๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Makale Dünyası => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 04 Eylül 2010, 09:53:58



Konu Başlığı: Ağırlıkları sırtımızdan atalım
Gönderen: Zehibe üzerinde 04 Eylül 2010, 09:53:58
Bu kadar günahla dolaşma yerde,

Korkarım ki taşıyamaz yer seni

Nazik tenin kara yere düşer de,

Oralarda börtü böcek yer seni.

A.Y.

ayatın, uzun ince bir yol olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu yolculuk ruhlar âleminden başlar, dünyadan, kabirden, mahşerden, sırattan geçer, Cennet veya Cehennem menzillerine doğru uzayıp gider. Aklı başında olan her insanın da gitmek istediği mekân, ebedî saadetler diyarı olan Cennet yurdudur. Bir yolculuğun rahat geçmesi ve yolcunun menziline sağ sâlim ulaşması için, elinde ve sırtında ağır yükler olmaması gerekir. Elde veya belde taşınan bir yük, yol uzadıkça ağırlaşır, gittikçe insana azap vermeye başlar. Bazen de yorgun yolcu, tâkatsiz kalır, başı döner, sırtındaki yükü ile beraber bir uçurumdan yuvarlanır, helâk olur.

İnsanın yükü ağır, yolu uzun, tâkati ise pek azdır. Elindeki ve belindeki ağır yüklerle bu uzun yolculuğa tahammül etmesi pek müşküldür. Dünyanın lüzumsuz meşgaleleri, hırs, tamah, servet ve şöhret tutkusu, fânî muhabbetler, dünyevî dertler, birer yük olarak ruhun omuzlarına biner. İnsan tövbe ve istiğfar ile bu yükleri sırtından atmaz, ağırlıklarını dünyada bırakıp gitmezse, kabirde, mahşerde ve sıratta bu ağır yükleri taşımak zorunda kalacak, sefil ve perişan olacaktır.

Hayat yolculuğunun en önemli etabı, dünyadan geçen kısımdır. Bu yol çok kısa olduğu halde, çok uzun bir seferin bütün hazırlıkları burada yapılır. Bütün erzak ve iâşesi burada temin edilir. Bundan sonraki yolculuğun rahat ve huzurlu geçmesi için gerekli olan ihtiyaçlar dünyada karşılandığı gibi, yolculuğu zora sokacak gereksiz yükler de yine dünyada insanın sırtına yüklenir. Akıllı bir insan, kendisine lâzım olan erzak ve iâşesini yanına alır, lüzumsuz ve zararlı yükleri sırtına yükleyip, uzun yolculuğunu bir azap hâline getirmez.

Balonların yükselmesi ve havada yol alabilmesi için, sepette bulunan gereksiz ağırlıklar aşağı atılır. Böylece yükü hafifleyen balon, havada yükselir ve yoluna devâm eder. Denizlerde batma tehlikesi ile karşı karşıya kalan gemilerde de yine fazla ağırlıklar dışarı atılır, geminin yükü hafifletilerek yüzmesi sağlanır. Bu işlemlere, “safra atmak” denir. İnsanın hayat yolculuğu da, bir balon veya gemiye benzetilecek olursa, güvenli bir yolculuk için sepetindeki safraları atması gerekir. Her gün kalbimizi, gönlümüzü ve ruhumuzu şöyle bir yoklasak, ne kadar zararlı safralarla dolu olduğunu görürüz. Hemen tövbe ederek bu safraları atmazsak, yükümüz gittikçe ağırlaşacak, hem dünyada, hem kabirde, hem mahşerde, hem de sıratta başımıza belâ olacaktır. Allah’ın Rahmet ve Mağfireti imdadımıza yetişmezse, belki de Sırat Köprüsünden başımızı döndürüp Cehennem çukurlarına yuvarlanmamıza sebep olacaktır.

İnsanın gönlüne yerleştirdiği dünya sevgisi, mal mülk sevdası, şan şöhret tutkusu ve fâni muhabbet gibi duygular birer safradır. Kalbine koyduğu kin ve nefret, haset ve husûmet; diline doladığı yalan ve gıybet, ruhuna yüklediği her türlü isyan ve zulmet, birer safradır. Akıl dağarcığına doldurduğu fuzûlî malûmat ve düşüncelerini dumura uğratan zararlı meşguliyetler de birer safradır.

İnsan dünya yolculuğu esnasında yüklendiği bu safraları, kabir kapısına varmadan üzerinden atmak durumundadır. Öyleyse, gün bugündür. Hayatın fırtınalı yolculuğunda yarının ne getireceğini kimse bilemez. Yarın safra atmaya fırsat bulamayabiliriz. Öyleyse, tövbe ve istiğfarla, nedamet ve münâcâtla, kalbimizin ve ruhumuzun omuzlarındaki yükleri atalım. Yoksa bu safralar hayat gemimizi azap denizlerinde gark edebilir.

ABDİL YILDIRIM