๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Lemalar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 02 Şubat 2011, 13:43:10



Konu Başlığı: 29. Lema birinci bab
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 02 Şubat 2011, 13:43:10
BİRİNCİ BAB

Sübhanallah'a dair. Üç fasıldır.

Birinci Fasıl

Rahman ve Rahîm olan ALLAH'ın adıyla.

Sen her kusurdan ve ehl-i dalâletin efkâr-ı bâtılasından münezzehsin. Sen öyle bir Zât-ı Zülcelâlsin ki,
semâ, yıldızlarının ve güneşlerinin ve aylarının kelimeleriyle ve bütün bunlardaki hikmet remizleriyle,
dünya semâsı, bulutlarının ve gök gürültüsünün ve şimşeklerin ve yağmurların kelimeleriyle ve bütün bunlardaki faydaların işaretiyle,
yeryüzü, madenlerinin ve nebatlarının ve ağaçlarının ve hayvanatının kelimeleriyle ve bütün bunlardaki intizamatın delâletiyle,
nebat ve ağaçlar ise, yapraklar ve çiçekler ve meyveler kelimatıyla ve bütün bunların muhtaç zevilhayata menfaatlarinin tasrihatıyla,
çiçekler ve meyveler ise, tohumlarının ve kanatçıklarının ve çekirdeklerinin ve onlardaki acaib-i san'atın kelimatıyla,
çekirdekler ve tohumlar ise, bilmüşahede sümbüllerinin lisanıyla ve habbeciklerinin kelimeleriyle,
herbir nebat ise-tomurcuklarının inkişafı sırasında, müzeyyen çiçeklerinin ve muntazam sümbüllerinin ağzıyla yavrularının tebessümü hengâmında gayet vazıh ve zahir bir surette görüldüğü gibi-ölçülü tohumlarının ve intizamlı habbeciklerinin kelimeleriyle, şekillerinin ve o şekiller içindeki renklerinin ve o renkler içindeki tadlarının ve o tatmaklar içindeki güzel kokularının ve o güzel kokularHAŞİYE 1 içindeki nakışlarının ve o nakış içindeki ziynetinin ve o ziynet içindeki boyasının ve o boya içindeki san'atın ve o san'at içindeki tevzinin ve o tevzin içindeki tanzimin ve o tanzim içindeki mizanın ve o mizan içindeki nizamın lisanıyla, Seni hamdinle tesbih ederler.

O nebatlardan herbiri, çiçeklerinin zarif gözlerinden ve sümbüllerinin tazecik dişlerinden takattur eden ve Senin kendini kullarına tanıtıp sevdiren taarrüf ve teveddüdünün cilvelerindeki lemeattan tereşşuh eden bir tarifle, Senin tecelliyât-ı sıfâtını tavsif, cilve-i esmânı tarif ve teveddüdünü tefsir eder.

Sen her kusurdan münezzehsin, ey Vedûd ve ey Mâruf! San'atın ne kadar güzel, ne kadar süslü, ne kadar mükemmeldir Senin!

Sen her türlü kusurdan münezzeh öyle bir Zât-ı Zülcemalsin ki, bütün ağaçlar,
tomurcuklarının açması ve çiçeklerinin inkişafı, yapraklarının tezayüdü, meyvelerinin olgunlaşıp dallarının ellerinde mâsum çocuklar gibi oynaşması hengâmında,
kereminle yeşillenen yapraklarının ve lûtfunla tebessüm eden çiçeklerinin ve rahmetinle gülen meyvelerinin ağzıyla,
acaib-i hilkat içindeki kesret-i tenevvüünün ve o kesret-i tenevvü içindeki muhtelif etlerinin ve o muhtelif etlerdeki şekillerin ve o şekillerdeki renklerin ve o renkler içindeki güzel kokuların ve o güzel kokular içindeki ayrı ayrı tadların ve o tadlar içindeki nakışların ve o nakışlar içindeki ziynetlerin ve o ziynetlerdeki boyaların ve o boyalar içindeki san'atın ve o san'at içindeki tevzinin ve o tevzin içindeki tanzimin ve o tanzim içindeki mizanın ve o mizan içindeki nizamın lisanıyla,HAŞİYE 2 Seni hamdinle tesbih eder.

Bütün o ağaçlar, Senin kendini mahlûkatına yakından tanıtan ve sevdiren tahabbüb ve taarrüfünün cilvelerindeki lem'alardan tereşşuh eden ve onların ağızlarından damlayan katrelerle Senin sıfâtını tavsif, esmânı tarif ve masnuatına tahabbub ve taarrüfünü tefsir ederler. Öyle ki, güya çiçek açmış herbir ağaç, güzel yazılmış manzum bir kasidedir ki, o kaside Fâtır-ı Zülcelâlin medâyih-i bâhiresini inşad edip, şâirâne, lisan-ı hal ile söylüyor.

Veyahut o çiçek açmış herbir ağaç, binler bakar ve baktırır gözlerini açmış, tâ Sâni-i Zülcelâlin neşir ve teşhir olunan acaib-i san'atını bir iki gözle değil, belki binler gözlerle baksın-tâ ehl-i dikkati öyle baktırsın.

Veyahut o çiçek açan herbir ağaç, umumî bayram olan baharın içindeki hususî bayramında ve resmigeçit-misal bir anda, yeşillenmiş âzâlarını en süslü müzeyyenatla süslemiş-tâ ki, onun Sultan-ı Zülcelâli ona ihsan ettiği hedâyâyı ve letâifi ve âsâr-ı nuraniyesini müşahede etsin. Hem meşher-i san'at-ı İlâhiye olan zemin yüzünde ve bahar mevsiminde, murassaat-ı rahmetini enzâr-ı halka teşhir etsin ve şecerin hikmet-i hilkatini beşere ilân etsin.

Sen her kusurdan münezzehsin. İhsanın ne güzeldir Senin: beyanın ne kadar âşikâr, burhanın ne kadar bâhir, zâhir ve münevverdir. Sen her kusurdan münezzehsin; ne kadar aciptir san'atın Senin!

Hikmetlerinin delâletiyle, ışığın parlaması Senin tenvirin ve Senin teşhirinledir.

Rüzgârın dalgalanması-hususan ses naklindeki-vazifelerinin sırrıyla, Senin tasrifin ve tavzifinledir.

Faydalarının işaretiyle, nehirlerin çağlaması Senin tedhirin ve teshirinledir.

Taşların ve madenlerin süslenmesi-hususan ses ve muhaberatın naklindeki-hassa ve menfaatlerinin remziyle, Senin tedbirin ve tasvirinledir.

Çiçeklerin acaib-i hikmetle tebessümü Senin tahsinin ve tezyininledir.

Faydalarının delâletiyle, meyvelerin süslenmesi Senin in'âmın ve ikramınladır.

Şerâit-i hayatlarındaki intizamın işaretiyle, kuşların ötüşmeleri Senin onları birbiriyle anlaştırman ve konuşturmanladır.

Faydalarının şehadetiyle, yağmur damlalarının ihtizazı, Senin tenzilin ve tafdilinledir.

Harekâtındaki hikmetlerin şehadetiyle, ayların hareketi Senin takdirin, tedbirin, tedvir ve tenvirinledir.

Sen her türlü kusurdan münezzehsin; ne münevverdir burhanın, ne âşikârdır saltanatın Senin!

İkinci Fasıl

Sen bütün kusurlardan, noksan sıfatlardan, aczden ve şerikten münezzehsin. Senin senânı ben ifade edemem, kemal sıfatlarını saymakla bitiremem. Sen ancak Furkan'ında kendi zâtını senâ ettiğin gibi ve Senin izninle Habibinin Seni senâ ettiği gibi ve Senin intakınla bütün masnuatının Seni senâ ettiği gibi bir Zât-ı Zülcelâlsin.

Sen bütün kusurlardan, noksan sıfatlardan, aczden ve şerikten münezzehsin. Biz Sana lâyık bir marifetle Seni tanıyamadık, ey bütün masnuatındaki mucizatıyla ve bütün mahlûkatının tavsifatıyla ve bütün mevcudatının tarifatıyla ancak tarif edilen Mâruf!

Sen bütün kusurlardan, noksan sıfatlardan, aczden ve şerikten münezzehsin. Biz Sana lâyık bir zikirle Seni zikredemedik, ey bütün mahlûkatının lisanıyla ve kitab-ı kâinatının kelimeleri olan bütün mevcudatın nefisleriyle ve mahlûkatın olan bütün zevilhayatın hayatlarıyla Sana sundukları tahiyyelerle ve bütün ağaç ve nebatların ihtizazla zikretmekte olan bütün mevzun yapraklarıyla zikredilen Mezkûr!

Sen bütün kusurlardan, noksan sıfatlardan, aczden ve şerikten münezzehsin. Biz Senin hak şükrünü edâ edemedik, ey herkesin gözü önündeki bütün ihsânâtının senâlarıyla ve kâinat çarşısındaki bütün in'âmâtının ilânâtıyla ve enzâr-ı mahlûkat önündeki rahmet ve nimetinin bütün manzum meyveleriyle ve bütün ağaç ve nebatların dallarına dizilmiş bütün mevzun ve muntazam çiçek ve salkımların tahmidatıyla şükür ve senâsı okunan Mezkûr!

Sen her kusurdan münezzehsin. Şânın ne büyük, burhanın ne müzeyyen, ne kadar zâhir ve bâhirdir Senin!

Sen bütün kusurlardan, noksan sıfatlardan, aczden ve şerikten münezzehsin. Biz Sana lâyık bir ibadetle kulluk edemedik, ey bütün melâikenin ve bütün zevilhayatın ve bütün anâsır ve mahlûkatın kemâl-i itaat ve imtisal ve intizam ve ittifak ve iştiyakla ettikleri bütün ibadetlerin mercii olan Mâbud!

Sen bütün kusurlardan, noksan sıfatlardan, aczden ve şerikten münezzehsin. Biz Sana lâyık bir tesbihatla Seni tesbih ve tenzih edemedik, ey "Kendisini hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık bulunmayan ve yedi gök ve yer ve içindekiler tarafından tesbih edilen"1 Zât!

Sen bütün kusurlardan, noksan sıfatlardan, aczden ve şerikten münezzehsin. Gök ve yer, bütün masnuatının bütün tesbihatıyla ve bütün mahlûkatının bütün tahmidatıyla, Seni hamdinle tesbih eder.

Sen bütün kusurlardan, noksan sıfatlardan, aczden ve şerikten münezzehsin. Yer ve gök, bütün peygamberlerinin ve bütün velîlerinin ve bütün meleklerinin-salât ve selâmın onlar üzerine olsun-bütün tesbihatıyla Seni hamdinle tesbih eder.

Sen bütün kusurlardan, noksan sıfatlardan, aczden ve şerikten münezzehsin. Kâinat, Habib-i Ekreminin (a.s.m.) bütün tesbihatıyla ve Resul-ü Âzamının bütün tahmidatıyla-efdal-i salâvat ve etemm-i teslimatın onlar üzerine olsun-Seni hamdinle tesbih eder.

Sen her kusurdan münezzehsin öyle bir Zât-ı Zülcelâlsin ki Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın tesbihatının sadâlarıyla bu kâinat Seni hamd ile tesbih eder. Evet, tesbihatının sadâlarıyla asırları dalga dalga ve milletleri bölük bölük çınlatan odur. ALLAHım, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın tesbihat sadâlarını, kıyamet gününe kadar kâinatın sayfalarında ve zamanın yapraklarında daim kıl.

Sen her kusurdan münezzeh öyle bir Zât-ı Zülcelâlsin ki, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın âsâr-ı şeriatıyla dünya seni hamd ile tesbih eder. ALLAHım, dünyayı kıyamet gününe kadar Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın diyanetiyle dünyayı kıyamet gününe kadar müzeyyen kıl.

Sen her kusurdan münezzeh öyle bir Zât-ı Zülcelâlsin ki, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın lisanıyla dünya Senin azamet-i kudretinin arşı altında bir sâcid olarak Seni hamd ile tesbih eder. ALLAHım, dünyayı kıyamet ve diriliş gününe kadar Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın lisanıyla, bütün aktarıyla hep böyle konuştur.

Sen her kusurdan münezzeh öyle bir Zât-ı Zülcelâlsin ki, her yerde ve her zamanda bütün mü'min erkekler ve bütün mü'min kadınlar, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın lisanıyla seni hamd ile tesbih eder. ALLAHım, erkek ve kadın bütün mü'minleri, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın tesbihatının sadâlarıyla kıyamet gününe kadar hep böyle konuştur.

Üçüncü Fasıl

Celâl sahibi olan ALLAH her türlü kusurdan münezzehtir. O Vâhid-i Ehad ki, zıddan, nidden, şerikten pâk ve berîdir.

Celâl sahibi olan ALLAH her türlü kusurdan münezzehtir. O Kadîr-i Ezelî ki, kendine muîn ve vezir edinmekten pâk ve berîdir.

Celâl sahibi olan ALLAH her türlü kusurdan münezzehtir. O Kadîm-i Ezelî ki, sonradan vücuda gelen ve zeval bulup giden mevcudata müşabehetten pâk ve berîdir.

Celâl sahibi olan ALLAH her türlü kusurdan münezzehtir. O Vâcibü'l-Vücud ki, nazîri mümteni, Ondan başka herşeyin varlığı ve yokluğu müsavi, kendisi ise mümkinatın mahiyetleri icabı olan kusurlardan pâk ve berîdir.

Celâl sahibi olan ALLAH her türlü kusurdan münezzehtir. O Zât-ı Zülcelâl ki, "Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O herşeyi hakkıyla işiten Semî' ve herşeyi hakkıyla gören Basîrdir"2 ve kàsır ve hatâlı vehimlerin her türlü tasavvurâtından pâk ve berîdir.

Celâl sahibi olan ALLAH her türlü kusurdan münezzehtir. O Zât-ı Zülcelâl ki, "Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar Onundur. O kudreti herşeye galip olan Azîz ve hikmeti herşeyi kuşatan Hakîmdir"3 ve nâkıs ve bâtıl akidelerin her türlü tavsifatından pâk ve berîdir.

Celâl sahibi olan ALLAH her türlü kusurdan münezzehtir. O Kadîr-i Mutlak ki, aczden ve ihtiyaçtan pâk, berî ve müstağnîdir.

Celâl sahibi olan ALLAH her türlü kusurdan münezzehtir. Onun zâtında ve sıfâtında ve ef'âlinde kusurdan ve noksandan pâk ve berî olduğuna kâinatın kemâlâtı şahittir. Çünkü kâinatta kemal ve cemal namına ne varsa, hads-i sâdıkla ve kat'î burhanlarla ve vâzıh delillerle sabittir ki, o kemal ve cemalin hepsi, o münezzeh Zâtın kemaline nisbetle bir zayıf gölgeden ibarettir. Zira tenvir ancak nuranîden gelir, başka türlü olamaz. Aynaların faniliğine ve mazharların seyyaliyetine rağmen cemal ve kemalin devam etmesi bunu gösterdiği gibi; eâzım-ı beşerden meşrepleri muhtelif, keşfiyatları müttefik pek büyük bir cemaatin icmâ ve ittifakıyla da sabittir ki, kâinattaki kemâlât, Zât-ı Vâcibü'l-Vücudun envâr-ı kemâlinin bir gölgesidir.

Celâl sahibi olan ALLAH her türlü kusurdan münezzehtir. O ezelî, ebedî ve sermedî Zât-ı Zülcelâl ki, sonradan vücuda gelip teceddüd ve tekâmüle tâbi olan mevcudatın lâzımı olan tagayyür ve tebeddülden pâk ve berîdir.

Celâl sahibi olan ALLAH her türlü kusurdan münezzehtir. O Hâlık-ı Kevn ve Mekân ki, kesif ve kesir ve mukayyed ve mahdud olan maddî varlıkların lâzımı olan tahayyüz ve tecezzîden pâk ve berîdir.

Celâl sahibi olan ALLAH her türlü kusurdan münezzehtir. O Kadîm-i Bâkî ki, hudus ve zevalden pâk ve berîdir.

Celâl sahibi olan ALLAH her türlü kusurdan münezzehtir. O Vâcibü'l-Vücud ki, doğurmak ve doğurulmaktan, başka varlıkların vücuduna girmek ve onlarla birleşmekten, hasr ve tahdit edilmekten, kendisine yakışmayan ve vücub-u vücuduna münasip düşmeyen ve ezeliyet ve ebediyetine muvafık olmayan şeylerden pâk ve berîdir.

Onun celâli pek yücedir ve Ondan başka ilâh yoktur.