Konu Başlığı: Gaflet Ehlinin Çirkin Sıfatları Hakkındadır Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 15:14:11 Gaflet Ehlinin Çirkin Sıfatları Hakkındadır
Bu fasılda, Kur´an okuyan kimsenin mekruh görülen sıfatlarını anlatmaya çalışacağız. Kur´an okuyan kimse, yukarıda anlattığımız güzel sıfatlara muhalefet ederek veya bunların zıddını yaparak dalgınlık, gaflet, körlük ve şaşkınlık gibi haller içinde olabilir. Onu okurken, kendi nefsinin sesine kulak verip heva ve arzularına teslim olarak, türlü zanlara kapılıp düşmanı olan şeytanın vesvesesine teslim olabilir. Çeşitli kuruntulara dalarak okuduğu zikre bigane kalabilir. İşte bu gibi hallerde bulunan Kur´an okuyucuları için Allah Te-ala´nın şu buyruğu geçerli olur: "Onlar arasında umuntulan dışında bir şeyleri olmayıp Kitab´ı bilmeyen ümmiler de vardır". (Bakara/78) Yani onlar, sadece okumakla kalır, "Ve onlar sadece zannederler". (Bakara/78) Onların yakinin zıddı olan ´Zan* sahipleri olarak nitelenmesi, Allah Teala´ın şu buyruğundaki gibidir: "Biz sadece zannederiz, yakini olarak bilmeyiz". (Casiye/33) Onların durumları, şu ayet-i kerimede daha açık olarak ortaya konmaktadır: "Göklerde ve yerde nice ayetler var ki, onlara uğrarlar da onlardan yüz çevirirler". (Yusuf/105) Muhakkak ki Kur´an-ı Kerim, göklerde ve yerdeki ilahi ayetlerin en değerlisidir. Gökler ve yer, kendilerini yaratan ve onu indiren Allah Teala´ya çok kesin olarak delalet etmektedirler. Allah Teala kendi yüce kelamını dinlerken, hafife alan ve kendisinden başkalarına yakaran kimseleri de bu hallerini bildiğini söylemekle tehdit etmekte ve şöyle buyurmaktadır: "Seni dinlerken nasıl dinlediklerini ve fisıldaştıklarmı Biz pek iyi biliriz". (İsra/47) Kur´an okurken kalbi başka şeylerle meşgul olan, ve dinlediği şeye kulak vermeyerek kendisine yarar da değil de zarar getirecek şey için tasalanan kimselerin durumu da böyledir. Bu kimselere, Kur´an bittikten sonra kalbine kimin girdiği ve ne anladığı sorulsa, içinde oldukları gaflet halinden dolayı cevap veremezler. Onlar sadece bedenleriyle orada oldukları için, okunan Kur´an onlar aleyhinde delil olacaktır. Bu hususta Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Onlardan seni dinleyenler de vardır. Hatta yanından çıktıklarında kendilerine ilim verilmiş olanlara ´O demin ne söyledi?1 derler". (Muhanımed/16) Allah Teala, işte bu gibi kimseler hakkında şöyle buyurmaktadır: "Bunlar o kimselerdir ki Allah, kalplerini mühürlemiştir". (Mu-hammed/16) Yani Kur´an´ı anlama hususunda kalpleri mühürlenmiştir. Onların kalpleri Kur´an´ı işitemez de kavrayamaz da. Çünkü onlar "Heva ve heveslerine uymaktadırlar". (Muhammed/16) Burada heva ve heves ile kasdedilen, batıl fikirler ve asılsız zanlarıdır. Denir ki: Kul, Kur´an´ı okuyup da istikamet bulduğu zaman Allah Teaîa ona rahmetiyle bakar. Ama Kur´an okuyup da onu başka şeylerle karıştırdığı zaman Allah Teala ona şöyle nida eder: Ondan yüz çevirdiğin halde Benim kelamımla ne işin olabilir? eğer tevbe etmezsen, bırak Benim kelamımı! Bu hususla ilgili olarak İsrailiy-yat kaynaklı şöyle bir bilgi nakledilmiştir: Allah Teala Peygamberi Musa´ya (as) ve Davud´a (as) şöyle vahyetti: İsrailoğullarmın asilerine uğrayın da Beni anmamalarını söyleyin, Çünkü Ben, Beni ananı anmayı üzerime yazdım ve onları lanetle anıyorum. Allah Teala, bu tür Kitab okuyanları vasfederken şöyle de buyurmaktadır: "Kendilerinden sonra onlara bir topluluk halef oldu ve bunlar Kitab´m varisleri oldular; bu dünya malını alarak (Kitabı değiştirir sonra da) ´Biz muhakkak bağışlanacağız´ derlerdi". (A´raf/169) Bu, onların asılsız zan ve umutlarından başka bir şey değildir. Gerçek bir korku ve ürperme hisleri olmadığı için Yara-tan´larına bu dünyada isyan edip öbür dünyada da bağışlanma dilediler. Oysa bu, onların hikmet-i ilahiyi bilmemelerinden ve O´nun hükümlerine yüz çevirmelerinden kaynaklanmaktaydı. Allah Teala bu kimseler hakkında şöyle buyurmaktadır: "Acaba Allah´a karşı haktan başka bir şey söylemeyeceklerine dair o Kitab´m hükmü üzere onlardan söz alınmamış mıydı?". (A´raf/169) Allah Teala bilahare onların bunu bildiklerini, ancak bilgilerinin yakini ve kesin değil, söz ve haberden ibaret olduğunu bildirmekte ve şöyle buyurmaktadır: "Ve onun içindekileri okuyup öğrenmediler miydi?". (A´raf/169) Ama onunla amel etmedikleri için ondan faydalanamadılar. Bu, onlar için bir açık bir kınama ve ayıplamadır. Allah Teala, benzer bir hususla ilgili de şöyle buyurmaktadır: "Eğer siz inanıyorsanız, imanınız size ne kadar da kötü şeyler emrediyor". (Bakara/93) Yukarıdaki Araf ayetinin tefsiriyle ilgili garib bir görüş de şöyledir: "Onu okuyup öğrenmediler mi" Ayetin metnindeki ´Derasû´ kelimesi, silmek yoketmek anlamına da gelebilmektedir. Arapça´da ´Dereset er-rıyhul âsâr=Rüzgar izleri sildi´ deyimi, bu anlamda kullanılmaktadır. ´Hatt-ı dâris=silinmiş yol´, ´Rab´i dâris=yıkık ev´ de bu anlamdadır. Bize göre şu ayet bu tefsire daha münasip düşmektedir: "Kendilerine Kitab verilenlerden bir fırka, Allah´ın Kitabı´nı sanki bilmiyorlarmış gibi arkalarına attılar ve tutup Süleyman´ın krallığına dair şeytanların uydurduğu şeylerin ardına düştüler". (Bakara/101) Yani şeytanların nevalarına ve uydukları yola girdiler. Yine bu tefsir Allah Teala´nm şu buyruğuna da uygun düşmektedir: "Onu sırtlarının arkasına attılar ve onu ucuz bir paha karşılığında sattılar. Ne kadar da kötü bir alışveriş yapıyorlar!" (Al-i İmran/187) Her halükarda, onların Allah Kitabı ile amel etmemeleri, onu atmaları, uzaklaştırmaları, itmeleri ve dünyalık karşılığında satmaları olarak tavsif edilmiştir. Azap ve cehennem tehdidiyle ilgili her ayette, korkanlar için bir öğüt ve korkutma, gafiller için de tarif ve tanımlama vardır. Bunu bilen elbette bilir. Allah Teala buyurdu ki: "Bu (ateş) ile Allah kullarını korkutur: Ey kullarım Ben´den sakının". (Zümer/16) Yine O, cehennem azabıyla ilgili olarak şöyle buyurur: "O, inkar edenler için hazırlanmıştır (Al-i İmran/131) Selef alimlerinden biri şöyle demiştir: Kul, bir sureyi okumaya başladığı zaman, onu bitirinceye kadar melekler ona salat ederler. Kimi kul da vardı ki bir sureye başladığı zaman onu bitirinceye kadar melekler ona lanet ederler. Denildi ki: Peki bu nasıl olur? Dedi ki: Kul, o surenin helalini helal, haramını haram saydıkça melekler ona salat ederler. Aksi takdirde ona lanet ederler. Bir alim de şöyle demiştir: Öyle kullar vardır ki, Kur´an okurken farkında olmadan kendilerini lanetlerler; "Dikkat edin, Allah´ın laneti zalimler üzerinedir" (A´raf/44) ayetini okur, ama kendisi de zulüm içindedir. "Allah´ın lanetim yalancılar üzerine kılarız" (Al-i İmran/61) ayetini okur, ama kendisi de yalancılardandır. Konu Başlığı: Ynt: Gaflet Ehlinin Çirkin Sıfatları Hakkındadır Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 15:16:59 Süfyan-ı Sevri de (ra) Allah Teala´nm "Yeryüzünde haksız yere kibire kapılanları ayetlerimden çevireceğim" (A´raf/146) ayetinin tefsirini yaparken şöyle der: Yani onu anlamaktan çevireceğim. Allah Resulü de (sav) rivayet edilen bir hadiste şöyle buyurmaktadır: "Ümmetim dinar ve dirhem bakımından büyüyünce İslâm´ın heybeti onlardan sökülüp alınır. İyiliği emredip kötülükten sakmdır-mayı terkettiklerinde ise vahyin bereketinden mahrum kılınırlar. Fudayl b. Iyaz da (ra) der ki: Kui^an´ı anlamaktan mahrum bırakılırlar.
Islâmi emirleri boşa çıkaranların Kur´an okumalarının kınanması ve zemmedilmesiyle ilgili hadis ve sözler oldukça fazladır. Bunlara misal olarak Allah Resulü´nün (sav) şu hadisini zikredebiliriz:"Ümmetimin münafıklarının çoğunluğu Kur´an okuyanlardır"[23]Hasan el-Basri de (ra) şöyle derdi: Sizler Kur´an okumak için mesafeler koydunuz; geceyi deve yapıyorsunuz ve ona binerek bu mesafeleri alıyorsunuz. Oysa sizden öncekiler onu Rablerinden gelmiş emirnameler olarak görüp geceleri üzerinde düşünür, gündüzleri de tatbik ederlerdi. Ondan önce de İbni Mesud (ra) şöyle demiştir: Kur´an onlara sanki bilgileri olsun diye indirilmiş gibi onu okuyup incelemeyi amel sayarlar; böyleleri arasında öyle kimseler vardır ki, Fatiha´&an başlayıp sonuna kadar tek bir harf bile eksiltmeden bütün Kur´an´ı hatmeder de onunla ameli tamamen eksiltir. Ibni Ömer (ra) ve Cündüb´den (ra) rivayet edilen bir hadiste ise şöyle denilmektedir: Biz, kendi zamanımızda öyle bir devir yaşadık ki, bizden birine Kur´an´dan önce iman verilirdi. Sonra Muham-med´e (sav) bir sure indirildiğinde hemen onun helal ve haramını, emir ve yasağını, öğrenilmesi gereken inceliklerini -sizin Kur´an´ı öğrendiğiniz gibi- öğrenirdik. Sonra öyle bir zaman geldi ki bazı kimseler görüyorum, Kur´an ona imandan önce veriliyor. Fati-ha´dan sonuna kadar bütün Kur´an´ı okuyup hatmediyor ama, ne emir ve yasağını, ne de bilinmesi gereken hususlarını öğreniyor ve işe yaramaz hurma taneleri gibi sağa sola saçıyor. Durum aynen onların ifade ettiği gibidir. Çünkü Kur´an´ı okumak ile kasdedilen ve hedeflenen şey; onun emirlerine uymak, yasaklarından uzak durmaktır. Zira onun hadlerini korumak farz ve kul bundan hem mesuldür, hem de terketmesi halinde ceza görecektir. Oysa onun harflerini koruyup ezberlemek farz değildir. Kul gücü yettiği halde onu ezberlememesi halinde ceza görmeyecektir. Allah Teala buyurdu ki: "Çünkü Biz senin üzerine ağır bir söz indireceğiz". (Müzzemmil/5) Bu sözün yani Kur´an´m ağırlaşmasını sağlayan, onunla yapılacak ameldir. Aksi takdirde, onun sadece zikredilmesi hafif ve kolay kılınmıştır. Bu hususla ilgili bir hadiste Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Üzerinde kalpleriniz ısı-nıncaya ve derileriniz yumuşayıncaya kadar Kur´an okuyun. Eğer ihtilafa düşerseniz, Kur´an okumuyor sunuz dur".[24] Başka bir rivayette ise "İhtilafa düştüğünüzde onu okumayı bırakın" dediği bildirilmektedir. Kendisine Kur´an´ı okuduğum değerli bir şeyh bana şunu nakletti: Kur´an´ı bir şeyhime okudum. Onu hatmettiğimde tekrar okumak için kendisine döndüm. Beni azarladı ve şöyle dedi: Kur´an okumayı benim için amel haline getirdin. Git de biraz Allah Tea-la´ya oku ve ne kadarını işittiğine ve ne anladığına bir bak! Allah Resulü´nün (sav) ashabı (ra) arasında da bir veya iki cüz, hatta sayılı bir kaç sure veya iki sure ezberlemiş olanlar vardı. Elbette bir hizib ezberlemiş olanlar da vardı. Bir hizib Kur´an´m yedide biridir. Sadece Bakara ve En´am´ı ezberlemiş olanlar da vardı. Allah Resulü (sav) Darü´l-Beka´ya irtihal ettiğinde yirmi bin saha-bi (ra) Kur´an´ı yüzüne hiç bakmaksızın okuyabiliyordu. Bunlar arasında onun tamamını ezbere bilmeyenler altı ya da bir rivayete göre iki kişiydi. Bazıları derler ki: Dört halifeden hiç biri onun hıfzını tamamlamamıştı. İbni Abbas (ra), Übeyy b. Ka´b´a (ra) hatmetmiş, Abdurrahman b. Avf da (ra) İbni Abbas´a (ra) okuyarak dinlet-mişti. Osman b. Affan da (ra) Zeyd b. Sabit´e (ra) okumuştu. Suffe ashabı da (ra) Ebu Hüreyre´ye (ra) okumuşlardı. Bu sahabilerin hepsi de Kur´an´m emirlerine uyan, yasaklarından sakınan, onu bilen ve nkhına sahip olan insanlardı. Yusuf b. Esbat kendisine Kur´an´ı hatmettiği zaman neyle dua ettiğinin sorulduğunu ifade ettikten sonra şu cevabı verdiğim söylemektedir: Her hangi bir şeyle dua eder ve tilavetimden dolayı yüz kere istiğfarda bulunurum. Yine o şöyle derdi: Ben Kur´an´ı yudumlayarak okurum. Onu okurken bir şeyini düşünüp de Allah´ın gazabına uğramaktan korktuğumda teşbih ve istiğfara dönerim. Şunu iyi bil ki, kul için Kur*an kıraatmdan gelebilecek fayda, bizzat onun Kur´an´ı tazim etme, anlama, müşahede etme ve onunla teamüle girme derecesine bağlıdır. Çünkü Kur´an, Allah Tea-la´nm mahlukat alemindeki şiarlarının en büyüklerinden biridir ve Zatı´na delalet eden yeryüzü ayetlerinin en büyüğü ve üzerimizdeki mükemmel nimetlerinin en güzelidir. Kulun Allah Teala´ya olan tazimi, O´na karşı takvası kadar olacaktır. Hitab-ı İlahi´yi anlaması ve onu yüceltmesi de, Kelam sahibi olan Allah Teala´ya olan marifeti, iclali ve O´nun korkusu mesabesinde olur. Kelam sahibi olan Allah Teala, kulun kalbinde ve idrakinde büyüdükçe Allah Teala da ona, Kelamı üzerinde düşünme gücü ihsan edecektir. O, Allah Teala´nm hitabı üzerinde tefekkürünü uzattıkça, onu sık sık tekrarladıkça, bir hadise olduğunda hemen hatırlayabildikçe ve gerektiğinde zikre debildikçe Allah´tan korkmuş ve layıkıyla sakınmış olur. Bu meyanda Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Onun ihtiva ettiklerini hatırlayın, umulur ki sakınırsınız". (A´raf/171) Yine O, şöyle buyurmaktadır:"Allah, ayetlerini işte böyle açıklıyor, umulur ki sakınırlar ve umulur ki öğüt alırlar". (Bakara/187) Her söz, sahibine göre değerlenir. Eğer sözün sahibi, yüceltilir-se söz de yüceltilir ve insanın kalbindeki yerinin yüksekliğine göre önemli bir yerde yer alır. Aynı şekilde söz sahibinin basit biri olması halinde, söylediği söz de önemsenmeyecektir. Allah Teala buyurdu ki: "O´nun benzeri bir şey yoktur". (Şura/İl) Yani azamet ve güç bakımından hiç bir şey O´na denk değildir. Dolasıyla hüküm ve beyan bakımından, O´nun sözü kadar kuvvetli bir söz de yoktur. Tevrat´ta Huneyn suresini okurken şu ibare ile karşılaştım: "Ey kulum, Ben´den utanmıyor musun? Bir yere giderken yolda bir kardeşinin mektubu sana geldiği zaman, hemen onu okumak için oturursun. Onu harfi harfine okur, üzerinde kafa yorar ve hiç bir kısmini atlamamaya özen gösterirsin. îşte bu da sana indirdiğim Benim Kitabım. Bak bakalım onun kaç sözü sana ulaşmış ve onu kaç kere tekrar etmiş, enine boyuna düşünmüşsün? Sonra bir de ondan yüz çevirmektesin. Yoksa Ben, herhangi bir arkadaşından daha mı hafifim? Ey kulum, bir arkadaşın yanma geldiği zaman, bütün çehrenle ona döner ve sözüne bütün kalbinle kulak verirsin. Eğer başka biri konuşsa veya sizi meşgul edecek bir şey yapsa, hemen onun kesmesini işaret edersin. Bak Ben sana yönelmişim ve sana konuşmaktayım. Oysa sen, kalbinle Ben´den yüz çevirmiş bir haldesin. Yoksa Beni, samimi bir arkadaşından daha mı aşağıda görüyorsun?" -Ya da olduğu gibi-. Gece ibadetine kalkmak, Hitab-ı îlahi´yi anlamak isteyen Ehl-i Leyl´e hafif ve kolay gelirken, kalpleri onu anlamaktan tamamen uzaklaştırılmış ve kalın bir perdeyle örtülmüş Ehl-i Nevm´e (=uy-kucular) çok ağır gelmektedir. Allah Teala buyurdu ki: "O, göklere ve yere ağır geldi". (A´raf/187) Yani, Kıyametin ne zaman kopacağının bilgisi gizlendiği için her ikisine de ağır geldi. Zira bilgisi gizli olan şey, ağırlık kazanır. Muhakkak Allah Teala daha iyi bilir. [25] |