> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Kutul Kulub > İslam´ın Beşinci Esası Hac Hakkındadır
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslam´ın Beşinci Esası Hac Hakkındadır  (Okunma Sayısı 1619 defa)
08 Ocak 2010, 18:49:34
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 08 Ocak 2010, 18:49:34 »



İslam´ın Beşinci Esası Hac Hakkındadır
İslam dini hac ile kemal bulurken, müslüman oluş da onunla tama­ma erer. Haccm farzları hakkında Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Ona yol bulabilenler için Ev´i haccetmek, Allah´ın insanlar üzerin­deki hakkıdır". (Al-i İmran/97) Allah Resulü (sav) ayetteki "yol/im­kan" bulabilme ifadesini azık ve binek bulabilmekle tefsir etmiştir.

Kul, azık ve binek bulduğu zaman hac farizasını ifa etmekle yü­kümlü olur. Bunlara sahip olmasına rağmen haccı ertelemek mek­ruhtur. Eğer haccetmemiş veya durumunun bozulması sebebiyle imkansızlıktan dolayı hacca gitmemiş olarak ölürse, O´na karşı gü­nah işlemiş olur.

Allah Teala´nm imkan verdiği günden Öldüğü ana kadar sürek­li günah işlemiş sayılır. Böyle biri, İslam´ın kemaline ulaşmaktan uzaktır. Çünkü Allah Teala İslam´ı hac farizası ile kemale erdirmiş­tir. Nitekim Arefe Günü indirdiği ayet-i kerime şöyledir: "Bugün di­ninizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve siz­ler için din olarak İslam´dan razı oldum". (Maide/3)

Allah Resulü (sav) de bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:
"Müzmin bir hastalık veya zalim bir sultanın engellemesi olmaksı­zın hacca gitmemiş olarak ölen kimse, yahudi veya hıristiyan ola­rak ölmeyi Önemsemeyen kimsedir".

Ömer (ra) şöyle demiştir: Bir ara şuna niyetlendim:
İmkanı ol­duğu halde hacca gitmeyen kimselere cizye vergisi koyayım. Sa´id b. Cübeyr, İbrahim en-Neha´î, Mücahid ve Tâvus´dan şu söz nakledilmiştir: Eğer üzerine hac farz olduğu halde hacca gitmeyen zen­gin birinin öldüğünü duysam, onun cenazesini kılmam.

Selef-i Salih´den bir zatın hali vakti yerinde bir komşusu vardı. O zat, hacca gitmeden ölen zengin komşusunun cenaze namazını kılmamıştı. İbni Abbas (ra) da şöyle derdi: Zekat vermeksizin ve hacca gitmeksizin ölen kimse, dünyaya geri döndürülmeyi ister. O, bu sözü şu ayet-i kerimenin tefsirini yaparken söylemiştir: "Rab-bim, beni geri döndür, belki ardımda bıraktığım (dünyada) salih amel işlerim". (Müminun/99)

Bu anlamdaki bir diğer ayet-i kerime de şudur:
"Rabbim, beni yakın bir tarihe erteleseydin, tasdik eder ve salihlerden olurdum". (Münafîkun/10) Yani zekat verir ve hacca giderdim. İbni Abbas (ra) bu ayet-i kerimenin müslümanlar için en ağır hükmü içerdiğini söylemiştir.

Yürüme gücü olan veya çalışabilir durumda olan birinin de yol emniyetinin bulunması durumunda haccetmesi, kendisi için fazi­letli bir amel olur. Yayan olarak hacceden kimse için attığı her adımda yedi yüz hasene yazılır. Binek üzerinde giden hacı için de hayvanın attığı her adımda yetmiş hasene yazılır. Yürüme gücü, bazı alimlere göre ayetteki "yol/imkan bulma" şartının ifası için ye­terlidir.

Ulemanın geneline göre haccm farzları altıdır. Onlar, bu farz­lardan üçü üzerinde ihtilaf ederken, diğer üçü üzerinde ittifak et­mişlerdir. İhtilaf ettikleri farzlar, Sa´y, Kurban gecesi Müzdelife´de geceleme ve Kurban günü şeytan taşlamadır. İttifak ettikleri ise, Hac için ihrama girme, Arafat´ta vakfede durma ve Kabe´yi tavaf etmedir. Alimler, bunlar dışındaki esasların sünnet ve müstehab babından oluşu hususunda da farklı görüşlere sahiptirler.

Biz, çoğunluğun yani Cumhur´un mezhebini tercih etmekteyiz. Buna göre haccm farzları dörttür:


1. ihrama girmek.

2. Arefe günü güneşin zevalinden Kurban günü fecrin doğuşun­dan öncesine kadar Arafat´ta vakfe yapmak.

3. Vakfe ve şeytan taşlamanın ardından ziyaret tavafını yapmak.

4.
Hac için ihrama girildikten sonra Safa ile Merve tepeleri ara­sında sa´y yürüyüşünü eda etmek.

Sa´y, Arafat vakfesinden önce yapılabileceği gibi sonra da yapıla­bilir. Bunlar dışındaki hac kuralları sünnet ve müstehab babında değerlendirilir. Bunlardan bazıları müekked, bazılarının terki kefa­reti gerektiriri, ve bazılarının da yapılmamasında hiçbir beis yoktur.

Kabe tavafı üçtür. Bunlardan biri farz olup terkedilmesi halin­de hac batıl olur. Bu tavafa, Ziyaret Tavafı denir. İkincisi sünnet olup terkedilmesi halinde kefaret vermek gerekir. Haccm tam ol­masını engellemeyen bu tavafa da Veda Tavafı denir.

Üçüncüsü ise müstehab olup terkinden dolayı hiçbir şey gerek­mez. Bu tavafa da Vurûd Tavafı denir. Haccm farz, hüküm ve şekil­leri hakkında naklettiklerimiz, kitabımızın amellerle ilgili diğer bölümlerinde de yaptığımız üzere azık miktarıyla sınırlanmıştır. Hac ve menasikle ilgili olarak nakledilen hadis ve görüşleri, müs­takil olarak hazırladığımız Kitabu menâsiki´t-Hacc adlı kitapta bü­tün boyutlarıyla ele aldık. [52]


Haccın Fazilet Ve Adabı Hakkındadır:




Bu bölümde haccın fazilet ve adabıyla birlikte marifet yoluna giren sülük ehlinin hacda takip ettikleri yol ile hacıların faziletlerini an­latmaya çalışacağız. Allah Teala buyurdu ki: "Hac, bilinen aylarda­dır. Bunlarda haccetmek farz olan -yani haccı üzerine farz görerek Şevval, Zilkade ve Zilhicce´nin dokuz gününde ihrama giren kimse için- hacda kadına yaklaşmak, günaha sapmak, kavga etmek yok­tur". (Bakara/197)

Ayette geçen "rafes" kelimesi, her türlü boş iş, küfürlü söz, ka­dınlarla oynaşma ve cilveleşme, onlarla cinsi münasebet hakkında­ki konuşmalar gibi hususları ihtiva eden zengin içerikli bir kav­ramdır. "Füsûk" kelimesi ise, Allah Teala´ya itaatten çıkış, O´nun koyduğu sınırlardan herhangi birini çiğneme fiillerini ifade eden bir kavramdır. "Cidal" ise, düşmanlık ve kinin her türlü tezahürü­nü ihtiva eden bir kavramdır.

Allah Teala´nın hac menasik ve esaslarını temiz tutmaya yöne­lik emrine konu olan kötü fiillerin geneli bu üç kelime ile ifade edil­miştir. Bunlar, günah ve kusurların ana kollarını oluşturan masi-yetlerdir. Hac, sözlükte yüceltilen birini ziyarete gitmek anlamın­dadır. Araplar, tazim ve ihtiramda bulundukları Numan´m ziyare-

tine gidişi ifade etmek için "Nehuccu ilâ Nu´mâne=Numan´ı ziyaret edeceğiz, ona haccedeceğiz" derlerdi.

Hacı, haccetmeye niyetlendiği zatı yüceltip tazim etmelidir. Zi­yaretinin "Hac" olarak nitelenebilin esi için gerekli olan temel hu­sus budur. Hac aynı zamanda açık bir yola sülük etmek/yola gir­mek anlamında da kullanılmıştır. Bunda belli bir maksad ve fayda­ya dayanma sözkonusudur.

Hac, "nüsk" konumunda "mahaccet" kelimesinden türetilmiş bir kavramdır. "Nüsk", yol kavramı için konulmuş bir isim olup "mensik" kelimesinden türemedir. "Mensik" yol isimlerindendir. Bunun çıkış yeri de kurban kesimidir. "Nâsik=Kurban kesen/yola giren" de bu esasa dayanılarak böyle isimlendirilmiştir. Çünkü o, kendisini ahirete götüren yola girmiş kimsedir.

Haccm faziletlerinin ilki, onu Allah Teala´nın rızasına halis kıl­maktır. Hac esnasında harcanan para helal olmalı ve hacı bu süre zarfında ticaretten elini çekmelidir. Çünkü ticaret, kalbi meşgul ederek ihlası dağıtır.

Hacının kalbi; sakin, her türlü maddi kaygıdan uzak ve heva-dan arınmış ve zikrullah ile dolmuş olmalıdır. Hacı yalnız önüne bakmalı, arkasına dönmemelidir. Niyetin sıhhati, doğruluk ve dü­rüstlükle olur. Nefis de gönüllü olarak harcama ve infakta bulun­malı, tasadduk ve ahiret azığı toplamadageniş davranmalıdır. Hac­daki harcama, Allah yolunda harcama gibi olup bir dirhem, yediyüz dirhem sevabına ulaşacaktır.

Hac, Allah yolunda yapılmış sayılan fiillerden biridir. Bu husus Allah Resulü´nden (sav) de rivayet edilmiştir. İbni Ömer (ra) ve di­ğerleri şunu nakletmişlerdir: "Yolculukta azığın güzelliği, kişinin keremindendir". Yine O, şöyle buyurmuştur: "Hacıların en fazilet­lisi; niyet bakımından en halis, harcama bakımından en temiz, ya-kini iman bakımından en güzel olandır".

Ibnu´l-Münkedir´in Cabir´den (ra) rivayet ettiği hadis-i şerif ise şöyledir:
"Kabul edilmiş haccm ödülü ancak cennettir. Bunun üze­rine ´Haccın iyilik ve kabul şartı nedir?´ diye soruldu. O da ´Güzel söz söylemek ve yoksullara yemek yedirmek´ buyurdu".[53]

Denir ki: Haccın sefer ve yolculuk olarak isimlendirilmesinin sebebi, cinselliğe ilişkin hususlardan, bazılarına göre nefsani sıfat­lardan uzaklaşmadır. Çünkü sılada arkadaşlığı güzel olan kimse­nin, seferdeki arkadaşlığının da güzel olması gerekmez.

Adamın biri, birini tanıdığını söyleyen dostuna şöyle demişti: Onunla güzel ahlakın esaslarını sınayacağın bir yolculukta beraber oldun mu? O, ´Hayır dedi. Bunun üzerine şöyle dedi: Kavga etme­dikçe, riyayı çoğaltmadıkça, kadınlara bulaşmadıkça ve münakaşa­ya girmedikçe onu tanıdığını söyleyemem. Bişr b. el-Hars´m şöyle dediği rivayet edilmiştir: Süfyan dedi ki: Her kim kadınlara yana­şırsa, haccı fasid olur.

Hacı, haccın hüküm, farz, fazilet ve menasikini hacca niyet et­tiğinde güzelce öğrenmeli, bunu kendisi için en önemli husus ola­rak görmeli ve bütün sefer şartlarını önüne almalıdır. Çünkü sefe­rinin maksad ve gayesi hacdır. Kul, bu bilgileri asla ihmal etmeme­li ve onları kendisi için dürüst bir refakatçi, sevgi dolu bir alim gi­bi görmelidir. Zikri unuttuğu zaman kendisine hatırlatırken, hatır­ladığında yapmasına yardım eder. Korktuğunda onu yüreklendirir­ken, aciz kaldığında ona güç verir. Zannı kötüleşip yüreği daraldı­ğında yüreğini açarak zannını iyileştirir.

Kişi, yol arkadaşına muhalefet ve sürekli itirazda bulunmama­lı, ona güzellikle davranmalı, yumuşak ve hoşgörülü, insanlara karşı barışçı olmalı, onların verdiği eziyete ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslam´ın Beşinci Esası Hac Hakkındadır
« Posted on: 19 Nisan 2024, 16:40:13 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslam´ın Beşinci Esası Hac Hakkındadır rüya tabiri,İslam´ın Beşinci Esası Hac Hakkındadır mekke canlı, İslam´ın Beşinci Esası Hac Hakkındadır kabe canlı yayın, İslam´ın Beşinci Esası Hac Hakkındadır Üç boyutlu kuran oku İslam´ın Beşinci Esası Hac Hakkındadır kuran ı kerim, İslam´ın Beşinci Esası Hac Hakkındadır peygamber kıssaları,İslam´ın Beşinci Esası Hac Hakkındadır ilitam ders soruları, İslam´ın Beşinci Esası Hac Hakkındadırönlisans arapça,
Logged
08 Ocak 2010, 18:53:08
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 08 Ocak 2010, 18:53:08 »

Selef-i Salih´ten bazıları ise binek hayvanının sırtında uyukla­mayı doğru bulur ve sırttan inmemeyi şart koşarlardı. Onlar sade­ce hayvanların rahat etmesi için onlara iyilikte bulunarak sırtların­dan inerlerdi. Zahir ulemasından biri şöyle demiştir: Binekli olarak haccetmek, masraf ve harcaması sebebiyle daha faziletlidir. Çünkü bu, nefsi bunaltmaya daha uzak ve ona eziyet bakımından daha ha­fif olduğu için, haccm selamet ve kemaline daha yakın görülür.

