๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 29 Nisan 2010, 12:38:53



Konu Başlığı: Nikah 9
Gönderen: Sümeyye üzerinde 29 Nisan 2010, 12:38:53
Mut´a Nikahı Meselesinin İç Yüzü




Yukarıda bir ön bilgi olarak kaydedilen tedric meselesi anlaşıldıktan sonra asıl konumuza geçebiliriz. Konunun iyice anlaşılması için meseleyi birkaç ana fikir altında tahlil edeceğiz:

1- Mut´a cahiliye nikahıdır.

2- Hz. Peygamber bidayette yasaklamamış, ruhsat tanımıştır.

3- Resulullah sonradan yasaklamıştır.

4- Yasak herkes tarafından duyulmamıştır.

5- Hz. Ömer zamanında yasak ta´mim edilmiştir.

6- Yasak üzerine icma tahakkuk etmiştir.

7- Şia´nın bu meseledeki tutumu.[97]



1) Mut´a Cahiliye Devrinin Nikahıdır


Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) efendimizin muhterem zevceleri, İslam´ın yetiştirdiği en büyük fakihlerden biri olan ve insanlığın mabihil iftihar büyükleri arasında yer almaya şayeste Hz. Aişe (radıyallahû anhâ), bir rivayetlerinde cahiliye devrinde dört çeşit nikahın tatbikatta olduğunu belirtir.(31) Şarihler başka rivayetleri de kaydederek cahiliye devrinde yedi çeşit nikahın mevcudiyetini belirtirler.(32) Bu yedi çeşit nikahtan biri İslam´ın da kabul ettiği hal-i hazır nikah şeklidir: Kadın velisinden talep edilir, karşılıklı rızadan sonra mehir ödenerek müebbed nikahla evlenir. Bir diğeri mut´a nikahıdır.(33) Bunun, cahiliye devrinden intikal eden bir nikah olduğu hususunda herhangi bir ihtilaf mevcut değildir.[98]



2) Hz. Peygamber´in Bidayetteki Ruhsatı


İslam´ın benimsediği sünnî nikaha birçok yönden ters düşen mut´a nikahını Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir çırpıda yasaklamamıştır. Bu sebeple, mesele üzerine bize intikal eden rivayetlerin bir kısmı mezkur ruhsatı aksettirir. Az yukarıda açıkladığımız tedric prensibinin İslam´da esas olduğunu bilmeyen veya kaale almayan bir kimse cehalet ve suiniyetle, bahsi tamamlayıcı diğer hadisleri görmeyerek veya görmezden gelerek sırf ruhsat ifade eden rivayetlere dayanarak İslam´ın mut´a nikahına ruhsat verdiğini sölemek suretiyle İslam´a büyük bir iftirada bulunabilir. Şimdi bu rivayetlerden örnekler verelim:

Ruhsat ifade eden rivayetler umumiyetle İbnu Mes´ud, Hz. Cabir, Seleme İbnu´l-Ekva, İbnu Abbas, Esma Bintu Ebi Bekr, Hz. Muaviye, Ebu Saidi´l-Hudrî, Amr İbnu Hureys radıyallahu anhüm ecmain´den gelmektedir.

Meselenin yanlış anlaşılmaması için açıklamalara geçmeden iki noktayı peşinen kaydetmek isteriz:

1- Mut´a hususunda ruhsat ifade eden rivayet sahibi Ashab´tan neshine dair de rivayetler gelmiştir.

2- Hz. Ömer yasağı ta´mim edince hiçbir sahabi buna itiraz etmemiş ve böylece yasak hususunda icma hasıl olmuştur.

İbnu Mes´ud´dan gelen bir rivayet şöyle:

"Biz, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la savaşa çıkmıştık. Beraberimizde kadın yoktu. "Husyelerimizi burdurup kadınlaşsak olmaz mı?" dedik.[99] Bunu yapmayı bize yasakladı. Fakat bir giyecek (gibi basit ücret) karşılığında, kadınlarla bir müddet için nikah yapmamıza ruhsat tanıdı." Abdullah İbnu Mes´ud (görüşüne delil olarak) şu ayeti okudu. (Mealen): "Ey iman edenler! Allah´ın size helal kıldığı temiz ve güzel şeyleri kendinize haram edip de haddinizi aşmayın. Haddini aşanları Allah elbette sevmez" (Maide 87) (34). Hemen belirtelim ki Müslim, hadisin bir başka veçhinde, ayetle istidlal işini İbnu Mes´ud´ un yapmış olmasının sarih olmadığını kaydeder. Bu durumda ayeti okuma işi ona değil, ondan sonra gelen bir raviye aittir.Bu hadiste İbnu Mes´ud´un, mut´a nikahına ruhsat verdiği anlaşılmaktaır. Ruhsat ifade eden diğer rivayet sahipleri hakkında söylendiği gibi, İbnu Mes´ud için de: "Resulullah´ın yasağını duymamış olabilir" yorumu yapılmıştır.(35) Ancak: İbnu Mes´ud, bu rivayti mut´anın neshedildiğini işitmezden önce yapmış olabilir" demek daha doğru olacak. Zira Beyhakî İbnu Mes´ud´un "Mut´a mensuhtur, onu İslam´ın getirdiği, talak, mehir iddet ve miras gibi hükümler neshetmiştir" dediğini kaydeder.(36)

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)´ın bu meseledeki yeri daha dikkat çekicidir. Bazı rivayetler, onun mut´a nikahına fetva verdiğini, bu yüzden Hz. Ali´nin ona sert çıktığını ve:

"Sen şaşırmışa benziyorsun. Aleyhissalâtu vesselâm kadınlarla mut´a yapmayı yasakladı" dediğini belirtir.(37)

Beyhakî´nin bir rivayeti, bir ara İbnu Abbas´ın bu meseledeki fetvalarıyla sadece Hz. Ali´nin değil, ehl-i ilmin ta´rizlerini de üzerine çektiğini, ancak onun bu meseledeki görüşünde direndiğini; öyle ki, bazı şairlerin şiirlerine bile hedef olduğunu belirtir.(38)

Ne var ki, sonunda İbnu Abbas da reyinden rücu etmiştir. Tirmizî, "...Sonra o fetvasından, mut´anın Resulullah tarafından haram kılındığı kendisine haber verilince rücu etti" diyerek (39), bilahare şarihlerin: "Mut´aya fetva veren sahabeler, onun nesh edildiğini duymamış olanlardır"(40) şeklinde yapacakları yorumun isabetliliğini te´yid eder. Nitekim İbnu Abbas, nesihten haberdar olup Resulullah´ın bu husustaki beyanlarını öğrenince: "O, laşe ve hınzır eti gibi haramdır" diyecektir.(41)

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)´ın meşhur olan fetvasının mahiyeti hakkında Hattâbî´nin Said İbnu Cübeyr´den kaydettiği bir rivayeti kaydetmede fayda umarız: "Said İbnu Cübeyr anlatıyor: "İbni Abbas´a dedim ki: "Sen ne yaptığını, neye fetva verdiğini biliyor musun?"

Said İbnu Cübeyr, hakkında yazılan şiiri okuyarak fetvasının nasıl istismar edildiğini gösterir. Şiiri işiten İbnu Abbas şu açıklamada bulunur.

"İnna lillah ve inna ileyhi raciun! Allah´a yemin olsun, ben bu maksadla fetva vermedim ve bunu hiç aklımdan geçirmedim. Ben, (mut´a nikahını), Allah´ın laşeyi, kanı ve domuz etini helal kıldığı şartlarda helal kıldım.[100] Mut´a sadece muzdar durumda olanlara helaldi. O tıpkı laşe, kan ve domuz eti gibi (haram)dır."

Bu rivayeti kaydeden Hattâbi, İbnu Abbas´ın sözünden çıkabilecek "Zaruret halinde, tıpkı leş, kan ve domuz etini yemek caiz olduğu gibi mut´a da caiz olabilir" hükmünün yanlışlığını belirtir. Ona göre yanlışlık iki noktadan gelir:

1) Bu hükme giderken nassa dayanılmaz, kıyasa gidilmiş olur. (Halbuki nassın yani Resulullah´tan açık hükmün bulunduğu yerde kıyasla hüküm verilmez. Mut´a nikahını yasaklayan nass mevcuttur.)

2) Mut´anın gıda hususunda muzdar kalana benzetilmesi de hatadır. Çünkü gıda bulamayan kimse hayatî tehlikededir, ölmemek için haram yemesine izin verilmiştir. Halbuki mut´a meselesi şehvetin galebesi ile ilgilidir. Burada kişi, hayatî tehlike ile karşılaşmayacağı için muzdar sayılmaz. Şehvete sabretmek mümkündür. Ayrıca şehvet, oruç ve ilaç yoluyla da kırılabilir. Öyleyse "gıda" ve "şehvet" zaruret olmadan aynı değerde değillerdir, dolayısıyla hükümleri de farklıdır(42).

Kanaatimizce İbnu Abbas´ın fetvası, Hattâbî´nin dediği gibi "uzun gurbet", "ihtiyaç" ve "fakirlik" gerekçelerine mebni değildir. Nass bulunduğu zaman kıyas yoluyla fetvaya gidilmeyeceğini İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) herkesten iyi bilmektedir. Fetva ulemanın ittifakla belirttiği üzere, bu meseledeki nasslardan haberdar olmama sebebine dayanmaktadır.

İbnu Abbas gibi yüce bir sahabi hadisi duymamış olabilir mi? diye yapılacak bir itiraza hemen cevap verelim: "Bu pek tabii ve Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer (radıyallahu anhümâ) gibi -hem de ilkler arasında yer alan- diğer büyüklerde de sıkça rastlanan bir durumdur." Az ileride bu hususa tekrar dönüp örnekler vereceğiz.

Bu mevzudaki yasaklayıcı hadislere muttali olduğu devreye ait olduğu anlaşılan bir başka rivayette İbnu Abbas şöyle demiştir: "Mut´a nikahı İslam´ın bidayetinde caizdi. Kişi (ticaret malıyla) (43) tanıdığı bir adamı bulamayan bir beldeye varınca, orada kalacağını tahmin ettiği müddet için bir kadınla mut´a nikahı ile evlenirdi. Kadın da onun eşyalarını o müddet içinde muhafaza eder, meselesini ıslah ederdi. Bu hal, şu ayetin nüzulüne kadar devam etti. (Mealen): "Ancak hanımlara ve cariyelerine karşı müstesna, bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar...." (Mearic 30; Mü´minun 6). İbnu Abbas devamla: "Bu ikisi dışındaki bütün fercler haramdır"(44) der. İbnu Abbas´ın, ayetten hareketle mut´a nikahı ile alınan kadının zevc sayılamayacağına hükmettiği belirtilmiştir. Zira ayette sadece zevcelerle milk-i yemin denen köle kadınlar helal addedilmektedir.(45)

Rivayetler İbnu Abbas´ın belirtilen bu görüşe varmazdan öcne mut´a nikahı hususunda sert çıkan Abdullah İbnu Zübeyr´le de söz düellosuna girdiğini Abdullah´ın hutbede, İbnu Abbas´a ta´rizde bulunduğunu göstermektedir. İbnu Abbas bu ta´riz üzerine: "Annene sor, yalan mı söylüyorum!" der. Mesele annesi Esma Bintu Ebi Bekr´e intikal edince, Resulullah zamanında mut´anın caiz olduğunu te´yid eder. Rivayetin devamında İbnu Abbas´ın: "Mut´adan doğan Kureyşlilerin ismini sayabilirim" dediği belirtilir.(46)

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)´ın bu meseledeki yerini İbnu Hacer şöyle noktalar: "İmamlardan bir cemaat, İbnu Abbas´ın mut´ayı mübah addetme kanaatinde yalnız kaldığını cezmen belirtir. Bu meşhur bir meseledir ve nadir muhalefetlerden biridir.(47)

Fahreddin-i Razi´nin de özetlediği üzere, bu meselede İbnu Abbas´ tan üç ayrı görüş rivayet edilmiştir:

1- Mut´a mutlak olarak mübah,

2- Zaruret halinde mübah

3- Mensuh olduğunu ikrarı (48). Şu halde meseleyi değerlendirirken, İbnu Abbas´ın neshi işitmezden önceki fetvasını esas alarak onu mut´a nikahının lehinde göstermek ilme ve dine ihanet olur, yüce sahabiyi kendi adımıza konuşturmak olur.

Hz. Cabir (radıyallahu anh)´den gelen diğer bir rivayet, kendisine iki mut´a[101] konusunda İbnu Abbas´la Abdullah İbnu Zübeyr´in ihtilafa düştükleri haberi ulaşınca Hz. Cabir´in şöyle söylediğini belirtir:

"Biz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sağlığında her ikisini de yaptık. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) onları yasakladı, artık bir daha onlara dönüp tekrar yapmadık." (49)

Hz. Cabir´den gelen bir diğer rivayette, o; "Resulullah ve Hz. Ebu Bekr zamanında bir avuç hurma veya un karşılığında birkaç günlüğüne mut´a nikahı yapardık. Bu hal Hz. Ömer´in, bunu Amr İbnu Hureys hadisesi üzerine yasaklamasına kadar devam etti" demiştir (50) Ebu Saidi´l-Hudrî´nin beyanında "bir kadeh kavud" mukabilinde mut´a yapmışlardır(51). Tahavi Ashab´tan Cabir gibi zatların Hz. Ömer´in yasaklamasına kadar mut´aya yer vermelerini, Resulullah´tan varid olan yasağı daha önce işitmemiş olmalarına hamleder.(52)

Görüldüğü üzere, ruhsat ifade eden rivayetin sahibi, mut´anın bilahare yasaklandığını da tasrih ediyor. İbnu Hacer der ki: "Hz. Cabir´in "yapardık" sözü bütün sahabeye şamil ise "Bir daha dönüp tekrar yapmadık" sözü de bütün sahabeye şamildir. Dolayısıyla mut´anın terkinde icma hasıl olmuştur."(33)

Hz. Cabir´in "Ebu Bekri´s-Sıddık zamanında da mut´a nikahı yapmaya devam ettikleri"ne dair beyanı üzerine, buraya kaydını muvafık gördüğümüz bir yorumu İbnu´l-Arabî yapmıştır. Der ki: "Bu, halkın, Sıddık zamanında çıkan irtidad fitnesi yüzünden şeriatın yayılmasına zaman ayıramamalarından ileri gelmiştir. Çünkü herkes bu fitnenin bastırılması ile meşguldü. Ama, hak batıla galebe çalıp, halife ve diğer Müslümanlar bu meşguliyetten halas bulunca, dinin usule giren meselelerinin hallinden sonra füru ahkâmına yöneldiler ve bu meyanda mut´a nikahının tarimi hususunda bildikleri meşhur hükmü de icraya koydular. ilk defa Hz. Ömer´in dikkatini Hz. Muaviye ile Amr İbnu Hureys çekti. (Resulullah´ın yasağından haberi olmayan) bu iki zat kadınlarla mut´a nikahı yapmışlardı, onları bundan men etti." (54)

* Seleme İbnu´l-Ekva (radıyallahu anh)´dan gelen rivayette, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın: "Bir kadınla bir erkek aralarında mutabakat sağlamışlarsa beraberlikleri üç gecedir. Uzatmak veya daha önce ayrılmak isterlerse ayrılırlar" dediğini görmekteyiz. Seleme devamla şunu söyler: "Bilemiyorum, bu ruhsat, sadece biz sahabelere mi mahsustu, yoksa herkese şamil miydi?" Rivayetin devamında Buhârî şunu ekler: "Hz. Ali bu hususu açıklamıştır: Mut´a mensuhtur." (55)

Görüldüğü üzere Seleme hadisi de mutlak bir ruhsattan bahsetmemektedir. Ancak, Seleme´nin nesihten haberdar olmadığı anlaşılmaktadır. İmam-ı Buhârî, rivayetin sonuna eklediği meşruhatla Seleme rivayetindeki tereddüdü izale etmekle kalmamış, şahsî inancını da belirtmiş olmaktadır.[102]



3) Mut´anın Neshi


Ruhsat ve neshi açık şekilde ifade eden rivayetler bilhassa Sebre İbnu Ma´bed el-Cühenî (radıyallahu anh)´den gelmektedir. Müslim onun hadisini dokuz ayrı senetten kaydeder. Hüküm ve mana itibariyle aynı kalsalar da her bir rivayette bazı ziyade ve noksan bilgiler mevcuttur. Bazılarında, bizzat mut´a nikahı yaptığını belirten Sebre (radıyallahu anh)(56), şu rivayette, eski ruhsatın neshedildiğini açık bir şekilde ifade eder:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: "Ey insanlar! Ben sizin kadınlarla mut´a nikahı yapmanıza izin vermiştim. Şimdi Allah Teala hazretleri, onu kıyamet gününe kadar haram etmiş bulunmaktadır. Öyleyse, kimin yanında böyle nikahlı bir kadın varsa, artık ona yol versin. Onlara ücret olarak verdiklerinizden herhangi bir şeyi geri almayın" (57). Hadisin bir başka veçhinde Sebre (radıyallahu anh) der ki: "Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm mut´ayı şiddetle tahrim etti ve bu nikah hakkında en ağır kelimeleri sarfetti." (58)

Bu rivayet hiçbir yoruma hacet bırakmadan, mut´a nikahıyla ilgili ruhsatın neshedildiğini açık bir surette ifade eder.

* Hz. Ali de yasakla ilgili rivayetlerde bulunmuştur. Müslim´in kaydettiği rivayette: "Resulullah, Hayber´in fethi sırasında, kadınlarla mut´a yapmaktan ve ehlî eşeklerin etini yemekten men etti" buyurur (59). Yine Müslim´in bir diğer rivayetinde, bu meselede müsamahası kulağına gelen İbnu Abbas´a: "Ağır ol, ey İbnu Abbas. Çünkü Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hayber günü, hem mut´ayı, hem de ehlî eşek etinin yenilmesini yasaklamıştır"(60) der. Beyhakî´nin bir rivayetine göre, Hz. Ali, önce bazı kayıtlarla caiz kılındığını ancak, nikah, talak, iddet ve karı ile koca arasındaki miras ahkâmı nazil olunca cevazın mutlak şekilde neshedildiğini belirtir(61).

Burada şu soru hatıra gelebilir: Mut´anın Mekke fethi sırasında da yasaklandığı sahih rivayetlerle sübut bulup meşhur olmasına rağmen Hz. Ali niye bunu mevzubahis etmeyip de sadece Hayber günü konan yasaktan bahsediyor? Bu soruya, Hz. Ali´nin üç gün gibi kısa bir müddeti içine alan izni işitmemiş olabileceği söylenerek cevap verilmiştir.(62)

İbnu Hazm, Hz. Ali´den gelen rivayetleri şöyle değerlendirir: "Bu mesele üzerine Hz. Ali´den birçok tarikten hadis sahih olmuştur. Bunu, ondan Kûfîler, inkâr edilmeyecek kadar şöhret bulmuş ve sınırlanamayacak kadar çoğalmış tariklerden rivayet etmişlerdir."(63)[103]



Yasak Nerede Ve Ne Zaman Kondu?


Mut´a nikahı yasağını, Hz. Peygamber´in ne zaman koyduğu hususunda rivayetler ihtilaflıdır ve altı ayrı yerin ismi zikredilir. Şöyle ki:

1) Sabre İbnu Ma´bed´in rivayetlerinde Mekke fethi sırasında konmuştur.(64)

2) Hz. Ali´den kaydettiğimiz rivayetlerde Hayber´in fethi zamanında konmuştur.(65).

3) Seleme İbnu´l-Ekva rivayetinde Evtas Gazvesi sırasında, (üç günlük ruhsattan sonra) konmuştur.(66)

4) Hasan Basrî´nin mürsel bir rivayetine göre, mut´a nikahı sadece umretu´lkaza sırasında cereyan etmiştir, bundan önce yasak olduğu gibi, bundan sonra da yasak olmuştur.

Hasan-ı Basrî´den gelen bu rivayet, iki sebepten reddedilmiştir:

a) O´nun mürsel, yani hangi sahabeden aldığını belirtmeden yaptığı rivayetler zayıftır. Çünkü o, araştırma yapmadan, rastgele kimselerden hadis almıştır(67).

b) Mut´anın Hayber Seferi sırasında haram edildiğini belirten sahih rivayetlere muhalefet eder, dolayısıyla bu zayıf rivayet Sahihler tarafından reddedilmiş olmaktadır.(68) İbnu Hacer, bu rivayetin sabit olduğunu farzedecek olursak şöyle yorumlarız der: "Hasan Basrî hazretleri muhtemeldir ki, umretu´lkaza tabiriyle, Hayber´i kasdetmiştir. Çünkü her iki sefer de aynı yıl içerisinde cereyan etti, tıpkı Fetih´le Evtas Seferi´nin aynı yıl içerisinde cereyanları gibi."(69)

5) Ebu Hureyre´den gelen bir rivayete göre, mut´a nikahı Tebük Seferi sırasında haram edilmiştir.(70)

Bu rivayet tahrim hadisesinin Mekke fethi ve Hayber sırasında vaki olduğunu beyan eden sahih rivayetlere muhalefet etmekten başka, nazar-ı dikkate alınamayacak derecede zayıf bir surette geldiği, hadis ilmi açısından bir değer ifade etmediği belirtilmiştir.(71)

6) Sebre İbnu Ma´bed´den Ebu Davud´un kaydettiği bir rivayete göre mut´a, Veda Haccı sırasında tahrim edilmiştir.(72) Ancak "daha önce yine Sebre´den kaydedilen rivayetlerde yasağın fetih sırasında olduğu ifade edilmiştir. O rivayetler hem daha meşhur hem daha sahihtir. Şarihler, "Rivayetin sübûtu halinde, "Resulullah Fetih günü ilan ettiği" yasağı Veda Haccı sırasında tekrar etmiş olabilir. Çünkü, Veda Haccı´na çok sayıda Müslüman katılmıştı. Bunlar arasında bir kısım ahkâmı duymamış olanlar da vardı. Nitekim Aleyhissalâtu vesselâm, bu fırsatta pek çok mühim meseleyi tekrar etmiş, tebliğ etmiştir. Bu tebliğin gayesi, dinin duyurulması ve yaygınlaştırılmasıydı" diye açıklamışlardır.(73)

Mut´a nikahının yasaklanma zamanıyla ilgili olarak gelen birçok farklı rivayetin varlığı alimleri farklı yorumlara sevketmiştir. Mühimlerini kaydedeceğiz:

* Maverdî der ki: "Mut´anın tahrim edildiği yerin tayini meselesinde iki tahmin söylenebilir:

1) Tahrim, daha açık olması ve daha iyi yayılması için tekerrür etmiştir. Ta ki, bu yasağı bilmeyen de duyup öğrenmiş olsun. Zira, her bir seferde, daha öncekilere katılmayan yeniler bulunuyordu.

2) Mut´a birçok defa mübah kılınmış olabilir. Nitekim, bu sebeple sonuncu defada: "Kıyamete kadar haramdır" buyrulmuştur. Bu ifade daha önceki tahrimi, bu sonuncunun hilafına, ibahenin takip ettiğini haber verip, bu sonuncu tahrimin müebbed olduğunu, artık bundan sonra ibahenin gelmeyeceğini duyurma gayesi güder."

İkinci şıkkın esas olduğu belirtilir.(74)

* Nevevî´ye göre, mut´a nikahı iki kere mübah kılınmış, iki kere da tahrim edilmiştir. Müslim´de yaptığı şerhinde bu bahse şöyle bir başlık atmıştır: "Mut´a nikahı babı ve bunun önce mübah kılınıp sonra neshedildiği, sonra tekrar mübah kılınıp tekrar neshedildiği ve tahrimin kıyamete kadar devam etmek üzere kesinleştiğinin beyanı."(75) Bu başlığın altına konu üzerine el-Kâdı´nın uzun bir tahlilini kaydettikten sonra kendi görüşünü kaydeder.

"Muhtar (tercih edilen) gerçek şudur: "Tahrim ve ibahe iki sefer vukua gelmiştir. Hayber´den önce mut´a helaldi. Bilahare Hayber günü haram kılındı. Sonra da Mekke fethinde mübah kılındı. Bu aynı zamanda Evtas gününü de içine alır, çünkü ikisi birbirine çok yakındır. Derken o sırada, üç gün sonra "kıyamet gününe kadar, müebbeten haram" kılındı. Bu tahrim devam etti. Öyleyse: "İbahe Hayber öncesine, ebediyet üzere tahrim de Hayber gününe mahsustur. Fetih gününde yapılan tahrim de önceki tahrimi te´kidden ibarettir. Fetih gününe tekaddüm eden bir ibahe yoktur" demek caiz değildir. Çünkü Müslim´in Fetih günündeki ibahe ile ilgili olarak kaydettiği rivayetler, bu hususta pek sarihtir, bunları görmezden gelmek caiz değildir. Esasen ibahenin tekerrür etmesine mani bir sebep de yok." (76)

* Mut´a nikahının yasaklanma vakti ile ilgili rivayetler arasındaki ihtilaf üzerine Mâziri´nin yaptığı açıklama da burada kayda değer:

"İslam´ın bidayetinde mut´a nikahı caizdi. Müslim´de kaydedilen sahih hadislerle neshedildiği görülmektedir. Ulema, haramlığı hususunda icma etmiştir. İcmaya, sapık mezhelerden bir grup dışında hiçbir muhalefet varid olmamıştır. Onlar, bu hususta gelen bazı hadislere yapıştılar. Halbuki o hadisler mensuhtur. Onlarda kendileri için, mut´anın cevazına delalet yoktur. Caiz görenler bir de şu ayete yapışırlar: "O halde onlardan hangisiyle faidelendi iseniz ücretlerini takdir edildiği vech üzere ödeyin" (Nisa 24). Mâziri bu ayetin İbnu Mes´ud´a nisbet edilen "O halde onlardan hangisiyle "belli bir müddete kadar" faidelendi iseniz.." şeklindeki bir kıraatı ileri sürdüklerini kaydettikten sonra: "Oysa İbnu Mes´ud´un bu kıraatı şazdır. Şaz kıraatle ne Kur´an sabit olur, ne haberi muteber addedilir, ne de hükmüyle amel edilir" der. Mâziri sözlerine şöyle devam eder: "Bu mesele hakkında Sahih-i Müslim´de gelen rivayetler ihtilaflıdır: Bir kısmına göre de, Mekke fethinde, mut´a´yı caiz gören kimse, bu ihtilafa takılıp hadislerin mütearız olduğuna, bu halin sıhhati yaralayacağına hükmedilebilir. Oysa mesele öyle değil, böylesi bir mülahaza hatalıdır. Aslında hadisler arasında bir tenakuz mevzubahis değildir. Çünkü Resulullah´ın onu iki ayrı zamanda yasaklaması sahih bir durumdur. İkinci yasaklama, birinciyi te´kid için yapılmıştır veya yasak iyice şöhret bulsun da birinci yasağı duymayanlar da duymuş olsun diye ikinci sefer yapılmıştır. Böylece bazı raviler yasağı birincisinden, bazıları da ikincisinden işitmiş olmalı. Her biri kendi işittiğini rivayet etmiş ve işittiği zamana nisbet etmiştir."(77)

* Zürkânî de, mut´a nikahının cevazına kail olanların, kendilerine delil yaptıkları ayetin, talak, iddet ve miras ahkâmının gelmesiyle neshedildiğine dair İbnu Mes´ud ve Hz. Ali (radıyallahu anhüm)´den rivayet olduğunu el-İstizkar´a atfen belirtir (78). Biz bu rivayeti, Beyhakî´nin Sünen´inde bularak Mut´a Meselesinin İç Yüzü başlığını taşıyan kısımda kaydettik. Bu nesih haberini Ebu Hureyre merfu olarak rivayet etmiştir.(79)

* Mesele üzerine Ebu Bekr İbnu´l-Arabî´nin yorumu da Nevevî´nin yorumuna benzer: Nesh, iki sefer cereyan etmiş olmalıdır. Şöyle der: "Allah Teala hazretleri, İslam´ın başlangıcında bu meseleyi meskut geçti, ta ki insanlar eski âdetleri üzere devam etsinler. Bilahare Hayber Seferi sırasında, Hz. Ali´nin rivayetinde görüldüğü üzere haram etti. Bu rivayet sahih, sabit ve açık bir rivayettir."(80)

* Kurtubî de şöyle demiştir: "Bütün rivayetler mut´anın ibahe zamanının kısa olduğunda müttefiktir. Dolayısıyla o, haramdır. Selef ve halef onun tahriminde icma ederler. Sadece Rafizîlerden, nazar-ı itibare alınmaya değmeyen bazıları aksini söylemiştir."(81)

* Zahirîlerin imamı İbnu Hazm da şunu söyler: "Belli bir müddet için yapılan mut´a nikahı caiz değildir. Resulullah zamanında helal idi. Allah Teala hazretleri Peygamberi (aleyhissalâtu vesselâm)´nin diliyle onu, kesin olarak neshetti. Mut´a kıyamete kadar haramdır."(82)

* İbnu Hâzım´ın, Kitabu´l-İ´tibar´daki değerlendirmesinde, mut´a nikahının "sefer halinde" mübah kılındığı hususu vurgulanır:

a) İslam´ın bidayetinde ve sefer halinde mübah kılınmıştır. İbaheyi haber veren hiçbir rivayette, bunun mukime yani sefer halinde olmayana tanındığını ifade eden bir ibare yoktur.

b) Birkaç kere yasaklandı, birkaç kere mübah kılındı. Resulullah ömrünün sonunda, Veda Haccı´nda kesin yasak koydu. Veda Haccı´nda ifade edilen yasak, zaten mevcut olan yasağın te´kidine matuf değildir, te´bid (ebedîleştirmeye) matuftur.

c) Bugün ne mezhep imamları ne başka fakihlerden hiçbiri buna mübah dememektedir, sadece Şia´dan bir kısmı onu helal addetmektedir.(83)

* İbnu Hâzım´ın görüşlerini Aynî de aynen tekrar eder (84).

Mut´a nikâhıyla ilgili rivayetlerin değerlendirilmesinde Tahavi´nin görüşü, hepsini noktalayacak mahiyettedir. Ona göre, mut´aya fetva vermiş olanların dayandıkları rivayetlerin hepsi doğrudur, ancak bunlar neshedilmiştir. Zira mut´a nikahını bizzat Aleyhissalâtu vesselâm yasaklamıştır. Efendimizin iznini ifade eden rivayetler, yasaktan önceye aittir. Nehiyden sonra, o haram olmuştur ve bunun en iyi delili Sebre İbnu Ma´bed (radıyallahu anh)´in rivayetidir. Birçok farklı tarikten gelen bu hadis, hem cevazı hem de tahrimi sarih bir şekilde göstermektedir.(85)[104]