๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 28 Nisan 2010, 19:00:01



Konu Başlığı: Namazla İlgili Hadisler-2
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 28 Nisan 2010, 19:00:01
NAMAZIN YEDİNCİ ŞARTI: KIBLE


ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كانَ رَسولُ اللّهِ # يُصَلِّى مِنْ اللَّيْلِ، وَأنَا مُعْتَرِضَةٌ بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْقِبْلَةِ كاعْتِرَاضِ الجَنَازَةِ، فإذَا أرَادَ أنْ يُوِترَ أيْقظَنِى فَأوْتَرْتُ[. أخرجه الستة إ الترمذي .



1. (2729)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), geceleyin ben önünde, kıbleyle arasında bir cenaze gibi uzanmış yatarken, namaz kılardı. Vitir kılacağı zaman bana da haber verirdi, ben de vitir kılardım."[657]



ـ2ـ وفي أخرى للشيخين: ]ذُكِرَ عِنْدَ عَائِشَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها مَا يَقْطَعُ الصََّةَ، فَذُكِرَ الْكَلْبُ وَالحِمَارُ وَالمَرأةُ، فقَالَتْ: لَقَدْ شَبَّهْتُمُونَا بِالْحُمُرِ وَالْكَِبِ، واللّه لَقَدْ رَأيْتُ النّبىَّ # يُصَلِّى وَأنَا عَلى السَّرِيرِ بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْقِبْلَةِ مُضْطَجَعَةٌ فَتَبْدُو لِى الحَاجَةُ فَأكْرَهُ أنْ أجْلِسَ فأوذِىَ رَسولَ اللّهِ # فأنْسَلُّ مِنْ قِبَلِ رِجْلَيْهِ[ .



2. (2730)- Salîheyn´in diğer bir rivâyetinde şöyle gelmiştir: "Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ)´nin yanında namazı bozan şeylerden söz açılmıştı. Bu meyanda köpek, eşek ve kadının da zikri geçti. Âişe (radıyallahu anhâ):

"Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Vallahi, ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum halde namaz kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hâsıl olunca oturup onu rahatsız etmek istemezdim, (yatağın) ayak tarafından sıyrılıp çıkardım."[658]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, değişik vecihlerden gelmiştir. Bazı rivâyetlerde burada gözükmeyen ziyadeler mevcuttur.

2- 2729 numarada Hz. Âişe Resûlullah´ın kıble cihetinde nasıl yattığını tasvir ediyor: Baş tarafı Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sağ tarafında, ayakları da sol tarafında olacak şekilde uzanmıştır. Çünkü cenaze namazı esnasında ölü, imama nazaran öyle konur.

3- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kıldığı namaz teheccüd namazıdır, nafiledir. Bu sebeple uyumakta olan Hz. Âişe´yi namaza çağırmamaktadır. Ama sıra vitre gelince onu da çağırmaktadır. Bu hadisde, vitir namazının vacib olmasına delil bulunmuştur.

4- Vitir namazının gecenin sonuna bırakılmasının müstehab olduğu anlaşılıyor. Zira Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) en sonda onu kılmakta ve henüz kılmamış olan Hz. Âişe´yi de kaldırmaktadır. Ancak âlimler bu te´hiri bir kayda bağlarlar: Gecenin sonunda uyanabilecekse veya bir başkası tarafından uyandırılacağından emin ise... Aksi takdirde te´hiri câiz olmaz. Bu sebeple Hanefîler, yatsının peşinden kılmayı tercih ederler.

5- Uyuyan kimseyi namaz için uyandırmak müstehabtır.

6- İbnu Abbâs (radıyallâhu anh)´dan uyuyan ve konuşan kimseye karşı namaz kılınmayacağına dair bir rivâyet varsa da, bu hadis kılınacağını göstermektedir. Sadedinde olduğumuz hadis sıhhatçe üstün olduğu için hükümde cevaz esas alınmıştır.

7- Hadisin bazı vecihlerinde, Hz. Peygamber´in secde sırasında Hz. Âişe´ye dürttüğü, Âişe´nin de ayaklarının topladığı belirtilir. Bu ifadeyi değerlendiren Hanefîler, hadisten kadına değmenin abdesti bozmayacağına delil çıkarmışlardır; Ancak Şâfiî´ler, Hz Âişe´nin bedeni ile Resûlullah´ın eli arasında bir hâil olma ihtimalini belirterek buna itiraz ederler.

8- Hadis , yatak üzerinde namaz kılınabileceğini ifade etmektedir.[659]



ـ3ـ وفي أخرى ‘بى داود، عن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]جِئْتُ أنَا وغَُمٌ مِنْ بَنِى عبدالمُطَّلِبِ عَلى حِمَارٍ، وَرَسُولُ اللّهِ # يُصَلِّى فَنَزَلَ وَنَزَلْتُ، وَتََرَكْنَا الْحِمَارَ أمَامَ الصَّفِّ فمَا بَاَهُ، وََجَاءَتْ جَارِيِتَانِ مِنْ بَنِى عبدالمُطَّلِبِ فَدَخَلَتَا بَيْنَ الصَّفِّ فَمَا بَالِى ذلِكَ[.



3. (2731)- Ebû Dâvud´da İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ)´dan gelen diğer bir rivâyette şöyle denmiştir: "Ben ve Abdulmuttaliboğullarından bir oğlan (veya köle) bir eşeğin üzerinde beraber geldik. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu sırada namaz kılıyordu. Eşeğe aldırma(yıp namaza devam et)ti. Derken yine Abdulmuttaliboğullarından iki kız çocuğu gelip safın arasına dâhil oldu, buna da aldırmadı."[660]



ـ4ـ وفي أخرى له: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ # قالَ: إذَا صَلَّى أحَدُكُمْ إلى غَيْرِ السُّتْرَةِ، فإنَّهُ يَقْطَعُ صََتهُ: الحِمَارُ، وَالخَنْزِيرُ، وَالْيَهُودِىّ، والمَجُوسِىُّ، والمَرْأةُ، وَيُجْزىءُ عَنْهُ إذَا مَرُّوا بَيْنَ يَدَيْهِ عَلى قَذْفَةٍ بِحَجَر[.وفي أخرى: »يَقْطَعُ الصََّةَ الحَائِضُ وَالْكَلْبُ« .



4. (2732)- Diğer bir rivâyette şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz sütresiz olarak namaz kılarsa (önünden geçtiği takdirde) şunlar namazını bozar: Eşek, domuz, yahudi, mecûsi, kadın... Namazın bozulmaması için onun önünden, bunların bir taş atımlık uzaktan geçmesi kifâyet eder."[661] Bir diğer rivâyette şöyle denmişti: "Namazı, (önden geçen) hayızlı kadın ve köpek bozar."[662]



AÇIKLAMA:



1- Yukarıda namaz kılanın önünden bazı nesnelerin geçmesi halinde namazın bozulup bozulmayacağı meselesine temas edilmektedir. Bu hususta rivâyet çoktur. Bir kısmı, burada yer almayan başka teferruâtlara da şâmildir. Mesela:

Bir rivâyette namazı bozanlar arasında "siyah köpek" bir başka rivâyette "hayızlı kadın" zikredilir.

2- Hadislerin ihtilafına bağlı olarak ulema da bu meselede ihtilaf eder: Bazıları bu sayılan şeylerin musallinin önünden geçmesi namazı bozar derken, bazıları bozmaz demiştir.

* Ahmed İbnu Hanbel: "Siyah köpek bozar. Ancak kadın ve eşeğin bozması hususunda içimde bir şüphe var" der.

* İmam Mâlik, Ebû Hanîfe, Şâfiî (rahimehümullah) ve Cumhûr: "Bu sayılanlardan veya başka şeylerden hiçbirinin geçmesiyle namaz bozulmaz" demiştir. Bunlar, bozulacağını ifade eden hadisleri: "Buradaki bozulmadan murad "noksanlık"tır, zîra bunlar önden geçmekle musallinin kalbini meşgul eder" diye te´vil ederler, hakiki bozulmanın kastedilmediğini söylerler.

3- Taş atımlık tâbirini, âlimler üç zir´alık mesafe olarak yorumlarlar. Yani namaz kılan kimsenin üç zir´a uzağından bu sayılanlar geçecek olsa namaza bir eksiklik getirmeyecektir, bu miktar mesafe sütre yerine geçebilecektir.[663]



ـ5ـ وعن الفضل بن العباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]زَارَنَا النّبىُّ # في بَادِيَةٍ لَنَا وَلَنَا كُلَيْبَةٌ وَحِمَارَةٌ، فَصَلَّى النّبىُّ # الْعَصْرَ وَهُمَا بَيْنَ يَدَيْهِ فَلَمْ يُزْجَرَا وَلَمْ يُؤَخِّرَا[. أخرجه أبو داود والنسائى .



5. (2733)- el-Fadl İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bizi köyümüzde ziyaret etti. O sırada bizim bir küçük köpekle bir dişi eşeğimiz vardı. Bu ikisi önünde bulundukları halde ikindi namazı kıldı. Hayvanları ne azarladı ne de geriye kovaladı."[664]



ـ6ـ وعن كثير بن كثير بن أبى وداعة عن بعض أهله عن جده رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ رَأى النّبىَّ # يُصلِّى مِمَّا يَلِى بَابَ بَنِى سَهْمٍ، وَالنَّاسُ يَمُرُّونَ بَيْنَ يََدَيْهِ، وَلَيْسَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْكَعْبَةِ سُتْرَةٌ[. أخرجه أبو داود والنسائى .



6. (2734)- Kesîr İbnu Kesîr İbn-i Ebî Vedâ´a, an bazı ehlihi an ceddihi (radıyallâhu anh) anlatmıştır: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı Beni Sehm kapısını takip eden yerde, önünden halk gelip geçerken namaz kılar görmüştür. Bu sırada Resûlullah´la Ka´be arasında bir sütre de mevcut değildir."[665]



AÇIKLAMA:



1- Rivâyetin İbnu Mâce ve Nesâî´deki vecihlerinde sözkonusu namazın, tavafı takip eden iki rek´atlik tavaf namazı olduğu belirtilir.

2- Sadedinde olduğumuz hadise dayanarak bazı fakihler, Mekke´de kılınacak namazlar için "sütreye hacet yok" hükmünü çıkarmışlardır. Ancak, Ebû Dâvud´un da dikkat çektiği üzere hadis, zayıftır. Sütrenin Mekke´ de de gerekli olduğunu ifade eden daha kuvvetli hadisler karşısında, başta Buhârî olmak üzere ulemâ büyük çoğunluğu ile bu rivâyetle ameli uygun görmemişlerdir. Sütrenin meşruiyyeti ve namaz kılanın önünden geçmeyi yasaklama hususunda Mekke ile başka yerler arasında fark yoktur. Ancak bazı fakihler, sadedinde olduğumuz hadisteki cevâzın zaruret sebebiyle sâdece tavaf edenlere mahsus olduğunu söylemiştir. İbnu Hacer, tavaf mahalline has olarak tecviz edilmiş olan bu durumu, bir kısım Hanbelî âlimlerinin Mekke´nin tamamına teşmil ettiklerini belirtir.[666]



ـ7ـ وعن أبى سعيد رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسُولُ اللّهِ #: َ يَقْطعُ الصََّةَ شَىْءٌ، وَادْرَءُوا مَا اسْتَطَعْتُمْ، فإنَّمَا هُوَ شَيْطَانٌ[. أخرجه الستة إ الترمذي .



7. (2735)- Ebû Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Namazı hiçbir (hâricî) şey bozamaz. İmkanınız nisbetinde defetmeye çalışın. Çünkü (bozmak isteyen) şeytandır."[667]



ـ8ـ وفي رواية ‘ب داود: ]مَنِ اسْتَطَاعَ أنْ َ يَحُولَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْقِبْلَةِ، أحَدٌ فَلْيَفْعَلْ[ .



8. (2736)- Ebû Dâvud´un bir rivâyetinde şöyle denmiştir: "Kim, kıblesi ile kendi arasına bir başkasının girmemesine muktedir olursa, bunu sağlasın."[668]



ـ9ـ وفي أخرى للبخارى: ]قالَ #: إذَا صَلّى أحَدُكُمْ إلى شَىْءٍ يَسْتُرُهُ مِنَ النَّاسِ، فأرَادَ أحَدٌ أنْ يجْتَازَ بَيْنَ يَدَيْهِ فَلْيَدْفَعْهُ، فإنْ أبَى فَليُقَاتِلْهُ فَإنَّمَا هُوَ شَيْطَانٌ[ .



9. (2737)- Buhârî´nin bir rivâyetinde şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden biri, halka karşı sütre olacak bir şeyin gerisinde namaz kılarken, biri önünden geçmeye kalkarsa ona mâni olsun, (beriki haddini bilmeyip) ısrar ederse onunla mücâdele etsin. Zîra o, (bu haliyle ) şeytandır."[669]



AÇIKLAMA:



1- Yukarıdaki üç rivâyet, namaz kılan kimseye, namaz kılarken önünden geçmeye kalkan şahsa mâni olma yetkisi tanımaktadır.Normal olarak, namaz kılan kimsenin başka bir şeyle meşguliyeti namazı bozan bir fiildir. Ancak şârî, namaz esnasında önünden geçmek isteyen kimseye müdahale hakkı tanımış bunu "namazı bozan fiiller"den istisnâ kılmıştır. 2737 numarada özetle kaydedilen Buhârî rivâyetini, aslından esbâb-ı vürûduyla takip edersek mevzu daha iyi anlaşılmış olacaktır.

Ebû Sâlih es-Semmân anlatıyor: "Ebû Saîdi´l-Hudrî´yi bir cuma günü halka karşı bir sütrenin gerisinde namaz kılarken gördüm. Benî Ebû Mu´ayt´a mensup bir genç, önünden geçmek istedi. Ebû Saîd onu göğsünden iterek mâni oldu. Genç, etrafına bakındı, onun önünden başka geçebilecek bir yer göremedi. Oradan geçmek için tekrar geri döndü. Ebû Saîd genci daha da şiddetli bir şekilde itti. Genç, Ebû Saîd´e kızdı. Sonra (Medîne valisi) Mervân´ın huzuruna girerek, Ebû Saîd´in yaptıklarını şikâyet etti. Ebû Saîd de ardından Mervân´ın yanına girdi. Mervân:

"Ey Ebû Saîd! Kardeşinin oğluyla alıp veremediğin de ne?" dedi. Ebû Saîd şu cevabı verdi:

"Ben Resûlullah(aleyhissalâtu vesselâm)´ın şöyle söylediğini işittim: "Sizden biri, halka karşı sütre olan bir şeyin gerisinde namaz kılarken, biri önünden geçmeye kalkarsa ona mâni olsun. (Beriki haddini bilmeyip) geçmek için ısrar ederse onunla mücâdele etsin. Zira o, (bu haliye) bir şeytandır."

Bir rivâyette: "Eğer ısrar ederse eliyle göğsünden tutup onu itsin" diyerek mücâdele şekli de belirtilir.

Şu hususu da bilmeliyiz: Namazda önünden geçmek isteyenle mücâdele meşrû kılınmış ise de, ulemâ ittifakla: Geçene mâni olmak, onunla mücâdele etmek için yerinden ayrılıp yürümemesi ve müdâfaa sırasında amel-i kesîre yer vermemesi gerektiği"ni söylemiştir. Zîra, "namazda bu, önünden birisinin geçmesinden daha fenadır" derler.

Cumhur, ayrıca şöyle hükmetmede de ittifak etmiştir: "Her kim, namazda iken önünden geçene müdahale etmemişse, artık namazı iade etmesi gerekmez."

Nevevî: "Önden geçene mâni olmanın vâcib olduğunu söyleyen tek fakih bilmiyorum. Ashâbımız bunun mendup olduğunu tasrîh eder" der. Zâhirîler bunun vâcib olduğunu söylemiştir.

2- Hadisten İstinbat Edilen Faideler:

* İbnu Battâl der ki: "Bu hadis, dinde fitne çıkaran kimseye "şeytan" demenin caiz olduğunu gösterir. Hüküm, ma´nâlara göredir, isimlere göre değil, çünkü önden geçen kimsenin sırf geçmesi sebesiyle şeytana dönüşmesi muhâldir. Bu cevaz da, şeytan kelimesinin hakiki ma´nâda cinnîlere, mecâzî olarak da insanlara ıtlak olunmasına dayanır. Mamafih bu işe onu şeytanın sevketmesi sebebiyle de ma´nâ doğruluk kazanabilir. Nitekim başka bir rivâyette: "...zîra onunla birlikte şeytan vardır" denmiştir.

* İbnu Ebî Cemre, "Zîra o, (bu haliyle) şeytandır" cümlesinden şu ma´nâyı istinbat etmiştir: "Onunla mücadele etsin" sözünden murad tatlı bir müdâfaadır, hakiki bir mücâdele değildir. Zîra şeytanla mücâdele, istiâze ve besmele ve benzeri zikirleri okumak sûretiyle ona karşı tesettürde bulunmakla olur. Zaten namazda, zaruret halinde az amele cevaz verilmiştir. Gerçek ma´nâda mücâdele yapacak olsa,namazı için önünden geçenin vereceğinden daha büyük zarar mevzubahis olur."

* İbnu Ebî Cemre bir başka soruyu cevaplar: "Önden geçenle yapılacak mücâdele, onun geçmesiyle musallinin namazına gelecek halel (zarar) sebebiyle midir, yoksa geçecek kimseye bu fiilinden dolayı gelecek günahı defetmek için midir? Görünüşe göre, ikincisi içindir." Ancak başkaları "Birincisi içindir" demiştir. Bunlara göre, "Musallinin kendi namazına yönelmesi, kendisi için başkasından günahı defetmeye kalkmasından evlâdır."

* İbnu Mes´ud´dan yapılan bir rivâyet şöyledir: "Musallinin önünden geçmek, onun namazının yarısını keser atar." Ebû Nu´aym da Hz. Ömer´den şunu rivâyet eder: "Musalli, önünden geçilmekle namazından ne kadar eksildiğini bilseydi, mutlaka kendini insanlara karşı sütre teşkil edecek bir şeyin gerisinde kılardı."Bu iki rivâyet, musallinin önünden geçene müdahalesinin, namazında meydana gelecek halel sebebiyle olduğunu ifade eder. Bu rivâyetler zâhirde mevkuf gözüküyorlarsa da hakikatte merfûdurlar. Zîra bunlar içtihadla söylenebilecek, tecrübeyle bilinebilecek meseleler değildir, ancak vahyen bilinebilir, öyle ise hükmen merfûdurlar. Şu halde musalli de namaza durduğu yeri iyi seçmekle mükelleftir. Herkesin geçeceği yere durması, ona sorumluluk getirecektir.



ـ10ـ وعن بشر بن سعيد: ]أنْ زَيدَ بنَ خَالِدٍ أرْسَلهُ إلى أبِى جُهَيْم يَسْألُهُ: مَاذَا سَمِعَ مِنَ النّبىِّ # في المَارِّ بَيْنَ يَدَىِ المُصَلِّى؟ فقَالَ: قَالَ #: لَوْ يَعْلَمُ المَارُّ بَيْنَ يَدَىِ المُصَلِّى مَاذَا عَلَيْهِ لَكَانَ أنْ يَقِفَ أرْبَعِينَ خَيْرٌ لَهُ مِنْ أنْ يَمُرَّ بَيْنَ يَدَيْهِ. قَالَ أبُو النَّضْرِ: َ أدْرِى؟ قالَ: أرْبَعِينَ يَوْماً، أوْ شَهْراً،

أوْ سَنَةً[. أخرجه الستة .



10. (2738)- Bişr İbnu Saîd (radıyallâhu anh)´in anlattığına göre, kendisini Zeyd İbnu Hâlid Ebû Cüheym´in yanına gönderip: "Musallînin önünden geçen hakkında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan ne işittiğini sordurmuştur. Ebû Cüheym (radıyallâhu anh) demiştir ki:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Eğer musallinin önünden geçen kimse, bu geçişi sebebiyle kendisine gelen günahı bilseydi orada kırk... kalması onun için, musallinin önünden geçmesinden daha hayırlı olurdu."Ebû´n-Nadr der ki:"Bilemiyorum! Efendimiz "kırk gün mü" dedi, kırk ay mı dedi, kırk sene mi dedi?"[670]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, namaz kılanın önünden geçen kimsenin maruz kalacağı kayba dikkat çekmektedir. Önceki hadiste, önünden geçilen kimsenin maruz kalacağı kayba dikkat çekilmiştir.

2- Hadiste yasaklanan "ön"ün miktarı ihtilaflıdır.

* Bazısı: "Musallî ile secde edeceği yer arasıdır"demiştir.

* Bazısı: "Musallî ile üç zir´alık mesafe arasıdır" demiştir.

* Bazısı: "Bir taş atımlık mesafe..." demiştir.

3- Hadiste kırk rakamının, hususi bir adedi göstermekten ziyade, namaz kılanın önünden geçmemenin ehemmiyetini tesbit maksadıyla mübâlağa için kullanıldığını belirten İbnu Hacer, bu değerlendirmesine İbnu Mâce´nin Ebû Hüreyre´den kaydettiği bir rivâyeti gösterir: "...Yüz yıl yerinde kalması, attığı adımlardan birini atmaktan kendisi için daha hayırlı olurdu."

4- Hadisin zâhiri, beyan edilen "vaîd"in musallînin önünden geçenle ilgili olduğunu; duran, oturan ve yatanla ilgili olmadığını ifade eder. Ancak, vaîd´in illeti musallînin maruz kalacağı teşvîş ise, diğerleri de "geçen" ma´nâsında olabilir.

5- Hadisin zâhiri, nehyin her bir namaz kılanla ilgili olduğunu ifade eder. Yani kadın, erkek, münferid, imam, me´mum hepsinin önünden geçmek yasaklanmıştır. Ancak bazı Mâlikîler bu yasağın münferid ve imamla ilgili olduğunu söylemiştir. Onlara göre, önünden geçmek me´ mum´a (imama uyana) zarar vermez. Çünkü imamın sütresi onun da sütresidir ve imamı ona sütredir. Bu iddia tatminkâr bulunmamıştır. "Çünkü denmiştir, sütre musallîden zorluğu kaldırmaya yöneliktir, önden geçenden değil; önden geçenin verdiği teşvişte imam, me´mum ve münferid müsâvidir."

6- Bazı Mâlikî âlimleri musallî ve önden geçeni günah işleyip işlememekte dört gruba ayrılırlar:

1) Önden geçen günaha girer, musallî girmez.

2) Musallî günaha girer, geçen girmez.

3) Her ikisi de günaha girer.

4) Her ikisi de günaha girmez.

* Birinci grup: Musalli yol dışında sütre gerisinde namaza durmuştur, geçen kimse için de geçme imkânları vardır. Bu durumda musallînin önünden geçen günahkâr olur, musallî olmaz.

* İkinci grup: İşlek yol üzerinde sütresiz veya sütreden uzak namaza durur, geçen de başka bir imkân bulamaz, önünden geçer. Bu durumda musallî günaha girer, geçen değil.

* Üçüncü grup: İkincide olduğu gibi, ancak geçen başka geçme imkanına sahiptir, ama önünden geçer, her ikisi de günahkâr olur.

* Dördüncü grup: Birinci gibidir, ancak geçen başka imkan bulamaz, ikisi de günahkâr olmaz. İbnu Hacer´e göre, hadisin zâhiri geçmeyi mutlak olarak yasakladığı için geçen yol bulamasa bile beklemekle mükelleftir, musallî selam verir, ondan sonra geçer. Ebû Saîd kıssası da bunu te´yid eder.[671]



ـ11ـ وعن يزيد بن نمران قال: ]رَأيْتُ رَجًُ بِتَبُوكَ مُقْعَداً، فقَالَ: مَرَرْتُ بَيْنَ يَدَىْ رَسولِ اللّهِ #، وَأنَا عَلى حِمَارٍ وَهُوَ يُصَلِّى، فقَالَ: اللَّهُمَّ اقْطَعْ أثَرَهُ. قالَ: فَمَا مَشَيْتُ عَلَيْهَا بَعْدُ[.وفي رواية: ]قَطعَ صََتَنَا قَطَعَ اللّهُ أثَرَهُ[. أخرجه أبو داود .



11. (2739)- Yezîd İbnu Nimrân (rahimehullah) anlatıyor: "Tebük´de yatalak bir adam gördüm. Dedi ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaz kılarken, ben eşeğin üzerinde olduğum halde önünden geçtim. Bana: "Allah´ım, izini kes!" diye bedduada bulundu. Artık ondan sonra eşek üzerinde (bile) yol alamadım.

"Bir rivâyette şöyle gelmiştir: "(Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle dedi:) "O bizim namazımızı kesti, Allah da onun izini kessin."[672]