๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 20 Nisan 2010, 11:09:40



Konu Başlığı: Sabır 2
Gönderen: Sümeyye üzerinde 20 Nisan 2010, 11:09:40
AÇIKLAMA:






1- Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın zevce-i pâklerindendir. Adı Hind´dir. Babası Ebu Ümeyye İbnu´l-Muğire´dir. Resûlullah´ın izdivacından önce Ebu Seleme İbnu Abdi´l- Esed ile evli idi. Ondan Seleme, Ömer, Dürre ve Zeyneb adında çocukları oldu.

Ümmü Seleme, Habeşistan´a ilk hicret edenlerdendi, oradan da Medine´ye hicret etti. Resûlullah´la evlenmesi hicretin dördüncü senesine rastlar. Üçüncü yılı da denmiştir. Kocası ve kendisi ilk müslümanlardandı. Bu sebeple inancı uğruna birçok sıkıntılara katlanmıştı. Mekke´den, Medine´ye hicret edecekleri sırada yakınları, Ümmü Seleme´nin kocasıyla hareket etmesine mâni olmuşlar bu sebeple bir yıl kadar kocasından ve çocuklarından ayrı kalmış ve bu esnada mütemâdiyen ağlamıştır. Sonunda merhamete gelen yakınları Medine´ye gitmesine izin verirler. Resûlullah´ın onunla izdivacında, onu, İslam için çektikleri sebebiyle mükâfatlandırma maksadı da görülebilir. Ancak Ümmü Seleme´nin fevkalâde akıllı olduğu, pek isabetli görüşler beyan ettiği belirtilir. Hatta Hudeybiye´de Mekkelilerle, o yıl umre yapmadan geri dönme şartı gibi bazı şartlarla yaptığı antlaşma sebebiyle Resûlullah´a karşı küskün bir havaya giren ve Resûlullah´ın: "Kurbanlarınızı kesin, traş olun, ihramdan çıkın" gibi emirlerine uymak istemeyen Ashab karşısında Ümmü Seleme´nin: "Ya Resûlullah! Sen kurbanını kes, onlar da sana uyarak kurbanlarını kesecektir" tavsiyesi meşhurdur. Zira Resûlullah bu tavsiyeye uyar, kurbanını keser, Ashab da birer birer Resûlullah´ın dediklerini yerine getirirler. Bu hâdise Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ)´nin yüksek zeka ve isabetli re´yine örnek olarak gösterilir.

Ümmü Seleme validemiz 59 hicri yılında vefat etmiştir. Ölüm senesi hususunda başka rakamlar da söylenmiştir. Resûlullah´ın en son vefat eden zevcesi Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) olmuştur.

2- Musibete uğrayan kimseye Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu hadiste, İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci´ûn demeyi ve kaydedilen duayı yapmayı tavsiye buyurmaktadır.

3- Hadisin bazı vecihlerinde, Ebu Seleme´nin öleceği sırada bu duayı okuduğu belirtilir. Hatta Ümmü Seleme´nin: "Ebu Seleme´den daha hayırlı hangi müslüman var?" demesi, nazarında onun yerinin doldurulamayacak bir kıymet taşıdığını ifade eder. Ebu Seleme aynı zamanda, Resûlullah´ın süt kardeşi ve halasının oğludur.

Müslim´in bir rivayetinde Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ): "Ebu Seleme vefat edince Resûlullah´ın bana emrettiği gibi söyledim, sonra ALLAH bana ondan daha hayırlısını yani Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı ihsan buyurdu" der.

4- Musibet, hadislerde mü´mine eziyet veren her şey diye tarif edilmiştir. Musibet sırasında إنّا للّهِ وَإنّا إلَيْهِ رَاجِعُونَ denmesi, Kur´an-ı Kerîm´in emridir (Bakara 156). Bunu söylemeye istirca denir. Bunu söylemek kaza ve kadere teslimiyet ve rızanın ifadesidir. Zira "Biz ALLAH´a aidiz ve ALLAH´a döneceğiz" mânasının içinde, mal ve can herşeyimizin ALLAH´a ait olduğunu, mülk sahibinin mülkünde dilediği gibi tasarruf yetkisine sahip olduğunu itiraf etmemiz, kabul etmemiz mevzubahistir.

Resûlullah küçük bile olsa her musibet karşısında istirca okumamızı tavsiye etmektedir. Rivayete göre Aleyhissalâtu vesselâm´ın kandili sönünce bile istirca ettiği belirtilmiştir. Hz. Aişe: "Bu bir kandildir" diyerek istirca mucib ciddi bir şey yok demek istemiş, ancak Efendimiz; "Mü´mini rahatsız eden her şey musibettir" demiştir.

Nevevî: "Bu hadiste mendubun, me´murun bih (yani, vacib olmayan, mendub olan şeylerin yapılması da emredilmiştir) olduğuna delil vardır, muhtar olan mezheb de budur. Çünkü Hz. Peygamber´e istirca emredilmiştir" der.[5]



ـ3234 ـ3 -وعن أبي سنان قال: ]دَفَنْتُ ابْنِي سِنَاناً، وَأَبُو طَلْحَةَ الْخَوَْنِيُّ جَالِسٌ عَلَى شَفِيرِ الْقَبْرِ، فَلَمَّا فَرَغتُ قَالَ: أََ أُبَشِّرُكَ؟ قُلْتُ: بَلَى. قَالَ حَدَّثَنِى أبُو مُوسُى ا‘َشْعَرِيُّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا مَاتَ وَلَدُ الْعَبْدِ. قَالَ اللّه لِمَئِكَتِهِ: قبَضَتُمْ وَلَدَ عَبْدِي؟ فيَقُولُونَ: نَعَمْ، فَيَقُولُ: قَبَضَتُمْ ثَمَرَةَ فُؤَادِهِ؟ فيَقُولُونَ: نَعَمْ: فَيَقُولُ: مَاذَا قَالَ عَبْدِي؟ فَيَقُولُونَ حَمِدَكَ وَاسْتَرْجَعَ، فَيَقُولُ: ابْنُوا لِعَبْدِي بَيْتاً في الْجَنَّةِ، وَسَمُّوهُ بَيْتَ الْحَمْدِ[. أخرجه الترمذي .



3. (3234)- Ebu Sinân anlatıyor: "Oğlum Sinan´ı defnettiğimde kabrin kenarında Ebu Talha el-Havlânî oturuyordu. Defin işinden çıkınca bana:

"Sana müjde vermeyeyim mi?" dedi. Ben:

"Tabiî, söyle!" dedim.

"Ebu Musa el-Eş´arî (radıyallahu anh) bana anlattı" diye söze başlayıp Resûlullah´ın şu sözlerini nakletti:

"Bir kulun çocuğu ölürse, ALLAH meleklere şöyle söyler:

"Kulumun çocuğunu kabzettiniz mi?"

"Evet" derler.

"Yani kalbinin meyvesini elinden mi aldınız?" Melekler yine:

"Evet" derler. ALLAH tekrar sorar:

"Kulum (bu esnâda) ne dedi?"

"Sana hamdetti ve istircâda bulundu" derler. Bunun üzerine ALLAH Teâla hazretleri şöyle emreder:

"Öyleyse, kulum için cennette bir köşk inşa edin ve bunu Beytu´l-hamd (hamd evi) diye isimlendirin."[6]



ـ3235 ـ4 -وعن أبي هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّه صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يقُولُ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ مَنْ أَذْهَبْتُ حَبِيبَتَيْهِ فَصَبَرَ وَاحْتَسَبَ لَمْ أَرْضَ لَهُ ثَواباً دُونَ الجَنَّةِ[. أخرجه الترمذي وصححه.قلت وأخرجه البخاري أيضاً، ولفظه: عن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: »سَمِعْتُ النَّبىَّ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: إِنَّ اللّهَ تَعَالى قالض إِذَا ابْتَلَيْتُ عَبْدِي بِحَبِيبَتَيْهِ، ثُمَّ صَبَرَ عَوَّضْتُهُ عَنهُماَ الجَنَّةَ: يُرِيدُ عَيْنَيْهِ« وَاللّهُ أعلم .



4. (3235)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "ALLAH Teâla hazretleri şöyle demiştir: "Ben kimin iki sevdiğini almışsam ve o da sevabını umarak sabretmişse, ona cennet dışında bir mükâfaat vermeye razı olmam."[7]

Derim ki: "Bu hadisi Buharî de tahric etti. Ondaki ibare şöyle: "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın şöyle söylediğini işittim: "ALLAH Teâla hazretleri buyurdu ki: "Ben kulumu iki sevdiğiyle imtihan edersem o da sabır gösterir (ve sevap umarsa) onlara bedel cenneti veririm."[8]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadiste, kişi sevdiği şeylerin kaybı karşısında sabra çağırılmakta ve bunun sevabının büyük olacağı müjdelenmektedir. Hadislerde mü´minin imtihan olunduğu iki sevgilisinden maksad, gözleridir. Göz´ün "sevgili" olarak tesmiyesi, onların insanda en kıymetli organları teşkil etmelerinden dolayıdır. Gözlerin kaybı, diğer organlara nazaran insanda daha büyük hüsran meydana getirir. Onların elden gitmesiyle, ne görmek istediği hayrı görebilir ne de kaçınmak istediği şerden kaçabilir.

2- Hadisin Tirmizî´deki veçhinde احتسبyani sevap umarsa ziyadesi yer alır. Bunu âlimler mücerred sabretmenin uhrevi faydası olmayacağı şeklinde anlarlar. Sabrın uhrevi mükâfaata sebep olabilmesi için niyet şarttır. Bu da sabrı, "ALLAH´ın mükâfatlandıracağını düşünerek" yapmakla olur. ALLAH´ın dünyadaki imtihanı, kula olan garazı, gadabı sebebiyle değildir. Bilakis, ALLAH sevdiği kuluna bazı kötülükleri ondan defetmek için veya günahlarına kefâret olmak için, yahut da mertebesini yüceltmek için musibetlere müptelâ kılar. Kul bunları rıza ile karşılarsa murad-ı ilahî hâsıl olur. Aksi takdirde onun sabrı şu Selmân hadisindeki sabra benzer: "Mü´min hastalanırsa ALLAH onun hastalığını ona bir kefâret ve af vesilesi kılar. Fâcir hastalanırsa o da şu deveye benzer: "Sahibi onu bağlamış, sonra da salıvermiştir; niçin bağlandığını, niçin salıverildiğini bilmez."[9]



ـ3236 ـ5 -وعن ابن عمرو بن العاص رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ اللّهَ َ يَرْضَى لِعَبْدِهِ الْمُؤْمِنِ إِذَا ذَهَبَ بِصَفِيَّهِ مِنْ أَهْلِ ا‘َرْضِ فَصَبَرَ وَاحْتَسَبَ بِثَوَابَ دُونَ الجّنَّةِ[. أخرجه النسائى .



5. (3236)- Abdullah İbnu Amr İbni´l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Mü´min kul, arz ahalisi içindeki has sevdiği (evladı) elinden alındığı zaman sabreder ve mükâfaat umarsa ALLAH o kulu için cennetten aşağı bir mükâfaata razı olmaz."[10]



AÇIKLAMA:



1- Burada, evladı elinden alındığı yani öldüğü zaman sabreden mü´minin mükâfaatı dile getirilmektedir. Doğrudan evlad denmeyip, evladın anne veya baba yanındaki sevgi açısından yeri zikredilmektedir: Arz ahalisi içinde en ziyade sevdiği. Mamafih hadis, çocuğu olmayan bir kimsenin çok fazla sevdiği bir yakınını da içine alacak bir mâhiyettedir. Öyle ise evlad kadar sevdiği bir yakınını şu veya bu şekilde kaybeden mü´min, onun mükâfaatını düşünerek sabrederse, onun, bu sabrı karşılıksız kalmayacaktır. Çünkü hadis-i kudsîde "Kulum beni nasıl bilirse ben ona öyle davranırım" buyrulmuştur.[11]



ـ3237 ـ6 -وعن عطاء بن أبي رباح قالَ : ]قَالَ لِي ابْنُ عَبَّاسٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُمَا: أََ أُرِيكَ امْرَأَةً مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ؟ قُلْتُ: بَلَى. قَالَ: هَذِهِ الْمَرْأةُ السَّوْدَاءُ أَتَتِ النَّيِيَّ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَتْ: إِنِّي أُصْرَعُ، وَإنِّي أتَكَشَّفُ فَادْعُ اللّهَ لِي. قَالَ: إِنْ شِئْتِ وَلَكِ الجَنَّةُ، وَإِنْ شِئْتِ دَعَوْتُ اللّهَ تَعَالَ أَنْ يُعَافِيكِ؟ قَالَتْ: أَصْبِرُ فَادْعُ اللّهَ لِي أَنْ َ أَتَكَشَّفَ فَدَعَا لَهَا[. اخرجه الشيخان .



6. (3237)- Atâ İbnu Ebî Rabâh rahimehullah anlatıyor: "İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) bana:

"Sana cennet ehlinden bir kadın göstermeyeyim mi?" dedi. Ben de: "Evet göster!" dedim.

"İşte dedi, şu siyah kadın var ya, o, Resûlullah´a gelip: "Ben saralıyım, (nöbet gelince) üstümü başımı açıyorum, ALLAH´a benim için dua ediver (hastalıktan kurtulayım)" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm; "Dilersen sabret, sana cennet verilsin, dilersen sana şifa vermesi için ALLAH´a dua edivereyim" dedi. Kadın: "Öyleyse sabredeceğim, ancak üstümü başımı açmamam için dua ediver" dedi. Resûlullah da ona öyle dua etti."[12]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, sar´a gibi dünyevi belalara da sabretmek gerektiğini, karşılığında cennet gibi yüksek bir mükâfaat olduğunu göstermektedir.

2- Azimet ve şiddeti ihtiyar, ruhsatla amelden efdaldir, yeter ki takat edeceğinden emin olsun. Ancak tahammül edemeyecekler ruhsatla amel etmelidirler.

3- Hastalıkların hepsini dua ve ALLAH´a iltica ile tedaviye çalışmak akâkir (yaralamalarla) tedaviye çalışmaktan daha nafi, daha faydalıdır. Bunun te´siri, bedenin buna karşı göstereceği tepki (infiâl), ilacın bedende hâsıl edeceği tesirden daha fazladır. Ancak bunun faydası iki şarta bağlıdır: Biri hastadan gelir. Bu, onun tam bir sıdkla iyileşmeye niyet etmesidir. Diğeri tedavi edene bağlıdır: Kuvvetli bir teveccüh, kalbinde kuvvetli bir takva ve tevekkül bulundurmasıdır" (İbnu Hacer).

4- Tedaviyi terketmenin câiz olduğu da gözükmektedir. Hadisin Buharî´de ki veçhinde şöyle bir ziyade var: "Atâ, Ümmü Züfer´i, o uzun siyah kadını Ka´be´nin örtüsü üzerinde gördüğünü söyledi." Bu ziyade kısmın açıklanması sadedinde bir kısım rivayetler getirilmiştir. Bunlardan biri Tâvus rahimehullah´a ait. Der ki: "Resûlullah´a tedavi için mecnunlar da getirilirdi. O, bunların göğüslerine vurmak suretiyle tedavi ederdi. Ümmü Züfer denen mecnune bir kadın getirildi. Aleyhissalâtu vesselâm onun da göğsüne vurdu, ama iyileşmedi." Bu rivayetin bir başka veçhinde şu ziyade var: "Kadın hakkında hayırlı senada bulunuyordu... Resûlullah buyurdu ki: "Hastalığı onu dünyada takip ederse, ahrette onun için hayır vardır." Bazı rivayetler bu kadının ismini Su´ayra, (Sükayı veya Sükeyra) diye tesbit etmiştir. İbnu Sa´d´ın zikrine göre, bu Hz. Hatîce´ni berberi (mâşıta)dir ve Resûlullah´ı zaman zaman ziyaret eden Hz. Hatîce´nin eski arkadaşlarından biridir.[13]



ـ3238 ـ7 -وعن عطاء بن يسار رضي للّه عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِذَا مَرِضَ الْعَبْدُ بَعَثَ اللّهُ تَعَالَى إِلَيْهِ مَلَكَيْنِ فَقَالَ: انْظُرُوا مَاذَا يَقُولُ لِعُوَّادِه؟ فَإِنْ هُوَ إِذَا جَاءُوهُ حَمِدَ اللّهَ، وَأثْنَى عَلَيْهِ رَفَعَا ذَلِكَ إِلَى اللّهِ وَهُوَ أَعْلَمُ، فَيَقُولُ: لِعَبْدِي عَلَىَّ إِنْ تَوَفَّيْتُهُ أَنْ أُدْخِلَهُ الْجَنَّةَ، وَإِنْ أَنَا شَفَيْتُهُ أَنْ أُبْدِ لَهُ لَحْمًا خَيْرًا مِنْ لَحْمِهِ، وَدَمًا خَيْرًا مِنْ دَمِهِ، وَأَنْ أُكَفِّرَ عَنْهُ سَيِّئَاتهِ.ِ أخرجه مالك .



7. (3238)- Atâ İbnu Yesâr rahimehullah anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kul hastalandığı zaman ALLAH Teâlâ hazretler ona iki melek gönderir ve onlara: "Gidin bakın, kulum yardımcılarına ne diyor bir dinleyin!" der.

Eğer o kul, melekler geldiği zaman ALLAH´a hamdediyor ve senalarda bulunuyor ise, onlar bunu, her şeyi en iyi bilmekte olan ALLAH´a yükseltirler ALLAH Teâla hazretleri, bunun üzerine şöyle buyurur: "Kulumun ruhunu kabzedersem, onu cennete koymam kulumun benim üzerimdeki hakkı olmuştur. Şâyet şifâ verirsem, onun etini daha hayırlı bir etle, kanını daha hayırlı bir kanla değiştirmem ve günahlarını da affetmem üzerimde hakkı olmuştur."[14]