๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 01 Mayıs 2010, 13:39:42



Konu Başlığı: Sohbet 13
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 01 Mayıs 2010, 13:39:42
3377)- Hz. Enes (radıyallâhu anh)´in anlattığına göre, kendisi bir grup çocuğa uğrar ve onlara selam verir. Yanındakilere de şu açıklamayı yapar: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle yapardı!"[170]



AÇIKLAMA:



Selamla ilgili birçok edeb ve teferruat var. Bunlardan biri küçüklerin büyüklere selam vermesidir. Burada ise, büyüklerin ve hatta Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ın çocuğa selam vermesi örneği vardır. Ebû Davud´un rivayetinde,

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) oynayan çocuklara rastlamıştı, onlara selam verdi" denilmiştir. Bir başka rivayette Hz. Enes: "Ben çocuklarla beraber (oynarken) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize rastladı ve bize selam verdi..." der.

Resulullah´ın çocuklara selam vermesi, onlardan selam alması ile ilgili örnekler bunlara münhasır değildir. Yani, Resulullah´ın çocuklara selam vermesi, rivayetlerde sübût bulmuş bir hâdisedir.

Her şeye rağmen, yukarıda da temas ettiğimiz gibi, çocuklar teklif ehli olmadıkları için onlara selam verilip verilmeme meselesinde ihtilaf edilmiştir. Hasan Basrî verilmemesi re´yinde idi. İbnu Sîrîn selam verir fakat onları dinlemezdi. İbnu Battâl der ki: "Çocuklara selam vermede onların şeriatın âdâbına alıştırılmaları vardır." Bazı âlimler: "Çocuğa selam verilir; ancak çocuğun mukabele etmesi ona farz değildir, çünkü çocuk farz ehli değildir. Ancak çocuğun velisi selama mukabele etmesini çocuğa tenbih etmelidir, bu onun terbiyesi için gereklidir" demiştir.

Çocuğun farz ehlinden olmaması sebebiyle: "Çocuğun da bulunduğu bir cemaate selam verildiği zaman bu selama sadece çocuğun mukabelede bulunması, onlar üzerinden borcu düşürmez, mutlaka bir büyük mukabelede bulunmalıdır" hükmü getirilmiştir.[171]



ـ3378 ـ6ـ وعن أسماء بنت يزيد رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]مَرَّ عَلَيْنَا رَسولُ اللّهِ # في نِسْوَةٍ فَسَلَّمَ عَلَيْنَا[. أخرجه أبو داود والترمذي.وفي رواية للترمذي: ]فَألْوَى يَدَهُ بِالتَّسْلِيمِ[.



6. (3378)- Esmâ Bintu Yezîd (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) biz bir grup kadına uğramıştı, selam verdi."[172]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ın rastladığı kadınlara da selam verdiğini göstermektedir. Abdurrezzak´ın Musannaf´ında kadının erkeğe, erkeğin kadına selam vermesinin mekruh olduğuna dair bir rivayet gelmiştir. Cevaza delâlet eden rivayetler bunun zaa´fı sebebiyle nekâretine hükmettirmiştir. Ancak cevazın "Fitne korkusu yoksa" şartına bağlı olduğu belirtilmiştir. Bu takdirde Abdurrezzak´ın rivayeti fitne korkusuna hamledilir. Halîmî: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ismet´i sebebiyle fitneden emindi, öyleyse kim fitne hususunda nefsinden emin ise selam verir, aksi takdirde sükût eslemdir" der. Müslim´de gelen bir rivayet Ümmü Hâni´nin, Resulullah´a guslederken uğradığını ve selam verdiğini belirtir.

Mâlikîler, mahzuru bertaraf etmek (yani sedd-i zerî´a) maksadıyla, kadına selam bahsinde, gençle yaşlı arasında tefrik yapmayı esas almışlardır. Kûfîlere göre, "Kadınların erkeklere ilk selam veren olması meşru olmaz. Zira, onlar ezan ve ikâmet okumaktan, cehren kırâatte bulunmaktan men edilmişlerdir. Ancak mahrem hariç, kadın, mahrem olanlara selam verir" derler.

Şâfiî fakih el-Mütevelli der ki: "Kadın erkeğin zevcesi veya mahremi veya câriyesi ise o zaman selamlaşma, erkeğin erkeğe selamı gibi olur. Kadın erkeğe yabancı ise, bakılır güzelse ve onun sebebiyle fitneye düşmekten korkulursa, ister ilk vermede isterse mukabelede selam câiz olmaz. Kim erken başlayarak selam verirse mekruh bir iş yapmış olur. Öbür tarafın mukabele etmemesi gerekir, kadın, fitneden emin olunan bir yaşlı ise, selam caizdir."

İbnu Hacer bahsi şöyle tamamlar: "Şu halde, bu görüşle Mâlikîler arasındaki farkın özü, gencin güzel olup olmamasına dayanıyor. Mâlikîler genç için ayırım yapmazken, burada güzel olanı tefrik edilmektedir, çünkü güzellik, mutlak gençliğin hilafına fitneye düşme sebebidir. Şayet bir mecliste kadın ve erkek beraber olursa, fitneden emin olma durumunda selamlaşmaları caizdir."

2- Kadınla Selamlaşma Meselesinde İmam-ı Nevevî´nin Açıklaması:

Kadınlara selam bahsini Nevevî daha vâzıh bir özetlemeye tabi tutar. Der ki:

* "Kadınlar cemaat halinde iseler onlara selam verilir."

* "Kadın tekse, ona kadın, kocası, efendisi, mahremi selam verir;

* "Kadın kendisine şehvet duyulmayacak kadar yaşlı ise yabancı erkeğin ona selam vermesi müstehabtır, kadının da erkeğe selam vermesi müstehabtır. Bunlardan hangisi önce vermişse mukabele diğerine gerekli olur."

* "Eğer kadın, şehvet duyulan biri ise genç de olsa, yaşlı da olsa ona ecnebî erkek selam vermez, erkeğe de kadın vermez. Şayet biri selam verecek olsa, mukabeleye müstehak olmaz ve hatta mukabele mekruh olur. Bu, mezhebimizinin (Şâfiî) ve cumhurun görüşüdür."

3- Sadedinde olduğumuz hadisin Tirmizî´deki bir vechi, kadınlara işaret suretiyle elle selam verileceğine delâlet eder. Hadisin bu vechinde Esmâ (radıyallâhu anhâ) şöyle der: "Birgün biz, bir grup kadın, mescidde iken Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mescide uğradı bize eliyle selam verdi." İki farklı rivayeti bazı âlimler: "Hem söz ve hem de işareti birleştirdi" diye te´vil etmiştir.[173]



ـ3379 ـ7ـ وعن عبيداللّه بن أبي رافع عن علي بن أبي طالب رَضِيَ اللّهُ عَنْه. قال أبو داود رَفَعَهُ الحَسَنُ بْنُ عَليٍّ أيْ عَنْ رسولِ اللّهِ # قالَ: ]يُجْزِئُ عنِ الجَمَاعَةِ إذَا مَرُّوا أنْ يُسَلِّمَ أحَدُهُمْ وَيُجْزِئُ عَنِ الجُلُوسِ أنْ يَرُدَّ أحَدُهُمْ[. أخرجه أبو داود .



7. (3379)- Ubeydullah İbnu Ebî Râfî, Hz. Ali (radıyallâhu anh)´den nakletmiştir: Ebû Dâvud derki: "Hasan İbnu Ali ise bunu merfu olarak yani Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ´dan rivayet etmiştir. Bir cemaat giderken, yeri gelince içlerinden bir kişinin selam vermesi hepsi için yeterlidir. Oturanlar adına da bir kişinin mukabelesi yeterlidir."[174]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadisin iki ayrı tarikten geldiği anlaşılmaktadır. Hadis birine göre Hz. Ali´nin sözüdür, diğerine göre Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ın sözü. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu durumda ref´in esas alınması kâidedir.

2- Aliyyu´l-Kâri der ki: "Karşılaşma halinde selam vermek müstehab bir sünnettir, vâcib değildir. Aynı zamanda kifâye bir sünnettir de. Yani cemaat hâlinde olunduğu takdirde gerek vermede ve gerekse mukabelede bulunmada bir kişi yaptı mı cemaatten vazife düşer. Ancak hepsi birden selamlaşmaya iştirak ederse bu efdaldir. Selama mukabele, bütün ulemânın ittifakıyla farzdır. Hepsi birden mukabele etse bu da efdaldir."[175]



ـ3380 ـ8ـ وعن أبي أمامة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسولُ اللّهِ #: إنَّ أوْلَى

النَّاسِ بِاللّهِ مَنْ بَدَأهُمْ بِالسََّمِ[. أخرجه أبو داود والترمذي .



8. (3380)- Ebû Ümâme (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah´a en makbul insan, karşılaşmada selama önce davranandır."[176]



ـ3381 ـ9ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسولُ اللّهِ #: يُسَلِّمُ الرَّاكِبُ عَلى المَاشِي، وَالمَاشِي عَلى القَاعِدِ، وَالْقَلِيلُ عَلى الكَثِيرِ[. أخرجه الخمسة إ النسائي .



9. (3381)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Binekte olan yürüyene, yürüyen oturana, az çok´a selam verir."[177]



ـ3382 ـ10ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: لَمّا خَلَقَ اللّهُ آدَمَ عَلى صُورَتِهِ طُولُهُ سِتُّونَ ذِرَاعاً. قالَ: اذْهَبْ فَسَلِّمْ عَلى أُولئِكَ نَفَرٌ مِنَ المََئِكَةِ جُلُوسٌ فَاسْتَمِعْ مَا يُحَيُّونَكَ، فَإنَّهَا تَحِيَّتُكَ وَتَحيَّةُ ذُرِّيَّتِكَ. فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ. فقَالُوا: السََّمُ عَلَيْكَ وَرَحْمَةُ اللّهِ فَزَادُوهُ وَرَحْمَةُ اللّهِ. فَكُلُّ مَنْ يَدْخُلُ الجَنَّةَ عَلى صُورَةِ آدَمَ. فَلَمْ يَزِلِ الخَلْقُ يَنْقُصُ بَعْدُ حَتَّى اŒنَ[. أخرجه الشيخان .



10. (3382)- Yine Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah Teâlâ Hazretleri, Hz. Âdem (aleyhisselâm)´ı kendi sureti üzere ve boynunu da altmış zirâ olarak yaratınca:

"Git, şu oturan meleklere selam ver, onların seni nasıl selamlayacaklarına da dikkat et, dinle. Zira o selam, senin ve zürriyetinin selamı olacaktır" dedi. (Bunun üzerine Âdem onlara gidip):

"Esselâmü aleyküm!" diye selam verdi. Melekler: "Esselâmü aleyke verahmetullahi" dediler ve selama mukabele ederken verahmetullahi´yi ilâve ettiler. Cennete her giren Hz. Âdem suretinde (ve boyu da altmış arşın boyunda) olacak. Halk şu ana kadar (boyca) hep eksilmektedir."[178]



AÇIKLAMA:



1- Hadiste geçen "kendi" zamirinin Allah´a veya Âdem´e râci olması ihtimali var. Âlimler her iki ihtimale de yer verip ma´nayı ona göre tevil etmişlerdir.

* Allah´a râci olduğu takdirde, Allah´ı insana benzetmek gibi bir durum ortaya çıkacaktır. Halbuki Kur´ân-ı Kerim, buyurarak Allah´ın hiç bir şeye benzemediğini beyan etmektedir. Ancak âlimler bu hususta maddî bir benzerliğin kastedilmediğini, insanlara Allah´ın ilim, hayat, semî (işitme), basar (görme), kelam (konuşma) gibi sıfatlardan verilmiş olmasının kastedildiğini belirtmişlerdir.

* Zamir´in Hz. Âdem´e râci olması takdirinde, ma´nâ şöyle olur: "Allah Âdem´i, yeryüzünde hangi suret üzere yaşadı ise o suret üzere yarattı." Başka bir ifade ile: "Âdem´in cennetteki ilk yaratılışındaki sureti ile, yeryüzündeki sureti aynı idi. Kendi neslinden gelen insanlar gibi tavırdan tavıra, halden hale geçmedi. Suret değişikliğine uğramadı." Bilindiği üzere bir insan anne karnındaki alak halinden başlamak üzere ihtiyarlayıp ölünceye kadar çeşitli haller geçirir, suretler değiştirir.Şu halde bu hadis, Hz. Âdem´in bu halleri geçirmediğini, ölüm ânındaki sureti üzere yaratıldığını beyan etmiş olmaktadır. Bu te´vil vak´aya daha muvafık gözükmektedir. Çünkü Hz. Âdem diğer insanlar gibi nutfeden yaratılmadı. Anne rahmindeki safhalardan geçmedi. O önce kalıp halinde, yaşadığı suret üzere tam ve eksiksiz olarak yaratılıp bilâhere ruh üflendi. Bu hususu te´yid eden rivayetler mevcuttur. Yaratılışla ilgili İslâm´ın temel görüşü de budur. Bu görüş "Her insan nutfeden yaratılmıştır, nutfe için insan gereklidir. Öyleyse insanlığa bir başlangıç tayin edilemez, ezelden beri olagelmiştir" diyen Dehrîlerin iddiasını reddeder. Keza "İnsanlık tabiatın tesiriyle vücut bulmuştur" diyen tabiatçıların görüşünü de veya şimdilerde olduğu üzere "maymundan gelmiştir" diyen Darvincilerin görüşünü de reddeder.

İnsanı, Cenâb-ı Hakk, kudretiyle Rahmân´a has semî, basar, hayat, kelam gibi bir kısım mümtaz sıfatlarla mücehhez olarak yaratmıştır.

2- Hz. Âdem´in altmış zirâ boyunda yaratılması: İbnu Hacer, buradaki zirâ (arşın) kelimesinin iki ihtimal taşıdığını belirtir:

1) Hz. Âdem´in zirâ´ı ile altmış zirâ.[179]

2) Halen bilinen zirâ ile altmış zira.

Birinci ihtimal esas alındığı takdirde Hz. Âdem´in boyu, kendi zirâ´ına göre tayin edilmiş olur. Şârihlere göre birinci ihtimal daha kavî gözükmektedir. Çünkü herkesin ziraı, boyunun dörtte biri kadardır. Eğer bilinen zirâ kadar olsa, eli, bu boydaki vücudunun yanında çok kısa kalır.

Ebû Hüreyre´den gelen merfu bir rivayette Hz. Âdem´in boyunun 60, eninin 7 zirâ olduğu tasrih edilir.

3- Hadiste, yaratılıştan hemen sonra, Hz. Âdem´in meleklere selam vermekle emrolunmasını esas alan bazı âlimler, "Selam vermek vâcibtir" diye hükmetmiş ise de bu zayıf bir te´vil olarak kabul edilmiştir.

İbnu Abdilberr, selam vermenin sünnet olduğunda icma edildiğini nakleder. Selama mukabelede bulunmak farzdır.

4- Bazı hadislerde: "Yahudiler, sizi selâmınız ve âmin demeniz sebebiyle kıskandıkları kadar başka bir şeyde kıskanmazlar" buyrulmuştur. Bu hadise dayanan âlimler, selam verme işinin, İslâm´da olduğu kadar, daha önce gelip geçen ümmetlerin hiçbirinde teşrî edilmediğini söylerler, her millette bir selam verme an´anesi vardır diye itiraz edilebilir. Ancak İslâmî selamın muhtevası ve mâhiyeti farklıdır. Nitekim cahiliye devrinde de selamlaşma vardı, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) o selamı yasakladı, İslâmî selamı teşrî etti. Ebû Dâvud´un bir rivayeti şöyle:

"İmran İbnu Husayn der ki: "Biz cahiliye devrinde en´amallâhu bike aynen ve en´am sabâhan (Allah sevdiğine kavuştura, sabahta mesud kıla) derdik. İslâm bizi bundan yasakladı."

Ebû Zerr-i Gıfarî hazretleri müslüman oluş hikayesini anlatan uzun hadislerinde, "Resulullah´ı İslâmî selamla ilk selamlayan ben oldum..." der.

Bugünkü elfazıyla İslâmî selamın, bu ümmete bir imtiyaz olarak Allah tarafından tahsis edildiği muhtelif rivayetlerde gelmiştir. Müslümanların bunu başka elfazlarla değiştirmemeleri, Resullerinin şeâirine sahip çıkmaları gerekir. Çünkü pekçok hadis ve hatta âyet-i kerime selam üzerinde elfazını da zikrederek durmuştur. Bir hadiste: "Allah selamı, ümmetim için bir tahiyye (selamlaşma vâsıtası) ve zimmet ehlimiz için de bir emniyet kıldı" buyurmuştur.

5- Cennete her girenin Hz. Âdem suretinde girmesini, âlimler cennete girenlerin her çeşit noksan sıfatlardan arınmış olarak gireceği şeklinde yorumlamışlardır. Siyahlık, sakatlık, körlük vs. hepsi cennete girerken bertaraf edilecektir.

6- İnsanların boyca eksilmesi: Hadisin son cümlesinde, insanların boyca eksilmekte olduğu ifade edilmektedir. Âlimler bunu, her çağda insanların boyca biraz daha kısalarak zamanımıza kadar böyle geldiği şeklinde anlarlar. İbnu Hacer, "Boy kısalması bu ümmete kadar devam etti, artık bu şekilde kesinleşip kaldı" der. İbnu´t-Tîn şu açıklamayı yapar: "Nasıl ki, her şahsın boyu yavaş yavaş büyür, ancak büyüme saatler veya günler arasında sezilmez, ancak günler artınca büyümenin farkına varılır. İnsanlığın boyca gerilemesindeki durum dahi böyledir." Şârihler bu hükmü müşâhede ile zıdlık içinde bularak müşkil´e dikkat çekerler: "Geçmiş ümmetlerden bize intikal eden eserlere baktığımız zaman müşkilatla karşılaşırız. Mesela Semüd Kavmi´nin yaşadığı memleket gibi... Onlardan kalan meskenler, boylarının, daha önce belirttiğimiz tertip açısından aşırı uzun boylu olmadıklarına delâlet eder. Ancak şurası muhakkak ki, onlar çok eski sayılmazlar. Onların Hz. Âdem´le aralarındaki zaman farkı ile, bizimle olan zaman farkı bir değildir. Bize çok daha yakındırlar."[180]



ـ3383 ـ11ـ وعن عمران بن حصين رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كُنَّا عنْدَ رسولِ اللّهِ # فَجَاءَ رَجُلٌ فَسَلَّمَ فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ. فَرَدَّ عَلَيْهِ رسولُ اللّهِ # السََّمَ؛ ثُمَّ جَلَسَ، وَقالَ النَّبيُّ #: عَشْرٌ، ثُمَّ جَاءَ آخرُ فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّهِ. فَرَدَّ عَلَيْهِ فَجَلَسَ فقَالَ: عِشْرُونَ، ثُمَّ جَاءَ آخَرُ فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّهِ وَبَرَكَاتُهُ. فَرَدَّ عَلَيْهِ فَجَلَسَ فَقَالَ ثََثُونَ[. أخرجه أبو داود والترمذي .



11. (3383)- İmrân İbnu Husayn (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Biz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ın yanında iken bir adam gelerek selamı verdi ve:

"Esselâmu aleyküm!" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) selamına mukabele etti. Adam da oturdu. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm);

"On (sevap kazandı!)" dediler. Sonra birisi daha geldi.

"Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi!"dedi. Aleyhissalâtu vesselâm onun selamına da mukabele etti. Adam oturdu. Aleyhissalâtu vesselâm.

"Yirmi!" dediler. Sonra biri daha geldi ve:

"Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtuhu" dedi. Resulullah, selamına mukabele etti, adam da oturdu. Hz. Peygamber bu sefer:

"Otuz!" buyurdular."[181]



AÇIKLAMA:



1- Ebû Dâvud hadisi, "Selam nasıl verilmeli?" adını verdiği bir bâbta rivayet etmiştir. Böylece bu hadisin, ne şekilde selam verileceğini öğretmek gayesini güttüğünü anlıyoruz.

2- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) en kısa selamın esselamu aleyküm şeklinde olmasını meşru addetmiş, buna on sevap terettüp edeceğini belirtmiştir. Zaten, âyette de belirtildiği üzere her hayır amelimiz en az on misliyle mükâfaatlanmaktadır. Hadisin devamında, selama ilave edilen her kelime için on sevabın daha ilave edildiğini görmekteyiz. Böylece, esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuhu şeklindeki selamın otuz sevab kazandırdığı belirtilmektedir.

3- Hadis, selama ilk başlayan kimsenin hadiste geldiği şekilde ziyade edilen kelimeleri katarak selam vermesinin müstehab olduğunu göstermektedir. Bazı şârihler, ziyadeli kelimelerle selam vermenin meşru olup olmayacağını araştırmışlardır. Muvatta´da gelen bir haberde İbnu Abbâs "selamın bereketle son bulmasını" söyler. Bunu te´yid eden bir rivayeti Beyhakî, Şu´abu´l-İmân´da kaydetmiştir: Buna göre, bir adam İbnu Ömer´e gelince, Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtuhu ve mağfiretuhu diye selam verince İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ):

"Sana, ve berâkatuhu yeterlidir ve berekâtuhu da olur!" diye müdâhale eder.

Muvatta´nın bir diğer rivayetinde İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)´e Esselâmu aleyke ve rahmetullahi ve berekâtuhu ve´lgâdiyâtu ve´rrâihâtu[182] diye selam veren birisine ilk vehlede: وَ عَلَيْكَ اَلْفًا "Söylediğin senin üzerine de bin kere olsun!" diye cevap vererek berekâtuhu üzerine ziyadeyi tasvib etme tavrını takınmış ise de, bilâhere bunda, "şeriatın ötesine geçme" gibi bir hal bularak mekruh addetmiştir.[183]

Bu mevzuda daha tatminkar merfu bir rivayeti Zürkânî kaydeder. Aynen veriyoruz: "Hz. Selmân (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir adam Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´a gelerek:

"Esselâmu aleyke!" dedi. Resululah da:

"Ve aleyke(sselamu) ve rahmetullahi!" diye cevap verdi. Sonra bir başkası geldi.

"Esselamu aleyke ve rahmetullahi!" diye selam verdi. Aleyhissalâtu vesselam buna da:

"Aleykesselamu ve rahmetullahi ve berekâtuhu!" diye cevap verdi. Sonra bir başkası geldi ve:

"Esselâmü aleyke ve rahmetullahi ve berekâtuhu!" diye selam verdi. Aleyhissalâtu vesselâm bu zâta da:

"Ve aleyke!" diye cevap verdi. Adam:

"Falan ve falan gelip size selam verdiler, siz de onlara, bana söylediğinizden daha fazlasını söyleyerek mukabele ettiniz" dedi. Resulullah ona şu cevapta bulundu:

"Sen bize söyleyecek bir şey bırakmadın ki. Allah Teâlâ Hazretleri "Size bir selam verildiği zaman, ondan daha iyisiyle mukabele edin veya aynıyla selam verin..." (Nisa 86) buyurmuştur. Biz sana aynısıyla mukabele ettik."

Ebû´l-Velîd İbn Rüşd, kaydettiğimiz bu âyette gelen "daha iyisiyle mukabele edin" fıkrasına dayanarak: "Selamı ilk verenin tahiyyesi bereket kelimesiyle sona erecek olursa, mukabele edenin, buna başka kelimeler ilâve etmesinin caiz olacağını" söyler. Nitekim, Ebû Dâvud´da metnini müteakiben kaydedeceğimiz Mu´az İbnu Enes rivayetinde, İmran hadisinin bir benzeri zikredilir. Devamında, bir başkasının gelip "ve mağfiretuhu" kelimesini de ilave ettiği ve bana Resulullah´ın "Kırk (sevab)" dediği belirtilir. Keza İbnu Sünnî´nin bir rivayetinde Resulullah´ın "Esselamu aleyke ya Resulellah!" selamına,

"Ve aleykesselamu ve rahmetullahi ve berekâtuhu ve mağfiretuhu ve rıdvanuhu" diye cevap verdiği belirtilir.

Yâni, selamlaşmada ve berekâtuhu kelimesinin üzerine ziyade yapılmasının cevazına delâlet eden rivayetler de vardır. Gerçi bunlar zayıftır; ancak, İbnu Hacer´in belirttiği üzere bunlar bir araya gelince birbirlerini takviye ederek, cevaza bir karîne teşkil ederler.[184]



ـ3384 ـ12ـ و‘بي داود عن معاذ بن أنس بمعناه. وزاد ]ثُمَّ أتَى أخَرُ فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّه وَبَرَكَاتُهُ وَمَغْفِرَتُهُ. فَرَدَّ عَلَيْهِ رسولُ اللّهِ # وَقالَ: أرْبَعُونَ ثُمَّ قالَ: هكذَا تَكُونُ الْفَضَائِلُ[ .