> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Kutul Kulub > Din Kardeşliği
Sayfa: [1] 2   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Din Kardeşliği  (Okunma Sayısı 15095 defa)
10 Ocak 2010, 18:43:49
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 10 Ocak 2010, 18:43:49 »



Din Kardeşliği, Din Kardeşlerinin Sevgi Ve Dostlukları, Kardeşliğin Hükümleri Ve Dostların Sıfatları Hakkındadır
Allah Teala, mümin kullarına ´din sayesinde büyük bir nimet lüt­fettiğini hatırlatarak ayrı ayrı iken kalplerini kaynaştırdığını ve O´nun nimeti sayesinde kardeş olduklarını, takva ve iyilik üzerin­de kucaklaştıklarını bildirmektedir. Ardından onlara lütfettiği tak­va nimetini hatırlatmakta, ipine ve hidayetine toptan sarılmaları­nı emretmekte ve dağılıp parçalanmadan sakındırmaktadır. Hepsi­nin aynı yurda toplanacaklarını haber vermekte ve bunu da Zat´ın-dan bir minnet olarak takdim etmektedir. Çünkü O, müminleri bir ateş çukurunun kenarından çekip kurtarmıştı. Bu, O´nun büyüklü­ğüne işaret eden delillerden ve hidayet yollarından biriydi.

Allah Teala bütün bu hususları ihtiva edecek şekilde şöyle bu­yurmaktadır:
"Ey iman edenler! Allah´tan korkulması gerektiği gi­bi korkun ve ancak O´na teslim olan müslümanlardan olarak ölün!

Hepiniz toptan Allah´ın ipine sanlın bölünüp ayrılmayın!

Allah´ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın
; Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi kaynaştırmış ve O´nun lütfü ile kardeş oluvermiştiniz.

Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oraya düşmekten de sizi O kurtarmıştı. Allah size ayetlerini böyle açıklıyor, ta ki hida­yete eresiniz". (Al-i îmran/102-103)

Allah için kardeşlik, yolculukta ve ikamette O´nun için dostluk ve karşılıklı sevgi, amel ehline gereken yollardandır. İhtiva ettiği faziletlerden dolayı her yolun kendine mahsus yolcuları vardır.

Bunlar, Allah Teala ve Allah Resulü (sav) tarafından tavsiye edil­miş ve özendirilmiş yollardır. Allah Teala için sevmek, imanın en kuvvetli kulplarından biridir. O´nun rızası için kaynaşmak, dost­lukta bulunmak ve ziyaretleşmek takva ehlinin en mühim vasıta­larından biridir.

Konuyla ilgili rivayetler hayli fazladır. Bunlar, din kardeşliğini, dostluk ve sevişmeyi teşvik eden ifadelerle doludur. Ancak burada sözkonusu rivayetlerin tamamını sıralamaya çalışmayıp her bahis­le ilgili olanları özetleyerek nakledeceğiz. Kardeşlik konusunda gü­zel görülen fiilleri ve bunlarla ilgili hususları etraflıca ele alacağız. İlk olarak tanışma (=Ta´arruf) konusunda Tabiun´dan farklı gö­rüşler aktarılmıştır. Mesela biri şöyle demiştir: Tanıdıkları azaltın, böylesi dininiz için daha güvenlidir, ahirette daha az rezil olmanı­zı sağlar ve üzerinizdeki hukukun az olmasını temin eder. Çünkü şöyle bir deyiş vardır: Tanıdıklar çoğaldıkça hukuk da çoğalır. Dostluk uzadıkça karşılıklı hukuka riayet daha da güç kazanır. Hatta biri şöyle demiştir: Tanıdığından daha kötü birini görebilir misin?! Bunlara göre tanıdıkların sayıca az olması, kişi için daha hayırlıdır.

Bu görüşte olanlardan birinin şöyle dediği rivayet edilmiştir
: Ta­nığını tanımazlıktan gel, tanımadığınla tanışma! Bu görüşte olan­lar arasında; Süfyan-ı Sevri (ra), İbrahim b. Edhem (ra), Davud et-Ta´î (ra), Fudayl b. Iyaz (ra), Süleyman el-Hawas (ra), Yusuf b. Es-bat (ra), Huzeyfe el-Mar´aşi (ra) ve Bişr el-Hâfi (ra) gibi şahsiyetler vardır.

Tabiun´un çoğunluğu ise, din kardeşlerinin çokluğunun müste-hap olduğunu ifade etmişlerdir. Onlar, müminlerle kaynaşmayı ve sevişmeyi tavsiye edenlerdir. Çünkü bu, varlık zamanı bir güzellik, darlıkta ise bir destek, iyilik ve takva üzerinde yardımlaşma ve di­nî kaynşmadır.

Bu görüşte olanlardan bir zat şöyle demiştir:
Dostlarınızın sayısı­nı arttırın. Her müminin bir şefaat hakkı vardır. Umulur ki mümin bir kardeşinizin şefaatine nail olursunuz. Bu görüşü paylaşanlar; birbirlerine din kardeşliğini emreder, kaynaşmaya teşvik ederlerdi.

Bir zatın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Mümine mağfiret edil­diği zaman diğer kardeşleri için şefaatte bulunur. Garib bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) "İman eden ve salih amel işleyenlere icabet eder ve onlara lütfundan daha fazla verir" (Şura/26) ayetinin tefsiriyle ilgili olarak şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Müminle­ri din kardeşleri için şefaatçi kılar ve hep beraber cennete girmele­rini temin eder.

Bu görüşte olanlara örnek olarak da, Said b. el-Müseyyeb (ra), eş-Şa´bi (ra), İbni Ebi Leyla (ra), Hişam b. Urve (ra), İbni Şübrüme (ra), Kadı Şüreyh (ra), Şüreyk b. Abdullah (ra), İbni Uyeyne (ra), İbnü´l-Mübarek (ra), İmam Şafii (ra) ve Ahmed b. Hanbel´i (ra) gös­terebiliriz.

Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"(Kı­yamet günü) bana en yakın oturacak olanlarınız; ahlaken en güzel­leriniz, yardımsever ve herkese ısınıp ısıtanlarınız olacaktır". Bir başka hadislerinde de şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Mümin ısınılan kimsedir. (İnsanlara) ısınmayan ve aralarını ısıtmayan kimseden hayır çıkmaz".[126]

Değerli bir zatın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Bu ümmetten kalrılıcak şeylerin ilki huşu, ikincisi vera´, üçüncüsü emanet duy­gusu, dördüncüsü de kaynaşma ve sıcaklıktır (=ülfet). Bir hadisle­rinde de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah Teala hayır dilediği kuluna salih bir dost bahşeder; unuttu­ğunda hatırlatır, hatırladığında yapması için yardım eder". Başka bir hadiste de şöyle buyrulmaktadır: "İki din kardeşinin karşılaş­tıkları andaki durumları, biri diğerini yıkayan ellerin durumuna benzer. İki mümin bir araya geldiklerinde, Allah Teala onlardan bi­ri vasıtasıyla diğerine bir iyilik temin eder".

Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Her kim Allah için kardeş olursa, Allah Teala onu cennette bir derece yükseltir. Bu dereceyi amellerinden biriyle kazanması mümkün de-ğilir". Veciz bir sözde de şöyle denilmektedir:

iki din kardeşinden biri, diğerinden daha yüksek bir makamda ise, çocukların babalara, yakınların birbirlerine katılması gibi, din kardeşinin makamına yükseltilir. Çünkü din kardeşliği, gerçek do­ğum gibi sağlam bir bağdır.

Allah Teala bu mey anda şöyle buyurmuştur
: "Onları zürriyetlerine kattık ve amellerinden de hiç bir şeyi eksiltmedik". (Tur/21); Bizim ne şefaatçilerimiz, ne de samimi bir dostumuz yok". (Şu-ara/101) Buradaki samimi ´hamım´ kelimesinin ´hemîm´ yani yakın­dan ilgilenen, özen gösteren manasında olması da mümkündür. Al­lah Resulü´nün de (sav) bir hadislerinde şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Mümin, kardeşi çok olandır". Bu meyanda Ömer´den de (ra) şu iki söz rivayet edilmiştir: Kula islamdan sonra bahşedilen en büyük hayır salih bir din kardeşidir; Sizden biri din kardeşin­den bir sevgi gördüğünde ona sarılsın! Bu tür dostlara isabet ede­bilmek gedçekten de zordur.

Hikmet ehlinden bir zat da konuyla ilgili olarak şöyle bir man­zume söylemiştir:

Kavuşamaz nefs çok aramasına rağmen, Emin bir dosttan daha leziz bir tada, Salih bir din kardeşinin kaçırmışsa sevgisini, Durgunluğu kesindir o kimsenin istemese de.

Bu manzumenin ikinci mısrasında bahsedilen kimsenin, kesin olarak aldanmış biri olduğu söylenmiştir.

Geçmiş milletlerin kıssaları arasında şöyle bir hadise anlatıl­mıştır: Allah Teala, Musa peygambere (as) vahyederek şöyle buyur­muştu
: Ey İmran´ın oğlu! Uyanık ol ve kendine gerçek kardeşler bul! Beni mutlu etme çabanda sana destek olmayan bütün dost ve arkadaş bildiklerin düşmanlarındır unutma!

Davud peygamberle (as) ilgili olarak da benzer bir kıssa nakle­dilmiştir:
Allah Teala, ona şöyle vahyetmişti: Ey Davud! Ne oluyor da yalnız başına ve terkedilmiş olduğunu görüyorum?! Davud (as) şöyle dedi: Allahım, Senin için halkı terkettim. Bunun üzerine Al­lah Teala kendisine vahyetti: Ey Davud! Uyanık ol ve kendine din kardeşleri edin! Beni mutlu etme çabanda sana destek olmayan dosttan uzak dur ve Öylesiyle arkadaşlık etme! Çünkü o düşmanın­dır ve kalbini katılaştırarak seni Ben´den uzaklaştırır.

Allah Resulü´nün de (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Isıtanlar olun, soğutanlar olmayın". Bir başka hadis de şöyledir: "Allah Teala için en sevimli olanınız, kaynaşan ve kaynaştıranlardır. O´nun en çok buğzettiği ise, kovuculuk edenler ve kardeşlerin arasını açanlardır".[127]

Davud (as) hakkında rivayet edilen kıssalardan biri de şudur; O, Rabbine ´Ey Rabbim! Bütün insanların beni sevmeleri ve Seninle muamelemin sıhhatli olması nasıl mümkün olur?´ demişti. Allah Teala da şöyle buyurdu: İnsanlara onların tabiatlarına göre yaklaş ve Benimle arandaki ilişkiyi güzelleştir! Bir başka rivayette ise şöyle buyurduğu haber verilmektedir: Ehli dünyaya, dünya ahla­kıyla, ehli ahirete ahiret ahlakıyla yaklaş!

Şa´bi  Savhan´m yeğeni Zeydan´a şöyle dediğini nakletmiştir: Baban beni senden çok severdi. Ben de seni oğlum­dan çok severim. Sana tavsiye edeceğim iki hasleti iyi muhafaza et: Mümine içten bir ihlasla yaklaş! Günahkâr facirlere ise güzel ah­lak ile davran. Çünkü o, güzel ahlakından memnun kalacaktır. Mü­mine karşı ihlaslı ve samimi olman gerekir.

Ebu´d-Derda (ra) ise şöyle demiştir:
Öyle kimseler vr ki yüzleri­ne teşekkür ederken kalplerimiz onları lanetliyor! Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Din Kardeşliği
« Posted on: 28 Mart 2024, 11:39:35 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Din Kardeşliği rüya tabiri,Din Kardeşliği mekke canlı, Din Kardeşliği kabe canlı yayın, Din Kardeşliği Üç boyutlu kuran oku Din Kardeşliği kuran ı kerim, Din Kardeşliği peygamber kıssaları,Din Kardeşliği ilitam ders soruları, Din Kardeşliğiönlisans arapça,
Logged
10 Ocak 2010, 18:51:38
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 10 Ocak 2010, 18:51:38 »

Konuyla ilgili olarak rivayet edilen Muaz (ra) hadisi de şöyledir: Ebu İdris el-Havalani (ra) ona, ´Seni Allah için seviyorum´ demişti. Bunun üzerine Muaz (ra) şöyle dedi: Müjdeler olsun sana! Müjde­ler! Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğunu işittim: "Kıyamet günü arşın çevresine insanlardan bir zümre için oturacakları san­dalyeler konur. Yüzleri- ondördündeki ay gibi parlaktır. Bütün in­sanlar korku içindeyken onlar korkmazlar. Herkes endişe içindey­ken onlar endişelenmezler. Onlar Allah Teala´nın veli kullarıdır. Ne korku vardır onlar için, ne de üzüleceklerdir! Onların kimler oldu­ğu soruldu. Allah Resulü (sav) de, ´Birbirlerini Allah için sevenler* buyurdu".

Benzer bir hadis Ebu Hüreyre (ra) tarafından da rivayet edil­miştir:
"Arşın çevresinde nurdan koltuklar vardır. Onların üzerin­de de giysileri nurdan bir topluluk olacaktır. Yüzleri de nur olan bu kimseler, ne peygamberler, ne de şehitler zümresindendirler. Pey­gamberler de, şehitler de onlara gıpta ederler. ´Ey Allah Resulü! Bi­ze onların kim olduğunu söyle´ dediklerinde ´Birbirlerini Allah için sevenler, Allah»için aynı meclisi paylaşanlar, birbirlerini Allah için ziyaret edenler buyurdu".

Ibade b. Samit´ten (ra) rivayet edilen hadis ise şöyledir: "Allah Teala buyurdu ki:
Muhabbetim; birbirlerini Benim için seven, Be­nim için ziyaretleşen, Benim için birbirlerine harcayan ve birbirlerine Benim için sadaka verenlere haktır".[129] İbni Mesud (ra), "Yer­yüzünde olanların hepsini harcasan da onların kalplerini kaynaş-tıramazdın. Fakat Allah onları kaynaştırdı" (Enfal/63) ayetiyle ilgi­li olarak şöyle demiştir: Bu ayet, birbirlerini Allah için sevenler hakkında nazil olmuştur.

Ebu Bişr, Mücahid´den (ra) şunu nakletmiştir: Allah için sevi-şenler bir araya gelip de birbirlerine tebessüm ettiklerinde, kışın ağaç yapmaklarının kuruyup dökülmesi gibi günahları dökülüp gi­der.

Bir hadislerinde de Allah Resulü´nün şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Yedi kimse, arşın gölgesi dışında hiç bir gölgenin bu­lunmadığı günde Allah Teala tarafından gölgelenecektir: ... Allah için kardeş olan, bu niyetle bir araya gelip bu niyetle ayrılanlar"[130] Fudayl b. Iyaz (ra) ve diğerleri şöyle derlerdi: Müslümanın din kar­deşinin yüzüne sevgi ve merhamet hisleriyle dolu bir bakışı dahi ibadettir.

Allah için sevişme, ancak şu şartlara riayet edildiğinde sözkonu-su olabilir:
Biraraya gelindiğinde karşılıklı merhamet; Uzaktayken biraraya gelme arzusu; Dürüstlük; Gıybetten sakınma; Vefakârlık; Aşinalık; Kabalık etmeme; Soğukluk hissine kapılmama; Güler-yüzlülük; Çekingenliğin kalkması;

Fudayl b. Iyaz (ra) şöyle derdi:
Gıybet olduğunda kardeşlik de biter. Cüneyd (ra) ise şöyle demiştir: İki kişi, Allah için kardeş ol­duklarında, birbirlerinden çekinmez ve yalnızlık hissine kapılmaz­lar. Bu, ancak bir eksiklikten dolayı olabilir. Bu babda Allah Resu­lü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İki kişi birbirleri­ni Allah için sevdiklerinde, içlerinde Allah´a en sevimli geleni, kar­deşini en çok sevendir". Başka bir hadiste ise şöyle buyurduğu ri­vayet edilmektedir: "Allah için sevişenlerin O´na en sevimli geleni, kardeşine karşı daha çok şefkat gösterendir". Meşhur bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Kişi, sevdiğini Allah için sevmedikçe imanın tadını alamaz".[131]

İbni Abbas (ra), İkrime´ye (ra) vasiyetinde şöyle demiştir:
Karde­şini gıyabında, ancak işittiğinde hoşlanacağı şekilde konuş. Affedil­meni istediğin gibi onu da affet. Başka bir zat ise şöyle demiştir: Bir din kadeşim yanımda anılırken, orada oturuyor olduğunu canlan­dırmadan konuşmam ve işittiğinde hoşuna gitmeyecek bir şey söy­lemem. Bir diğeri ise şöyle demiştir: Bir din kardeşim gıyabında anıldığı zaman derhal kendimi onun yerine koyarım ve onun hak­kında kendi hakkımda konuşulmasını istediğim gibi konuşurum.

İslamda dürüstlüğün ve sıdkın ölçüsü de budur. Kişinin müslü-man olması, kendi için istediğini kardeşi için de isteyebilmesi, ken­disi için istemediğini din kardeşi için de istememesidir. Ediblerden biri şöyle demiştir: Bir dostundan, kendisinden isteyemeyeceği bir şey isteyen kimse ona haksızlık etmiştir. Kendisinden isteyebilece­ği bir şey isteyen kimse de onu yormuş olur. Böyle bir isteği olma­yan ise, dostuna lütufta bulunmuştur.

Aynı anlamda başka bir edip de şöyle demiştir:
Dostlarının için­de kendini haketmediği bir yere koyan kimse günah işlediği gibi dostları da buna rıza göstererek günah işlemişlerdir. Kendini ha-kettiği yere koyan kimse hem kendini, lıem de dostlarını yormuş de­mektir. Hakettiği yerin altına koyan ise, hem kurtulmuş, hem de dostlarını kurtarmış demektir. İşte bu nedenledir ki eskiler din kar­deşliğine çok büyük bir değer vermişlerdir. Çünkü işin özü budur.

Konuyla ilgili rivayetlerden birinde şöyle denilmiştir:
İki şey vardır ki çok yücedirler ve her keresinde daha da yücelirler: Helal para ve huzur bulunan emin bir dost.

Yahya b. Muaz (ra) ise şöyle demiştir: Devrimizde yüceltilen üç şey vardır
: Biri de vefaya dayalı din kardeşliğidir. Vefa ile kasdedi-len; kişinin gıyabında, varlığında olduğu gibi konuşmak ve davran­maktır. Buna ölüm hali ve kendisinden sonra ailesi de dahildir. İş­te gerçek vefa budur. Allah Resulü (sav) vefanın bu türünü din kar­deşliğinin şartı olarak takdim etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Bunun üzerine biraraya gelir, bunun üzerine ayrılırlar". Böyle bir kardeş­liğin ödülünün de Kıyamet günü arş ile gölgelenmek olduğunu bil­dirmiştir.

Ediplerden biri de vefanın bu şekli hakkında şöyle demiştir: Öl­dükten sonra gösterilen az vefa, hayatta iken gösterilen çok vefadan hayırlıdır. Hasan (ra) ve diğerlerinin anlattıklarına göre Selef-i Salih de böyle düşünürlerdi. Bu meyanda şöyle denilmiştir: Se­leften bir zat ardında aile bırakarak vefat ettiğinde onun samimi dostu ailesine kırk yıl boyunca bakar ve aile reislerinin kaybından başka hiç bir hissetmemelerini temin ederdi.

Rivayete göre Mesruk (ra) ağır bir borca girmişti. Kardeşi Hay-seme´nin de borcu vardı. Mesruk (ra) Hayseme´nin alacaklısına gi­dip onun borcunu ödedi. Hayseme´nin bundan haberi yoktu. Hayse-me de bu esnada gizlice Mesruk´un borcunu ödemekteydi.

Din kardeşliğinin özü, kardeşini huzurunda da gıyabında da sa­mimi olarak sevmek, kalbi dille bir kılmak, içyüzüyle dışyüzünü is­ter toplum içinde ister yalnızken farkettirmemektir. Bu noktalarda farklılık olmadığı zaman, kardeşliğin samimiliği ortaya çıkmış olur. Eğer farklılaşma sözkonusu ise, o zaman kardeşlikte ikiyüzlü­lük, sevgide bölünme var demektir. Bu, dinde bir musibet, mümin­lerin yolları üzerinde bir tuzaktır. Böyle bir durum, imanın hakika-tıyla da bağdaşmaz.

Ebu Rezin el-Ukayli (ra), Allah Resulü´ne (sav) bir şey sormuş, O da bir takım şartlar koymuştu. Şartlardan biri de, nesep bağı bu­lunmayan birini Allah rızası için sevmekti.

Allah için sevmenin temel şartı, taraflar arasında bir akrabalık bağının veya bir iyiliğin bulunmasının gerekmemesidir. Bu konuda Allah Resulü´nün (sav) şöyle bir hadise anlattığı rivayet edilmiştir: "Kişi, başka bir beldedeki din kardeşini ziyaret etmek için yola çık­tığında Allah Teala yolunun ortasına onu gözleyen bir melek koyar. Melek, ´Nereye gidiyorsun?´ diye sorduğunda ´Filan beldedeki din kardeşimin ziyaretine´ der. Bunun üzerine melek, ´Onunla aranda bir akrabalık veya sana dokunmuş bir iyiliği var mı?´ diye sorar. Adam ´Hayır, ben onu sırf Allah için sevdim´ der. Bu cevap üzerine melek, ´Ben Allah Teala´nın elçisiyim. Sen onu sevdiğin için Allah Teala da seni sevdi´ der".[132]

Ömer b. Hattab (ra) ve oğlu Abdullah´tan (ra) şu söz rivayet edil­miştir:
Bir adanı, gündüz oruç tutup iftar etmeksizn gece boyunca namaz kılsa ve nefsiyle mücahede etse, birilerim Allah için sevip yine birilerine Allah için buğzetmedikçe yaptıklarının hiç bir faydasim görmez! Bu konuda Allah Resulü´nden (sav) şu hadis rivayet edilmiştir: "O, ashabına imanın en sağlam kulpunun hangisi oldu­ğunu sormuştu. Sahabe, ´Namaz´ dediler. ´Güzeldir, ama değil´ bu­yurdu. ´Hac´ dediler, ´Güzeldir, ama değil´ buyurdu. ´Cihad* dediler, ´Güzeldir, ama değil´ buyurdu. Bunun üzerine ´Sen söyle ey Allah Resulü!´ dediler. O da, ´İmanın en sağlam kulpu, Allah için sevmek ve O´nun için buğzetmektir buyurdu".

Sahabe, sevilen bir din kardeşinin hal bakımından değişmesi durumunda ne yapılması gerektiği, ona buğzedilip edilmeyeceği hususunda farklı görüş belirtmişlerdir. Bu konuda Ebu Zer (ra) şöyle demiştir: Sevdiğim kimsenin hali değişirse, daha önce sevdi­ğim gibi buğzederim.

Ebu´d-Derda (ra) hakkında ise şöyle bir hadise nakledilmiştir:
Meclisine sürekli gelen ve Allah için sevdiği bir genç vardı. Ona yaşlılardan fazla değer verir ve kendisine yakın tutardı. Hatta genç adamı çekemeyenler bile vardı. Genç büyük bir günah işledi. Çeke­meyenler derhal Ebu´d-Derda´ya (ra) gelip durumu haber verdiler ve ´Onu meclisinden uzaklaştıracaksın değil mi?´ dedile...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

10 Ocak 2010, 19:00:39
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #2 : 10 Ocak 2010, 19:00:39 »

Alim ile cahil ve salih ile günah işleyen arasında da Allah için kardeşlik ve dostluk oluşabilir. Bunun gayesi de, dindarlığın takvi­yesi ve taraflardan birinin diğerini Allah Teala´ya yaklaştırmaya çalışması olabilir. Bu noktada makam bakımından üstte olan dos­tuyla ilgili olarak bir takım niyetlere sahip olabilir. Bu niyetler, din kardeşinin ahlakını güzelleştirmek, amellerini İslah etmek ya da daha farklı güzellikler olabilir. Her müminin, amelini düzelten bir dostu vardır. Bu görevi yapması beklenen biri vardır. Mümin, bir anda ve tamamen helak olmaz. Kendisine şefkatle yaklaşan bir dostu, alim veya salih bir zatın tevazusu ona destek olur. O da bun­ları, kendi üstünde görür. Onlar, müminin ayıbını örter, başkaları­nın onu kınamalarına fırsat vermezler.

Din kardeşliğinde izlenen bunlar gibi bir çok yol daha vardır. Hepsinde de asıl olan güzel niyetlerdir. Bunları bilmeyen kimse, kendinden daha yukarıda birinden bunları öğrenmeli, o da hem il­miyle, hem de malıyla ona yardımcı olmalıdır. Fakirlikteki bilgisiz­lik, zenginlikteki bilgisizlikten çok daha zordur. Kişinin ilim ihtiya­cı, para ihtiyacından aşağı değildir.

Fudayl b. Iyaz şöyle demiştir: Dosta ´sadık´ denilmesi arkadaşı­na sadaka vermesinden, ´refik´ denilmesi ise iyi davranması ve re­fakatinden dolayıdır. Dostunuz daha fakirse ona paranızla rıfk ya­ni şefkat ve dostluk gösterin. Eğer ilim bakımından üstünseniz, o zaman da ilimle şefkat ve dostluk gösterin. Herkes dostuyla ilişki­sinde dürüst ve samimi olmalı, onu toplum içinde kınamamalı, ku­surunu araştırmamahdır. Denilmiştir ki: Müminlerin nasihatleri, kulaklarındaki küpeler gibidir.

Cafer b. Burkan şunu anlatmıştır: Meymun b. Mehran bana şöy­le demişti: İstemediğim şeyleri yüzüme karşı söyle! Müminin din kardeşine nasihati ve dürüstlüğü, hoşlanmadığı şeyleri yüzüne söylemedikçe ortaya çıkmaz. Eğer kardeşi samimi ise, bu sözlerden dolayı ona kızmayacaktır. Ama sevgisinde samimi değilse o zaman Öfkelenecek ve söylediklerinden hoşlanmayacaktır. Bu da dostlu­ğun yalan olduğunu gösterir.

Allah Teala yalancılar hakkında şöyle buyurmaktadır:
"Ama dü­rüst olanları sevmezsiniz". (A´raf/79)

Salihlerden bir zat şöyle demiştir: En sevdiğim kişi, ayıp ve ku­surlarımı gösteren kimsedir. Ömer b. Hattab (ra) din kardeşlerini bu şekilde yönlendirir ve emirler verirdi. ´Din kardeşine kusurları­nı gösteren kimseye Allah merhamet buyursun!´

Mus´ir b. Keddam´a, ´Kusurlarının sana bildirilmesini ister mi­sin?´ diye sorulmuş o da şu cevabı vermişti: Başbaşa iken söylen-mişse evet! Ama meclis içinde beni küçük düşürerek söylenirse ha­yır! Selef-i Salih´in güzel ahlakından biri de şuydu:

Onlar içlerinden birinin ahlakını beğenmediklerinde başbaşa iken kendisine söyler veya yazdıkları bir notla kendisine iletirler­di. İşte Öğüt vermek ile rezil etmek arasındaki fark! Gizlice yapılan nasihat, toplum içinde yapılan ise rezil etmedir. İkinci tür nasihat-larda niyet genellikle sıhhatli değildir. Çünkü onda, muhatabı zor duruma düşüren bir çirkinlik sözkonusudur. Kınamakla ayıplamak arasındaki fark da böyledir. Kınama (=îtâb) başbaşa iken yapılır. Ayıplama (=Tevbîh) ise insanların huzurunda yapılır.

Allah Teala da mümin kullarını huzurunda yalnız iken kınar ve onun bu halini örter. Günahlarını gizliden bildirir. Bunlar arasın­da kiminin amel defteri mühürlü olarak verilir ve cennete götürü­lürler. Cennete yaklaşıldığında mühürlü defterleri verilir ve oku­maları sağlanır.

Ayıplananlar ise şahitlerin huzurunda çağrılırlar. Orada bekle­yenlerin hepsi onların rezaletine muttali olurlar. Bu durum azap­larının arttırılmasına sebep olur.

İdare etmekle (=Müdârat) ile iki yüzlülük (=Müdâhenet) arasın­daki fark da böyledir. İdare etmek, Allah rızası için ve ahiret uğ­runda gösterilen davranış biçimidir. Bu, bir borç verilmesi, mümin kardeşinizin günahtan uzak tutulması ve kalbinin İslah edilmesi gibi ulvi gayelerle başvurulan bir yoldur. îki yüzlülük ise, dünyevi bir çıkar elde etmek ve nefsani arzuları tatmin etmek için yapılır. Gıpta etmek ile haset etmek arasında da böyle bir farklılık var­dır. Gıpta etmek, din kardeşinizde gördüğünüz bir şeyin sizde de ol­masını istemeniz ve onu yitirmesini temenni etmemenizdir. Bilakis onda kalmasını ve devamlı olmasını dilemeniz dir. Hased ise, din kardeşinizde gördüğünüz bir şeyin sizde de olmasını ve onunkinin elinden çıkmasını istemeniz, elinde kalmasından rahatsızlık duy-manızdır. Bu niyetle söz veya fiil türünden bir gayret göstermeniz haddi aşma ve zulümdür. Bu ise, büyük günahlardandır.

Feraset ile su-i zan arasında da fark vardır. Feraset, din karde­şinizde gördüğünüz bir şeyden dolayı bir kanaate varmanız ve onunla ilgili bir hisse sahip olmanızdır. Bu, kötü bir şey ise onu söy­lememek, açıklamamak, hüküm vermemek ve kesin olacak gibi davranmamak gerekir. Aksi takdirde günah işlenmiş olur. Su-i zan ise, bir din kardeşiniz hakkında kötü bir görüşünüz bulunması, içi­nizdeki bir kinden dolayı hakkında kötü düşünmeniz, kendinizde-ki bir kötülük veya çirkinliği din kardeşinize yüklemeye çalışmanız ve kendinizi onunla kıyaslamanız dır. İşte su-i zan budur.

Su-i zan kalbin gıybetidir. Bu da Allah Resulü´nün (sav) şu buy­ruğundan dolayı haram kılınmıştır: "Allah Teala, mümine mümi­nin canını, malını, namusunu ve hakkında su-i zanda bulunmasını haram kıldı".[137] Allah Resulü (sav) başka bir hadisinde de şöyle bu­yurmuştur: "Zandan sakının! Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır".[138] Buraya kadar beş temel kavramı ve onların zıtlarını tanımaya, aralarındaki farkları görmeye çalıştık. Bunları iyi bilin ve gereğini yapın. Müslüman, din kardeşine malıyla, diliyle, kalbiyle ve fiille­riyle yardım etmelidir. Allah için kardeşlik bu dört unsurla olur. Eğer fiili bir yardıma ihtiyacı olursa bedeninizle, sözlü bir haksız­lığa uğramışsa dilinizle, paraya ihtiyacı varsa malınızla yardımına koşmanız gerekir. Yardımın en alt derecesi kalp ile yardım olup sı­kıntı ve tasasında ona manen destek olmak, sıkıntısının gitmesini temenni etmek şeklinde yapılır. Mümin, din kardeşine karşı sürek­li hüsnü niyet beslemeli, gıyabında onu muhafaza etmeli, her fır­satta övgüyle anmalı, lütfunu geniş tutmalı, kusurlarım dürüp kü­çük hatalarını kabullenmelidir.

Konuyla ilgili olarak veciz bir sözde şöyle denilmiştir: Hiç bir in­san yoktur ki iyi ve kötü yönleri bulunmasın. İyi yönleri ağır bastı­ğında kötü yönleri sinecektir. Bu, orta yollu müminin halidir. Şef­katli bir din kardeşi, din kardeşinin bildiği güzel yönlerini anlatır. Adi münafıklar ise, kardeşiyle ilgili olarak bildiği en çirkin kusur ve ayıpları ortaya döker. Bu babda Allah Resulü´nün (sav) şöyle bu­yurduğu rivayet edilmiştir: "Komşunun kötüsünden Allah´a sığı­nın. O, komşusunda bir hayır gördüğü zaman örter, bir kötülük gördüğünde ise açıklar".[139]

Bu hadis, bir anlamda Allah Resulü´nün (sav) şu buyruğunun açıklamasıdır:
"Muhakkak ki büyüleyen söz de vardır". Çünkü her sözün sonunda, niçin söylendiğinin açıklaması vardır. Adamın biri Allah Resulü´nün (sav) huzurunda bir başkasını Övmüştü. Bir gün sonra aynı adam, evvelki gün övdüğü kimseyi tenkid edip ayıpladı. Allah Resulü (sav) de, ´Dün övüyordun, bugün ise yeriyorsun´ bu­yurdu. Adam da şöyle dedi: Allah´a yemin ederim ki dün doğru söy­lemiştim, bugün de yalan söylemiyorum. Çünkü dün beni memnun etmişti, ben de onunla ilgili olarak bildiğim her iyiliği anlatmıştım. Bugün ise beni kızdırdı. Ben de bildiğim bütün kötülüklerini sıra­ladım. Bunun üzerine Allah Resulü (sav), şöyle buyurdu: Öyle bir söz vardır ki insanı büyüler".[140] Allah Resulü (sav), böyle buyur­mak suretiyle adamın sözünü beğenmediğini ifade etmiş ve onu si-hire benzetmiştir. Bilindiği üzere sihir haramdır.

O, bir başka hadisinde de şöyle buyurmuştur: "Çirkin konuşmak ve maksatlı beyan nifakın iki şubesidir".[141] Bir diğer hadis de şöy­ledir: "Allah Teala size maksatlı beyanı mekruh görmüştür".

İmam Şafii´den de (ra) adaletle ilgili bir söz nakledilmiştir. Mu-hammed b. Abdullah b. Hakem bize şunu rivayet etti: Şafii´nin (ra)şöyle dediğini işittim: Müslümanlardan hiç biri O´na isyanı terket-medikçe Allah´a etmiş olamaz. Onlardan hiçbiri de O´na itaati ter-ketmedikçe Allah´a isyan edemez. Her kimin ibadet ve taatleri is­yan ve günahlarından fazla ise o adildir. İbnu Abdi´l-Hakem bu sö­zün, çok zeki insanların söyleyebilecekleri sözlerden biri olduğunu belirtmiştir.

Yine Şafii (ra), arkadaşlık konusunda tam açılma ile tam kısma arasında tutulacak orta yolla ilgili olarak çok güzel bir söz söyle­miştir: İnsanlardan uzaklaşmak düşmanları çeker. Onlara tam açılmak ise bir çok kötü arkadaşı çeker. Siz, tamamen açılma ile tam daralma arasında bir yol tutun.

Allah Teala, müminleri sabır ve rahmetle niteleyerek şöyle bu­yurmuştur: "Birbirlerine sabrı tavsiye ederler, birbirlerine merha­meti tavsiye ederler". (Beled/17) Başka bir ayette de onları ´zilletle niteleyerek şöyle buyurmuştur: "Müminlere karşı zelil, inkar eden­lere karşı azizdirler". (Maide/54); "Kendi aralarında merhametli­dirler". (Feth/29) Bütün bunlar, mümine gösterilmesi gereken öze­ni göstermektedir. Dostluktaki samimiyetin özü de budur. Yine O şöyle buyurmuştur: "Ne de samimi bir dost". (Şuara/101) Yani ken­disiyle ilgilenecek bir dost bulamaz.

Rivayete göre İsa (as) havarilerine şöyle de...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

10 Ocak 2010, 19:07:30
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #3 : 10 Ocak 2010, 19:07:30 »

Madar b. İsa ve Süleyman (ra) şöyle demişlerdir: Her kim birini sever, sonra hukukunda kusur ederse sevgisinde yalancıdır! Ebu Süleyman ed-Darani (ra) ise aynı adam hakkında şöyle demiştir: O, sevgisinde samimi olabilir, ama hukuka riayette cimrilik etmiştir. Yine o şöyle demiştir: Dünyanın tamamı benim olsa ve onu din kar­deşlerimden birinin ağzına koyacak olsam, lokmasının küçük olma­sını isterdim. Başka bir vesilede ise şunu söylemiştir: Kardeşlerim­den birine ikram ettiğim lokmanın tadını kendi ağzımda hissederim. Din kardeşlerine ikramda bulunmak ve onlara yemek yedirmek, sevap bakımından sadakadan daha faziletli bir ameldir. Bundaki oran, akrabalara ve yakınlara verilen sadakanın, yabancılara veri­lenden katlarca fazla olması gibidir.

Ali (kv) şöyle demiştir: Din kardeşime verdiğim bir dirhem, fa­kirlere verdiğim yüz dirhemden daha sevimlidir. Onun bir başka sözü de şudur: Hazırladığım bir yemeğe din kardeşlerimi topla­mam, bir köle azat etmemden daha sevimlidir.

Hikmet ehlinden bir zat da oğluna şöyle öğütte bulunmuştu: Ey oğul, düşmanların arasına gir, dostların arasına ise sakın girme! ´Bu nasıl olacak?´ diye sorulduğunda şöyle demiştir: Düşmanların arasına girip aralarını bulmaya çalışmak onların dostluğunu ka­zandırır. Dostların arasına girmek ise düşmanlığı besler.

Hiç kimse bir din kardeşine gıyabında ihanet etmemeli, hoşlan­mayacağı şekilde konuşmamalıdır. -Sözkonusu şey mubah bile ol­sa,- o hoşlanmıyorsa söylememek gerekir. Kardeşinin yaptığı bir fi­ille ilgili olarak kesin bir ilme sahip değilse-hoşlanmasa bile- hak­kında konuşmamalıdır. Çünkü din kardeşi ondan daha bilgili ola­bileceği gibi, bildiği bir açıklama şekli de olabilir. Kardeşine hiç bir surette yalan söylememeli, sırrını ifşa etmemeli ve gıyabında kovu-culuk ya da gıybette bulunmamalıdır. Onunla ilişkisinde idarecili­ği gerektirecek biçimde davranmamalı, mazeret gerektirecek bir şeyler yapmamalı, sevmediği veya ona güç gelecek bir şey için onu zorlamamalıdır.

Abbas (ra), oğlu Abdullah´a (ra) şöyle demişti:
-Ömer b. Hattab´ı (ra) ima ederek- Bu adamın seni yaşlıların önüne geçirdiğini ve kendisine çok yakın tuttuğunu görüyorum. Şu üç öğüdümü iyi ko­ru: Onun sırrını ifşa etme! Huzurunda kimseyi çekiştirme! Yalanı­na tanık olmasın! Bununla ilgili rivayetlerden birinde de şu ifade yeralmıştır: Onun emrine karşı çıkma ve ona asla ihanet etme!

İbni Abbas (ra) şöyle demiştir: Bunu Şa´bi´ye anlattım, o da riva­yet etti. O şöyle demiştir:
Her bir kelime bin kelimeden daha hayır­lıdır. Kimi kelime de onbin kelimeden daha hayırlıdır. Seleften bir zat kardeşlerinden birine bir sır vermişti. Ardından da, ´Onu hıfzet­tin mi yoksa unuttun mu?´ diye sormuştu. Kardeşi de, ´Unuttum´demişti.

Ediplerden birine şöyle denilmişti: Sırrı nasıl korursun? O da şu cevabı vermişti
: Onun mezarı olurum! Aynı soru başka birine sorul­duğunda, o da şöyle karşılık vermişti: Haber vereni bilerek inkar eder, haber almak isteyene de yemin verdiririm. Sır koruma hak­kında işittiğimiz en güzel söz, şeyhlerimizden birinin bir kardeşin­den naklettiği şu rivayette geçmektedir. İkisi birlikte şair Abdullah b. Mu´tez´i ziyaret etmiş ve sırrı muhafaza etmek hakkında bir şiir söylemelerini istemişlerdi:

Sır emanetgâhımı saklamak için hazırlık yaptım, Ve onu sineme gömdüm; sinem sırrın mezarı oldu.

Onun yanından çıkmıştık ki Muhammed b. Davud el-İsbaha-ni´yle karşılaştık. Nereden geldiğimizi sorunca İbnü´l-Mu´tezz´in şi­irinden sözettik. Bizi durdurup az düşündü. Ardından da ´Şimdi be­nim sözümü dinleyin´ diyerek şu şiiri okudu:

Sır, ne sinemde yer alır ne de mezarda, Çünkü gömülenin bir gün çıkacağını bilirim, Ama ben, unuturum onu sanki, Daha önce öyle bir şey duymamış gibi. Sırrı kendimle aramda saklamak caiz olsaydı, İç organlarımdan başka hiçbiri onu bilmezdi.

Allah Resulü (sav), konuyla ilgili olarak şöyle buyurmuştur
: "Ar­kadaşların en kötüsü, kendisini idare etmek zorunda kaldığın ve sürekli özür dilemeye sevkedendir". Yine O´nun şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Arkadaşların en kötüsü, kendisi için zorlamaya gidilendir". Fudayl b. Iyaz (ra) ise şöyle demiştir: İnsanları küstü­ren zorlamadan başkası değildir. Biri kardeşini ziyaret ettiğinde kendi yapmadığı tarzda zorlama ikramlara muhatap olduğu za­man onun evine bir daha gitmekten çekinir.

Aişe validemiz de (ra) şunu rivayet etmiştir:
"Mümin, müminin kardeşidir. Onu istismar etmez ve ondan çekinmez". Din kardeşle­rini çoğaltma ve onlarla mutlu olma babında söylenmiş zarif bir ha­dise işittik. Hadiseyi yaşayanı hatırlamasak da Hars b. Muham-med, İbrahim b. Sa´id el-Cevheri´den nakletmişti: Hişam´a pahalı bir kürk hediye edilmişti. Yanındaki birine, ´Bunu Sa´id el-Cevhe-ri´ye götür ve kendisine şöyle de: Bu, Hüşevm tarafından gelen bir kürktür, onun adına satın al! Kürkü götüren adam onu satıp para­sını aldıktan sonra geri döndü. Hişam, kürkün parasını Hüşeym´e gönderdi. Böylece kürk de paralar da Hüşeym´in olmuş oldu.

Ali b. el-Medini şunu nakletmiştir: Ahmed b. Hanbel (ra) bana, ´Seninle Mekke´ye gitmek istiyorum ama tek düşüncem seni bıktır­mam veya senin beni bıktırman yönündeki endişem. Çünkü kar­deşleri bıktırmak, kerem sahiplerinin ahlakına uyan bir davranış değildir* demişti. Mekhul de (ra), Hasan´a (ra), ´Seninle Mekke´ye gitmek istiyorum´ demişti. Hasan´m (ra) cevabı şu oldu: Sana ikra­mı, aranızdaki ilişkiyi kopartacak tarzda olan kimseyle arkadaşlık etme!

Ebu Amr b. el-Ala şöyle demiştir: Dostun hakkında olması dışın­da sabır her konuda güzeldir. Yine o şöyle demiştir: Allah için kar­deş olmuş kimselerin günde en az iki kez biraraya gelmelerini müs-tehap görürüm.

Enes b. Malik (ra) şunu söylemiştir: Allah Resulü´nün (sav) as­habı, birlikte yürürlerdi. Karşılarına bir kaya veya çöp yığını çıktı­ğında ikiye ayrılır ve buluşurlardı. O buluşma anında dahi birbir­leriyle selamlaşırlardı. Hasan (ra) ve Ebu Kılabe (ra) ise şöyle de­mişlerdir: Kişinin din kardeşinden kâr etmesi asaletten değildir. Ibni Şirin de (ra) şunu söylemiştir: Kardeşine, ona ağır gelecek ik­ramda bulunma!

Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bir meclisi paylaşan iki kişi, bunu güvenle yaparlar. Onlardan birinin diğerinin hoşlanmayacağı bir şeyi ifşa etmesi helal olmaz". İbnü´l-Mübarek (ra) bir sefere çıkmıştı. Beraberinde de bir topluluk var­dı. Yola çıkarken kendilerine şöyle demişti: Bende hoşunuza gitmeyen bir şey görürseniz söyleyin! Yolun bir noktasında ayrılmak is­tediklerinde, ´Bende hoşunuza gitmeyen bir şey mi gördünüz?´ diye sordu. İçlerinden bir genç, ´Ben gördüm´ dedi. O da, ´Ne gördün?´ di­ye sordu. Genç, ´Dişlerini misvakladığıru görmedik´ dedi. Bunun üzerine İbnü´l-Mübarek (ra) şöyle dedi: Ne yazık! Dişler dostların önünde misvaklanır mı?!

Bişr b. el-Hars (ra) şöyle derdi: İnsanlar arasında yalnız ahlakı güzel olanla içli dışlı olun. Öylesinden ancak hayır gelir. Kötü ah­laklıyla hemhal olmayın. Ondan ancak kötülük gelir.

İmam Şafii (ra) ise şöyle demiştir: Kızmasını beklediğimde kız­mayan eşek, memnun olmasını beklediğimde memnun olmayan ise şeytandır! Amr b. Dinar´ın da (ra) şu sözü nakledilmiştir: Seni arzu eden biri hakkında zühd sahibi olman nasibin azlığı, senin hakkın­da zühd sahibi olan birini arzu etmen ise nefsin zilletidir. Muham-med b. Şirin (ra) şöyle derdi: Kişi, kardeşinin günahları yetmiş gü­nah oluncaya kadar ona tahammül eder ve onlar için özür bekler. Kardeşi öyle yaparsa sabreder. Aksi halde, ´Kardeşimin benim bil­mediğim bir mazereti var herhalde´ der.

Süfyan-ı Sevri (ra) şöyle demiştir: Bir kimseyle kardeş olmak is­tediğinde onu kızdır. Hakkında soru sorabileceği kimseleri ondan sakla. Eğer ´Tamam´ derse onunla dost ol. Aksi takdirde iyice sına­madığın kimseyle kardeşlik etme. Sınamak için ona sır ver, sert ko­nuş ve kızdırmaya çalış. Eğer sırrı ifşa ederse ondan sakın. Ebu Ye-zid´e (ra) ´Kiminle dost olayım diye bir soru sorulmuştu. Şöyle ce­vap verdi: Senin hakkında Allah´ın bildiğini bilen, O´nun örttüğü­nü örten kimseyi. Zünnun-i Mısri (ra) ise şöyle demiştir: Seni gü­nahsız gibi görmek isteyen kimsenin dostluğunda hayır olmaz. Ule­madan bir zata, ´Hangi tür insanlarla arkadaşlık edilebilir?´ diye sorulmuştu. Şöyle dedi: Zorlamanın ağırlığını kaldıran ve ilişkiniz­de çekince koyma sıkıntısı doğurmayan kimse

Cafer b. Muhammed es-Sadık (ra) şöyle demiştir:
Din kardeşle­rim arasında bana en ağır gelen, benim için kendini zorlayan ve iliş­kimde çekince koyduğum kimsedir. Onların en hafifi ise, kendisiyle beraber iken yalnız başımaymışım gibi rahat olduğum kimsedir.

Bu ve benzeri sözlerin tamamından çıkan, din kardeşliği ve Al­lah için sevmenin taşıması gereken sıfatlardır. Din kardeşliği yapmacıklık ve şirin görünme çabalarından uzak, riyakârlık ve...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

10 Ocak 2010, 19:16:01
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #4 : 10 Ocak 2010, 19:16:01 »

Ebu´d-Derda (ra), saban çeken iki Öküz görmüştü. Bir ara öküz­lerden biri durarak vücudunu sabana sürtmeye başlamıştı. Ebu´d-Derda (ra) bu sahneyi görünce ağlamaya başlamış ve şöyle demiş­ti: Allah´ın emrini yerine getirmek için yardımlaşan din kardeşleri de böyledir. İçlerinden biri durduğu zaman, diğeri de onun durma­sı sebebiyle durur. Ebu´d-Derda´nın (ra) ibadetinin ağırlığı tefekkürdü, O şöyle derdi: Secdemde, adlarıyla bildiğim kırk kardeşim için dua ederim.

Konuyla ilgili bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyur­duğu rivayet edilmiştir:
"Din kardeşinin başka bir kardeşi için gı­yabında ettiği dua geri çevrilmez. Melekler de, ´Onun için istediğin senin de olsun´ der"[146]Hadisin başka bir lafzında ise şu ifade geç­mektedir: ´Allah Teala şöyle buyurur: Vermeye seninle başlayaca­ğım´. Meşhur bir hadiste de Allah Resulü´nün şöyle buyurduğu ri­vayet edilmiştir: "Kişinin kendiyle ilgili kabul edilmeyip kardeşiy­le ilgili kabul edilen birçok duası vardır".

Din kardeşliğinin gereklerinden biri de, kardeşlerin gıyapların­da birbirleri için dua ve istiğfarda bulunmalıdır. Kardeşliğin bere­keti de ancak bu noktada gündeme gelmektedir. Muhammed b. Yu­suf el-İsbahani (ra), şöyle derdi: Salih bir din kardeşi mirasım pay­laşan ailen gibidir. O senin hasretinle yaşar, sunduğuna ilgi göste­rir, gecenin karanlığında senin için dua eder. Salih bir din kardeşi meleklere de benzetilmiştir. Çünkü konuyla ilgili bir hadiste şöyle buyrulmuştur: "Kul öldüğü zaman insanlar ´Acaba geride ne bırak­tı?1 diye sorarlar. Melekler ise, ´Acaba ne getirdi?´ diye sorar ve ge­tirdiği iyiliklere sevinir, onun üzerine titrerler".

Ulemadan bir zat ise şöyle demiştir: Allah için kardeş edinme­nin başka hiç bir faydası olmasa, sadece şu yeter ki onlardan biri­ne kardeşinin vefat haberi ulaştığında ona merhamet diler ve ba­ğışlanması için dua eder. Belki de o kimse, bu kardeşinin hüsnü ni­yeti sayesinde bağışlanacaktır. Bir başka zat ise şöyle demiştir: Bir din kardeşinin vefat haberini alıp onun için merhamet dileyen ve istiğfarda bulunan kimse onun cenazesinde bizzat bulunmuş ve na­mazını kılmış gibi olur. Allah Resulü´nün şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Mezanndaki Ölü, boğularak ölen gibidir, her şeye tu­tunmaya çalışır. Çocuğundan, babasından ve kardeşinden dua bek­ler. Canlıların duaları, Ölülerin mezarlarına nur dağları gibi iner". Denildi ki: Ölülere edilen dua, dirilere dünyada verilen hediye­lere benzer. Melek, ölünün yanına gelir. Elinde nurdan bir tabak ve üzerinde nurdan bir mendil vardır. Sonra o şahsa, ´Bu, falan kardesinizin hediyesi´ der. Ölü, dirilerin aldıkları hediyelere sevinmesi gibi bu hediye ile mutlu olur.

Kardeşler, birbirlerine gıyaplarında dua etmeyi tavsiye eder, ya-kini imanların güzelliği ve niyetlerinin dürüstlüğünden dolayı bir­birlerini buna özendirirlerdi. Serzenişin en büyüğü, bir din karde­şi bile olmaksızın dünyadan ayrılıp giden kimsenin serzenişidir.

Dien kardeşliğinin faziletleri açıkça görülmektedir. Kul, bu fazi­letler sayesinde Allah katında muhibbanın mertebelerine nail olur. Dünyada en yalnız insan, sıcaklığım hissedebileceği ve huzurla yaslanabileceği içten bir dostu olmayan kimsedir. Allah Resulü´nün de (sav) bu hususta şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Dostu ol­mayan gariptir. Su-i zan sizi dostsuz bırakmasın". Şeyhlerden biri bu konuda şöyle bir şiir söylemiştir:

Garip, yurdu kendine ağır gelen değil, Öz yurdundan uzakta olandır garip! Eski bir bağı ve vefası olan ise, Setler aşmış olsa dahi yakındır!

Süfyan-ı Sevri´ye (ra), ´Kimde sıcaklık bulursun?´ diye bir soru sorulmuştu. ´Kays b. Rebî´de, kendisini iki senedir görmedim´ dedi. Başka bir zat ise şöyle demiştir: Uzaktaki bir kardeşimin sevgisi, günde iki üç kez yanıma gelen giden birinin sevgisinden çok daha sağlamdır. Muhammed b. Davud (ra) ise şöyle demiştir: Ziyaret-gahlann uzaklığına rağmen kalplerin yakınlığı, beldelerin beldele­re yakınlığından daha hayırlıdır.

Kişi, kardeşiyle ilişkisinde beş husustan sakınmalıdır. Bunlar, edep ve terbiye ile bağdaşmayan şeylerdir.


1.Zorluğundan dolayı hoşlanmadığı bir şeye zorlamak;

2.Kardeşiyle ilgili mübâlâyı dinlememek, söylediğine inanma­mak;

3.Nereden gelip nereye gittiğini sık sık sormamak;

4.Halini araştırmamak ´tecessüs´;

5.Onunla ilgili hususlardan haberdar olmaya gayret etmemek ´tahassüs´. hususu asla hoş görmemiş ve onların bu yaklaşımıyla ilgili birçok rivayet aktarılmıştır.

Muhammed b. Şirin (ra) şöyle demiştir
: Kardeşine, ona ağır ge­lecek bir şeyi zorlama. Mücahid (ra) ise şöyle demiştir: Bir kardeşi­nizi yolda gördüğünüzde, nereden gelip nereye gittiğini sormayın. Hem doğru, hem de yalan söylemesi muhtemeldir. Yalan söylemek zorunda kaldığında onu buna zorlamış olursunuz.

Rivayete göre, hikmet ehlinden biri kendi gibi bir zata uğramış­tı. Ona, ´Sevgin için söz kesmeye geldim´ dedi. O da, ´Eğer mihrini şu üç şey yaparsan olur dedi. Diğeri, *Nedir onlar?´ diye sorunca öbürü şöyle dedi: İlki, hiçbir konuda bana muhalefet etmemen, ikincisi hakkımdaki mübalâğayı kabul etmemen, üçüncüsü de be­nim için kimseye rüşvet vermemendir. Bunun üzerine diğeri Teki, kabul ettim´ dedi. Mihir isteyen de, ´Seninle kardeş oldum´ dedi.

İnsanların hallerini araştırmak  ve haberlerini Öğ­renmeye çalışmak  Allah Resulü (sav) tarafından neh-yedilmiş davranışlardır. O, arkadan konuşma ve dargınlıkla bera­ber bu ikisinin terkini de kardeşliğin şartları arasında zikretmiş­tir: "Tecessüs etmeyin, tahassüs etmeyin, arkanızdan konuşmayın ve darılmayın. Allah´ın kardeş kulları olun".[147] Hadiste geçen ´Mu-kâta´a´, kişinin kardeşiyle ilişkisini kesmesi veya alışılan adetlerin dışına çıkarak ona karşı eski halini terketme sidir.

´Tedâbür ise, ´gıybet´in ´gayb´ kelimesinin türevi olması gibi ( arka´ kelimesinin türevidir. Buna göre kasdedilen, kişinin bir din kardeşine arkasını dönüp gittiğinde onun hakkında yüzyü-zeyken davrandığı gibi davranması, konuştuğu gibi konuşmasıdır.

Din kardeşleri, gecelerini zikir, ilim, amel ve tilavetle ihya eder­ler. Bunlarla dolu bir birliktelik, arkadaşlığı ve kardeşliği daha da güzelleştirip derinleştirir. Selef, bu tür dostluktan sevap umulaca­ğım söylerdi. Onlara göre bu, hem dünya, hem de ahiret bakımın­dan faydalı bir ameldi. Halvet ve yalnızlıkta ahlakın güzelleştiril­mesi, akılların aşılanması ve ilimlerin müzakeresinin yeterince ya­pılabileceğini düşünmezlerdi. Bunun ancak erbabına mahsus oldu­ğunu söylerlerdi.

Onlar, yürekleri selamette olup az ile razı olan, merhametle do­nanmış, hasetten arınmış, yardımlaşmaya gönül vermiş, gösteriş­ten uzak, zorlamacılıktan sıyrılmış ve sürekli kaynaşma halinde olan kimselerdi. Bu hasletler bulunmayıp zıtları hakim olduğu za­man, onlara sahip olanlar arasındaki farklılaşma belirgin olur. Ni­tekim bu konuda şöyle denilmiştir: Zorlamadan sıyrılan kimsenin sohbet ve ülfeti devamlı olur. Sıkıntısı az olan kimsenin sevgisi de sürekli olur.

Ali (kv) şöyle demiştir:
Dostların en kötüsü, onun için kendini zora soktuğun kişidir. Rivayete göre dostları Yunus Peygamberi (as) ziyaret etmişlerdi. Onlara arpa ekmeği ve kendi yetiştirdiği sebzelerden ikram etti. Ardından da şöyle demiştir: Allah Teala´nm kendilerini lüzumsuz yere zorlayanlara lanet ettiğini bilsem, daha iyisini ikram etmek için kendimi zorlardım!

Allah Resulü de (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Ben ve ümmetimin takva sahipleri, lüzumsuz yere zorlamadan beriyiz". Kişinin kendini lüzumsuz yere zorlaması (=tekellüf), niyette olma­yan bir şeyi yapmak, kendisini ilgilendirmeyen bir şeye karışmak ve haset sebebiyle yetenden fazlasına yönelmektir.

Nefste yerleşik olan haset ve kin ise, beraberinde zıtlaşmayı ve farklılaşmayı getirir. Gösteriş ve büyüklerime ise soğumayı ve uzak durmayı doğurur. Çirkinlik ve tuzakçılık ise karşılıklı nefrete se­bep olur. Bütün bunlar, sıcaklığı ortadan kaldıran, muhabbeti ze­deleyen ve kardeşliği faziletini boşa çıkartan hususlardır.

Ehli Beyt´ten bir zat şöyle demiştir: Bana en ağır gelen kardeş; kendisinden çekindiğim, kendisinin de benden çekindiği kimsedir. Selef-i Salih´ten bir zat ise şöyle demiştir: Asr-ı Saadetteki kardeş­ler, birbirlerini istismar etmez ve birbirlerinden çekinirler. Hasan el-Basri´ye (ra), malı kendinden habersiz olarak yenilen bir dostun durumu sorulduğunda şöyle demiştir: Nefsin huzur, kalbin süku­net bulduğu kimseler için mallarını yerken izin istemeye gerek yoktur.

Zünnun-ı Mısri´ye (ra) üns hakkında bir soru sorulmuştu. Şöyle cevap verdi: Üns; her aydınlık yüze ve her güzel sese ısınman, ün-siyet göstermendir. Başka birinin malı alınırken, Allah Teala o kimseyle kardeşi arasında yer alır. Kardeşinizin bu durumdan memnun olduğunu veya mekruh görmediğini bildiğinizde böyle davranmak helal olur. Önceden izin verilmiş olmasa da sabık bilgi­niz izin yerine geçer. Bu bilginin alameti ise, yüreğinizin o kardeşi­nizle ferahlaması ve onun kalbinize hafif gelmesidir. Bu, aynı ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes