Kasabaya giden yola birkaç bölük asker çıkarmışlardır. Yatağanlar, kalkanlar güneşin yansımasıyla parlamaktadır. Bunlar Türk gemileridir! Kıyıya yanaşmaktadırlar. "Bizimkiler! Bizimkiler!” diye bağırırken uyanır.
Memiş Kaptan, her gece uykusunda, kendisini kurtarmak için birçok geminin pupa yelken geldiğini görmektedir. Tutsak olalı kırk yılı geçmiştir. Kırk yıllık bir rüyadır bu... Türklerin, Türk gemilerinin gelişi.. "Kırk yıl görülen bir rüya yalan olamaz!” demiştir hep.
Doğrulur... Limana bakar. Gerçekten, kalenin karşısında bir donanma gelmiştir. Kadırgaların, yelkenlerin, küreklerin biçimine dikkat eder. Sararır. Yüreği hızla çarpmaya başlar. Karaya çıkan bölükler, ellerinde al bayraklar, kaleye doğru ilerlemektedirler. Kırk yıllık bir beklemenin son çabasıyla davranır. Kıyıya doğru koşar, koşar.
Kim olduğunu öğrenen leventler onu hemen kaptanın huzuruna çıkarırlar. Büyük sürpriz burada ortaya çıkar işte!
"-Sen, Kaptan Kara Memiş misin?”
"-Evet!           
"-Hızır -aleyhisselâm-'ın geçtiği yerlerden geçen sen misin?”
"-Benim.”
"-Aç bakayım sağ kolunu.”
İhtiyar, kaftanın altından kolunu çıkarıp kaptana uzatır. Pazusunda derin bir yara izi vardır. Bu yarayı, gecesi altı ay süren o adadan karısını kaçırırken almıştır. Yara izini gören kaptan, ihtiyarın ellerine sarılır. Öpmeye başlar. Bu, Memiş Kaptan'ın oğlu Turgut'tur!
Lâkin hasret gidermeye vakit yoktur. Hemen karaya çıkıp savaşa katılmak gerekmektedir. Memiş Kaptan'ın da hazırlandığını gören oğlu, babasının ellerini öperek:
"-Vatanını, sevdiklerini göremeden seni tekrar kaybetmeyelim baba!” diye yalvarır. İhtiyar kaptan, kafasını kaldırır, göğsünü kabartır, âdeta gençleşmiş gibidir. Bayrağı işaret eder:
"-Şehit olursam bunu üzerime örtün! Vatan, al bayrağın dalgalandığı yer değil midir?”
Özlemini çektiğin şeyin, her gece rüyasını görmek lâzım... Ben her an rüyasındayım. Gerçek olan, Sensizliğimdir... Rabbim, Sen'i özledim...
Hızır -aleyhisselâm-'ın geçtiği yerlerden geçtikten sonra mâneviyât korsanlarının eline esir düşmek... Bir nebze kolay, sabrı ve tesellisi var. Her gece rüyada kurtulduğunu görmek, tam kırk yıl... Sonra Mevlâ, evlâdını göndersin seni kurtarmaya. Arkanda bir evlât, bir eser, bir iz bırakmışsan... Ya hiç yol iz bilmiyorsan, ya hiç işe yarar bir amelin olmamışsa... Yine de korsanların elindeysen? Kırk yıl, dünya gemisinde kürek çekmek, ayakları zincirli, prangalı, sevmediğin bir şeyin ilerlemesine yardım etmek; rüyasızlık, kurtuluşsuzluk... Rabbim, Sen'i özledim ben!
Benim bir yanımda bu ihtiyar forsa var. Umudu temsil ediyor... Yüzakı'ndan öğrendiğim o harika tarifle:
"Hedefler ne olursa olsun onlara ulaşmak için gerekli irade ve yönteme sahip olduğumuz inancı var.”5
İblis, Arapça'da "umutsuz” demekmiş... İnsan; bir yanı toprak, bir yanı ilâhî bir nefha... Âdem -aleyhisselâm-, toprak sert ve zorludur diye çiftçiliği Kâbil'e vermiş; hayvanlar hassastır ve yumuşaklık ister diye hayvancılığı Hâbil'e... Umu...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bana bir yer ver kalbinde
« Posted on: 26 Nisan 2024, 02:05:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bana bir yer ver kalbinde rüya tabiri,Bana bir yer ver kalbinde mekke canlı, Bana bir yer ver kalbinde kabe canlı yayın, Bana bir yer ver kalbinde Üç boyutlu kuran oku Bana bir yer ver kalbinde kuran ı kerim, Bana bir yer ver kalbinde peygamber kıssaları,Bana bir yer ver kalbinde ilitam ders soruları, Bana bir yer ver kalbinde önlisans arapça,
Logged
07 Kasım 2010, 22:23:57
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 07 Kasım 2010, 22:23:57 »

Allah razı olsun kardeşim..yine dokundunuz gönül telime..gecenin bir vaktinde böyle güzelliklere eriştirene sonsuz hamd olsun..Rabbim daim eylesin inşaallah..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

08 Kasım 2010, 17:05:24
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #2 : 08 Kasım 2010, 17:05:24 »

Amin ecmain inşaallah bir şeyler hissettirebildiysek ne mutlu..

Selametle

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

10 Kasım 2012, 16:23:33
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #3 : 10 Kasım 2012, 16:23:33 »

s.a.. ; her taşin cevheri diştan görülmez yalin haline bakip yapariz hemen birkaç yorum ama soğuk ve mat olan taşa bakmayi denedin mi içine..? Konu tek kelimeyle çok güzeldi sonundaki duaya da can-i gönülden amin amin amin inşaallah..Nereye gidersek gidelim sorunlarda bizimle beraber gelse de sabir zirhina bürünenlerden oluruz inşaallah..Rabbim c.c razi olsun kardeşim.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

22 Kasım 2013, 23:32:57
Rüveyha
Forum Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 6.764


« Yanıtla #4 : 22 Kasım 2013, 23:32:57 »

Allahım ne güzel bir yazı..Amin böyle güzel paylaşımlar okudukça insanın ufku açılıyor.. Kulluğun, ki özlemimin zirvesidir; bana, Sana ulaştığım bir yol bağışla fıtratımdan...Bu Rabbimiizn bir kelamı bence..Allah söyleti derler ya, işte öyle ..Her cümlesi maneviyat kokuyor..Rabbim razı olsun.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes