> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Kutul Kulub > İhlas Hakkında
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İhlas Hakkında  (Okunma Sayısı 2011 defa)
09 Ocak 2010, 15:39:22
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 09 Ocak 2010, 15:39:22 »



İhlas Hakkında
Bu başlık altında niyetleri, yaşanan bütün hallerde niyetlerin gü­zelleştirilmesine ve fiillere bulaşabilecek kusur ve illetlerden sakı-nılmasma dair verilen emirleri açıklanacaktır.
Yüce Allah buyurdu ki: "Onlar ancak dini Allah´a halis kılarak O´na ibadet etmekle emrolundular". (Beyyine/5) Allah Resulü´nün de (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Üç şey vardır ki onlar üzere olduğu sürece müslüman kimsenin kalbi kin barındırmaz:... ve ameli Allah Teala´ya halis kılmak [12] Yine O, şöyle buyurmuştur: "Ameller ancak niyetlere göredir. Herkes için niyet ettiği vardır" [13]

Ehli Beyt kanalıyla rivayet edilen bir hadis-i şerifte de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu haber verilmektedir:
"Allah Te­ala amel olmadıkça hiçbir sözü kabul etmez. Hiçbir ameli de niyet­siz kabul etmez".

Ömer b. Hattab (ra) şöyle demiştir:
Amellerin en faziletlisi, Al­lah Teala´nm farz kıldıklarını eda etmek, O´nun haram kıldıkların­dan da sakınmaktır. Allah Teala´nm katındaki için sadık bir niyet bulunmalıdır. Kul, hayatının her anında niyette bulunmalıdır. Ye­mesi, içmesi, giyinmesi, uyuması ve hanımıyla ilişkisinde dahi ni­yet etmelidir. Çünkü bütün bunlar, hesaba konu olacak işlerdendir.

Eğer onları Allah Teala´nm rızası için yapıyorsa, amellerinin tartılacağı terazinin hasenat kefesinde onları görecektir. Eğer bütün bunlarda hevasının çizdiği yoldan gidiyorsa, o zaman da gü­nahlarının yeraldığı kefede görecektir. Zira her kul için niyet ettiği amelin karşılığı vardır.

Kulun niyette bulunmayışı, dalgınlık ve hata eseri ise, niyet ve irade bulunmayışı durumunda yaptığından dolayı herhangi bir karşılık alamaz. Yaptığı ameli ahirette de göremez. Ondan dolayı, lehinde veya aleyhinde bir durum olmaz. Böyle birinin dünyadaki misali, akıl ve sorumluluk olmaksızın içgüdü ve vahiyle hareket eden hayvanların durumuna benzer. Bu gibi kimselerin, Allah Te-ala´nın şu buyruğuna dahil edilmelerinden endişe ederim: "Kalbini Bizi zikretmekten gafil bıraktığımız, heva ve hevesine tabi olan ve işi hep aşırılık olan kimselere itaat etme". (Kasas/28) Buradaki ´fa-rat=aşırılık´ kelimesi değişik şekillerde tefsir edilmiştir. Birine gö­re gaflet ve dalgınlıktır. Bir başkasına göre aşırılık ve ziyan etme­dir. Üçüncü birine göre ise helake yönelmedir.

Salih niyet, salih bir amelin başlangıç noktasıdır. Allah Te-ala´nın ilahi vergisinin başı da odur. O, mükafaatm konusudur. Ku­lun, amellerden dolayı kazanacağı sevap, ancak Allah Teala´nm kendisine nasip edeceği niyetlere göre değişir. Çünkü tek bir amel­de dahi birden fazla niyet bulunabilir. Bu niyetlerin sayısı, kulun yüklenebileceği yüke ve onun ilmine göre şekillenir. Bu niyetlerden her biri için ayrı bir hasene verilir ve bunlar da on misli arttırılır. Çünkü onlar amelde ve şekilde toplanırlar.

Niyet iki esastan ibarettir:

1. Amele dönük kalpten yönelişi sağlıklı kılmak ve bunda uya­nık bulunmak.

2. Amelde Allah Teala´ya karşı ihlaslı olmak ve O´nun katında­ki sevabı ummak.

Niyeti bu şekilde bilinerek eda edilen her amel, Allah Teala´nın lütuf ve rahmetiyle salih ve makbul bir amel olur. Çünkü bu tür bir amelin sahibi, şirk, cehalet ve.hevadan sakınmıştır. Onun ameli de Allah Teala´nın eşsiz hazinelerine yükseltilmiş ve onun için iyi bir birikim olmuştur.

İhlasın hakikati, onun şu iki husustan beri olmasıyla mümkün olur:


1. Riya,

2. Heva.

Bu ikisinden uzak olan ihlas, Yüce Allah´ın da benzettiği gibi süt misali halis ve pak olur.

Allah Teala´nın üzerimizdeki nimetinin tamama ermesi de böyle gerçekleşir. O, sütün temizliğini haber verirken şöyle buyurmuştur: "Zira size onların karmlarındaki işkembe-ile kan arasından, halis bir süt içiliyoruz ki içenlerin boğazından afiyetle geçsin". (Nahl/66) Süt, o ikisinden herhangi birini ihtiva ettiği zaman halis ve pak ol­maktan çıkar. O´nun nimeti de tamama ermemiş olur. Biz de öyle bir sütten tiksinti duyar ve onu içmeyiz. Allah Teala´ya karşı eda etmek­le mükellef olduğumuz ameller ve O´nunla ilişkimiz de buna benzer. Amellerimize insanlar için riya veya nefsin şöhret tutkusu yö­nündeki arzu ve hevası bulaştığı zaman, halis olmaktan çıkarlar. Bu tür amellerde, olması gereken dürüstlük ve edeb sözkonusu ol­maz. Allah Teala da, bizim sütten tiksinmemiz gibi, amellerimiz­den de tiksinir ve onları kabul etmez. İbret alanlar için bunda bü­yük ders vardır.

Said b. Ebi Bürde, Ömer b. Hattab´m (ra) Ebu Musa el-Eş´ari´ye (ra) gönderdiği bir mektubu nakletmiştir. Ömer (ra) şöyle demekte­dir: Niyeti halis olan kimseye, insanlarla ilişkisinde Allah Teala ye­ter. Allah Teala´nın bildiğinin aksine amellerle insanlara güzel gö­rünmeye çalışan kimseler, O´nun tarafından kusurlu görülmüştür. Salim b. Abdullah da, Ömer b. Abdüîaziz´e (ra) gönderdiği bir mek­tupta şöyle demiştir: Ey Ömer! Şunu bil ki, Allah Teala niyeti mik-dannca kulun yardımında olur.

Niyeti tam olan kimseye, Allah Teala´nın yardımı da tam olur. Niyeti eksik olan kimse, O´nun yardımı da aynı miktarda eksik olur. Allah Teala bunu tasdik ederek şöyle buyurmuştur: "Eğer o ikisi aralarım düzeltmek isterlerse, Allah da onların aralarını bu­lur". (Nisa/35) Görüldüğü gibi Allah Teala, eşlerin arasım bulmayı, onların bu yöndeki irade ve isteklerine bağlamıştır. Allah Teala´nın bir şeye muvaffak kılmasının anahtarı da budur. O, salih amel sa­hibini de aynı şekilde hayra muvaffak kılar.

Selef-i Salih´ten bir zat şöyle demiştir: Bana göre hayrın tama-nu, ancak hüsnü niyetle toplanır. Hayır olarak size o yeter. Nice kü-Çük amel sahibi vardır ki niyet onu yüceltir. Nice büyük amel sahi­bi de vardır ki, niyeti onu küçültür. Ediblerden biri de kardeşine ^azdığı mektupta şöyle demiştir: Amellerinde niyetini halis kıl. «öyle yaptığında az bir amel dahi sana yetebilir.

Davud et-Ta´î´nin de şöyle dediği rivayet edilmiştir: En büyük tasası takva olan kimsenin bütün uzuvları dünyaya bağlansa dahi, bir gün sahip olduğu niyet onu salih niyete geri döndürecektir. Al­lah Teala´yı hakkıyla bilmeyen kimsenin hali de benzerdir.

Bütün kaygı ve tasası dünya olan kimse, uzuvlarının tamamıyla salih amellere bağlı olsa dahi, yine dünayı istemeye dönecektir. Bu, heva ve heveslere uygun düşmektir. Bunun sırrı da, kişinin bütün tasasının dünyevi menfaatlara karşı nefsi arzulara teslim olmasıdır.

Muhammed b. el-Hüseyin şöyle demiştir: Kişiye gereken, niye­tinin ameli önünde olmasıdır. Eyyub es-Sihıstanî ve diğerleri ise şöyle demişlerdir: Amel sahiplerinin niyetlerini arındırıp halis kıl­maları, onlar için bütün amellerden daha zordur. Süfyan-ı Sev-rfnin de (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Geçmişler, tıpkı ilim öğrendikleri gibi, amel için nasıl niyet etmeleri gerektiğini de öğre­nirlerdi.

Ulemadan bir zat ise şöyle demiştir
: Amel etmeden önce amel için niyeti ara. Hayra niyet ettiğiniz sürece, hayırdasınız demektir. Zeyd b. Eşlem de şöyle demiştir: İki haslet vardır ki onlarla işiniz kemale erer: Allah Teala´ya isyanda bulunmaya kalkışmayarak sa­bahlamanız ve O´na isyana kalkışmayarak akşama ermeniz.

Selef-i Salih´ten bir zat şöyle demiştir:
Allah Teala´nın nimetle­ri sayamayacağınız kadar çoktur. Sizin günahlarınız ise bilemeye­ceğiniz kadar gizlidir. Ama siz, tevbekar olarak sabahlayın, tevbe-kar olarak akşamlayın. O zaman bu ikisi arasındakiler! Allah Te-ala bağışlar.

Müridandan biri hakkında şu hadise rivayet edilmiştir:
O, alim­leri dolaşıyor ve şöyle bir soru soruyordu: Bana öyle bir amel gös­terin ki, onu yaptığım müddetçe, gündüzün ve gecenin bütün saat­lerinde O´nun için amel edenlerden biri olabileyim. Ona şöyle denil­di: Gücün yettiği zaman amel et. Zira peygamber öyle yapardı. Ya­nından ayrıldığın anda hemen amele girişirdi. Sürekli amel için kaygılanan, her an amel eden gibidir.

İsa´nın (as) da şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İsyana niyet­lenmeden uyuyan ve günah görmeyen göze ne mutlu!

Bu konuda Allah Resulü´nün (sav) de şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Her kim bir haseneye niyetlenir ve onu yapamazsa, kendişine bir hasene yazılır. Her kim de bir günaha niyetlenir ve onu yapmazsa ona da bir hasene yazılır". [14]

Meşhur bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kişinin niyeti, amelinden daha hayırlıdır".

Niyetle ilgili on esas mevcuttur: Niyet gizlidir. Gizli ameller (=a´mâlü´s-sır), karşılığı katlarca verilen amellerdir. Çünkü o, gay-bi bir ameldir ve ona Allah Teala dışında hiç kimse muttali olamaz.

Zahiri ameller, Allah Teala ve diğer insanlar taranndan bilinir­ler. Allah Teala, kuluna niyet bahşettiği zaman, onu halis ve her­hangi bir kusur bulaşmamış olarak bahşeder. O´nun hibe ettiği amele hiçbir afet bulaşamaz. Niyet, hazır bir bağıştır.

Diğer ameller ise, kul için biriktirilirler. Bunun böyle olmasının bir nedeni de, niyetin amel için şart koşulmuş olmasıdır. Hiçbir amel, niyetsiz sahih olmaz. Niyet ise, hiçbir şeye g...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İhlas Hakkında
« Posted on: 28 Mart 2024, 20:01:37 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İhlas Hakkında rüya tabiri,İhlas Hakkında mekke canlı, İhlas Hakkında kabe canlı yayın, İhlas Hakkında Üç boyutlu kuran oku İhlas Hakkında kuran ı kerim, İhlas Hakkında peygamber kıssaları,İhlas Hakkında ilitam ders soruları, İhlas Hakkındaönlisans arapça,
Logged
09 Ocak 2010, 15:43:09
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 09 Ocak 2010, 15:43:09 »

Rivayete göre Allah Resulü (sav) kalbi krala, uzuvları ise asker­lere benzeterek şöyle buyurmuştur: "Kalp iyi olduğu zaman beden de iyi olur. Kalp bozulduğu gaman, beden de bozulur". Bunun açık­laması şöyledir: Kulun niyeti düzgün ve halis olduğu sürece istika­meti devamlı olur. Kalp, dünyevi sevgilerden uzak, heva ve arzu­lardan arınmış olduğu zaman, ameller de riyadan, arzu ve hevesle­re ait çirkin sıfatlardan uzak ve halis olacaktır.

Dünya sevgisinin ağır basmasıyla niyetin bozulması durumun­da ise, bedenle yapılan ameller de bozulacak, kişi övülme arzusu ve riyadan uzak olamayacaktır.

İsrailiyat kaynaklı kıssalardan birinde şöyle bir olay anlatılmış­tır: Allah Teala´mn abid kullarından biri, uzun süredir O´na ibadet etmekteydi. Bir gün halkından bir topluluk gelerek şöyle dediler: Filan yerde bir topluluk var, Allah´ı bırakmış bir ağaca tapıyorlar. Abid, buna çok kızdı ve baltasını alarak yola koyuldu. Niyeti o ağa­cı kesmekti.

Ağacın yakınlarında yaşlı bir adam suretindeki şeytan önüne çıktı. Yaşlı adam, ´Allah´ın rahmeti üzerine olsun, nereye böyle?´ de­di. Abid, ´Allah Teala yerine kendisine tapılan filan ağacı kesmeye´ dedi. Yaşlı adam şöyle dedi: Senin gibi değerli bir insan neden bununla uğraşır? Böyle bir iş için ibadetini, nefsinle uğraşmayı bıra­kıp başka işlerle uğraşmaya değer mi? Abid, ´Bu da benim ibadeti­min bir parçasıdır dedi.

Yaşlı adam suretindeki şeytan, ´O ağacı kesmene müsaade et­meyeceğim´ dedi. Bunun üzerine abid ile şeytan boğuşmaya başla­dılar. Abid onu yendi ve göğsünün üzerine çöktü. Şeytan, ´Beni sa­lıver, sana diyeceklerim var dedi. Abid onu bıraktı. Yaşlı adam su­retindeki şeytan, ´Allah Teala sana böyle bir işi farz kılmadı. Sen peygamber misin ki bu işle uğraşıyorsun?´ dedi. Abid, ´Peygamber değilim´ dedi. Bunun üzerine şeytan, ´Eğer öyleyse, ona tapanlar­dan dolayı senin bir sorumluluğun olamaz. Sen, kendi ibadetinle uğraşmalı ve insanları kendi hallerinde bırakmalısın. Allah Te-ala´nın birçok peygamberi var. Eğer istese, onlardan birini buraya gönderir ve bu ağacı kesmekle görevlendirirdi´ dedi.

Abid, tavrında ısrar ederek, ´Ne dersen de, bu ağacı kesmek zo­rundayım´ dedi. Bunun üzerine şeytan onunla yine kapıştı. Abid, bir kez daha mağlup ederek yere yatırdı ve ve göğsünün üzerine çöktü. Şeytan, abide gücünün yetmeyeceğini ve onu asla mağlup edemeyeceğini anlayınca şöyle dedi: Aramızdaki meseleyi hallede­cek bir önerim var. Böylesi senin için daha hayırlı ve şu yapmak is­tediğinden daha faydalıdır. Abid, ´Önerin nedir?´ diye sordu.

Yaşlı adam kılığındaki şeytan, ´Beni salıver de önerimi söyleye­yim´ dedi. Abid onu bıraktı. Şeytan konuşmaya başladı: Sen fakir bir adamsın. Dikili bir ağacı bile yok. İnsanların üzerine yük olan birisin. Seni onlar geçindiriyorlar. Din kardeşlerine iyilikte bulun­mak, komşularına küçük hediyeler vermek, elini rahatlatmak ve insanlara muhtaç olmaktan kurtulmak istediğinden eminim. Abid, ´Evet!´ dedi. Bunun üzerine şeytan şöyle dedi: Öyleyse niyet ettiğin şu işten vazgeç. Böyle yaptığın takdirde her gece başucuna iki di­nar koyacağım, sabah uyandığında onları alırsın. Onlarla dilediği­ni yapabilirsin. İster kendin ve ailen için harca, istersen yoksulla­ra sadaka dağıt. Böylesi, toprağa kök salmış ve hiç kimseye zararı olmayan şu ağacı kesmenden daha faydalı ve müslümanlar için da­ha hayırlıdır. Ağacı kesmenin dindar kardeşlerine hiçbir faydası ol­mayacaktır.

Abid, yaşlı adamın söyledikleri üzerinde bir süre düşündü, ken­di kendine şöyle dedi: Yaşlı adam doğru söylüyor, ben peygamber değilim ki ağacı kesmek benim görevim olsun. Allah Teala da bana böyle bir emir vermedi ki, O´nun emrini yerine getirmemekten do­layı günahkar olayım. Bu, kendiliğimden düşündüğüm bir iyilikti. Bu ağacın dikili kalmasının tevhid ehline ne zararı var ki? Hem yaşlı adamın önerisi, müslümanların umumu için daha faydalı gö­rünüyor.

Abid, yukarıdaki düşüncelerle yaşlı adamla anlaşma yoluna git­ti ve ondan sözünde duracağına dair yemin aldıktan sonra dergahı­na geri döndü. Ertesi sabah başucunda iki dinar buldu. Bir sonra­ki gün, yine iki dinar buldu. Üçüncü günün sabahında başucunda bir şey olmadığını gördü. Birden Öfkeye kapılda ve baltasını alarak hırsla yola koyuldu. Bu defa ağacı kesmeden dönmeyecekti. Kendi kendine şöyle diyordu: Dünyevi işim bozulmuş olsa da uhrevi işimi bitirmem lazım!

Ağaca yakın bir yerde yaşlı adam kılığmdaki şeytan önüne çık­tı ve ´Nereye gidiyorsun?´ diye sordu. Abid, ´Şu ağacı kesmeye´ dedi. Şeytan, ´Seni gidi yalancı, onu kesemezsin!´ dedi. Bunun üzerine abid, ilk seferinde olduğu gibi yaşlı adamla yine kapıştı. Ama ner-de! Bu defa yaşlı adam onu aldı ve yere yatırıp üzerine çıktı. Abid, onun ellerindeki bir serçe gibiydi. Şeytan, Ta bu işten vazgeçersin, ya da seni şuracıkta keserim* dedi.

Abid, yaşlı adama güç yetiremeyeceğini anlayınca, ´Beni yen­din, bırak da bu işin aslını anlat, ilkinde seni nasıl yenmiştim? Şimdi neden yenildim?´ dedi. Yaşlı adam suretindeki şeytan şöyle dedi: Çünkü ilk seferindeki öfken, sırf Allah rızası içindi. Niyetin de uhrevi bir kazanç elde etmekti. Allah da bu yüzden beni sana râm etti ve beni yendin. Bu defa ise, kendi nefsin için öfkelendin. Niyetin de dünyevi çıkarının zedelenmesinden dolayı intikam al­maktı. Allah Teala da bu sebeple beni sana hakim kıldı ve seni yen­dim.

İsrailiyat kaynaklı bir diğer kıssada ise şöyle bir hikaye anlatıl­mıştır:
israil oğullarının kraliçelerinden biri, Allah Teala´ya ibadet etmeye düşkün bir zata aşık olmuş ve onu elde etmek için köşküne getirtmişti. Abid, başındaki bekçiyi, ´tuvalete gideceğim, taharet al­mam için bana su getirin´ diyerek savdıktan sonra sarayın tepesi­ne çıkmış ve kendim boşluğa bırakmıştı. Allah Teala da havadan sorumlu meleğine vahiyde bulunarak şöyle buyurmuştu: Kuluma refakat et! Havadan sorumlu melek de abide refakat ederek onun ayakları üstünde yere inmesini sağlamıştı. İblis´e, ´Onu da yoldan çıkartsaydın´ denilince şöyle demişti: Arzu ve heveslerine aykırı ha­reket eden ve canlarını Allah için adayanlar üzerinde hiç bir etkim olamaz.

Muaz b. Cebel (ra) vasıtasıyla Allah Resulü´nün (sav) şöyle bu­yurduğu rivayet edilmiştir:
"Kul, Kıyamet günü her şeyden dolayı, hatta gözlerindeki sürmeden, parmağındaki kum tanelerinden ve kardeşinin elbisesine dokunmasından dolayı dahi hesaba çekile­cektir".

Maktu´ bir hadiste ise Allah. Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
"Güzel kokuyu Allah rızası için sürünen kim­se, Kıyamet günü miskten daha güzel kokarak gelecektir. Allah´tan başkası için koku sürünen kimse ise, leşten daha pis kokarak gele­cektir". Güzel koku, kulun mükellefiyetlerinin en ağırlarından biri, hatta yasaklanmış bir günah olmamasına rağmen Allah rızası dı­şında sürülmesinin vehameti ortadadır. Onda bile, süren kimsenin niyeti etkili olmaktadır.

Güzel koku süren kimsenin niyeti, Allah Resulü´nün (sav) sün­netine uymak ve bir nimeti Allah için göstermek ise bununla itaat-ta bulunmuş olur. Bu niyetinden dolayı da sevap kazanır. Eğer bunlar dışında bir maksatla sürünmüşse, heva ve heveslerine uy­duğu için günahkar sayılır.

Selef-i Salih´ten bir zat şöyle demiştir: Giinün birinde bir mek­tup yazmıştım. Onu komşumun evinde kumlamak istedim. Bir ara bundan rahatsızlık duydum. Sonra kendi kendime, ´Biraz kumdan ne çıkar ki?´ dedim ve mektubumu onun evinde kumladım. İçimden bir ses şöyle dedi: Kumu hafife alan kimse, yarın ne kötü bir hesap­la karşılaşacağım görecektir.

Ulemadan bir zat şöyle demişti:
Büyük küçük yaptığım her şey­de bir niyet bulunmasını müstehap görürüm. Yememde, içmemde, uyumamda dahi niyet bulunmalıdır.

Bir defasında bana şöyle bir olay anlatılmıştı: Adamın biri Süf-yan-ı Sevri (ra) ile birlikte bayram namaz kılmak üzere evden çık­mıştı. Evden ayrıldıklarında hava alacakaranlıktı. Gün ışıdığında adam Süfyan´ın şalvarının ters yüz olduğunu farketti. ´Ey Ebu Mu-hammed, şalvarını ters giymişsin, düzeltiver dedi. Süfyan-ı Sevri (ra) onu düzeltmek için elini uzattı. Sonra birden durdu ve düzelt­mekten vazgeçti. Adam merakla, ´Şalvarını düz giymekten neden vazgeçtin?´ diye sordu. O da şu cevabı verdi: Ben bunu Allah rızası için giydim. Başka bir maksatla düzeltmek istemediğim için vaz­geçtim.

Salihlerden biri çatıda saçlarını düzeltmek için hanımından ta­rak istemişti. Hanımı, ´Ayna getirsem olur mu?´ diye karşılık verin­ce, o zat bir süre susmuş, ardından ´Evet´ demişti. O ikisinin bu ko­nuşmasına şahit olan biri, ´Niçin sustun ve aynayı hemen isteme­din?´ diye sormuştu. Bunun üzerine o da şöyle cevap vermişti: Ha­nımımdan tarağı belli bir niyetle istemiştim. Ayna getirmek iste­yince durum değişti. Çünkü ayna için niyetim yoktu. Allah Teala beni o niyete hazırlayacak kadar sustuktan sonra ´evet´ diyerek ge­tirmesini istedim.

Bişr´in (ra) yakın dostlarından biri şöyle bir hadise anlatmıştır:
Feth el-Mavsılî, Bişr´in meclisine girince Bişr ayağa kalktı. Bunun üzerine ben de ayağa kalktım. Bişr beni oturttu. Misafirimiz gittik­ten sonra kendisine bunu sorarak ´Onun için siz ayağa kalktınız, ama beni oturttunuz, bunun sebebi nedir?´ dedim. O da şöyle dedi: Onu karşılamak için ayağa kalkışım sırf Allah rızası içindi. Halbu­ki senin kalkışın, bana saygındandı. İşte bu nedenle seni oturttum.

Fakirlerden biriyle ilgili olarak da şöyle bir hadise anlatılmış­tır: Bu fakir zat Ebu Said el-Harraz´a yoldaşlık ederdi. Onun huzu­runda bulunur ve iht...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes