Konu Başlığı: Evlilik, Evlilik Ve Bekârlıktan Hangisinin Hayırlı Olduğu Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Ocak 2010, 20:24:44 Evlilik, Evlilik Ve Bekârlıktan Hangisinin Hayırlı Olduğu Ve Kadınlarla İlgili Hükümler Hakkındadır
Allah Teala buyurdu ki: "İçinizdeki bekârları, köle ve cariyelerinizden evlenmeye uygun olanları evlendirin, eğer fakir iseler, Allah onları lütfü ile ihtiyaçlarını giderir. Çünkü Allah Geniş´tir, herşeyi hakkıyla Bilen´dir". (Nur/32) Allah Teala, evlenme ihtiyacı olanlara evlenmeyi emrederken, kendisini koruyabilenleri özendirmiştir. Evlilik ihtiyaç olması durumunda farz iken, ihtiyaç duyulmadığı şartlarda sünnettir. Allah Teala, evlenecek kimselere ihtiyaçlarını karşılamayı da taahhüt etmiştir. Evlenecek kimsenin zengin olması, fakirin fakir iken duyduğu ihtiyacım gidermesi şeklinde ihtiyacının giderilmesine mani değildir. Zengin ecir bakımından fakir olabilir. Allah Teala da kendisini ecir bakımından müstağni kılar. Hüküm bakımından fakir olanı ise olumlu hüküm vererek müstağni kılar. Kişi, dağınıklık, yitiklik, evsizlik ve eşyasızlık gibi hususlarda fakir olabilir. Onu da bunları varederek müstağni kılar. Allah Teala, bu tahhüdünü ilgili ayetin son kısmıyla teyid etmiştir: "Çünkü Allah Geniş´tir, herşeyi hakkıyla Bilen´dir". (Nur/32) Yani Allah Teala, onların her türlü fakirliğini giderecek kadar geniş bir zenginliğe sahiptir. İnsanlara düşen kendi halleriyle meşgul olmaktır. Mertebe ve derecelerine göre hallerinin İslahı bilmedikleri bir şekilde gerçeleştirilecektir. Hasan el-Basri (ra) Ebu Said el-Hudri´den (ra) şu hadisi rivayet etmiştir: "Allah Resulü (sav), buyurduki: Geçim korkusuyla evliliğe yanaşmayan bizden değildir". Yine O, başka bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: "Dindarlığından ve emanet duygusundan emin olduğunuz biri geldiğinde onu evlendirin. Böyle yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir başıboşluk doğar".[1] Bir başka hadis de şöyledir: "Her kim Allah için nikahlar ve Allah için nikahlandırırsa Allah Teala´nın velayetini -dostluk ve korumasını- haketmiş olur". Bu, Allah Teala´nm velayetinin kazanılabileceği hallerin.en aşağı-sıdır. Çünkü velayet, bir çok makamdan oluşur ve her makam için de belli bir amel sözkonusudur. Konuyla ilgili olarak Bişr (ra) hakkında şöyle bir hadise rivayet edilmiştir: Bir keresinde Bişr´e (ra), ´Halk senin hakkında konuşup duruyorlar1 denilmişti. O da, ´Ne konuşuyorlar ki?´ diye sormuştu. Onlar da, ´Sizin evlilik sünnetini terketmiş olduğunuzu söylüyorlar dediler. Bişr´in (ra) cevabı şöyle oldu: Ben, sünneti farz için ter-kediyorum´ dedi. Yine o, bir keresinde de şöyle demiştir: Bana engel olan, sırf Allah Teala´nın şu buyruğudur: "Kadınlar için sorumlulukları kadar hakları da vardır". O, şöyle derdi: Eğer bir tavuğa bakacak olsam, köprünün üzerindeki cellat gibi olmaktan endişe ederdim. Bişr´e bu sorunun sorulduğu ve cevabın alındığı tarih Hicret´in ikiyüz yirminci yılıydı. O devirde öyle olunca yaşadığımız şu devirde ne yapmak gerekmez ki? Onun devrinde hem helal daha çoktu hem de evlenilebilecek temiz kızlar mevcuttu. Yaşadığımız zamanda (Hicri IV. asır) fitneye düşmekten emin olan ve nefsinin günahlara sevketmediği bir mürid için evlenmemek daha hayırlı olabilir. Kafasından kadınlarla ilgili düşünceler geçmeyen, kalbi yoğunluğu kadınlar sebebiyle dağılıp bozulmayan, bu tür düşünceler kendisini hizmet yoluna yönelmekten alıkoymayan, fikir alışverişini sürdürüp nefsiyle kadınlar hakkında konuşmayan, gözü yasaklara kaymayan ve beyni onu istila edecek bir şehvetle tanışıp kaynaşmamış bir mürid için de evlilik tavsiye edilmeye değmez. Cinsellikle ilgili günahların başı, erkek cinselliğinin işleyeceği bir takım kuruntu ve düşüncelerdir. Buna fikir yoğunlaşmasıyla doyurulan kalp şehveti denilebilir ve bu konudati günahların ilkderecesidir. İkinci günah, erkeğin cinsellik uzvunun harekete geçmesi ve kişinin eliyle tutulmaya ve kurcalanmaya başlamasıdır. Üçüncü günah kalpte şehvetin yer etmesidir. Dördüncü günah, şehvetin cinsellik uzvundan taşmasıdır. Cinsellik uzvuna sağ elle temas etmek mekruhtur. Yukarıda naklettiğimiz hususlar gerçekleştiği takdirde kalp huşu halini terkedecek ve eksilmeye başlayacaktır. Kul bu duygu ve şehvetlerden etkilenmediği takdirde kendisi için halvet en güzel mekandır. Halvette varlığın lezzetiyle tanışacak, yaptığı muamelenin tadına varacaktır. Sürekli nefsine yönelecek ve kendi hali ile meşgul olarak başkalarının halleriyle ilgilenmeyecektir. Böyle birinin halinin başkasından beklenmesi, kendisinin eksilmesine veya o kimsenin başka hükümlere tabi olmasına yol açabilecek ve o kimse de bunu başaramayacaktır. Bu durumdaki mürid, kendi şeyta-myla beraber başka bir şeytanla daha uğraşmış ve kendi nefsine başka bir nefs daha katılmış olacaktır. Onun nefs mücahedesinde, nevasına ve düşmanına karşı sabrında gösterdiği çok zorlu bir çaba vardır. Evliliğin tercih edilmeyişinin sebeplerinden biri de, kazanç kapılarının iyice bozulmuş olmasıdır. Bunların bir çoğunda günah iş-lemeksizin geçimlik kazanmak imkansız hale gelmiştir. Bilinçli bir müslüman olarak kazancının nereden kazandığının ve nereye harcadığının hesabını vermekle mükellef olacaktır. Eğer kazancı helalinden değilse bu kazanç onun aleyhine yazılacaktır. Hevası uğruna harcananlar da lehinde yazılmayacaktır. Bu noktada kadınların büyük çoğunluğu dini duyguları ve salahları bakımından kusurludurlar. Bunlara hakim olan hal cehalet ve hevadır. Evlenen birinin bunların boyunduruğu altına girmesinden emin olunamaz. Hevası-nı tatmin için girdiği bu cendere ahiretini kaybetmesine yol açabilecektir. Ama onları yanıltıp oyalayarak boyundurukları altına girmemesi ve bu suretle dünya hayatını çekilmez hale getirmesi de muhtemeldir. Hasan el-Basri (ra) konuyla ilgili olarak şöyle demiştir: Allah´a yemin ederim ki bu zamanda hanımının bütün arzularına boyun eğen kimseler Allah Teala tarafından cehenneme atılacaklardır. Evlilik konusunda bir diğer boyutta zenginlerin durumudur. Zenginler, fakirler karşısındaki cimrilikleri sebebiyle zulüm işleyen zalimler konumundadırlar. Onlar fakirlerin haklarını yerine getirmekte kusur etmekte ve üzerlerine düşen mesuliyetleri ifa etmemektedirler. Evlenmek isteyen kimse fakir ise, büyük zorluk, sıkıntı, çaba ve dertlerle karşılaşacak, geçim meselesinden dolayı bir takım afetlere maruz kalmaktan kurtulamayacaktır. İbni Ömer´e (ra), imtihanın en ağırı sorulduğunda şöyle demiştir: Paranın az, geçindirilenlerin çok olması! Selef-i Salih´ten bir zat da şöyle demiştir: Ailenin küçük oluşu iki zenginlikten biri iken, ailenin kalabalık oluşu iki fakirlikten biridir. Çoluk çocuğun fazla oluşunun, helal şehvete gem vurulmayışmın, hırsın da yeterden fazlasını istemenin cezası olduğu söylenmiştir. Bunlar da tev-hid ehlinin cezalarıdır. Konuyla ilgili bir rivayette şöyle denilmiştir: "Yalnızlık, kötü eşten daha hayırlıdır". Bundan anlaşılan salih eşin yakini imana sahip oluşudur. Halbuki eşlerin çoğunda yakini iman şüphededir. Kadınların büyük çoğunluğu, gerek arzuların baskın gelmesi, gerekse dünya sevgisinin fazla olması sebebiyle salah ve istikametten uzaktırlar. İlgili bir rivayette şöyle buyrulmaktadır: "Kadınlar arasındaki salih kadın, kargalar arasında göğsü beyaz olan karga gibidir". Lokman (as) da oğluna vasiyetinde şöyle demektedir: Ey oğul, kötü kadından sakın! Öyle bir kadın, seni erkenden kocatır. Kadınların kötülerinden de sakın! Onlar asla hayra çağırmazlar. Sen kadınların hayırlısı karşısında dahi tetikte ol! Allah Resulü (sav) de bir hadisinde hanımlarına şöyle buyurmaktadır: wEy hanımlar, sizler Yusuf peygamber´in (as) karşısına çıkanlar gibisiniz. Ebu Bekir-i Sıddık (ra) sizi imametten çevirdiğinde hevaya meylettiniz, aldanma ve gösterişe kapıldınız. Tıpkı Züleyha´nın Yusufu arzulamasında olduğu gibi hareket ettiniz". O hadise de Yusuf un hiç bir dahli olmaksızın sırf onun tahrik ve kışkırtmasının eseriydi. Burada Züleyha (as) kınanmakta, Allah Re-sulü´nün (sav) hanımları da ona benzetilmektedir. Allah Teala, Resulü´nün (sav) bir sırrını ifşa ettiklerinde onlarla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Şimdi ikiniz de ey Peygamber eşleri, eğer kalplerinizin matlup olan durumdan kayması sebebiyle Allah´a tevbe ederseniz ne âlâ!". (Tahrim/4) Burada kalplerinin hevaya meyletmesinden dolayı tevbe etmeleri istenmektedir. Ardından da şöyle buyurmaktadır: "Yok eğer hislerinize mağlup olup Peygamber´e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah da O´nun yardımcısıdır, Cebrail de, salih müminler ve melekler de O´nun yardımcılarıdır". (Tahrim/4) Kadınların en hayırlıları olan Allah Resulü´nün (sav) pâk eşleri böyle olunca, cehalet, heva ve dalalet denizinde yüzen kadınların durumu ne olmaz! Rivayete göre Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Bir kadın tarafından yönetilen toplum felah bulmaz".[2]Allah Teala, bazı hanımlar ve çocukların düşmanlığını haber verirken de şöyle buyurmuştur: "Muhakkak eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır, onlara karşı dikkatli olun". (Teğabün/14) Yani nevalarına ve çarpık fikirlerine meyletmeniz sebebiyle hanımlarınız ve çocuklarınız sizler için ahiret aleminin en büyük düşmanlarından olabileceklerdir. Onların Kıyamet´ten çok Önce dünya hayatında da düşman olmaları mümkündür. Kişi onların arzularına muhalefet ettiğinde ve kendileriyle ilgili olarak ilmin gereklerine göre hareket ettiğinde de ona düşman olacaklardır. İbrahim b. Edhem (ra) şöyle demiştir: Kadınlara boyun eğmeye alışan kimseler asla iflah olmazlar. Bişr b. el-Hars da (ra) şöyle demiştir: Eğer çoluk çocuğum olsaydı, köprünün üstünde cellatlık yapmaktan endişe ederdim. Her halükârda gerek sıkıntının hafifliği, gerek taleplerin azlığı, gerek isteklerin sınırlılığı gerekse şer*i hükümlerden birinin sakıt oluşundan dolayı yalnızlık hali kalp için daha dinlendirici, kişinin kaygıları için de daha hafiftir. Selef-i Salih zorlukla eda edecekleri hükümleri iskât etmeyi tercih ederlerdi. Bu tür hususları da nrsat bilirlerdi. Yalnız yaşayan kimseler; mal biriktirme, para toplama, çoluk çocuğu gözetme, evde uyuma zarureti, hesaba çekilmede azalma, haber almaya çalışma ve Allah Resulü´nün (sav) nehyettiği türden bilgilerin peşine düşme gibi hususlarda sınırlama sözkonusudur. Bütün bunlar, kötü bir hanımla yaşarken düşünülemeyecek hususlardır. Zahidlerin dünya hayatında gösterdikleri zühdün sebebi; kalp huzuru, tasalardan sıyrılma ve talepkârlıktan kurtulma rahatlığına ulaşabilmektir. Bu ümmet için ahir zaman olarak nitelenen Kıyamet´in kopmasına yakın dönemde bekârlık mubah görülmüş, hatta Özendirilmiş-tir. Konuyla ilgili bir hadiste Allah Resıüü´nün şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İkiyüzüncü yıldan sonra bekârlık mubah görülür. Hatta sizden birinin deve veya köpek eğitmesi, çocuk eğitmekten daha hayırlı olur". Meşhur bir hadiste ise şöyle buyrulmaktadır: "İkiyüzüncü yıldan sonra insanların en hayırlısı sırtındaki yükü hafif, hanımı ve çocukları olmayan kimselerdir". Bir diğer hadis ise şöyledir: "İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki, adamın helaki hanımı, ana-babası ve çocukları eliyle olacak; kendisini fakirlikle ayıplayacak ve takatinin üstünde beklentiler yükleyeceklerdir. O da dinini tehlikeye atacak bir takım yollara girecek ve oralarda helak olacaktır" Bu gibi durumlarda kadın, erkek için bir tür ceza olabilir. Geçmiş peygamberlerin kıssaları arasında şöyle bir olay nakledilmiştir: Bir topluluk Yunus Peygamber´in (as) huzuruna girmişti. O da kendilerini misafir etmişti. Onlar evdeyken sürekli girip çıkıyor, bu arada hanımının rahatsız edici hareketlerine maruz kalıyor, hakarete uğruyordu. Ö ise devamlı sükut ediyordu. Misafirler buna çok şaşırdılar ve işin içyüzünü kendisine sormak istediler, O da, bir süre beklemelerini istedi. Sonra onlara şunu anlattı: Bu duruma hiç şaşırmayın! Çünkü ben Allah Teala´dan ahirette vereceği cezayı dünyada iken vermesini niyaz ettim. O da bana, ´Senin cezan filan kızı falandır, onunla evlen´ buyurdu. Ben de onunla evlendim ve gördüğünüz gibi ona karşı sabrediyorum. Bekârlıkla ilgili söylediklerimiz, zinaya düşmekten korkmayanlar içindir. Bekâr kalması halinde zinaya düşme endişesi bulunan kimsenin bir cariye ile evlenmesi daha hayırlıdır. Cariye ile evlenme hususunda sabır göstermesi de, evlenmesinden hayırlıdır. Yüce Allah´ın şu buyruğundan çıkan anlam da budur: "Bu, içinizde zinaya düşmekten korkanlar içindir". Kişinin cinsellikle ilgili duygu ve düşünceleri iyice artıp giderek bayağılaştığı ve kalbi fısıltılarla dolduğu, farzları eda etmesine engel olmaya başladığı zaman cariye ile evlenmesi yine hayırlıdır. Hür bir kadınla evlenmeye imkanı olan kimsenin cariye ile evlenmesi haram kılınmıştır. Bir gün îbni Abbas´ın (ra) meclisi dağıldıktan sonra bir genç kalmıştı. Oturduğu yerden kalkmıyordu. İbni Abbas (ra), ´Bir ihtiyacın mı var?´ diye sorunca, ´Evet, ancak halkın huzurunda söylemekten utandım´ dedi. İbni Abbas (ra), ´Öyleyse şimdi sor1 dedi. Genç, ´Sizi çok sever ve sayarım´ dedi. İbni Abbas (ra), ´Gerçek ilim adamı baba yerine geçer. Ondan utanma sıkılma olmaz. Babana ne anlatabiliyorsan, bana da anlat. Benden utanmana gerek yok´ dedi. Genç adam şöyle dedi: Allah size merhamet buyursun, ben hanımı olmayan bir gencim, zinaya düşmekten korkuyorum, kendi kendimi tatmin etmiş de olabilirim. Bunlardan dolayı bana günah yazılır mı? İbni Abbas (ra) yüzünü ondan çevirdi ve TJf üf, bunları yapacağına bir cariyeyle evlenseydin daha hayırlı olurdu. Elbette bunlar da zinadan daha hayırlıdır" dedi. Irak ulemasına göre on dirhem (32 gr. gümüş) parası olan kişinin cariyeyle evlenmesi haramdır. Hicaz ulemasından bazılarına göre ise üç dirhemi olan kimsenin cariyeyle evlenmesinin helal değildir. Said b. el-Müseyyeb´in (ra) arkadaşlarına göre ise, iki dirhemi olan kimsenin cariye ile evlenmesi haramdır. Ulemadan bir zat ise şöyle demiştir: İnsanlann en ahmağı, kendisi hür olmasına karşın bir cariye ile evlenendir. İnsanlann en akıllısı ise hür bir kadınla evlenen köledir. Çünkü bu onu kısmen azat ettirirken kısmen de köle hükmünde tutar. Kendisi hür olurken çocuğu köle hükmünde olur. Kendi kendine tatmin yoluyla boşalma (=istimnâ), mekruh, hatta haram olarak nitelenmiş ve hakkında bir takım ağır ifadeler bulunan hadisler rivayet edilmiştir. Bir hadiste Allah Resulü´nün şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Muhakkak Allah Teala ümmetlerden birini cinsel uzuvlanyla oynamaları sebebiyle helak etmiştir", İsmail b. Ebban bu hadisi Enes b. Malik´e (ra) isnad etmiştir. Ebu Muhammed´e kadınlar hakkında bir soru sorulmuştu. Şöyle cevap verdi: Onlardan uzak durmada gösterilen sabır, onlarla birlikteyken gösterilecek sabırdan daha hayırlıdır. Onlarla birlikteyken gösetirlecek sabır ise cehennemde gösterilecek sabırdan daha hayırlıdır! Ulemadan bir zat ise şöyle demiştir: Bekârlıkla uğraşmak, kadınlarla uğraşmaktan daha hayırlıdır. Basralı alimlerden yakin ve vera´ sahibi biri de evlilik hakkında sorulan bir soruya şöyle cevap vermiştir: Zamanımızda geçim vasıtalarının azlığı, helalin azlığı ve kadınlardaki bozulmanın çokluğu nedeniyle vera´ sıfatım gereği evliliği mekruh görürüm. Bilâhare aynı soru tekrar sorulmuştu. O zaman da şöyle cevap verdi: İnsanlar türlü afetlere kapılmış halde, kazançlar çoğunlukla haram, ameller gösterişten öte gitmiyor ve insanlar dinlerini sermaye edip yiyorken evlenmeyi mekruh görüyorum. Ancak dişi bir eşek gördüğünde kamış kanla dolduğu için onun üzerine çıkmaktan başka çaresi olmayan eşek gibi bir tabiata sahip olan kimselerin evlenmesi uygundur. Hatta böylelerinin evlenmeleri daha faziletlidir. Konuyla ilgili olarak Katade´den (ra), Allah Teala´mn "Bize gücümüz yetmeyeni yükleme" (Bakara/286) buyruğuyla ilgili şöyle bir tefsir rivayet edilmiştir: Buradaki güç yitirilemeyen şey, cinsi münasebet arzusudur. Ikrime (ra) ve Mücahid (ra) ise, "Muhakkak insan zayıf yaratıldı" (Nisa/28) ayetinin tefsirinde, kadınlardan uzak durma noktasında sabır gücünden mahrum olarak yaratılmasının kasdedildiğini söylemişlerdir. Feyyaz b. Nüceyh ise şöyle demiştir: Erkeğin kamışı ayaklandığında aklının üçte ikisi gider. Bazıları, aynı durumda dininin üçte birinin gittiğini söylemişlerdir. İbni Abbas´ın (ra), "Karanlık çöktüğünde gecenin şerrinden" (Felak/3) ayetinin tefsirinde ayaklanan tenasül uzvunun kasdedildiğini söylediği rivayet edilmiştir. Ancak bu rivayetin başka bir lafzında ayaklanmadan çok, saban misali tarlaya girme halinin kas-dedildiği söylenmektedir. Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kişi evlendiği zaman dininin yarısını muhafaza etmiş olur. Diğer yarısında Allah´tan korksun!". Bera b. Azib´in (ra) duası ise şöyledir: Kulağımın, gözümün, kalbimin ve menimin şerrinden Sana sığınırım". Meni biriktiği zaman yumurtaları şişirir ve çıkmaya çalışır. Onun da kalbi bozmasından endişe edilmiştir. Onunla ilgili rahatsızlıklar kana benzer. Kan, omurlara yükseldiğinde orada pişirilerek ağartılır ve Allah´ın izniyle beyaz bir tohum olarak çıkar. Muaviye´nin (ra) meclisinde kadınlar hakkında konuşulmuş ve bir topluluk onları kötüleyen konuşmalar yapmışlardı. Bunun üzerine Muaviye onlara şöyle demiştir: Böyle yapmayın! Hastaya bakmada, ölüyü uğurlamada, evlere hayat vermede onlar gibisi yoktur. Erkeklerin de en çok muhtaç oldukları onlardır! "Biz arzın üzerindekileri onlar için süs kıldık" (Kehf/7) ayetinin tefsirinde de ´Onlar* ile kasdedilenin kadınlar olduğu söylenmiştir. İbni Abbas (ra) şöyle derdi: Gencin ibadeti ancak evlilikle kemale erer. O, İkrime ve Küreyb gibi gençlerin ergen olmalarından sonra kendilerini çağırarak İsterseniz sizi evlendiririm, çünkü kul zina ettiğinde kalbindeki iman nuru sökülüp alınır derdi. Ömer (ra), Ebu´Zevaid´e şöyle demiştir: Evlenmene mani olan ya yaşlı bir bunak veya bir günahkârdır! Horasan alimlerinden biri, kendi şeyhlerinden salih bir zat hakkında şunu nakletmiştir. Şeyh, İbnü´l-Mübarek´in (ra) arkadaşlarından biriyle Abadan´a yolculuk ediyordu. İbnü´l-Mübarek´in (ra) arkadaşı, kendi sıfatlarını ve ahlakını anlatmaya başlamıştı. Bu arada çok evliliğinden de bahsetti. Her zaman iki veya üçten az hanımının bulunmadığım belirtti. Bu özelliği sebebiyle kınandı. Bunun üzerine şöyle dedi: Sizden biri Allah´ın huzurunda veya meclisinde oturup O´nunla karşı karşıya geldiğinde aklına bir şehvet veya başka bir fikir geldiği oluyor mu? diye sordu. Onlar da ´Evet, çok oluyor dediler. Bunun üzerine şöyle dedi: Ömrümde bir kez dahi sizin yaşadığınızı yaşamayı göze alsaydım asla evlenmezdim. Ama ben hatırıma gelen her türlü fikri derhal uyguladım ve bir daha gelmesini önledim. Ardından amelime daha rahat bir kafa ve kalple devam ettim. Kırk yıldır aklıma günah veya isyana dair bir fikir gelmiyor. Ulemadan bir zat, cahillerden birinin sufileri tenkid ettiğini işitmişti. Kendisine şöyle dedi: Be adam, sufileri gözünden düşüren nedir? Cahil adam, ´Yemeği çok yiyorlar* dedi. Alim, ´Onlar gibi acıksan, sen de onlar gibi yerdin". ´Sonra?´ dedi. ´Çok evleniyorlar!* Alim şöyle dedi: Sen de namusunu onlar gibi korumaya çalışsan, onlar gibi çok evlenirdin. ´Başka bir şey var mı?´ diye sorunca, cahil kişi, ´Söze çok kulak veriyorlar!´ dedi. Alim de, ´Onların baktıkları ve düşündükleri gibi bakıp düşünebilsen sen de onlar gibi işitmeye çalışırdın´ dedi. Ulemadan birine Kur"an okuyucularının neden çok yedikleri, kadınlara çok yanaştıkları ve tatlılardan daha çok hoşlandıkları sorulmuştu. O da şöyle cevap verdi: Onlar uzun süre aç kalırlar. Her an hazır yemekleri olmaz. Bu yüzden de buldukları zaman çok yerler. Tatlıları çok sevmeleri, eskiden alkol ve değişik türden nef-sani lezzetleri bolca tatmış olmalarından dolayı özlem duymamaları içindir. Nefsani nazlarını tatlı üzerinde yoğunlaştırmış oldukları için tatlıya düşkünlük gösterirler. Kadınlarla birlikte olmalarına gelince, onlar zahirde gözlerini kısan, kalplerinde ise şehvani fikirleri kısıtlayan kimselerdir. Bu noktaya ulaşabilmek için de alışılandan fazla sayıda nikahlanmak zorunda kalmışlardır. Onlar, diğer insanlara göre uzuvlarına daha çok kısıtlama getiren kimseler ve gözlerini sürekli kısan kimseler oldukları için bunu da anlayışla karşılamak gerekir. Cüneyd-i Bağdadi (ra) şöyle derdi: Yemeğe nasıl ihtiyaç duyarsam, cinsi münasebete de öyle ihtiyaç duyarım. Allah Resulünün (sav) ashabının zahidlerinden ve alimlerinde biri olan Abdullah b. Ömer (ra), çok oruç tutar ve orucunu yemekten önce cinsi münasebet ile açardı. Onun akşam namazını eda etmeden Önce münasebette bulunup gusül abdesti aldıktan sonra namaz kıldığı da vakidir. Hatta bir defasında yatsı namazından önce dört cariyesi ile münasebette bulunduğu rivayet edilmiştir. İbni Abbas (ra) şöyle demiştir: Bu ümmetin en hayırlısı, en çok nikahlanandır. Süfyan b. Uyeyne (ra) şöyle demiştir: Çok kadınla evlilik dünyaya düşkünlük sayılmaz. Çünkü Ali (kv) ashabın zühd bakımından en ilerisi olmasına rağmen dört hanımı ve on yedi odalığı vardı. Evlilik, yaşanan bir sünnet, bütün peygamberlerin de (as) sahip oldukları ahlakın vazgeçilmez parçası idi. Peygamberler tarihinde anlatıldığına göre zamanın birinde ibadet ve niyazda çok ileri gidip zamanının bütün insanlarını geçmiş bir abid vardı. Onu bu sıfatı her yerde anlatılırdı. O zamanın peygamberine anlatıldığında şöyle dedi: Bir sünneti terketmemiş olsa, gerçekten çok güzel ve üstün bir insan! Bu söz o abidin kulağına gidince tasalandı ve şöyle dedi: Sünneti terkettikten sonra gece gündüz ibadetimin ne yararı olur ki? Ardından o peygamberin yanına gitmek üzere yola çıktı. Peygamberin yanına ulaştığı zaman kendisine o sünnetin hangisi olduğunu sordu. Peygamber de, ´evlilik sünneti´ olduğunu söyledi. Abid durumu şöyle açıkladı: Evliliği kendime ne yasak ettim ne de ondan imtina ettim. Evlenmemin önündeki tek engel geçim sıkmtısıydı. Çünkü ben hiç bir şeyi olmayan bir fakirim. Karnımı bugün o, yarın şu doyurur. Evlenip de aldığım hanımı zora sokmak istemediğim içinVbuğüne kadar evlenmedim. Peygamber, ´Sırf bu yüzdendidemek?´ dedi ve ´Sana kendi kızımı veriyorum!´ diyerek onu kızıyla evlendirdi. Geçmiş peygamberlerin kıssaları arasında anlatılan hadiselerden biri de şudur: Yahya b. Zekeriya (as) bir hanımla evlenmiş, ama ona asla yaklaşmamıştı. Onun bu davranışının sebeb-i hikmeti babında bir çok görüş rivayet edilmiştir. Bunlardan birine göre gözünü kısmak için onunla evlenmiştir. Diğerine göre gösterdiği sabrın fazileti yüzünden böyle yapmaktadır. Bu, bütün faziletlerin birleştirilmesi demekti. Bir başkasına göre ise sünneti yerine getirmiş olmak için evlenmişti. Bişr b. el-Hars (ra), Ahmed b. Hanbel´in (ra) kendisine üstün olduğunu düşünür ve şöyle derdi: Üç noktada üstüme çıktı: Evvela hem kendisi, hem de ailesi için helal rızık kazanma noktasında. Çünkü ben, sadece kendim için helal rızık kazanmaktayım. İkinci olarak nikahta gösterdiği genişlikte. Çünkü ben nikahta kendimi çok sınırladım. Üçüncü olarak o herkesin imamı oldu, bense hala nefsim için yalnızlık peşinde koşuyorum. Anlatıldığına göre Ahmed b. Hanbel (ra), hanımı Ümmü Abdullah´ın ölümünden sonra sadece bir gece bekâr kalmış ertesi gece evlenmiştir. Bişr b. el-Hars (ra), bu konuda hakkında söylenenlere cevap niteliğinde bir delile sahipti. Bir keresinde, ´Hakkında konuşuyorlardenildiğinde şöyle demişti: ´Ne konuşuyorlarmış?´ ´Sünneti terkettiğini söylüyorlar denilince şu cevabı vermiştir: Onlara şunu söyleyin: Bişr, farzla meşgul olduğu için sünnete vakit bulamamaktadır! Evlenmeyişinden dolayı kınandığı başka bir ortamda ise şöyle demiştir: Beni bundan meneden Allah Teala´nm şu ayetinden başkası değildir: "Kadınların sorumlulukları olduğu gibi hakları da vardır". Bu söz Ahmed b. Hanbel´in (ra) yanında söylendiği zaman şöyle demiştir: Nerede Bişr gibiler? Tarak dişi düzgün adamlar! Bişr (ra) vefatından sonra rüyada görülmüş ve durumu sorulmuştu. Şunları söylemiştir: İlliyyun´da yetmiş derece yükseltildim ve peygamberlerin makamlarını gördüm. Ama evlilerin yerlerini göremedim. Rabbim bana sitem ederek şöyle buyurdu: Bana bekâr olarak kavuşmanı istemiyordum! Kendisine Ebu Nasr et-Tem-mar´m (ra) durumu sorulduğunda ise şunu haber vermiştir: Benden yetmiş derece daha yukarı çıkarıldı. ´Hangi ameli sayesinde? Biz seni daha üstte bilirdik´ denilince şunu söylemiştir: Kız çocuklarına ve ailesine karşı gösterdiği sabrından dolayı! İbni Mesud´un (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: On gün sonra öleceğimi bilsem, yine de evlenmek ister ve Rabbim´le bekâr olarak karşılaşmak istemezdim. Muaz b. Cebel´in (ra) hanımı veba salgınında ölmüştü. Kendisi de hasta idi. Ama çevresindekilere ´Beni evlendirin, Rabbim´le bekâr olarak karşılaşmak istemiyorum´ demiştir. Sahabe´den bir başka zat ise kendisini Allah Resulü´nün (sav) hizmetine adamıştı. Sürekli evini temizler ve ihtiyaçları için kapısında beklerdi. Allah Resulü (sav), kendisine, ´Evlensen daha iyi olmaz mı?´ diye sorunca, ´Ey Allah Resulü, ben fakir biriyim, hiç bir şeyim yok. Hem evlendiğimde senin hizmetinden de mahrum kalırım´ demişti. Allah Resulü (sav), o zaman sükut etti. Bir müddet sonra aynı soruyu tekrar sordu. Adam aynı cevabı verdi. Ama bir müddet bunun üzerinde düşündü ve kendi kendine, ´Dünyam ve ahiretim için daha uygun ve beni Allah Teala´ya yaklaştıracak olanı Allah Resulü (sav) daha iyi bilir. Eğer üçüncü kez yine söylerse o zaman evlenirim´ dedi. Bir müddet sonra Allah Resulü (sav) ´Daha evlenmiyor musun?´ diyerek sözünü tekrarladı. Sahabi de, ´Ey Allah Resulü, beni evlendir´ dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: Falan oğullarına git ve onlara, ´Beni Allah Resulü gönderdi. Size kızınızı benimle evlendirmenizi söylüyor de, buyurdu. Sahabi, ´Ama benim hiç bir varlığım yok ya Resulellâh!´ deyince, Allah Resulü (sav) Sa-habe´ye, ´Kardeşiniz için beş dirhem (=16 gr) altın toplayın´ buyurdu. Altın hemen toplandı ve sahabi denilen yere gitti. Onlar da kızlarını kendisine nikahladılar. Allah Resulü (sav) sahabisine, ´Ziyafet ver buyurunca, ´Ey Allah Resulü, param yok ki´ dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (sav) ashabına, ´Kardeşiniz için bir keçi parası toplayın´ buyurdu. Onlar da keçi parasını topladılar. Sahabi, bir keçi alıp güzel ziyafet sofrası kurdu. Allah Resulü´nü (sav) ve ashabını da yemeğe davet etti.[3] Meşhur bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğurivayet edilmiştir: "Varlığı olan evlensin [4] Bir başka hadiste ise şöyle buyurmaktadır: "-Münasebet ya da maddi- Gücü olan evlensin". [5] Çünkü evlilik, gözü saklama ve namusu koruma bakımından daha güvenlidir. Bu imkanı bulamayan kimse ise Allah Resulü´nün (sav) tavsiyesine uyarak oruç tutmalıdır. Çünkü oruç, onun için cinselliğin törpüsüdür. [6] Hadiste geçen *Vicâ´ kelimesi, boğaların iğdiş edilmesi kullanılan bir kelime olup insanlar açısından cinselliğin törpülenmesini ifade etmektedir. Evliliği teşvik eden hadislerden birinde de Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Evleniniz çoğalmız, Kıyamet günü diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla övüneceğim. Düşük çocuklarınız ve emzirenler de dahil". [7] Bir diğer hadiste ise şöyle buyurmaktadır: "Beni seven, sünnetime -nikaha- sarılsın". Ebu Said el-Hudri de (ra) O´nun şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Geçim korkusuyla evlenmeyen bizden değildir". Ömer de (ra), çok evlenirdi ve ´Evliliği çocuklar için yaparım´ derdi. Selef-i Salih´ten bir topluluğun evlilikte güttükleri niyet buydu. Onlar nesillerinin devamı ve çocuklarının olması için evlenirlerdi. Çocuklarının yaşadıkları takdirde Allah Teala´yı birlemesini, O´nu zikretmesini, ölmeleri halinde yüklerini hafifletmelerini temenni ederlerdi. Nitekim Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Sabi çocuk, anne babasını boyunlarından tutarak cennete sokar" [8] Bu anlamda şöyle bir bilgi nakledilmiştir: Sabi çocuğa, ´Cennete gir" denilir. Ama o, cennetin kapısında durur ve öfkeli bir şekilde bekler. ´Anne babam olmadıkça ben de girmem!´ der. Bunun üzerine, ´Onun anne babasını da cennete koyun´ diye nida ediler. Konu Başlığı: Ynt: Evlilik, Evlilik Ve Bekârlıktan Hangisinin Hayırlı Olduğu Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Ocak 2010, 20:34:13 Konuyla ilgili garib bir rivayette de şöyle denilmektedir: "Kıyamet günü sabiler, insanların hesaba çekildikleri meydanın Ötesinde cennetin kapısının önünde toplanırlar. Meleklere, onları cennete koymaları söylenir. Kendilerine, ´Haydi müslüman çocuklar! Size hesap yok, Cennete hoşgeldiniz!´ denildiğinde, ´Analarımız, babalarımız nerede?´ diye sorarlar. Cennet bekçileri, ´Anne babalarınız sizler gibi değil, onların verecek hesaplan ve sorguya çekilecekleri günahları var derler. Bunun üzerine çocuklar kızmaya ve cennetin kapısında bağrışmaya başlarlar. Bu gürültünün nereden geldiğini iyi bilen Allah Teala, meleklere ´Bu gürültü de nedir?´ buyurur. Onlar da, ´Müslümanların çocukları! Anne babalarımız olmaksızın cennete girmeyiz, diyorlar derler. Allah Teala da, Toplananların arasındaki ebeveynleri bulun ve ellerinden tutarak çocuklarla beraber cennete girmelerini temin edin´ buyurur.
Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her kim iki çocuğa sahip olarak vefat ederse, ona cehenneme karşı bir çit örülmüş olur". Bir başka hadis de şöyledir: "Her kim günah çağına ulaşmamış üç çocuğu yitirerek ölürse Allah Teala onlara olan rahmeti gereği kendisini cennete dahil eder. ´Ey Allah Resulü, iki tane olursa?´ diye sorulunca, ´Aynı şekilde´ buyurdu".[9] Salihlerden bir zat, kendisine yapılanr evlenme tekliflerini zamanı ileri sürerek geri çeviriyordu. Bir sabah uykudan uyandığında, ´Beni everin´ dedi. Kendisine sebebi sorulduğunda da şöyle dedi: Ya Allah Teala bana bir çocuk verecek veya beni yanına alacaktır. Her halükârda o çocuk ahirette benim öncüm olacaktır. Ardından da o gece gördüğü rüyayı anlattı: Uykumda Kıyamet´in koptuğunu gördüm. Herkes gibi ben de hesaba çekilecek insanların arasında bekliyordum. Sıkıntı, susuzluk ve güneşten dolayı her yanımdan terler akıyordu. Biz bu halde beklerken uzaktan bir takım çocuklar gördüm. Başlarında nurdan mendiller, ellerinde gümüş ibriklerle insanlara su dağıtıyorlardı. Yanımıza geldiklerinde ben de elimi uzatarak su istedim. Sırayla herkese su veriyorlardı. ´Bana da verin, çok yoruldum´ dedim. Çocuk, ´Aramızda senin çocuğun yok, biz yalnız babalarımıza su dağıtırız´ dedi. ´Peki siz kimsiniz?´ diye sordum. ´Biz, ölen müslüman sabileriz´ dedi. Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Hanımlarınızın hayırlıları sevecen ve doğurgan olanlardır".[10] Başka bir hadiste ise şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Evdeki bir hasır dahi doğurmayan kadından daha hayırlıdır". Bir başka hadis de şudur: "Doğuran bir zenci, doğurmayan bir güzelden daha hayırlıdır". Bütün bunlar çocuk doğurmanın teşvikiyle ilgili hadislerdi. Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir. Nikah da sünnetimdendir. Beni seven sünnetime sarılsın". Bir görüşe göre Allah Teala yüce Kitabı´nda, yalnız aile sahibi peygamberlerine yer vermiştir ki bunlar otuz beş geygamberdir. Daha önce de zikrettiğimiz gibi Yahya (as), evli peygamberlerdendir. İsa (as) ise gökyüzünden indiği zaman evlenecek ve çocuk sahibi olacaktır. Güzel bir sözde de, Evli kimsenin bekâra üstünlüğü, Allah yolunda cihad edenin evinde oturana üstünlüğü gibidir. Evli birinin kıldığı iki rekat, bekâr birinin kıldığı yetmiş rekattan dahafaziletlidir. Allah Teala da peygamberlerini vasfedip överken evlilik hususunu vurgulayarak şöyle buyurmuştur: "Biz senden Önce de peygamberler gönderdik ve onlar için eşler ve çocuklar varettik". (Ra´d/38) Buradaki ´eşler ve çocuklar onlar için övgü babından zikredilmiştir. Aynı şey, Allah Teala´nm veli kulları için de sozkonusu-dur. "O kimseler ki şöyle derler: Rabbimiz bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan göz aydınlığı ver". (Furkan/74) Görüldüğü gibi onlar Rablerinden evlilik ve çocuk sahibi olabilme nimetlerini ihsan etmesini niyaz etmektedirler. Evliliğin faziletlerine dair rivayet ettiğimiz hadis ve bilgilerin hemen hepsi, aynı zamanda kadınlar için de geçerli, hatta onlar için daha faziletli ve sevap bakımından daha fazladır. Çünkü onlar açısından evlilikle birlikte geçinme derdi ortadan kalkmaktadır. Allah Resulü (sav) kadınlara da evlenmeyi emir ve teşvik etmiştir. O, hem erkeğin, hem de evli kadının bekârdan üstünlüğünü haber vermiştir. Bununla ilgili birden fazla hadis rivayet edilmiştir. Allah Resulü (sav), erkeğin kadm üzerindeki büyük hakkı ve ağır sorumluluğunu haber verdikten sonra şöyle buyurmuştur: "Allah kendilerini O´na adayarak ´evlenmeyiz´ diyen erkeklere lanet etsin! Allah, kendilerini O´na adayarak ´evlenmeyiz´ diyen kadınlara da lanet etsin".[11] Allah Resulü (sav) bunu, ´Öyleyse ebediyen evlenmyeceğim´ diyen bir kadına cevaben söylemiş ve şöyle buyurmuştu: "Hayır, evlen Öylesi hayırlıdır". Evliliğin her iki taraf için de hayırlı oluşuna dair bir çok hadis rivayet edilmiştir. Bunları tafsilatıyla zikrederek sözü uzatmak istemiyoruz. Allah Teala da evliliği teşvik ederek şöyle buyurmuştur: "Tarlalarınıza dilediğiniz şekilde gelin". (Bakara/223) Ayetteki en-nâ=dilediğiniz şekilde kelimesinin tefsiriyle ilgili olarak üç görüş belirtilmiştir. Bunların ikisi nasıllıkla ilgili olup gece, gündüz, istediğiniz şekilde yaklaşın, şeklindedir. Diğeri ise yaklaşma biçimiyle ilgili olup önden veya arkadan yaklaşmayı ifade etmektedir. Makattan olmamak şartıyla istenilen yönden yaklaşılabileceğini ifade etmektedir. Üçüncü olarak ´Nerede´ anlamına gelmesinin de muhtemel olduğu söylenmiş, ancak bizce kabul görmemiştir. Allah Teala bunun arkasından şöyle buyurmaktadır: "Nefsleri-niz için hazırlık yapın" (Bakara/223) Bununla kasdedilenin nikah olduğu söylenmiştir. Bu ifade, yaklaşmaya atfedilmekte ve bu şekliyle guslü gerektiren birleşmeye işaret etmektedir. Bunun bir diğer anlamının da sevişme olduğu söylenmiştir. Nitekim kadının ilişkiden önce öpülüp okşanması önün için sayısız güzellik ifade etmektedir. Böyle bir ilişkiden sonra gusül abdesti aldıklarında Allah Teala, bedenlerinden dökülen her su damlasından bir melek yaratacağını ve bu meleklerin de Kıyamet´e dek Zatı´nı teşbih edeceklerini haber vermiştir. Bu tesbihatın sevabı da o çifte verilecektir. Çünkü kurdukları ilişkide namuslarını koruma ve nutfeyi layık olduğu yere koyma sözkonusudur. Bu tür ilişkinin sayılmayacak kadar çok fazileti bulunduğu söylenmiştir. Allah Resulü (sav) de bunu beyan ederek şöyle buyurmuştur: "Her biriniz şükreden bir kalp, zikreden bir dil ve ahiretine yardım eden bir hanım edinsin"[12] "Nefsleriniz için hazırlık yapın" (Bakara/223) ayetinin ikinci açılımı, yani çocuk yaparak ahiretiniz için bir hazırlık yapın, şeklindedir. Çünkü o da insanların amellerinden biridir. Nitekim Allah Teala bu meyanda şöyle buyurmaktadır: "Kendileri iman edip zür-riyetleri de iman ile kendilerinin izinden gidenlerin nesillerini de kendilerine kavuştururuz. Onların amellerinden hiçbirinin mükafaatını eksiltmeyiz". (Tur/21) Yani evlatlarını eksiltmeyiz ve onları bunlardan dolayı ödüllendirir, sevaplarında fazlalık sebebi kılarız. Çünkü çocuklar da onların kazançlarından ve çabalarının sonuçlarındandır. Bu anlamda Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Ona ne malı, ne de kazandığı fayda verdi". (Tebbet/2) ´Kazandığı´ ile kasdedilen çocuklarıdır. Bu ayet üzerinde düşünüldüğü zaman, Allah yolunda harcadığı mal nasıl fayda ediyorsa, çocuğun da mümin bir kula fayda edeceği anlaşılabilir. Konuyla ilgili bir rivayette Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Kişinin kazandıklarından biri de çocuğudur. Yediği rızkın en helali de çocuğunun kazanandan yediğidir"[13] "Nefsleriniz için hazırlık yapın" (Bakara/223) ayetinin üçüncü açılımı ise, birleşmeye başlamadan önce besmele çekmektir. Birleşmeye başlamadan önce Allah´ın adını anmak gerekir. Bu, gerekli hazırlıklardan biridir. Cinsel birleşmeye besmele ile başlamak müs-tehap görülmüştür. İhlas suresini de okumak gerekir. Hadis ehlinden bir zat ilişkiden önce yüksek sesle tekbir ve tehlil getirirdi. Kadın, Rabbine itaatte kocasına yardımcı olmalı, masraftan kaçınarak kanaat yolunu benimsemelidir. Bu bilince sahip olan bir hanım, Allah Teala´nm kula ihsan ettiği en büyük nimetlerden biridir. O, bu nimetinden dolayı şükredilmesin! talep etmiştir. Yüce Allah bunu şu ayet-i kerimede bildirmektedir: "Ve onun hanımını da çocuk doğurmaya uygun hale getirdik". (Enbiya/90) Bunu Allah Teala´nm ihsan ve lütuflarından biri olarak görmek gerekir. Tefsirde şöyle denilmiştir: Onun ahlakı kötü idi Allah tarafından güzel-leştirildi ve dili uzun idi kısaltıldı. Allah Resulü de (sav) bu meyanda şöyle buyurmuştur: "Bana adem´in üstünde iki haslet verildi: Onun günaha yardımcı olan bir hanımı varken benim hanımlarım bana itaatta destek oldular. Onun şeytanı inkarcı iken benim şeytanım müslüman idi ve bana yalnız iyiliği tavsiye ederdi". Allah Resulü (sav) bunu da kendisine lütfedilen faziletler arasında saymıştır. Evlenilecek hanım; güzel yüzlü, güzel ahlaklı, saçı ve gözbebek-leri siyah, gözleri büyük, teni beyaz ve bakışı kısa olursa eşi tarafindan sevilen huri tabiatlı bir eş olur. Allah Teala bu meyanda şöyle buyurmuştur: "Onların da içinde iyi huylu güzel hanımlar vardır". (Rahman/70) Yani ahlakı ve yüzü güzel huriler vardır. Bir başka ayette ise şöyle buyurmaktadır: "Ve gün görmemiş saklı inciler gibi güzel eşler". (Vakıa/22-23) Ayette geçen ´hür5 kelimesi beyaz, ´ayn´ kelimesi ise büyük gözü ifade etmektedir. Bunlar büyük ve ye-yaz gözlerle simsiyah saçlara sahip olan huri kızlarını tavsif eden ifadelerdir. Başka bir ayette geçen ´uruben* kelimesi ise iki anlama da gelmektedir: ilki, kocasına aşık olan kadını ifade ederken, ikincisi cinsel ilişkiyi arzulayan kadını ifade etmektedir. Her iki anlam da, ilişkiden alınacak lezzetin azami derecede olmasını temin eder. Kadın kocasına aşık olmadığı veya onu arzulamadığı zaman, erkeğin alacağı lezzet de tabiatıyla az olur. Allah Teala işte bu nedenle cennet hanımlarını tam zevk için donatmıştır. Arzuları güçlü bir erkek ile kadın, birleşme arzusunun doruğunu temsil ederler. Nitekim Allah Resulü de (sav) şöyle buyurmuştur: "Kadınlarınızın en hayırlıları, eşlerini en çok arzulayanlardır".- Hikmet ehlinden bir zat şöyle demiştir: Üç şey lezzettendir. Yaz günü külotsuz yürümek; nehir kenarında büyük abdest bozmak ve istekli bir hanımla birlikte olmak. Allah Teala cennet hanımlarını tavsif ederken "Bakışları kısık" (Rahman/56) buyurarak tamamlayıcı sıfatlarını da bildirmiş olmaktadır. Yani onlar, eşlerinden başkasına bakmayan, onları en yakışıklı bilen hanımlardır. Eşlerinden başka bir erkek istemezler. Allah Resulü (sav), hanımların sıfatlarıyla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Hanımlarınızın en hayırlıları, eşlerinin kendilerine baktığında mutlu oldukları, emrettiğinde itaat eden, uzakta olduklarında namuslarını koruyan hanımlardır". Muhammed b. Ka´b el-Karezi, Allah Teala´mn "Rabbimiz, bize dünyada güzellik ver" (Bakara/201) ayetinin tefsirinde şöyle demiştir: Yani saliha bir hanım ver! "Ona hoş bir hayat yaşatırız" (Nahl/97) ayetinde de saliha bir hanımın kasdedildiği söylenmiştir. Ömer (ra) şöyle demiştir: Salîha bir hanım dünyadan sayılmaz. Çünkü o seni ahirete yönlendirir. Ama aynı Ömer (ra), yalnız yaşayanın ibadetten alacağı tadı, evli kimsenin alamayacağını söylemistir. O, başka bir vesilede de şöyle demiştir: Allah Teala´nm kuluna imandan sonra nasip ettiği en hayırlı şey saliha bir hanımdır. O, hanımları tabiatlarına göre taksim ederken de şöyle demiştir: Kimi kadın ganimet gibidir, hiçbir bedelle alınamayacak kadar değerlidir. Kimi kadın kelepçe gibidir, almak için bedel verilecek kadar bile değerli değildir. Bu tür kadının kelepçe gibi olması, kocasının onun esiri gibi olması anlamına da gelebilir. Bu tarz kadınlardan ancak ölümleri halinde kurtulmak mümkündür. Ömer´in (ra) yaptığı bu ikinci tanım için kullandığı kelime, aynı zamanda eski Arap işkencelerinden biri için kullanılmaktadır. Buna göre keçinin derisi soyulduktan işkence edilecek şahsın çıplak vücuduna yaıştı-rılır ve orada kuruması sağlanırdı. Bilahare bu deri insanın üzerinde soyulmaya çalışır, ama kendi dersini de kaldırarak kalkardı. Kadınların bir türü de bu şekilde, yapışkan mizaçlı ve sorunludur. Kadınları tasnifte en güzel esas onları nefsin tabiatlarına göre ayırmaktır. Bu sıfatları hanımlar üzerinde sınayarak kıyasladığınız zaman nefislerin temel özelliklerine göre gruplara ayrıldıklarını görürsünüz. 1. Müsevvile´ yani kışkırtıcı; ´Nefs-i şevvale* den adını alan bu kadın türü, kadınların huy bakımından en kötüsü ve en aşağısıdır. 2.´Emmâre´ yani emreden; ´Nefs-i emmâre´den adını alan bu tur kadınlar, sürekli kötülüğü emreder, eziyet etmekten rahatsızlık duymaz ve kötü ahlakı esas alırlar. 3.´Levvâme´ yani kınayan; ´Nefs-i levvâme´den adını alan bu tür kadınlar, salih hanımlar zümresine girer ve kötülük ettikleri zaman kendilerini kınamaktan geri durmazlar. 4. ´Mutma´inne´ yani huzurlu; ´Nefs-i mutma´inne´den adını alan bu tür kadınlar hallerine rıza gösteren, hayır ehli, sakin tabiatlı ve Rablerinin takdirinden razı olmuş hanımlardır. En yüksek seviyede olanlar da bu tür hanımlardır. Gurbette yaşayan bir kulun kalbinin salah bulması ve halinin istikamet üzere devam etmesi, yalnız bile olsun kendi yurdunda bulunanla asla bir olmaz. Kendi yurdunda bulunan kimsenin en asgari hali selamettir. Yaşadığımız şu devirde selamet, büyük bir lütuf ve ganimettir. Böyle biri, hevanın derekelerine düşmekten çekinü-yorsa, dininin selameti bakımından evlilik yoluna girebilir. Eğer bihanım yeterli olmazsa, ona ikinciyi de katabilir. Eğer bu ikisi ile hali tamama ermez ve muradına alamazsa üçüncüyü, hatta dördüncüyü de alabilir. Dört hanım, nefsin teskini ve şehvetinin dört nikaha dağılması sebebiyle tek hanım gibi olur. Tek hanım yeterli olması ve başkasına muhtaç etmemesi halinde dört hanıma eşittir. Allah Teala, yarattığı nefslerin tabiatlarını herkesten daha iyi bildiği için onu bir ile dört hanım arasında muhayyer bırakmıştır. Denir ki: Allah Teala, dört hanımla evlenilmesine, dört farklı tabiatın varlığından dolayı izin vermiştir. Her tabiatın belli bir hareket kabiliyeti ve nefsin bu tabiatta bir arzusu vardır. Bundan dolayı da kulda herhangi bir eksilme olmamaktadır. Hanımlarına karşı vazifelerini yerine getirdiği ve hanımları da harcama ve yatma sırası gibi hususlarda hoşgörülü olduklarında erkeğe her hangi bir vbal gelmez. Hatta bundan dolayı ziyade sevap almaya hak kazanır. Bu, onun kuvvetini ve haline hakimiyetini de gösterir. Bunlar iradesi ve tabiatı kuvvetli kimselerin ve erkeklerin önde gidenlerinin yollarıdır. Allah Teala´nm ona dört hanımı memnun etme yönünde verdiği kuvvet de hikmet-i ilahinin eseridir. Bazı tabiatlar, işte bu derece renkli yaratılmıştır. Bunu bineklerin çeşitliliğine de benzetebiliriz. Karada yürüyen ve insanlar tarafından kullanılan türlü binekler vardır. At, deve, eşek ve katır bunların belli başlılarıdır. Kulun ta-biatmdaki farklılık, bu farklı bineklere binmesi gibidir. Bazıları, tabiat gereği aynı anda hepsine binebilir. Allah Teala buyurdu ki: "Gemiden ve hayvanlardan binekler yarattı". (Zuhnu712) Bu bineklerden, deve nasıl attan, katır da eşekten farklı ise dört hanımı olan için de her biri diğerinden farklıdır. Kişinin durumu, her zaman aynı deveye binmeyip deve değiştiren veya bir gün deveye ertesi gün ata, diğer gün eşeğe binen gibidir. Bunlara bakıp besleme gücüne sahip olan için sorun yoktur. Bazı kimseler, tek bir binek ile de yetinebilirler. Belli bir vadeye kadar, tek binek onların ihtiyacına yetmektedir. Bunlar, her şeyi Bilen, izzet Sahibi´nin takdiri, Hikmet ve Nimet Sahibi´nin en güzel şekildeki yapımının sanatının eseridir. Allah Teala hanım için üç şart koymuştur. Bu üç şartı taşıyan bir hanım, kula yeten ve nefsini huzura kavuşturan bir hanımdır. Bir hanım bu üç şartı tam olarak taşımadığı zaman erkeğin dörde kadar almaya hakkı doğar. Aslında sayı dört veya üç olsun, aslında tek bir hanımı ifade ederler. Çünkü şartları bağımsız olarak yerine getirememektedirler. Dört sayısı, sözkonusu şartların tam olarak bulunmasının üst sınırıdır. Allah Teala da bu şekilde haber vermiştir. O, sözkonusu şartlar mey anında şöyle buyurmaktadır: "O´nun ayetlerinden biri de sizin için kendi türünüzden eşler yaratmasıdır. Ki onlarla sükunet bulaşınız. Hem aranıza sevgi ve merhamet de koymuştur". (Rum/21) Buna göre kul, hanımında nefsin teskini, kalbi merhamet ve eş sevgisini bulabiliyorsa, bu Allah Teala´nm bir mucizesi olarak yeterliliği gösterir. Eğer sükunet, sevgi ve merhameti ancak dört hanımda bulabiliyorsa o zaman dört hanımla evlenir. Allah Teala kimi kulunu bir hanımla ihtiyaçtan kurtarırken, kimi kulunu da dört hanım sahibi yapar. Bu da Allah Teala´nın ayetlerindendir. O, buna güç yetirebilecek ve bu şekilde istikamet bulacak kullarını seçmiştir. Bir adam, kadınları gömleklere benzetmiş ve şöyle demiştir: İnsanın dört gömleğinin olması israf değildir. Ama bunun üstündeki-ler israftır. Allah Teala da azami dördü emretmiştir. Bu konuda şu ayet-i kerime delil olarak görülebilir: "O hanımlar sizi için giysidir". (Bakara/187) Allah Teala, burada hanımları giyilen bir giysiye benzetmekte ve giysi sayısının azami sınırını da dört olarak vazetmektedir. Nikahın emredildiği ayet şöyledir: "Hoşunuza giden hanımlarla evlenin: İki, üç ve dört tane". (Nisa/3) Görüldüğü gibi Allah Teala nikahla ilgili emrine ´tek veya birle değil ikiyle başlamıştır. Burada ne "bir* sayısının teşviki, ne de ´iki´nin müstehap görüldüğğüne dair bir işaret vardır. Adalet sağlanabilir ve iki eş konusuda buna güç yetirilebilir. Bu muhtemeldir. Ama ayetin sonunda, zulmetmekten korkanlar için sayının bire indirilmesi sözkonusudur. Allah Teala bu meyanda şöyle buyurmaktadır: "Eğer adaleti sağlayamamaktan korkarsınız, o zaman bir tane". (Nisa/3) Hitabın delaletinden çıkan, dört hanım arasında adaleti sağlamanın şart olduğudur. Ardından da şöyle buyurmuştur: "Bu durum adaletten ayrılmamanıza daha yakındır". (Nisa/3) Hicaz fakihlerinden bir zat ise, ayetin üstteki son kısmına şöyle bir tefsir yapmıştır: Ayet şu şekilde anlaşılabilir: Bu durum ailenizi büyütmemeniz halinde daha mümkündür. Buna göre de, çocuk sayısını çoğaltmamanız gerekmektedir. Bize göre bu tür bir izah, Kur´an´m ifade kurgusuna ters düşmektedir. Doğru olan ilk verildiği şekildeki anlamıdır. Ayette geçen ´âle´ fiili adaletten sapma, haksızlık etme anlamındadır, ´e´âle´ kalıbındaki şekli ise gündelik geçim kullanılan manada, geçindirecek insan sayısı çok olan hane sahibinin fiilini tanımlamaktadır. Araplar´ın çoğunluğu bu ayrımı yapmışlardır. Şaz ve nadir bir görüş ise, kelimenin iki şekilde okunabileceğini söylemiştir. Buna göre fiil, birden fazla hanımı olan kimsenin, yiyecek, giyecek ve yatacak yer bakımından eşit şartları temin edememe ve bir kısmına diğerlerinden çok verme halini tarif etmektedir. Allah Resulü´nün de (sav) bu anlamda şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İki hanımı olan ve bunlardan birine meyleden -bir başka rivayette ´adaleti sağlamayan´ - kimse, Kıyamet günü bir yanı eğik olarak gelecektir". Eşler arasındaki adalet, sevgi ve birleşmeyi kapsamaz. Çünkü bu tür adalete kimsenin gücü yetmez. Adalet, yatı sırasındadır. Kişi, yatısına gittiği hanımıyla ilişki kurmak zorunda da değildir. Geceyi orada geçirmesi yeterlidir. Allah Teala´nın "Onlar arasında is-tesenizde adaleti temin edemezsiniz" (Nisa/129) ayetinin tefsirinde şöyle denilmiştir; Yani sevgi ve birleşme bakımından onlar arasında adaleti sağlayamazsınız. Çünkü bu, Allah Teala´nın kalbi duyguların ve nefsani şehvetlerle ilgili kanunlarının gereğidir. Allah Resulü (sav) de harcama ve yatı bakımından hanımları arasında adaleti sağlar ve şöyle buyururdu: "Allahım! Sahip olduğum imkanlarla yapabildiğim budur. Sana ait olan hususlara ise gücüm yetmez." Allah Resulü (sav) hanımlarından bir kısmını bir kısmından daha çok sevmiştir. Medine´de en sevdiği hanımı Aişe (ra) idi. Hatta vefat hastalığı sırasında, hanımlanmn odaları arasında yatı için taşınırken, ´Yarın neredeyim?´ diye sormuştu. Hanımlardan biri, ´Sorduğu Aişe´nin sırasından başkası değildir demiş, bunun üzerine diğerleri, ´Ey Allah Resulü! Bu halde taşınman seni çok yoruyor, Aişe´nin odasında kalmana müsaade ediyoruz ´dediler. O, ´Buna razı mısınız?´ diye sorunca, ´Evet´ dediler. Bunun üzerine ´Beni Aişe´nin (ra) odasına götürün´ buyurdu". Aişe validemiz de (ra) buna işaret ederek şöyle demiştir: Ruhunu benim odamda teslim etti. O, fırsat bulduğu her yerde bunu iftiharla zikrederdi. Birden fazla eşle evli olanlara yönelik ilahi ikazlar şu ayet ile devam etmektedir: "Öyleyse bir tarafa büsbütün gönlünüzü kaptırıp da öbürünü kocasızmış gibi bir halde bırakmayın". (Nisa/129) Yani birini tamamen ihmal ederek, kocasız, boşanmış veya dul kalmış gibi bir halde bırakmayın. Araplar, bir şeyi durdurdukları zaman bunu ´ta´lik´ kelimesiyle ifade etmişlerdir. Mesela ´Kavlun mu´allak´ bir hükme bağlı olup mutlak olmayan söz anlamındadır. Netice itibarıyla kocaya düşen; gündüz ve gecelerini eşleri arasında taksim etmelidir Her birinde bir gün ve gece kalmalıdır. Hanımlar kendi haklarını kumalarına devredebilir veya bunu hoşgö-rebilirler. Allah Resulü (sav) de eşleri arasında belli bir taksim yapmıştı. O, hanımı Sevde´yi (ra) boşamak istemişti. O da yaşlı olduğu için sırasını Aişe´ye (ra) vermişti. Sevde´nin (ra) tek arzusu mahşer günü Allah Resulü´nün (sav) hanımları arasında olabilmekti. Allah Resulü (sav) onu kendi haline bırakmıştı. Hanımları arasında iki gün Aişe´ye (ra) aitken diğer hanımlarına birer gün düşmekteydi. Hanımları arasında her hangi birini kendi gecesi veya gündüzü dışında özlediğinde onunla birlikte olduktan sonra bütün hanımlarını ziyaret ederdi. Konuyla ilgili hadislerden biri Aişe validemizden (ra) nakledilmiştir: "Allah Resulü (sav) bir gecede bütün hanımlarını ziyaret etmişti".[14] Enes b. Malik de (ra) bir gecede dokuz hanımını ziyaret ettiğini rivayet etmiştir. Tek eşli olan kimse, hanunıyla üç gecede bir ilişki kurabilir. Müstehap olan budur. Bunun kıyası, dört hanımı olan birinin aynı hanımıyla dördüncü gecede birlikte olmasıdır. Amr (ra) ve Kab b. el-Esved (ra) ise her dört gecede bir gece ilişkiye hükmetmişlerdir. Hanımının daha fazlasına ihtiyacı olduğunu düşünüyorsa, onun iffet ve namusunu korumak için gerekeni yapmalıdır. Hanımın münasebete soğuk baktığı ve hoşlanmadığı biliniyorsa, ayda veya yılda bir defadan fazlasını yapması gerekmez. Kadın gece veya gündüz eşinin birleşme isteğine asla karşı çıkamaz. Hatta oruçlu bile olsa, isteğine teslim olur. Kocasının izni olmaksızın oruç tutamaz. Ali (kv) on hanımla evlenmişti. Vefat ettiğinde dört hanımı ve onyedi cadiyesi vardı. Şam emirlerinden birine Ali´nin (kv) çok evliliğiyle ilgili malumat ulaştığı zaman şöyle demiştir: Ne evlenir, ne de boşanırım! Ali (kv) hanımı Fatıma´nın (ra) babasının vefatının üzerinden geçen dokuzuncu gün vefat etmesi üzerine O´nun diğer kızı Zey-neb´in (ra) kızı Ümame (ra) ile evlendi. Bu evliliği tavsiye eden de Fatıma (ra) idi. Hasan b. Ali (ra) ikiyüz elli, bir rivayete göre üç yüz hanımla evlenmişti. Babası Ali (kv) bundan sıkılıyor ve oğlunun boşadığı hanımların ailelerinden haya ediyordu. O, insanlara şöyle derdi: Hasan çabuk boşar, ona kız vermeyin! Hemedan´dan bir adam kendisine şöyle dedi: Ey müminlerin emiri, oğlunu istediği kızla evlendiririz. İstediğini alıkoysun, istemediğim bıraksın. Ali (kv) buna çok sevindi ve şöyle dedi: Cennetin kapısında bekçi olsaydım, Bütün Hemedan´a ´Selam ile girin!´ derdim. Bu, Hasan´m (ra) dedesi Allah Resulü´ne (sav) benzeyen yönlerinden biriydi. O, yaratılış ve ahlakı bakımından da O´na benzerdi. Allah Resulü (sav) kendisine, ´Yaradılışıma da, ahlakıma da çok benzedin´ buyurmuştu. Bir başka hadisinde ise, "Hasan bendendir, Hüseyin Ali´dendir" buyurduğu söylenmiştir. Hasan (ra) ya dört hanımını boşar, ya dört hanımla nikahlanırdı. Yine bir keresinde iki hanımını boşamak üzere hizmetçisini göndermiş ve kendisine şöyle demişti: Onlara iddet saymalarını söyle ve her birine on bin dirhem ver. Hizmetçi bir süre sonra döndüğünde, "Ne dediler?´ diye sordu. ´Biri başını eğdi ve sustu, diğeri ağlayıp feryat etti ve şöyle dedi: "Kıymetli bir sevgiliden az bir meta" Hasan (ra) biraz düşündü ve ona acıyarak şöyle dedi: Eğer bir hanımı geri alacak olursam, mutlaka onu alacağım. Hasan (ra), Abdurrahman b. Hars b. Hişam´m kızını istemeye gitmişti. Abdurrahman kendisine şöyle demişti: Seni herkesten çok severim. Ama çok sık boşanıyorsun. Kalbimin sana karşı değişmesinden korkuyorum. Eğer onu bırakmayacağına dair güvence verirsen olur. Hasan (ra) sükut etti ve bir arkadaşına yaslanarak şöyle dedi: Abdurrahman kızım boynuma gerdanlık yapmak istiyor! Konuyla ilgili olarak Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah Teala nikahı sever, boşanmaya buğzeder. Evlenin! Boşanmaym!" Bu tavsiye, dörtten fazla evlenmek isteyenler için uygun değildir. Mesela Muğire b. ŞuTae seksen hanımla evlenmişti. Sahabe arasında üç ve dört hamımı olanlar vardı. Çoğunluğun ise iki hanımı vardı. Denir ki: Çok evlilik gözü korur ve iz peşinden gitmeyi azaltır. İnsanın gözü kısıldığı ve haramdan sakındığı zaman, yolda sadece bakışlarını kısarak yürür. Helallerde genişler. Çünkü nefs için kendi cinsinden olanlara dönük molalar vardır. Bu anlar, kişinin zikirden uzaklaştığı anlardır. Takva sahiplerinin nefsleri için geçerli olan istirahatlar mubaha yöneliktir. Bu noktada Allah Teala´nm şu buyruğu aklımıza gelmektedir: "Onda sükunet bulmak için". (A´raf7189) Bu, nefsin karşı cinste sükunet bulmasıdır. Bu sükunetin gerçekleşmesi için iki cins arasında müşterek sıfatlar bulunması gerekir. Allah Resulü´nün (sav) şu buyruğu da bunu göstermektedir: "Kalpleri dinlendirin". Bunun zikirle olduğu söylenmiştir. Buradaki dinlendirme ile, nefsin huzur bulmasının kasdedildiği söylenmiştir. Yani ahireti zikretmektir. Zikir ise sevaptır. Allah Resulü (sav) de bu manada şöyle buyurmuştur: "Her alimin bir aç gözlüğü ve fetreti vardır. Fetreti sünnetime olan kimse hidayete ermiştir". Fetret durup dinlenme anlamına gelirken sürekli mücadele ve yırtınmadır. Ebu´d-Derda (ra) şöyle demiştir: Bir takım oyun eğlence ile nefsimi dinlendiririm ki hakkı ifa etme gücünü koruyayım. Eski devirde kadınlar günümüz kadınlarından farklı özelliklere sahiptiler. Eskiden adam evden çıkarken hanımı, ´Ey kişi!´, Kızı ise, ´Ey babacığım´ dedikten sonra, ´Bugün helal dışında kazancın olmasın. Haram kazanç seni cehenneme sokar, sebebi de biz olmuş oluruz. Biz açlık ve susuzluğa karşı sabreder yine de senin cezalandırılmana neden olmayız!´ Selef-i Salih´ten bir adam cihada katılmak üzere yurdundan ayrılmaya niyetlenmişti. Ama evine bırakabileceği bir parası yoktu. Nitekim arkadaşları ailesine ve hanımına şöyle dediler: Kocanın gitmesine niçin izin veriyorsun? Size bir nafaka bırakmadan gidiyor ve sen ne zaman geleceğini de bilmiyorsun. Bunun üzerine kadın şöyle dedi: Benim eşim kendisini tanıdığımdan beri yiyicidir. Onu rızık taşıyıcısı olarak hiç görmedim. O gider ama er-Rezzâk kalır. Aynca, kendisini sefere çıkmaktan alıkoymak suretiyle uğursuzluk etmek de istemem. Konu Başlığı: Ynt: Evlilik, Evlilik Ve Bekârlıktan Hangisinin Hayırlı Olduğu Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Ocak 2010, 20:54:00 Ahmed b. İsa el-Harraz evlendiği zaman, kendisiyle evlenen hanıma şunu sormuştu: Benimle niçin evlendin ve bende hoşlandığın şey neydi? Kadın şöyle cevap verdi: Benim üzerindeki haklarını yerine getirmem ve senin üzerindeki haklarımdan vazgeçmek üzere evlendim. Rabia bn. İsmail, İbni Ebu´l-Havari´ye talip olmuştu. O da nişanda ibadet boyutu olduğunu söyleyerek bu davranışını mekruh görmüştü. Ama Rabia ısrar etmeye devam etti. Bunun İbni Ebu´l-Havari kendisine şöyle dedi: Anla be kadın! Kadınlarla ilgilenmek istemiyorum. Halimle uğraşmaktan başka derdim yok! Sana da beri bırakıp kendi halinle meşgul olmanı tavsiye ederim. Bunun üzerine Rabia şöyle dedi: Ben kendi halimle öylesine meşgulüm ki senin halinle meşguliyetinden bile daha yoğundur. Benim şehvetle işim yok. Bütün derdim kocamdan miras kalan üçyüz bin dinar miktarındaki helal para. Bu parayı sana ve dostlarına infak etmek istiyorum. Seni salihlere tanıştırmak istiyorum. Böylelikle onları Allah Teala´ya götüren bir yol açmış olursunuz.
İbni Ebul-Havari bu teklifi işitince, ´Müsaade ederseniz, önce hocamdan izin isteyeyim´ dedi. Ardından Ebu Süleyman ed-Dara-ni´ye (ra) gitti ve Rabia´nın sözlerini ona aktardı. Kendisi daha Önceleri beni evlilikten sakındırmış ti. Ebu Süleyman (ra) bu konuda şöyle derdi: Dostlarımız arasında hiç kimse yoktur ki evlendikten sonra hali değişmesin! Ebu Süleyman (ra) beni dinledikten sonra başını cübbesinin yakalarının arasına soktu ve düşünmeye başladı. Yaklaşık bir saat sonra başını çıkartarak şöyle dedi: Ey Ahmed! Onunla evlen, o Allah Teala´nın veli kullarından biridir, sözü sıddıklarm sözüdür. Ahmed b. Ebu´l-Havari, Rabia (ra) ile evlendi. Evlerinde el yıkamak için kireçten başka bir şey yoktu. Yemek yiyenler, eğer getir-mişlerse çövenle temizlenebilirlerdi. Ahmed, Rabia´nın (ra) üstüne üç kadın daha almıştı. Rabia (ra) onu kendi elleriyle besler ve arkasından ´Gücün kuvvetinle hanımlarına git´ diyerek onu hanımlarının odalarına gönderirdi. Kalp ehline yakışan da budur. Sufiler Rabia´ya (ra) haller hakkında soru sorarlardı. Ahmed de (ra) bazı konuları onunla istişare ederdi. Şam´daki Fazıla (ra) da, Basra´da-ki Rabia´ya (ra) benzetilirdi. Ebu Süleyman (ra) evlilik hakkında orta bir sözün sahibidir: "Zorluğa dayanabilen kimse için evlilik daha faziletlidir. Yalnız yaşayanın ameli daha tatlı, kalbi daha boştur. Evli için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. Yine o, bir keresinde şöyle demiştir: Dostlarımızdan hiçbirini görmedim ki evlendikten sonra ilk mertebesi üzerinde sebat edebilsin. Ebu Süleyman ed-Darani (ra) şöyle demiştir: Üç şey vardır ki onları isteyen kimse dünyayı arzu etmiş olur: Geçim vasıtası arayan; Evlenen; Hadis yazan. Şunu iyi bilmek gerekir ki kadın fazlasıyla idare etmeyi, hikmetli şakaları ve hediyeler vermeyi gerektirir. Onlara yumuşak davranmak ve harcamalarını hoşgörmek gerekir. Güzel ahlakla ve güzel sözlerle konuşmak gerekir. Bunlar ise ancak ilim ve hilim sahipleri tarafından yapılabilen, arifler ve hikmet sahipleri tarafından başa-nlabilen davranış biçimleridir. Bunu daha önce yapmamış kimse, ne harcama yapmayı, ne de cemaatle yaşamayı bilebilir. Onlar yemeklerinde yalnızlığa alışmış kimselerdir. Diğer taraftan cimri, kaba, sabırsız ve hantal kimseler için yalnız yaşamak tavsiyeye daha layıktır. Böyleleri kalplerini kadınlardan uzak tutmalıdırlar. Bu gibi olumsuz sıfatlara rağmen evlenen kimse, hem acı verir hem acı görür, hem eziyet çeker, hem eziyet çektirir, hem günah işler, hem de günah işletir. Çünkü kadınlar, duygusallıklarının telafisi için daha fazla yumuşakbaşlüığa, bilgisizliklerin kapatacak ilmi genişliğe, ahlaklanyla örtüşeşecek ve küçük hatalarını görmezden gelecek bir lütuf güzelliği ve hikmete ihtiyaç duyarlar. Erkek cahil ve akılsız, kaba ve ahlaksız olduğu zaman tarafların bilgisizliği birleşirken akıl ayrışır, karşılıklı kabalık ve kalp katılığı belirleyici olur. Böylece ilişkiyi düzeltmekten çok bozmak sözkonusu olur. Taraflar arasında karşılıklı nefret esas olup asla barış olmaz. Bu, akıl sahiplerine özgü bir vasıf değildir. Evlenecek kimse hâl ve ahlakını bütün esaslarıyla hanımı olacak insana açıklamalı ve bu suretle kocasının nasıl bir insan olduğunu Öğrenmesini sağlamalıdır. Kişi, seçimini böyle yapmalıdır. Bu vera´nm gereğidir. Selef-i Salih´ten bazıları bunu yapmışlardır. Ömer (ra) döneminde adamın biri evlenmişti. Adam sakallarını siyaha boyamıştı. Hanımıyla yaşamaya başladıktan bir müddet sonra sakallarında aklar ortaya çıkınca kadının ailesi bu durumu Ömer´e (ra) şikayet ettiler. Ömer (ra) adama dayak attırdı ve, ´İnsanları aldatmışsın´ diyerek boşanmalarına hükmetti. Başka bir hadisede ise Şuayb b. Harb evlenmek istediği bir kadına, ´Benim kötü ahlaklı biriyim´ demişti. Kadın da kendisine, ´Ey kişi, ahlakı senden daha kötü kişi, seni kötü ahlaka zorlayan kişidir dedi. Bunun tersi bir hadisede ise evlenmek isteyen bir şahıs, istediği hanıma ´Benim bir takım huylarım var, onları söyleyeyim. Eğer kabul edersen seninle evlenirim´demişti. Hanım, ´Anlatın´ dedikten sonra huylarını anlatmaya başlamıştı: Ben sıkıcı, kindar, su-i zan sahibi, kıskanç, sabırsız, peşin hükümlü biriyim. Bir şey fazla olursa bıkar, benden alınırsa tasalanır, konuştuğumda sertleşir, sükut ettiğimde kaygıyla dolarım. Hanım bu huyları dinledikten sonra şöyle dedi: Bu anlattıklarınız, şeytanın kızlarının huylarıdır. Adem´in çocuklarına bunları nasıl yakıştırabiliriz. En güzeli efendilikle işine gitmen. Sana ihtiyacımız yoktur. Nefsinin bir takım afetlerinden endişelenen kimsenin, övgüye değer bazı hasletleri olan bir hanımla karşılaştığında onunla evlenmesi daha hayırlıdır. Evlenmek isteyen kimsenin belli niyetleri olmalıdır. Çünkü evlilik, en önemli amellerden biridir. Evlilik gibi mühim bir amelin sırf arzulardan hareketle yapılması düşünülemez. Ömer b. Abdüla-ziz (ra) şöyle demiştir: Hak hevaya uygun düşerse çok güzel bir durum olur. Evliliğin niyeti, Allah Resulü´nün (sav) sünnetim ikame etmek, kalbi İslah ve dini korumak, bakışı kısarak namuslu kalmak olmalıdır. Müslümana emredilen budur. Ailesi ve çocukları için kazandığı nafakada Rabbine yönelmeyi ummalıdır. Hanımına karışı ahi-retle ilgili hususlarda yaptığı nasihatlarda da aynı beklenti içinde olmalıdır. Böylelikle kendi için kazandığı sevap kadar ailesi için de sevap kazanmış olacaktır. Kul, hanımına karşı şefkatli ve öğütleyi-ci olmalıdır. Bütün bunlarda da birinci derecede Allah rızasını gözetmelidir. Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kişinin ailesine harcadığı, verdiği sadaka hükmündedir". Kişi, hanımının ağzına uzattığı lokmadan dolayı sevap kazanır. Böyle birinin Allah yolunda cihad eden gibi olduğu da söylenmiştir. Adamın biri, alim bir zata Allah Teala´nın kendisine bahşettiği nimetleri sıraladıktan sonra şöyle demişti: Rabbim, bana her amelden bir pay verdi: Hac, cihad ve diğerlerinden. Bunun üzerine alim zat, ´Peki abdal zümresinin amellerinden biri olan amelin nerede?´ diye sordu. Adam, ´Nedir o?´ diye sorunca, alim ´Helal kazanmak ve aileye bakmak´ dedi. İbnü´l-Mübarek (ra) cihad meydanındaki arkadaşlarına şöyle demişti: Şu içinde bulunduğumuz amelden daha faziletlisini bilmek ister misiniz? Arkadaşları şöyle dediler: Bildiğimiz kadarıyla Allah yolunda cihad etmek ve O´nun düşmanlarıyla vuruşmak en güzel ameldir. Bundan daha üstünü acaba var mıdır? İbnü´l-Mübarek (ra), ´Ben biliyorum´ dedi. Teki nedir?´ diye sorulunca da şöyle dedi: Namuslu ve çoluk çocuğu olan bir adamın şu amelidir. O, geceleyin namaza kalktığında uyuyan çocuklarına bakar ve üstleri açılmışsa örter, hatta kendi elbisesini üzerlerine yayar, İşte o kişinin bu ameli, şu an yaptığımız cihaddan bile daha üstündür. Adamın biri Bişr´e (ra) ´Geçim derdi ve fakirlik bana zarar vermeye başladı, beni için dua eder misin?´ demişti. Bişr (ra) ona şöyle dedi: Ailen sana ´Ekmeğimiz ve unumuz kalmadı. Açız´ dedikleri zaman Allah´a dua et. Öyle bir vakitte edeceğin dua, benimkinden çok daha faziletlidir! Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Namazı güzel, evladı çok, malı az ve gıybetten uzak kimse cennette benimle olacaktır". Allah Resulü´nün de (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah Teala çoluk çocuk sahibi iffetli fakiri sever"[15] Ailenin işleriyle uğraşmak, belalarına karşısında kaygılanmak ve iyiliklerinin artması için çalışmak da evlilik niyetleri arasında bulunmalıdır. Denilir ki: Kulun günahları çok olduğu zaman Allah Teala kendisi tasalarla imtihan ederek günahlarını siler. Selef-i Salih´ten bir zat da şöyle demiştir: Öyle günahlar vardır ki onların kefareti sadece geçim kaygısıdır. Benzer manada bir hadis de Allah Resulü´nden (sav) rivayet edilmiştir. Kul, ailesine karşı sabırlı, sıkıntılarına karşı tahammüllü olmalı ve kendileriyle güzel geçinmelidir. Çocukların veya eşin vefatı, ya da nasibin eksilmesi, kula verilmiş bir ceza olabilir. Kişinin makamı ailesine karşı sabır ise, onu terkettiği zaman halinden ayrılmış ve kusurlu hareket etmiş olur. Abidlerden biriyle ilgili olarak şöyle bir hadise anlatılmıştır: O abidin, güzel davrandığı bir hanımı vardı. Hanımı vefat etti. Dostları kendisine yeniden evlenmeyi teklif ettiklerinde bunu kabul etmeyerek şöyle dedi: Yalnız kalbim için daha dinlendirici, tasamı daha yoğunlaştırıcıdır. Hanımımın vefatından sonraki bir Cuma gecesi şöyle bir rüya gördüm: Semanın kapıları açılmıştı ve birileri inerek gökyüzünde yürüyorlardı. Birbirlerin ardısıra gidyorlardı. İnen herkes, bîr kez bana bakıyor ve peşinden gelene, ´İşte o uğursuz bu!´ diyordu. Onun ardından gelen dördüncüye, o kendinden sonrakine hakkımda aynı şeyi söylüyordu. Sonunda bir çocuk çıktı. Ona ´Bunların bahsettikleri uğursuz kim?´ diye sordum. ´Sensin!´ dedi. ´Neden?´ diye sorunçca şöyle dedi: Senin amellerini, Allah yolunda cihad edenlerin amellerinin bulunduğu yere taşırdık. Cuma´dan beri senin amellerini başkalarının amellerinin yanma koymamız emredildi. Bunu gerektirecek ne yaptığını bilmiyorum. Abid, bu rüyayı gördükten sonra, ´Beni evlendirin, beni evlendirin´ demeye başladı. Daima bir veya daha fazla hanımının bulunmasına itina gösterdi gösterdi. Kötülüğü emreden nefis (=nefs-i emmâre) kul için dört hanımdan daha zararlı olabilir. Aile ve çocukların hoş görülmeme sebepleri, kişiyi Allah´tan ve O*na yaklaştıracak amellerden uzaklaştırmalarıdır. Hanımı ve çocukları olmamasına rağmen arzu ve hırslarına teslim olan kimse, eş ve çocuk sahibi olanlardan çok daha kötü bir durumdadır. Kimileri de yokluk endişesiyle eş ve çocuk istemeyebilir. Bunun hali de mekruh görülür. Konuyla ilgili bir rivayette Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Cehennem sakinlerinden biri de dini hassasiyeti olmayan zayıf karakterli kimsedir. O aranızda dolanıp durur, ne mal ne de çoluk çocuk ister". Bu hadisin açıklamasında, sözü edilen kimselerin, karınlarını doyurmaktan başka düşünceleri olmayan, rızkını nasıl kazandığını düşünmeyen ve nereden geldiğini önemsemeyen dilenciler oldukları söylenmiştir. Malı ve ailesinin kendisini Allah´ın zikrinden alıkoyamadığı bir kimse, ailesi olmayan kimseden daha faziletlidir. Çünkü bu sonuncusu, midesinin ve fercinin kulu olup heva ve şehvetinin esiridir. Allah Teala müminlerin de malları ve çocukları olacağını haber verdikten sonra, bu durumun onları Allah´tan alıkoymayacağını bildirmiştir. O, Kur"an´da anlattığı bazı toplumların alışveriş ve ticaretlerinin kendilerini O´nun yolundan uzaklaştırmadığını haber vermiştir. O´na göre bu kimseler, kalplerin ve gözlerin devrilip gideceği bir günden korkan insanlardı. Allah Teala kendisinden eş ve çocuklar isteyen bir topluluğu da övmüş ve haklarında şöyle buyurmuştur: "Rabbimiz, bize göz aydınlığı olacak eşler ve çocuklar bahşet". (Furkan/74) Onların niyaz ettiği göz aydınlıkları, kendilerini asıl göz aydınlığı olan Rablerinden alıkoymayacak ve O´ndan uzak-laştırmayacaktır. Bilakis O´nun önünü açacak ve kulun daima O´nunla hem hal olmasını temin edecek türden göz aydınlıklarıdır. Allah Resulü de (sav) bu manada şöyle buyurmuştu: "Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: Güzel koku, kadınlar ve göz aydınlığım kılınan namaz".[16] Ebu Süleyman ed-Darani (ra) şöyle derdi: Evliliği terketmeleri-nin yegane sebebi, kalpleri Allah´ın zikrine hasretmekti. İbni Ebil-Havari´den de (ra) Hasan´ın (ra) rivayet ettiği şu hadis nakledilmiştir: "Allah, bir kul için hayır dilediğinde onu, aile ve servetle meşgul etmez". Ahmed (ra) şöyle demiştir: Hadis ehlinden bir toplulukla bu hadis hakkında uzun uzun konuştuk ve anlamının şu olduğuna karar verdik: Burada kasdedilen kişinin hanım veya malının, kendisi için değil onların onun için varolmaları ve onu meşgul etmemeleridir. Mutmain bir nefse, Rabbine huşu ile nazar eden bir göze ve korku dolu bir kalbe sahip olan, kadınlarla ilgili yoğun düşüncesi bulunmayan kimse, evliliğin en çok yakıştığı kimsedir. Konuyla ilgili olarak Davud et-Ta´i´den (ra) şöyle bir söz nakledilmiştir: Elli yıldır kamışıma yel bulaşmamıştır. Başka birine de, ´Kamışına şehvetle yel girdiği oldu mu?´ diye sorulmuş ve şöyle cevaplamıştı: ´Kur´an okuduğumdan beri hahr!´ Ulemadan bir zat ise şöyle demiştir: Yirmi yıldır, gözüm hiç tenasül uzvuma takılmadı! Fakat işsiz güçsüz, kötülüğü emreden bir nefis sahibi, delici bir bakışa ve kuvetli bir şehvete sahip olur. Böyle biri için nikah, amellerinin en güzeli ve hallerinin en ulvisidir. Çünkü mubah, makamı olmayanların makamıdır. Kul nikaha azmettiğinde, dindar, akıllı, kanaatkar ve saliha bir hanıma bakmalıdır. Yukarıdan beri sıraladığımız niyetler, ancak böyle bir namzet için uygun olabilir. Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Kadın ya malı, ya güzelliği, ya da dindarlığı için nikahlanır. Sen dindar olanı seç". Başka bir rivayette ise şu lafiz geçmektedir: "Kadını malı ve güzelliği için nikahlayan kimse onun malı ve güzelliğinden mahrum olur. Kadınla dindarlığı için nikahlanana ise Allah Teala tarafından kadımn malı ve güzelliği bereketli kılınır". Başka bir hadiste ise şöyle buyurduğu bildirilmiştir: "Kadınla güzelliği yüzünden evlenmeyin, güzelliği onu adileştirebilir. Onunla malı yüzünden de evlenmeyin malı onu azdırabilir. Kadınla dini için evlenin"[17] Kadın ile dindarlığı ve ahlakı sebebiyle evlenmek, ahirete götüren yollardan biridir. Eksik organlı, çirkin görünümlü ve yaşlı kadınla evlenmek, zühd kapılarından biridir. Ebu Süleyman (ra) şöyle derdi: Her şeyde, hatta evlilikte dahi zühd gerekir. Kişinin yaşlı bir hanımla ve görüntüsü hoş olmayan biriyle evlenmesi zühddendir. Malik b. Dinar (ra) şöyle demiştir: Kiminiz yetim bir kızla evlenmek istemez. Halbuki onunla evlenmesinden dolayı ecir kazanır. Ona yedirmel ve giydirmek sevaptır. Yetim bir kızın sıkıntısı hafif, masrafı kısıtlı olur ve azla yetinir. Böyle yapmaz, falanın kızını, yani ehli dünyanın ileri gelenlerinden birinin kızını alırsınız. O da arzuladıkça arzular. ´Bana şu elbiseyi al, filan tür ipek al* der ve dininizi alıp götürür. İmam Ahmed b. Hanbel (ra), tek gözü görmeyen bir hanımı, sağlam ve daha güzel kızkardeşine tercih etmişti. O, bu hanımı alırken şöyle sormuştu: Hangisi daha akıllıdır? Kendisine, ´Tek gözü gören daha akıllıdır´ denilince, ´Bana onu verin´ demişti. Ahlakı kötü ve şamatacı bir hanımla evlenmenin belki şöyle bir faydası olabilir ki kişi ona bakarak kalp bakımından yükselir, o ve benzerlerine rağbet etmemeyi öğrenir. Evlenmeden önce, evlenilecek hanımın yüzüne ve evlenmeye teşvik eden yerlerine bakmak ve baktırmak müstehaptir. Yüzüne ve avuçlarına temas etmesinde Hicaz alimlerine göre mahzur yoktur. Evlenilecek hanımın yüzüne bakmayla ilgili bir çok hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan biri Muhammed b. Mesleme (ra) tarafından rivayet edilmiştir: O, bir hanımı semtine kadar takip etmiş, hatta bir hurmanın arkasına saklanarak hanımı gözetlemişti. Kendisine, ´Allah Resulü´nün (sav) ashabından biri olarak nasıl böyle yaparsın?´ diye sorulduğunda ise şöyle demiştir: Allah Resulü (sav) bize böyle emretti ve şöyle buyurdu: "Allah Teala sizden birinin gönlüne bir hanımla evliliği düşürdüğü zaman ona baksın ve kendisiyle evlenmeye sevkeden özelliklerini görsün!" Konuyla ilgili bir diğer hadis de şudur: "Ensar hanımlarının gözlerinde bir şey vardır. Sizden biri, onlardan biriyle evlenmek istediğinde ona iyi baksın!". Bu hadisin başka bir lafzı ise şöyledir: "Sizden birinin içine bir hanımla evlenmek düştüğünde ona iyi baksın. Böylesi deri altlarının kaynaması bakımından daha hayırlıdır". Buradaki kaynaşma, tenini görmekten daha derin bir boyuta sahiptir. Çünkü ten, üst deridir. Alt deri ise görünen derinin iç kısmıdır. Bu kelimenin zikredilmesi, kaşnamanın gerekliliği konusunda bir mübalağa ifadesidir.[18] A´meş şöyle derdi: Eşlerin birbirlerini görmeden yaptıkları her evliliğin sonu kaygı ve tasadır. Mihirde aşırıya kaçmamak gerekir. Allah Resulü (sav), hanımlarından bir çoğuyla on dirhem (=32 gr gümüş) ve ev eşyası karşılığında evlenmiştir. Ev eşyası da bir el havanı, bir testi, bir yastıkve lifle doldurulmuş bir yataktı. O, hanımlarından birinin düğün yemeğinde arpa ekmeği, birinde ise hurma ikram etmiştir. Düğün yemeği sünnettir. Düğün yemeği davetine katılmamak günahtır. Ömer b. Hattab (ra) kadınların mihirlerinin yükseltilmesini yasaklamış ve şöyle demiştir: Allah Resulü (sav), hanımlarından hiçbirini veya evlendirdiklerinin hiçbirini dörtyüz dirhemin (=1280 gr Gümüş) üstünde bir mehirîe nikahlanlamıştır. Konuyla ilgili olarak Aişe (ra) şunu nakletmiş tir: Allah Resulü´nün hanımlarının mihir-leri on ikibuçuk ûkiye (=480 gr Gümüş) idi.[19] Allah Resulü (sav) ashabından bazılarını da 16 gram gümüş karşılığında nikahlamıştır. Tabiun´un büyüklerinden Said b. el-Müseyyeb (ra) kızını Ebu Hüreyre´ye (ra) iki dirhem (=6.4 gr. Gümüş) mihirle nikahlamıştı. O da kızı bir gece babasının evine geri göndermişti. On dirhem yani 32 gr. gümüş, asgari mihir için müstehap görülen miktardır. Böylece ulemanın ihtilafından da kurtulmuş olunur. Mihrin üç dirhemden (=9.6 gr) daha aşağı olması müstehap değildir. Bu miktar, konuyla ilgili orta yoldur. Bu kıymet, bilek kesme cezasının da uygulandığı asgari miktardır. Hicaz alimlerinden bir topluluk da bu görüştedir. Konuyla ilgili bir hadiste Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kadınların en bereketlisi, mihri az olandır". Bir başka hadis de şöyledir: "Kadının bereketi, evlenmesinin ve hamileliğinin sürati ile mihrinin azlığmdadır". Urve (ra) şöyle demiştir: Kadının uğursuzluğu, mihrinin fazlalağıdır. Evlenen kimse mihri hanımından isteyemediği gibi verdiğinden daha fazlasını almak üzere de veremez. Karşılığını vermekte zorlanacağı bir hediyenin verilmesi de helal değildir. Bütün bunlar nikahla ilgili bidatlerdir. Bunlar evliliği ticari bir ilişki gibi görenlerin çıkarttıkları hastalıklardır. Bir kısmı da faiz olarak görülecek türdendir. Her kim böyle bir akit veya niyetle evlenirse fasit bir niyette bulunmuş olur. Böyle bir nikah din veya ahiret için yapılmış görülemez. Sevri (ra) şöyle derdi: Kişi bir hanımla evlenirken, ´Kadının nesi var?´ diye sorarsa, bilin ki o bir hırsızdır! Ona sakın kız vermeyin! Bidatçı, fasık, zalim, içki içen ve faiz yiyene de kız vermeyin. Böyle yapanlar dinini çiğnemiş ve kızına karşı iyi bir velilik göstermemiş olur. Bu tür kimseler, hür ve namuslu bir müslüman hanıma den değildirler. Selef-i Salih´ten bir zat ise şöyle demiştir: Evlilik bir tür köleliktir. Herkes kızının köle olacağı yere iyi baksın! Bir başka zat ise şöyle demiştir: Kızlarınızı ancak takva sahipleriyle nikahlayın! Eğer kızınızı severlerse ona değer verirler. Sevmedikleri takdirde de muamelesinden insafı elden bırakmazlar. Konuyla ilgili olarak Allah Resulü´nün de (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Nutfeleriniz için iyi tercih yapın, denkleri evlendirin".[20] Nikah ancak kızın velisi ve iki adil şahit ile olur. Eğer hanım olgun ve velisi yok ise kendisine veli atanır. Velisi olmayanın velisi devlet başkanı veya onun atadığı kimsedir. Sünnetin gereği budur. Evlenen kimse hayız, hayız vakitleri, uzama ve kısalma zamanlan ve nifasla ilgili hükümleri öğrenmelidir. Kadınların temizlenmesiyle ilgili hükümleri de öğrenmeli ve hanımına öğretmelidir. Böylelikle hanımını başkalarına giderek sorma zahmetinden de kurtarmış olur. Bunlar dışında bilinmesi gereken farzlarla ilgili hükümleri, namaz hükümlerini, islamın tmel esaslarını ve akaidini de öğretmelidir. Ehli Sünnet ve Cemaat´in temel esaslarını da ona öğretmelidir. Böyle yaptığı takdirde, hanımının evden çıkarak bunları öğrenmek için alimlere gitmesi gerekmeyecektir. Tevhid, islamın esasları, imanın esasları ve Ehli Sünnet´in yolları hakkında bilgisi eksik olan bir hanım, cehaletinin mazur görülemeyeceği miktarda bilgiye sahip olmak için evden çıkabilir. Ancak bu tür bir ilim talebi için dahi olsun, kocasının iznini aramak zorundadır. Kadın, kocasını helal olmayan kazanç yollarına zorlamamalıdır. Günah işlemesine yol açacak uğraşlara da sokmamalıdır. Erkekler de kötü yollara girerek dünya uğruna ahiretlerini satmama-lıdırlar. Eğer hanımı iyilik ve takva üzerinde sabretmeyi sürdürürse onu nikahı altında tutar. Eğer kendisini günaha teşvik ederse ondan ayrılır. Allah Teala her ikisini de lütfuyla müstağni kılar. Denir ki: Kıyamet günü kişiye sarılacak olanların ilki hanımı ve çocuklarıdır. Onlar erkeği Allah Teala´nm huzurunda durdurur ve şöyle derler: Rabbimiz, bundaki hakkımızı isteriz! Bilmediklerimizi öğretmedi. Bilmediğimiz halde bize haram yedirdi! Bu isteklerden haklı olanlar, adamdan sökülüp alınacaktır. Konuyla ilgili bir rivayette de şöyle denilmektedir: "Kul, tartı için terazinin önüne geçirilir. Hasenat kefesinde dağlar misali sevabı olur. Ardından ailesiyle ilgili sorular ve istekler karşılanır. Malını nereden kazandığı ve nereye harcadığı sorulur. Bütün istek ve talepler karşılandığında hasenat kefesinin boşaldığı görülür. Bunun üzerine melekler şöyle nida ederler: İşte dünyadaki hasenatı ailesi tarafından yenilen, bugün de amellerine ipotek konulan biri!" Belki bu nedenledir ki Selef-i Salih´ten bir zat şöyle demiştir: Allah Teala bir kulu için kötülük murad ettiğinde tırnaklarını ona musallat eder! Tırnaklar ile kasdedilen eşi ve çocuklarıdır. İlgili bir hadiste de şöyle buyrulmaktadır: "Allah Teala ile kavuşuldu-ğunda kulun günahlarının en büyüğü eşini ve çocuklarını cahil bırakması olur". Meşhur bir hadiste de Allah Resulü´nün şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kişiye günah olarak, geçindirdiğini yitirmesi yeter". Bir diğer hadiste ise şöyle buyrulmaktadır: "Ailesinden kaçan kimse, efendisinden kaçan köle gibidir. Dönünceye kadar ne namazı, ne de orucu kabul edilir". Allah Teala da bu meyanda şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi öyle bir ateşten koruyun ki.." (Tahrim/6) Görüldüğü üzere aile, kişinin kendisine izafe edilmektedir. Burada onları ateşten korumanın yolu, kendilerine hayrı ve şerri öğretmek, emir ve yasakları talim etmekten geçmektedir. Bu konuda Allah Resulü (sav) de şöyle buyurmuştur: "Onları terbiye edin, onlara öğretin".[21] Bu anlamda Allah Resulü´nden (sav) rivayet edilen hadislerin belki de en meşhuru şudur: "Hepiniz çobansınız ve hepiniz de sürüsünden meşgulsünüz".[22] Denilir ki: Kadın, kocasının malından onun izni olmaksızın alarak harcadığında Allah Teala´mn gazabı onun üzerinde olur. Bu gazaptan kurtulmanın yolu, ondan izin almasıdır. Kocasının izni olmaksızın yedirebileceği tek şey, bozulmasından endişe edilen sulu yemeklerdir. Eğer kocasının iznini alarak yedirir ve infakta bulunursa onun ecri kadar ecir kazanır. İznini almaksızın yaptığı harcamalarda ise kocası sevap kazanırken kendisi günah kazanır. Erkek, kadının kendisi üzerindeki büyük hakkını iyi bilmelidir. Bunun temelinde de analık sorumluluğu yatmaktadır. Bu meyanda annesi kızma şöyle demelidir: Her ne şekilde olursa olsun kocana itaat et. Senin cennetin de, cehennemin de odur! Konuyla ilgili olarak Allah Resulü´nün şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kocası kendisinden memnun olarak ölen her kadın cennete girer". Rivayet edilmiştir ki: Adamın biri yolculuğa çıkmıştı. Karısından evin üst katından alt katına inmemesini istemişti. Kocası gittikten bir süre sonra kadının babası hastalanmıştı. Babası, alt katta oturuyordu. Kadın, babasının hastalığı sebebiyle kendisini ziyaret etmek için Allah Resulü´nden izin istemişti. O da, ´Kocana itaat et´ tavsiyesinde bulunmuştu. Bir süre sonra babası vefat etmiş ve kadıncağız Allah Resulü´ne (sav) elçi göndererek cenazesini teşyi etmek için inmesine izin verilmesini istemişti. Ama Allah Resulü (sav) yine ´Kocana itaat et´ tavsiyesinde bulundu. Babası kızı göremeden defnedilmişti. Allah Resulü (sav) ona bir elçi göndererek şöyle buyurdu: Baban, kocana itaatin sebebiyle bağışlandı". Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Bir hanım beş vakit namazı kılar, Ramazan ayı orucunu tutar ve namusunu koruyarak kocasına itatte devam ederse Rabbinin cennetine girer". Görüldüğü üzere Allah Resulü (sav), kocaya itaati islamın temel esaslarına izafe etmiştir. Cennete girmek için bu amelleri eda etmek gerektiği gibi, eşine itaat etmesi de gerekmektedir. Allah Resulü (sav), hanımları anarken şöyle buyurmuştur: "Hamileler, doğranlar, emzirenler, çocuklarına merhamet gösterenler; eğer eşleriyle birleşecek olmasalar namazgâhlarıyla cennete girerler". Allah Resulü (sav) bir hadislerinde de şöyle buyurmuşlardır: "Cehenneme baktığımda sakinlerinin çoğunun kadınlar olduğunu gördüm. Cennete baktığımda, orada yaşayanların da çok azının hanımlar olduklarını gördüm. ´Kadınlar nerede?´ diye sorduğumda şöyle denildi: İki kızıl onları meşgul etti: Altın ve Safran".[23] Gerçekten da Arap kadınlarının takı ve koku düşkünlüğü çok meşhurdur. Allah Resulü (sav) bir defasında hanımlara hitaben şöyle buyurmuştur: ´Takılarınızı tasadduk edin! Cehennem sakinlerinin çoğunun sizden olduğunu gördüm. Bunun üzerine, ´Neden ey Allah Resulü?´ dediler. O da şöyle buyurdu: Lanetlenmişleri çoğaltıyor, eşlerinize nankörlük ediyorsunuz" buyurdu. Belki de bu yüzden bir genç kız Allah Resulü´ne (sav) şöyle demişti: Ey Allah Resulü, ben evlenmeyeceğim! İbnü Ümmil-Muğan-niye Aişe validemizden (ra) şunu nakletmiştir: "Allah Resulü´ne (sav) genç bir kız geldi ve ´Ey Allah Resulü, ben nişanlıyım, ama evlenmek istemiyorum. Kocanın hanımı üzerindeki hakkı nedir?´ diye sormuştu. Allah Resulü (sav) de şöyle buyurdu: Tepesinden tırnağına başta ayağa yalasa ona olan şükranını yine etmiş olmaz. Bunun üzerine genç kız, ´Ben evlenmeyeceğim´ dedi. Allah Resulü (sav) de, ´Aksine evlen, öylesi daha iyidir1 buyurdu". Bu, konuyla ilgili Hasemiyye hadisinin özetidir. İkrime (ra), İbni Abbas´tari (ra) rivayet etti ki: "Has´em´den bir kadın gelerek, ´Ey Allah Resulü, ben dulum ve evlenmek istiyorum. Erkeğin kadın üzerindeki hakları nedir?´ diye sordu. Allah Resulü (sav) de şöyle buyurdu: Kocanın hanımı üzerindeki hakkı, bir devenin sırtında dahi olsun kocası kendisini istediğinde ona engel olmamasıdır". Kocanın faziletlerini ihtiva eden geniş bir hadiste de Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Allah´tan başka bir şeye secde etmeyi emredecek olsaydım, üzerindeki hakkının büyüklüğünden dolayı kadına kocasına secde etmesini emrederdim. Kocanın kadın üzerinde ki haklarından birisi de evinden hiç bir şeyi onun izni olmaksızın vermemesidir. Eğer verirse, sevabı kocasına günahı da kendisine ait olur. Kocasının izni olmaksızın nafile oruç tutamaz. Eğer tutarsa, boş yere aç ve susuz kalmış olur. Yine haklarından biri onun izni olmaksızın evden çıkmamasıdır. Eğer aksini yaparsa evine dönünceye veya tevbe edinceye kadar meleklerin laneti onun üzerine olur. O, her gece kendini kocasına sunmalıdır". Konuyla ilgili bir başka hadiste de şöyle buyrulmaktadır: "Kadının Rabbine en yakın olduğu yer, evinin orta yeridir. Evinin kilerinde kıldığı namaz, mescidde kılacağı namazdan daha hayırlıdır. Konu Başlığı: Ynt: Evlilik, Evlilik Ve Bekârlıktan Hangisinin Hayırlı Olduğu Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Ocak 2010, 21:04:47 Evinin en iç kısmında kıldığı namaz da evinde kıldığı namazdan daha hayırlıdır".[24] Evin iç kısmı ile kasdedilen, muhtemelen kapılı odalardır. Kadın, bir bütün olarak avret sayıldığı için ne kadar gizli kılarsa, o kadar emin olacaktır. Elbette daha emin olan, daha faziletli olacaktır. Rivayete göre Allah Resulü (sav) şöyle buyumuş-tur: "Kadın avrettir. O sokağa çıktığı zaman şeytan onu görmeye çalışır".[25] Bu babda zikredilen garib bir hadis de şöyledir: "Kacü-nın on avreti vardır. Evlendiği zaman kocası bunlardan birini örter. Vefat ettiği zaman, kabir onun bütün avretlerini örter".
Koca, hanımına meşru bir telkinde bulunur ve o buna karşı çıkarsa, onu azarlayabilir. Tekrarladığında yine karşı çıkarsa yatağını terkedebilir. Ulemadan bir zat ise şunu söylemiştir: Yatakta sırtını döner. Bazılarına göre bir geceden üç geceye, ondan yedi geceye kadar yatağı terkeder. Bu da fayda etmez ve karısı umursamazlığını sürdürürse o zaman vurma hakkı doğar. Alimler buradaki vurmanın, yaralamayacak ve iz bırakmayacak bir vurma olduğunu söylemişlerdir. Koca dini konulardan herhangi biriyle ilgili olarak hanımına on günden bir aya kadar öfkeli kalabilir. Nitekim Allah Resulü (sav) hanımlarından birinin söylediği bir sözden dolayı bir ay boyunca bütün hanımlarına öfkeli kalmıştır. Anlatıldığına göre Allah Resulü (sav), Zeyneb´e (ra) bir hediye göndermişti. O da, hediyesini geri göndermişti. Bu olay O´nu çok üzmüştü. Ardından Zeyneb´in (ra) umursamaz sözü öfkesini daha da arttırmış ve onlara hadlerini bildirmek üzere küsmüştü. Rivayete göre Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Hayırlılarınız, ailesine karşı hayırlı olandır". Ali´nin (kv) dört hanımı vardı. O, eşlerini ayırmaz ve her birine her dört günde bir bir dirhemlik et alırdı. Hasan (ra) şöyle demiştir: Ali´nin (kv) eşleri seferde ikişerli olurlardı. Bunun dışında ev eşyası ve giyim bakımından birbirlerine yakındılar. İbni Şirin de (ra) şöyle demiştir: Erkek için müste-hap olan, her ay belli bir dönem tahammül göstermektir. Karısının ufak tefek hareketlerine karşı anlayışlı ve hoşgörülü olmalıdır. Ona karşı şiddet kullanmamalıdır. Konuyla ilgili bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kadın, eğri kemikten yaratılmıştır. Onu düzeltmeye kalkarsanız kırabilirsiniz. Bırakırsanız eğriliği devam edip gider". Bu hadisin Hasan (ra) tarafından rivayet edilen lafzında ise şu ifade yer almaktadır: "Onu kırmak boşamaktır". Allah Resulü´nün (sav) hanımları O´nunla darılır, sonra tekrar düzelirlerdi. Bir defasında hanımlarından biri O´nu göğsünden itmişti. Annesi o hanımı şiddetli bir dille azarlayınca, Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştu: Bırakın onu, onlar daha beterini bile yapıyorlar! Bir keresinde Allah Resulü (sav) ile Aişe (ra) arasındaki sözlü münakaşa o derece büyümüştü ki Aişe´nin (ra) babası Ebu Bekir (ra) devreye girerek hakem olmuştu. Allah Resulü (sav), ´Sen mi konuşacaksın, yoksa ben mi konuşayım?´ buyurduğunda Aişe (ra) ´Sen konuş, ancak sadece gerçeği söyle!´ demişti. Bu söz üzerine Ebu Bekir (ra) kızının yüzüne bir tokat atmış ve ağzından kan boşanmıştı. Öfkesini alamadan kızma şöyle demişti: Sen nefsinin düşmanı, sen mi yoksa O mu yalnız hakikati söyler? Elbette sen ve baban; siz ikiniz batıl söylersiniz! Ama Allah Resulü (sav) ancak gerçeği söyler!! Bunun üzerine Aişe (ra) kaçmış ve Allah Resu-lü´nün (sav) arkasına gizlenmek zorunda kalmıştı. Allah Resulü (sav) de, onun bu davranışını tasvip etmeyerek şöyle buyurmuştur: Seni bunun için çağırmadık ve bunu da beklemezdik. Aişe (ra) bir defasında Allah Resulü´nün bir sözüne kızmış ve ´Sen mi Allah´ın peygamberisin?´ demişti. Allah Resulü (sav) de onun bu sözü karşısında tebessüm etmişti. Bu, O´nun üstün hilim ve kereminin tezahürüydü. O, Aişe´ye (ra) şöyle buyururdu: Senin Öfkeli anım hoş anından ayırabiliyorum. O da, ´Nasıl?´ diye sormuştu. Allah Resulü (sav), ´Memnun anında ´Hayır, Muhammed´in İlahı Adına´ diyorsun. Öfkeli zamanında ise, ´Hayır, İbrahim´in İlahı Adına´ diyorsun". Aişe de (ra) bunu doğrulayarak, ´Kızdığımda senin adın yerine İbrahim´in (as) adını koyuyorum´ dedi. Allah Resulü (sav), hanımlarıyla şakalaşır ve onların seviyesine inmeye çalışırdı. Konuyla ilgili bir rivayette de şöyle denilmiştir: "Allah Resulü (sav) halk içinde hanımlarıyla en çok şakalaşan insandı". Lokman Hekim bu konuda şöyle güzel tesbitler yapmıştır: Akıllı kimse, evinde ailesiyle iken çocuk gibi, halk arasında iken de erkek gibi olandır. İlgili bir rivayette de şöyle buyrulmaktadır: "Allah Teala kendisi kibirli ve ev halkına karşı kaba ve sert olana buğzeder". Bir başka hadis ise şöyledir: "Allah Teala´nun buğzetti-ği kıskançlık, kişinin ev halkım kıskanmasıdır". Bu, bir anlamda Allah Resulü (sav) tarafından nehyedilmiş olan su-i zan gibi olmaktadır. Konuyla ilgili olarak Ali´nin (kv) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ailenizi fazla kıskanmayın. Yoksa yanlışlıkla iftiraya düşebilirsiniz. Gerçekten kıskanma, sınırı olması gereken bir illettir. Kişi bu sınırı aştığı zaman görevinin ötesine gitmiş ve hakka tecavüz etmiş olur. Hasan (ra) şöyle derdi: Kadınlarınızı pazarlara salıveriyorsunuz. Allah eşini kıskanmayanlan kabih görür. İbni Ömer (ra) ise şöyle demiştir: Allah´ın cariyelerini, O´nun mescidlerinden mahrum etmeyin. Bunun üzerine çocuklarından biri, Biz mescide gitmelerine izin vermeyiz, giderlerse döveriz´ deyince çok kızmış ve şunu söylemiştir: Sen ne dediğimi işitiyor musun? Allah Resulü (sav) buyurdu ki: Kadınları mescidlerden menetme-yin. Siz de kalkmış, ´engelleriz´ diyorsunuz. Allah Teala buyurdu ki: Muhakkak Allah her şey için bir ölçü yarattı. Hikmet ehlinden bir zat ise şöyle demiştir: Bir sınırı aşan kimse yerilmeyi hakeder. Ondan geri kalan da aynı şekilde yerilir. Namuslu bir hür kadın, mutlaka ihtiyacı olan bir şeyi almak için sokağa çıkabilir. Allah Resulü (sav) de şöyle buyurmuştur: "Siz hanımların ihtiyaçlarınızı görmeniz için çıkmanıza izin verildi".[26] Kadınlar, aynı şekilde bayramlarda da çıkabilirler. Bu da kendilerine serbest bırakılmıştır. Ama bütün bunlar, Allah Resulü (sav) tarafından eşlerin iznine bağlanmış çıkışlardır. Gereksiz yere çıkarak erkeklere görünmemeleri, kendileri açısından daha hayırlıdır. Böylesi kalplerinin düzgün kalabilmesi için de daha iyidir. Allah Resulü (sav) bir gün kızı Fatıma´ya (ra) şöyle buyurmuştu: Kızım, kadın için en hayırlı şey nedir? O da şu cevabı vermişti: Onun erkek, erkeğin de onu görmemesidir. Bunun üzerine onu kucakladı ve soy soyun parçasıdır! Sahabe, evlerinin duvarlarındaki delikleri harçla güzelce tıkar, kadınların dışarı sarkmasına izin vermezlerdi. Muaz b. Cebel (ra) duvar deliğinden dışarıyı gözetleyen bir kadın görmüş ve ona vurmuştu. Yine onun hanımı başka bir kadının hizmetçisine bir elma vermişti. Bunun üzerine hanımına vurmuştu. Ömer (ra), kadınların hicabdan çıkarılmaması hususunu çok sıkı tembih ederdi. Bir defasında da ´Kadınlara ´Hayır* demeyi bırakmayın´ demişti. Bir defasında da evde bir konuyla ilgili hanımının itirazını görünce şöyle demişti. Sana ihtiyacımız olduğunda konuşursun. Aksi halde bir kenara oturup dinlemen gerekir! Erkek, hanımın bir takım çıkışlarına ve ölçüsüz sözlerine gösterdiği tahammülden dolayı sevap kazanacaktır. Aynı şey verdikleri eziyetlere karşı sabırlı olmak ve onlarla güzel geçinmek için de geçerlidir. Muhammed b. el-Hanefîyye (ra) şöyle demiştir: Güzellikle geçi-nemeyen hikmet sahibi olamaz. Biriyle geçinmek durumunda olan kişi, Allah Teala bir çıkış yaratıncaya kadar güzellikle geçinmeli ve sabretmelidir. Kadının ağzı bozuk, kabullenmesi zor, cehaleti derin ve sıkıntısı sona erecek gibi değilse boşanması kişi için daha hayırlıdır. Adamın biri Allah îlesulü´ne (sav) hanımının ağzının bozukluğunu şikayet etmişti. O da, ´Öyleyse boşa´ buyurmuştu. Bunun üzerine adam, ´Ama onu seviyorum´ dedi. Adamın bu sözü üzerine karısıyla yaşamaya etmesini öğütledi. Çünkü hanımından ayrılması halinde kafasının daha da karışacağını ve kalbininparçalanacağını hissetmişti. Bu tür ruhi meseleler, çoğu zaman bedeni arazlardan daha büyük tahribatlara yol açabilmektedir. Allah Teala buyurdu ki: "Açık bir fuhuş yapmadıkça hanımları evlerinden çıkartmayın, onlar da çıkıp gitmesinler". (Talak/l) Bu ayetin tefsirinde, ´Fâhişetün mübîne=açık bir çirkinlik´ kelimesinin anlamı hakkında farklı görüşler belirtilmiştir. İbni Mesud´a (ra) göre kocasına sıkıntı vermek ve terbiyesiz konuşmalar yapmak bu kelimenin kapsamına dahildir. Yalnız bunun iddet sırasında olması gerekir. Çünkü ayetin siyak ve sibakı bunu göstermektedir. Bazılarına göre boşanma bu ayet ile yasaklanmıştır. Halbuki ayetin bu şekilde yorumlanması mümkün değildir. Boşama mubah bir fiildir. Ama meşru bir sebebe dayanmadığı takdirde mekruhtur. Boşanmayla ilgili bir hadiste de Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Allah Teala´mn en çok buğzettiği helal boşamadır".[27] Kadın, kocası hakkındaki yükümlülüklerini yerine getirmekten ve haklarını ifa etmekten endişe ettiği takdirde kocasına fidye verebilir. Bu fidyenin verilen mihirden fazla olması bizce mekruhtur. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Eğer o ikisinin de Allah´ın sınırlarına riayetinden endişe ederseniz, kadının -boşanabilmek için- erkeğe fidye vermesinde bir mahzur yoktur". (Bakara/229) Ulemanın büyük çoğunluğuna göre caiz olan Hal´ budur. Bir kadın kocasından -onun rızası olmaksızın- boşamasını veye hal´ etmesini isteyemez. Rivayete göre Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Hangi kadın ki -sebepsiz yere -kocasından kendini boşamasını isterse cennetin kokusunu ebediyen tadamaz". Yine O, böyle yapan kadınların münafık tabiatlı olduklarını haber vermiştir.[28] ´Nüşûz=Geçimsizlik´ eşlerden her ikisinden de kaynaklanabilir. Ancak nüşuz göstermesi halinde kocanın hanımına vurması mubah görülmüştür. Bunun yanısıra yatağı ayırmak ve konuşmamak da terbiye için verilebilecek cezalardandır. Geçimsizliğin giderilerek sulh olunması en güzelidir. Bu noktada devreye eşlerin aileleri devreye girerek sorunları çözmeye çalışabilirlerdi. Ailelerin atayacakları hakemler, eşlerin durumlarını gözden geçirirler ve şikayetleri dinlerler. Allah Teala evlilikte muhtaç etmeyeceğini vaadeder-ken ayrılmada da muhtaç etmeyeceğini vaadetmektedir. Nitekim O bu meyanda şöyle buyurmaktadır: "Eğer ayrılırlarsa Allah Teala her ikisini de zenginliği ile muhtaç etmez". (Nisa/130) Allah Resulü (sav) de şöyle buyurmaktadır: "Üç kimsenin duasına icabet edilmez: Kötü bir hanımı olduğu için boşama hakkı elinde olduğu halde ´Allah beni senden kurtarsın´ diyen kimsenin sözü; kötü ahlaklı köle; kötü komşu". Kişi hanımı ile güzel geçinmeli ve hukukunu yerine getirmeye çalışmalıdır. Allah Teala buyurdu ki: Eğer size itaat ederlerse -onları boşamak için- başka yol aramayın". (Nisa/34) Bu tür davranış, iman davetine kulak vermiş mutma´in nefslere layık bir davranıştır. Zaten müminlerin ahlakına yakışan da budur. Hanımlara karşı müşfik ve yumuşak olmak bu ahlakın esaslarmdandır. Allah Te-ala eşin hakkını en güzel şekilde eda etmeyi, ebeveynin hakkını eda etmeye benzetmiştir. Ku/an, kadınlarla güzel geçinilmesini emrederken, kadınların da örfe uygun biçimde erkekler üzerinde hakları bulunduğumu bildirmektedir. Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Kadınlar için, sorumlulukları gibi örfe uygun hakları da vardır". (Bakara/228); O hanımlar sizden çok ağır bir söz aldılar". (Nisa/21); "Yol arkadaşına". (Nisa/36) Bu yol arkadaşı ile kasdedilen saliha eş olduğu söylenmiştir. Allah Resulü (sav) de bir konuşmasında onu üç kez tavsiye etmiştir. Konuşurken dili tutulmuş ve sesi gizlenmişti. Dediği, "Namaz namaz! Sağ elinizle sahip olduklarınıza takatlarının yetmeyeceğini yüklemeyin! Kadınlar hakkında Allah´tan, Allah´tan korkun. Onlar yanınızdaki esirlerdir. Onları Allah´ın ahdi ile alır ve namuslarını Allah´ın adıyla helal kılarsınız. Allah Resulü´ne (sav) kadın erkek üzerindeki hakları sorulmuştu: Buyurdu ki: Yediğinde yedirmesi, giydiğinde giydirmesi, surat ekşitmemesi, terketmemesi". Evlenmek isteyen kimse kadının ihtiyaç duyacağı, güzel geçinme, güzel idare, güzellikle uzlaşma, haklarını yerine getirme, yapması gerekenleri en güzel şekilde yapma konusunda bilgilenmeli, kendisi öğrendikten sonra, hanımına öğretmelidir. Kadın sizinle ilgili olarak hiç bir şeye tam hakim değildir. Allah Teala yönlendirme gücünü size vermiştir. Eğer hevana uyup Allah´ın hikmetiyle oynarsan, iş senin aleyhine dönebilir. Böylece şeytana kulap vermiş ve ona itaat etmiş gibi olursunuz. Bu hususta Kur´an´da şu hususlar haber verilmektedir: "Onlara emredeceğil ve Allah´ın yaratışını değiştirecekler". (Nisa/119) Allah Teala buyurdu ki: "Allah´ın size destek olmaları için verdiği malları akılsılara vermeyin". (Nisa/5) Buradaki ´mallar* ile kasdedilenin kadınlar ve çocuklar olduğu söylenmiştir. Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Hanımının kölesi perişan olmuştur". Çünkü karısının arzularına kayıtsız şartsız teslim olan kimsenin perişan olmasından başka bir sonu olamaz. Böyle biri, Allah Teala´nın nimetini küfranla değiştirmiş olmaktadır. Çünkü Allah Teala kendisini o kadının efendisi kılmıştır. Ama o, Rabbine itaat etmeyerek O´nun nimetine nankörlük etmiştir. Hasan (ra) da şöyle demiştir: Bugün karısına her türlü arzusunda itaat eden adam öldüğü zaman doğru cehenneme atılır. Kişi hanımını belli bir şeye alıştırmamalıdır. Aksi halde cüretkârlık edip alıştığını isteyebilir. Dikkat edilirse bu durum, nefs ahlakına çok benzemektedir. İsterseniz onu serbest bırakıp güçlenmesini ve azgın bir hale ulaşıp sizi ele geçirmesini seyredersiniz. İsterseniz kuvvetinizi ve iradenizi hissettirerek gerektiğinde bileğini kıvırarak boyun eğdirirsiniz. İmam Şafii (ra) şöyle demiştir: Üç kimse vardır ki onlara değer verdiğinizde sizi aşağılar, aşağıladığınızda ise değer verirler: Kadın; Hizmetçi ve Nabatî. Arap kadınları, erkek çocuklarına hanımlarını nasıl sınayacaklarını öğretirlerdi. Bir kadın kızını evlendirdiğinde ona şöyle tembihte bulunurdu: Kızım, ukcağma atılmadan önce kocanı sına. Eğer mızrağını bağından çıkarırken sükut ederse etini onun kalkanında döversin. Eğer ses çıkarmayıp onaylarsa kılıcıyla kemik kırarsın. Eğer buna da tahammül gösterirse sırtına semeri vurabilirsin. Çünkü o katıksız bir eşektir. Esma b. Harice el-Fezari Araplar´m en büyük hekimlerinden biri olarak zifaf odasındaki kızma şöyle öğütte bulunmuştur: Kızım, hayatta olsaydı annen seni daha iyi eğitebilirdi. Ama o olmadığına göre benden daha iyi eğiteci bulamazsın! Söylediklerimi iyice anla. Doğduğun kuş yuvasından çıktın ve bugüne kadar hiç görmediğin ve tanımadığın birinin yatağı oldun. Sen yeryüzü ol, o da sana gökyüzü, sen salon o da sana sütun, sen cariye ol o da sana köle. Ona yapışma ki atmaya çalışmasın, fazla uzak durma ki unutmasın, eğildiğinde ona yaklaş, çekildiğinde sen de uzaklaş. Kulağı çirkin bir ses, burnu çirkin bir koku, gözü çirkin bir şey görmesin. Annene şöyle bir şiir söylemiştim: Beni hoşgör ki sevgim devam etsin, Öfkeli olduğum zaman konuşma o sertliğimde, Kulaklarımı tırmalama definle, Gidişin ne olduğunu bilmezsin. Şunu öğrendim ki sevgi ile eza, Buluştuklarında aynı kalpte sevgi gidiyor. Araplardan biri de oğluna şöyle öğüt vermiştir: Şu sekiz tür kadınla evlenme: Fazla sızlanan, fazla minnet bekleyen, fazla merhametli, fazla keskin bakan, fazla ışıldayıp parlayan ve fazla konuşan. Bu anlamda bir kıssa da geçmiş milletlerin hikayeleri arasında zikredilmiştir. Bu kısada gezgin Ezdli İlyas peygamber (as) ile karşılaşmış ve ona evlenmeyi tavsiye etmişti. İlyas (as) karşı çıkınca, evlenmeyi reddetmenin iyi bir şey olmadığını açıklayarak evliliğin onun için daha hayırlı olacağını söylemiştir. Ezdli gezgin nasıl bir kadınla evlenmesi hususunda da onu uyararak şöyle demiştir: Şu dört kadınla evlenme, bunların dışındakilerle evlenebilirsin: Kocasına para vererek boşanan; Övünüp kibirlenen; Zina eden; Üstünlük taslayan. Ali (kv) şöyle demiştir: erkeğin en kötü hasletleri, kadının en güzel hasletleri olabilir. Cimrilik, kendini beğenme ve korku. Kadın kendini beğendiği zaman, erkeklerle konuşmaktan tiksinir ve tenezzül etmez. Korkak olduğu zaman her şeyden uzaklaşır, evinden dışarı çıkmaz. Azl : Azli ağır bir mekruh olarak görüyor ve gizli şirkin hassas tezahürlerinden biri şeklinde değerlendiriyorum. Azl konusunda Allah Resulü´nden (sav) gelen bir yasak sözkonusudur. Selef-i Salih´ten bir topluluk da azli mekruh görmüşlerdir. Takva ehlinin ileri gelenleri azl yapmazlardı. Azl, en basitiyle Allah´a tevekkülden uzaklaşma ve O´nun hükmüne rızada kusur etmedir. İbni Abbas (ra) şöyle demiştir: Azl, küçük cinayettir. Onun bu sözünün sünnet-i nebeviden çıkartılan güzel bir istinbatı da sözkonusudur. Cinsel münasebetin faziletleri hakkında Allah Resulü´nden (sav) şöyle rivayet edilmiştir: Adam hanımı ile birleştiği zaman bu ilişkisinden dolayı Allah yolunda çarpışıp ölen bir erkek çocuk sevabı yazılır. ´Ey Allah Resulü, bu nasıl olur?´ diye sordular. O da şöyle buyurdu: Çünkü sen onu yarattın, ona nzık verdin, ona hidayet ettin, ölümü de dirilmesi de sanadır". Bunun üzerine, ´Ey Allah Resulü, bilakis onu yaratan da, rızık veren de, hidayet eden de, dirilten de, öldüren yalnız Allah Teala´dır. Bunun üzerine Allah Resulü (sav), ´Siz öyle bilin´ buyurdu ve anlattı: Siz meniyi rahme attığınızda Allah Teala buyurur ki: Meni olarak attığınızı görüyormusunuz, onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yarattık? Senin meninde onu yarattığında, bir manada seni vasıta kılmış oldu. O meniden olacak çocuğa da kendi yolunda cihad edip öldürülmüş gibi sevap verdi. Çocuk olmasa da bu sevap yazılır. Çünkü siz o meniyi oraya bırakmakla vazifenizi yaptınız. Ondan çocuk yaratmak ise Allah Teala´nm işidir. Ama sizi de onu sanki yapmış gibi bir konuma yükseltmektedir. İbni Abbas (ra) işte bu rivayetten hareket ederek azli ´küçük cinayet´ olarak nitelemiştir. Buna göre menisini rahme boşaltmayan erkek, yukarıdaki faziletten mahrum olmak bir yana, atıldığında belki döllenip ortaya çıkacak bir insanın da doğuşuna engel olarak bir anlamda onu öldürmektedir. Araplar, erkek ve kız çocukları olup erkek çocukları Ölerek kız çocukları hayatta kalan kimseye ´Ebter=Soyu kesik´ derlerdi. Allah Resulü (sav) de böyle bir tecrübe yaşamıştı ve onun da erkek çocukları ölüp sadece kızları hayatta kalmıştı. İşte bu nedenle de kendisini ´Müzemmem=Kınanmış>> olarak isimlendiriyorlardı. Hatta el-As b. Vail daha da ileri giderek ´Sen Ebter´sin!´ demiştir. Ama Allah Teala bu sıfatı onlara iade etmiş ve Resulü´nün (sav) şanının devamlı ve sürekli yüce olacağını müşriklerin ise unutulup gideceklerini beyan buyurmuştur. Aynı Araplar şöyle de derlerdi: Üç anası olanın ne ailesi, ne kavmi kurur. Üç ana ile kasdedilen; anne, kız-kardeş ve kız çocuğudur. Tabiun´un büyükleri arasında da birçok zat üç anaya sahip olmayı müstehap görürlerdi. Onlar bu üçüne birden sahip olarak ca-hiliye geleneğine de ters düştüklerini iyi bilirlerdi. Bu cahiliye geleneğinden bir kısmının azille ilgili olduğu aşikârdır. Onu ´gizli şirk´ olarak niteleme sebebimiz de budur. Bazı kadınlar rahimlerini aşırı yıkamaları ve hamamlara sık gitmeleri nedeniyle bu adete meyyaldirler. Bir takım kaide dışı kadınların azl yaptırdıkları bilinmektedir. Onlar, hayz günlerinde namazları kaza edip oruç tutarlar. Ancak hayz kanı bulaşmış giysilerle namaz kılmazlar. Helaya çıplak olarak gider ve temizliğe düşkünlükleri sebebiyle çocuk doğurmaktan hoşlanmazlardı. Halbuki bu, sünnete aykırıdır. Arap kadınları bu bidatları ihdas etmiş ve bunlarla Allah Resulü´nün (sav) sünnetini çiğnemişlerdir. Irak Nabatileri ve Fırat halkının değişik gelenekleri de mevcuttur. Bunların kadınların bazıları Aişe validemiz (ra) Basra´ya geldiğinde kendisine konuk olmak istemişler, ama o yanına girmelerine izin vermemiştir. Allah Teala ve Allah Resulü (sav) doğumu teşvik etmişlerdir. Takip eden ayet ve hadisler bunu teyid etmektedir: "Tarlanıza istediğiniz şekilde yaklaşın ve kendiniz için hazırlık yapın". Bununla çocuğun kasdedildiği söylenmiştir. Allah Resulü (sav) de müteaddit hadislerinde bunu teşvik etmektedir: "Evleniniz, çoğalınız, Kıyamet günü diğer ümmetlere sizin çokluğunuzla övüneceğim".; "Kadınlarınızın en hayırlısı sevecen ve doğurgan olandır""Doğuran bir siyahi, doğurmayan bir güzelden hayırlıdır".; "Evde bir hasır, doğurmayan kadından daha hayırlıdır".[29] Kadının doğurgan oluşu, temizlenmenin hemen ardından birleşme ihtiyacını hissetmesinde kendini gösterir. Bu, kadınların en yoğun hamile kaldıkları dönemdir. Çocuğun en sağlıklı olmasının ümid edildiği dönem de budur. Allah Teala temizlenmenin hemen ardından birleşme emrini vererek bunun doğum için en uygun zaman olduğuna işaret buyurmaktadır: "Temizlendiklerinde Allah´ın size emrettiği yerden onlarla birleşin". (Bakara/222) Bunun tam zıddı olarak kadınların kirli günlerinde de onlardan uzak durulması emredilmektedir. Bu dönemde hamile kalınan çocukların akılsız, deli, hastalıklı ve sakat gelme ihtimalleri çok fazladır. Çünkü bu tür.ekim sağlıksız olmaktadır. Tarlanın ekimi için belli mevsim şartları ve yer şartları aranır. Şartların uygun olmadığı dönemlerde ekilen mahsullerin ne kadar bozuk ve verimsiz çoktıkları malumdur. Halbuki temiz bir toprağa yapılacak ekimden Allah´ın izniyle temiz bir mahsul çıkacaktır. Sahabe´den bazıları azle ruhsat vermişlerdir. Bu konuda Allah Resulü´nden de rivayet edilen hadisler vardır. Sahabe´den mesela Sa´d (ra) azil yapardı. Ali (kv) İbni Abbas´ın (ra) azille ilgili görüşünü tasvip etmemiş ve şöyle demiştir. Onun bahsettiği ´küçük cinayet´ kız çocuğu yedi evresini tamamladıktan sonra yapılan türdür. Burada ise yedi evresini tamamlamış bir varlık sözkonusu değildir. Bu yedi evre şu ayet-i kerimede geçmektedir: "Şu bir gerçektir ki Biz insanı süzme çamurdan yaratırız. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştiririz. Sonra nutfeyi alakaya, yapışkan döllenmiş hücreye, alakayı mudgaya, yani bir çiğnem et görünümündeki varlığa, mudgayı kemiklere dönüştürür, sonra da kemiklere et giydirip , derken bir yeni yaratılışa mazhar ederiz". Müminun/12-14) Ali (kv), ´İbni Abbas´ın bahsettiği suçun gerçekleşmesi için en azından böyle bir canlının Öldürülmesi gerektiğini söylemiştir. Bu, onun ümindeki derinliğin, Allah vergisi nüfuzun, kuşatıcı düşüncenin ortaya koyduğu bir görüş olup sırf ona mahsus bir melekenin mahsulüdür. Kadınlar hayzdan temizlenmedikçe ilişki kurulmaz. Kıbleye dönük olarak ilişki kurmak kıblenin hürmetini ihlal etmesi bakımından mekruh görülmüştür. Konuyla ilgili bir hadiste Allah Resu-lü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Sizden biri ha-nımıyla ilişki kurarken, eşekler gibi çıplak olmasın". Rivayete göre Allah Resulü (sav) ilişki esnasında başını örter ve sesini kısardı. Bir defasmda da bir kadına şöyle buyurmuştur: "Sana düşen huzurdur". Bir kez ilişki kurduktan sonra tekrar kurmak isteyen kimse avret mahallini yıkamalıdır. İhtilam olan kimse de avret mahallini yıkamadan ilişki kurmamalıdır. Bu esnada mümkünse küçük ab-dest yapılmalıdır. İhtilam olduktan sonra, avret mahallini temizlemeden ilişki kuran kimsenin çocuğundan endişe edilmiştir. Çünkü ihtilamda ilişki kurduğu şeytanların izlerinin çocuğa bulaşması muhtemeldir. Şu üç gece cinsel ilişki kurmak mekruhtur: ayın ilk gecesi, orta gecesi ve son gecesi. Anlatıldığına göre bu gecelerde şeytanlar çiftleşmekte veya birleşen insanlara katılmaktadırlar. Ali´den de (kv) bunun mekruh oluşuna ilişkin bir görüş nakledilmiştir. Ebu Hü-reyre (ra) ve Muaviye (ra) de bu görüştedir. Ulemadan bir kısmına göre Cuma gecesi ilişkide bulunmak müstehaptır. Bunun dayanağı da Allah Resulü´nün (sav) şu hadisidir: "Her kim Cuma günü gusleder ve (hanımını) guslettirirse.."[30] Abdestsiz olarak uyumamak için gecenin ilk kısmında ilişkide bulunmamak gerekir. Çünkü gecenin orta kısmında ruhlar gökyüzüne yükselir ve teiniz olan ruhlara secde izni verilirken, cünüp olanlara bu izin verilmez. Aynı şekilde temiz olarak görülen rüya, cünüp olarak görülenden farklıdır. En sıhhatli ve faziletli olanı gusül abdestini aldıktan sonra yatmaktır. Eğer gusletmemişse ve tekrar ilişki kurnıuşsa en azından namaz abdesti almaksızın yemek yememeli ve uyumamalıdır. İlişkiden sonra suya hiç dokunmaksızın uyumaya da ruhsat verilmiştir. Allah Resulü´nün (sav) böyle yaptığı rivayet edilmiştir. Cünüp iken saç kesmek, tırnak kesmek veya başka bir temizlik yapmak bizce mekruhtur. Çünkü Kıyamet günü bütün saç, tüy, tırnak, kan vb kendisine geri verilecektir. Cünüp iken ayrılan kısımlar da ondan davacı olacaktır. Maktu´ ve mevkuf´bir hadiste bu anlamda malumat mevcuttur. el-Evza´i ve Yahya b. KesirMen gelen bu hadis şöyledir: Evza´i demiştir ki: Bu hadisi işitinceye kadar cünüp olarak yatmanın pek bir mahzuru olmadığını söylüyorduk. Bu hadise göre ise, kişinin cünüp olarak yatması yasaklanmıştı. Ayrıca kişinin hanımının avret mahallinden başka yerleri de kendisine helal değildi. [31] Konu Başlığı: Ynt: Evlilik, Evlilik Ve Bekârlıktan Hangisinin Hayırlı Olduğu Gönderen: Pelinay üzerinde 31 Temmuz 2016, 10:53:16 Allah razi olsun.cok faydali bilgiler var paylasimda.bi cok sey ogrendim bu vesileyle.
Rabbim bizleri hayirli ve razi olsugu insanlarla karsilastirsin insallah. Konu Başlığı: Ynt: Evlilik, Evlilik Ve Bekârlıktan Hangisinin Hayırlı Olduğu Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 31 Temmuz 2016, 13:13:07 Esselamu aleykum;
Yaşı gelen bekarların evlendirilmesi gerekir...Allah buyuruyor ki:Evlenme yaşına gelmiş ama fakir olduğundan evlenemeyen kullarına ben yardım ederim ...Rabbim bizleri hayırlı ,adaplı ve edepli kişiler ile karşılaştırsın inşallah... Konu Başlığı: Ynt: Evlilik, Evlilik Ve Bekârlıktan Hangisinin Hayırlı Olduğu Gönderen: Ceren üzerinde 31 Temmuz 2016, 17:10:21 Aleykümselam.Yasanan ahir zaman da kullar için en hayırlısı haramdan kendilerini sakınmaları için evlilik en hayırlısıdır.İmanını tamamlamak için peygamber efendimizin sunnetine uymak için ve haramdan zinadan uzak helal dairede yaşamak için evlenen ve allahın rahmetine kavusan kullardan olalım inşallah...
|