> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Kutul Kulub > Helaller, Haramlar Ve Şüpheli Konular
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Helaller, Haramlar Ve Şüpheli Konular  (Okunma Sayısı 2682 defa)
12 Ocak 2010, 17:15:56
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 12 Ocak 2010, 17:15:56 »



Helaller, Haramlar Ve Şüpheli Konular
Bu bölümde helal, haram ve bu ikisi arasındaki şüpheli konular ile helalin fazileti ve şüphenin kötülüğü gibi noktalar üzerinde dura­cağız. Helal ve haramla ilgili misaller verdiğimiz gibi bunu değişik misallerle açıklamaya ve akılların alabileceği kıvama getirmeye çalışacağız.

Ebu Hüreyre (ra) Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğunu ri­vayet etmiştir
: "İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki faiz yemeyen hiç kimse kalmayacaktır. Yemeyene de tozundan bulaşa­caktır". [68] Şüphesiz Allah Teala en iyisini bilir, ama anladığımız ka­darıyla ´tozundan bulaşma´ ile kasdedilen; faiz alışverişinde bufros-mayan kimselerin dahi ister istemez ona bulaşmalarıdır. Tozun hef yere sızması gibi, faizi kazanç yolu olarak görmeyen, o yönde irade­leri bulunmayan kimseler dahi ondan uzak kalamayacaklardır. Bu, faizin gerçekten çok yaygın bir hal alacağını haber veren bir hadis­tir. Bu yaygınlık öyle bir seviyeye ulaşacaktır ki ondan sakınmak mümkün olmayacaktır

Rivayete göre Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur
: "Faiz ile kazanılan bir dirhem, Allah katında islamın otuz zinetinden daha ağır (bir günah)dır". Allah Teala hiçbir konuda faiz yiyenlerle ilgili olarak vahyettiği tehditlere benzer derecede tehditte bulunmamış­tır. O´nun faiz yiyenlerle ilgili tehditlerinde iki temel husus işlen­mektedir:

İlki, Allah´a ve Resulü´ne (sav) savaş açmak;

İkincisi, ise cehennemde ebedi kalmaktır.

Her ikisini birden şu ayet-i kerimede görmekteyiz:
"Ey İman edenler, Allah´tan korkun ve eğer müminlerseniz faiz olarak artanı bırakın". (Bakara/278) Görüldüğü gibi Allah Teala, faiz olarak ar­tanı bırakmayı imanın şartı olarak koymuştur.

Burada bir şart cümlesi sözkonuşudur. Bunun karşılığı ise şöy­le gelmektedir:
"Eğer böyle yapmazsanız, Allah´a ve Resulü´ne sa­vaş açtığınızı bilin". (Bakara/279) Bundan sonra ise alınan faizden dolayı muhakkak tevbe edilmesi gerektiği bildirilmektedir: "Eğer faizcilikten tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Böylece ne zulmeder, ne de zulme uğrarsınız". (Bakara/279)

Allah Teala faizin haramlığını şu ayet-i kerime ile de açık ola­rak teyid etmiştir
: "Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı". (Baka­ra/275) Bütün bu açıklama ve tehditlerden sonra.da ebedi cehen­nem tehdidini vazederek şöyle buyurmuştur: "Her kim de (faizcili­ğe) dönerse, işte onlar cehennem sakinleridir ve orada ebedi kala­caklardır". (Bakara/275) Bu ayet-i kerime, hitab-ı ilahinin en sert­lerinden ve azabın en ağırlarından birini ihtiva etmektedir.

ibni Mesud´dan (ra) şu hadis rivayet edilmiştir: "Allah Resulü (sav) buyurdu ki:
Helali aramak, farzın üstündeki farzdır". Görül­düğü gibi Allah Resulü (sav) ilmi arama ile helali aramayı farziyet bakımından aynı derecede değerlendirmiştir. Her ikisi için de ara­ma ve talepte bulunmak müslüman için gereklidir.

Temiz kazanç için helalini aramak, cahil kimse için ilmi aramak ve öğrenmekle aynı Önemdedir. Diğer taraftan herhangi bir fiil farz kılındığı zaman, onun bu özelliği kıyamete dek baki kalır. Bir şeyi aramak emrolunduğunda, bu onun varlığına delalet eder. Dolayı­sıyla aslen olmayan bir şeyi aramak bize farz kılınmaz.

Buna göre helal, bize farz kılınması ve aramamızın emredilme-si bakımından mevcuttur. Ama helale giden yol dardır. Onun teza­hürleri çoğu kimseye gizlidir. Helali arayıp bulmaktada bir takım sıkıntılar sözkonuşudur.

Netice itibarıyla helali arama ve helale uygun hareket etme in­sanlara ağır gelen ve nadir görülen davranışlardır. Öte yandan he­lal için yardımcı olanlar da harama göre çok azdır. Helalin ardın­dan gidenler yalnızlardır. Bunlar, nefslere hoş gelmeyen hususlar­dır. Ama şunu unutmamanız gerekir ki, hoşunuza gitmeyen nice şeyler, sizler için daha hayırlı olabilir.

Farzlar için vazedilmiş bir takım ilim ve hükümler mevcuttur. Bunların ilimlerini bilmeyenler, hükümlerinin gereklerini de yapa­mazlar. Dolayısıyla onları hiç bilmeyenler gibi bir konumda olurlar. Ömer (ra) pazar esnafına deyneği ile dokunur ve şöyle derdi: Bizim pazarımızda ancak fıkıh bilgisi olanlar ticaret yapabilir. Aksi halde hata ile olsun faize bulaşabilirler. Ulemadan bir zat ise şöyle de­miştir: Önce fikıh Öğren, sonra pazara gir ve alışveriş yap.

Allah Resulü´nün (sav) "İlini öğrenmek her müslüman üzerine farzdır"[69] buyruğunun açıklamasında şöyle denilmiştir: Burada kasdedilen helal ve haramı, almayı ve satmayı öğrenmek, bunlarla ilgili hükümleri bilmektir. Kişi ticarete girmek istediği zaman, bunları öğrenmesi kesinlikle farzdır. Bir rivayette şöyle denilmek­tedir: Ailesini helalinden geçindirmek için koşturan kimse, Allah yolunda cihad eden mücahid gibidir. Dünyalığı iffet içinde helalin­den isteyen kimse de şehidlerin derecesinde yer alır.

Denildi ki: Kulun helalinden yediği ilk lokma, geçmiş günahla­rının bağışlanmasına vesile olur. Rızkın helalini arama noktasında elinden gelen her türlü çabayı gösteren kimsenin günahları, kış mevsimi kuruyan yaprakların dökülmesi gibi dökülür gider.

Ulemadan bir zat mücahidlerden birine şöyle demişti
: Kahra­manlara yakışan helal kazanç ve aileye bakma uğraşında hangi noktadasın?

Şuayb b. Harb ve diğerleri de şöyle demişlerdir:
Helalinden ka­zanıp kendine, ailene veya dostlarından birine sarfettiğin bir kuru­şu dahi küçük görme! Umulur ki o kuruş senin veya başka birinin midesine girmeden çok önce günahlarının bağışlanmasına vesile olmuş olabilir.

Konuyla ilgili nakledilen rivayetlerden birinde de şöyle denil­mektedir: Her kim kırk gün boyunca helal yerse, Allah Teala onun kalbini nurlandırır ve oradan hikmet pınarları akıtır. Bu sözün başka bir şeklinde ise, ´Allah Teala onu dünyada zahid kılar* ifade­si geçmektedir. Denildi ki: Her kim helal yer ve sünnet dairesinde amelde bulunursa, bu ümmetin abdal zümresindendir.

Sehl (ra) şöyle derdi:
Kul, titizlik içinde helal lokma yemedikçe imanın hakikatine eremez.

İbrahim b. Edhem (ra) ve Fudayl b. Iyaz´dan (ra) ise şu söz nak­ledilmiştir:
Büyüklük; haccetmek, cihad etmek, oruç tutmak ve na­maz kılmakla olmaz. Bize göre büyüklük, mideye gidenleri sıkı tut­maktır. Onların bu ifade ile kasdettikleri, mideye helalden başka­sını sokmamaktır.

Yusuf b. Esbat, Şuayb b. Harb´e şöyle demişti
: Farkettin mi, ce­maatle namaz kılmak sünnet iken helal kazanmak farzdır? O da, ´Evet´ dedi.

Adamın biri İbrahim b. Edhem´e (ra) şöyle bir soru sormuştu:
Ben rızkını pazarcılıktan temin eden biriyim. İşim esnasında cema­atle namazı kaçırdığım oluyor. Sana göre cemaatle namaz mı, yok­sa ticaretimle uğraşmam mı daha sevimlidir? İbrahim (ra) şöyle ce­vap verdi: Helal kazandığın sürece cemaatte sayılırsın!

İbrahim b. Edhem (ra) ve yarenleri bir Ramazan ayında hasat­ta çalışıyorlardı. O, dostlarına şöyle diyordu: Gündüz vakti işiniz­de dürüst olun ki rızkınızı helalinden yiyebilesiniz. Gece namazı kılmasanız da, size cemaatte namazın ve gece namazının sevabı ve­rilecektir.

Selef-i Salih´ten bir zat şöyle demişti
: İnsan için en faziletli olan üç husus şunlardır: Sünnete uygun amel etmek; Helalinden kaza­nılan dirhem; Cemaatle kılınan namaz.

Sehl (ra) şöyle derdi
: Yolumuzun hakikatine ancak şu dört şey­le ulaşılır: Farzları sünnete uygun olarak eda etmek; Vera´ ve titiz­lik içinde helal yemek; zahirde ve batında yasaklardan sakınmak; Ölünceye dek bunlarda sebat ve sabır göstermek.

Yine o, şöyle demişti
r: Yemeği helal olmayan kimsenin kalbin­deki perde kaldırılmaz, kalbindeki azaba son verilmez. Böyle biri Allah Teala´nın affı olmazsa ne namazı, ne orucu önemser.

Sehl (ra) şöyle derdi
: Melekûtunun müşahedesinden ve vuslat­tan mahrum edilmenin nedenleri şu ikisidir: Haram yemek ve ya­ratılmışlara eziyet etmek. O, şöyle demiştir: Hicret´in üç yüzüncü yılından sonra hiç kimsenin tevbesi kabul olunmaz. ´Neden?´ diye sorulduğunda şu cevabı verdi: Çünkü ondan sonra ekmek bozulur ve bu tarihten sonra gelenler rızıkta sabır göstermezler.

Ebu Bekir-i Sıddık´tan (ra) Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyur­duğu rivayet edilmiştir:

"Haramla beslenen hiç bir beden cennete giremez. Cehennem ona daha layıktır[70]

Rivayete göre Ebu Bekir-i Sıddık (ra) azatlı hizmetçisinin ka­zancıyla aldığı bir yemek yemişti. Ardından ona bu yemeğin para­sını nereden kazandığını sordu. O da, ´Filan kimsenin hastasını okuyup üfledim ve bunun karşılığında para aldım. -Başka bir riva­yette- Filan kimse için kehanette bulundum´ dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir (ra) parmağını boğazına sokarak kustu ve yediklerini ta­mamen çıkarmaya çalıştı. Sonra da şöyle dedi: Allahım! Damarla­rıma ve bağırsaklarıma karışanlar için Sen´den özür diliyorum. Bu husus Allah Resulü´ne (sav) haber verildiğinde şöyle buyurduğu ri­vayet edilmiştir: "Sıddık´m midesine helalden başkasını koymaya­cağını bilmez misiniz?".

Rivayete göre Sa´d b. Ebi Vakkas (ra) Allah Resulü´ne (sav) rica­da bulunarak duasının kabul edilmesini için niyazda bulunmasını istemişti. Alla...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Helaller, Haramlar Ve Şüpheli Konular
« Posted on: 29 Mart 2024, 01:27:29 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Helaller, Haramlar Ve Şüpheli Konular rüya tabiri,Helaller, Haramlar Ve Şüpheli Konular mekke canlı, Helaller, Haramlar Ve Şüpheli Konular kabe canlı yayın, Helaller, Haramlar Ve Şüpheli Konular Üç boyutlu kuran oku Helaller, Haramlar Ve Şüpheli Konular kuran ı kerim, Helaller, Haramlar Ve Şüpheli Konular peygamber kıssaları,Helaller, Haramlar Ve Şüpheli Konular ilitam ders soruları, Helaller, Haramlar Ve Şüpheli Konularönlisans arapça,
Logged
12 Ocak 2010, 17:20:20
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 12 Ocak 2010, 17:20:20 »

Helal şüpheden Nasıl Ayrılır?

Bu meselede asıl olan Nu´man b. Beşir*den (ra) rivayet edilen şu hadis-i şeriftir:
"Helal açıktır, haram açıktır. Bu ikisi arasındakiler şüphelilerdir. İnsanların çoğu bunları bilemez. Her kim onları terkederse dinini ve ırzını pak kılmış olur. Korunan bir yerin çevresin­de dolaşan kimsenin ona bulaşması yalandır. Her kralın korunan bir yeri vardır. Allah Teala´mn yeryüzündeki korunan yeri ise koy­duğu haramlardır"[72]

Bu hadisle ilgili olarak, ´Hmin üçte biridir* denilmiştir. Hadise göre helal açık ve herkesin kesin olarak bilebileceği şeylerdir. İlim sahibi her müminin kalbi helal hakkında kanaat ve itmi´nan sahi­bidir. Haram da aynı şekilde açık ve kesinlik üzere herkes tarafın­dan bilinen şeylerdir. Müslümanlardan hiç kimse onun üzerinde farklı görüşte olamaz.

Haram, müminin kalbinin soğuduğu ve tiksinti duyduğu şeydir. Bazı kalpler, vera´ eksikliğinden dolayı birtakım haramlardan tik­sinti duymayabilirler. Bazıları da ilimlerindeki eksiklikten dolayı helal olan şeylerden soğuyabilirler. Bu iki tür insanın yaklaşımları hüküm vermede değerlendirmeye alınmaz.

Helal ve haram hükümlerinde itibar edilen kalp öyle bir kalptir ki melekût madenlerinin vurulduğu mihenk gibidir. O, yakinî iman ve ilim sahibi müminin kalbidir. Kalpler arasında böyle bir kalp, madenler arasında çok nadir bulunan saf altın gibidir.

Seleften bir zat, Allah Teala´mn "Biz, işledikleri günahlardan ötürü zalimlerden kimini kimine musallat ederiz" (En´am/129) buy­ruğunun tefsirinde şöyle demiştir: Halkın amelleri fesad bulunca, başlarına yaptıkları amellere çok benzeyen yöneticiler koyarız. Ulemadan bir zat da benzer anlamda şöyle demiştir: İnsanların dinleri fesada uğrayınca, rızıkları da fesada uğrar.

Helaller ile haramlar arasında yer alan şüpheli hususlar ise de­ğişik şekillerde kendini gösterir: Bunlardan biri, bir açıdan helale daha çok benzeyen, onunla karışarak ayrışması güç halde olandır-Şüpheli şeyler, batın ilminde bir açıdan helalliğinin delillendirile-bileceği şeyler de olabilir. Bunlar hüküm itibarıyla helaldirler. An­cak vera´ ve titizliğin gereği, bunlardan uzak durmaktır.

Şüpheli şeyler, zahir alimleri tarafından mubah görüldükleri halde, batın alimleri tarafından mekruh görülen şeyler de olabilir. Batın ulemasının bu tavrı, bu tür şüpheli şeylerin kalpleri tesir vehakimiyeti altına alma endişesidir. Kalbin huzur ve itmi´nan bul­madığı şeylerden uzak durmak gerekir.

Bunun en güzel izahını Allah Resulü´nün (sav) şu hadisinde görmekteyiz: "Siz davalarınızı bana getiriyorsunuz. Belki biriniz, delilinde oynama yapmış olduğu için, kendisinden dinlediğime gö­re lehine hüküm vermiş olabilirim. Halbuki o, söylediğinin aksinin doğru olduğunu bilmektedir. Her kime bu şekilde kardeşi aleyhine hüküm vermişsem -bilsin ki- ona ateşten bir parça kesip vermişim­dir [73] Allah Resulü (sav) bu hadisinde davaya konu olan işlerde za­hire göre hüküm verdiğini haber vermiş ve diğer insanlardan giz­lenen batını durumları söz sahiplerine havale etmiştir. İfadelerinin vebali kendilerine aittir.

Delillerinin açık olmayışı veya lehte aleyhte birbirlerine denk olmaları nedeniyle ihtilafa düşülen hususlar da şüphe kapsamına girer. Gözünüzün bizzat görmediği şeyin yokluğunu kesin olarak söyleyebilirsiniz.

Helal ve haram, alimlerin üzerinde ittifak ettikleri, delillerin açık bir şekilde ortaya konulduğu hususlardır. Şüphenin bir türü de, sebebi helal olmasına ve hükmünün bulunmasına rağmen kay­nağı meçhul ve helalliği yakinî olarak bilinemeyen hususlardır. Şüphenin bir başka şekli de, hükümlerden bir kısmını eda etme keyfiyetinin yokolması veya kula ulaşma vasıtasının sağlıksız ol­ması halleridir. Kul, bunlara cehaletle veya nefsi afetlerden bir afetle ulaşmış olabilir.

Şüpheler, yukarıda belirttiğimiz türleri dışında helal veya hara­ma yakınlıkları bakımından da taksim edilirler:
Helale yakın olan­lar helalliği şüpheli olanlar, harama yakın olanlar haramlığı şüp­heli olanlar ve takribi şüpheler şeklinde tasnif edilirler.

Helal, batın uleması tarafından üç derecede değerlendirilmiştir:

1. Helal- Kâfi ki avama özgü olan ve açık hükümle bilinen he­lalleri ihtiva eder.

2. Helal-ı Safî ki havassa özgü olan helalleri ihtiva eder ki bun­lar, delilleri açık, sebepleri yüce ve sünnet-i nebevinin tezahür etti­ği helallerdir.

3. Helal-ı Şâfi ki havassın havassma özgü olan helalleri ihtiva eder. Bunlar, kaynağının ve kaynağın kaynağının bilindiği, yakin sahiplerinin huzurunda cari olup cehaletin asla bulaşmadığı helal­lerdir.

Helaller derecelendiği gibi şüpheler de bunlara paralel olarak derecelenmiştir.

Harama gelince, günaha dalmış fasıkların yemeğini yemek, o yemeğin peşinde koşmak, başkalarına yedirmek ve onu elde etmek için yardımlaşmak günah ve fısktır. Böyle bir yemeğe alışan kimse de, günahkâr bir fasıktır. Çünkü bu, büyük günahlardandır.

Müslümanların bu tür rızka ihtiyacı olmadığı gibi, böyle bir rı-zık onları zengin de kılmayacaktır.

Helal; Kitab, Sünnet, hükümler ve muhtelif vasıta ve tezahür-leriyle ilim tarafından helal görülen şeydir. İlmi bakımdan tasarru­fu mubah olan şeydir. Müslümanlar ona ulaşmayı hedeflediği gibi takva sahipleri de onu yemeye çalışırlar.

Helal, salihlerin makamlarından biridir. Onu elde etmek için çaba sarfetmek cihad, onu ikram etmek hayır, onu kazanmak için yardımlaşmak takva ve onu yemek ibadet sayılmıştır. Helale ahşan müslüman, takva sahibi bir mümin olarak görülür.

Şüphe; alimlerin ihtilaf ederek üzerinde ittifak etmedikleri» iç­yüzü bilinmeyen, delillerin bulanıklığı veya delil çıkarma şeklinin kuşkulu oluşu yüzünden kesin hükmü bilinemeyen hususlardır. Şüpheler, net ve kesin bir şekilde açık olmayıp zahir alimleri ve.ve-ra´ ehlinin üzerinde hemfikir olamadıkları şeylerdir.

Nitekim Allah Resulü (sav) şüphe hakkında şöyle buyurmuştur:
"İnsanların çoğu onun (hükmünü) bilemez".[74]Müslümanların ge­nelinin yedikleri bu kısma girer. Bu tür bir nzıkla karşılaştığınız­da ondan ihtiyacınızı ve zaruretinizi giderecek kadar alın. Böyle yaparak fazilet sahibi olursunuz. Böyle davranmakla vera maka­mında da bir yere sahip olursunuz.

Bu tür şüpheli hükmündeki rızkı biriktirmek maksadıyla alma­nız ve istiflemeniz mekruhtur. Mümkün olduğu takdirde bırakmanız daha faziletlidir. Çünkü bununla ilgili olarak şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: "Şüpheyi terkeden, dini için nezih olanı yapmış olur".

Hadiste geçen ´istibrâ kelimesi, nezaheti arama, temizlenmek iste­me, dininin sıhhati için araştırma ve ihtiyatlı olma anlamındadır.

Denildi ki: İman nezih ve temizdir. Müminler iseniz siz de ne­zih ve temiz olun. Tenezzüh=Nezih olma´Arap dilinde pisliklerden ve bayağılıklardan uzaklaşma anlamında kullanılır. Bir bakıma benzer bir mana içeren pikniğe ve kıra gitmek için de ´tenezzüh´ ke­limesi kullanılmış ve bununla insanlardan ve şehrin pisliklerinden uzaklaşma çabası ifade edilmiştir.

Hadisin devamında gelen "Namusu için" ifadesi ile kasdedilen, yukarıda anlattığımız şekilde davranmanın dini nezahet ve temiz­lik olduğu kadar kişinin namusu için de bir nezahet ve temizlik ifa­de etmesi hususudur. Böylelikle diğer insanların o kimse hakkında kötü konuşmaları veya herhangi bir çirkinliği ona isnad etmeleri ihtimali de ortadan kalkar.

Daha Önce de ifade ettiğimiz gibi şüphe, harama açılan yollar­dan biridir. Kişiyi harama harama düşürme ihtimali mevcuttur. Çünkü daha önce zikrettiğimiz hadiste de bu ifade edilerek ´koru­nan bir yerin etrafında dolaşıp duran ona girebilir" buyrulmuştur. Bu hadisten anlaşılması gereken şudur: Şüphenin peşinden giden, ona alışan ve onu sıklaştıran kimsenin süratle harama kayması mümkündür. Şüphe, o kimseyi ergeç harama düşürecektir.

Ulemadan bir zat şöyle demiştir:
Takva sahibi ve adil birinin elinden caiz bir hükme dayanılarak alınan her şey helaldir. Adil ve­ya zalim olduğu kesin olarak bilinmeyen birinden alınan şeyler ise şüphelidir. Zalim veya günahkârın elinden alınan her şey haram­dır. Caiz bir hükme dayanılarak alınmış olması bu hükmü değiştir­mez. Bizce bu görüş hakka daha yakındır.

İlim ehlinden bir zat da benzer anlamda şöyle demiştir:
Malına ihanet veya zalim biriyle yapılan ticaretin bulaşmadığı kesin ola­rak bilinen kimsenin elindekiler helaldir. Malı zalimlerle ticaretten kazanılmış veya ihanetlerle çevrelenmiş olan birinin elindeki her şey haramdır. Kısmen zalimlerle, kısmen de takva ehli ile ticaret yapan kimsenin malı ayrışması mümkün olmayacak şekilde karış­mış ise, elindekiler de şüpheli hükmündedir.[75]

Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Sende şüphe uyadıranı bırakıp şüphe uyandırmayam (al). Hayır huzur, kötülük ise şüphedir". [76] Bu hadisten anlaşılan şudur: Helal olduğu hakkında şüphe bulu­nan şeyi terkedip helal oluşu üzerinde kesin bilgi olanı tercih edin. Çünkü şer, kesin olan değil şüpheli olandır. Bu hadisin başka bir lafzında ise şu ifade yer almaktadır: "Günah, kalbe tesir edendir" [77]

Bir diğer hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu ri­vayet edilmiştir:
"Günah, kalplere tesir edendir". Buna göre müslü-mamn kalbine etki eden ve onu sarsan her şey günahtır. Çünkü Al­lah Teala günahı ka...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

12 Ocak 2010, 17:24:37
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #2 : 12 Ocak 2010, 17:24:37 »

Allah Resulü´nün (sav) üstteki hadisinin delaleti şöyledir: Ku­lun takvası, ticaret ve zanaatinde Kitab ve Sünnet´in gereğine gö­re hareket etmesi, ilmin sıhhatli olduğuna işaret etmesi, muamele­sinde ihanet, tuzak, yalan ve aldatmadan uzak durmasıdır. Ticare­tinde doğru, işinde dürüst olmasıdır. Ticaret ve zanaatta kullandı­ğı sermaye ve araçlar da helal olmalıdır.

Kitab ve Sünnet´e aykırı olarak icra edilen her türlü ticaret ve zanaat helallik hükmünden çıkar. İsim mevcut olsa dahi, ismin de­lalet ettiği mana mevcut değildir. İsimlerin hüküm bakımından sıhhatli olması için gösterdikleri manaların mevcut olması gerekir. Manalar sağlıklı olmadığı zaman, boş isimler hiç bir şey ifade et­meyecektir. Cahillerin ´Ticaret´ ve ´Zanaat diye isimlendirdikleri, her şeyi helal görenlerin ´alışveriş´ ve ´muameldiye adlandırdıkla­rı şeyler, ilme aykırı oldukları için ne ´ticaret´ ne ´zanaat´ ne ´alışve­riş´ ne de ´muamele´dir.

Onların koydukları isimlere dayanarak helal yemek mubah ol­maz. Çünkü bunlar batıldır ve gerçek alimlere göre asıl isimleri ´ihanet´, ´kandırmaca´, ´zulüm´, ´hile´ ve ´düzenbazlık´tır. Bütün bunlar, manalarının fesadından ve hakikatlerinin varolmayışından dolayı haram kılınmış kazanç yollandır. Bunlarla ilgili hükümler, zemme­dilmiş hükümlerdir. Bunlara dayanarak bir şey almak helal olmaz.

Alimler, bir şeye isim verecekleri zaman, mananın sıhhatini sağlayacak hükümlere uygunluğuna bakarlar. Onlar hakem olduk­ları zaman, isim bulunsa dahi sıhhatli mananın varlığına bakarlar. Kitab ve Sünnet´in hükmü budur. Sadece ismin mananın hakikati­ne uygun biçimde mevcut olması durumunda yapılan işe ´ticaret´ ve ´zanaat´ adı verilebilir. Fakat bu ikisi, faiz ve fasid alışveriş gibi Al­lah Teala´nın hükümlerine aykırı olan hususları ihtiva etmeleri ha­linde, O´nun helallik hükmünün bulunmayışından dolayı yine ha­ram sayılırlar.

Alışveriş mubah olsa ve dayandığı hükümler olumlu bulunsa dahi, bedel olarak alman şeyin bizzat kendisi haram olabilir. Bu­nun haramlığı, bizzat görme veya doğruluk sahibi birinin haber vermesiyle bilinebilir. Böyle bir kazanç da haram sayılır. Çünkü biz, alınan şeyin kendisindeki haramlığı kesin olarak bilmekteyiz. Şüpheli bedel temiz oluncaya kadar bu hüküm geçerlidir. Onun he­lal haline gelmesi ise iki şekilden biriyle olur: Ya yakini bilgi ile kaynağının ve o kaynağın kaynağının helal olduğunu biliriz. Ya da bizzat gözümüzle onun haram olmadığını görür ve bunun aksi bir haber almayız.

Bu durumda, onun alınmasıyla elde edilen kazanç helal olacak­tır. Ancak ihtiyat gereği onu şüpheli olarak adlandırmaya devam ederiz. Bu şüphe, helallik şüphesidir. Çünkü onun helalliğini yaki-nen bilemeyiz. Yenilen mallara batıl malların karışma ihtimalinin yüksek oluşundan dolayı ihtiyat gereği böyle davranmak gerekir.

Askerlerin çoğalması, takva sahiplerinin azalması ve bunların emlakinin sağlıklı mülklere karışmış olması böyle davranmayı ge­rektirmektedir. Tüccar ve zanaat ehlinin ellerindeki sermayeler de bu karışıklıktan uzak kalamamıştır. Bunların helalliği bizim açı­mızdan zanni bilgilere dayandığı ve yakini bilgi bulunmadığı için bunları ´şüpheli´ olarak isimlendirmeyi daha uygun görüyoruz.

Ukbe b. el-Hars (ra) Allah Resulü´ne (sav) gelerek şöyle dedi
: Ben bir hanımla evlendim. Bir süre sonra siyah bir kadın gelerekeşimle beni emzirdiğini iddia etti. Bence yalan söylüyordu. Allah Resulü (sav) ´O hanımı bırak´ dedi. Ukbe, ´Ama o kadın yalan söy­lüyor dedi. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyurdu: O, ikinizi emzirdiğini iddia ettiği halde onunla nasıl evlenebilirsin? Senin için bu hanımda hayır yoktur. Ondan ayni[85]

Abdullah b. Zem´a´dan (ra) ise şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: "Allah Resulü (sav) bir çocuğun velayetini ona hükmetmişti. Çün­kü çocuk Abdullah´ın yatağında doğmuştu. Başka bir adamın ço­cukla ilgili babalık davasını da reddetmişti. Allah Resulü (sav) ço­cukla babalık iddiasında bulunan arasında kesin bir benzerlik gö­rünce Sevde´ye (ra) ´Onun karşısında hicabına bürün ey Şevde´ bu­yurduktan sonra ´Çocuk doğduğu yatağa aittir buyurmuştur[86]Gö­rüldüğü gibi vera´ sahibi için yatağıyla ilgili hususlarda dahi takva gereklidir.

Zahire dayanarak verilen hükümler, şüpheli hususları caiz kıl­masına rağmen vera´ makamındakiler için şüpheleri terketmek da­ha uygundur. VeraJ ehline göre helal, sürekli araştırmanın eksilme-diği ve ilmin helalliğini açık olarak gösterdiği şeye verilen isimdir. Bu meyanda Allah Teala´nın şu buyruğu delil gösterilmiştir: "Ve oğullarınızın eşleri". (Nisa/23) Ayette geçen ´Halâ´Eşler ´Halî-le=Eş kelimesinin çoğuludur. Bir hanımın ´Halîle´ olarak isimlendi-rilmesinin sebebi, kişi nereye giderse gitsin hanımının onunla be­raber olmasıdır. Ona verilen bu isim,  vezninden gelme Ta"île´ vezni gibidir ki bu durumda tıalûT vezninden sık yanında olma anlamına gelmektedir. ´Halîle´ isminin bir diğer anlamı da eş­lerin birbirlerine helal olmalannı ifade etmesidir. Erkek kadına, kadın da erkeğe helaldir.

Helal, ilmi bakımdan Kitab ve Sünnet´in caiz ve mubah bir se­bepten dolayı mubah gördükleri şey için kullanılan isimdir. Buna göre de helalde şu üç esas mevcut olmalıdır: 1. İlim bakımından mubah görülen bir sebep; 2. Gelen paranın kaynağını ve ona bedelolan şeyi bilmek; 3. Kaynağın kaynağının şüpheden hali olduğunu ve Allah Teala´nın muamelelerle ilgili hükümlerine uygun olduğu­nu bilmek.

Bu esaslardan herhangi biri mevcut olmadığı takdirde, ilgili hu­sus şüpheli ve helale yakın olarak nitelenir. Bu esaslardan ikisi mevcut olmadığında yine şüpheli fakat harama yakın olarak nite­lenir. Sözkonusu esasların üçü de mevcut olmadığı, yani paranın geliş sebebi veya bedeli mekruh olduğunda, ya da paranın bizzat kendisi mekruh veya meçhul olduğunda veya alışverişle ilgili serî hükümlere uygun olmadığında ya da gönül hoşluğunun alınmadığı bir hibe olduğunda ilgili kazanç veya bağış haramın ta kendisi olur.

Haram ve helal, zahirde zıd olan iki isimdir. Şüpheler yani, he­lal ve harama yakın şüpheler ise, şüpheliler ´müştebihât* olarak bi­linirler. Bunlar, bir açıdan helale, başka bir açıdan da harama ben­zeyen şeylerdir.

Helal ve haramı ana renklerle izah etmek gerekirse, helal be­yaz, haram ise siyahı temsil eder. Bunların her ikisi de katıksız ve saf renklerdir. Bunlar başka renklerden doğmuş veya onların tonu olmayan renklerdir. Helale yakın şüphe ise mesela sarı renk gibi­dir. Çünkü o, beyazdan doğmuş bir renktir ve helallik şüphesini çağrıştırır. Yeşili gördüğünüzde ise bunun siyaha daha yakın oldu­ğunu anlarsınız.

Herhangi bir renkte san ve yeşil bir araya getirildiğinde ortaya karışık bir şüphe çıkacaktır. Bu durumda baskın olan renge bakı­lır ve ona göre hüküm verilir. Eğer sarı daha hakimse, helallik şüp­hesine hükmedilir. Bu gibi şeylerde geniş davranılmaz. Çünkü o, saf helal değildir. Bunun en güzel örneği ticaret ve zanaat ehlinin sermayeleridir. Onların paraları, askerin rızıklarıyla ve şaibeli mu­amelelerle karışmış durumdadır.

Yeşil rengin ağır bastığını gördüğünüzde ise bunun haramhğa daha yakın bir şüphe olduğuna hükmedilir. Bunlardan ancak zaru­reti giderecek kadar alınabilir. Çünkü kesin haramlık sözkonusu değildir. Bu tür inallara verilebilecek en güzel Örnek ise sultanın avanesine ait olan mülklerdir. Bunların emirlerine yaptıkları hiz­metlerdeki kusur ve şüpheler, sahip oldukları mülklere de gölge düşürmüştür.

Saf beyazı gördüğünüz zaman, bunun helalin alameti olduğunu bilirsiniz. Bu rengi taşıyan herşeyi dilediğiniz kadar alabilir ve is­tediğiniz kadar rahat hareket edebilirsiniz. Çünkü onda hiç bir mahzur yoktur. Ancak fazlasını almanız halinde zühd sahibi olma­mış olursunuz. Bu tür mal ve gelirlere örnek olarak müşriklerden savaşmaksızm alınan ganimetler, Allah yolunda kazanılan savaş ganimetleri, helal yollardan kazanılmış miras malları, gaspedilme-miş arazilerde yetişen meyva ve sebzeler, yağmur suyu, nehir su­yu, kara ve denizde avlanan canlıları gösterebiliriz.

Kesin bir siyah renk gördüğünüzde ise, bunun haram olduğunu bilirsiniz. Bundan kesinlikle sakınmanız ve asla el uzatmamanız gerekir. Eğer bu tür bir şeyi yerseniz günahkâr olursunuz. Çünkü haram yemek, büyük günahlardandır. Gaspedümiş, çalınmış mal­lar, Allah´a isyan edilerek yenen şeyler, gönül rızası olmaksızın ka­bul edilen hibeler bunlara örnek olarak gösterilebilir.

Biliniz ki helal ve haram, takva ile facirliğin, ilim ile cehaletin iki dalı gibidirler. İlim ve takva, ilim sahibi müttakiler için helal olan iki esastır. Takva sahipleri çoğalıp müminlerin sayısı artmaya başlayınca helal daha güçlü ve daha yaygın olur. Haram ise, ceha­let ve günahkârlığın artmasına bağlı olarak etkin ve yaygın hale gelir. Cehalet ve günahkarlık, günahkar cahillerin ayrılmaz halle­ridir. Cahiller çoğalıp günahkârlar güçlendikleri zaman, haram da daha yaygın ve baskın hale gelmeye başlar.

Halk içinde helalin varolmasının temeli, yöneticilerin adaleti, valilerin dürüstlüğü ve memurlarının da, dinin İslahı ve müslü-manlarm korunması için Allah yolunda onlarla birlikte hareket et­meleridir. Helalin etkin olmasının esası ise halka bağlıdır. Helal et­kin olamadığı zaman, onun zıddı olan haram ortaya çıkıp güçlenir ve helal ortadan kalkar. Helal, çok nadir ve ulaşılması çok güç ha­le gelir. Müslümanlar arasında havas olarak isimlendirilen bir zümreyle sınırlı kalır. Allah Teala bu meziyeti dilediğine tahsis eder, tevfik ve hidayet yoluyla dilediği kullarını ona yöneltir. Bu, bir tür koruma ve sakınmadır.

Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"İn­sanların dinleri bozulduğunda nz...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

12 Ocak 2010, 17:26:50
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #3 : 12 Ocak 2010, 17:26:50 »

Geçmişler arasındaki vera´ ehlinin güzel adetlerinden biri de şuydu: Onlar bir kimsedeki haklarını alacakları zaman, onun ta­mamını almak istemez, bir kısmını bırakırlardı. Böyle davranma­larının sebebi, helal sınırını aşarak şüpheli kısma taşmaları endi­şeleri idi. Kendileriyle haram arasında bir sınır bulunmasını tercih ederlerdi. Alacaklarından bıraktıkları kısım, böyle bir tampon me-sabesindeydi. Onlar, Allah Resulü´nün (sav) şu buyruğuna dayana­rak böyle davranmışlardır: "Korunan yerin etrafında dolaşıp du­ranların oraya düşmeleri çok yakındır".

Selef arasında, hakkı olanın bir kısmım başka bir niyetle bıra­kanlar da vardı. Onlar da Allah Teala´nın şu buyruğuna dayanır­lardı: "Muhakkak Allah adaleti ve iyilik etmeyi emreder". (Nahl/90) Onlar şöyle derlerdi: Adalet, hakkın tamamının alınması ve tam olarak verilmesidir. İyilik ise, hakkın bir kısmının bırakılması ve iyilik sahibi olabilmek için hakkın üzerinden bir şeyleri O´nun için sarfetmektir. Allah Teala bu ayetinde adaleti emrettiği gibi iyilik ve ihsanı da emretmiştir. Allah Teala buyurdu ki: "Takva sahipleri üzerine düşen bir hak olarak, ihsan sahipleri üzerine düşen bir hakolarak" (Bakara/236) Bu, artık bilinmeyen bir sünnettir. Bununla amel edenler onu ihya etme sevabma ererler.

Konuyla ilgili şöyle bir hadise anlatılmıştır: Borçlunun biri de­di ki: Borcumu ödemek üzere vera´ ehlinden biri olan alacaklıya git­tim. Borcum elli dirhemdi. Borcumu ödeyeceğimi söyleyince elini açtı. Ben de dirhemleri sayarak eline koydum. Kırk dokuza gelince elini kapattı. *Bir dirheminiz daha kaldı´ dediğimde bana şöyle de­di: Onu sana bırakıyorum. Ben verdiğim bir şeyin tamamını geri almaktan hoşlanmam. Çünkü bana ait olmaması ihtimali bulunan bir şeyi almış olabilirim.

Abdullah b. el-Mübarek ve diğerleri şöyle derlerdi
: Doksan do­kuz şeyden sakınıp tek bir şeyden sakınmayan kimse dahi takva sahibi sayılmaz. Doksan dokuz günahtan tevbe edip tek bir günah­tan tevbe etmeyen de aynı şekilde tevbekâr sayılmaz. Doksan do­kuz şeyde zühd gösterip bir tek şeyde zühd göstermeyen de zahid-lerden sayılmaz.

Atiyye es-Sa´dî (ra) Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir
: "Kişi, sakıncalı bir duruma düşmekten çekinerek mahzursuz kısmı terketmedikçe takva sahiplerinden olamaz".

Ebu´d-Derda´nın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Takva ancak şudur ki kul, zerre miktarı bir şey için dahi Allah´tan korkar ve he­lal olarak gördüğü şeylerin bir kısmını haram olabilir endişesiyle bırakır. Bu da kendisiyle haram arasında bir set olur.

Aynı manada Ebu Bekir-i Sıddık´ın (ra) da şöyle dediği nakledil­miştir
: Biz, tek bir haram dairesine düşme endişesiyle helalin yet­miş dairesini terkederdik. Bu, artık gidenlerinin olmadığı bir yol­dur. Bu yola giren kimse, onu ihya etmiş olur.

Tüccar, zanaatkar ve mubah sebeplere dayalı olarak Kitab ve Sünnet uygun mubah geçim yollarında çalışan kimselerin malları­na gelince bunlar da şüpheli mallar sınıfina girer.

Bu mallar, taşıdıkları şüphe bakımından da iki kısma ayrılırlar:


1.Helale yakın şüpheliler: Takva sahipleriyle ticari ilişkisi olan, vera´ ehline alıp veren kimselerin malları bu sınıfa girer.

2. Harama yakın şüpheliler: Takva ve vera* bakımından zayıf olan kimselerle ticaret ve alışveriş ilişkisine giren kimselerin mal­landır.

Bunlar dışında kalan askere ait mallara gelince, bunlar haranı inallar niteliğindedir. Bununu sebebi de kazanma şeklinin sıhhat-sizliği ve şer! hükümlere aykırı olarak elde edilmiş olmalarıdır. Bu kesimin malları, hiç bir ticaret veya zanaata dayanmaz. Gasp yo­luyla mı yoksa suç işlenerek mi kazanıldıkları tam olarak biline­mez. Bunlar kolay kazanılmış mallardır. Bildiğim de bunların ha­ram olduklarıdır.

Allah Teala sizin içinizdedir. Ey zavallı! Yarın nereye gideceğini düşün! Dinini iyi koru! Kazancın dininden, lokman imanmdandır. Eğer bunları hafife alırsan, dinini hafife almış, hükümleri reddet­miş ve bugün ziyan etmiş, yarın için de hiç bir hazırlık yapmamış olursun. Böyle kötü bir takdirden Allah Teala´ya sığınırız.

İnsanın can düşmanı olan şeytan haram lokma ile kula galip geldiği zaman, amellerde kendisine karşı durulamaz. O, bu şekilde kandırdığı kula şöyle der: Ben senden ihtiyacım olanını aldım. Şim­di dilediğin kadar amelde bulunabilirsin! Çünkü böyle birinin amelleri, onun kalbini daha fazla karartmaktan, iradesini iyice za­afa uğratmaktan, kaygısızlıktan başka bir şey doğurmayacaktır. O, ilahi yardımdan ve korumadan mahrum bırakılmıştır. Yazılı ilme ve hikmete varis olma şansını da yitirmiştir.

Çarşı pazarda iş yapan kimse, mekruh sıfatlar taşıyor, teamül­lerinde ilmin gereklerine aykırı davranıyor, dini hükümleri gözet­miyor, neyi nereden kazandığını önemsemiyor, hangi vasıtayı kul­landığına bakmıyor ve kazancında sakınmıyorsa onun Allah´ın di­ni ile bir bağı olamaz.

Onun hükmü, malları batıl yollarla yiyen, kendi kendini helak eden, dinini bozan ve müslümanları aldatan kimsenin hükmü ile aynıdır. Allah Teala İslah edenlerin ödüllerini ziyan etmeyeceği gi­bi ifsad edenlerin işlerini de asla düzeltmeyecektir.

Bunlara ilaveten böyle biri, ne Allah için ne de kulları için dü­rüst davranmayan biridir. Onun dindeki makamı zulüm, hali ise arzu ve hırstır. Allah Teala zalimleri sevmez. Böyle biri, ticari ta­sarruflarından dolayı tevbe etmekle yükümlüdür. İçine düştüğü halden dolayı tevbe ederek Allah´a yönelmelidir. Ölüm kapısını çal­madan ve nrsat kaçmadan bunu yapmalıdır. Aksi takdirde Allah Teala´nın huzuruna bir zalim olarak çıkacaktır.

Allah Teala buyurdu ki:
"Tevbe etmeyenler var ya, işte onlar za­limlerdir". (Hucurat/11) Yine O şöyle buyurmuştur: "Zalimler de nasıl bir inkılap ile devrileceklerini, nereye dönüp kaçacaklarını yakında öğrenirler*´. (Şuara/227)

Hikmet ehlinden bir zat şöyle demiştir:
Dünya azgın bir deniz tüccar da ona dalan dalgıç gibidir.

Kimi dalar ve inci çıkarır ki bu, ahiret ehlinden olup onun için çalış anlardandır.

Kimi dalar ve moloz çıkarır ki bu dünya için hırslanıp duran eh­li dünyadandır.

Kimi dalar ve balık çıkarır ki bu, orta yolu tutanlardandır. Kimi dalar ve denizin dibinden çıkamayarak boğulur ki bu, iba­det etme şerefinden uzaklaştırılarak çarşı pazara atılan kimseler­dendir. Bunlar ne zaman bir iyilik yapmak isteseler, ondan uzak­laştırılarak pazara kovulurlar ve orada didinip dururlar. Onlar gü­nah denizinde boğulmuş kimselerdir.

Kimi de dalar ve dalgalarla birlikte inip çıkmaya başlar ki bu da, günümüzün müridlerindendir. Dalga yükseldikçe kurtulmak için çabalar, alçalınca helak olma endişesine kapılırlar. Tevbeleri onları kurtuluşa götürürken, alışkanlıkları da helaka doğru çek­mektedir.

Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Kârlı bir iş edinmeyin, yoksa dünyaya rağbet eder gidersiniz".[88]

Rivayete göre Allah Teala, peygamberlerinden birine şöyle vah-yetmiştir
: Cezaların ardarda indirildiği dönemde aile ve mal edinmeyin!

Güç ve hareket, yüceler yücesi Allah Teala sayesindedir. Salat ve selam efendimiz Muhammed´e, O´nun aile ve ashabının üzerine olsun. [89]









[1] Tirmizî, Nikah/3; Ibni Mâce, Nikah/46

[2] İbni Hanbel, V/42, 47, 51.

[3] İbni Hanbel, IV/58

[4] Nesa´î, Sıyam/43, Nikah/3; İbni Mâce, Nikah/l; Darimî, Nikah/2

[5] Buharî, Savm/10, Nikah/2, 3; Müslim, Nikah/l, 3; Ebu Davûd, Nikah/l; Nesa´î, Sı-yam/43, Nikah/3; İbni Mâce, Nikah/l; Darimî, Nikah/2; İbni Hanbel, III/378, 424, 425, 432, 447,

[6] Buharî, Savm/10, Nikah/2, 3; Müslim, Nikah/l, 3; Ebu Davûd, Nikah/l; Nesa´î, Sı-yam/43, Nikah/3; İbni Mâce, Nikah/l; Darimî, Nikah/2; İbni Hanbel, IH/378, 424, 425, 432, 447.

[7] Nesa´î, Nikah/11; İbni Mâce, Nikah/8; İbni Hanbel, III/158, 245, 354, IV/349, 351.

[8] İbni Mâce, Cenaiz/58; tbni Hanbel, V/241

[9] Btıharî, İlim/36, Cenaiz, 6, 91; Müslim, Birr/153; Tirmızî, Cenaiz/64; İbni Mâce, Cenaiz/57; Nesaî, Cenaiz/25; İbni Hanbel, 1/375, 429, 451,11/276, 473, 510, 536, HI/152, VI/376, 431

[10] Benzer bir hadis için b. Ebıı Davûd, Nikah/3; Nesaî, Nikah/11; îbni Hanbel, III/158, 245

[11] İbni Hanbel, 11/289

[12] Tirmizî, Tfefsir-i Suret 9/9; İbni Mâce, Nikah/5; İbni Hanbel, V/278, 282, 366.

[13] Nesa´î, BuyuVl; tbni Mâce, Ticarat/1; Darimî, Buyu/6; İbni Hanbel, Vl/31, 42, 127, 193, 220.

[14] Buharı, Nikah/102; Ebu Davûd, Taharet/84, 85; Nesa´î, Taharet/169; îbni Mâce, Taha­ret/102; Darimî, Vudu771; îbni Hanbel, W8, 9, 391

[15] İbni Mâce, Zühd/5

[16] Nesa´î, Nisa´/l; İbni Hanbel, III/128, 199, 285

[17] İlgili hadisler için b. Müslim, Raza/53, 54; Buharı, Nikah/15; Ebu Davûd, Nikah/2, 12; Tirmizî, Nikah/4; Nesaî, Nikah/10, 13; İbni Mâce, Nikah/6; Muvatta´, Nikah/4; îbni Hanbel, 111/80, 302, 11/428, VI/152.

[18] İlgili hadisler için b. Darimî, Nikah/5; İbni Mâce, Nikah/9; İbni Hanbel, 111/93, IV/225, 226

[19] Bu ve benzeri hadisler için b. Tirmizî, Nikah/21; Darimî, Nikah/18; Nesa´î, Nikah/66; İb-ni Hanbel, VI/427.

[20] İbni Mâce, Nikah/46

[21] Buharı, Tefsir-i Suret 66/4.<...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes