> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Kutul Kulub > Büyük Günahlar(Kebâir) Niyetle İlgili Meseleler Amellerin Terki İnkar Edenlerin
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Büyük Günahlar(Kebâir) Niyetle İlgili Meseleler Amellerin Terki İnkar Edenlerin  (Okunma Sayısı 2508 defa)
09 Ocak 2010, 15:20:24
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 09 Ocak 2010, 15:20:24 »



Büyük Günahlar(Kebâir) Niyetle İlgili Meseleler Amellerin Terki İnkar Edenlerin Hesabı
Bu bölümde amelleri boşa çıkartan ve amel ehlini helaka sürükle­yen büyük günahları açıklanacaktır. Büyük günah sahiplen farklı derecelere sahiptirler. Küfür ehlinin çekilecekleri hesap da bu fasıl­da ele alınacak ayrı bir konudur.

Yüce Allah buyurdu ki: "Eğer size yasaklanan günahların bü­yüklerinden kaçınırsanız, öbür günahlarınızı örtüp bağışlarız". (Ni­sa/31) Görüldüğü üzere küçük günahların bağışlanma şartı; büyük ve kulu helake itecek nitelikteki günahlardan sakınmaktır. Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Beş vakit namaz ve Cuma´dan Cu-ma´ya kılman namaz, -büyük günahlardan sakınan kimseler için-bu vakitler arasında işlenen günahların kefareti olur". Bu hadisin diğer bir lafzı ise şu şekildedir: "Bu namazlar, büyük günahlar dı­şındakiler için kefarettirler [1]

Kılman namazların günahlar için kefaret olma hususiyetinden tek müstesna, büyük günahlardır.

Sahabe ve Tabiun alimleri büyük günahların mikdarı hakkında farklı rivayetlerde bulunmuşlardır. Kimine göre dört, kimine göre yedi, dokuz, on bir veya daha fazladır.

Ibni Mesud (ra) büyük günahların dört olduğunu bildirmiştir. Ibni Ömer (ra) ise yedi olduğunu söylemiştir. Abdullah b. Amr (ra) ise büyük günahların dokuz tane olduğunu bildirmiştir.

Ibni Abbas (ra), İbni Ömer´in (ra) rivayeti kendisine ulaştığında şöyle demiştir: Büyük günahların yetmiş olması, bana göre yedi olmasından daha muhtemeldir. Yine o, bir defasında şöyle demiştir
: Allah Teala´nm nehyettiği her şey büyük günahlardandır. O ve baş­kaları tarafından nakledilen bir başka tasnif de şu esasa dayanır: Allah Teala´nm cehennem azabı ile tehdit ettiği her günah büyük günahlardandır.

Selef-i Salih´ten bir zat ise şöyle demiştir: Dünyada had cezası tatbik edilen her suç büyük günahtır. Küçük günahlar zelle türü günahlardır. Ona göre had tatbik edilmeyen ve azap tehdidi bulun­mayan suçlar küçük günahlardır. Bu tasnif, Ebu Hüreyre (ra) ve diğerlerinden rivayet edilmiştir.

Abdürrezzak şöyle derdi:
Büyük günahlar onbir adettir. Büyük günahların sayısıyla ilgili olarak gelen rivayetler arasında en yük­sek sayı bu rivayette yeralmaktadır. Başka bir zat ise, büyük gü­nahların müphem yani belirsiz olduklarını ifade ederek bunların sayısının hakiki manada bilinemediğini söylemiş ve bunların müp-hemliğini Kadir Gecesi´nin, Cuma günündeki en faziletli saatinin ve Orta Namaz´ın (=Salat-ı Vustâ) müphemliğine benzetmiştir.

Bilindiği üzere bunların müphem kılınması, kulların korku ve ümit hallerinin devamının temin edilmesine matuftur. Bu hususla­rı kat´i suretleriyle bilmeyen kulların korku ve ümitleri devamlı olacak, rehavete kapılmayacaklardır.

İbni Mesud (ra) büyük günahlar hakkında istinbât yoluyla gü­zel bir görüş beyan etmiştir. Onun bu beyanı şudur: İbni Mesud´a (ra) büyük günahların neler olduğu sorulmuştu. O, soru sahibine şöyle dedi: Nisa suresinin başından "Eğer size yasaklanan günah­ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin öbür günahlarınızı örtüp bağışlarız". (Nisa/31) ayetine kadar olan kısmı oku. Allah Teala´nm bu surenin başından bu ayetine kadar indirdiği surelerde yasakla­dığı şeyler büyük günahlardır.

Bu istidlalin bir benzerini de İbni Abbas´m (ra) Kadir Gecesi´yle ilgili istinbâtmda görmekteyiz. O, bu mübarek gecenin Ramazan ayının yirmiyedinci gecesi olduğunu söylemiş ve bunu da Kadr su­resinin ihtiva ettiği kelimelerin sayısından çıkarmıştır. Suredeki kelime sayısı yirmi yedidir. İbni Abbas (ra) Allah Teala´ya sığınarak Kadir Gecesi´nin Ramazan ayının yirmiyedinci gecesi olabileceğini söylemiştir. .Doğrusunu en iyi bilen hiç şüphesiz Allah Teala´dır.geri dönmeyi düşünmeyen savaşçılar için geçerlidir. Büyük günahla­rın sonuncusu ise bütün bedenle işlenen bir günahtır:

Anne babaya isyan; ebeveyne isyanı şöyle açıklayabiliriz: Evladın anne babanın kendisi için yaptığı taksime rıza gösterme­mesi, ondan bir istekte bulunduklarında karşılık vermemesi, bir şeyi emanet ettiklerinde ona ihanet etmesi, aç kaldıklarında ken­disi tok iken onlara yemek vermemesi ve kendisini azarladıkların­da onlara el kaldırması.

Yemenli Vehb b. Münebbih şöyle demiştir: Tevrat´a göre anne babaya iyiliğin aslı şudur: Onların malını kendi malınla koruman, onların mallarına dokunmayarak kendi malından yedirmen. Anne babaya isyanın aslı ise şudur: Onların malını harcayarak kendi malına dokunmaman, kendi malını tasarruf ederek onların malla­rını yemen.

Ebu Hüreyre (ra) Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğunu ri­vayet etmiştir:
"Kılman bir namaz; kılınacak diğer namaza kadar işlenen günahlar için, tutulan Ramazan orucu; diğer Ramazan ayı­na kadar işlenen günahlar için kefarettir. Bunun istisnası şu üç gü­nahtır: Allah Teala´ya şirk koşmak; sünneti terketmek; yapılan alışverişi bozmak. Bu da, alıveriş yaptığınız kişiye kılıç çekerek onunla mücadeleye girmeniz şeklindedir".

Alâ b. Abdürrahman babası kanalıyla Ebu Hüreyre´den (ra) şu hadis-i şerifi rivayet etmiştir: Allah Resulü (sav) buyurdu ki:
"Bü­yük günahlardan biri müslümanın ırzına haksız yere uzanmaktır. Büyük günahlardan biri de, bir küfüre iki küfürle mukabelede bu­lunmaktır [2]

Ibade b. Samit (ra), Ebu Said el-Hudri (ra) ve sahabenin diğer büyükleri şöyle demişlerdir
: Bugün kıldan daha hafif gördüğünüz hususları biz Allah Resulü´nün (sav) devrinde büyük günahlar sa­yardık. Bu sözde geçen ´kebâir=büyük günahlar1 ifadesi bazı riva­yetlerde mûbikât helak ediciler" olarak geçmiştir. Bir topluluğa göre ise, kasıdla işlenen her günah, büyük günahlardandır.

Selef-i Salih´ten bir zat şöyle demiştir
: Dört şey müphemdir ve bunların hakikatlerini kimse bilemez: Orta Namaz, Kadir Gecesi, Cuma günü duaların kabul edildiği saat ve büyük günahlar. Bunun sebebi; insanların günahtan sakınması için korku halinde olmala­rı, elde etmek için de ilahi vaatlerden ümitvâr tutulmalarıdır. Böy­lelikle bu hususlardan hiçbiri hakkında kesin bilgi sahibi olamaz ve rehavete kapılmazlar. İşlerin sonu Allah´a dönecektir.

Büyük günahlarla ilgili zikrettiğimiz hususlar, bu konu hakkın­da söylenenlerin ortası ve en mutedil olanlarıdır. Alimler bu onye-di günah üzerinde ittifak etmişlerdir. Konuyla ilgili rivayetlerin çokluğu dikkat çekicidir. Netice itibarıyla büyük günahlar, onlar­dan sakınan kimseler için diğer günahlara kefaret olurlar. Bunla­ra dikkat edilmesi durumunda İslam´ın bina edildiği beş temel farz da sebat bulacaktır. Çünkü İslam´ın temelleri ve zikredilen büyük günahlar birbirleriyle çelişen, çatışan ve birbirlerine direnen hu­suslardır.

Büyük günahlar, öylesine büyüktürler ki bunlardan sakınmak dahi küçük günahlar için kefaret sayılmıştır. İslam´ın temelleri olan beş farz da, öylesine mühimdirler ki bunlar eda edildiğinde kendilerinden sonra işlenecek günahlar için kefaret sayılmışlardır.

Kul, nafile ibadetlerini ifa ettiğinde, günah ve kötülüklerinin, sevap ve güzelliklerle değiştirileceği vaad edilmiştir. Bunları hak­kıyla yerine getiren kul için, Allah Teala´dan büyük bir lütuf söz konusu olup cennete gitmesi ve orada amel ehlinin makamlarında ikamet etmesi ümid edilir. O, hayırlarda öne geçmiş bir kuldur. Al­lah Teala buyurdu ki: "Eğer size yasaklanan günahların büyükle­rinden kaçınırsanız, sizin öbür günahlarınızı Örtüp bağışlarız". (Ni­sa/31)

Denildi ki: Büyük günahlardan ancak tevbe edip salih amel iş­leyen kişi uzak durur. Onun gibiler, Allah Teala´nm günahlarını se­vaplarla değiştirdiği kimselerdir. Allah Resulü (sav) de şöyle bu­yurmuştur: "Büyük günahlardan uzak durduğunuz takdirde beş vakit namaz, vakit aralarında işlenen günahlar için kefaret olur" [3]

islam´ın temelleri olan dört farz da, Özünde beş vakit namaza dayanmaktadır. Diğerleri, ancak namaz ile sıhhat bulurlar ve dört şey sanki tek bir şey gibidir. Beş vakit namaz, Kelime-i Şehadet ile irtibatlıdır. Onunla ilgili her hangi bir hususun terki, beş temel far­zın terki gibidir. Çünkü bunlar İslam´ın esasları ve imanın temelleri mesabesindedir. Büyük günahlardan sakınma ise, Kelime-i Şe-hadet´e dayanmaktadır. Bunlar hakkındaki yasaklara uyulması Kelime-i Şehadet ile mümkün olabilir. Büyük günahlarla ilgili ya­saklar ihlal edildiğinde ameller boşa gider.

Beş vakit namaz, vakit aralarında işlenen büyük günahlar dı­şındaki günahlar için kefaret olmaktadır. Bu günahlar fazlasıyla büyük oldukları için beş vakit namaz bunları örtemez. Kıyamet gü­nü büyük günah işleyen kullar için hesaba dahil edilecek tek ka­zanç, beş temel farizadır. Kul, işlediği büyük günahlarla yaptığı na­fileleri yiyip bitirmiş olur. Bu durumdaki kullar için, cehennem azabına düçâr olma endişesi mevcuttur. Bunlar, kendi kendilerine zulmeden insanlardır.
Allah Teala müminleri bu duruma düşmeme hususunda ikaz ederek şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler, Allah´a itaat edin, Re-sul´e itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın". (Nisa/59); "Hayır, durum hiç de öyle değil. Günah işleyip de günahın kendisini her ta­raftan kuşatıp sardığı kimseler var ya! İşte onlar cehennemliktir". (Bakara/81)

Ayetteki ´günah´ ile kasdedilenin, büyük günahlar olduğu söy­lenmiştir. Buna göre büyük günahlar, kulun iyilik ve sevaplarını kuşatarak imha etmiştir. Bu, tercih ettiğimiz manadır. Ayetin ma­nas...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Büyük Günahlar(Kebâir) Niyetle İlgili Meseleler Amellerin Terki İnkar Edenlerin
« Posted on: 28 Mart 2024, 18:00:00 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Büyük Günahlar(Kebâir) Niyetle İlgili Meseleler Amellerin Terki İnkar Edenlerin rüya tabiri,Büyük Günahlar(Kebâir) Niyetle İlgili Meseleler Amellerin Terki İnkar Edenlerin mekke canlı, Büyük Günahlar(Kebâir) Niyetle İlgili Meseleler Amellerin Terki İnkar Edenlerin kabe canlı yayın, Büyük Günahlar(Kebâir) Niyetle İlgili Meseleler Amellerin Terki İnkar Edenlerin Üç boyutlu kuran oku Büyük Günahlar(Kebâir) Niyetle İlgili Meseleler Amellerin Terki İnkar Edenlerin kuran ı kerim, Büyük Günahlar(Kebâir) Niyetle İlgili Meseleler Amellerin Terki İnkar Edenlerin peygamber kıssaları,Büyük Günahlar(Kebâir) Niyetle İlgili Meseleler Amellerin Terki İnkar Edenlerin ilitam ders soruları, Büyük Günahlar(Kebâir) Niyetle İlgili Meseleler Amellerin Terki İnkar Edenlerin önlisans arapça,
Logged
09 Ocak 2010, 15:25:58
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 09 Ocak 2010, 15:25:58 »

Bu rivayetin başka bir naklinde ise, sözkonusu kişinin şöyle de­diği rivayet edilmiştir: Birgün halkın içinde bir sadaka vermiştim. Onların bakışları hoşuma gitmiştim. Bu sadakanın ne hasenat, ne de günahlarım arasında bulunmadığını gördüm. Süfyan-ı Sevri de­di ki: Bu, hallerin en güzelidir. Çünkü o amelin ne lehinde ne de aleyhinde sayılmadığını görmüştür. Allah Teala ona ihsanda bulun­muştur. Kendisine eziyet edilen veya gıybete maruz kalan kişi, beklentisini Allah katında ummalıdır. Belki de bu davranışı onun kurtuluşuna vesile olabilir.

Rivayet edildi ki: Kul, bütün amellerinden dolayı hesaba çekilir. Amelleri, onlara bulaşmış olan afetlerden dolayı boşa gider ve so­nunda cehenneme mahkum edilir. Bunun ardından onun için hase­natla dolu bir defter açılır. Aslen kendisine ait olmayan bu hasenat sebebiyle cennete girmesine karar verilir. Kul, buna şaşarak şöyle der: Ey Rabbim, ben bu amellerin hiçbirini yapmadım, bu nasıl olur? Kendisine şöyle buyrulur: Bunlar, sana gıybet eden, canını yakan ve sana haksızlık edenlerin amelleridir. Onların hasenatı da sana verildi.

Ne kadar küçük ve Önemsiz olursa olsun amelleri hakir görme­mek gerekir. Aksini yaparak amele niyet etmemek veya ameli kü­çük görmek,-bilmediği halde- kulun helak sebebi dahi olabilir.

İbnu Mübarek Hasan el-Basri´den (ra) şunu nakletmiştir:
Kıya­met günü kişi başka bir kişiye sarılır ve şöyle der: Allah, seninle be­nim aramda hüküm verecektir. O kişi, ´Ben seni tanımıyorum ki´ deyince adam şöyle der: Hayır, tanıyorsun. Sen benim duvarımda-ki kerpiçten saman çöpleri almıştın. Aynı şekilde kişi, başka birinin yakasına sarılarak ´Bu adam benim elbisemden düşen bir ipi almış­tı´ diyecektir.

Küfe alimlerinin önde gelenlerinden biri olan Hammad b. Ebu Süleyman (ra) vefat ettiğinde, yine Küfe ulemasından Süfyan-ı Sev-ri´ye (ra) ´Hammad´m cenazesine katılmayacak mısın?´ diye sorul­muştu. O da şöyle karşılık verdi: Eğer niyetim olsaydı, yapardım.

Hasan el-Basri (ra) vefat ettiğinde Muhammed b. Şirin (ra) onun cenazesine katılmamıştı. Kendisine bunun sebebi soruldu­ğunda, ´Niyet etmemiştim´ karşılığını vermişti. Ulema, herhangi bir ameli yapmaları veya onun için çaba sarfetmeleri istendiği za­man şöyle derlerdi: Allah Teala niyet nasip ettiyse onu yaparız. Yahya b. Kesir şöyle demiştir: Amel için yapılan güzel niyet, amel­den daha etkilidir.

Selef-i Salih´ten bir zat şöyle demiştir: Selef, yaptıkları herşey-de niyetlerinin bulunmasını müstehap görürlerdi. Fudayl b. Iyaz (ra) dedi ki: Biz, ancak niyete dayanarak konuşuruz. Yine Seleften bir zat şöyle demişti: Niyetin bozulması veya değişmesinden duyu­lan endişe, amellerin terkedilmesinden daha ağırdır.

Süfyan-ı Sevri (ra) şöyle demiştir: Her kim bir kimseyi yemeğe davet eder ve o kimse de yemek yeme niyeti olmaksızın onun dave­tine icabet ederse, davet sahibi için iki günah sözkonusu olur. Da­vete icabet etmediği takdirde ise, sadece bir günah sözkonusu olur. ilkinde iki günah yüklenmesinin sebebi, öfkeye uğraması ve din

kardeşini istemediği bir şeyi yapmaya zorlamasıdır. Çünkü o, du­rumu bilse o davete icabet etmeyecekti.

Allah Teala´nm niyette İhlasın önemini kafasına nakşettiği ve ihlas bilgisi bakımından güçlendirdiği kimse, bu sayede insanlar­dan uzak durmaya çalışır. Onun hedefi, amellerini yalnız Allah´a has kılmaktır. Çünkü o, ayne´l-yakin gözüyle bakmakta ve Allah Teala ile arasındaki şeyler dışında, hiçbir şeyin kendisine fayda ge­tirmeyeceğini bilmektedir. O, hiçbir işinde başka bir varlığı O´na ortak koşmamaya özen gösterir.

Abdal zümresinin mağaralara kaçmasının arkasındaki sebep de işte budur. Onlar, ehli dünyadan uzaklaşarak amellerini kurtar­ma peşinde olmuşlardır. Cemaatla namaz kılmak gibi faziletli amelleri iyi bilmelerine rağmen tek bir günahtan sakınmanın da­hi, yetmiş amel işlemekten daha hayırlı olduğuna inanmış insan­lardı. Onlar, sırf günaha düşme endişesiyle birtakım amellerin fa­ziletlerinden feragat etmişlerdir.

Allah Teala´yı hakkıyla tanımayanlar ise, devamlı faziletler ar­dında koşar ve hafif sayılabilecek günahları önemsemezler. Halbu­ki bu tür günahlarda bile Allah Teala´dan uzaklaşma sözkonusu-dur. Bu, hiç şüphesiz O´na yakın kılman mukarrebun zümresinin takip ettikleri bir yol değildir.

Niyetler, maksadlara bağlı olarak farklılık arzedebilir. Zahirde Allah Teala´dan uzaklaşma gibi görülen bir fiil, güdülen niyetten dolayı bir yakınlık vesilesi olabilir. Buna mukabil, hasene olarak gö­rülen bir fiil de, niyetteki bozukluktan dolayı günaha dönüşebilir.

Bu meyanda şu hadiseyi misal verebiliriz:
Davud, Kitâbü´l-amel adlı kitabını tasnif ettiği zaman imam Ahmed b. Hanbel ona gide­rek kitabını görmek istemişti. İmam Ahmed kitabı mütalaa ettik­ten sonra kendisine geri vermiş ve şöyle demişti: Ne yapıyorsun? Kitapta zayıf ravilere dayanan birçok sened var.

Bunun üzerine Davud kendisine şöyle cevap verdi:
Kitabı se-nedleri esas alarak oluşturmadım ki ondaki hadislerin isnad zin­cirlerine bakayım. Ben onlara amel gözüyle baktım ve istifade et­tim. İmam Ahmed kitabı ondan rica ederek şöyle dedi: Onu bana ver de, ben de senin baktığın gözle bir bakayım. Davud, kitabı ken­disine verdi. Kitab İmam Ahmed b. Hanbel´in yanında o kadar uzun süre kaldı ki, Davud oğlunu göndererek istemek zorunda kal­dı. İmam Ahmed onunla karşılaştığında şöyle dedi: Allah seni bol hayırla mükafaatlandırsın. Kitabından çok istifade ettim.

Hasan el-Basri (ra) şöyle demiştir: Niyet, amelden daha etkili­dir. Yine o şunu ifade etmiştir: Adem oğlu kalbi üzerindeki etkile­rin hayırlı olanını önemsemez. Halbuki bunda iki nur vardır. Bu iki nurdan ilki Allah Teala´nın rızası istikametinde ise, ikincinin ken­disine zararı dokunmaz. Yani kul, bir hayra niyet ettiği zaman kal­binde hakim olan duygu ihlas ise, niyetten sonra ortaya çıkabilecek vesvese türü duygular o amelin ihlasını zedelemez. Çünkü sonra­dan ortaya çıkan duygu zayıftır. Baştaki karar ve iradenin kuvve­ti, sonradan doğacak vesvese ile sarsılmaz.

Yusuf b. Esbat şöyle demiştir: Amel ehli için niyeti kusurlardan an tutmak, sürekli mücâhededen çok daha zordur. Sufilerden bir zatın şöyle dediği nakledilmiştir: Ebu Ubeyd el-Tüsteri ile birlik­teydim. Arefe günü ikindi vaktiydi ve arazisini sürüyordu. Abdal dostlarından biri yanımıza uğradı. Ebu Ubeyd´e birşeyler fısıldadı. O da ´Hayır dedi.

Bunun üzerine o zat, toprağın üzerinde süzülen bir bulut gibi uzaklaştı. Gözümden kaybolduğunda Ebu Ubeyd´e o zatın ne dedi­ğini sordum. O da, ´Benden kendisiyle beraber hacca gitmemi iste­di. Ben de hacca niyet etmediğimi söyledim. Akşama kadar burayı sürmeye niyet etmiştim. Eğer onunla hacca gitmiş olsaydım, Allah için niyet edilen bir amele başka bir şeyi katmaktan dolayı Allah Teala´nm buğzuna maruz kalmaktan korktum. Çünkü benim için niyetimde durmak, yetmiş kez haccetmekten daha mühimdir dedi.

Mubah bir fiil için niyeti olan kimsenin nafile yönünde bir niye­ti yoksa, onun için en uygunu mubah fiildir. Niyetin o istikamette olmasından dolayı mubah, muhteva bakımından nafile hükmüne taşınmıştır. Nafile ise, niyetin bulunmayışından dolayı kusur dere­cesine düşmüştür. Bu, ancak ilm-i batını hakkıyla bilen alimler ta­rafından anlaşılabilecek bir husustur. Bu, tasarrufun gizli yanla­rından biridir.

Buna misal olarak şunu zikredebiliriz: Kendisine haksızlık ya­pılan biri, hakkını alma hakkına sahiptir. Ancak hakkından fera­gat etmesi onun için daha hayırlıdır. Ama aynı kişinin, hakkını alma yönünde sabık bir niyeti mevcut olup affetme yönünde niyeti yoksa, onun için hakkını alması daha hayırlıdır.

Buna verebileceğimiz bir diğer misal de şu olabilir: Allah Te-ala´nın emirlerini yerine getirebilmek için kuvvet kazanmak veya nefsini dinlendirmek için yeme, içme ve uyumaya niyet eden kim­seye, gece namaza kalkma veya oruç tutma gibi bir niyeti bulunma­ması halinde yeme, içme ve uyuma daha hayırlı olur. Ebu´d-Derda (ra) şöyle derdi: Nefsimi hoşuna giden bazı şeylerle doldururum ki hakk karşısında bana destek olabilsin.

Kul, mubah olan herhangi bir amel için niyetlendiği zaman, bu amelden dolayı sevap kazanır. Öte taraftan fuzuli babından olsa dahi, niyet etmediği bir ameli işlediği zaman en iyi şartta kendini kurtarmış olur. Böyle bir durumda lehinde veya aleyhinde bir şeyin yazılmaması dahi onun kazancıdır. Bu tür bir amelde dünyevi bir niyetinin bulunması durumunda vebal altında da kalabilir.

Kulun niyetinin bulunmadığı her türlü mubah veya nafile türü amel, kul için hiçbir faydayı ihtiva etmeyen bir fiilden ibarettir. Hatta bu tür bir amelde geçirdiği boş vakitten dolayı hesaba çeki­lir. Kulun niyetinin bulunduğu her türlü fuzuli iş batıldır. Böyle bir işe dönük niyeti de hevadan ibarettir. Bu fiile dönük niyetinin bu­lunmasının sebebi, kulun kusuru veya sözkonusu fiilin hükmünü tam olarak bilmiyor olması olabilir. Kul, bu fiiliyle Allah Teala´run rızasını umuyorsa, o fiilin kötü akıbetinden kurtulabilir. Ancak yaptığı fiilden dolayı hiçbir fazilet kazanamaz.

Niyetteki nevanın gizli kalması veya ilmi eksikliğinden dolayı niyetindeki dünya sevgisini farkedememesi halinde üzerine farz olan ilmi öğrenmede gösterdiği kusurdan dolayı günahkar olur. Kendisini kusura sevkeden cehalet karşısında sükut etmes...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

09 Ocak 2010, 15:30:50
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #2 : 09 Ocak 2010, 15:30:50 »

İlkinin adı Sarkis idi. Diğeri ondan daha bilgiliydi. Onunla her karşılaşmasında şöyle derdi: Ey kardeşim, girdiğin bu yol, bidattir. O yolda, hakkını veremediğin bir mesuliyet vardır. O yolda Allah rızası mevcut değildir. Benimle olup cemaate katılsan ve insanlar­la kaynaşsan, böylesi Allah rızasına hiç kuşkusuz daha yakındır. Böylelikle İsa´nın (as) sünnetini de takip etmiş olursun.

Ruhbanlığı seçen Sarkis, ondan yüz çevirmekte ve fikrini Önem­semeyerek şöyle demekteydi: Sen dünyaya meylettin ve halk ile kaynaştın. Sarkis´in bu tavrı onu iyice bıktırınca şöyle dedi: Bu ge­ce bende kal ve işin doğrusunun ortaya çıkmasını sağlayalım. Sar­kis de kabul etti. Bunun üzerine dışarıdan iki kuş getirdi ve onları keserek kızarttı. Sonra da Sarkis´i çağırarak, ´Bu iki kuşu aramız­da hakem yapalım, ikimiz de Allah Teala´ya dua edelim. Hangimi­zin izlediği yol O´na ve peygamberine daha sevimli geliyorsa, Allah onun duası sayesinde bu kuşlara can versin ve kanatlarını çırparak gitsinler* dedi. Ruhban Sarkis bunu kabul etti ve dua ederek şöyle dedi: Ey Allahım! Senin nzanı umarak girdiğim bu yol, hakka şu kardeşimin beni davet ettiği yoldan daha yakın ise bu iki kuşa can ver! Allah Teala onun duasına icabet etmedi. Ardından diğeri dua etti: Allahım! Eğer sıkı sıkı sarıldığım, böyle yaparak bu kardeşim ve diğerlerine aykırı düştüğüm şu yol hakka daha yakınsa ve onla­rın davet ettiği cemaati terketme ve insanlardan uzaklaşma fikrin­den daha çok rızana layıksa, bunun hürmetine şu iki kuşa can ver! Duasının ardından kuşlar Allah Teala´nın izniyle canlandı ve uçup gittiler. Bunun üzerine Sarkis, girdiği yolda Al lah Teala´nın rızası­nın bulunmadığını gördü ve cemaate katılmaya başladı.

Ulvi faziletlerin kafalarda karışmasına bir örnek de, kulun fa­zilet umarak makamındaki halini terketme sidir. O, böyle davran­makla Allah Teala´ya daha yakın olacağını sanabilir. Halbuki bu davranışıyla geriler ve şeytanın telkiniyle helaka uğrayabilir. Ko­nuyla ilgili olarak İsm-i Azam´ı diğerlerine öğreten abidin başına gelenler iyi bilinir.

Gerçek alim, iki hayır arasında daha hayırlısını tercih ederek onu vaktinde eda eden, iki hayır arasında kötü olanı da bilerek kendisini daha hayırlısından mahrum etmemesi için ondan yüz çe­virendir. Yine o, iki şer arasında daha hafif olanım bilerek, zaruret halinde onu yapmakla kurtulan, iki şer arasında daha kötüsünü bi­lerek ondan uzak duran ve ona karşı çift perdeyle kendini müdafaa edendir. Bütün bunlar ilmin inceliklerindendir.[5]


Niyetle İlgili Meseleler



Niyet kuruntu ile karışarak gizlenebildiği gibi, himmet de vesvese ile karışabilir. Niyet, kendisiyle Allah Teala´nın rızasının murad edildiği ve O´nun katındaki sevabın talep edildiği şeydir. Kuruntu ise, daha çok insanlarla bağlantılı ve kendisiyle fâni mülkten bir takım arzuların beklendiği şeydir. Diğer taraftan irade sevgi ile, ih­tiyaç da arzu ile karışabilir. İrade, bir şeyin vuku bulmasını iste­mektir. Haddi zatında bu şeyin olması istenmeyebilir veya onun aksinin gerçeklemesi de istenebilir. İrade, bütün bunlara rağmen o şeyin vuku bulmasını istemektir. Muhabbet ise, aklı ezen, vicdana baskın gelen ve kalbin yöneldiği şeydir. Muhabbet, sözkonusu şe­yin aksinin olmasını hoş görmemek, onun yitirilmesini asla isteme­mektir.

İhtiyaç, onsuz olunamayacak derecede zaruri ve telafi edileme­yecek bir gerekliliktir. Arzu (=şehvet) ise, daha fazla lezzet almak, ihtiyaçtan fazlası için temennide bulunmak ve genelde önde olma isteğidir.

Zikir, kalpte Allah Teala´ya yakın olma yolları bakımından fikir ile karışabilir. Zikir, unutulanı açığa çıkarmak, sapmayı açığa vur­mak ve şükrü hatırlatmaktır. Fikir ise, herhangi bir şeyi beyinde tasavvur etmek ve bilgiyi ortaya koymaktır. Ümit sevgi ile, heva da niyet ile karışabilir. Ümit (=recâ´), herhangi bir sebepten dolayı bir şeye tamah etmektir. Sevgi (=muhabbet) ise, zevk almak için ta­mah ettiğiniz şeydir. Bu duyguya herhangi bir sebebe bağlı kal­maksızın sahip olabilirsiniz.

Yaratılmışlara duyulan tamah sebebiyle zaafa kapılması veya katılaşması yüzünden kalbin içine düştüğü zillet hali, Yüce Yara-tan´m müşahedesi sebebiyle nefsin içine düştüğü zelülikle karıştı-nlabilir. Himmet ve nefsin bayahğı sebebiyle tamahın düştüğü zil­let, Hakk´ı tanıması ve ilmin boyun eğmesi sebebiyle aklın içine düştüğü zelillik haliyle birbirine karışabilir. Hevanm baskısı ve ak­lı ezmesi neticesinde nefsin kapıldığı zillet hali de, tahkik sahibi alime süratle bağlanan kalbin zelillik haliyle karıştırılabilir.

Kendini kalıptan kalıba sokan Hak Teala´yı sürekli gözeten kal­bin izzet hali, ilmini sürekli büyük gören aklın izzet haliyle karış-tırıîabilir. Zorba niteliğiyle nefsin sahiplendiği izzet hali de, gaybî yakin ile yüceltilen imamn izzetiyle karıştırıiabilir.

Yukarıda sıraladığımız karışma ve karıştırma hallerinin hepsi de arifler tarafından iyi bilinen hususlardır. Bunlar, gafilleri de ür­küten derin meselelerdir. Bunlar iyice bilinmeden yapılan ibadet­ler, -Allah korusun- alışkanlıklara dönüşebilir. Bir şeyi öğrenme, bir amelde bulunma, sadaka verme, ayın veya yılın zekatını verme yönünde niyeti bulunan bir kul, halis niyetinin kaybolması netice­sinde bütün bunları bir alışkanlık veya adet gereği yapıyor olabilir.

O, böyle yapmakla, halkın kendisinden beklediği davranışı gös­termiş olmakla kalır. Zira aksini yapması halinde, halkın tepkisini çekmekten korkar. O, bütün bunları gönülsüz de olsa yaparak ha­linin istikrarlı olarak devamını sağlamaya çalışır. Onun için niyet gitmiş, yerine adet ve alışkanlık kalmıştır. Böylelikle yaptığı amel  veya verdiği parayla ahireti ummaktan ve onun için çaba göster­mekten uzaklaşmış, dünyevi isteklerinin ve konumunun devamını sağlamaya çalışmış olur.

Bütün bunlar, kendisi için kulluk ve ibadet dairesinden çıkıp adet ve alışkanlık halini almış olur. Böyle biri, liderlik talebi türün­den dünyevi bakışlarla ahiret için de arzulu olabilir. İlim ve amel noktasında ahiret yollarına rağbet gösterebilir. Selefin amellerin­den yapılmak istenenler, nefsin terbiyesi ve kula dünyada zühdü Öğretme mahiyetinde olup ahirete götüren yolları teşkil ederler. Bunların karşıtı olanlar da, dünyanın yollarıdır, çünkü onlara ta­mamen zıttırlar.

Konuyla ilgili olarak Selef-i Salih hakkında şöyle bir söz nakle­dilmiştir:
Onlar öğrendiklerinde amel ederler, amel ettiklerinde ta­mamen meşgul olurlar, tamamen meşgul olduklarında da halktan kaçarlardı. Başka bir söz de şöyledir: Öğrendi, sonra (insanları) ter-ketti.

Amellerin açığa vurulması, gizlenen birtakım hallerin, nefsi terbiye, takip edilme veya Kudret-i İlahî´yi gösterme gayesi ile açıklanmasıyla karıştırılabilir. Bu hallerin açıklanması, işitenlerin imanlarını ve ilimlerini arttırabilir. Ama amellerin açıklanması, in­sanlara güzel görünme, övünme, ameller sebebiyle övülme ve halk nezdinde sürekli anılma gibi niyetlere dayanabilir.

Ebu Süleyman ed-Daranî´ye, kendisi hakkında konuşan kimse­nin durumu sorularak şöyle denilmişti
: Böyle biri imam olsa, na­mazda ona uyulur mu? O da, ´Evet, uyulur demişti. Bir defasında da şöyle demişti: O veya başka biri, bunu nefsi terbiye maksadıyla sınırlı derecede yapıyorsa sakıncası olmaz. Bu da, nefsin devreye girmesi veya yakîni müşahede edenin kayyümiyetinde fena bulma­sıyla karıştırılabilir. [6]


Amellerin Terki




Herhangi bir amelin terki de, bizatihi birçok amelden ibarettir. Bir yasak veya mekruhu, farziyet veya vera sebebiyle terkeden kimse de iyi bir niyete sahip olmalıdır. O, terkettiği amel veya fiili de, yine Al­lah Teala için terketmelidir. O, bu terkle Allah Teala´mn vaadettiği güvenliği aramalı veya O´nun katındaki ödülleri arzulamahdır.

Herhangi bir şeyin halkın kınaması sebebiyle, halini düzeltme gayesiyle veya insanlar nezdinde iftihar etme maksadıyla terket-mesi makbul görülmemiştir. Çünkü herhangi bir masiyetin terki, en faziletli ameller arasında sayılmıştır. Böyle olduğu için de elbet­te niyetlerin en güzelini gerektirir. Nefsin imtihana tabi tutulması ve bunun doğrudan nefse yönelmesi sebebiyle masiyetin terkine çok büyük sevap vaadedilmiştir.

Bu konuda bir zatın şöyle dediği nakledilmiştir:
Vera´ halini Al­lah Teala´dan başkasının bilmesini isteyen kimse için O´nun katın­da hiçbir ödül yoktur. Zekeriya (as) hakkında da şöyle bir hadise nakledilmiştir: Bir gün inşaatın tekinde duvar örerken birkaç kişi onu ziyaret etmişti. O, emeğiyle geçinen bir inşaat ustasıydı. Misa­firleri yamndayken ona iki çörek getirildi.

Zekeriya (as) işine ara vererek, çörekleri yemeye başladı. Misa­firlerini buyur etmedi. Çörekleri yedikten sonra misafirleri bu tav­rının sebebini öğrenmek istediler. Çünkü onun ne büyük bir zahid olduğunu iyi bilen kimselerdi. O, şöyle dedi: Bu inşaatın sahipleri beni belli bir ücretle istihdam ediyorlar. Verdikleri iki çöreği de iş­lerini yapabilme gücünü kazanmam için veriyorlar. Eğer onları si­zinle paylaşmaya kalksam, ne size, ne de bana yetecekti. Ayrıca işim için gerekli kuvvetten de mahrum olacaktım. Görüldüğü gibi burada, bir farzın ifası için bir menduptan vazgeçme sözkonusudur.

Kul, bir ameli yapmaya niyet edebileceği gibi bir şeyin terki için de önceden niyet sahibi olabilir. Geçmişlerden bir zat şunu anlat­mıştır: Süfyan b. Ebu Asım´ı ziyaret etmiştim. Kendisi yemek ye­mekteydi. Yemeğe devam ederek benimle hiç konuşmadı. Yemeği bitirip elleri temizledikten sonra bana dönerek şöyle dedi[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes