๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 28 Nisan 2010, 10:40:40



Konu Başlığı: Nefsle İlgili Hadisler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 28 Nisan 2010, 10:40:40
Nefsle İlgili Hadisler  





NEFİSLE İLGİLİ EDEBE GİREN HADİSLER
NEFSİN AFETLERİNE DE TEMAS EDEN HADİSLER
DİLİN AFETLERİ
Hadislere Göre Reklam
Söz Sanatı Kıyamet Alâmeti Mi?
İslam Aldatmayı Yasaklar
Tali Meselelerde Araştırma Sebebi
MUHTELİF NEVLER
Mesh Maddî Mi Manevî Mi?.
Son Söz.
Mütercimin Son Sözü
Not


İLAVELER BÖLÜMÜ
(Burada dört fasıl vardır)
BİRİNCİ FASIL
NEFİSLE İLGİLİ EDEBE GİREN HADİSLER
İKİNCİ FASIL
NEFİSLE İLGİLİ AFETLERE GİREN HADİSLER
ÜÇÜNCÜ FASIL
LİSANIN AFETLERİYLE İLGİLİ HADİSLER
DÖRDÜNCÜ FASIL
MUHTELİF NEVLERE GİREN HADİSLER


BİRİNCİ FASIL


NEFİSLE İLGİLİ EDEBE GİREN HADİSLER


ـ5836 ـ1ـ عن ابن عبّاس رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]كُنْتُ رَدِيفَ رَسُولِ اللّهِ # فقَالَ: يَا غَُمُ! احْفَظِ اللّهِ يَحْفَظْكَ، احْفَظِ اللّهِ تَجِدْهُ تُجَاهَكَ، أوْ قَالَ أمَامَك، تَعَرَّفْ إلَى اللّهِ فِي الْرَّخَاءِ يَعْرِفْكَ فِي الْشِِدَّةِ، إذَا سَألْتَ فَاسْألِ اللّهَ تَعَالَى، وإذَا اِسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِاللّهِ تَعَالَى، فَإنَّ الْعِبَادَ لَوِ اجْتَمَعُوا عَلَى أنْ يَنْفَعُوكَ بِشَىْءٍ لَمْ يَكْتُبْهُ اللّهُ تَعالى لَكَ، لَمْ يَقْدِرُوا عَلى ذلِكَ، وَلَوِ اجْتَمَعُوا عَلى أنْ يَضُرُّوكَ بِشَىْءٍ لَمْ يَكْتُبْهُ اللّهُ تَعالى عَلَيْكَ، لَمْ يَقْدِرُوا عَلى ذلِكَ، جَفَّتِ ا‘قَْمُ وَطُوِيتِ الصُّحْفُ، فإنِ اسْتَطَعْتَ أنْ تَعْمَلَ للّهِ تَعالى بِالرَّضَا في الْيَقِينِ فَافْعَلْ، فإنْ لَمْ تَسْتَطِعْ فإنَّ في الصَّبْرِ عَلى مَا تَكْرَهُ خَيْراً كَثِيراً، وَاعْلَمْ أنَّ النًّصْرَ مَعَ الصَّبْرِ، وَأنَّ الْفَرَجَ مَعَ الْكَرْبِ، وَأنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراً، وَلَنْ يَغْلِبَ عُسْرٌ يُسْرَيْنِ[. أخرجه رزين بهذا اللفظ، والترمذي باختصار .



1. (5836)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın terkisinde idim. Bana şu nasihatta bulundu:

"Yavrum! Allah´a karşı (emir ve yasaklarına uyarak edebini) koru, Allah da seni (dünya ve ahirette) korusun! Allah´ı(n üzerindeki hukukunu) koru ki O´nu karşında (dünya ve ahiretin fenalıklarına karşı hami) bulasın -veya önünde demişti-. Bollukta Allah´ı tanı ki, darlıkta da O, seni tanısın. (Dünya ve ahiretle ilgili) bir şey isteyince Allah´tan iste. Yardım talep edeceksen Allah´tan yardım dile. Zira kullar, Allah´ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah´ın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar. Kalemlerin mürekkebi kurudu ve sayfalar dürüldü. Sen, yakinî bir imanla, tam bir rıza ile Allah için çalışmaya muktedir olabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde sabırda çok hayır var. Şunu da bil ki Nusret(i ilahî) sabırla birlikte gelir, kurtuluş da sıkıntıyla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır." [Rezun bu elfazla tahric etmiştir. Tirmizî´de muhtasar olarak kaydedilmiştir. Sıfatu´l-Kıyamet 60, (3518).][1]



AÇIKLAMA:



1- Hadisin daha rahat anlaşılmasını sağlayacak açıklamalar imkan nisbetinde parantez içerisinde olmak suretiyle metine dahil edildi.

2- Burada biraz açıklama kaydedeceğimiz husus hadisin son kısmında geçen "bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır" ifadesidir. Bu ibare biraz kapalıdır. Buradaki "bir zorluk" ve "iki kolaylık"tan murad nedir?

İbnu Kesir, İnşirah suresinde geçen "Şüphesiz, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır" (İnşirah 5-6) ayetlerini açıklarken ayetle ilgili olarak Katâde´nin bir yorumunu kaydeder: "Ayette zorluk manasına gelen اَلْعُسْرِ marife olarak iki sefer geçmektedir; keza kolaylık manasına gelen يُسْرَ sefer geçmektedir, ama bu nekredir. Dolayısıyla marife olan zorluk (el-usr) kelimeleri marife oldukları için aynı zorluk tek zorluk olmakta, kolaylık manasına gelen يُسْرَ ise nekre olduğu için her biri ayrı olan iki kolaylı sayılmaktadır. Böyle olunca, ayet-i kerimede bir zorluğa bedel iki kolaylık mevzubahis edilmiş olmakta ve Resulullah: "İki kolaylığa bir zorluk asla galebe çalamayacak" diye sevinçle müjdelemektedir. Rivayet aynen şöyle: "Hasan-ı Basrî (mürsel olarak) anlatıyor: "Bir gün, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ferahlı ve mesrur bir çehle ile gülerek çıktı. Şöyle diyordu: "Bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır. Bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır. Zira şüphesiz zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır."

Mevzuyla ilgili olarak İbnu Kesir´in kaydettiği bir diğer rivayeti de burada kaydetmeyi faydalı görüyoruz: "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) bir kayanın karşısında oturuyordu. Bir ara: "Zorluk gelip şu kayanın içine girse mutlaka kolaylık peşinden gelip içeri girer ve oradan zorluğu çıkarır" buyurdu. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah: "Şüphesiz zorlukla beraber bir kolaylık vardır, gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır" mealindeki ayetleri inzal buyurdu."

Bir diğer rivayette Resulullah şöyle buyurmaktadır: "Semadan yardım, çekilen şiddet miktarınca iner, sabır da musibet miktarınca iner."

Öyle ise, ayet ve hadisler, mü´mine ümid ve metanet verme gayesini gütmektedir: Sıkıntımız ne kadar şiddetli, musibetimiz ne kadar büyük olursa olsun, ye´se düşmeye gerek yok. Cenab-ı Hak o nisbette sabır ve yardım indirecek, kolaylığını zorluğunun iki katı yapacaktır. Sabır ve metanetten vazgeçme, ye´se ve fütura düşme..."[2]

İşte bu kadar kısa, öz cümleler içine; kadere, teslimiye ait en girift, en zor meseleler sığdırılmış ve en sade bir üslupla, bu derin mevzu vüzuha kavuşturulmuştur. Aynı zamanda aksiyon ve hamle adına; ibadet manasını da dahil ederek söylenebilecek pek çok şey bu birkaç cümlede hülasa edilmiştir".(H) ORJİNALDE BÖYLE BİR ŞEY YOK.



ـ5837 ـ2ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # يَوْماً ‘صْحَابِهِ: مَنْ يَأخُذُ هذِهِ الْكَلِمَاتِ فَيَعْمَلَ بِهِنَّ أوْ يُعَلِّمَ مَنْ يَعْمَلُ بِهِنَّ؟ قُلْتُ: أنَا يَا رَسُولَ اللّهِ، فأخذَ بِيَدِى فَعَدَّ خَمْساً. قَالَ: اتَّقِ الْمَحَارِمَ تَكُنْ أعْبَدَ النَّاسِ، وَاَرْضَ بِمَا قَسَمَ اللّهُ لَكَ تَكُنْ أغْنَى النَّاسِ، وَأحْسِنْ إلى جَارِكَ تَكُنْ مُؤْمِناً، وَأحِبَّ لِلنَّاسِ مَا تُحِبُّ لِنَفْسَكَ تَكُنْ مُسْلِماً، وََ تُكْثِرِ الضَّحِكَ فَإنَّ كَثْرَةَ الضَحِكِ تُمِيتُ الْقَلْبَ[. أخرجه الترمذي .



2. (5837)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ashabına: "Şu kelimeleri kim [benden] alıp onlarla amel edecek ve onlarla amel edecek olana öğretecek?" buyurdular. Ben hemen atılıp:

"Ben! Ey Allah´ın Resulü!" dedim. Aleyhissalâtu vesselâm elimden tuttu ve beş şey saydı:

* Haramlardan sakın, Allah´ın en abid kulu ol!

* Allah´ın sana ayırdğına razı ol, insanların en zengini ol!

* Komşuna ihsanda bulun, mü´min ol.

* Kendin için istediğini başkaları için de iste, Müslüman ol!

* Fazla gülme. Çünkü fazla gülmek kalbi öldürür." [Tirmizî, Zühd 2, (2306); İbnu Mace, Zühd 24, (4217).][3]



ـ5838 ـ3ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أمَرَنِى

رَبِّى بِتِسْعٍ: خَشْيَةِ اللّهِ في السِّرِّ وَالعََنِيَةِ، وَكَلِمَةِ الْعَدْلِ في الْغَضَبِ وَالرِّضَا، وَالْقَصْدِ فِي الْفَقْرِ وَالْغِنَى، وَأنْ اَصِلَ مَنْ قَطَعَنِي، وَأُعْطِيَ مَنْ حَرَمَنِي، وَأعْفُوَ عَمَّنْ ظَلَمَنِي، وَأنْ يَكُونُ صَمْتي فِكْراً، وَنُطْقي ذِكْراً، وَنَظََرِي عِبْرَةً، وَآمُرُ بِالْمَعْرُوفِ[. أخرجه رزين .



3. (5838)- Yine Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Rabbim bana dokuz şey emretti:

* Gizli halde de aleni halde de Allah´tan korkma(mı),

* Öfke ve rıza halinde de adaletli söz (söylememi),

* Fakirlikte de zenginlikte de iktisad (yapmamı),

* Benden kopana da sıla-ı rahm yapmamı,

* Beni mahrum edene de vermemi,

* Bana zulmedeni affetmemi,

* Susma halimin tefekkür olmasını,

* Konuşma halimin zikir olmasını,

* Bakışımın da ibret olmasını,

* Ma´rufu (doğru ve güzel olanı) emretmemi." [Rezin tahriç etmiştir.][4]



ـ5839 ـ4ـ وعن علي رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]وَجَدْنَا عَلى قَائِمِ سَيْفِ رَسُولِ اللّهِ #: أعْفُ عَمَّنْ ظَلَمَكَ، وَصِلْ مَنْ قَطَعَكَ، وَأحْسِنْ إلى مَنْ أسَاءَ إلَيْكَ، وَقُلْ الْحَقَّ وَلَوْ عَلى نَفْسِكَ[. أخرجه رزين .



4. (5839)- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kılıncının kabzasında şu ibareyi bulduk:

"Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap! Aleyhine de olsa hakkı söyle!" [Rezin tahric etmiştir.][5]



ـ5840 ـ5ـ وعن زيد الخير رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قُلْتُ يَا رَسُولَ اللّهِ لَتُخْبَرَنِّي مَا عََمَةُ اللّهِ فِيمَنْ يُرِيدُهُ، وَمَا

عََمَتُهُ فِيمَنْ َ يُرِيدُهُ؟ فَقَالَ: كَيْفَ أصْبَحْتَ يَا زَيْدُ؟ قُلْتُ: أُحِبُّ الْخَيْرَ وَأهْلَهُ، وَإنْ قَدَرْتُ عَلَيْهِ بَادَرْتُ إلَيْهِ، وَإنْ فَاتَنِي حَزِنْتُ عَلَيْهِ وَحَنَنْتُ إلَيْهِ، فَقَالَ: #: فَتِلْكَ عََمَةُ اللّهِ فِيمَنْ يُرِيدُهُ، وَلَوْ أرَادَكَ لِغَيْرِهَا لَهيَّأكَ لَهَا[. أخرجه الترمذي .



5. (5840)- Zeydu´l-Hayr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Alah´ın Resulü dedim, Allah´ın rızasını arzu eden kimselere ve Allah´ın rızasını arzu etmeyen kimselere Allah´ın koyduğu alâmet nedir, bana haber verin!" Cevaben:

"Ey Zeyd sen nasıl sabahladın?" diye sordu.

"Hayrı ve hayır ehlini seviyorum: Eğer hayır yapmaya muktedirsem yapmaya koşuyorum. Eğer yapamaz, kaçırırsam bu sebeple üzülüyorum ve onu yapmaya şevkim daha da artıyor! " dedim. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

"İşte bu söylediklerin Allah´ın rızasını arayanlara Allah´ın koyduğu alamettir. Eğer Allah senin başka bir şey olmanı isteseydi, seni ona hazırladı" buyurdular." [Hadisi Rezin tahriç etmiştir.][6]



ـ5841 ـ6ـ وعن ابن عبّاس رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: الْقَصْدُ وَالتُؤَدَةُ وَحُسْنُ السَّمْتِ جَزْءٌ مِنْ اَرْبَعَةٍ وَعِشْرِينَ جَزْءاً مِنَ الْنُّبُوَّةِ[. أخرجه مالك والترمذي، واللفظ له.»القَصْدُ« الوسط بين الطرفين. و»التُّؤَدَةُ« التأني والتثبت.و»السِّمت« الهيئة الحسنة والمراد أن هذه الخصال من شمائل ا‘نبياء. وانها جزء معلوم من اجزاء افعالهم فاقتدوا بهم فيها وتابعوهم. أن من جمع هذه الخصال كان فيه جزء من النبوة ن النبوة غير مكتسبة و مجتلبة با‘سباب بل هى كرامة من اللّه تعالى .



6. (5841)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"İtidal (orta yol üzere olmak), teenni(li davranmak), hal ve gidişi iyi olmak peygamberliğin yirmi dört cüzünden bir cüzdür." [Muvatta, Şi´r 17 (2, 954, 955); Ebu Davud, Edeb 2, (4776).][7]



AÇIKLAMA:



Burada sayılan mümtaz sıfatlar, Allah´ın bir lütuf ve ikramı olarak bütün peygamberlere verilmiştir. Ta ki, insanlar onlara uymak suretiyle bu hasletleri kendilerine mal etsinler.

Bunların peygamberliğin yirmi dört cüzünden biri olması, peygamberliğin bölünebildiği, mukteseb olduğu manasına gelmze. Çünkü o, her şeyden önce Allah´ın bir lütfudur, iktisabla ulaşılamaz. Üstelik Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) son peygamberdir, ondan sonra yeryüzüne, kıyamete kadar peygamber gelmeyecektir.

Bazı alimler hadisten şu manayı da anlamışlardır: "Kimde bu vasıflar toplanırsa, o kimse, halk onu ta´zim, tebcil ve tevkir ile karşılar. Allah da ona, peygamberlerin elbisesi olan takva elbisesini giydirir."[8]



ـ5842 ـ7ـ وعن أبي أيوب رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أرْبَعٌ مِنْ سُنَنِ الْمُرْسَلِينَ: الْحَيَاءُ، وَالتَّعَطُّرُ، وَالنِّكَاحُ، وَالسِّوَاكُ[. أخرجه الترمذي .



7. (5842)- Ebu Eyyub (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Dört şey vardır, bunlar geçmiş peygamberlerin sünnetlerindendir: Haya, koku sürünme, evlenme, misvak kullanma." [Tirmizî, Nikah 1, (1080).][9]