๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 28 Nisan 2010, 13:17:50



Konu Başlığı: Namazla ilgili hadisler-1 devami 7
Gönderen: Sümeyye üzerinde 28 Nisan 2010, 13:17:50




AÇIKLAMA:


Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Hz. Bilâl´e yasakladığı tesvîb, 2460 numarada açıkladığımız üzere, sabah ezanında söylenen essalatu hayrun mine´nnevm cümlesidir. Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) bu cümlenin sadece sabah ezanında söylenmesini muvafık bulmuş olmakta, meşru kılmaktadır. Sadedinde olduğumuz hadis de bu cümlenin diğer vakitlerde ilavesini yasaklamaktadır.[200]



ـ13ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]آخِرُ ا‘ذَانِ اللّهُ أكْبَرُ اللّهُ أكْبَرُ َ إَّ اللّهُ[. أخرجه النسائى .



13. (2463)- Yine Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) der ki: "Ezanın sonu şöyledir: "Allahu ekber, Allahu ekber, Lâilâhe illallah."[201]



EZANDA ADI GEÇENLER


Ezan deyince isimleri zihnimize dökülüveren birkaç zât var. Onlar, ezanın hem metin ve elfaz olarak şekillenmesinde hem de okunuş ritminin şekillenip, tarz-ı Nebevîye uygun halde bize intikalinde hizmeti geçen kimselerdir. Bu yüce sahabîleri daha yakında tanımalıyız:



1-ABDULLAH İBNU ZEYD İBNİ SA´LEBE[202]:


Medînelidir ve Hazrec kabilesine mensuptur, dolayısıyla Ensar´dandır (radıyallâhu anh). Ebû Muhammed diye künyesi vardır. Akabe biatına katılan ilk müslümanlardandır. Bedir gazvesi başta olmak üzere, Resûlullah´la birlikte bütün gazvelere katılmıştır. Mekke Fethi´nde Benî´l-Hâris İbnu´l-Hazrec´in bayrağını taşımıştır.

Namaz vaktini nasıl duyurmak gerektiği hususunda Resûlullah´ın ashab´la yaptığı istişarenin ferdasında ezanla ilgili rüyayı görmüştür. Gelip Aleyhisalâtu Vesselâm´a anlatınca, Efendimiz bu rüyanın hak bir rüya olduğunu te´yid etmiş ve Bilâl´e anlatmasını, onun namaz vakitlerinde bunu okuyarak duyuruda bulunmasını söylemiştir.

Alimlerin çoğunlukla kabul ettiklerine göre bu rüya hadisesi, Mescid-i Nebevî´nin inşaatı biter bitmez, hicrî birinci yıl içinde vukua gelmiştir.

Tirmizî, Abdullah İbnu Zeyd´e ait, Resûlullah´tan yapılan yegane sahih rivayetin bu ezan hadisi olduğunu söylerse de, İbnu Hacer bunun hatalı olduğunu, onun rivayet ettiği 6-7 hadisi müstakil bir cüzde toplayarak gösterdiğini söyler ve hadisleri, kaynakları ve muhtevalarıyla birlikte kısa kısa tanıtır.

Kendisinden Saîd İbnu´l-Müseyyeb, Abdurrahman İbnu Ebî Leyla ve oğlu Muhammed İbnu Abdillah İbnu Zeyd hadis rivayet etmiştir.

Medîne´de hicrî 32 yılında vefat etmiştir. Öldüğü zaman 64 yaşında idi. Cenaze namazını Hz. Osman (radıyallâhu anh) kıldırmıştır.

Ezanla ilgili rüyayı Hz. Ömer de görmüştür, ancak Resûlullah´a öncelikle anlatma ve Hz. Bilâl´e öğretme şerefi Abdullah İbnu Zeyd´e aittir. Hz. Ömer ezanı Bilâl´den işitince, "Bunu rüyamda ben de görmüştüm" der. Resûlullah: فَلِلَّهِ الْحَمْدُ فَذَاكَ اَثْبَتُ "Allah´a hamdolsun (ezan şimdi) daha sağlam oldu" buyurur.

Hz. Ömer´in de mesele ile ilgili rüyası sebebiyle, ezanın metnen takarrur etmesinde onun da bir katkısından söz edilebilir. Zîra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in Abdullah İbnu Zeyd tarafından rüyada görülmüş olan ezanın meşruiyyeti hususundaki kanaat güçlenmiş, yakîn kazanmıştır.



2- EBÛ MAHZÛRA:


Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in Mekke´ ye tayin ettiği müezzindir. Ezanın okunuş tarzını Hz. Peygamber´den bizzat öğrenmiş, o tarz üzere okumuş, ve bu tarz arkadan gelen nesillere intikal ettirilmiştir.

Ebû Mahzûra´nın ismi ihtilaflıdır: Semure İbnu Mi´yer denmiş, Evs İbnu Mi´yer denmiş, Mi´yer İbnu Muhayriz denmiştir. İsmini Mi´yer değil mu´ayyin diye tesbit eden de olmuştur. Başka iddialar da var.

Buhârî ve İbnu Ma´în, Semure İbnu Mi´yer´i kabul etmişlerdir.

Ebû Mahzûra (radıyallâhu anh)´nın müezzin olarak kazanılması ve ezanın Muhammedî okunuş tarzına üstad kılınması, Resûlullah´ın insanları kazanmada takip ettiği ibretli sünneti anlama yönüyle mühim bir hadisedir. Vak´a´yı Ebû Mahzûra´nın kendi ağzından dinleyelim: Beyhakî´nin es-Sünenü´l-Kübrâ´da kaydettiği bir rivayette Ebû Mahzûra şöyle anlatır:

"Biz on kişilik bir grubtuk. Huneyn yolunda (Ci´irrâne´de) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a katıldık. Hz. Peygamber´in müezzini namaz için ezan okudu. Biz, müezzinle alay etmek gayesiyle söylediklerini tekrar etmeye başladık. Resûlullah, sesimizi işitmişti, bizi yanına çağırdı.

"Kulağıma gelen ses hanginizin?" diye sordu. Arkadaşlarım beni işaret ettiler. Bunun üzerine onlara gitmelerini söyledi. Bana da dönüp:

"Haydi, ezanı oku bana!" dedi. Ben boşa dikilmiştim, hiçbir şey bilmiyordum. (Öylesine mahçup oldum ki) o anda, nazarımda dünyanın en menfur insanı Resûlullah oluverdi. Bana emrettiğinden daha iğrenç bir şey de bilmiyordum.

(Gözlerimi öne eğip sustum). Bunun üzerine ezanın muhtevasını ve okunuş tarzını kelime kelime, cümle cümle tekrar ederek öğretti. Öğrenme işi tamamlanınca bana bir çıkın verdi, içinde para vardı. Sonra elini alnıma koydu, yüzümü, göğsümü okşadı.

"Bârekallah!" dedi. Ben cesarete geldim ve:

"Ey Allah´ın Resûlü, emret Mekke´de müezzin olayım!" dedim.

"Haydi ol! izin verdim" dedi. O anda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a karşı içimden geçirmiş olduğum bütün kötü düşünceler kayboldu ve sevgiye dönüştü."

Üsdü´l-Gâbe´nin rivayeti Ebû Mahzûra´nın o gün müslüman olduğunu tasrih eder. Der ki: "Resûlullah onu, ezanı yansılarken işitmişti, sesi hoşuna gitti, yanına getirilmesini emretti. Ebû Mahzûra o gün müslüman oldu. Huneyn´den dönünce Mekke´de ezan okumasını emretti. Bilahare bu işe aralıksız devam etti."

Aynı rivayetin devamından anlıyoruz ki, Mekke´de müezzinlik işi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın şahsi taliminden geçerek ezan üstadı olan Ebû Mahzûra´nın oğlundan sonra nesli kesilince amcasının oğlu, amcasının oğlunun oğlu şeklinde yakınları arasında devam eder. Bunların nesillerinin de inkıtaya uğramasıyla, aynı kabileden bir başkasına geçer.

Onun ezân-ı Muhammedî´nin makâm-ı Muhammedî üzere tesbit ve intikalindeki yerini üçüncü göbekten torunu İbrahim tarafından (İbrahim İbnu Abdilaziz İbnu Abdilmelik İbnu Ebî Mahzûra) rivayet edilen şu hadis açık olarak ortaya kor: "Ebû Mahzûra dedi ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni oturttu. Bana ezanı harf harf söyledi." İbrahim der ki: "Tıpkı bizim ezanımız gibi." (Hadisi İbrahim´den nakleden) Bişr İbnu Muâz der ki: "O´na: "Bana tekrar et!" dedim. O, ezanı bana tercî ile (makamı üzere) tavsif etti."

Ebû Mahzûra´nın sesce insanların en güzeli ve en gürü olduğu rivayet edilmiştir. Hz. Ömer (radıyallâhu anh) bir seferinde onunu ezanını dinlemiş ve "kendimden geçeyazdım" demiştir.

Ebû Mahzûra, hep Mekke´de kalmış, başka yere hiç ayrılmamıştır. Orada hem ezan okumuş, hem de dileyenlere ezan okumasını öğretmiştir. Ebû Mahzûra 59 hicrî yılında Mekk´de vefat etmiştir (radıyallâhu anh).

Ebû Mahzûra´dan İbnu Abdi´l-Melik, İbnu Muhayrız, İbnu Ebî Müleyke, Atâ, Abdülaziz İbnu Refi vs. hadis rivayet etmiştir.



3- BİLÂL-İ HABEŞİ:


Resûlullah´ın müezzinlik ve hazinedarlık gibi iki mühim hizmetini yürütmüştür. Adı, Bilâl İbnu Rabâh´tır. Künyesi, Ebû Abdi´l-Kerîm´dir; Ebû Abdillah, Ebû Amr da denmiştir. Annesi, Hamâme olup, Mekke´nin Benî Cumâh hanedanı müvelledlerindendir. (Müvelled= köle asıllı demektir.)

Hz. Bilâl, Hz. Ebû Bekr (radıyallâhu anhümâ) ´nin azadlısıdır. Beş -veya yedi veya dokuz-okiyye´ye[203] satır almış ve Allah yolunda azad etmiştir.

Hz. Bilâl ilk müslümanlaradandır. Bu sebeple Allah´ın dini için en çok işkence çekenlerden biridir. Umeyye İbnu Halef onu yüzü üzerine güneşe yatırır, üzerine değirmen taşı koyar, altta kızgın kum, üstte cehennemî güneş yakıncaya kadar öylece bırakıp kıvrandırır ve bu sırada: "Muhammed´in Rabbi´ni inkar et!" diye telkinde bulunurdu. Bilâl (radıyallâhu anh) bütün işkencelere sabreder ve Umeyye İbnu Halef´e:

"Ahad Ahad! yani Allah bir, Allah bir" diye cevap verirdi.

Bir seferinde, o bu şekilde işkence altında Ahad! Ahad! diye bağırırken, Varaka İbnu Nevfel yanından geçer. Ve:

"Ey Bilâl! Ahad! Ahad! Allah´a yemin olsun bu hale dayanamayıp ölürsen, kabrini dilek makamı yapacağım"[204] der.

Bilâl, Benî Cumâh´a ait köle idi. En ziyade Ümeyye İbnu Halef işkence yapar, aralıksız buna devam ederdi. Ne var ki, Cenâb-ı Hakk Bedir savaşında Ümeyye´nin Bilal´in eliyle öldürülmesini müyesser kılacaktır. Bilâl, İslam´ı ilk izhar eden yedi kişiden (Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekr, Habbâb, Süheyb, Ammar, Bilâl, Sümeyye) biri olması hasebiyle işkencenin her çeşidine, en haysiyet kırıcılarına hedef olmuştur. Ellerini arkadan bağlayıp boynuna ip takıyorlar, sonra eğlenmeleri için çocuklara teslim ediyorlar, çocuklar da onunla Mekke´nin Ahşaban denen tepelerinde yoruluncaya, bıkıncaya kadar eğlenip, sonunda bırakıyorlardı.

Bilâl son derece dindar ve dîni hususunda titiz ve kıskançtı. Müşrikler kendilerine kazanmaya çalıştıkları vakit:

"Allah! Alah!" diya pervasızca cevap verir, kızacaklarına, işkence yapacaklarına hiç aldırmazdı. Onun bu salabetine hayran kalan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün Hz. Ebû Bekr (radıyallâhu anh)´e rastlar ve:

"Keşke biraz bir şeylerimiz olsa da Bilâl´i satın alsak! buyurur. Hz. Ebû Bekr, Abbâs İbnu Abdilmuttalip´e rastlar ve:

"Bilâl´i benim için satın alıver!" der. Abbâs gidip, efendisi kadına:

"Şu kölen Bilâl´i sana olan faydası tükenmeden bana satar mısın?" diye sorar. Kadın:

"Onu ne yapacaksın? O, habisin tekidir... O şöyledir. O böyledir.." diye sayar döker, reddeder. Abbâs (radıyallâhu anh) bir başka sefer ona rastlayınca önceki taklifini aynen yeniler. Kadın bu sefer itiraz etmez. Satın alıp, Hz. Ebû Bekr´e gönderir.

Bir başka rivayete göre Bilâl, taşın altına gömülmüş halde işkence çekerken bizzat Hz. Ebû Bekr (radıyallâhu anh) tarafından satın alınmıştır.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu Ebû Ubeyde İbnu´l-Cerrâh ile kardeşlemiştir.

Bilâl hayatı boyunca Resûlullah´tan ayrılmamış, O´na müezzinlik yapmıştır. Resûlullah´ın katıldığı bütün gazvelerde O´nunla birlikte olmuştur.

Bilâl´in mümtaz yönü, Hz. Peygamber´e müezzinlik yapmış olmasıydı. İslam´da ilk ezanı okuyan odur. Daha önce belirttiğimiz üzere Abdullah İbnu Zeyd, ezan rüyasını görünce Resûlullah: "Bunu Bilâl´e öğret, bununla namaz için ezan okusun, o, sesce senden daha güzel, daha gür" demiştir.

Yine daha önce kaydettiğimiz üzere bazı rivayetler, sabah ezanındaki "essalâtu hayrun mine´nnevm" cümlesinin ezana girmesinde Hz. Bilâl´in rolü olmuştur: Bir gün Resûlullah´a namaz vaktini haber vermek üzere gelince Aleyhissalâtu Vesselâm´ın uyumakta olduğu haber verilir. Bunun üzerine Hz. Bilâl "essalâtu hayrun mine´nnevm" cümlesini irtical buyurarak vazifeyi îfâ eder. Bundan hoşnud olan Şâri-i mübîn Fahr-i Kâinat Efendimiz, sabah ezanlarında bunun da söylenmesini teşrî ve ferman buyururlar.

Medîne´de Resûlullah´a ve ashâb-ı güzîn hazerâtına ezan şakıyan İslâm´ın bu ilk bülbülü, andelib-i Muhammedî, Resûlullah´ın baş âşıklarındandı. Tıpkı her bülbülün güle olan aşkı gibi, o da Medîne´de açan ve kokusu kıyâmete kadar bâki kalacak olan o ilâhî güle, Muhammed adındaki hakkın, hakikatin, Allah´ın gülüne âşıktı.

Resûlullah´ın ölümüne dayanamıyordu. Medîne´nin her taşı, her ağacı, her insanı, esen rüzgarı, öten kuşu O´na sevgilisini hatırlatıyordu. Sevgilisiz Medîne´de kalmak ona çok ağır geliyordu.

Oradan ayrılmak, uzaklara gitmek istiyordu. Allah yolunda cihad ederek, kendini meşgul ederek ızdırabını, kederini azaltmayı, hasretini unutmayı deneyecekti.

Hz. Ebû Bekr (radıyallâhu anh)´den Şam´a gitmek üzere izin istedi.

"Hayır yanımda kalacaksın!" dedi. Ayrılmasını istemiyor, izin vermedi. Ama Bilâl kesin kararlıydı, ağır bastırdı:

"Eğer beni nefsin için âzad ettiysen burada hapset. Yok Allah için azad etti isen bırak Allah´a gideyim!"

Hz. Ebû Bekr, Bilâl (radıyallâhu anhümâ)´in karalılığını anlamıştı.

"Git!" dedi. Bilâl Şam´a gitti.[205] Ölünceye kadar orada kaldı. Artık ezan da okumuyordu. Gülsüz bülbül öter mi? Kudus´ün fethi sırasında Hz. Ömer Şam´a uğramıştır. O´nun gelişi şerefine Hz. Bilâl Şam´da bir kere ezan okur, başta Hz. Ömer, bütün müslümanları ağlatır.

Bir seferde rüyasında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı görür. Efendimiz:

"Bu vefasızlık da ne? Niye ziyaretime gelmiyorsun ey Bilâl!" der. Üzüntü içinde uyanan Bilâl bineğine atlayıp Medîne´ye gelir. Resûlullah´ın makber-i şeriflerine uğrar. Orada ağlar, kabrin üzerine kapanır. Hz. Hasan ve Hüseyin ( radıyallâhu anhümâ) yanına gelirler. Onları öper, kucaklar. Kendisinden bir sabah ezanı okumasını rica ederler. Kabul eder. Mescidin damına çıkarak ezan okur. Medînelilere sunulan bu sabah ziyafeti Medîne´de bir hadise olur. Allahu ekber, Allahu ekber dediği zaman Medîne ihtizaza gelir (ve adeta yerinde oynar). Eşhedu enlâ ilâhe illallah deyince titremesi artar ve herkesi yerinden kaldırır. Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah deyince kadınlar husûsî çadırlarından dışarı fırlarlar. Kadın ve erkek herkesin ağladığı böyle bir gün Medîne´de hiç görülmez."

Bir gün Hz. Peygamber sabahleyin kalkınca Hz. Bilâl´i çağırtır. Gelince:

"Ey Bilâl! Cennette seni benim önüme geçiren şey nedir? Her ne zaman cennete girdi isem, her seferinde önümde senin hışırtını duydum" der.

Bilâl´in Resûlullah´la menkîbesi çoktur.

İbnu Sa´d, Şam-ı Şerif´te (Dımeşk) hicrî 20 yılında altmış küsur yaşında olduğu halde vefat ettiğini, Bâbu´s-Sağir´e defnedildiğini belirtir. Ölüm tarihi hususunda başka rakamlar da söylenmiştir. 17, 18, 21, 15 gibi. Hatta bir rivayette de Halep´te ölüp Bâbu´l-Erba´în´e defnedildiği söylenmiştir. Öldüğü zaman yaşının 70´e ulaştığını söyleyen de olmuştur.

Hz. Bilâl koyu esmer, zayıf uzun boylu, gövdesi öne eğik (kamburca), yanakları zayıf idi. Hâlid isminde erkek, Gufeyre isiminde de bir kız kardeşi vardı.

Kendisinden birçok sahâbe ve tabiîn hadis rivayet etmiştir. Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Üsâme, Abdullah İbnu Ömer, Ka´b İbnu Ucre, Berâ İbnu Âzib, es-Sanâbehî, Ebû Osman en Nehdî, Ebû İdrîs el-Havlânî, İbnu Ebî Leylâ, Tarık İbnu Şihâb vs.[206]



ÜÇÜRCÜ FER´

EZAN VE İKÂMETLE İLGİLİ HÜKÜMLER


ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما ]أنَّ مُؤَذِّناً لِعُمَرَ أذَّنَ بِلَيْلٍ فَأمَرَهُ أنْ يُعِيدَ ا‘ذَانَ[. أخرجه أبو داود .



1. (2464)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh)´in bir müezzini geceleyin ezan okumuştu. Ezanı iade etmisini emretti."[207]



ـ2ـ وللترمذي في أخرى عنه: ]أنَّ بًَِ أذَّنَ قَبْلَ طُلُوعِ الْفَجْرِ فَأمَرَهُ النَّبىُّ # أنْ يُنَادِى: أَ إنَّ الْعَبْدَ قَدْ نَامَ[ .



2. (2465)- Tirmizî´nin yine İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)´dan kaydettiği bir diğer rivayet şöyledir: "Hz. Bilâl güneş doğmazdan önce ezan okumuştu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona: "Haberiniz olsun kul uyudu" diye nidâ etmesini emretti."[208]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadisleri Tirmizî, "Geceleyin Okunan Ezan" adında bir babta kaydeder. Ebû Dâvud ise: "Vaktinden Önce Okunan Ezan" adını verdiği bir babta kaydeder.

2- Tirmizî ve bir kısım hadisciler, ikinci hadisin Hz. Peygamber´den rivayet edilmesini, senette yer alan Hammâd İbnu Seleme´nin bir hatası olduğunda ittifak ederler. Onlara göre, ezanı vaktinden önce okuyan müezzine, iade etme emrini veren Hz. Ömer´dir. Ebû Dâvud´un rivayetinde bu müezzinin ismi de tasrih edilmiştir: Mesrûh... Bunlara göre ezanı iade etme (yeniden okuma) emrin merfû değil, mevkuftur, bu emrin muhatabı Bilâl değil Mesrûh´tur. Tirmizî bu mesele üzerine uzun açıklamada bulunur. Hadis merfû da olsa, mevkuf da olsa mesele üzerine tarettüp edecek hükümde bir değişiklik yoktur. Bu meselede âlimlerin düştüğü ihtilaf -ki belirteceğiz- daha çok yoruma dayanmaktadır.

3- Birinci hadis, Hz. Ömer´in, vaktinden önce sabah ezanı okuyan bir müezzine vakti girince yeniden ezanı okuttuğunu haber vermektedir. Görüldüğü üzere, ikinci hadis de bu mânayı te´yid eden merfû bir örnek olmaktadır. Yani Hz. Peygamber zamanında Bilâl-i Habeşî, bir keresinde sabah ezanını yanlışlıkla vaktinden önce okumuştur ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Bilâl´e: "Bana uyku galebe çaldı, bu sebeple gaflet edip yanlışlıkla vaktinden önce okudum" mânasında -ve özür beyan etmek maksadıyla- olmak üzere "Haberiniz olsun kul uyudu"[209] diye nidâ etmesini emretmiştir.

Vaktinden önce okunan ezan mevzuunda ulema ihtilaf etmiş, farklı hükümlere varmıştır:

1- İmam Şâfiî, Mâlik, Ahmed İbnu Hanbel, Evzâî- İshak İbnu Râhûye sabah ezanının şafak sökmezden yani fecr-i sâdık doğmazadan önce okunmasına hükmederler. Hz. Câbir (radıyallâhu anh) de bu görüştedir. Bu görüş cumhurun görüşü olmaktadır.

2- Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed, diğer vakitlere kıyas ederek vakit girmedikçe sabah ezanının da vakti girmeden okunamayacağına hükmederler. İmam Yûsuf da Ebû Hanîfe gibi hükmetmiş ise de sonradan, rivayetlerde gelen örneği esas alarak "sabah ezanının vaktinden önce okunmasında bir beis yoktur" demiştir.

3- Bazı hadisciler, şayet bir mescidde iki müezzin varsa, sabah vakti girmeden sabah ezanını okumanın câiz olduğunu söylemişlerdir. Bunlar şöyle düşünürler: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in bidayette tek müezzini vardı. Bilâl-i Habeşî (radıyallâhu anh). O zaman sabah ezanı, vakti girince okunuyordu. Ne zaman İbnu Ümmü Mektum da ikinci müezzin olarak devreye girdi, Bilâl, ezanı vaktinden önce okumaya başladı. Nitekim sahih rivayetlerde geldiği üzere, Resûlullah اِنَّ بًَِ يُؤَذِّنُ بِلَيْلٍ فَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتّى يُؤذِّنَ اِبْنُ اُمِّ مَكْتُومٍ "Bilâl ezanı geceleyin okur. Siz, İbnu Ümmü Mektûm ezan okuyuncaya kadar yiyin için" tembihinde bulunmuştu. Bu haberin muahhar olduğu açıktır.Öyle ise vaktinden evvel okununca iade etmeyi emreden rivayet -ki sadedinde olduğumuz 2465 numaralı hadistir- Resûlullah´ın tek müezzini bulunduğu zamanla ilgilidir. Bunu, İbnu Ömer´in rivayeti de te´yid etmektedir."

Bunlara göre, vaktinden önce okunan sabah ezanı yeterli değildir. Vakti girince ikinci bir ezan daha okumak gerekir.[210]



ـ3ـ وعن بل رَضِيَ اللّهُ عَنْه. ]أنَّ رسولَ اللّهِ # قالَ: َ تُؤَذِّنْ حَتَّى يَسْتَبِينَ لَكَ الْفَجْرُ هكَذَا، وَمَدَّ يَدَيْهِ عَرْضاً[. أخرجه أبو داود .



3. (2466)- Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Sabah vakti iyice belirinceye kadar ezan okuma!" dedi ve ellerini yanlara doğru açarak: "Şöyle!"diye gösterdi." [211]



AÇIKLAMA:



Bu hadise göre, fecr doğmazdan önce ezan okunması câiz değildir. Ancak hadis munkatı´dır. Zaten yukarıda açıklama sırasında kaydettiğimiz Buhârî hadisi, Peygamberimizi müezzini Hz.Bilâl (radıyallâhu anh)´in oruç tutacaklara henüz yeme-içmenin helâl olduğu bir vakitte yani daha şafak sökmezden önce ezan okuduğunu göstermektedir. Sahih hadisin olduğu yerde zayıf hadisle amel edilemeyeceği bedihî bir husustur.[212]



ـ4ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه. ]أنَّ سَائًِ سَألَ رسولَ اللّهِ # عَنْ وَقْتِ الصُّبْحِ فَأمَرَ بًَِ فَأذَّنَ حِينَ طَلَعَ الْفَجْرُ، فَلَمَّا كَانَ مِنَ الْغَدِ أخَّرَ الْفَجْرَ حَتَّى أسْفَرَ. ثُمَّ أمَرَهُ فَأقَامَ فَصَلّى. ثُمَّ قَالَ: هذَا وَقْتُ الصَّةِ[. أخرجه النسائى .



4. (2467)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir kimse, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a sabah namazının vaktini sormuştu. O da Hz. Bilâl´e emretti. Şafak sökerken ezan okudu. Ertesi gün ortalık ağarıncaya kadar sabah ezanını tehir etti. Sonra ikâmet okumasını emretti ve namazı kıldı. Sonra da adama:

"İşte bu, (sabah) namazının vaktidir" dedi."[213]



ـ5ـ وعن زياد بن الحارث الصُّدَائِى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قالَ: ]لَمّا كانَ أوَّلُ أذَانِ الصُّبْحِ أَمَرَنِى رسولُ اللّهِ # فأذَنْتُ فَجَعَلْتُ أقُولُ: أُقِيمُ يَا رسولَ اللّهِ؟ فَجَعَلَ يَنْظُرُ إلى نَاحِيَةِ المَشْرِقِ إلى الْفَجْرِ فَيَقُولُ: َ. حَتَّى إذَا طَلَعَ الْفَجْرُ نَزَلَ فَبَرَزَ ثُمَّ انْصَرفَ إلىَّ، وَقَدْ تََحَقَ أصْحَابُهُ فَتَوَضّأ؟ فأرَادَ بَِلٌ أنْ يُقِيمَ. فقَالَ لَهُ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ أخَا صُدَاءَ أذَّنَ، وَمَنْ أذَّنَ فَهُوَ يُقيمُ. قَالَ: فَأقَمْتُ[. أخرجه أبو داود والنسائى، واللفظ ‘بى داود .



5. (2468)- Ziyâd İbnu´l-Hâris es-Sudâî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Sabah ezanının ilk vakti girince, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana emretti, ben de ezan okudum ve:

"İkâmet de getireyim mi ey Allah´ın Resûlü?" diye sordum. (Soruma hemen cevap vermeyip) doğu tarafına, fecre bakmaya başladı ve:

"Hayır!" dedi. Ne zaman ki şafak söktü Hz. Peygamber (bineğinden) indi, abdest bozdu. Sonra bana doğru geldi. (Bu ara Ashâbı da toplandı. Abdestini aldı. Bilâl ikâmet okumak istedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Sudâ´nın kardeşi ezan okudu, ezanı okuyan ikâmeti getirsin!" dedi. Ben de ikâmet getirdim."[214]



AÇIKLAMA:



1- Sudâ: Yemen´de San´a ya kırkiki fersah mesafede bir yer adıdır. Bu yer, adını bir kabileden almıştır.

2- Hadiste ezan okuyan kimsenin ikâmet de okuması gerektiği ifade edilmektedir.

Bu meseleyi başka hadisler muvacehesinde değerlendiren âlimler farklı neticelere gitmişlerdir:

Tirmizî´nin kaydettiğine göre ulema çoğunluk itibariyle ezanı kim okudu ise ikâmeti de o yapmalıdır demiştir.

Hâfız el-Hâzimî, Kitâbu´l- İ´tibâr´da der ki: "Ulema şu hususta ittifak etmiştir: "Bir kimsenin ezan, bir başkasının da ikâmet okuması câizdir. Ancak "ikisini de aynı şahsın yapması mı, yoksa ayrı ayrı şahısların yapması mı evladır?" meselesinde ihtilaf edilmiştir. Çoğunluk: "Arada fark yoktur, esas olan bu hususta genişlik ve ruhsattır" demiştir. Bu görüşte olanlar arasında İmam Mâlik ve Ebû Hanîfe ile Hicaz ve Kûfe ulemasının ekseriyeti vardır."

İmam Şâfiî ve Ahmed İbnu Hanbel´in bunu mekruh addettiği rivayet edilmiştir.[215]



ـ6ـ وعن سماك بن حرب قال: ]كانَ بَِلٌ يُؤَذِّنُ إذَا دَحَضَتِ الشّمْسُ فََ يُقِيمُ حَتَّى يَخْرُجَ النّبىُّ #. فَإذَا خَرَجَ أقَامَ الصََّةَ حِينَ يَرَاهُ[. أخرجه مسلم واللفظ له، وأبو داود والترمذي .



6. (2469)- Simak İbnu Harb anlatıyor: "Bilâl, güneş (öğlede, batı cihetine) kayınca ezan okurdu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) odasından çıkıncaya kadar ikâmet getirmezdi. Odasından çıkınca, O´nu görür görmez ikâmet getirirdi."[216]



ـ7ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كانَ لرسولِ اللّهِ # مُؤَذِّنَانِ، بَِلٌ وَابْنُ أُمِّ مَكْتُومٍ ا‘عْمَى[. أخرجه مسلم وأبو داود.



7. (2470)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın iki müezzini vardı: Biri Bilâl diğeri İbnu Ümmi Mektûm el-A´mâ."[217]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, bir mescidde iki müezzinin istihdam edilebileceğini ifade eder. Mamafih cami ve cemaatin durumuna ve duyulan ihtiyaca göre daha fazla sayıda müezzin istihdamı da câizdir. Nitekim Hz. Osman ihtiyaç artınca dört adet müezzin tayin etmiştir. Şâfiîlere göre, müezzinlerden biri tanyeri ağarmadan ezan okur, tıpkı Bilâl gibi, diğeri de tanyeri ağardıktan sonra okur, tıpkı İbnu Ümmi Mektûm gibi.

Nevevî´ye göre müezzinin birden fazla olması halinde hepsinin bir defada değil, ayrı ayrı okuması efdaldir. Cami büyükse her biri bir köşede okur, küçükse hepsi beraber, aynı anda okuyabilirler. Vakit olduğu takdirde sıra ile hepsinin ayrı ayrı okuması müstehabtır. Beraber okumak cemaate hoş gelmeyecek olursa bir tanesi okur. İhtilaflar kur´a ile halledilir.

İkâmet´e gelince, bunu bir tanesi yapar. İkâmet, ezanı ilk okuyanın hakkıdır. Müezzinler hep bir ağızdan ezan okumuşsa ikâmeti biri getirir. İhtilaf olursa kur´a çekerler. Cami büyük olur, ihtiyaç da duyulursa iki müezzin ikâmet okuyabilir. Bu cevaz hem Şâfiî ve hem de Hanefî mezhebi için mevzubahistir. Vazifeli müezzin varsa onun öncelik hakkı vardır. Cemaatten biri erken davranıp ikâmet getirecek olsa da yeterlidir.

2- İbnu Ümmi Mektûm âmâ bir zattır. Şu halde âmânın müezzinlik yapması câizdir.

3- Hz. Âişe, İbnu Ümmi Mektûm´u âmâ diyerek tavsif etmiştir. Âlimler bu tavsiften hareketle, kişiyi tarif etmek gibi meşru bir maksadla, kusuruyla zikretmenin câiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır. Şu halde, böylesi bir tavsif, haram olan "gıybet"e girmez.[218]



ـ8ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولَ اللّهِ # لِبَِلٍ: إذَا أذَّنْتَ فَتََرَسَّلْ، وَإذَا أقَمْتَ فَأحْدِرْ، وَاجْعَلْ بَيْنَ أذَانِكَ وَإقَامَتِكَ قَدْرَ مَا يَفْرُعُ اكِلُ مِنْ أكْلِهِ، وَالشّارِبُ مِنْ شُرْبِهِ، وَالمُعْتَصِرُ إذَا دَخَلَ لِقَضَاءِ حَاجَتِهِ. قالَ: وََ تَقُومُوا حَتَّى تَرَوْنِى[. أخرجه الترمذي.»المُعْتَصِرُ« الذي يريد أن يأتى الغائط لقضاء حاجته.



8. (2471)- Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bilâl (radıyallâhu anh)´e:

"Ezan okuduğun zaman ağır ağır oku. İkâmet getirdiğin zaman da peş peşe serî oku. Ezanla ikâmetin arasına, yemek yiyenin yemeğinden, içenini içmesinden, üzerine sıkışarak helaya girmiş olanın heladan fâriğ olacağı bir zaman fasılası koy " diye talimat verdi. Şunu da ilave etti: "Beni görünceye kadar da (ikâmet için) kalkmayın."[219]