๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Lemalar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 02 Şubat 2011, 20:26:40



Konu Başlığı: 29. Lema dördüncü bab
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 02 Şubat 2011, 20:26:40
DÖRDÜNCÜ BAB

İki Fasıldır.

Birinci Fasıl

Hazret-i Hızır'ın meşhur ve mühim bir virdi, mebde ve esas olarak marifetullahta ve tevhidin meratibinde altmış üç mertebeye işaret ediyor. O altmış üç mertebenin herbirisi iki cümledir.

Lâ ilâhe illâllah vahdaniyeti ispat ettiği gibi, Hüve ile başlayan isimler vücud-u Vâcibi ispat ediyor. Adeta birinci cümle vahdaniyeti gösterdiği zaman, bir sual-i mukadder hatıra geliyor. "O Vâhid kimdir, nasıl bileceğiz?" diye vaki olan suale, meselâ Hüve'r-Rahmânü'r-Rahîm ile cevap veriyor. Yani, kâinatı dolduran âsâr-ı şefkat ve merhamet Onundur, o Rahmân'ı tanıttırıyor. Ve hâkezâ, kıyas et.

Said Nursi

Bismillâhirrahmânirrahîm


Allahım,

Bütün mevcudatta ve zerrât-ı mevcudatta müşahede olunan herbir nimet ve rahmet ve hikmet ve inayetin önünde, herbir hayat ve memat ve hayvan ve nebatın önünde, herbir çiçek ve meyve ve çekirdek ve tohum önünde, herbir san'at ve sıbgat ve nizam ve mizan önünde, herbir tanzim ve tevzin ve temyiz önünde, işte bu şehadeti Sana takdim ediyorum:

Şahidiz ki Allah'tan başka ilâh yok; Odur Hayy ve Kayyûm.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Bâkî ve Deymûm.
Allah'tan başka ilâh yok; birdir O, şeriki yok.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Aziz ve Cebbâr.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Hakîm ve Gaffâr.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Evvel ve Âhir.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Zâhir ve Bâtın.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Semî ve Basîr.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Lâtîf ve Habîr.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Gafûr ve Şekûr.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Hallâk-ı Kadîr.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Musavvir ve Basîr.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Cevvâd-ı Kerîm.


Allah'tan başka ilâh yok; Odur Muhyî ve Alîm.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Muğnî-yi Kerîm.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Müdebbir-i Hakîm.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Mürebbî-yi Rahîm.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Aziz ve Hakîm.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Alî ve Kavî.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Velî ve Ganî.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Şehîd ve Rakîb.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Karîb ve Mücîb.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Fettâh-ı Alîm.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Hallâk-ı Hakîm.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Metîn ve kuvvet-i mutlaka sahibi Rezzâk.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Ehad ve Samed.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Bâkî ve Emced.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Vedûd ve Mecîd.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Fa'âl-i limâ Yürîd.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Melik ve Vâris.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Bâkî ve Bâis.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Bâri' ve Musavvir.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Lâtîf ve Müdebbir.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Seyyid ve Deyyân.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Hannânve Mennân
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Sübbûh ve Kuddûs.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Adl ve Hakem.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Ferd ve Samed.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur Nûr ve Hâdî.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her ârifin Mârûfu.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her âbidin hak Mâbudu.


Allah'tan başka ilâh yok; Odur her şâkirin Meşkûru.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her zâkirin Mezkûru.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her hâmidin Mahmûdu.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her tâlibin Mevcudu.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her muvahhidin Mevsufu.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her muhibbin hak Mahbûbu.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her mürîdin Mergubu.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her münîbin Maksudu.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her kalbin Maksudu.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her mahlûkun Mûcidi.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her zamanda Mevcud.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her mekânda Mâbud.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her lisanda Mezkûr.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur her ihsan için Meşkûr.
Allah'tan başka ilâh yok; Odur minnetsiz in'âm eden.
Allah'tan başka ilâh yok; Allah'a iman ile,
Allah'tan başka ilâh yok; Allah'tan emân ile,
Allah'tan başka ilâh yok; şehadetim Allah katına emanet,
Allah'tan başka ilâh yok, hakkan ve hakikaten,
Allah'tan başka ilâh yok, iz'ânen ve sıdkan,
Allah'tan başka ilâh yok; kulluk ve ibadet Ona.
Allah'tan başka ilâh yok; Melik, Hak ve Mübîn O. Muhammed Resulullah; Sâdıku'l-Va'di'l-Emîn O.

İkinci Fasıl

Ekser aktâbın ve bilhassa Gavs-i Geylânî'nin her sabah virdlerinin fâtihası hükmünde beş altı satır-ı temcid ve tâzim, benim için uzun bir silsile-i tefekkürün çekirdeği hükmüne geçip, doksan dokuz mertebe-i marifet ve tevhide işaret nev'inden bir sünbül-ü mânevî vermiş. O doksan dokuz mertebesinden yetmiş dokuz mertebesi burada zikredildi. O işârâtın herbir fıkrasında iki cihetle Zât-ı Akdese bakar:

Biri, hazır, meşhud vaziyetiyle şehadet eder mânâsıyla, lillâhi şehîd tabiriyle ifade ediliyor. Ve emsallerinin birbiri arkasından gelip geçmesinden tezahür eden silsilenin işaretine, alâllahi delîl diye delâlet eder, mânâsında ifade edilmiştir.

Said Nursî

Bismillâhirrahmânirrahîm


Biz sabaha girdik. Mülk Allah'a şahit, kibriya Allah'a delildir.

Azamet Allah'a şahit, heybet Allah'a delildir.

Kuvvet Allah'a şahit, kudret Allah'a delildir.

Nimetler Allah'a şahit,daimî in'âmlar Allah'a delildir.

Güzellik Allah'a şahit, cemâl-i sermedî Allah'a delildir.

Celâl Allah'a şahit, kemal Allah'a delildir.

AzamûtAllah'a şahit, ceberût Allah'a delildir.

Rububiyet Allah'a şahit, ulûhiyet-i mutlaka Allah'a delildir.

Saltanat Allah'a şahit, yer ve göklerin orduları Allah'a delildir.

Kazâlar Allah'a şahit, takdir Allah'a delildir.

Terbiye Allah'a şahit, tedbir Allah'a delildir.

Tasvir Allah'a şahit, tanzim Allah'a delildir.

Tezyin Allah'a şahit, tevzin Allah'a delildir.

İtkan Allah'a şahit, vücut Allah'a delildir.

Halk Allah'a şahit, daimî icad Allah'a delildir.

Hüküm Allah'a şahit, emir Allah'a delildir.

Mehasin Allah'a şahit, letâif Allah'a delildir.

MehâmidAllah'a şahit, medâih Allah'a delildir.

İbâdât Allah'a şahit, kemâlât Allah'a delildir.


Tahiyyat Allah'a şahit, berekât Allah'a delildir.

Salâvat Allah'a şahit, tayyibat Allah'a delildir.

Mahlûkat Allah'a şahit, mâzideki havârık Allah'a delildir.

Mevcudat Allah'a şahit, istikbaldeki mucizat Allah'a delildir.

Semavat Allah'a şahit, Arş Allah'a delildir.

Güneşler Allah'a şahit, aylar Allah'a delildir.

Yıldızlar Allah'a şahit, seyyareler Allah'a delildir.

Ondaki tasarrufat ve ondan inen yağmurla cevv-i semâ Allah'a şahit, arz Allah'a delildir. (Yani, yerde zâhir olan kudret, ondaki bâhir hikmet, ondaki mükemmel san'at, ondaki müzeyyen renkler, ondaki mütenevvi nimetler, ondaki vâsi rahmet Allah'a delildir.)

Binler âyâtıyla Kur'ân Allah'a şahit, binler mucizatıyla Muhammed Allah'a delildir.

Acaip ve garaibiyle denizler Allah'a şahit, yaprak ve çiçek ve meyveleriyle nebatat Allah'a delildir. (Yani, yapraklarıyla tesbih eden, çiçekleriyle hamd eden, meyveleriyle tekbir eden o süslü, çiçekli ve meyveli nebatlar, Allah'a delildir.)

Tesbih eden yaprakları ve hamd eden çiçekleri ve tekbir eden meyveleriyle ağaçlar Allah'a şahit; tekbir edici hayvanat, tesbih edici huveynat, hamd edici kuşlar, cevv-i semâda kanat çırpan tehlil edici kuşçuklar Allah'a delildir.

Kâinat mescidinde namaz kılan ve ibadet eden insanlar ve cinler Allah'a şahit, âlem mescidinde ibadet ve tesbih eden melâike ve ruhaniyat Allah'a delildir.

San'at Allah'ındır; öyleyse medih de Allah'a aittir.

Sıbgat Allah'ındır; öyleyse senâ da Allah'a aittir.

Nimet Allah'ındır; öyleyse şükür de Allah'a aittir.

Rahmet Allah'ındır; öyleyse hamd olsun o Allah'a ki Âlemlerin Rabbidir.,
(http://www.darulkitap.com/oku/kulliyatlar/risale/turkish/nurlar-tr/c-lemalar/ayetler/c29134a.gif)
cümlesinin şehadetine dair

Allahım,

Ey âlemlerde seçilmiş Muhammed'in Rabbi,

Ey Cennet'in ve Cehennem ateşinin Rabbi,

Ey peygamberlerin ve en hayırlı kulların Rabbi,

Ey sıddıkların ve ebrârın Rabbi,

Ey âlemlerde küçük ve büyük herşeyin Rabbi,

Ey habbelerin ve meyvelerin Rabbi,

Ey nehirlerin ve ağaçların Rabbi,

Ey sahrâların ve ovaların Rabbi,

Ey kölelerin ve hürlerin Rabbi,

Ey gecenin ve gündüzün Rabbi,

Akşama erdiğimizde ve sabaha çıktığımızda Seni şahit tutarız; Senin bütün mukaddes sıfatlarını şahit tutarız; Senin bütün Esmâ-i Hüsnânı şahit tutarız; Senin yüce âlemlerdeki bütün meleklerini şahit tutarız; Senin türlü türlü mahlûkatının hepsini şahit tutarız; Senin büyük peygamberlerinin hepsini şahit tutarız; Senin büyük evliyalarının hepsini şahit tutarız; Senin bütün yüksek asfiyalarını şahit tutarız; Senin had ve hesaba gelmez tekvinî âyetlerinin hepsini şahit tutarız; Senin hilkatte birbirine benzeyen bütün müzeyyen, mevzun ve manzum masnuatını şahit tutarız; kendileri âciz, câmid ve câhil oldukları halde Senin havl ve kuvvetinle ve emir ve izninle pek acip ve muntazam vazifeleri kaldıran bütün zerrât-ı kâinatı şahit tutarız; basit ve camid zerrelerden yapılan mütenevvi, muntazam, itkanlı ve san'atlı hadsiz mürekkebatın hepsini şahit tutarız; hayat maddeleri nihayet derecede karışıklık içinde olduğu halde nihayet derecede imtiyazla ve def'aten birbirinden ayırd edilerek neşvünema bulan muhtelit mevcudatın bütün terekkübatını şahit tutarız; enbiya ve evliyanın sultanı, mahlûkatının en efdali ve bâhir mucizelerin sahibi olan Habib-i Ekremini-salât ve selâmın en üstünü onun ve âlinin üzerine olsun-şahit tutarız; ap açık âyetler ve nurlu burhanlar ve vazıh deliller ve parlak nurlar sahibi Furkan-ı Hakîmini şahit tutarız; ve hepimiz birden şehadet ederiz ki:

Sen Vâcibü'l-Vücud, Vâhid, Ehad, Ferd, Samed, Hayy, Kayyûm, Alîm, Hakîm, Kadîr, Mürîd, Semî', Basîr, Rahmân, Rahîm, Adl, Hakem, Muktedir ve Mütekellim olan Allah'sın ve bütün güzel isimler Sana âittir.Yine şehadet ederiz ki, Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Sen birsin; şerikin yoktur. Sen herşeye kadirsin ve herşeyi hakkıyla bilirsin.

Yine yukarıda geçenlerin hepsini şahit tutarak ve onların hepsiyle beraber şehadet ederiz ki, Muhammed Senin kulun, peygamberin, âlemlerde seçkin kıldığın kulun, halilin, mülkünün cemâli, san'atının melîki, inayetinin pınarı, hidayetinin güneşi, muhabbetinin lisanı, rahmetinin misali, mahlûkatının nuru, mevcudatının şerefi,HAŞİYE 1 kâinatının tılsımının keşşafı, saltanat-ı rububiyetinin dellâlı, isimlerinin hazinelerinin tarif edicisi, kullarına Senin emirlerini talim edici, kitab-ı kâinatının âyâtının müfessiri, mahlûkatındaki tecelliyatını görmek ve zîşuur kullarına göstermek için medar yaptığın zat, kendi cemâline ve esmâna olan muhabbetinin ve san'atına ve masnuatına mahlûkatının mehasinine olan muhabbetinin mir'âtı; âlemlere rahmet olarak ve bu âlem sarayının nakışlarındaki renk ve san'atların hikmetleriyle saltanat-ı rububiyetinin kemâlâtındaki güzellikleri beyan etmek ve âlem kitabının kelimelerindeki, âyetlerindeki ve satırlarındaki hikmetlerin işaretiyle Senin isimlerinin hazinelerini tarif etmek ve marziyatını bildirmek üzere gönderdiğin habibin ve resulündür, ey Göklerin ve Yerlerin Rabbi! Ona ve âline ve ashabına ve ihvanına, her anda ve her zamanda milyonlar salât ve selâm olsun.

Ey Hafîz, ey Hâfız, ey Hayru'l-Hâfızîn olan Allahım,

Bize ihsan ettiğin bu şehadetleri Senin hıfz ve himayene ve Senin rahmetine tevdi ediyoruz. Haşir ve mizan gününe kadar onları hıfzeyle. Âmin. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.

Ezelden ebede her türlü hamd, Allah'a mahsustur. Onun vücub-u vücuduna öyle bir zat delâlet eder,HAŞİYE 2 insanlara Onun evsaf-ı celâl ve cemal ve kemalini öyle bir zat ilân eder ve Onun Vâhid ve Ferd ve Samed olduğuna öyle bir zat şahitlik eder ki, o
bütün kâinatın ve bütün enbiya ve evliyanın tasdikiyle musaddak şahid-i sadık ve bütün ehl-i tahkikin tahkikatıyla müeyyed burhan-ı nâtık,
bütün enbiya ve mürselînin icmâ ve tasdik ve mucizelerinin sırrına mazhar olan efendisi,
bütün evliya ve sıddıkînin ittifak ve tahkikat ve kerametlerini hâvi olan imamı,
harika irhasat ve bâhir mucizat ve kat'î ve vazıh burhanlar sahibi,

zâtında güzel hasletlerin en nihayet merâtibini, vazifesinde ahlâk-ı ulviyeyi, şeriatinde en yüksek seciyeleri câmi,
Kur'ân'ı indiren Zât-ı Zülcelâlin tevfiki ve Kur'ân'ın i'câzı ve kendisine Kur'ân inen zâtın ona kuvvet-i imanı ve Kur'ân'ın muhatabı olan ümmetinin keşif ve tahkikatının icmâıyla, vahy-i Rabbânînin mazharı,
âlem-i gayb ve âlem-i melekûtu seyir ve temâşâ eden,
ervâhı müşahede ve melâikeye refakat eden ve cin ve insin mürşidi olan,
şecere-i hilkatin en münevver meyvesi,
hakkın sirâcı, hakikatin burhanı, muhabbetin lisanı, rahmetin timsali, kâinat tılsımının keşşâfı, muammâ-yı hilkatin halledicisi, saltanat-ı Rububiyetin dellâlı,
Hâlık-ı Kâinatın, bu mevcudatın hilkatindeki makasıdının medar-ı zuhuru,
kâinatın kemâlâtının vasıta-i tezahürü,
şahsiyet-i mâneviyesinin remz-i ulviyetiyle, Fâtır-ı Âlemin bu kâinatı onu nazara alarak halk ettiği anlaşılan (öyle ki, Sâni-i Âlem ona bakmış, onun ve emsâlinin hürmetine bu âlemi yaratmış),
düsturlarıyla, saadet-i dâreynin desatirine bir enmuzec olan din ve şeriat ve İslâmiyetin sahibidir. Öyle ki, o din, âdetâ kitab-ı kâinattan süzülmüş bir fihriste, Kur'ân ise bu kâinat âyâtını okumak için ona inmiş gibidir. Onun getirdiği din-i hak şu vaziyetiyle, Kâinat Nâzımının nizamı olduğuna işaret eder. Çünkü şu nizam-ı etem ve ekmel olan kâinatın nâzımı kim ise, bu nizam-ı ahsen ve ecmel olan dinin nâzımı da Odur.

Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en efdali ve selâmetin en etemmi, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü'minler topluluğunun imana hidayet edicisi olan Abdullah ibni Abdilmuttalib oğlu Muhammed'in üzerine olsun.

Bu vahdaniyet şahidi, kendisi âlem-i şehadette iken, âlem-i gayba dair herkesin gözü önünde öyle haberler verir ki, hali ve tavrı, âlem-i gaybı bizzat gören bir kimsenin tavrıdır.

Evet, görülüyor ki, kendisi görür, sonra da, asırların ve kıt'aların arkasından, en yüksek bir sadâ ile beşer taifelerine seslenerek şahitlik eder.

Evet, mazi derelerinden istikbal tepelerine kadar bütün kuvvetiyle işitilen sadâ, onun sesidir.


Evet, o ses yerin yarısını kapladı; benî Âdemin beşte birini semâvî sıbgasıyla boyadı. Saltanatı 1350 senedir devam ediyor ve her zaman 350 milyon sadık ve mutî raiyeti üzerinde, seyyid ve sultanlarının emirlerine nefis ve kalb ve ruh ve akıllarının kemâl-i inkıyadla hem zâhiren, hem bâtınen hükmediyor.

Asırların sarp kayalıklarına ve kıt'aların geniş meydanlarına sapa sağlam bir şekilde nakşedilen düsturlarının kuvveti şehadet eder ki, o nihayet ciddiyetiyle sesleniyor.

Fevkalâde zühdü ve dünyadan istiğnâsı şehadet eder ki, o dâvâsında nihayet derecede vüsuk sahibidir.

Onun bütün hayatı şehadet eder ki, o nihayet derecede bir itminan ve vüsuk ile dâvâ eder.

Herkesin ittifakıyla, herkesten fazla ibadet ve takvâ sahibi oluşu şehadet eder ki, nihayet derecede bir kuvvet-i iman ile, kat'î bir şekilde ve mükerreren şahitlik eder ve der:

"Bilin ki, Allah'tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur." 1

Hem o şahitlik ettiği Zâtın vücub-u vücuduna, onun elindeki Furkan-ı Hakîm dahi dellâllık eder, Onun celâl ve cemal ve kemal sıfatlarını tasrih eder ve Onun Vâhid-i Ehad ve Ferd-i Samed olduğuna şehadet eder-öyle bir Furkan-ı Hakîm ki, bütün enbiyanın ve meşrepleri ve meslekleri muhtelif, kalbleri ve akılları müttefik bütün evliya-yı muvahhidînin bütün kitaplarının sırr-ı icmâını hâvidir. Zira bütün o kitapların hakaiki, altı ciheti münevver olan Kur'ân'ın esasatını tasdik ederler.

Evet, Kur'ân'ın üstünde sikke-i i'câz, içinde hakaik-i iman, altında berahin-i iz'ân vardır. Hedefi saadet-i dâreyndir. Nokta-i istinadı ise, onu indiren Zâtın âyet ve delilleriyle, indirilen Kur'ân'ın i'câzıyla, kendisine Kur'ân indirilen zâtın kuvvet-i imanı ve ümmîliğiyle ve kemâl-ı teslimiyet ve safvetiyle ve nüzulü sırasında mâlûm bir vaziyette bulunmasıyla sabittir ki, mahz-ı vahy-i Rabbânîdir. O, bilyakîn, mecma-i hakaiktir; bilbedâhe, envâr-ı imanın menbaıdır; bilyakîn, saadete isal edicidir; meyveleri, bilmüşahede, beşerin kâmilleridir. Muhtelif emarelerden neş'et eden bir hads-i sadıkla sabittir ki, meleklerin ve ins ve cinnin makbulüdür. Âkıl ve kâmil insanların ittifakıyla sabittir ki, bütün delâil-i akliye onu teyid eder. Vicdanın Kur'ân ile itminan bulması şehadet eder ki, fıtrat-ı selime onu tasdik eder. O, bilmüşahede, ebedî bir mucizedir.Ve bir basar-ı mutlak sahibidir ki, bütün eşyayı kemâl-i vuzuhla görür, pek uzak ve gayb âlemlerine, pek yakında olan hazır birşey gibi nazar eder. Öyle bir inbisat ve şümulü vardır ki, mele-i âlâdaki melâike-i mukarrebîni bir dersiyle irşad ederken, aynı dersiyle bir çocuğu dahi irşad eder. Talim ve irşadı, basitin en basitinden, yükseğin en yükseğine kadar bütün zîşuur tabakatını öylesine ihata eder. "Ondan başka ilâh yok" ve "Bilin ki, Allah'tan başka ilâh yoktur"1 şeklindeki mükerrer ve kat'î şehadetleriyle, âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanıdır.

1 Muhammed Sûresi, 47:19.