Bize göre haccm durumu iftara benzer. Kişinin tabiatına ağır geldiği, sabrı tükendiği ve sıkıntısı arttığı vakit açtığı iftar daha fa­ziletli olur. Aynı şekilde güzel ahlak ve yürek genişliği de faziletli­dir. Bu, bazı kimselere mahsus bir hal de olabilir. Çünkü bazı kim­seler, sıkıntıya mahkum, asabi yaratılışlı ve sabırsız olabilirler. Ki­mi zaman yayan gitme imkanı da olmayabilir.

Mekkeli fakihlerimizden vera´ sahibi bir zata, Mekke´den Aişe Mescidi olarak bilinen umre mikatma gidilerek yapılan umreler hakkında şöyle bir soru sormuştum: Acaba Mekke´den mikat yeri­ne yayan gitmek mi, yoksa bir dirheme eşek kiralayarak onunla gitmek mi daha faziletlidir? Alim şu karşılığı verdi: Bu, sözkoimsu mesafenin insanlara zor görünmesine bağlı olarak değişir. Eğer bu mesafeyi yürümek kişiye zor geliyorsa, zorluktan dolayı yayan git­mesi daha faziletlidir. Eğer bir dirhem vererek eşek kiralamak ona daha zor geliyorsa, nefsini buna zorlaması için kiralaması daha faziletli olur. Alim zat sözüne devam ederek şöyle dedi: Bu durum, in­sanların müreffeh olmaları noktasındaki farklılığa bağlı olarak da değişiklik arzeder. Böyle kimselere yürümek daha ağır gelebilir. Bi­ze göre umre mikatma yürüyerek gitmek daha faziletlidir.

Gücü yeten ve bundan sıkılmayan kimse için yürüyerek haccet­mek çok daha faziletlidir. Böyle birinin, buna teşvik eden bir azim ve yüreğinin de olması gerekir. Ehli Beyt kanalıyla rivayet edilen bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: "Ahir zamanda hacceden kimse­ler dört sınıftır: Gezinti için hacceden sultanlar; Ticaret için hacce­den zenginler; Dilenmek için hacceden fakirler; Şöhret için hacce­den alim ve kariler".

Hac için ücret talep etmek, dünyevi bir çıkar umarak başkası­nın yerine haccetmek mekruhtur. Alimlerden bir topluluk bunu mekruh saymıştır. Çünkü hac, ahiret amellerinden biri olup tıpkı namaz, ezan ve cihad gibi Allah Teala´ya yakınlığı hedefleyen bir ibadettir. Bu tür ibadetlerden ancak uhrevi sevap hasıl olur. Allah Resulü (sav) müezzin olarak görevlendirilen Osman b. Ebi´l-´As´a şöyle buyurmuştur: "Sabah ezanı için ücret alma [56]

Bir defasında da Allah Resulü´ne (sav) cihad için sefere çıkan ve buna karşılık üç dinar alan birinin durumu sorulmuştu. O, şöyle buyurdu: "Onun için dünya ve ahiret bakımından aldığı üç dinar­dan başka bir karşılık sözkonusu değildir". Eğer kulun niyeti ahi­ret ve azmi Allah Teala´ya yakınlık olup bunu almak zorunda kal­mışsa, Allah Teala ahiret niyetine dayanarak dünyalık verebilir. Ancak dünyalık niyetine uhrevi karşılık vermez. O kimsenin de bu durumda olduğunu ümid ederim.

Bir hadis-i şerifte de hac konusunda Allah Resulü´nün (sav) şöy­le buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Tek bir hac için üç kişiye ecir ve­rilir ve hepsi de cennete girerler: Onu vasiyet edenler; Vasiyeti uy­gulayan; Haccı ikame eden hacı ki o, rnüslüman kardeşinin mesu­liyetten kurtulmasına ve onun farzını edaya niyet etmiştir".

Cihadına karşılık ücret alan mücahidin durumu, Musa´nın (as) annesinin durumuna benzer. O, kendi çocuğunu emzirmesine karşı­lık ücret almış ve bu ücret kendisine helal kılınmıştır. Aynı şekilde mücahidin niyyeti de cihad ise, onun için gerekli yardıma muhtaç : olduğunda onu isteyebilir. Bunun gibi haccı ile ahiret sevabına ve j Allah Teala´nm rızasına nail olmaya niyet eden kimse de, üzerinde- ki yükümlülüğün ifasından sonra haccı için verilen ücreti alabilir.

Haccın faziletlerinden biri de, insanları hac yolundan çeviren  Allah düşmanlarına mal ile destek vermemektir. Çünkü mal ile { destek ve takviyede bulunmak, can ile desteklemeye eşittir, insan- i lan Mescid-i Haram´dan engellemek, bizzat menetme ve yolu mu- \ hasara etme şeklinde olur. Bu tür çirkin fiillerin maksadı ise insan lardan para almaktır. Müslüman hacı, bunlardan kurtulma yollarım aramalıdır.

Alim bir zat bu gibi durumlarda nafile haccı terkedip geri dön menin daha faziletli olduğunu söylemiştir: Bu gibi zalimlere destek i olmaktansa, nafile haccı terketmek daha hayırlıdır. Çünkü ona gö re bu, dine sonradan sokulmuş bir bidat ve müminlerin dinine karıştırılmış çirkin bir adettir. Bu fiilde, alandan da verenden de kay naklanan bir bidat sözkonusudur.

Bize göre de hüküm, aynen bu değerli alimin ifade ettiği gibidir.ı Çünkü hacıların yoluna çıkarak onlardan para talep etmek, sünneti haline getirilmiş bir bidattir. Bunda alçalma, zillet ve nafile haccı! eda etmemeden daha kuvvetli bir olumsuzluk mevcuttur. Aksini dü­şünmek dahi mümkün değildir. Yol kesicilere verilen bu haraç, İslam ve müslümanlar açısından cizyeye denk bir aşağılama ve zillettir.

Allah Resulü (sav) bu meyanda şöyle buyurmuştur: "Müslü-; inanlardan her biri İslam´ın gediklerinden birini tutar. Eğer onlar mevzilerini terkederlerse, İslam´a senin bulunduğun yerden saldırılmaması için yerini sıkı tut

Meşhur bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurduğu rivayet edilmiş-i tir:
"Müslümanlar tek bir beden gibidir. Müslümanm diğer müslü-i inanlara göre durumu, başın vücuda göre durumuna benzer. Vücut,! başın ağrısından dolayı rahatsızlık duyar. Baş da vücudun ağrısın dan dolayı ağrı çeker".[57]

Bazıları, zaruret bulunduğu teviliyle buna ruhsat verme görü­şünü savunabilir. Ancak durum, onların zannettiği gibi değildir,´ Çünkü hacının geri dönmesi halinde yol kesen eşkıya ondan hiçbirşey alamayacaktır. Hatta zenginliğin tesiriyle ihdas ettikleri tahtı­revanlarda ve süslü çadırlarda olsalar bile para vermek durumun­da olmayacaklardır.

Eğer sözkonusu haracı verirlerse, zaruret ortadan kalktığı için gönüllü olarak, isteyerek ve iradi olarak vermiş olacaklardır. Belki de bu, develerinin sırtlarında taşıdıkları çadırlar ve hayvanların taşıyabileceğinden çok daha ağır yüklere karşılık onlara verilen bir cezadır. Onlar, bir hayvanın çekebileceğinden dört kat fazla mal ve fuzuli eşya ve ticari mal yüklemek suretiyle onların ölümüne sebep olmaktadırlar. Bu yüzden de, o hayvanların telef edilmesinden do­layı hesaba çekileceklerdir.

Yollarda verdikleri haraçlar, belki de bu suçların bir cezası ola­rak gündeme gelmektedir. Onlar zavallı hayvanlara ticari serma­yelerini, gereksiz eşyaları, şüpheli malları fazlasıyla yükleyen veya hacdan başka niyetlere sahip olan kuşkulu kimselerdir.

Ebu´d-Derda´nın (ra) ölen devesine şöyle dediği rivayet edilmiş­tir: Ey deve! Rabbi´nin huzurunda benden davacı olma. Çünkü sa­na taşıyamayacağın yükler yüklemedim.

Allah Teala, bir günahı benzeri bir günahla, ya da daha ağırıy-la cezalandırır. Hacı, hac görevlerini ve menasikini ifa ederken sa­çı başı dağınık ve toz içinde olmalıdır. Sünnete uygun olan budur. Yolda Allah Teala´yı sürekli zikretmeli, hac görevlerini eda ederken devamlı surette O´nu anmalı ve gafillere de O´nu hatırlatarak diğer insanlar hakkında konuşmayıp kendini ilgilendirmeyen konularda sükutu yeğlemelidir.

Yeterli olanda zorlamaya gitmeyerek mükellef kılmmadığı hu­suslara müdahil olmamalıdır. İyi bir şey gördüğünde onu emretme-li, çirkin bir şey gördüğünde ondan sakındırmalıdır. Bütün bunlar, haccın ecrini arttıran ve hacıyı faziletli kılan hususlardır.

Hacının inikat noktasında hac ve umreyi birleştirmesi müste-hap görülmüştür. Çünkü bunda Allah Teala´ya daha fazla yaklaştı­racak bir alışkanlığı benimseyerek kendi beldesinin mikat nokta­sında iki ibadeti birleştirme sözkonusudur. Bunu tercih eden bir hacı, umreyi de ifa etmiş olacaktır. Zira umre Kur´an-ı Kerim´de hac ile birlikte anılmıştır.

Ayrıca umre, ulemadan birçoğuna göre hac gibi farz kılınmış bir ibadettir. Selef-i Salih´ten bir topluluk, hacca umre ile başlamayı ve onu haccın önüne almayı daha güzel görmüştür. Hasan el-Basri (ra), Ata, İbni Şirin ve Neha´î bu alimlerden bazıları dır. E nes´t en (ra) rivayet edilen bir hadise göre Allah Resulü fsav) hac ve umre­yi birleştirmiş ve her ikisine birlikte başlamıştır.[58]

İbni Seleme´nin kardeşi, Zabiy b. Ma´bed´den şunu nakletmiştir: Bir defasında hacca gitmeye niyet etmiştim. İlim ehlinden bir zat bana hac ile başlamayı tavsiye etti. Ben de fıkıh ehlinden birine da­nıştım. O da hac ile umreyi birlikte eda etmemi tavsiye etti. Ben de öyle yaptım. Her ikisiyle telbiyede bulundum. Daha sonra Ömer´in (ra) yanma vardığımda kendisini durumu bildirdim. O da şöyle de­di: Peygamberi´nin sünnetine uymuşsun.

Hacı, umreyi daha önce yaparsa, Temettü´ Haccı´nda bulunmuş olur. Bilahare haccederse Hacc-ı İfrad´ı eda etmiş olur. Böylesi da­ha faziletlidir. Ulemadan bir topluluğun tercihi bu yöndedir. Hacc-ı İfrad ile yalnız haccı eda ederse, o zamanda, Allah Resulü´nden (sav) nakledildiği üzere sadece haccı eda etmiş olur. Bu, Aişe (ra) ve Gabimden (ra) rivayet edilmiştir.

Kişi haccını eda ettikten sonra kendisi için tayin edilmiş mikat noktasına gelir ve umreye niyetlenir. Bu da güzeldir. Allah Teala buyurdu ki: "Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın". (Bakara/196) Ömer (ra) ve Osman´ın (ra) hac ile umreyi tamamlama hakkındaki görüşleri de bu yöndedir. İkisini ayrı ayrı eda etmek de onları ta­mamlamak babından sayılmıştır.

Hacc-ı Kıran´da tavaf etme...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

08 Ocak 2010, 18:59:08
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #2 : 08 Ocak 2010, 18:59:08 »

Kul, Kabe´yi bolca tavaf etmelidir. Çünkü bir haftalık tavaf, yüzyirmi rahmet ihtiva eder. Bu rahmetlerden herbiri de O´nun iz­niyle Allah Teala tarafmdandır. Çünkü O, rahmetini kullarından dilediğine mahsus kılar. Bu rahmetlerden her biri için kazanacağa hasenatın en azı on hasenedir. ´

Ata´nın İbni Abbas´dan (ra) rivayet ettiği bir hadiste Allah Re-sulü´nün (sav) şöyle buyurduğu nakledilmektedir:
"Allah Teala bu Ev´e her gün yüz yirmi rahmet indirir. Bunların altmışı tavaf edent ler, kırkı namaz kılanlar, yirmisi de ona bakanlar içindir".

Başka bir hadisinde ise şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Kabe´yi çok tavaf edin. Kıyamet günü amel defterlerinizde bula­caklarınızın en basiti fakat amelleriniz gıbta edilmeye en çok değe!;r olanı odur".

Tavaf esnasında konuşmayın, sürekli Allah Teala´yı zikredi tekbir getirin. O´na hamdedip Kur´an okuyun. Sükunet ve vakarla!, huşu ve tevazu içinde yürüyün. İnsanları sıkıştırmayın ve Kabe´ye mümkün olduğu kadar yaklaşın. Hacer-i Esved´i öperek sağdaki sütunları istilâm edin. Mümkün olursa her seferinde böyle yapın:

Bir hadislerinde Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu riva­yet edilmiştir:
"Her kim Kabe´yi yalınayak ve hüzündü bir haldi tavaf ederse bir köle azat etmiş gibi olur. Kim de yağmur altında bir hafta tavaf ederse geçmiş günahları mağfiret olunur". Bu hadis, Hasan b. Ali (ra) tarafından arkadaşlarına rivayet edilmiş ve onun tarafından Allah Resulü´ne (sav) dayandırılmıştır.

Tavaf esnasında bayağı niyetlerden ve adi fikirlerden sakının. Denir ki: Kul, bu diyarda niyetinden dolayı dahi hesaba çekilir. Bu meyanda İbni Mesud´un (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Kul, Mekke dışında hiçbir beldede fiilden önceki iradesi (niyeti) sebebiy­le hesaba çekilmez.

Yine o, şöyle demiştir: Kul, Mekke´de bir günah işlemeye niyet ettiğinde bile Allah Teala onu cezalandırır. O, bu sözünün ardından şu ayet-i kerimeyi okumuştur: "Mescid-i Haram´dan (insanları) ge­ri çevirenler (bilsinler ki), kim orada (böyle) zulüm ile haktan sap­mak isterse ona acı bir azap tattırırız". (Hac/25) Görüldüğü gibi azap tehdidi, fiile değil irade ve niyete bağlanmıştır. Denir ki: Mek­ke´de işlenen suçların cezaları, oradaki hasenatın sevaplarında olduğu gibi katlarca arttırılarak verilir. Orada işlenen günahlara da, ancak orada kefaret olunabilir.

İbni Abbas (ra) şöyle derdi
: Mekke´de ihtikar, haramda aşırıya sapma sayılır. Denildi ki: Orada yalan söylemek bile haktan sapma sayılır. Ömer b. Hattab´ın (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rekiy-ye´de yetmiş günah işlemem, Mekke´de tek günah işlememden daha sevimlidir. Rekiyye, Mekke ile Taif arasında bir beldenin adıdır.

Selef-i Salih´in vera´ ehlinden Abdullah b. Ömer (ra), Ömer b. Abdülaziz (ra) ve benzeri şahsiyetler, bir çardak Mescid-i Haram´da bir çardak da Harem-i Şerifin dışında kurarlardı. Namaz ve benze­ri bir ibadette bulunacakları zaman Harem-i Şerifteki çardağa gi­rer ve oranın faziletini idrak etmek isterlerdi.

Onlara göre Harem-i Şerifin her tarafı, Mescid-i Haram´m içi hükmündeydi. Yemek yemek, aileleriyle konuşmak veya abdest bozmak istediklerinde ise Harem dışındaki çardaklarına giderler­di. Denir ki: Hacıların aileleri, geçmiş zamanlarda Mekke´ye gir­dikleri zaman, ayakkabılarını çıkarırlardı. Tıpkı Tuva Vadisi´ne gösterilen ta´zim gibi Harem´e saygı gösterirlerdi.

Mekke´de ikamet edenlerden bazıları da, Harem-i Şerifte büyük ve küçük abdest bozmazlardı. Hatta bazılarının, Allah Teala´mn nişa­nelerini ta´zim ve O´nun Harem´ini tenzih etme maksadıyla helallik bölgesinden çıkıncaya kadar ne büyük, ne de küçük abdest lerini boz­madıklarına bizzat şahit olduk. İyi amellerin tamamı, Mekke´de kat­larca arttırılır. Bir hasene, Mescid-i Haram´da kılman namaz misali yüzbin hasene sayılır. Bu anlamda İbni Abbas (ra), Enes (ra) ve Ha­san el-Basri´den (ra) şu hadis rivayet edilmiştir: "Bir günlük oruç, yüzbin günlük oruç, bir dirhem sadaka yüzbin dirhem sadakaya denk tutulur". Denir ki: Yedi hafta tavaf, bir umreye bedeldir. Üç umre ise, bir hacca bedeldir. Umre, küçük hac olarak bilinir. Allah Teala´nm şu buyruğu da buna delil mahiyetindedir: "Büyük Hac (Hacc-ı Ekber) günü". (Tevbe/3) Bu, ayet-i kerime, umrenin küçük hac olduğunu gös­termektedir. Araplar arasında umreyi hac olarak isimlendirenler de vardır. Allah Resulü (sav) de bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Ramazan ayında yapılan bir umre, hacca denktir"[61]

Yukarıda naklettiğimiz esaslar dahilinde haccı eda eden kimse­nin durumu, haccm kabulünün alameti ve Allah Teala´nm onun ni yetine olumlu bakışının işareti sayılır. [62]

Haccin Ve Allah Rızası İçin Accedenlerİn Faziletleri:




Rivayete göre Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur:
"Bu Ev´e hac­cedip kadınlara yanaşmayan ve günaha sapmayan kimse, günah­larından anasının doğurduğu günki gibi sıyrılır".

Başka bir hadiste ise, şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Her kim, evinden hac veya umre niyetiyle çıkar ve ölürse, ona Kıyamet gününe dek hac ve umre yapan sevabı verilir. İki haremden birin­de ölen kimse de hesaba çıkarılıp sorgulanmaz. Kendisine ´Cenne­te gir denir".

Diğer bir hadiste ise Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu ri­vayet edilmiştir:
"Kabul edilmiş bir hac. dünyadan ve onun içinde-kilerden daha hayırlıdır. Kabul edilmiş bir haccm, cennetten başka bir karşılığı yoktur".[63]

Konuyla ilgili bir başka hadis-i şerif de şöyledir:
"Hacılar ve um­re yapanlar, Allah Teala´nm elçileri ve ziyaretçileridir. Onlar niyaz ettiklerinde (istedikleri) kendilerine verilir. Bağış dilediklerinde onları bağışlar. Dua ettiklerinde kendilerine icabet eder. Şefaat di­lendiklerinde şefaat ederler".

Bir zat, şunu nakletmiştir:
Şeytan, Arafat´ta beşer suretinde ba­na göründü. Çok zayıf, sararmış, gözü yaşlı ve beli bükük bir halde idi. ´Seni ağlatan nedir?´ diye sorduğumda şöyle dedi: ´Hacıların ti­cari kaygı olmaksızın Allah Teala´ya yönelmeleri. Bu durumda on­ların amellerini boşa çıkaramamaktan endişe ediyorum. Bu da be­ni kahrediyor. Teki bedenini böyle zayıflatan nedir?´ diye sordu­ğumda ise şöyle dedi: Atların Allah yolunda kişnemeleri. Eğer be­nim yolumda kişneselerdi, bundan çok memnun kalırdım. ´Rengin niye sarardı?´ diye sorduğumda da şöyle dedi: "Müslümanların ha­yır ve iyilik üzerinde yardımlaşmaları. Eğer günah üzerinde yar-dımlaşsalardı benim çok hoşuma giderdi. Ta belini büken nedir?´

diye sorduğumda şu cevabı verdi:
Kulun, (Allahım Sen´den hayırlı son niyaz ederim´ demesi. Ne olurdu, ameliyle övünseydi. İşte beli­mi büken de budur.

Arafat´tan Müzdelife´ye doğru ifazada bulunan bir adam İbnü´l-Mübarek ile karşılaştı ve kendisine şöyle dedi: Ey Eba Abdurrah-man! Şu vakitte günah bakımından insanların en ağırı kimdir? îb-nü´1-Mübarek dedi ki: Allah Teala -hacıları kasdederek- şu insanla­rı bağışlamamıştır, diyen kimsedir.

Ehli Beyt kanalıyla rivayet edilen müsned bir hadis de şöyledir:
"İnsanların günah bakımından en ağırı, Arafat´ta vakfede durup da Allah Teala ´hm kendisini bağışlamadığını zanneden kimsedir". Denir ki: Öyle günahlar vardır ki ancak Arafat´taki vakfe ile kefa­ret olunurlar. Cafer b. Muhammed bu haberi merfıı´ olarak rivayet etmiş ve Allah Resulü´ne (sav) dayandırmıştır.

Denildi ki: Allah Teala, bir kulunun günahını vakfede bağışla­dığı zaman, o günahı işleyenlerin tamamını bağışlar. Selef-i Sa­lih´ten bir zat ise, Arefe günü Cuma´ya rastladığında vakfede du­ranların bütün günahlarının bağışlanacağını söylemiştir. Ona göre böyle bir gün, dünyadaki bütün günlerin en faziletlisidir.

Allah Resulü (sav) Veda Haccı´nı o gün eda etmiş ve o hacdan sonra başka bir hac ziyaretinde bulunamamıştır. O gün Arafat´ta vakfede dururken kendisine şu ayet-i kerime nazil olmuştur: "Bu­gün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamam- -ladım ve sizin için din olarak İslam´dan razı oldum". (Maide/3)

Kitab ehlinin alimleri de şöyle demişlerdir: Eğer bu ayet bize in­dirilmiş olsaydı, o günü bayram ilan ederdik. Ömer b. Hattab (ra) şöyle demiştir: Şehadet ederim ki bu ayet, iki bayramın birleştiği gün, yani Arefe ve Cuma gününde Allah Resulü (sav) vakfede iken nazil olmuştur.

Seleften bir topluluk, "Ki kendileri için bir takım faydalara şa­hit olsunlar" (Hac/28) ayet-i kerimesinin tefsirinde, ´Kabe´nin Rabbi adına, bununla kasdedilen onların bağışlanmalarıdır demişlerdir.

"Andolsun ki, ben de onları (saptırmak) için Senin doğru yolu­nun üstüne oturacağım" (A´raf/16) ayet-i kerimesinin bir tefsiri ise şeytanın Mekke yoluna oturarak hacılara mani olmaya çalışacağı şeklinde yapılmıştır. Mücahid ve diğer tefsir alimlerinden nakledilen de şu manadadır: Melekler, Allah Teala ile şeytanın sözleri kar­şı karşıya gelince hacıları muhafazaya alır ve kire bulaşmaların­dan önce onlar için dua ederek ´Allah Teala sizden ve bizden kabul buyursun´ derler. Hacılar Mekke´ye vardıklarında da melekler ken­dilerinin karşılarlar. Deve sırtında gelenlere selam verirken eşek ile gelenlerle tokalaşır, yayan gelenleri ise kucaklayarak sarılırlar.

Hasan el-Basri (ra) dedi ki:
Ramazan ayını, Allah yolunda ciha­dı veya haccı takib...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes