๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 01 Mayıs 2010, 15:07:42



Konu Başlığı: Talak Boşanma bahsi 6
Gönderen: Sümeyye üzerinde 01 Mayıs 2010, 15:07:42
AÇIKLAMA:



Bu rivayet, İbnu Abbâs´ın bir anda verilen üç talak´ın bir değil, üç talak sayılacağı kanaatinde olduğunu gösteren rivayetlerdendir. Dolayısıyle 4045 numaralı hadiste ifade edilen görüşe muârızdır. İşte Ebu Dâvud, bu çeşit rivayetleri gözönüne alarak, İbnu Abbâs´ın bidayette bir defasında verilen üç talakın bir talak sayılacağı kanaatini taşıdığı halde, sonradan fikir değiştirerek "üç sayılacağı" kanaatini benimsediğini söylemiştir.[54]



ـ4060 ـ3ـ وعن عطاء بن يسار قال: ]سَألَ رَجُلٌ ابنَ عَمْرو بنِ الْعَاصِ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما عَنْ رَجُلٍ طَلَّقَ امْرَأتَهُ ثَثاً قَبْلَ أنْ يَمَسَّهَا، فقَالَ عَطَاءٌ رَحِمَهُ اللّهُ فَقُلْتُ إنَّمَا طََقُ الْبِكْرِ وَاحِدَةٌ: فقَالَ لِي عَبْدُاللّهِ: إنَّمَا أنْتَ قَاصٌّ. الْوَاحِدَةُ تَُبِينُهَا وَالثََّثُ تُحَرِّمُهَا حَتّى تَنْكِحَ

زَوْجاً غَيْرَهُ[. أخرجه مالك .



3. (4060)- Atâ İbnu Yesâr rahimehullah anlatıyor: "Bir adam Abdullah İbnu Amr İbni´l-Âs (radıyallahu anhümâ)´ya, temastan (gerdekten) önce hanımını üç talakla boşayan kimsenin durumunu sordu. Atâ rahimehullah der ki: "Ben bakirenin talakı birdir" dedim. Ancak Abdullah bana dedi ki: "Sen hikâyecisin (kafadan attın). Bir talak, talâk-ı bâinle kadını boş kılar, üç ise, kadını bir başkasıyla evlenip ondan boşanıncaya kadar eski kocasına haram kılar." [Muvatta, Talâk 33, (2, 570).][55]



AÇIKLAMA:



1- Bu rivayet Abdullah İbnu Amr İbni´l-Âs (radıyallahu anhümâ)´nın da bir anda verilen üç talâkın, temas edilmiş olsun olmasın, kadını üç talakla boş kılacağı kanaatinde olduğunu gösteriyor.

2- Abdullah´ın, Atâya sarfettiği: "sen hikayecisin" sözü, "Sen bu meselenin fıkhî hükmünü bilmiyorsun. Kulağına gelen rastgele sözle fetva verdin" ma´nâsına gelir. Kâss, "kıssa anlatan" demektir. Dilimizde hikayeci tabiriyle karşılamamız uygundur. Bilenlerin, yaşlıların meydanlarda, köşe başlarında, çarşıpazarda halkalar teşkil edip tarihi kıssalar eyyâmu´l-Arap vs. anlatmaları, Tâha Hüseyin´in bir nevi otobiyografisi olan el-Eyyâm´dan anlaşıldığına göre, yakın zamana kadar devam etmiş olan eski bir Arap geleneğidir.[56]



ÜÇÜNCÜ FASIL

HAYIZLI KADININ TALAKI


ـ4061 ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: ]أنَّهُ طَلَّقَ امْرَأتَهُ وَهِيَ حَائِضٌ، فَسَألَ عُمََرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه النَّبِيَّ # فَقَالَ: مُرْهُ فَلْيُراجِعْهَا، ثُمَّ يُمْسِكْهَا حَتّى تَطْهُرَ، ثُمَّ تَحِيضَ فَتَطْهُرَ، فَإنْ بَدَا لَهُ أنْ يُطَلِّقها فَلْيُطَلِّقْهَا قَبْلَ أنْ يَمَسَّهَا، فَتِلْكَ الْعِدَّةُ كَمَا أمَرَ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ[. أخرجه الستة.وفي رواية لمسلم: ]مُرْهُ فَلْيُرَاجِعْهَا، ثُمَّ ليُطَلِّقْهَا طَاهِراً، أوْ حَامًِ[ .



1. (4061)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´dan rivayet edildiğine göre, hanımını hayızlı iken boşamış, babası Hz. Ömer (radıyallahu anh), durumu Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a sormuştur. Aleyhissalâtu vesselâm da: "Ona emret, hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında tutsun. Sonra tekrar hayz olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın temizlenince boşamak dilerse, temastan önce boşasın. İşte bu, azîz ve celîl olan Allah´ın (boşama hususunda) emir buyurduğu iddettir" buyurdu.

Müslim´in bir rivayetinde: "...Ona söyle, hanımına dönsün, sonra onu temizken veya hamile iken boşasın" demiştir. [Buhârî, Talâk 2, 3, 44, 45, Ahkâm 13, Tefsir, Talâk 1; Müslim, Talak 1, (1471); Muvatta, Talâk 53, (2, 576); Ebu Dâvud, Talâk 4, (2179-2185); Tirmizî, Talâk 1, (1175); Nesâî, Talâk 1, 3, 4, (6, 137-141).][57]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis muhtelif vecihlerle rivayet edilmiştir. Bazı rivayetlerde Hz. Abdullah (radıyallahu anh)´ın boşadığı hanımın Âmine Bintu Gıfâr olduğu tasrih edilmiştir.

2- Hadiste, kadının boşaması için "Allah´ın emir buyurduğu iddet" tabiri geçer. Resulullah bu sözleriyle, Talak suresinin ilk âyetine işaret etmektedir. Orada meâlen şöyle buyurulmuştur: "Ey Peygamber, kadınları boşayacağınız vakit iddetlerine doğru boşayın. O iddeti de sayın. Rabbiniz olan Allah´tan korkun."

Âyet-i kerime´de zikri geçen iddet, sayılı âdet günleridir. Öyleyse, âyet-i kerime bu müddetin nazar-ı dikkate alınmasını, rastgele boşama yapılmamasını emretmiş olmaktadır. Yani kadın, bir temizlik müddetini çıkaracak, o esnada kadına temas edilmeyecek, müteakip bir temizlik müddetine girince temastan önce boşayacak. Sünnî talakta bu, tam üç hayız müddetidir. Bu suretle kadının hamile kalıp kalmadığı da ortaya çıkmış olacaktır.

Şâfiîler, âyette geçen iddet )تِلْكَ الْعِدَّةُ( tabirinden, boşanan kadınların iddetinin üç hayız müddeti olduğunu istidlal ettiler. Dediler ki: "Resulullah´ın kadını tuhur halinde boşamayı emretmesi ve bunu iddet kılması ve hayz içerisinde boşamayı yasaklaması ve hayızı iddet olmaktan çıkarması sebebiyle sâbit olmuştur ki, kurû´ zamanları[58] temizlik zamanlarıdır." Hanefîlere göre ise âyette geçen kurû´ zamanlar hayız zamanlarıdır. Şafiî görüşü benimseyenlere göre, iddetin nihayeti üç temizlik devresinden sonraki hayız kanının görülmesidir. Böylece iddet sona erer. İddetin üç hayız devresi olduğunu söyleyen Hanefîlere göre iddet, kadının üçüncü hayızından yıkanması veya bir namaz vaktinin geçmesiyle sona erer.

Kadının, belirtilen üç tuhur müddetinin her birinde bir kere olmak üzere talaklarının tamamlanarak boşanmasına sünni-i hasen denir. Eğer birinci talakla üç tuhur müddetinin geçmesi, yani iddetinin tamamlanması sağlanırsa bu çeşit boşamaya sünni-i ahsen denir.

3- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kadını tutmayı emretmesindeki hikmet nedir? Bu hususta ülemâ değişik sebepler teklif etmiştir:

* İmam Şâfiî şöyle açıklar: "Bununla, kadını boşamış bulunduğu hayızdan sonra tam bir tuhur müddeti, arkasından da tam bir hayız müddetince tutarak istibrasını (hamile mi değil mi, bilinmesini) sağlamayı arzu etmiş olması muhtemeldir. Kadın, iddetinin hamilelikle mi hayızla mı geçeceğini böylece bilir. Erkek de kadını hamile olarak mı boşadığını bilir ve yaptığı işin cahili olmaz. Hamile olduğunu anlayınca, ola ki bu sebeple boşamaktan da vazgeçer."

* Neylü´l-Evtâr´daki bir açıklamaya göre, "Bundaki hikmet ric´atın talak garazıyla olmamasıdır. Eğer kadını, boşamanın kendisine helal olduğu bir müddet boyunca yanında tutarsa ric´atın faydası ortaya çıkar. Zira, bazan erkeğin, kadınla beraberliği uzar da erkek onunla cima yapar, böylece kadına karşı duyduğu husumet bertaraf olur ve boşamaktan vazgeçer."

4- Hadisin bazı vecihlerinde Resulullah´ın Hz. Ömer´e: "Ona emret, kadına rücû etsin, sonra temizlenince onu boşasın..." dediği rivayet edilmiştir. Hanefîler bunu esas alarak, kadını, boşadığı hayızı takip eden tuhur müddeti içerisinde boşamanın caiz olduğu hükmüne varmıştır. Ahmet İbnu Hanbel´den yapılan iki rivayetten biri ve Şâfiî´den gelen iki vecihten biri de böyledir. Şâfiî´den ve Ahmed İbnu Hanbel´den gelen ikinci rivayetlerle İmam Ebu Yusuf ve Muhammed´e göre bu tuhur içerisinde boşamanın yasak olması esastır.

5- Bazı rivayetlerde gelen "..hamile iken boşasın" ziyadesini değerlendiren ülemâ, ekseriyet itibariyle hamile olduğu belli olan kadını boşamanın caiz olduğu görüşünde ittifak etmiştir. Hattâbî, "Hamileyi boşayan kimse sünnî talakla boşamıştır, hamilelik içerisinde ne zaman isterse o vakit boşar" der. Ehl-i Rey´den Ebu Hanîfe ile Ebu Yusuf rahimehullah "iki boşama arasında bir ay bir müddet geçmelidir" demişlerdir. İmam Muhammed, Züfer ve Mâlik ise, "Hamile kadın, doğuruncaya kadar sadece bir talakla boşanmalıdır, bir talak verildikten sonra doğuruncaya kadar kadın bırakılır, diğer talaklar doğmadan sonra vâki olur" demişlerdir.

6- Hadiste dikkatimizi çeken bir husus Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Hz. Ömer´e: "Ona emret..." buyurmasıdır. Ülemâ, "bir şeyin başkasına emredilmesi, emrinin verilmesi ile o şey emredilmiş sayılır mı?" diye ihtilaf etmiştir. Bazı âlimler bunun bir emir sayılmayacağına kâildir, bazıları tam aksine bunun emir olduğuna hükmetmiştir.[59]



DÖRDÜNCÜ FASIL

İCBAR EDİLENİN, DELİNİN, SARHOŞUN TALAKI


ـ4062 ـ1ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: كُلُّ طََقٍ جَائِزٌ إَّ طََقَ الْمَعْتُوهِ، وَالْمُكْرَهِ، وَالْمَغْلُوبِ عَلى عَقْلِهِ[. أخرجه الترمذي .



1.(4062)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Mâtuh ve mükreh ve mecnunun talakı hariç bütün talaklar caizdir." [Tirmizî, Talâk 15, (1191).][60]



ـ4063 ـ2ـ وعن عليّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسُولُ اللّه #: كُلُّ طََقٍ جَائِزٌ إَّ طََقَ الْمَعْتُوهِ وَالْمُكْرَهِ، وَقَالَ: ألَمْ تَعْلَمْ أنَّ الْقَلَمَ رُفِعَ عَنْ ثََثَةٍ: عَنْ الْمُجْنُونِ حَتّى يُفِيقَ، وَعَنِ الصَّبِّي حَتّى يُدْرِكَ، وَعَنِ النَّائِمِ حَتّى يَسْتَيْقِظَ[. أخرجه البخاري في ترجمة .



2. (4063)- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Mâtuh ve mükreh´inki hariç bütün talaklar mûteberdir" ve ilave ettiler: "Bilmez misin, kalem üç (kişi)den kaldırılmıştır: İfakat buluncaya kadar "mecnun"dan, idrak edinceye kadar "çocuk"tan, uyanıncaya kadar "uyuyan"dan." [Buhârî, Talâk 11. (Bab başlığında senetsiz olarak kaydedilmiştir.)][61]



ـ4064 ـ3ـ وفي أخرى له عن عثمان رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]لَيْسَ لِسَكْرَانَ، وََ مَجْنُونٍ طََقٌ[.



3. (4064)- Yine Buhârî´nin Hz. Osman (radıyallahu anh)´tan kaydettiği diğer bir rivayette şöyle buyurulmuştur: "Ne sarhoşun ne de mecnunun talakı mûteber değildir." [Buhârî, Talak 11. (Bab başlığında senetsiz olarak kaydedilmiştir.)][62]



ـ4065 ـ4ـ وله في أخرى عن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]لَيْسَ لِمُسْتَكْرَهٍ، وََ لِمَجْنُونٍ طََقٌ[ .



4. (4065)- Yine Buhârî´nin İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)´dan kaydettiği bir diğer rivayette şöyle buyurulmuştur: "Ne müstekreh ne de mecnunun talakı mûteber değildir." [Buhârî, Talak, 11. (Bab başlığında senetsiz olarak kaydedilmiştir.)][63]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadisler, kişinin hür iradesini şuurlu olarak kullanmadığı hallerde îka ettiği boşamanın hükmüne temas etmektedir. Son üç hadis Buhârî´de: "İğlâk (gadab, icbar) ve ikrah haliyle, sarhoş ve mecnundan vaki olan talak..." diye başlayan bir bab´ta senetsiz olarak kaydedilir.

2- Hadislerde zikri geçen haller, kişinin iradesini normal olarak kullanmadığı durumları ifade eder. Şöyle ki:

Ma´tûh: Yaşlılık sebebiyle aklî zaafa (ateh) uğramış kimseye denir. Ma´tûh´un dilimizdeki tam karşılığı bunak´tır.

Mükreh: Korku ile zorlanıp, bir işi yapmaya icbar edilen demektir. Yani iradesi ve aklı ile hareket edemeyip şu veya bu tehdid altında iş yapan kimsedir.

Mecnun: Bilindiği üzere, aklî noksanlığı olan kimsedir, dilimizde karşılığı delidir.

Çocuk: Dinimize göre, büluğa ermemiş kimseler çocuk sayılır ve hukuki ehliyeti yoktur, hacr altındadır. Bu onun henüz aklî olgunluğa ermemiş olmasından ileri gelir.

Uyuyan: Bu da aklî kontrole sahip olunmayan haldir. Uykuda sarfedilen sözlere konuşma denmez, sayıklama denir.

Sarhoş: Bu, sekir verici yani alkollü bir şeyi içerek aklî kontrolünü kaybeden insan demektir.

Hülasa, zikredilen bu hallerin hepsi de, insan iradesini, aklın kontrolü altında hür olarak kullanamadığı hallerdir.

3- Bu hallerde kişinin fıkıh açısından sorumluluğu mevzuunda selef Ulemasının ihtilafı vardır. Yukardaki rivayetlere bakınca, bu altı meseleyi sorumluluktan istisna etmede hepsinin ittifak içinde olmadığı ilk nazara çarpan hususlardan biri olmaktadır. Ayrıca Hz. Osman´a ve İbnu Abbâs´a ait Buhârî rivayetleri merfu değil, mevkuf olarak kaydedilmiştir. Şimdi bunların her biri hakkındaki ülemânın hükmünü belirtelim:[64]