> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Kutul Kulub > Tevbenin Unsurları
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tevbenin Unsurları  (Okunma Sayısı 1920 defa)
31 Aralık 2009, 18:48:55
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 31 Aralık 2009, 18:48:55 »



Tevbenin Unsurları,Faziletlerinin Beyanı Ve Tevbe Ehlinin Sıfatları Hakkındadır
Allah Teala, umuma yaptığı hitabının ilk beyanında şöyle buyur­muştur: "Ey müminler, hep beraber tevbe edin, umulur ki felaha erersiniz". (Nur/31) Ayetin manası şudur: Ey iman edenler, nefslerinizin nevasından ve şehvetlerinizin esiri olmaktan kurtularak Al­lah Teala´ya dönün. Böyle yaparsanız, ahirette umduğunuzu elde edebilir, O´nun zeval ve tükenmek bilmeyen nimetlerinde ve cennetlerinde ebedi hayatı sürebilirsiniz. Cenneti kazanmak ve ona girmekle bahtiyar olur, cehennem ateşinden kurtulabilirsiniz. Ha­kiki felah ve kurtuluş da budur.

Allah Teala, hususi hitabını yaptığı ikinci beyanında ise şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler, Allah´a tevbe-i nasuh ile tevbe edin ki Rabbiniz günahlarınızı örtsün de sizleri altlarından ırmak­lar akan cennetlere koysun". (Tahrim/8) Ayette geçen ´Nasuh´ keli­mesi, ´nush´ kelimesinden gelmektedir. Vezni ise, mübalağa ifade eden ´Fe´ûl´ şeklindedir. Baştaki ´nün´ harfinin ötreli okunması ne­ticesinde ´Nusuh´ şeklinde de kıraat edilmiştir. Bu durumda da ´Na-suha´ fiilinin masdarı olmaktadır. Manası ise, her hangi şeyin Allah Teala için halis, katıksız ve saf olmasıdır.

Başka bir görüşe ´nasuh´ kelimesi, mana bakımından ´nisah´ ke­limesinden gelmektedir. ´Nisah´, iplik ve benzeri şeyler için kulla­nılan bir isimdir. Bu manaya göre de, yapılması istenen tevbenin, her türlü dolama ve bağlantıdan uzak olması murad edilmektedir. Bu da tilki gibi hilekarlığa başvurmayarak, günaha asla meylet-meksizin Allah Teala´ya itaat yolunda istikamet bulmakla olur. Böyle bir tevbeyi eda eden kul, imkan bulması halinde o günaha tekrar dönebileceğini nefsine asla fısıldamamak, günahı işlerken heva ve arzulan için işlediği gibi terkederken de yalnız Allah rıza­sı için terketmiş olmalıdır.

Kul, Allah Teala´ya hevadan arınmış kalb-i selim ve sünnet üze­re müstakim olan amel-i salih ile gittiği vakit, hüsn-i hatimeyle öl­mesi mümkün olur. Böyle yaptığı zaman, güzel bir sonla karşılaşa­caktır. Rabbinden bir nimet ulaşan kimse ise, O´nun lütfuyla kötü sonla bitecek kirlenmeye karşı korunarak merhamet görecektir.

Allah Teala´nm yukarıdaki hitabında murad ettiği kimsenin va­sıfları işte böyledir. O, yüce kitabında şöyle buyurmaktadır: "Mu­hakkak ki Allah, çok tevbe edenleri ve çok temizlenenleri sever". (Bakara/222) Allah Resulü de (sav) bu meyanda şöyle buyurmuş­tur: "Tevbe eden, Allah Teala´nm sevdiğidir". "Günahtan tevbe eden, günahı olmayan kimse gibidir" [60]

Hasan el-Basri´ye (ra) ´Tevbe-i Nasûh´un ne olduğu sorulmuştu. Şu cevabı verdi: O, kalple pişman olmak, dille istiğfarda bulunmak, uzuvlarıyla terketmek ve tekrar yapmamaya niyetlenmektir. Ebu Muhammed Sehl de (ra) şöyle demişti: Mahlukat için tevbe kadar elzem olan başka bir şey mevcut değildir. Yine onlar için, tevbe il­mini bilmemekten daha ağır bir ceza yoktur. İnsanların ekseriyeti, tevbe ilmini bilmemektedir. O, başka bir vesilede ise şöyle demiş­tir: Tevbenin farz olmadığını söyleyen, kafirdir. Sözüyle razı olup iktifa eden de nankördür. Sehl, diğer bir münasebette de şöyle de­miştir: Gafletinden tevbe eden kul, bütün nefeslerinde ve bakışla­rında taat üzere olur.

Ali de (kv) tevbeyi terketmeyi, körlük makamlarından biri ola­rak tarif ederek, zanna tabi olup zikri unutmayla bir tutmuştur. Bu meyanda kendisinden nakledilen uzun bir hitabında şöyle demektedir: Kör olan kimse, zikri unutur, zanna tabi olur ve tevbe edip teslimiyet göstermeksizin mağfiret diler.

Tevbenin farizalarının başında gelen en temel esas ve tevbekâ-rm sadık ve hakkı ika eden biri olmasının esas şartı; işlediği güna­hı ikrar edip zulmünü itiraf etmesi, nevasından dolayı nefsine kı­zıp kötülüklere dönük niyetini yokederek gücü yettiği ölçüde gıda­sını temiz tutmasıdır. Çünkü helal ve temiz yemek, salihler için en mühim sıfatlardan biridir. Bunların ardından, daha önce işlemiş olduğu suçlardan dolayı pişmanlık duyması gelir. Eğer pişmanlığı hak ise, bir hakikati ve özü olması gerekir. Zira her hakkın bir ha­kikati vardır.

Pişmanlığın hakikati da, pişmanlık duyacağı işleri tekrar yap­mama istikametinde kararlı olmasıdır. Bunun ardından da, emir­lerde istikamet üzere oduğu, yasaklardan ise kaçındığı yönünde bir inanca sahip olması gelir. İstikametin hakikati, ömrünün kalan kısmında yolunu eğriltecekş eyleri yapmayacağına dair azimli ol­masıdır. Bundan sonra ise, Allah Teala´ya yönelen her kulun izle­mesi gereken yola tabi olup hiçbir cahille yoldaşlık etmemesi gelir. Çünkü cahil arkadaşlar, iyiye dönmüş bir insanı tekrar yoldan çı­kartabilirler.

Bunların yanısıra, kötülüklerle geçirip ifsad ettiği şeyleri İslah etme gayretini göstermeli ve bu suretle, tevbe edip bozduklarını İs­lah eden İslahatçılardan olmalıdır. Allah Teala, ihsan sahiperinin ecirlerini zayi etmediği gibi, müfsitlerin amellerini de İslah etme­yecektir.

Bundan sonra kötülüklerin, iyilik ve hasenatla yer değiştirmesi gelir. Tevbesi hak ve samimi olup Alah Teala´ya güzelce yönelen in­sanların kötülükleri hasenata dönüşecektir. Bu değişme, dünya ha­yatında olacak ve kişi kötü amellerinin yerine iyi işler ve salih amel­ler yapmaya başlayacaktır. Nitekim Allah Teala da bu manada şöy­le buyurmaktadır: "Allah, bir kavmi (onlar) kendindekilerini değiş­tirmedikçe değiştirmez". (Ra´d/11) Allah Teala, bir kavmin kötülüğü­nü iyilikle değiştirdiği zaman, onların seyyiatı da hasenata dönüşür.

Tevbekârm taşıması gereken sıfatların başında da, pişmanlık ve daimi hüzün gelir. Geçen şey için duyulan pişmanlık ve hüznün hakikati, zamanı gelen bir ameli ifa etmede kusur ve yılgınlık göstermeyerek değiştirebilme imkanına sahipken ikinci bir vakti de kaçıracak şekilde gurura kapılıp tereddüt göstermemesidir. Geçmiş olanı telafi edeyim derken, uyandığı an yapması gereken bir şeyi de kaçırmamalıdır. Aksi halde, gafletinden uyanma haliyle geçmişteki gaflet hali, birbirlerinden farklı olmaz. Çünkü bir şeyi kaçırırkan kaçırılan şeyi telafi etmek mümkün olmaz. Nimet de, nimetle ka­zanılamaz. Tevbe eden kul, Allah Teala´mn şu buyruğundaki sıfata uygun davranmalıdır: "Diğer bir topluluk ise, günahlarım itiraf et­tiler ve iyi bir amel ile diğer bir (kötü ameli) karıştırdılar". (Tev-be/102) Buradaki ´iyi amel´ile, itiraf ve pişmanlığın murad edildiği söylenmiştir.

Ebu Süleyman ed-Darani (ra) dedi ki
: Akıl sahibi bir kul, ömrü­nün kalan kısmının tamamında, sadece geçen yıllarında kaçırdık­ları için ağlamasa, bu hali kendisini öünceye kadar hüzne boğma­ya yeterlidir. Ömrünün kalan kısmını ağlayarak geçiren bir kimse için durum bu iken, ömrünün gelecek kısmını da geçmişi gibi kötü­lüklerle karşılayan kimse durumu nice olur?

Sehl b. Abdullah şöyle demiştir:
Tevbe eden kimsenin hiçbir ek­siği olmaz. Çünkü onun kalbi, son nefesini verinceye kadar Arş ile irtibatlıdır. Böyle birinin zaruret dairesi dışında bir hayatı da yok­tur. O, geçmişte kaçırdıkları için daima kederlenir. Ömrünün kalan senelerinde emirlerde azim, yasaklarda ise şiddetli bir kaçınma içinde olur. Bunu yapacak-kulun, öncelikle her noktada Yakin ilmi­ni kullanması gerekir. Bunun ardından salih amelleri kararlı bir şekilde ifaya devam etmelidir.

Böylece Allah Teala´mn, haklarında "Ve çirkin olanı güzel olan­la giderenler.." (Ra´d/22) buyurduğu kullardan biri olur. Bu kullar, geçmişte yapmış oldukları kötülükleri, yaşadıkları anda yaptıkarı salih amellerle savarlar. Allah Resulü de (sav), Ebu Zerr´in (ra) ri­vayet ettiği bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Bir kötülük yaptığın zaman, onun ardından hemen bir iyilik yap. Gizli için gizli, aşikar için aşikar yap". Muaz´m (ra) vasiyetinde de şu öğüt yeralmaktadır: Kötülüğün ardından hemen bir iyilik yap ki onun izlerini silsin.

Tevbekâr, bu sıfatlarının yanısıra salihler zümresine de girme­lidir. Allah Teala buyurdu ki: "Ve iman edip salih ameller işleyen­lere gelince, onları sarihlerin arasına koyarız". (Ankebut/9) Ardından gücü yettiği ölçüde hayırlarda yarışmalı, yitirdiklerini ve ka­çırdıklarını telafi etmeye çalışmalıdır. Böylece salihlerden biri ha­line gelir. Bu makama yükselen tevbekâr, Rabbi için tam salah bu­lur. Rabbi de onu dost edinerek, kendisini muhafaza etmeye başlar. Çünkü O, "Salih kullarını dost edinir" (A´raf/196).

Tevbe ve ona tealluk eden hususlarla ilgili olarak kula yüklenen on esas vardır:

1. Allah Teala´ya karşı ma´siyette bulunmaması farz kılınmıştır.

2. Bir ma´siyete düçâr edildiğinde, onda ısrar etmemelidir.

3. İşlediği ma´siyetten dolayı Allah Teala´ya tevbe etmelidir.

4.
İşlediği kusurdan dolayı pişman olmalıdır.

5. Ölene kadar istikamet üzere olma niyetini perçinlemelidir.

6.
Azap ve cezadan korkmalıdır.

7. Mağfireti ümit etmelidir.

8. Günahını itiraf etmelidir.

9. Allah Teala´mn kendisine bunu takdir edip kendisinin bun­dan döndüğüne inanmalıdır.

10
.Salih amelde devam ederek, kefaret için çaba sarfetmelidir. Çünkü Allah Resulü de (sav) bunu tavsiye etmiştir: "Kötülüğün ar­dından iy...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tevbenin Unsurları
« Posted on: 28 Mart 2024, 22:04:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tevbenin Unsurları rüya tabiri,Tevbenin Unsurları mekke canlı, Tevbenin Unsurları kabe canlı yayın, Tevbenin Unsurları Üç boyutlu kuran oku Tevbenin Unsurları kuran ı kerim, Tevbenin Unsurları peygamber kıssaları,Tevbenin Unsurları ilitam ders soruları, Tevbenin Unsurlarıönlisans arapça,
Logged
31 Aralık 2009, 18:59:33
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 31 Aralık 2009, 18:59:33 »

Ulemadan bir zat şöyle demiştir: Bir şehveti terketme hususun­da sadık olan ve bu uğurda Allah rızası için nefsiyle yedi kez cihad eden kimse, kendini o şehvete teslim etmez. Başka bir alim de şöyle demiştir: Bir günahtan dolayı tevbe edip yedi yıl boyunca istikamet üzere giden kimse, bir daha ona geri dönmez. Ulemadan bir diğer zat ise şunu dile getirmiştir: Alışılmış bir günahın kefareti, onu işlediğin kadar ondan uzak durmaktır. Bunu yaparsanız bir daha ona düş­mezsiniz. Onu her terkedişiniz de, onu her yapışınıza kefaret olur.

Tabii İp yukarıdan beri anlattığımız hususlar, tevbe iradelerin­de güçlü olan kimselere mahsustur. Bunlar, iradesi zayıf olan mü-ridler için geçerli değildir. Zayıfların hali, kaçmak ve uzaklaşmak­tır. Olmayan bir ma´siyet hakkında kendi kendine vesvese üreten kişi, onun varlığı halinde nefsine hakim olamaz. Bu yüzdendir ki mürid, nefsin günahlarla ilgili vesveselerini bertaraf etmeye çalışmalıdır. Aksi takdirde onlara duçar olması kaçınılmazdır. Çünkü insanın kalbinden geçen hatırlar, güçlenerek vesvese halini alır.

Vesveseler çoğaldığında, insanın baş düşmanı olan şeytana gü-nam güzel gösterme ve nefsi kışkırtma yolları açılmış olur.

Bir tevbekâr için olabilecek en zararlı şey, kötülüğe dair kalbin­den geçen hatırları güçlendirmesi ve onların yeretmesine imkan vermesidir. Böyle bir hatır, onun içinde dolaşarak kendisini helaka sürükleyecektir. Ma´siyete götüren her vesile ve onu hatırlatan her-şey ma´siyettir. Aynı şekilde günaha götüren veya sebep olan her-şey de günahtır. Bunların aslen mubah olmaları durumu değiştir­mez. Bu tür şeylere son vermek, taat ve ibadet kabilindendir. Bu da, amellerin inceliklerindendir.

Denir ki: Bir günahı kırk gün işleyen kişi, ondan neredeyse hiç tevbe edemez. Çünkü kırk gün bir ömürdür. Bu şekilde devamlı gü­nah işleyenler arasında ender kimseler hallerini idrak ederek tev-beye yönelebilirler.

Bu meyanda Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Mümin, sürekli imtihan edilip tevbe eden kimsedir. Bir de müminin arasıra işleyerek alıştığı günahı vardır". Başka bir ha­diste ise Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Her Ademoğlu hata yapar. Hata yapanların en hayırlıları istiğfarda bulunanlar­dır"[66]Bir diğer hadisinde de şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Mümin, sıkça vah edip dövünen kimsedir. Onların en hayırlısı ise, dövünme üzere ölendir". Yani günahları sebebiyle dövünerek tevbe ve istiğfarda bulunurken vefat eden mümin, onların en hayırlısı olacaktır.

Allah Teala da müminlerin sıfatlarını sıralarken, günahları ar-darda işlemeyi bırakan, kötülüklerin peşinden iyilik yapanlar ol­duklarım buyurmuştur
: "Onlar çirkin olanı, güzel olanla yokeder-ler". (Ra´d/22) O, bu fazileti, sabırlı amel sahiplerinin sıfatı olarak-ta vazetmiş ve şöyle buyurmuştur: "İşte bunlar, mükafaatları iki ke­re verilecek olanlardır. Çünkü sabretmişlerdir. Hem de kötülüğü iyilikle bertaraf ederler". (Kasas/54) Allah Teala onlara, iki sabır na­sip etmiştir. Bunlardan biri günah karşısında, diğeri ise tevbe üze­rindedir. Buna karşılık olarak da kendilerine iki kat ecir vermiştir.

Allah Teala, tevbe eden müminlere tevbe için üç şart koşmuş­tur. Tevbe eden münafıklara ise dört şart koşmuştur. Çünkü onlar, amellerini mahrukatla irtib ati andırarak sakatlayan ve ihlas bakı­mından mahlukatı Hâlık´a şirk koşan kimselerdir. Bu yaptıkların­dan dolayı Rahman´m gazabına hedef oldukları için, bunların tev-besine bir şart daha eklenerek tevbeleri daha da ağırlaştırılmıştır. Diğerlerinden ise iki şart kaldırılarak yükleri hafîfletilmiştir.

Allah Teala buyurdu ki
: "Ancak tevbe edip hallerim ıslah eden ve hakikati gizlemeyip açıklayan müstesna". (Bakara/160) Ayette­ki ´Tevbe eden´ ifadesi, nevalarını terkederek hakka dönenleri, ´ıs­lah edenler
 ifadesi, nefslerinde ifsad ettikleri şeyleri düzeltenleri murad etmektedir. ´Açıklayanlar5 ise iki şekilde tefsir edilmiştir. İl­kine göre bunlar ile kasdedilen; gizledikleri hakkı ve ilmi hakikati izhar edip açıklayanlardır. Bu, ilmi gizleyip hakka4>atıl kisvesi bü-rüyerek günah işleyenler için geçerlidir. İkinciye göre ise tevbeleri-ni açıklayarak tevbenin hükümlerini kendi üzerlerinde açığa vu­ranlar kasdedilmektedir.

Allah Teala diğer iki şartla ilgili olarak da şöyle buyurmuştur:
"Muhakkak ki münafıklar cehennemin en alt katında yeralırlar. Onlara asla bir yardımcı bulamazsın. Ancak tevbe edenler, kendi­lerini İslah edenler, Allah´a sarılanlar, dinlerine Allah için ihlasla bağlananlar, işte onlar müminlerle beraberdirler". (Nisa/145-146) Çünkü onlar, insanlara ve mallara sarılıyor, amellerinde riyakarlık yapıyorlardı. İşte bu sebeple Allah Teala da onların tevbeleri için, Allah´a sarılmayı ve O´na karşı muhlis olmayı şart koşmuştur.

Kulun tevbesi, işlediği günahlara uygun olarak, aza az veya ço­ğa çok şeklinde olmalıdır. Tevbe eden kişi, ifsad ettiği şeyi ıslah et­meye çalışmalıdır. Allah Teala da bu meyanda şöyle buyurmakta­dır: "Muhakkak ki Biz, ıslah edenlerin ecrini zayi etmeyiz". (A´raf/170) Kul, ıslah edici olmadıkça tevbe etmiş olmaz. Islah edi­ci olmak için de, salih ameller işlemesi gerekir. Bu yolda yürüyen kul, nihayetinde salihlerin arasındaki yerini alır. Allah Teala da, sarihleri veli edineceğini buyurmuştur.

Tevbe eden ve onun hakikatma ererek Allah Teala´nm sevgili kullarından olan kimselerin sıfatları bunlardır. Nitekim Allah Tea­la da, "Muhakkak ki Allah tevbe edenleri sever" (Bakara/222) buyurmaktadır. Buna göre Allah Teala, nevalarından uzaklaşarak kendisine dönen ve nefslerini çirkinliklerden temizleyenleri kendi­sine dost edinmektedir. Allah Resulü de (sav) bu babda şöyle bu­yurmuştur: "Tevbe eden, Allah´ın sevgili kuludur".

Ebu Muhammed Sehl´e (ra), ´Tevbekâr, ne zaman Allah Teala´nm sevgili kulu olur?´ diye sorulmuştu. O da şöyle dedi: Allah Teala´nm "O tevbekârlar, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükua eğilenler, secdeye varanlar, iyiliği emredip kötülükten sakmdıran-lar, Allah´ın hududunu muhafaza edenler, müjdele o imam bütün müminleri" (Tevbe/112) ayetinde buyurduğu kimseler gibi olunca.

Ebu Muhammed başka bir vesilede ise şöyle demiştir:
Sevgili, sevgilisinin sevmediği şeyi yapmayandır. Yine o, şöyle demiştir: Hasenattan dolayı da tevbe etmedikçe, tevbe sahih olmaz. Arifler­den bir zat da şöyle demiştir: Avam, kötülüklerinden ötürü tevbe ederler. Sufiler ise, hasenatların için tevbe ederler. Yani, hasenat­larım ifa ederken gösterdikleri kusurlardan dolayı tevbe ederler. Çünkü onlar, bu hasenatları karşısında Aziz ve herşeyden münez­zeh olan Rablerinin, kendileri üzerindeki haklarının büyüklüğünü çok iyi bilirler. Onların bu hasenata veya kendi nefslerine bakışla­rı, herşeyin Allah Teala´nm lütfü oduğu istikametindedir.

Ebu Muhammed Sehl (ra) şöyle derdi
: Tevbe, amellerin en fazi­letli olanlarından biridir. Çünkü sair ameller, ancak onunla sıhhat bulurlar. Tevbenin sıhhat bulması da, onlar vasıtasıyla haramlara düşme endişesinden ötürü helallerden birçoğunun terke dilme sine bağlıdır. İstiğfar ise, tevbekârların gıdası, günahkarların sığınağı­dır. Söz söyleyenlerin en sadığı olan Allah Teala şöyle buyurmuş­tur: "Rabbinizden istiğfarda bulunun, sonra O´na tevbe edin". (Hud/90); "Hala O´ndan istiğfarda bulunmuyor ve O´na tevbe etmi­yorlar mı?". (Maide/74) Görüldüğü gibi Allah Teala, tevbeye istiğfar ile başlamış ve istiğfarı tevbe ile takip etmiştir.

Günah işledikten sonra istiğfarda bulunmak, Allah Teala´dan o günahı örtmesini niyaz etmektir. Allah Teala´nm, günah işleyen kuluna mağfiret etmesi, onu örtüp yükünü üstünden kaldırması-dır. Bu manada şöyle denmiştir: Allah Teala tarafından dünyada örtülmüş hiçbir günah yoktur ki, ahirette de O´nun tarafından mağfiret edilmesin. Çünkü Allah Teala, örttüğü bir kabahati sonradan ifşa etmeyecek kadar kerem sahibidir. O´nun tarafından dün­yada ifşa edilmiş hiçbir kabahat da yoktur ki, bu ahiretteki cezanın karşılığı kılınmamış olsun. Çünkü O, kuluna aynı suçtan Ötürü iki kez ceza vermeyecek kadar kerem sahibidir.

Ali (kv) ve İbni Abbas da (ra) bu manada bir hadis rivayet et­mişlerdir. Onların müsned olarak rivayet ettikleri hadise göre, tev-beden sonra istiğfarda bulunmak; kulun Rabbinden hesaba çekme­yerek affetmesini niyaz etmesidir. Tevbenin ardından Allah Tea-la´nın mağfiret etmesi, kötülüklerinin kefaret edilmesi, çok Affedi­ci ve ve çok Kerim olan Allah Teala tarafından silinmesi demektir. Bu da, kötülüklerin iyiliklerle değiştirilmesidir.

Kulun, ´Ey Kerim, ey Affeden!´ sözünün tefsiri de şöyledir:
Eğer Allah Teala rahmeti sayesinde kulun kötülüklerini affederse, ar­dından da keremi sayesinde onları hasenata çevirir. Allah Teala bu­nu, şu ayetleriyle teyid etmiştir: "Muhakkak ki: ´Rabbimiz Al-lah´dır7 deyip de sonra istikamet üzere olanların üzerine melekler şöyle (diyerek) inerler: Korkmayın, mahzun da olmayın, vaad olun­duğunuz cennetle sevinin". (Pussilet/30); "Öyleyse O´nun için isti­kamet üzere olun ve O´nun mağfiretini isteyin". (Fussilet/6)

Birinci ayetin tefsirinden anlaşılan odur ki, zikredilen kimseler; Allah Teala´yı birledikten sonra bu tevhid üzere istikamet bularak şirke bulaşmayanlardır. Başka bir tefsirde ise şöyle denilmiştir: Onlar, Sünnet üzere istikamet bulup bidat ihdas etmeyenlerdir. Bir diğer tefsirde ise, onların; tevbe üzere istikamet bulup eğriliğe sap­mayanlar oldukları söylenm...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes