Konu Başlığı: Oruç,Orucun Tertibi ve Oruçluların Sıfatları Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 16:05:14 Oruç, Orucun Tertibi Ve Oruçluların Sıfatları Hakkındadır
Bu fasılda orucu, tertibini, oruç tutanların sıfatlarını, oruçlunun yapması müstehap olan amelleri, oruç ehlinin oruçta takip edecekleri yolları ve havassın orucunu anlatacağız. Allah Teala buyurdu ki: "Sabır ve namaz ile yardım isteyin". (Bakara/45) Bu ayetle ilgi bir tefsirde ´Sabr* kelimesinin ´oruç* anlamına geldiği söylenmiştir. Allah Resulü de (sav) "Ramazan ayını, sabır ayı olarak isimlendirirdi". [77] Çünkü sabır; Allah´ın emri istikametinde nefsin arzularına gem vurmak, onu durdurmak ve hapsetmektir. Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sabır, imanın yarısıdır. Oruç da sabrın yarısıdır" [78] Allah Teala buyurdu ki: "Sabır ile yardım isteyin" (Bakara/45) Yani, nefisle cihadınızda sabır dileyin. Bir başka tefsirde ise, düşmana karşı dayanmada sabırla yardım isteyin, denilmiştir. Bir başka alim ise, dünyada za-hidlik için oruçla yardım isteyin, şeklinde bir tefsir yapmıştır. Çünkü oruçlu, zahid ve abid gibidir. Oruç, dünyada zühdün anahtarı, Mevla´ya kulluğun kapısıdır. Çünkü o, arzu ve isteğe rağmen nefsi yiyecek ve içecekten menetmektir, Zahid ve abid de, böyle bir yol seçmek suretiyle kendini ibadete ve amele adayarak dünya işleriyle asgari derecede meşgul olur. Bu sebepledir ki Allah Resulü (sav) oruçlu ile zahidi aynı manada birleştirmiş ve şöyle buyurmuştur: "Allah Teala meleklerine genç bir abid ile övünür ve şöyle buyurur: Ey Benim uğrumda şehvetini terkeden, gençliğini yolumda harcayan genç! Sen Benim katımda meleklerim gibisin". Allah Tela oruç tutan hakkında da benzer şekilde buyurmuştur: "Ey meleklerim, Benim uğrumda şehvetini lezzetini, yemeğini ve içeceğini terkeden şu kuluma bakın!". Oruçta nefs cihadına, nefsin arzularını kesmeye ve adetlerini terkettirmeye yönelik olarak büyük bir yardım mevzubahistir. Oruç, nefsin zayıflatılması, nevalarının eksiltilme sidir. Allah Resulü (sav) yüce Allah´ın şöyle buyurduğunu bildirdi: "Oruç dışında, Adem oğlunun bütün amelleri kendinedir. O, Benim içindir ve onu Ben ödüllendiririm"[79]Allah Teala, üstünlüğü ve hususiyeti sebebiyle orucu Zatı´na izafe etmiştir. Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak ki mescidler Allah´ındır, sakın Allah ile beraber başka bir ilah edinmeyin". (Cin/18) Başka bir ayette de şöyle buyurmaktadır: "Ben, sadece haram kıldığı bu beldenin Rabbi olana ibadet etmekle emrolundum". (Neml/91) Mescidler, dünyevi mekanlar arasında Allah Teala´ya en sevimli gelen yerler olması, Mekke de yeryüzünün en değerli beldesi olması hasebiyle Allah Teala mescidleri ve Mekke´yi Zatı´na izafe etmiştir. Her şey O´nun olmasına rağmen, bizzat bunlara hususiyet atfetmiştir. Oruç da aynı şekilde Allah katında amellerin en faziletlisi ve kendisine en sevimli gelenidir. Çünkü oruçta da Samediyet ^Kulların ihtiyaçları için Allah´a başvurmaları) ahlakından nebzeler vardır. Oruç, gizli yapılan ibadetlerdendir ve Allah´tan başka hiç kimse bilmediği için orucu kendi Zatı´na izafe etmiştir. Denildi ki: Adem oğlunun bütün amellerinden kısas talep edilerek işlediği haksızlıkların bedeli alınabilir. Ancak oruç bunun dışında olup ondan kısas alınamaz. Allah Teala kıyamet günü -oruç için- şöyle buyurur: O Benimdir, ondan hiç kimse kısas talep edemez. Denildi ki: Her amelin belli bir karşılığı vardır. Ancak oruç bunun dışındadır. Hiç kimse onun sevabını bilemez. Onun sevabı hesapsız olarak verilecek, bol bol arttırılacaktır. Allah Teala´nm şu buyruğunun tefsirlerinden birinde de bu görüş teyid edilir: ´Tapmış oldukları amellere mükafaat olarak kendileri için göz aydınlığından nelerin gizlenmekte olduğunu şimdi hiç kimse bilemez". (Secde/17) Üstte zikrettiğimiz tefsire göre, mu-rad edilen; yaptıkları oruç ibadetidir. Allah Teala´nm "Seyahat edenler" (Tevbe/112) buyruğunun tevilinde de ´Saihun, yani Sai-mun=oruç tutanlar1 denmiştir. Onlar, Allah yolundaki açlık ve su-suzluklarıyla, dünyacıların göz nurları olan yiyecek ve içecekleri O´nun uğrunda terkederek, sanki Allah yolunda seyahata çıkmış gibi olurlar. Allah Teala da, yaptıkları bu amelden dolayı onlar için göz aydınlığı olacak bir mükafaat hazırlamıştır. Allah Teala buyurdu ki: "Muhakkak ki sabredenlere, mükafaatları hesapsız olarak verilecektir". (Zümer/10) Bu ayetin tefsirinde de, sabredenlerle kasdedilen zümrenin oruç tutanlar olduğu söylenmiştir. Çünkü sabır, aynı zamanda oruç ameli için kullanılan isimlerden de biridir. Oruçlu, nafile olarak tuttuğu orucu herkesten sakladığı için, Allah Teala da onun için hazırladığı mükafaatm ne olduğunu herkesten saklamıştır. Bir hadiste Allah Resulü (sav) Allah Teala´nm şöyle buyurduğunu haber vermektedir: "Kim Beni nefsinde zikrederse, Ben de onu nefsimde anarım". Oruç, Allah Teala´yı nefsinde kimseye sezdirmeden zikretmektir. Kulun dört gün ardarda oruçsuz kalması müstehab görülmemiştir. Çünkü bu, kalbi katılaştırır, kulun halini değiştirir, türlü alışkanlıklar doğurur ve şehvetleri azdırır. Kulun, dört gün ardarda oruç tutmasının emredilmediği ve mendub görülmediği istisnalar, Kurban bayramı ve Teşrik günleridir. Kulun, günaşırı oruç tutması, iki gün oruç tutup iki gün tutmaması müstehap görülmüştür. Bu, ömrün yarısının oruçla geçirilmesi demektir. Eğer isterse, iki gün oruç tutup bir gün orucunu açabilir. Bu da ömrün üçte ikisini oruçla geçirmektir. İsterse bir gün oruç tutup iki gün tutmayabilir. Bu durumda da ömrünün üçte birini oruçlu geçirmiş olur. Oruçluların, oruç tutma yolları işte bunlardır. Bunlar ve faziletleriyle ilgili bir çok rivayet var olup sözü uzatmama gayesiyle bunlara yer vermedik. Konu Başlığı: Ynt: Oruç,Orucun Tertibi ve Oruçluların Sıfatları Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 16:07:24 Kul, ayın başından üç, ortasından üç ve sonundan üç günü oruç tutarsa güzel etmiş olur. Haftanın Pazartesi, Perşembe ve Cuma günlerini oruçlu geçirmesinde ise büyük hayırlar mevcuttur. Bundan da aşağısı, belli günlerde, ayın ilk ve son günlerinde oruç tut-masıdır. Orucun en faziletlisi, Haram Aylar´da tutulan oruçtur. Bunların da en faziletlisi, Muharrem ve Zilhicce aylarında olanlarıdır. Bunda sonra Şa´ban ayında tutulan oruç gelir. Allah Resulü (sav) Şaban ayında orucu çoğaltarak Ramazanla bitiştirirdi. O, her ayın üç gününde, Pazartesi ve Perşembe günlerinde tutulan orucu asla bırakmazdı. [80]
Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Ramazan ayından sonra tutulan orucun en faziletlisi, Allah´ın haram ayı Muharrem´dir" [81] Şaban ayının ilk yarısında oruç tutmak da müstehap görülmüştür. Ama Selef, Şaban ayının ikinci yarısında orucu bırakırlardı. Başka bir hadiste de şu rivayet edilmektedir: "Şaban ayının ikinci yarısında, Ramazan girinceye kadar oruç yoktur" [82] Kul, Ramazan ayının girişinden önce birkaç gün oruç tutmamalıdır. Şaban orucunu Ramazan orucuyla birleştirmek caizdir. Pazartesi veya Perşembeye rastlamadıkça, Ramazan orucunu Şaban ayından iki veya üç günle karşılamak caiz değildir. Eğer Pazartesi veya Perşembe gününe tevafuk ederse oruç tutulabilir. Sahabe´den bazıları, Receb ayının tamamında oruç tutmayı, Ramazan´a müsavi kılma endişesiyle mekruh görürlerdi. Bu sebeble Receb ayının birkaç gününde orucu bırakırlardı. Ulemadan bir topluluk, ömrün tamamını oruçla geçirmeyi mekruh görmüştür. Bununla ilgili hadisler de mevcuttur. Ancak onlar bu görüşlerinin açıklamasında bu kerahete sebep olarak, bazı kimselerin bayramlar ve Teşrik günleri de dahil olmak üzere bütün seneyi oruçla geçirmelerini göstermişlerdir. Bunun mekruhluğuyla ilgili hadisler rivayet edilmiştir. Eğer kul, kalbinin İslahını, nefsinin arzusunun kırılmasını ve halinin istikamet bulmasını bütün ömrü boyunca oruç tutmakta görürse, böyle oruç tutabilir. Çünkü bu, onun için farz gibi olmaktadır. Zira takva ve salahını buna borçludur. Said´den, Katade b. Ebi Temime el-Hüceymi vasıtasıyla Ebu Musa el-Eş´ari´den (ra) rivayet edildi ki: Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Bütün ömrü boyunca oruç tutana, cehennem daraltılır ve (kapısına) doksan düğüm atılır" [83] Yani Cehennem onu alacak yer kalmayacak kadar daraltılır. Konuyla ilgili rivayet edilen hadisler, bütün ömür boyunca oruç tutmanın faziletine delalet etmektedir. Sahabe ve Tabiun´dan bir kısım Selef de bu orucu güzellik üzere tutmuşlardır. Ancak bu orucu tutan kişi, sünnetten yüz çeviriyor ve oruç tutmama ruhsatını doğru bulmuyorsa, o zaman bu şekilde oruç tutması mekruh olur. Çünkü böyle yapmakla, Allah Resulü´nün (sav) emirlerine inatla karşı çıkan biri durumuna düşer. Allah Resulü (sav) dini uygulamada genişliği emretmiştir. Allah Teala da, azimetleriyle olduğu kadar ruhsatlarıyla amel edilmesini de sevdiğini bildirmiştir. Başka bir lafızda ise, ´Masiyetinin işlenmesini hoş görmediği gibi, ruhsatlarıyla amel edilmesinden de hoşlandığı´ [84] rivayet edilmiştir. Rivayet edilen bir çok hadis, ömrün yarısını oruçla geçirmenin faziletine delalet etmektedir. Bu da günaşırı oruç tutmakla olur. Kul, bu şekilde oruç tutmakla iki hal arasında olur; Sabr hali ve Şükür hali. Allah Resulü´nden (sav) rivayet edildi ki: "Bana, dünya hazinelerinin ve arzın definelerinin anahtarları sunuldu da onları reddettim ve ´Bir gün acıkır ve bir gün doyarım; doyduğumda Sana hamdeder, acıktığımda Sana yakarırım´ dedim". Başka bir hadisinde ise şöyle buyurmaktadır: "Orucun en faziletlisi, kardeşim Davud´un orucudur; o, bir gün tutar, bir gün bırakırdı". [85] Yine Allah Resulü´nün (sav) ´Ben daha faziletli bir oruç tutmak istiyorum´ diyen Abdullah b. Amr´a (ra) ´Bir gün oruç tut, bir gün bırak´ buyurması bunu göstermektedir. O, ´Daha da faziletli olanım yapmak istiyorum´ deyince Allah Resulü (sav) ona şöyle buyurmuştu: "Bundan daha faziletlisi yoktur". [86] Haram aylarda tutulan oruçla ilgili olarak şöyle bir hadis nakledilmiştir: "Haram bir ayda tutulan bir günlük oruç, diğer aylardan birinde tutulan otuz günlük oruçtan daha faziletlidir. Ramazan ayında tutulan bir günlük oruç ise, Haram aylardan birinde tutulan otuz günlük oruçtan daha faziletlidir". Allah Resulü (sav) başka bir hadisinde de şöyle buyurmaktadır: "Haram ayda, Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri oruç tutan kimseye Allah Tea-la yedi yüz yıllık ibadet sevabı yazar". Başka bir hadiste ise Allah Resulü´nün (sav) Ramazan ayı dışında hiç bir ayı tam olarak oruçlu geçirmediği rivayet edilmiştir.[87] Allah Resulü (sav) diğer aylarda oruç tuttuğu zaman muhakkak ara verirdi. O´nun Şaban orucunu Ramazan orucuyla birleştirmesi bir kez olduğu, bu iki ayın orucunu defalarca ayırdığı rivayet edilmektedir. Oruç türleri arasında zikrettiklerimiz, Selef-i Salih´ten bir cemaatın sürekli takip ettiği oruç şekilleridir. Bunların hepsinin faziletlerine dair hadisler mevcuttur. Aynı şekilde geceleri ve gündüzleri, kalple ve bedenle yapılan amellerle ilgili anlattıklarımızın tamamı da rivayet edilen hadislerde faziletli amellerden sayılmaktadır. Konu Başlığı: Ynt: Oruç,Orucun Tertibi ve Oruçluların Sıfatları Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 16:09:45 İman ahlakı ve yakini iman sahiplerinin sıfatlarıyla ilgili söylediklerimiz de hadislere dayanmaktadır. Bunların çoğuyla ilgili, va-adedilen sevaplar ve faziletler zikredilmiş olmakla beraber hepsine yer vermeyi uygun görmedik. Çünkü işimiz, amellerin faziletlerini zikretmekle uğraşmak değildir. Bizim yolumuz, sadece ve sadece amel sahiplerinin kalplerini temizleyerek tehzib etmektir. İman hakikati, amelleri her türlü afetten arındırır ve amel sahipleri celal sahibi olan Allah Teala´ya daha da yakın olurlar. Yüce ve Azim olan Allah Teala´dan başka engelleyici ve güç verici yoktur.
Yakini iman sahibi havassın tuttuğu oruç türlerine dair şunları söyleyebiliriz. Allah sizi muvaffak kılsın, bilin ki oruç tutan avama göre oruç; bedenin oruç tutmasıdır. Yakini iman sahibi olan havas-sa göre ise, kalbin oruç tutmasıdır. Onlara göre oruç, kalbin dünyevi kaygı ve fikirlerden uzaklaşmasıdır. Bundan sonra, kulağın, gözün ve dilin Allah´ın koyduğu sınırları aşmaktan uzak durması gelir ki bu da onların orucudur. Ardından el ve ayağın, saldırganlıktan ve kötü işler peşinden koşmaktan uzak durmaları gelir ki bu da onların orucudur. Orucu, işte bütün bu evsaf ile tutan kimse, gününün tamamında vaktini idrak etmiş olur ve günün her saati onun için bir vakit olur. O, bütün gününü zikirle imar ve ihya etmiş olur. Böyle bir oruçlu hakkında şöyle denilmiştir: Oruçlunun uykusu, ibadet, nefesi teşbihtir. Allah Teala, batıla kulak verip kötü sözler söylemeyi, haram yemekle bir tutmuştur. Eğer dinlenen ve söylenen şeylerde, dinleyen ve söyleyen için haram söz konusu olmasaydı, Allah Teala bunları haram yemekle bir tutmazdı. Malum olduğu üzere, haram yemek, büyük günahlardan yani Kebair´dendir. Allah Teala bu meyanda şöyle buyurur: "Yalana kulak verirler, haramı yerler". (Maide/42) Başka bir ayet-i kerimede ise şöyle buyurmaktadır: "Hiç olmazsa onların alimleri ve din bilginleri, onları günah söylemekten ve haram yemekten alıkoysalardı ya!" (Maide/63) Allah Teala´nın koyduğu sınırları muhafaza etmesine rağmen yemek veya cinsi münasebetle orucunu bozan kul, Allah´ın emirlerine tabi oluşundaki fazilet bakımından oruçlu olarak kabul edilirken, Allah´ın sınırlarını çiğneyen kimse, yemek ve cinsi münasebet noktasında oruca riayet etse bile, kendine göre oruçlu olmasına rağmen Allah katında oruçsuzdur. Çünkü kaybettiği husus, Allah katında muhafaza ettiği şeyden daha sevimlidir. Yemek yemeyen, ancak diğer uzuvlarıyla Allah Teala´nın emirlerine muhalefet eden kimse, abdest alırken butun uzuvlarını üçer kez meshedip namaz kılan kimse gibidir. Sayı bakımından üçer kez yapmakla bu fazilete muvafık kalmış ama, asıl farz olan yıkama emrini yerine getirmemiştir. Bu durumda kıldığı namaz, cehaletinden ve yaptığı işle aldanmasından dolayı reddedilmiş olacaktır. Oruçlu iken yemek yiyen, ama bütün uzuvlarıyla Allah´ın yasaklarından sakınan kimse, abdest alırken organlarını birer kez yıkayıp üç sayısının faziletine muvafık olmayan kimse gibidir. O, farzı yerine getirdiği ve amelinde ihsan sahibi olduğu, asıl olanı sağlam kılıp amelini bilerek yaptığı için o abdestle kıldığı namaz da kabul görecektir. Yemek, cinsi münasebet ve Allah´ın yasak kıldığı şeylerden bütün varlığıyla uzak duran oruçlunun orucu ise, abdest alırken bütün uzuvlarını üçer kez yıkayan kimsenin abdestine benzer. O, amelin faziletini de tamamlayarak onu en güzel şekilde yapmış olur. Allah Resulü de (sav) bu anlamda şöyle buyurmuştur: "İşte bu, benim, benden önceki peygamberlerin ve babam İbrahim´in (as) abdestidir"[88]Allah Teala buyurdu ki: "Babanız İbrahim´in dini". (Hac/78) yani size düşen O´nun dinine bağlı kalmaktır, bu dinde O´na tabi olup, ona uyun. Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: "Şükrederek yiyen kişi, sabırlı oruç tutan gibidir"[89] Başka bir hadiste ise şöyle bir hadise nakledilmektedir: "İki kadın Allah Resulü (sav) devrinde oruç tutmuşlardı. Ama açlık ve susuzluk günün sonuna doğru onları bitkin düşürmüş, neredeyse helak olacak bir hale girmişlerdi. Sonunda Allah Resulü´ne (sav) haber göndererek, oruçlarını açmak için izin istediler. Allah Resulü, onlara bir kap gönderdi ve yediklerini ona kusmalarım söyledi. Kadınlardan biri kustuğu zamaiij kap yarısına kadan koyu kan ve kaba etle doldu. Diğeri de aynı şekilde kustu ve kap ağzına kadar doldu. İnsanlar, bu duruma çok şaşırdılar. Allah Resulü de (sav) şöyle buyurdu: Bu iki kadın, Allah´ın helal kıldığından oruç tutarak uzak durdular, ama Allah´ın haram kıldığıyla iftar ettiler. Onlardan biri diğerinin yanına oturur ve insanların gıybetini yapmaya başlarlardı. Bunlar da, gıybet ettikleri o insanların etleridir!". Ebu´d-Derda (ra) şöyle derdi: Zeki kimselerin uykuları da oruç-suz halleri de ne kadar güzeldir. Onlar, akılsızların tuttukları orucu ve uykusuzluklarını kusurlu bulurlar. Yakini iman ve takva sahibinin yaptığı zerre miktarı amel, amelleriyle aldananların yaptıkları dağlar kadar ibadetten çok daha faziletli ve tercihe şayandır. Söylemesi mahzurlu olan sözleri, dinlemek de mahzurludur. Yapmanız haram olan fiillere bakmanız veya hatırınıza getirmeniz de mekruhdur. Allah Teala, kötü söz söyleyenle dinleyeni bir saymış ve şöyle buyurmuştur: "Allah´ın ayetlerinin inkar edildiğini ve alaya alındığını duyduğunuz vakit artık başka bir söze dalmcaya kadar yanlarında oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz". (Nisa/140) Oruç tutan tevbe eden gibidir. Çünkü sabır, tevbenin sıfatlarından biridir. Tevbe, kul önceki kötü alışkanlıklara karşı sabırlı olduğu ve bunlara bir daha dönmemeye karar verdiği için geçmiş günahların kefareti olarak görülür. Kul, tevbe etmek suretiyle eski alışkanlıklarına dönmeme ve bütün varlığıyla bunlardan uzak kalma sözü vermiş olur. Bunlara tekrar temayül ettiğinde ise, sözünü bozan mütereddit bir tevbekar olur. Böyle birinin tevbesi ´Tevbe-i nasuh=samimi tevbe´ olmaz. Böyle birinin orucu da salih ve sahih bir oruç değildir. Allah Re-sulü´nün (sav) şu hadisini görmüyor musunuz? "Oruç, yalan ve gıybetle yırtılmadıkça cehennem için kalkandır".[90] Allah Resulü (sav) başka bir hadisinde ise oruçluya şunu emretmektedir: "Sizden biri oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve cahillik etmesin. Bir kişi ona kötü söz söylediğinde, ona ´Ben oruçluyum´ desin".[91] Başka bir lafızda ise ´Oruçlu gününü, oruçsuz günüyle bir tutmasın´ ifadesi yer almaktadır. Bunun manası şudur: Oruçlu kul, oruç esnasında onun hürmetini korumalı ve ihlal edici davranışlar içinde olmamalıdır. Allah Resulü´nün (sav) başka bir hadisinde ise şunu görmekteyiz: "Oruç, bir emanettir. Sizden biri emanetini muhafaza etsin". Emanetin korunması ise, uzuvların korunması ile olur. Çünkü Allah Resulü (sav) "Allah size emanetleri sahiplerine eda etmenizi emreder". (Nisa/58) ayetini tefsir ederken elini kulağının ve gözlerinin üstüne koymuş ve şöyle buyurmuştur: "Kulak bir emanettir, göz de bir emanettir". Allah Resulü (sav) bunu, ´Ben oruçluyum, de´ ifadesinin mecazı olarak söylemiş ve oruçlunun yüklendiği emanete sahip çıkmasını istemiştir. Emanetin korunması da, onu gizlemekle olur. Eğer onu gereksiz yere ifşa ederse, emanete ihanet etmiş olur. Çünkü emanetin gerçek sahibi olan Allah Teala, onun açıklanmasından hoşlanmaz. Sırrın en güzel korunma ve saklanması ise, onu unutmakla olur. Sırrın kaybolması ise, bakanların ço-ğalmasıdır. Oruçlunun dayanağı da, orucunu unutması ve her vakitte olanlarla meşgul olarak vaktin dolmasını beklememesidir. [92] |