> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Kutul Kulub > İlim ,İlimin Fazileti
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İlim ,İlimin Fazileti  (Okunma Sayısı 1827 defa)
29 Aralık 2009, 18:10:11
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 29 Aralık 2009, 18:10:11 »



İlim, İlmin Fazileti, Alimlerin Sıfatları, Marifet İlminin Diğer İlimlere Üstünlüğü

Konuya girmeden önce Allah Resulü´nün (sav) "İlim talep etmek, her müslüman üzerine farzdır" [1] ve "İlmi Çin´de bile olsa talep edin" hadislerini izah etmek istiyoruz. İlim talep etmek yani onu öğren­mek için ardına düşmek, her müslüman üzerine farz kılınmış bir görevdir. Alimimiz Ebu Muhammed Sehl (ra) şöyle demiştir: Allah Resulü (sav) bu ´İlim´ ile, ilm-i hali yani kulun yerleştirildiği maka­mından kaynaklanan halini bilmesini murad etmiştir. Buna göre her kul, Allah Teala ile arasındaki halini hem dünya, hem de ahiret dairesinde bilmelidir. Bu ilmi elde ettikten sonra da Allah Tea-la´nın bu mevkide kendisine farz kıldığı hükümleri ifa etmeye ça­lışmalıdır.

Ariflerden bir zat şunu söylemiştir: Hadiste kasdedilen, Marifet ilminin talep edilmesi ve kulun yaşadığı an ile, gününün her anında yapması gerekenleri yapmasıdır. Şam ulemasından bir zat da şöyle demiştir; Allah Resulü´nün (sav) kasdettiği, İhlas ilmi ile nefsin afet ve vesveselerinin, ayrıca şeytanın hile ve tuzaklarının bilinmesidir. Kulun, amelleri salih kılacak şeylerle, onları ifsad edecek afetleri bilmesi ona farz kılınmıştır. Bunun sebebi de amellerde İhlasın farz kılınmış olmasıdır. Bir de şeytanın düşmanlığım bilmesi ve bu bilgi­ye dayanarak ona düşman olması da gerekmektedir. Abdurrahim b. Yahya el-Ermevi ve ona tabi olanlar bu görüştedirlerdir.

Basra ulenıasmdn bir zat ise şöyle demiştir
: Allah Resulü´nün (sav) kasdettiği, kalp ilmi ve hatırların marifeti ile bunların tefri­kinin Öğreni İme sinin farziyetidir. Çünkü bunlar, Allah Teala´nm kullarına gönderdiği elçileri mesabesindedir. Bunların yanısıra şeytanın ve nefsin vesveselerini de bilmesi icab eder. Kul bunları bildiği zaman, Allah Teala´dan gelen emir ve davetlere uyarken yi­ne O´ndan imtihan ve sınama maksadıyla gelen afetlere karşı da dikkatli olur. Bunları bilmesi, onları reddetmek için nefsiyle cihad etmesini gerektirir. Çünkü bunlar, niyetin başını, niyet de amelle­rin temelini oluşturur.

Fiiller, niyetlerden doğarken ameller de sevap bakımından onla­rın derecesine göre katlanır. Kul, şeytanın sesiyle meleğin sesini, ruhun hatırıyla nefsin vesvesesini ve yakin ilmiyle aklın müessirle­rini tefrik etme ihtiyacmdadır. Böylelikle hükümleri de temyiz etme gücüne ulaşacaktır. Bu görüşü savunanlara göre, ilmin bu boyutu­nu öğrenmek her müslüman üstüne farzdır. Ulemadan Malik b. Di­nar, Ferkad es-Seneci, Abdülvahid b. Zeyd ve onların öğrencileri bu görüştedirler. Hocaları Hasan el-Basri de (ra) bu ilim üzerinde ko­nuşurdu. Onlar kalbi ilimleri bu şahsiyetten nakletmişlerdir.

Şam abidlerine göre ise Allah Resulü (sav) bu ilim ile, Helal il­minin fariza oluşunu murad etmiştir. Çünkü Allah Teala bunu em­retmiş, müslümanlar da haram yiyen kimsenin fasık oluşu husu­sunda icma etmişlerdir. Bu babda açıklayıcı bir hadis de mevcut

olup şöyledir: "Helali aramak farizadan sonraki farizadır". Bu gö­rüşe sahip olanlar arasında da ibrahim b. Edbem, Yusuf b. Esbat, Vüheyb b. el-Verd ve Hubeyb b. Harb gibi zevatı görmekteyiz. Ma­rifet ehlinden olup bu taifenin arasında bulunan biri de şöyle de­miştir: İlm-i Batm´ı talep etmek, ehli üzerine farizadır.

Başkaları dediler ki:
İlmin bu türü, müslümanların avamından çok Allah Teala´nın bunun için seçtiği ve vazifelendirdiği kalp ehli kimselere mahsustur. Çünkü bir hadisin lafzında şöyle bir ibare geçmektedir: "Yakin´i öğrenin". Yani, Yakin ilmini talep edin. Yakin ilmi ise, yalnızca Yakin Ehli nezdinde bulunur. Bu ise, ´Faydalı İlim=ilm-i nâfî´ olarak isimlendirilen ve Allah Resulü´nün (sav) şu hadisinden de anlaşılacağı üzere müminin Allah Teala katında bu­lunması gereken hali ve makamını temsil eder: "Ve kalpteki batın ilim ki o, Faydalı İlim´dir". Cündüb (ra) şöyle demiştir: "Allah Re-suîü´yle (sav) beraberken bize Önce ilim, sonra Kur´an öğretirdi. Bi­zim de imanımız artardı. İnsanlar üstüne öyle bir zaman gelecek ki Kur´an´ı imandan önce öğreneceklerdir". Bu görüş de, Basra´nın abidlerine aittir.

Selef-i Salih´den bir zat şöyle demiştir
: Bu ilim ile kasdedilen, Tevhid ilmi hakkında cahil kahnmaması gerekeni, emir ve nehiyle-rin asıllarını ve helal ile haram arasındaki farkları bilmektir. Çün­kü diğer ilimlerin bundan Öte bir gayeleri yoktur. Hadiste geçen ´ilim´ kelimesi bilinmesi gereken malumattan olmaları bakımından bütün bunlar için kulanılan bir isimdir.

Alimlerin neredeyse tamamı, yukarıda zikrettiğimiz hususların ötesindeki ilimleri öğrenmenin farz olmayıp mendubiyet ve fazilet ifade ettiği üzerinde icma etmişlerdir.

Küfe ulemasından bir topluluk ie, bu ´ilim´ ile murad edilenle­rin; alışveriş, nikah ve boşanma ilimleri olduğunu söylemiştir. On­lara göre, bu işlere giren her kul bunların ilimlerini de öğrenmek mecburiyetindedir. Bunu da Ömer b. Hattab´m (ra) şu sözüne da­yandırmışlardır: Bizim pazarımızda ancak fıkıh sahibi olanlar tica­ret yapabilir. Aksi takdirde isteyerek veya istemeyerek faiz yer. Bu sözün başka bir rivayetinde ise ´Fıkıh bilen sonra ticaret eden kim­se...´ ifadesi kullanılmaktadır. Bu görüşe meyledenler arasında da Süfyan es-Sevri, Ebu Hanife ve Öğrencilerini görmekteyiz.

Horasan bölgesinin öncü ulemasından biri ise, Allah Resu­lü´nün (sav) muradının şu olduğunu bildirmiştir:
Kişi, kendi evin­de olup da dini emirlerle ilgili bir amelde bulunmak istediğinde ve­ya kalbine hüküm ve ibadete dair bir mesele takıldığında, konu iti-kad ve amelle doğrudan alakalı olduğu için sükut edemeyecektir. Böyle bir durumda kendi reyi ile amelde bulunması da caiz olmaz. Yapması gereken; hemen ayakkabılarını giyerek sokağa çıkmak ve beldesinin o hususutaki en bilgili şahsiyetini bularak meseleyi ona sormaktır. Kafasına takılan her mesele ve konuda böyle yapması bu hadis ile üzerine farz kılınmıştır. Bu görüşü nakledenler ise Ab­dullah b. el-Mübarek ve hadis ehlinden bazılarıdır.

Başkaları ise Allah Resulü´nün (sav) muradının, Tevhid ilmini talep etmenin farz olduğu cihetindedir. Bunlar da, sözkonusu tale­bin keyfiyeti ve doğruyu bulmanın mahiyeti üzerinde ihtilafa düş­müşlerdir. Bunlardan kimisi, talebin keyfiyetinin istidlal ve ibret alma yoluyla olacağını söylemişlerdir. Kimileri de araştırma ve dü­şünme yoluyla olacağını söylemişlerdir. Bazıları da, Allah Teala´mn tevfîki ve nakiller yoluyla olacağını beyan etmişlerdir.

Bunlardan bir topluluk ise şunu söylemiştir: Allah Resulü´nün (sav) muradı;
şüpheli ve muğlak hususların ilminin talep edilmesi­dir. Çünkü kul, bu tür hususları duyduğu veya bunlara müptela ol­duğu zaman ne yapması gerektiğini öğrenmiş olacaktır. Kul, asıl olarak teslimiyete dayanmışsa o takdirde esasen dikkat etmediği bu tür hususları öğrenmeyi talep etmeyebilir. Müslümanların umumuna bakıldığında, itikadlarma bu tür vehimlerin karışmadı­ğını ve yüreklerine kuşku düşmediğini görebiliriz. Dolayısıyla bu gibi insanların, bu konularda araştırma yapmalarına da lüzum yoktur.

Ama kulaklarına bu türden bir söz gelip de bu söz kalplerine yerleştiği zaman, bunu tefrik edip hakkını batıldan ayıracak bir il­me sahip olmadığı zaman, buna sükut edip geçmesi caiz olmaz. Çünkü bu, bir batıla hak gibi inanmasına veya bir hakkı, batıl gibi reddetmesine sebep olabilir. İşte böyle bir durumda, batıla hak gi­bi inanmayıp hakkı batıl gibi reddetmeyeceğini yakini bir ilme ula­şabilmek için meseleyi alimlere sorması ve hakiki şeklini ortaya çı­karmaya çalışması onun üzerine farz kılınmıştır. Böyle bir durumdaki kul, hakikati talep etmekten geri durma­malıdır. Aksi halde bile bile bir şüpheye dayanarak hevasma uy­muş veya dinde bir kuşkuya kapılarak müminlerin yolundan ayrıl­mış ya da bir bidata inanarak sünnetten ve cemaatın mezhebinden çıkmış olur. İlk halife Ebu Bekir-i Sıddık´m da (ra) bu manada bir duası vardır: ´Allahım bize hakkı hak olarak göster ki ona tabi ola­lım. Batılı da batıl olarak göster ki ondan sakınalım. Onu bize ben-zeşik (=müteşabih) kılma ki nevaya tabi olmayalım´. Bu görüş de Ebu Sevvar İbrahim b. Halid el-Kelbi, Davud b. Ali, Hüseyn el-Ke-rabisi, Haris b. Esed el-Muhasibi ve onları izleyen kelamcılara ait­tir.

Allah Resulü´nün (sav) yukarıda zikrettiğimiz hadisinin mana­sı hakkında ulemanın sahip olduğu görüşler bunlardan ibarettir. Bunları her mezhebin görüşleri hakkındaki bilgimize dayanarak aktarıp kullandıkları delilleri de zikrettik. Lafızlar bizim olsa da anlattığımız manalar onlara aittir. Bize göre bunların tamamı da güzel ve isabetli olma ihtimali varid olan görüşlerdir.

Bu alimlerin hepsi de, hadisin lafzi tefsiri noktasında farklı gö­rüşlere sahip olmuş iseler de zahir uleması dışında mana bakımın­dan birbirlerine oldukça yakındırlar. Zahir ehli, hadisi kendi ilim­lerine göre tefsir ederken, Batın ehli de kendi ilimlerine göre tevil etmişlerdir. Şu unutulmamalıdır ki Zahir de Batın da birbirlerin­den müstağni kalamayacak ilimler olup İman ve İslam gibi birbi­riyle çok yakından irtibatlıdırlar.

Bu ikisini, beden ve kalp gibi birbirlerinden ayrılması düşünü­lemeyecek iki unsura da benzetebiliriz. Nitekim görüşlerde ihtilaf eden bu alimler, Allah Resulü´nün (sav) bu talep ile, muhakeme ve fetva ilimlerini, ihtilaf ve mezheb ilimlerini, ya da hadis kitapları­nı öğrenmelerini murad etmediği hususunda ittifak etmişlerdir. Çünkü bu gibi ilimler, talep edilmesi farz olmayan ilimlerdir. Şu var ki Allah Teala, bu ilimler için de onları ayakta tutacak kimse­ler varedecektir. Allah en iyi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İlim ,İlimin Fazileti
« Posted on: 29 Mart 2024, 11:57:26 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İlim ,İlimin Fazileti rüya tabiri,İlim ,İlimin Fazileti mekke canlı, İlim ,İlimin Fazileti kabe canlı yayın, İlim ,İlimin Fazileti Üç boyutlu kuran oku İlim ,İlimin Fazileti kuran ı kerim, İlim ,İlimin Fazileti peygamber kıssaları,İlim ,İlimin Fazileti ilitam ders soruları, İlim ,İlimin Faziletiönlisans arapça,
Logged
29 Aralık 2009, 18:13:52
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 29 Aralık 2009, 18:13:52 »

İbni Ebi Leyla (ra) şöyle demiştir: Şu mescidde sahabeden yüz yirmisiyle karşılaştım. Onlardan herhangi birine bir hadis soruldu­ğunda veya bir mesele hakkında fetva istendiğinde yanındaki ar­kadaşına havale etmeksizin kendi bilgisiyle yetinmiş olduğunu hiç görmedim. Başka bir vesilede de şunu söylemiştir: Sahabe´den üç yüz zat ile karşılaştım. Onlara bir hadis ve fetva sorulduğu zaman onu birbirlerine havale ederler ve fetvayı kendi aralarında başka birine atmaya çalışırlardı. Ama onlara Kur´an ile, yakin ve iman ile ilgili bir mesele sorulduğu zaman asla susmaz ve arkadaşlarına ha­vale etmezlerdi.

Allah Teala buyurdu ki:
"Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline so­run". (Nahl/43) Burada zikir ehli olan alimlerdir. Çünkü onlar, da­ima Allah Teala´yı zikreden, Tevhid ve akıl ehli olan kimselerdi. Onlar bu ilmi, kitaplardan okumak suretiyle veya birbirlerinin dil­lerinden dinlemek suretiyle Öğrenmiyorlardı. Onlar, amel ve güzel muamele sahibi kimselerdi. Onlardan biri kendini yalnız Allah´a verip O´nun taatıyla meşgul olduğu vakit, Allah Teala da kendisini hizmetinde görevlendirir ve ona kalbi ameller nasip ederdi. Onlar Allah Teala´nm huzurunda halvette iken O´ndan başkasını zikret­mez ve O´ndan başkasıyla meşgul olmazlardı.

Bunlar halk arasına çıktıklarında ve halk kendilerine soru sor­duğu zaman, Allah Teala onlara doğruyu ilham eder ve en sağlam sözü söylemeye muvaffak kılardı. Çünkü Allah Teala saf kalpleri, duru akılları ve yüksek himmetleri sebebiyle yaptıkları batini kalp amelleri sayesinde onlara miras olarak hikmeti nasip etmiştir. O, hüsnü tevfiki ile diğer insanlardan üstün tuttuğu bu kimselere, il­min hakikatini ilham etmiş ve sırların özüne muttali kılmıştır. Çünkü onlar, hizmeti yalnız O´na has kılmış ve hüsnü muamele ile O´nunla başbaşa kalmışlardır.

Onlar kendilerine sorulan meseleleri, Allah Teala´nm kendileri üzerindeki güzel tesiri ve üzerlerindeki güzel eseri sayesinde ce­vaplandırırlardı. Konuştukları zaman kudret ilmiyle konuşur, hik­met vasfını izhar eder, iman ilimlerini dile getirir ve Kur´an-ı Ke-rim´in batınını ortaya çıkarırlardı. İşte Allah Teala ile kulu arasın­daki faydalı ilim budur. Kul, Rabbi´ni bu ilimle karşılar ve O´ndan kendisine bu ilmi nasip etmesini niyaz eder. Allah Teala da kulunu bu ilminden dolayı sevaplandırır. Bütün amellerin şaşmaz terazisi de bu ilimdir. Kulun amelleri, Allah Teala hakkındaki bilgisininin derecesine ağır basar ve hasenatı katlanır. Kul, işte bu ilmi ve ame­liyle Allah Teala nezdinde yakın kılınanlardan olur. Çünkü o, Rab-binin katında Yakin sahiplerinden sayılmaktadır.

Ahiret alimleri, hakikat ehli olan kimselerdir. Allah Resulü (sav) onları bu şekilde vasfetmiş ve onların bütün yaratılmışlardan üstün olduklarını haber vermiştir. O, bu kimseleri vasfederken şöy­le buyurmuştur: "Kalpler kaplar gibidir. Onların en hayırlısı, en iyi koruyanıdır".[9] İnsanlar üç zümredir: Rabbani alim, kurtuluş yolu üzere ilim öğrenen müteallim ve her bağırtıya kulak veren bayağı ve ahmak kimseler. Bunlar, esen her rüzgara meylederler, ilmin nuru ile aydınlanmamış ve sağlam bir dayanağa sığınmamışlardır.

İlim, maldan daha hayırlıdır. Çünkü ilim seni korurken, malı sen korursun. İlmi arındıran ve onun zekatı olan ameldir. Mal ise, harcamakla eksilir. İlim dostluğu, kişinin borçlandığı bir borç olup onu kazandıran hayatta iken taatte bulunmak, vefat ettikten son­ra da güzel sözlerle anılmaktır. İlim hakim, mal ise mahkumdur. Malın menfaati, onun zevali ile sona erer. Mal biriktirenler, daha hayatta iken ölmüş kimselerdir. Alimler ise dünya durdukça baki kalmaya devam ederler.

İşte oracıkta toplanmış bir ilim var. Keşke onu taşıyacak kim­seler bulabilsem. Ama hayır çok zeki ama güvenilmez birini görü­yorum. O da Allah´ın dinini dünyalık menfaat sağlamak için kulla­nıyor. Allah Teala´nm velileri üzerindeki nimetleriyle üstünlük sağ­lamak ve O´nun huccetleriyle diğer insanlara galip gelmek istiyor. Veya hak ehline takılmış birini bulurum. Bu da, önüne çıkan ilk şüpheyle kuşkuya kapılan biridir. Çünkü basireti yoktur. Bunların her ikisi de şunun bunun dışında dini asla gözetmeyen kimselerdir. Kimi de lezzete dalmış ve şehvetlerinin peşinde koşmaya sarılmış, ya da mal biriktirip onu yığmaya dalarak arzularına esir olmuştur. Bu ikisi de daha çok ehlî hayvanlara benzerler.

İlmi taşıyan kimseler, bu şekilde ölmüş kimseler olduğu zaman ilim de ölür. Ancak Allah Teala´nm hüccet ve delillerinin boşa çık­maması için korkak ve sindirilmiş, ya da açık ve meydanda duran kişiliklere sahip kimseler daima varolmuştur, ikinci gruptakiler, Allah Teala´nm hüccetlerini ayakta tutarlar. Sayıca az ama değer bakımından yüksek olan bu kimseler nerededirler? Kendileri kayıp olmasına rağmen, misalleri kalplerde mevcuttur. Allah Teala da benzerlerine tevdi edinceye kadar hüccetini, onlar vasıtasıyla mu­hafaza eder. Onlar da Allah Teala´nm hüccetini benzerlerinin gö­nüllerine nakşederler.

İlim onları hakikate iletir. Onlar da Yakin´in ruhuyla temas eder ve aşırıya kaçanların s ertleş tir dikleri şeyleri yumuşatırlar. Dünyaya ebediyen yarenlik eden gafillerin yalnızlık çektikleri şey­lerde kendileri için aşinalık bulurlar. Onların ruhları, en yüce me­kana asılıdır. İşte onlar, Allah Teaa´mn yarattıkları arasındaki ve­lileri, arz üzerindeki valileri ve O´nun dininin davetçileridir. Sonra ağlayarak şöyle dedi: Onları görmeyi öyle özlüyorum ki..

Bütün bunlar, ahiret ulemasının sıfatlarıdır. Bunlar, çene ilmi­nin değil batın ilminin ve kalp ilimlerinin hususiyetleridir. Muaz b. Cebel (ra) Allah Teala´yı bilmeyi (=ma´rifetullah) hedefleyen ilmi vasfederken bu manada sözler söylemiştir. Reca b. Hayve b. Ab-durrahman b. Ganem, Muaz b. Cebel´in (ra) şunu söylediğini nak-letmiştir: İlmi öğrenin. Onu Allah Teala için Öğrenmek Allah kor­kusudur. Onu talep etmek, ibadettir. Onun öğretimiyle uğraşmak teşbihtir. Onu aramak cihad, bilmeyen kimseye öğretmek ise sada­kadır. Onu ehline vermek ise, Allah Teala´ya yakınlaşmaktır.

İlim, ıssızlıkta candan bir dost, yalnızlıkta bir yoldaştır. O refah ve sıkıntının rehberi, dostlar arasında bir süs, yabancılar arasında bir yakın ve cennet yolunun aydınlatıcısı dır. Allah Teala, ilim saye­sinde bazı kavimleri yükseltir ve onları hayırda önderler, kendile­rine uyulan hidayet rehberleri ve hayırda yol göstericiler kılar. On­ların izleri sürülüp amelleri gözlenir. Onların fillerin uyulup reyle­rine başvurulur. Melekler bile onların dostluğunu arzulayıp kanat­larıyla onları meshederler. Yaş kuru her şey, hatta denizdeki balık­lar, gökyüzündeki kuşlar ve yeryüzündeki vahşi ve evcil hayvanlar, gökler ve yıldızlar dahi onlar için istiğfarda bulunur. Çünkü ilim, kalplerin körleşmeyerek hayatta kalış sebebidir. Yine o, zulmete karşı gözlerin nuru, zafiyete karşı bedenlerin kuvvet kaynağıdır.

Kul, ilim ile birr ehlinin makamlarına ve pek yüksek derecele­re ulaşır, ilim üzerinde tefekkür etmek, oruç ibadetine müsavidir.

Onunla kıyam etmek için ilmin tedrisatını yapmak, Allah Teala´ya itaatin yoludur. Onunla kulluk edilip onunla tevhidde bulunulur. Onunla vera´da bulunulup yine onunla koparılmaması istenen bağ­lar kaynaştırılabilir. İlim bir imam, amel ise onun cemaatidir. Mut­lu insanlara ilham edilen ilim, isyankar ve bedbaht insanlardan uz akl aş tinimi ş tır.

Bütün bunlar, ahiret ulemasının ve Batın ilminin vasıflandır. Dört halifeden sonra gelen emirlerin en faziletlisi Ömer b. Abdüla-ziz (ra) idi. Zekeriyya b. Yahy et-Ta´i´den şu rivayette bulunuldu: Amcam Zecr b. Husayn bana şunu nakletti: Ömer b. Abdülaziz (ra) Hasan el-Basri´ye (ra) bir mektup yazarak şöyle demişti: Selamdan sonra. Bana Allah Teala´nm emrini ifa etme noktasında yardımla-nna başvurabileceğim bir topluluk göster. Hasan el-Basri (ra) yaz­dığı cevapta şöyle demişti: Din ehline gelince onlarseni asla isteme­yeceklerdir. Dünya ehlini ise, sen asla istemezsin. Sana tavziyem eşrafdır. Çünkü onlar ihanetle şereflerini lekelemek istemeyen şe­refli kimselerdir.

Hasan el-Basri (ra) Basra ulemasının bir kısmı hakkında konu­şur ve onlan zemmederdi. Medineli Ebu Hazim ve Rebi´a da, Mer-van oğullanndan çıkan alimleri zemmederlerdi. Süfyan-ı Sevri (ra), Abdullah b. el-Mübarek, Eyyub ve İbni Avn ise, Küfe ehlinden olan bazı dünya alimleri hakkında konuşur ve onlan tenkid eder­lerdi. Fudayl b. Iyaz, İbrahim b. Edhem ve Yusuf b. Esbat (ra) da Mekke ve Şam ahalisi arasında bulunan bazı dünya alimleri hak­kında konuşmuşlardır. Burada haklarında konuşulan kimselerin isimlerini zikretmeyi hoş görmedik. Çünkü bu tür hallerde sükut etmek, selamete daha yakındır.

Bişr şöyle derdi:
´Bize nakletti ki=Haddesenâ´ kelimesi, dünya-kapılarmdan bir kapıdır. Bir adamın ´Haddesena´ diye söze başla­dığını işittiğinizde şunu bilin ki o kimse ´Bana yer açın´ demek isti­yordur. Onun imamı olan Süfyan es-Sevri (ra) ise, ondan önce şöy­le demiştir: Zahir ilminin ehli olanlar için şu dünyanın talebi ası- gaye olup ahiret azığı rağbet görmez. İbni Vehb de şöyle demiştir: Malik´in (ra) yanında ilim talebi bahsini açtığımda şöyle dedi: Ni­yet sahih olduğu zaman, ilim talep etmek de, onu yaymak da güzel­dir. Ama sen sabahtan akşama, akşamdan sabaha dek sana asıl lazım olana bak. Hiçbir şeyi bunun üstüne koyma. Ebu Süleyman ed-Darani de şöyle derdi: Kişi hadis talep ettiğinde, evlendiğinde veya geçim için yola çıktığında dünyaya meyletmiş olur.

İman ve Tevhid ilmi ile, Yakin ve Marifet ilmine gelince bu ilim­ler, iman ve yakin sahibi ve İslami yaşantısı güzel olan kimselerle beraberdir....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes