๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 30 Nisan 2010, 15:31:28



Konu Başlığı: Ölüm 4
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 30 Nisan 2010, 15:31:28

5. (5427)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), ölmüş bulunan Osman İbnu Maz´un´u, gözlerinden yaşlar dökerek öptü." [Tirmizî, Cenaiz 14, (989); Ebu Davud, Cenaiz 40, (3163); İbnu Mace, Cenaiz 7, (1456).][41]



AÇIKLAMA:



Osman İbnu Maz´un (radıyallahu anh) Ashab´ın ileri gelenlerinden abid, müçtehid bir zad idi. Resulullah´ın süt kardeşi idi. İki hicret yapmış, Bedir Gazvesi´ne katılmıştı. Cahiliye devrinde içkiyi kendine haram kılmıştı. Medine´de ilk ölen muhacir olup hicretin otuzuncu ayının başında vefat etmişti. Aleyhissalâtu vesselâm, Osman ölünce, "Bu bize ne iyi selef oldu" diyerek muhabbet ve takdirlerini ifade etmiş, ölüsünü ağlayarak öpmüştü.

Bu rivayetten, Müslüman ölüsünün öpülebileceği, ölü üzerine ağlanabileceği hükmü çıkarılmıştır.[42]



ـ5428 ـ6ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَنَتَ رَسُولُ اللّهِ # شَهْراً حِينَ قُتِلَ الْقُرَّاءُ، فَمَا رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # حَزِنَ حُزْناً قَطُّ أشَدَّ مِنْهُ[. أخرجه الشيخان .



6. (5428)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Kurralar öldürüldüğü zaman, bir ay boyu kunut okudu. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın, bir başka şey için bu kadar üzüldüğünü hiç görmedim." [Buharî, Cenaiz 41, Vitr 7, Cizye 8, Megazi 38, Daavat 59; Müslim, Mesacid 29, (677).][43]



AÇIKLAMA:



"Kurraların öldürülmesi" tabiriyle kastedilen hadise Bi´r-i Mauna Vak´ası´dır. Bu hâdiseden daha önce de bahsetmiştik. Özeti şöyle: Hicretin dördüncü senesinde Kilab kabilesinden Ebu Bera Amir İbnu Malik, kabilesinde İslam´ı yaymak üzere Resulullah´tan muallim istemişti. Aleyhissalâtu vesselâm oraların emniyetsizliği sebebiyle endişe ifade etti ise de, Ebu Bera´nın garanti vermesi üzerine, Ashab-ı Suffa´dan kurra tabir edilen yetmiş kişiyi bu maksadla yolladı. Ancak bunlar Amr İbnu Tufeyl tarafından Bi´r-i Mauna nam mevkide pusuya düşürülerek bir tanesi hariç hepsi şehid edilmişlerdi.

Böyle yetmiş kişilik güzide bir kitlenin kaybı Aleyhissalâtu vesselâm´ı ziyade üzdü. Bir ay boyunca sabah namazında Resulullah, bu katle iştirak eden Arap kabilelerine (Ri´l-Zekvan, ve Useyye) beddua etti.

Kunut denen bu beddua, bir takım ölüye karşı duyulan üzüntünün bir ay devam eden bir tezahürü manasını da taşıması sebebiyle hadise, sadedinde olduğumuz babta yer verilmiştir.[44]



* MATEMDEN NEHİY



ـ5429 ـ1ـ عن أمُّ سَلَمة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]لَمَّا مَاتَ أبُو سَلَمَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قُلْتُ: غَرِيبٌ، وَفِى أرْضِ غُرْبَةٍ، ‘بْكِيَنَّهُ بُكَاءً يُتَحَدَّثُ عَنْهُ، فَكَنْتُ قَدْ تَهَيَّأتُ لِلْبُكَاءِ إذْ أقْبَلَتِ امْرَأةٌ مِنَ الصَّعِيدِ تُرِيدُ أنْ تُسِْعِدَنِى. فَاسْتَقْبَلَهَا رَسُول اللّهِ # فَقَالَ: أتُرِيدِينَ أنْ تُدْخِلِي الشَّيْطَانَ بَيْتاً أخْرََجَهُ اللّهُ تَعالى مِنْهُ؟ فَكَفَفْتُ عَنِ الْبُكَاءِ فَلَمْ أبْكِ[. أخرجه مسلم .



1. (5429)- Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ebu Seleme öldüğü zaman şöyle dedim: "Garip adam, diyar-ı gurbette öldü. Ben de onun için öyle bir ağlayacağım ki, herkes ondan bahsetsin."

Tam ağlamak için hazırlanmıştım ki, saidden, bana yardım etmek isteyen bir kadın geldi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onunla karşılaştı ve kadına: "Sen, Allah Teala´nın tard ettiği şeytanı tekrar eve sokmak mı istiyorsun?" dediler. Bunun üzerine ben de ağlamaktan vazgeçtim ve ağlamadım." [Müslilm, Cenaiz 10, (922).][45]



AÇIKLAMA:



Ümmü Seleme gurbette ölen garib diye kocasına demektedir. Aslen Mekkeli olan Ebu Seleme Medine´de ölünce gurbette ölmüş addedilmiştir. Zira, Medine, Mekkeli için gurbet sayılırdı.

Hadiste geçen said, Medine´nin etrafındaki yüksek yerlerdir. Kadınlar matemde koro tuttukları, beraber ağladıkları için Ümmü Seleme bunu "bana yardım etmek isteyen.." diye ifade etmiştir. Yani buradaki yardımdan maksad ağlamaya iştiraktir.

Bir hadiste gurbette ölene şehid denmiştir. Bunu her gurbette olana teşmil etmek muvafık düşmeyebilir. "Meşru bir maksatla gurbette olan" diye kayıtlamak uygundur. [46]



ـ5430 ـ2ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]لَمَّا جَاءَ رَسُولَ اللّهِ # نَعْيُ زَيْد ابْنِ حَارِثَةَ وَجَعْفَرِ بْنِ أبي طَالِبٍ وَعَبْدِاللّهِ بْنِ رَوَاحَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهم جَلَسَ يُعْرَفُ فيهِ الْحُزَنُ، وَأنَا أطَّلِعُ مِنْ شَقّ الْبَابِ، فَأتَاهُ رَجُلٌ فَقَالَ: إنَّ نِسَاءَ جَعْفَرَ، وَذَكَرَ بُكَاءَهُنَّ. فَأمَرَهُ بِأنْ يَنْهَاهُنَّ. فَذَهَبَ، ثُمَّ أتَى فَقَالَ: قَدْ نَهَيْتُهُنَّ وَذَكَرَ أنَّهُنَّ لَمْ يُطْعَنَهُ. فَأمَرَهُ الثَّانِيَةَ أنْ يَنْهَاهُنَّ فَذَكَرَ أنَّهُنَّ لمْ يُطِعْنَهُ. فَقَالَ: أنهِهُنَّ، فَذَهَبَ. ثُمَّ أتَاهُ الثَّالِثَةَ فقَالَ: واللّهِ لَقَدْ غَلَبْتَنِي أوْ غَلَبْتَنَا يَا رَسُولَ اللّهِ: فقَالَ: أحْثُ في أفْوَاهِهِنَّ التُّرَابَ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي .



2. (5430)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a Zeyd İbnu Harise, Ca´fer İbnu Ebi Talib ve Abdullah İbnu Ravaha (radıyallahu anhüm)´nın ölüm haberi gelince oturdu. (Halinden) üzüntülü olduğu belliydi. Ben kapı aralığından bakıyordum. Yanına bir adam geldi ve: "Ca´fer´in kadınları!" dedi ve onların ağladıklarını haber verdi. Aleyhissalâtu vesselâm derhal onları men etmesini emretti. Adam gitti ve sonra geri gelip: "Ben onları yasakladım, fakat onlar sözüme kulak asmadılar" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm ikinci sefer emrederek kadınları bundan nehyetmesini söyledi. Ama o, kadınların yine kulak asmadıklarını haber verdi. Aleyhissalâtu vesselâm yine: "Yasakla onları!" buyurdu. Adam üçüncü sefer geri geldi ve:

"Ey Allah´ın Resulü! Allah´a yemin olsun kadınlar bana -veya bize- galebe çaldılar" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Ağızlarına toprak saç!" emretti." [Buhârî, Cenaiz 41, 46, Megazi 44; Müslim, Cenaiz 30, (935); Ebu Davud, Cenaiz 25, (3122); Nesâî, Cenaiz 14, (4, 15).][47]



ـ5431 ـ3ـ وعن جابر بن عَتيكَ قَالَ: ]جَاءَ رَسُولُ اللّهِ # يَعُودُ عَبْدَ اللّهِ بْنَ ثَابِتِ، فَوَجَدَهُ قَدْ غُلِبَ عَلَيْهِ، فَصَرَخَ بِهِ فَلَمْ يُجِبْهُ، فَاسْتَرْجَعَ؛ وَقَالَ: غُلِبْنَا عَلَيْكَ أبَا الرَّبِيعِ، فَصَاحَ النّسَاءُ وَبَكَيْنَ. فَجَعَلَ

Àابْنُ عَتِيكٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه يُسَكَتُهُنَّ. فَقَالَ #: دَعْهُنَّ يَبْكِينَ. فَإذَا وَجَبَ فََ تَبْكِيَنَّ بَاكِيَةً. قَالُوا: وَمَا وَجَبَ. قَالَ: إذَا مَاتَ. فَقَالَتْ اِبْنَتَهُ: وَاللّهِ إنْ كُنْتُ ‘رْجُو أنْ تَكُونَ شَهِيداً فَإنَّكَ قَدْ قَضَيْتَ جِهَازَكَ. فَقَالَ #: إن اللّه قَدْ أوْقَعَ أجْرَهُ عَلَى قَدْرِ نِيَّتِهِ، وَمَا تَعُدُّونَ الْشَّهَادَةَ فيكُمْ؟ قَالُوا: اَلْقَتْلَ في سَبِيلِ اللّه تعالى. قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ شُهَدَاءَ أُمَّتي إذاً لَقَلِيلٌ، اَلْمَطْعُونُ شَهِيدٌ، وَالْغَرِيقُ شَهِيدٌ وَصَاحِبُ ذَاتِ الْجَنْبِ شَهِيدٌ، وَالْمَبْطُونُ شَهِيدٌ، وَصَاحِبُ الْحَرِيقُ شَهِيدٌ وَالّذِي يَمُوتُ تَحْتَ الْهَدْمِ شَهِيدٌ. وَالْمَرْأةُ تَمُوتُ بِجُمْعٍ شَهِيدَةٌ[. أخرجه ا‘ربعة إ الترمذي.»ا‘سْتِرْجَاعُ« عند المصيبة أن يقول: إنا للّه وإنا إليه راجعون. ويقال ماتت المرأة.»بجمعٍ« بضم الجيم وإسكان الميم: إذا ماتت وولدها في بطنها .



3. (5431)- Cabir İbnu Atik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Abdullah İbnu Sabit´e geçmiş olsun ziyaretine gelmişti. Onu, (Allah´ın emri) galebe çalmış buldu. Ona seslendi. Fakat cevap alamadı. Bunun üzerine Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) istircada bulundu "İnna lillahi ve inna ileyhi râciun" dedi ve:

"(Biz yaşamanı isteriz ama, Allah´ın emri) bize galebe çaldı ey Ebu´r-Rebi!" dedi. Bunun üzerine kadınlar feryad edip ağlamaya başladılar. İbnu Atik (radıyallahu anh) kadınları susturmaya başladı. Ancak Aleyhissalâtu vesselâm: "Bırak onları ağlasınlar! Vacib olduğu zaman tek ağlayan ağlamayacak" buyurdu.

"Vacib olan da ne?" dediler.

"Öldüğü zaman (demektir)" dedi. Bunun üzerine kızı:"Allah´a yemin olsun, elimden gelse şehid olmanı isterim. Çünkü sen (cihad için gerekli teçhizatı) hazırladın" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da:

"Allah onun ecrini niyetine göre verdi. Siz aranızda şehid olmayı ne zannedersiniz?" buyurdular.

"Allah yolunda ölmek!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm açıkladı:

"Öyleyse ümmetimin şehidleri cidden azdır. Bilesiniz: Taundan ölen şehittir, boğularak ölen şehittir, yeter ki seferi taatte olsun. Zatulcenb´ten ölen şehittir. İshalden ölen şehittir, yanarak ölen şehittir, yıkık altında ölen şehittir, çocuk karnında ölen kadın şehittir." [Muvatta, Cenaiz 36, (1, 233, 234); Ebu Davud, Cenaiz 15, (3111); Nesâî, Cenaiz 14, (4, 13, 14).][48]



ـ5432 ـ4ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]عَادَ رَسُولُ اللّهِ # سَعْدَ بْنِ عُبَادَةَ فَوَجَدَهُ فِي غَشْيَتِهِ فَقَالَ: قَدْ قُضِيَ؟ قَالُوا: ، فَبَكَى رَسُولُ اللّهِ # فَلَمَّا رَأى الْقَوْمُ بُكَاءَهُ بَكَوْا. فَقَالَ: أَ تَسْمَعُونَ؟ إنَّ اللّهَ َ يُعَذِّبُ بِدَمْعِ الْعَيْنَ وََ بِحُزْنِ الْقَلْبِ، وَلَكِنْ يُعَذّبُ بهذا، وأشَارَ الى لِسَانِهِ، أو يَرْحَمُ[. أخرجه الشيخان .



4. (5432)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Sa´d İbnu Ubade´ye geçmiş olsun ziyaretinde bulundu. (Yanına gelince) onu baygın buldu ve: "Ölmüş olmalı!" dedi. Yanındakiler: "Hayır" deyince, Aleyhissalâtu vesselâm ağladılar. Resulullah´ın ağladığını gören halk da ağladı.

"İşitmiyor musunuz, buyurdular. Allah Teala hazretleri ne gözyaşı sebebiyle ne de kalbin hüznüyle azab vermez. Ancak şunun sebebiyle azab verir! -ve dilini işaret ettiler- yahut da merhamet eder." [Buhârî, Cenaiz 45; Müslim, Cenaiz 12, (924).][49]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, hasta veya ölmüş için sırf gözyaşı dökerek ağlamanın veya kalben üzülmenin mahzurunun olmayacağına delildir. Mahzur "dil" den hasıl olmakta, yaşanan üzüntünün şevkiyle mü´minlik edebine yakışmayan çığlıklar atmaktan veya sözler sarfetmekten ileri gelmektedir.

2- Hadis, hasta ziyaretine, fadıl (daha üstün) kimsenin mefdulü ziyaretine, devlet reisinin raiyyetine ve arkadaşlarına olan ziyaretine, münkerden nehye ve münker için vaidin hatırlatılmasına delildir. [50]



ـ5433 ـ5ـ وعن ابن مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَيْسَ منَّا مَنْ ضَرَبَ الْخُدُودَ وَشَقَّ الْجُيُوبَ ودَعَا بِدَعْوَى الْجَاهِلِيَّةِ[. أخرجه الخمسة إ أبا داود .



5. (5433)- İbnu Mesud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyur dular ki:

"(Izdırab ve matemi sebebiyle) yanaklarını yolan, üst başını yırt(ıp dövün)en, cahiliye duasıyla dua eden bizden değildir." [Buhârî, Cenaiz 36, 39, 40, Menakıb 8; Müslim, İman 165, (103); Tirmizî, Cenaiz 22, (999); Nesâî, Cenaiz 19, (4, 20).][51]



AÇIKLAMA:



1- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu hadislerinde uğradığı keder sebebiyle, cahiliye insanının yaptığı gibi vücudunun şurasına burasına vurarak kendi kendine eziyet vermeyi, üstünü başını yırtmayı, felaket, bela temennisi gibi şer´an caiz olmayan sözler sarfetmeyi yasaklamaktadır. Zikredilen bu yasaklar, cahiliye devri mateminde yer verilen davranışlardır. İslam, matem ve üzüntü tarzını da İslamîleştirmiştir.

2- "Bizden değil" tabirini, alimler, "bizim sünnetimiz üzere değil" şeklinde anlamış, "İman yönüyle bizden ayrılır, küfre düşer" manasında anlamıştır. Bu hususu, Resulullah´ın iman yönünden bizden değil manasının da anlaşılacağı tarzında ifade etmesini alimler, bu davranıştan vazgeçirmede mübalağa olarak değerlendirmişlerdir. Şu mana üzerinde de durulmuştur: "Kâmil manada bizim dinimiz üzere değildir." Çünkü dinin kemalini sağlayan bir parçasını terketmiş olmaktadır. İbnu Hacer el-Askalâni der ki: "Ben şu hususu da seziyorum; "Resulullah´ın bu yasaklamasının manasını, Ebu Musa (radıyallahu anh)´nın rivayet ettiği bir hadiste gelmiş olan teberri açıklığa kavuşturuyor. Mezkur hadiste Aleyhissalâtu vesselâm: "Matem sırasında bağırıp çağırandan (salika) üst baş yırtanlardan (şâkka), saçını traş edenden (hâlika) beri (uzak) olduğunu" belirtmektedir. Berae´nin (uzaklığın) manası bir şeyden kopup ayrılma olduğuna göre, sanki bu hadisle, Aleyhissalâtu vesselâm, kişiyi mesela şefaatine dahil olmamakla tehdit edip korkutmaktadır." İbnu Hacer devamla der ki: "Süfyan-ı Sevri´den rivayete göre, merhum, bu çeşit hadislerin te´viline girmekten hoşlanmaz ve dermiş ki: "Bundan kaçınmak gerekir, ta ki hadis (kişiye imanını kaybedeceği endişesini vererek) ruhlarda daha müessir, caydırıcılıkta (zecr) daha etkili olsun." [52]



ـ5434 ـ6ـ وعن أبي موسى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَا مِنْ مَيِّتٍ يَمُوتُ فَيَقُومُ بَاكِيهِمْ، فَيَقُولُ: وَاجَبََهُ، وَاسَيِّدَاهُ، وَنَحْوَ ذلِكَ إَّ وَكَّلَ اللّهُ بِهِ مَلَكَيْنِ يَلْهَزَانِهِ، وَيَقُوَنِ أهكذَا كُنْتَ[. أخرجه الترمذي.»اللّهزُ« الدفع في الصدر بجمع الكف .



6. (5434)- Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Bir kimse ölünce, arkada ağlayanları kalkıp: "Vay benim dağım, vay efendim..." gibi sözler sarfederse, ona iki melek vekil kılınır, melekler ölen kimsenin göğsüne vura vura: "Sen öyle misin?" diye sorarlar." [Tirmizî, Cenaiz 24, (1003).][53]



ـ5435 ـ7ـ وعن النّعمان بن بشير رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]أُغْمِىَ عَلى عَبْدِاللّهِ بْنِ روَاحَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه فَجَعَلَتْ أُخْتُهُ عَمْرَةُ تَبْكِى: وَاجَبََهُ، وَاكذَا، واكَذَا، تُعَدِّدُ عَلَيْهِ، فَلَمَّا أفَاقَ قَالَ: واللّهِ مَا قُلْتِ مِنْ شَىْءٍ إ وَقِيلَ لى: أهكذا كُنْتَ؟ قيلَ: فَلَمَّا مَاتَ لَمْ تَبْكِى عَليْهِ[. أخرجه البخاري .



7. (5435)- Nu´man İbnu Beşir (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Abdullah İbnu Ravaha (radıyallahu anh) bayılmıştı. Kızkardeşi Amra ağlamaya başladı: "Vay benim dağım, vay şuyum, vay buyum!" diye sayıp dökerek yakınıyordu. Abdullah ayrıldığı zaman:

"Allah´a yemin olsun, o söylediklerini söylerken her defasında bana: "Sen böyle misin?" diye soruldu" dedi.

"Söylendiğine göre, Abdullah vefat ettiği zaman Amra arkasından ağlamadı." [Buhârî, Megazi, 44.][54]