Konu Başlığı: Zeval Vakti Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 24 Aralık 2009, 18:46:41 Zeval Vakti, Gölgenin Uzama Ve Kısalmasının Ayaklar Yardımıyla Bilinmesi Hakkındadır
Bu fasılda, zeval vaktini, gölgenin uzunluk ve kısalığının ayak yardımıyla bilinmesini ve bunun yaz-kış mevsimlerinde gösterdiği farklılığı ele alacağız. Yüce Allah buyurdu ki: "Bakmaz mısın Rabbinin eserlerine? Gölgeyi nasıl uzatmakta? Dileseydi elbet onu hareketsiz de kılardı. Sonra Biz nasıl güneşi ona (gölgeye) rehber yapmışızdır". (Fur-kan/45) Başka bir ayet-i kerimede ise Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Biz geceyi gündüzü iki alamet yapmışızdır. Sonra gece alametini giderip, gündüz alametini gösterici kıldık ki, Rabbinizden lütuf isteyesiniz ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz". (İs-ra/12) Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyurmuştur: "Güneş ve ay bir hesap ile akıp gider" (Rahman/5) İslâm ümmetinin sıfatlarıyla ilgili olarak Ebu´d-Derda (ra) ve Ka´bul-Ahbar´dan rivayet edilen bir hadiste; Ümmet´in namaz kılmak için gölgeleri gözettikleri söylenerek şöyle denilmiştir: Kulların Allah Teala´ya en sevimli gelenleri, Allah´ı zikretmek için güneş, ay ve gölgelerin hareketlerine riayet edenleridir. Bazı alimler ise, bu Ümmet´in ibadetlerini hesab ile bildiklerini söylemişlerdir. Hadis Ehli´nden gelen bilgilere göre, gece ve gündüzün toplamı yirmidört saattir. Bu saatlerden her biri otuz arpadan oluşur. Gece ve gündüzün her birinden günde bir arpa alınır ve böylece ayın başıyla sonu arasında tam otuz arpalık bir saat kemal bulmuş olur. Güneş de bir ayda otuz dereceye erer. Çünkü o, her gün bir derecede olur. Bunun açıklaması şöyledir: Eylül ayından onyedi gün geçince gün ve gece eşit olur. Sonra gece, gündüzü eksiltmeye başlar ve ondan her gün bir arpa alır. Bu şekilde devam eder ve otuz arpa alınca tam bir saat uzamış olur. Bu, Aralık ayının onyedinci gününe kadar devam eder. O gün, gecenin uzayıp günün kısalması durur. O gece, yılın en uzun gecesi olup tam onbeş saat olur. O gün de yılın en kısa günü olup sadece dokuz saattir. Bundan sonra gündüz geceyi eksiltmeye başlar. Bu durum onyedi Haziran´a kadar böyle devam eder. O gün, gündüzün uzayıp gecenin kısalması durur. O gün gündüzün uzunluğu onbeş saat, gecenin uzunluğu da sadece dokuz saat olur. Daha sonra gündüz her gün bir arpa eksilmeye başlar. Eylül ayının onyedinci günü, gece ile gündüz tekrar eşitlenir, Hesab daha sonra aynı şekilde devam eder. Bu hesaba göre namaz saatleri şöyle olur: Güneş durduğu zaman, bu zevalin öncesidir. Güneş en ufak şekilde eksilmeye başladığında bu Öğle namazı vaktinin başlangıcı olur. Zevalden sonra yedi ayak[57] kadar uzadığında İkindi namazının vakti girmiş, öğle namazının vakti sona ermiş olur. Hadiste bildirildiğine göre, güneş bir Şirak (-nalın tasması boyu) kadar zeval bulduğunda Öğle namazının vakti başlamış olur. Her şeyin gölgesi kendi boyuna denk oluncaya kadar Öğle vaktidir. Bundan sonra Öğle vakti sona erip İkindi namazının vakti girer. Allah Resulü de (sav) ilk gün böyle namaz kılmış, başka bir gün de her şeyin gölgesinin kendisine müsavi olduğu gün Öğle namazı kılmıştır. Bu da Öğle namazının bitiş sınırıdır. İkindi namazının vakti de bunu takiben başlar. İkindi namazını da her şeyin gölgesinin kendi boyunun iki misli olduğu halde kılmış ve şöyle buyurmuştur: "Bu ikisi arasında bir namaz vakti vardır".[58] Namaz vaktini öğrenmek için gölgeyi ölçmek istediğinizde, düz bir yere bir çubuk veya bir boyluk bir şey çakın. Sonra da gölgenin başlangıç yerini ve bitiş noktasını tesbit edin ve gölgenin bulunduğu yere bir çizgi çekin ve gölgenin o çubuktan uzun olup olmadığına bakın. Eğer gölge kısa ise, güneş henüz zevale başlamamıştır. Gölge dik olduğunda, günün ortası demektir ki bu saatte namaz kılınmaz. Gölge, çubuktan daha uzunsa, güneşin zeval vaktine girdiği anlaşılır. Bu vakitten, gölgenin eşya ile aynı uzunlukta olduğu vakte kadar Öğle namazı vakti olur. Gölge bundan sonra bir ayak daha uzun olursa ikindi namazının vakti girmiş olur. Gölgenin uzunluğunu kendi boyunuzla ölçmek istediğinizde ayağa kalkarsınız. Kendi boyunuz, üzerinde durduğunuz ayağınız dışında yedi ayak uzunluğundadır. Gölge dikildiğinde yüzünüzü güneşe çevirin, sonra bir kişiye gölgenizin eriştiği yeri işaretletin. Daha sonra topuğunuzdan, o işarete kadar olan mesafeyi ölçün. Eğer bu mesafe, yedi ayaktan kısa ise, güneş henüz gölgeden zeval bulmamış demektir. Bu da öğle vaktinde bulunduğunuzu, ikindi vaktinin ise henüz girmediğini gösterir. Gölge boyunun, sizden uzun olmaya başlaması ise ikindi vaktinin başladığı gösterir. Ayaklarla yapılan bu ölçme, yaz ve kış mevsimlerinde farklılık gösterir. Gölge, bazı günler uzun, bazı günler de kısa olabilir. Bunu bilmenin yolu, Mayıs ayının onyedinci günü gece ile gündüzün eşitlenme sidir. O gün güneş, insanın gölgesinin uzunluğu sadece üç ayak iken zeval bulmaya başlar. Yere çaktığınız her türlü eşyanın gölgesi de böyledir. O gün zeval vakti her şeyin gölgesi, onun yedide üçü kadar olur. Bundan sonra gölgenin boyu her otuzaltı günde bir ayak kadar kısalmaya devam eder. Gündüzün uzayıp gecenin kısalması Haziran ayının onyedinci günü durduğunda, güneş insanın gölgesinin sadece yarım ayak boyunda zeval vaktine girmekte olur. Bu, gölge uzunluğuna göre güneşin zeval bulma ölçüsünün en kısa olanıdır. Bundan sonra her otuzaltı günde bir ayak olmak üzere gölgenin boyu uzamaya başlar. Bu şekilde Eylül ayının onyedinci gününe kadar devam eder. O gün gece ile gündüz yine eşitlenir. Onyedi Eylül günü insanın gölgesi üç ayak uzunluğunda iken güneş zevale girer. Bundan sonra, gölgenin boyu her ondört günde bir ayak olacak şekilde uzar ve ta ki dokuz buçuk ayak boyunda zeval bulmaya kadar çıkar. Bu, güneşin zeval bulma vakti bakımından yıl içinde görülen en gölge boyudur. Bundan sonra onyedi Mayıs´a kadar gölgenin boyu her ondört günde bir ayak azalır. O gün, gece ile gündüzün eşitlendiği gündür. Onyedi Mayıs günü, güneşin zevali, gölge boyu üç ayak iken başlar. Bu, aynı zamanda yaz mevsiminin de başlangıç işaretidir. Gölge boyunun yaz aylarında her yirmialtı günde bir ayak, kış ve bahar aylarında ise her ondört günde bir ayak kadar uzayıp kısalmasına dair söylediklerimiz, son dönem astronomi alimlerinin verdikleri bilgilere dayanmaktadır. Konu Başlığı: Ynt: Zeval Vakti Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 24 Aralık 2009, 18:48:42 Geçmiş dönemlerin alimleri de buna benzer malumat naklet-mişlerdir. Zikre dil diğine göre, zevalin gölge boyuna göre bilinmesi için ölçü Teşrin ayıdır. Zikredidiğine göre güneşin zevale girdiği en kısa gölge Haziran ayında görülür ve gölge boyu, sadece iki ayak kadar olur.
Güneşin zevali için belirtilen en uzun gölge boyu ise, Kanun Evvel ayında olur ve gölge boyu sekiz ayağa çıkar. Bize göre, daha önce naklettiğimiz hesaplama hem daha titiz, hem de daha sağlıklıdır. Bazılarına göre ise güneş, Eylül ayında beş ayak uzunluğunda iken Teşrin Evvel´de altı ayak uzunluğunda iken, Teşrin Sani´de yedi ayak uzunluğunda iken, Kanun ayında ise sekiz ayak uzunluğunda iken zevale girer ki bu da, günün uzunluk ve gecenin kısalığının en üst sınırıdır. Güneşin zevale girdiği en uzun gölge boyu da budur. Bundan sonra gölge kısalmaya ve gün uzamaya başlar. Güneş, Kanun Sani ayında, gölge boyu yedi ayak iken zevale girer. Şu-bat´ta altı ayak, Mart´ta beş ayak boyunda zeval bulurki bu, gece ile gündüzün eşitlenmesidir. Nisan ayında dört ayak boyunda iken, Mayıs ayında üç ayak boyunda iken ve Haziran ayında iki ayak boyunda iken zevale girer. Bu da günün uzama, gecenin kısalma temayülünün son noktası olur. O gün günün uzunluğu onbeş saat, gecenin uzunluğu ise dokuz saat olur. Güneş, Temmuz ayında gölge boyu üç ayak iken, Ağustos ayında dört ayak iken ve Eylül ayında beş ayak iken zevale girer. Bu, aynı zamanda gece ile gündüzün eşitlenme dönemidir. Süfyan-i Sevri´nin (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Güneşin zevale girdiği en uzun gölge boyu, dokuz ayak, en kısa gölge boyu ise bir ayaktır. Bizce bu rivayet, yukarıda naklettiğimiz ilk hesaplamaya daha yakındır. Namaz vakitlerinin ayaklar vasıtasıyla ölçülerek bilinmesi hakkında rivayet edilmiş hadisler de vardır. Burada bu hususu bilenlerin şerhettikleri hadislerden bazılarına yer vereceğiz. Ebu Malik Sa´d b. Tarık el-Eş´ari-el-Esved b. Zeyd kanalıyla İb-ni Mesud´dan (ra) şunu rivayet ettik: İbni Mesud (ra) "Allah Resu-lü´yle (sav) birlikte yaz mevsiminde öğle namazının vaktini üç ile beş ayak arası olarak, kış mevsiminde ise beş ile altı ayak arasıyla belirlediklerini söylemiştir". [59] Her halükârda zeval vaktinin bu hesaplamayla bilinmesi farz değildir. Ama bilginin ulaştığı seviye, kalbin kesin olarak tatmini ve gözün de tam olarak görmesi sayesinde güneşin zevale girdiği kanaati hasıl olduğunda öğle namazım kılmak farz olur. Yaz mevsiminde, yüzünüzü Kıble´ye çevirdikten sonra güneş eğer sol kaşınız üzerindeyse kesinlikle öğle vakti içindesiniz demektir ve namazı kılarsınız. Bu vakitten, her şeyin gölgesinin kendi boyuna varmasına dek Öğle namazı kılınabilir. Çünkü bu, öğlenin sona erme, ikindinin başlama vaktidir. Bundan sonra her şeyin gölgesinin iki misli uzamasına kadar ikindi namazı kılınır. Bu, ikindi namazı için müstehab olan son vakittir. Bundan sonra güneşin sararmaya başladığı ve guruba doğru al-çaldığı vakittir ki, zaruri ihtiyaçları giderme vaktidir. Bu vakit, namaz kılma bakımından kerahat vakti olarak görülür. Ancak hasta ve özürlü olanlar bu vakitte namaz kılabilirler. Allah Resulü´nden (sav) şu hadis rivayet edilmiştir: "Kim güneş batmadan önce dahi olsun ikindinin bir rekatına yetişirse, ikindi vaktini idrak etmiş olur. Kim de güneş doğmadan önce sabah namazının bir rekatına yetişirse sabahı idrak etmiş olur". [60] Yaz mevsiminde Kıble´ye yönelmiş bir halde iken güneş sol kaşınız üzerine geldiğinde, hem gözünüz hem de bilginizle anlarsınız ki zeval vakti henüz başlamamıştır. Güneş iki gözünüzün tam ortasına geldiğinde, gözünüzle de gördüğünüz gibi bu onun, gökyüzünün tam ortasına yerleşmesi vaktidir ve günün kısalığından dolayı zeval vaktinin girmiş olması mümkündür. Kış mevsiminin başlarında ise gün hala uzun olduğundan zevala girmemiş olabilir. Yaz mevsiminin ortalarında güneş sol kaşınızını üzerine geldiğinde her halükarda zevale ermiş olur. Kış mevsiminde ise bu durum farklılık gösterir. Kış mevsiminde Kıble´ye dönük olarak durduğunuzda eğer güneş sol kaşınızın üzerine geliyorsa, günün kısalığından dolayı zevale girmiş olabilir. Kış mevsiminin başlarında ise günlerin henüz uzun olmasından dolayı zevale girmemiş olabilir. Yaz mevsiminin başlarında da günler yeni yeni uzadığından yine zevale girmemiş olabilir. Kış mevsiminde güneş iki gözünüzün arasına geldiğinde kesinlikle zevale girmiş olur. Dolayısıyla bu vakitte öğle namazı kılınır. Güneş sağ kaşın üzerine gelinceye kadar namaz kılınabilir. Buraya geldiğinde öğle vakti sona ermiş olur. Aynı durum yaz mevsiminde ise öğle vaktinin girişini gösterir. Üstteki hesaplama, Irak ve Horasan bölgesi halkı içindir. Çünkü onlar Hacerü´l-Esved ve Kabe´nin kapısı yönüne dönüktürler. Hicaz ve Yemen halkları içinse, bunun tam zıddı geçerlidir. Çünkü onların Kıble´ye yönelişleri, Kabe´nin arka kısmını ve sağ sütununu hedefler. Bu nedenle de hesaplama farklılaşır. Buradaki karşıtlık, Kabe´nin ortasına yönelme cihetindeki farklılaşmadan ve Kabe´nin çevresinde halkalanan ülkelerin farklı bölgelerde olmasından kaynaklanmaktadır. Bu, geçmişte yaşamış alimlerin namaz vakitlerini belirleme için başvurdukları yollardır. Bunlar dışındaki tedkik ve araştırmalar, sonradan çıkma (=muhdes/bid´at) olup ancak sahipleri için bir bilgi olabilir. Delilleri bilmemesinden veya gökyüzünün bulutlarla kaplı olmasından dolayı namaz vaktini tayin edemeyen kimse kalbini ve aklî güçlerini kullanarak tercih ve içtihatta bulunur. Her halükarda kalbi mutmain olmaksızın vakti girmemiş bir namazı kılmaz. Böyle durumlarda namazın vaktini tehir ederse onun için daha makbul olur. Ne var ki meseleyle ilgili rivayet edilen bir hadiste bunun aksi söylenmektedir: "İmanda övülecek üç şey vardır; Yaz mevsiminde oruç tutmak, kış mevsiminde abdesti özenerek almak ve karanlık günde namaz için acele etmek". Bir Arap atasözünde de şöyle denir: Kötü köle, karanlık günde dövülür. Çünkü kararmış bir günde, vakit çabuk eksilir ve kişi, güneşin yokluğundan dolayı vakte riayet edemez ve meşguliyete düşer. Oysa farz namazlar, ancak kesin bilgiyle kılındığında makbul olur. Vaktin biraz geçtiği kesin olarak bilinmesinden, sonra namaz kılmak, daha doğrudur. Bunun aksine olarak acele etme durumunda, vaktin girip girmediği hususunda kuşku olacaktır. Allah Resu-lü´nün de (sav) oruç ayının belirlenmesi hususunda şöyle buyurduğunu görmüyor musunuz? "Eğer hilal size kapalı gelirse, Şaban ayını sayarak otuza tamamlayın"[61]Burada kafi bilgi için ihtiyat terkedilmektedir. Vaktin girdiğini düşünerek namaz kılan veya bildiğini düşünerek Kıble için belli bir yöne dönen kimse, daha sonra namazı vaktinden önce kıldığını veya Kıble´den başka bir yöne yöneldiğini öğrenirse duruma bakar. Eğer kıldığı namazın vakti henüz dolma-mışsa veya çok az bir süre geçmişse ihtiyat gereği namazını tekrar eder. Eğer vakit tamamen geçmişse, o zaman hiç bir şey yapması gerekmez ve hatasının bağışlanacağı umulur. Vaktinden önce kıldığı o namazı, hatırladığı an kılması daha iyidir. Bazı alimlere göre güneşin yedi zevali vardır. Bunlardan üçü, insanlar tarafından bilinemez. Birinci Zeval ki, Felek-i A´la´nm kutbundan inişidir ki bunu Allah Teala dışında hiç kimse bilmez ve göremez. İkinci Zeval ki, onun Felek´in ortasından inişidir, bunu da güneşin mesuliyeti kendilerine verilen güneş bekçileri dışında hiç kimse göremez. Bu bekçiler, hararetini düşürmek, ışınlarını hapsedebilmek için sürekli olarak güneşin üzerine buz atar ve onu Felek´te varolan Acele-i Mürekkebe´ye doğru sürerler. Konu Başlığı: Ynt: Zeval Vakti Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 24 Aralık 2009, 18:56:41 Üçüncü Zeval ki, sadece yeryüzü melekleri tarafından bilinir.
Dördüncü Zeval ki, üç dakika üzerinde olur. Bu süre, Şaire´nin dörtte biridir. Şaire ise bir saatin oniki parçasından biridir. Bu zeval ise, astronomi ilmiyle uğraşan filozoflar ve alimler tarafından bilinir. Bunlar, Felek´in alanım ve kat kat Eflak´ın terkibiyle güneşin yaz-kış seyrini bilen insanlardır. Onlar bu mesafeleri takvim üzere yükselen Mürtecilat-i Tali´a vasıtasıyla hesap ederler. Beşinci Zeval ise yarım Şaire´dir ki altı dakika uzunluğundadır. Bunun hesabını da Usturlab kullanan hesab ve takvim ehli bilirler. Güneşin bir Şaire uzunluğunda zevali ise Altıncı ZevaTdir. Bu süre, bir saatin onikide biri kadardır. Bu zevali de ilim ehli müezzinler ve vakitlere riayet eden titiz kimseler bilebilirler. Güneş üç Şaire mikdarmca zeval bulduğunda ki bu çeyrek saattir, Yedinci Zeval hasıl olmuş olur. Bunu da alim, cahil bütün insanlar bilebilir. İşte bu vakitte bütün insanlar için en uygun namaz vaktidir. Çünkü bu vakit, zeval vaktinin tam ortası ve en uzun sürenidir. ALLAH Teala´nm ruhsatıyla da geniş tutulmuştur. Bütün bunlar, gökyüzünün uzaklığı, çok düzgün bir yapıya sahip olması, sürekli yanarak yükselen bir hava içinde olmasına rağmen çok sağlam yapılmış olması ve şaşmaz bir küresel biçime sahip olmasından dolayıdır. Rivayet edilir ki, ALLAH Resulü (sav) Cebrail´e (a.s.) şunu sormuştu: Güneş zeval buldu mu? O da şu cevabı vermişti: Hayır-Evet! Bunun üzerine ALLAH Resulü (sav): Nasıl olur? diye sordu. Cebrail de (a.s.) şöyle dedi: Evet, zeval buldu, hem de Hayır-Evet demem arasında. Çünkü güneş Felek´te ellibin fersah kateder. Allah Resulü (sav) bu soruyu O´na, ALLAH Teala´nm kendisine öğretme gayesi dahilinde sormuştu". Bazı filozoflar dediler ki: Gökyüzü, tıpkı değirmen taşı gibi döner. Felekler de kutub ekseni üzerinde dönerler. Ancak, uzaklık, yükseklik ve tam küresel oluşlarından dolayı görülemezler. Selef alimlerinden bazıları da bunu zikretmişlerdir. Hakikaten ALLAH Teala, en güzel Yaratan´dır. Ariflerden bir zat, ALLAH Teala´nm kudretini ve yaratışmdaki sırrı gösteren daha latif ve daha ilginç bir husus nakleder. Anlattığına göre gece ve gündüz tam yirmidört saattir. Her bir saat on iki dakikadır. Her bir dakika ise on iki Şairedir. Her bir Şaire ise yirmidört Nefestir. Bu nefesler vücudun hazinesinden çıkarak şairele-ri teşkil ederler. Şaireler gelişerek dakikaları ortaya çıkarırlar. Onlar da saatleri oluştururlar. Saatler hareket ettikçe Eflaki çevirip dönderirler. Eflak da dönerek gece ile gündüzü birbiri ardınca getirirler. Gece ile gündüzün ardarda yayılmasıyla sema ufuklarda döndürülür. Hesab ve takvimler de işte bu hareketlere dayanır. Can gidince, nefesler kesilecek ve felekler dağılacaktır. İşte o zaman yıldızlar saçılacak ve sema parçalanacak, yeryüzü harap olacak ve Darul-Ka-rar olan ahiret yurdu ortaya çıkacaktır. Yaratıcıların en latifi olan ALLAH´ı teşbih ederiz. O, kudret sahiplerinin en güçlüsüdür. O, Kita-bı´nda bu hadiseyi anlatarak şöyle buyurur: "Güneş durulduğu vakit, yıldızlar bulanıp karardığı vakit". (Tekvir/1-2) Başka bir ayet-i kerimede ise şöyle buyurmaktadır: "O gün gök, bir çalkalanış çalka-lanacak!" (Tur/9) Buradaki "Çalkalanma" dönme, anlamındadır. Hikmet ve letafet sahibi olan ALLAH ne kadar da yücedir ki, bu kadar ağır ve yoğun varlıklar olan gökyüzünü çok latif bir varlık olan nefeslere bağlamıştır. Felek-i Kesifi, Feza-i Latif örtüsü ile perdelemiş tir. Felek-i Azim, semayı perdelemez. Bu Felek´i Feza-i Rakik perdeler. Çünkü ALLAH Teala bizlere semayı göstermek, Felek´i ise gizlemek istemiştir. Bizler, ancak O´nun bize gösterdiklerini görebiliriz. Kul; bunun için bir sebeb ve muharrik olmasına rağmen bunu farketmez. Halbuki, bütün hayatı, nefesleri üzerine kuruludur. Onun nefesleri saatleri, saatleri Ömrü, ömrü eceli, eceli ise ahireti-dir. O ise, dünyası ile gaflete dalmış, arzularıyla oynaşma içindedir. Eğer semaya bakarsanız, nefesleri inşa ettiğini, nefeslere bakarsanız onların felekleri döndürdüklerini görürsünüz. Fevk-i Fevk´e (=üstün üstü) bakarsanız, O´ndan başkasını göremezsiniz. O´ndan başka ilah yoktur, Arş-ı Azim´in sahibidir: "(Bu) her şeyi sağlam yapan ALLAH´ın sanatıdır". (Neml/88), "Rabbim muhakkak ki dilediğine lütfedicidir". (Yusuf/100), "Biz onlara hem ufuklarda, hem nefislerinde ayetlerimizi öyle göstereceğiz ki". (Fussilet/53), "Yeryüzünde kat´i iman sahipleri için deliller vardır. Nefislerinizde de öyle. Hala görmez misiniz?". (Zariyat/20-21), "Andolsun gördüklerinize ve görmediklerinize". (Hakka/38-39), "Alah´a saygısı olan öğüt alacaktır. Pek bedbaht olan da ondan kaçınacaktır". (A´la/10-11) Akşam namazının vaktine gelince, bu namaz için en hayırlı olan vakit; güneşin en yüksek kenarının düşme anıdır. Bu, güneşin insan gözü tarafından görülmez hale gelme halidir. Ömer´den (ra) rivayet ettiğimiz bir haberde "Onun bir gün akşam namazını yıldızlar doğuncaya kadar tehir ettiği, bunun üzerine bir köle azat ettiği" bildirilmektedir. Aynı anlamda Ibni Ömer´den de (ra) bir haber nakledilmiştir. Buna göre de "Ömer ve Oğlu (ra) bir akşam akşam namazını iki yıldız doğuncaya kadar tehir etmişlerdi. Bunun üzerine iki köle azat ettiler". Yatsı namazını kılmak için en uygun olan vakit ise; Batı yönündeki beyazlığın kaybolarak yerini koyu karanlığa bırakması anıdır ki bundan sonrasına kadar İkinci Şafak olarak bilinir. Yatsı namazım eğer uyunmayacaksa gecenin son dörtte birine tehir etmek daha faziletlidir. Yatsı namazının öncesinde uyumak ise mekruhtur. Yatsı namazını ayın üçüncü günü, ayın bir mikdar kaybolması sırasında kılmak güzel bir sünnettir. Bu da gecenin yedide birbuçu-ğundan sonraki vakittir. Ancak ALLAH Resulü´nden (sav), son yatsıyı, ayın üçüncü günü ayın kaybolmasından sonra kıldığı da rivayet edilmiştir. [62] Sabah namazını kılmak için en uygun vakit, İkinci Fecr´in doğuş vaktidir. Bu namaz ALLAH Teala´nın Kur´an´da hususi olarak devamım emrettiği Orta Namaz (=Salât-ı Vustâ)´dır. Sabah namazının Orta Namaz olarak tahsisi, üç sebepten kaynaklanmaktadır : 1. Sabah Namazı, her şeyden önce gece ile gündüzün ortasında kılman bir namazdır. 2. İkinci olarak o, gece kılman iki namazla (=akşam ve yatsı) gündüz kılman iki namaz (=öğle ve ikindi) arasında kalan bir namazdır. 3. Üçüncü olarak ise, kıraati sesli olan namazlarla, kıraati sessiz olan namazlar arasında bir orta namazdır. Yine o, en kısa namaz olup ne üç ne de dört rekattır. Bu Özellikler, sadece sabah namazına mahsus olduğu için Orta Namaz olarak belirgenleşen de odur. ALLAH Teala da Fecr vaktine dikkat çekmekte ve şöyle buyurmaktadır: "Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir". (İsra/17) Bu ayetin tefsirinde şöyle denilir: Gece ve gündüz melekleri ona şahitlik ederler. Bu ayet de, sabah namazının hususiyetini hatırlatmakta ve ve ona devam edilmesini tekid etmektedir. Ne var ki ALLAH Resulü´nün (sav) "Beni Orta Namaz´dan (İkindi namazı) alıkoydular" [63] hadisi sahih kabul edilirse bu söylediklerimiz boşa çıkmakta ve ALLAH Resulü´nün (sav) hadisi sabit olmaktadır. Biz de hadis-i şerifin gereğini söyleriz. Kanaatimizce bu ha-dis-i şerif sabittir ve olabilecek en kesin ve şaibesiz kanallardan rivayet edilmiştir. Konuyla ilgili bir başka rivayette şöyle denir: "ALLAH Resulü´ne (sav) Salat-ı Vusta soruldu. O da şöyle buyurdu: O, kardeşim Süleyman´ın meşgul bırakıldığı ve bu yüzden perdeyle gizlenen namazdır".[64] Sabah namazında sünnet olan kıraat, yüzden az ayetli surelerden bir sure okumak veya Mufassal surelerin uzunlarından birini okumaktır. Çünkü sabah namazı rekat sayısı bakımından kısa bir namazdır. Böyle uzun sureler okuyarak bunu telafi etmek mümkündür. Sabah namazını, müslümanların toplanabilmesi ve sayıca çoğalmalarının temini için vaktin ortasında kılmak yerinde olsa da, en güzeli yıldızların kaybolmasından önce kılmaktır. Gökyüzünde, güneşin kızıllığının altındaki beyazlığın yayılmasından sonra kılmamak gerekir. Camiye gelenlerin sayıları artacak olsa da bu vakitte kılmamak gerekir. Çünkü bu vakit, güneş ışıkların çıkmaya başladığı vakittir. Onu, sabahın alacakaranlığında az bir cemaatle kılmak daha faziletlidir. Hakkında hadisler mevcut olan yatsı namazı dışında bütün namazları, ilk vakitlerinde kılmak en faziletli olandır. Allah Resulü de (sav) namazların ilk vaktinin sonuna olan üstünlüğünü, ahire-tin dünyaya olan üstünlüğüne benzetmiştir. [65] Bir hadiste ise şöyle buyrulmaktadır: "Namazı vaktin sonunda kılan kul bilsin ki, vaktin başından kaçırdığı süre, onun için dünyadan ve içerdiği her şeyden daha hayırlıdır" [66] Meşhur bir hadis-i şerifle ise Allah Resulü´ne (sav) Hangi amellerin daha faziletli olduğunun sorulduğu O´nun da "Vaktinde kılınan namaz"[67] buyurduğu bildirilmektedir. Başka bir hadiste ise Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Namazın ilk vakti Allah´ın rızası, son vakti ise Allah´ın afndır".[68] Denildi ki: Allah Teala´mn rızası ihsan sahipleri için, affı ise kı-saltanlar içindir. Her namazı vaktin başında eda etmek, dinde azimet gereği ve namazlarında daim olan takva sahiplerinin yoludur. İkinci vakit ise dinde ruhsat gereği ve gafil kullar için Allah katından bir rahmet ve genişliktir. [69] |