๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 28 Nisan 2010, 13:26:32



Konu Başlığı: Namazla ilgili hadisler-1 devami 10
Gönderen: Sümeyye üzerinde 28 Nisan 2010, 13:26:32
AÇIKLAMA:



1- Yukarıda kaydedilen hadisler, namaz için Fatiha´nın gereği üzerinde durmaktadır. Resûlullah mükerrer emirleriyle, uyarılarıyla namazda Fatiha okunmasını emir buyurmuşlardır. Bu hadislerden âlimler, büyük çoğunluğuyla, "Âciz kimse dışında herkese Fatiha okumasının vâcib olduğu, başka bir sûrenin okunması onun yerine tutamayacağı" hususunda ittifak etmiştir. Bu görüşü temsil eder cumhûr-u ulema meyanında İmam Şâfiî ve Mâlik´in de ismi geçer.

Ebû Hanîfe ve bazı âlimler ise, Fatiha´sız da namazın sahih olabileceği, zîra sıhhat için sadece Kur´ân´dan âyet okumanın vâcib olduğuna hükmetmişlerdir. Bu hükme giderken 2532 numarada kaydedilen hadise dayanırlar. Zîra bu hadiste Fatiha değil, Kur´ân´dan bir parça şart koşulmaktadır. Ayrıca 2531 numaralı hadiste geçen noksan (hıdâc) tabirini de te´vil ederler: "Fatihasız namaz noksandır" demek, "Bâtıldır" demek değildir. Noksan namaz câizdir." Hemen belirtelim ki bu görüş sahipleri de Fatiha´nın gereğini inkar etmiş olmuyorlar. İstisnaî de olsa bazı hallerde Fatiha´nın okunmadığı durumlarda namazın câiz olup olmayacağı meselesinde "câiz olur" demişlerdir. Onlar da normal durumda Fatiha´nın şart olduğunu söylerler.

2-Yukarıdaki hadislerde ve bilhassa 2533 numaralı hadiste bir başka husus daha problem olarak karşımıza çıkmaktadır: Sadece Fatiha yeterli midir, zammı sûre de vâcib midir? İşaret ettiğimiz hadiste Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) mesele üzerine Resûlullah´tan kaydettiği fetva ile Fatiha´dan başka bir şey okumanın vâcib olmadığını, dileyenin ihtiyarî olarak okuyabileceğini, okumasının fazîletli, sevablı bir amel olduğunu ifade etmektedir. Zamm-ı sûre denen Fatiha dışı bir şey okumanın vâcib olmadığı hususunda âlimlerin icmaından bile bahseden olmuştur. Ancak Kurtubî´nin bu iddiası, gerçeği ifade etmiyor. Zîra bir kısım başka rivâyetlere dayanan Hanefî âlimler, farz namazların ilk iki rek´atlarında, Fatiha´dan sonra başka sûre veya onun yerine kâim olacak âyet(ler)in okunmasını vâcib addetmişlerdir. Teferruâtı müteâkiben zikredeceğiz.[322]



ـ8ـ وعن أبى سعيد رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أُمِرْنَا أنْ نَقْرَأ بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَمَا تَيَسَّرَ[. أخرجه أبو داود .



8. (2534)- Ebû Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "(Namazda) Fatiha sûresi ile kolaya gelen bir miktar (Kur´ân âyetin)i okumakla emrolunduk."[323]



ـ9ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]مَنْ صَلَّى رَكْعَةً لَمْ يَقْرأ فِيهَا بِأُمِّ القُرآنِ فَلَمْ يُصَلِّ إَّ أنْ يَكُونَ وَرَاءَ ا“مَامِ[. أخرجه مالك والترمذي .



9. (2535)- Hz. Câbir (radıyallâhu anh) demiştir ki: "Kim Fatiha´yı okumadan bir rek´at namaz kılarsa, imamın arkasında bulunmadığı takdirde, namaz kılmış sayılmaz."[324]



AÇIKLAMA:



1- Bu iki rivâyetten birincisi, namazın sıhhati için Fatiha ile birlikte Kur´ân´dan bir miktar daha okunmasının gereğine dikkat çekerken, ikinci rivâyet imama uyan kimseyi kırâatten muaf tutmaktadır. Mevzu ile ilgili bazı teferruâtı şöyle sıralayabiliriz:

* Kırâat´i, âlimler "Kişinin kendi işiteceği kadar diliyle telaffuz etmesi" diye tarif ederler. Şu halde âyetin mânasını zihnen düşünmek, aklen tefekkür etmek kırâat sayılmaz. Kırâatte bulunması yasaklanmış olan cünüb, hayızlı veya nifaslı kadınların zihnen âyet tefekkürleri yasak olmadığı gibi, namaz kılan kimsenin fiilen telaffuz etmedikçe zihninden âyetin mânalarını mülahaza etmesi de kırâat sayılmamıştır, âlimlerin görüşü budur.

* Namazda Fatiha´nın okunması İmam Şâfiî, Mâlik ve Ahmed İbnu Hanbel´e göre farz Ebû Hanife´ye göre vâcibtir. Ebû Hanife Kur´ân´dan bir miktarın okunmasını farz anlamıştır. Bu miktar, ona göre kısa da olsa bir âyettir. Ebû Hanife´den bir ikinci kavil ile, İmameyn´e (İmam Muhammed ve Ebû Yûsuf) göre, bu miktar kısa üç âyet veya böyle üç âyet miktarında uzun bir âyettir.

* Farz olan kırâat, Ebû Hanîfe´ye göre:

* Nafile namazların her rek´atinde,

* Vitir namazının her rek´atinde,

* İki rek´atli farzların her rek´atinde.

* Dört veya üç rek´atli namazların lalettâyin iki rek´atinde farzdır. Dört veya üç rek´atli namazlarda farz olan kırâatin ilk iki rek´atinde olması vacibtir.

* Üç ve dört rek´atli farzların üçüncü ve dördüncü rek´atlerinde kırâat câizdir, tesbîh veya üç tesbîh miktarı sükût da câiz ise de kırâat efdaldir. Kırâatte bulunulduğu takdirde Fatihayı şerîfenin okunması sünnettir.

2- Sadedinde olduğumuz Ebû Saîd (radıyallâhu anh) hadisinde mevzubahis edilen Fatiha´ya ilave edilecek başka âyet(ler) meselesine gelince buna bazan zamm-ı sûre de denmektedir. Bu da vâcibtir. Şöyle ki:

* Farz namazların ilk iki rek´atinde,

* Vitir namazının her rek´atinde,

* Nafile namazların her rek´atinde, bir sûre veya sûreye muâdil bir miktar âyet-i kerîmenin Fatiha´ya ilaveten okunması Ebû Hanîfe´ye göre vâcibtir. Diğer üç imama [yani Şâfiî, Mâlik, Ahmed (rahimehümullah) göre sünnettir.

3- NOT:

1) Bir harften veya bir kelimeden ibaret âyetlerin okunması, farz olan kırâat´in yerini tutmayacağı hususunda ittifak edilmiştir. Bir harflik âyet´e örnek ن (nûn); kelimeye örnek, مُدْهَامَّتَانْ (müdhâmmetân)´dır.

2) Bir âyetten başkasını okumaya müktedir olmayan âciz,[325] İmâm-ı Âzam´a göre, o âyeti bir kere okursa yeterlidir.

Ebû Yûsuf ve Muhammed´e göre üç kere tekrar etmesi gerekir. Üç âyet okuyabilen kimsenin tek âyeti üç kere okuması İmameyn´e göre de câiz değildir. Eimme-i selâse, Fatiha´nın okunmasını "farz" kabul ettikleri için, bu mesele sadece Hanefîler arasında mevzubahistir.[326]



ـ10ـ وعن وائل بن حُجر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَمِعْتُ رسولَ اللّه # قَرَأ غَيْرِ المَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وََ الضَّالِّينَ. فقَالَ: آمِين، وَمَدَّ بِهَا صَوْتَهُ[.وفي رواية: ]رَفَعَ بِهَا صَوْتَهُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .



10. (2536)- Vâil İbnu Hucr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın gayri´lmağdûbi aleyhim ve lâ´ddâllîn´i okuyunca âmîn dediğini ve bunu söylerken sesini uzattığını işittim."

Bir başka rivâyette şöyle gelmiştir. "...Bunu söylerken sesini yükselttiğini işittim."[327]



ـ11ـ وعن بل رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ قالَ يَا رسُولَ اللّهِ َ تَسْبِقْنِى بِآمِينَ[. أخرجه أبو داود .



11. (2537)- Hz. Bilâl (radıyallâhu anh)´in söylediğine göre, Aleyhissalâtu vesselâm´a: "Ey ALLAH´ın Resûlü! âmîn´de beni geride bırakma!" demiştir."[328]



AÇIKLAMA:



1- Müteakip iki hadiste (2538 ve 2539) görüleceği üzere, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Fatiha sûresini okuyunca, ister imama uymuş olalım, isterse münferiden namazımızı kılalım, âmîn demeyi emretmekte ve buna teşvik buyurmaktadır. Bu iki rivâyetten birincisinde bizzat Aleyhissalâtu vesselâm´ın âmîn dediğini görmekten başka bunun söyleniş âdabını da öğrenmekteyiz: Âmîn derken ses biraz yükseltilecek ve uzatılacaktır.

Bundan, baştaki elifin uzatılması anlaşıldığı gibi sesin cehrî olacak şekilde yükseltilmesi de anlaşılmıştır. Nitekim bazı rivâyetlerde ön saftakilerin duyacak şekilde yükseltildiğini ve bütün cemaatin buna iştirak ettiğini iştirak ettiğini tasrîh eder:

حَتَّى يَسْمَعَهَا الصَّفُّ اَْوَّلُ فَيَرْتَجُّ بِهَا الْمَسْجِدُ

Bu rivâyetleri esas alan bir kısım fakihler -ki Şâfiî, Ahmed ve İshak bunlardandır- âmîn derken musallinin sesini hafif yükseltmesinin sünnet olduğuna hükmetmiştir.

Ebû Hanîfe ve bir kavlinde İmam Mâlik, âmîn´in cehrî değil, sırrî olmasına hükmetmişlerdir. Bunlar, Ahmed İbnu Hanbel, Ebû Ya´la ve Hâkim tarafından tahric edilen bir rivâyete dayanırlar. Yine Vâil İbnu Hucr mahreçli olan bu rivâyetler üzerine, hadis ulemasının münâkaşaları mevsubahis ise de, teferruat gayemizin dışında kalır.

2-İkinci hadiste (2537) geçen Hz. Bilâl´in sözüne gelince, şârihler bunu açıklamada biraz zorlanmaktadır. Hattâbî şu açıklamayı yapar: "Derim ki, hadisin mânası muhtemelen şöyledir: Bilâl de, (Resûlullah´a uymuş olmasına rağmen namazda) Fatiha suresini, -rek´atteki- iki sekteden birincisinde okumakta idi. Ancak, Fatiha´nın kırâatini tamamlamadan Aleyhissalâtu vesselâm Fatiha´yı tamamlayıp âmîn demekte idi. Bu sebeple Bilâl Resûlullah´a rica ederek, kendi kırâatini tamamlayacak kadar bir tehir taleb etmiştir, ta ki kendi âmîn´i, Resûlullah´ın âmîn´i ile aynı zamana rastlasın ve böylece Aleyhissalâtu vesselâm´ın mazhar olacağı berekete kendisi de mazhar olsun. Doğruyu ALLAH bilir."

Hattâbî, bazı âlimlerin de şu te´vilde bulunduklarını kaydeder: "Bilâl, ezan okuduğu aynı yerden ikâmet okumakta idi. Burası da safların gerisindeydi. Kad kâmeti´s-Salât der demez, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hemen iftitah tekbirini alarak namaza başlamakta, böylece Bilâl kıraate yetişmekte gecekmekte idi. Bunun üzerine Resûlullah´a başvurarak kırâat ve âmîn´e yetişecek kadar mühlet tanıması talebinde bulundu."

Beyhakî´nin bir rivâyetine göre, Ebû Hüreyre benzer bir teklifi Mervân´a yapmıştır. Zîra Ebû Hüreyre, Mervân´a müezzinlik yapmakta idi. Bu hadis, daha veciz olarak Buhârî´nin tâlikleri arasında وَكَانَ اَبُو هُرَيْرَةَ يُنَادِى اْ“ِمَامَ َ تَفُتْنِى بآمِينَ "Bana âmîn´i kaçırtma" şeklinde yer alır. İbnu Hacer´in Beyhakî´den naklettiği daha açık rivâyete göre, Ebû Hüreyre´nin bu talebten gayesi namazda imamla birlikte âmîn diyebilmektir: "Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) Mervân´a müezzinlik yapıyordu. Ona, kendisinin safa girmiş olduğundan emin oluncaya kadar ve lâ´ddâllîn demekte acele etmemesini şart koştu." İbnu Hacer devam eder: "Sanki Ebû Hüreyre ikâmet okumak ve safların düzeltmesiyle meşguldür, Mervân da, Ebû Hüreyre´nin "âmîn´de beni geride bırakma" mânasında "âmîn´i bana kaçırtma" diye tembih etmesi buna binaendir."

Ebû Hüreyre´nin, Bahreyn´de müezzinlik ettiği sırada aynı tembîh´i imamlık yapan el-Alâ İbnu´l-Hadramî´ye de yaptığına dair rivâyetler gelmiştir.

3-Hanefîler, sadedinde olduğumuz hadisten hareket ederek, müezzin daha ikâmeti tamamlamadan, imamın namaza başlaması gerektiğine hükmetmiştir.[329]



ÂMÎN DEMENİN FAZİLETİ


ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رَسولَ اللّهِ # قالَ: إذَا أمَّنَ ا“مَامُ فَأمِّنُوا، فإنَّهُ مَنْ وَافَقَ تَأمِينُهُ تَأمِينَ المََئِكَةِ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ. قال ابن شهاب: وَكانَ رسولُ اللّهِ #: يَقُولُ: آمِينَ[. أخرجه الستة .



1. (2538)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İmam âmîn deyince siz de âmîn deyin. Zîra kimin âmîn´i meleklerin âmîn´ine tevâfuk ederse geçmiş günahları affedilir."

İbnu Şihâb der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) âmîn derdi."[330]



ـ2ـ وفي أخرى للبخارى: ]إذَا أمَّنَ الْقَارِئُ فَأمِّنُوا فَإنَّ المََئِكَةَ تُؤَمِّنُ، فَمَنْ وَافَقَ تَأمِينُهُ تَأمِينَ المََئِكَةِ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ[ .



2. (2539)- Buhârî´de diğer bir rivâyette şöyle gelmiştir: "Kârî (okuyucu) âmîn deyince siz de âmîn deyin. Zîra melekler "âmîn" der. Kimin âmîn´i meleklerin âmîn´ine tevâfuk ederse geçmiş günahları affedilir."[331]



AÇIKLAMA:



1- Âmîn, duâdan sonra cumhura göre "Kabul et ALLAH´ım" mânasında söylenen bir kelimedir. Âmin´in mânası hususunda çeşitli başka yorumlar da yapılmıştır. "Böyle olsun", "Cennetten bir derecedir, söyleyene verilmesi vacib olur", "ALLAH´ın isimlerinden biridir" vs.

Bu kelimenin Arapçaya İbrânîceden ve Süryânîceden geçtiği de söylenmiştir.

2- "İmam´ın te´minde bulunması"nın (âmîn demesinin) mânası için şunlar söylenmiştir:

* İmam da "âmîn" der, hadisin zâhiri bunu ifade eder.

* İmam duâ edince yani "Fatiha´yı İhdinâ´dan sonuna kadar okuyunca" demektir, zira te´min duâdır.

* "İmam, âmîn´i dileme yerine gelince" demektir. Bu yer ve la´ddâllîn kelimesidir, yani Fatiha´nın sonu.

Birinci olarak kaydedilen mâna zahire uygun olduğu için öncelikle bu esas alınmıştır ve bundan hareketle, imamın da âmîn demesinin meşruiyetine istidlal edilmiştir. Ancak İmam Mâlik iki kavlinden birinde: "İmam cehrî kırâatta âmîn demez" demiştir. Bir başka rivâyette cehrî ve sırrî ayırımı yapmadan mutlak bir ifade ile "İmam demez" demiştir.

Görüldüğü üzere bu hususta teferruâta müteallik bazı münâkaşalar vardır, ancak mevzumuz açısından ehemmiyetsiz.

3- Şurası kesin ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mükerrer hadislerinde mü´minleri Fatiha okuyunca -namaz içinde olsun, namaz dışında olsun- âmîn demeye teşvik etmiştir. Şu hadislerde olduğu gibi: اِذَا قَالَ اِْمَامُ وََ الضَّالِّينْ فَقُولُوا: آمِينِ فَاِن َّالْمَلئِكَةَ تقُولُ: آمِين إِنِ اْ“ِمَام يَقُولُ آمِين "İmam ve lâ´ddâllîn deyince siz de âmîn deyin zira imam âmîn derse, melekler de âmîn derler." مَا حَسَدَتْكُمِ الْيَهُو دُ عَلَى شَىْءٍ مَا حَسَدَتْكُمْ عَلَى السََّمِ وَالتَّأْمِينِ demeniz için kıskandıkları kadar başka hiçbir şey için kıskanmazlar." َ يَجْتَمِعُ مَ‘ٌ فَيَدْعُو بَعْضُهُمْ وَيُؤْمِنُ بَعْضُهُمْ اَِّ اَجَابَهُمُ اللّهُ تَعَالَى

"Bir grup bir araya gelir, bir kısmı duâ eder, diğer kısmı da âmîn derse ALLAH Teâla, mutlaka onlara icâbet eder."

4- İkinci hadiste (2539) geçen kârî, "imam" demektir. Ancak kârî ile daha umumî mânada herhangi bir Fatiha suresini okuyan kimsenin kastedilmiş olabileceği de kabul edilmiştir. Çünkü, mutlak olarak âmîn demeye teşvik eden hadisler mevcuttur. Nitekim yukarıda kaydettiğimiz ikinci ve üçüncü hadis buna bir örnektir.[332]



NAMAZDA OKUNAN SÛRE


ـ1ـ عن أبى بُردة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رَسولُ اللّه # بَقرأُ في صََةِ الْغَدَاةِ مَا بَيْنَ السِّتِّينَ إلى المِائَةِ[. أخرجه النسائِى .



1. (2540)- Ebû Bürde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabah namazında altmışyüz arasında âyet okurdu."[333]



ـ2ـ وعن عمرو بن حُريث رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَمِعْتُ رَسولَ اللّه # يَقْرأُ في الْفَجْرِ إذاَ الشَّمْسُ كُوِّرَتْ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائى، واللفظ له .



2. (2541)- Amr İbnu Hureys (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sabah namazında İza´şşemsu küvviret sûresini okuduğunu işittim."[334]



ـ3ـ وعن عبداللّه بن السائب رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]صَلّى لَنا رَسولُ اللّه # الصُّبْحَ بِمَكَّةَ فَاسْتَفْتَحَ سُورَةَ المُؤمِنينَ حَتَّى إذَا جَاءَ ذِكْرَ مُوسى وَهرُونَ أوْ ذِكْرُ عِيسى شك الراوى أخَذَتْهُ سَعْلَةٌ فَرَكَعَ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي، وهذا لفظ البخارى، لكنه أخرجه تعليقاً .



3. (2542)- Abdullah İbnu Sâib (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize Mekke´de sabah namazı kıldırdı. Mü´ minûn sûresini kırâat buyurarak namaza başladı. Hz. Musa ve Harun´un zikrine gelince -veya Hz. İsâ´nın zikrine, râvi burada tereddüt etti. Resûllullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı bir öksürük tuttu, hemen rükûya gitti."[335]



AÇIKLAMA:



1-Bu rivâyet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın namaz esnasında sûreyi yarıda kestiğini ifade etmektedir. Bunu esas alan bir kısım âlimler: Hadiste kırâati yarıda kesmeye ve sûrenin sadece bir kısmını okumaya cevaz vardır" demiştir. İmam Mâlik´e göre bu mekruhtur. Bazı âlimler sûre içerisinde Hz. Musa ve Hz. Harun´la ilgili zikir, âyet ortasında olması sebebiyle, namazda âyetin de kesilebileceğini söylemiştir. Bunun mekruh olduğunu da söyleyenler olmuş ise de kerâhete delâlet edecek bir karîne gösterememişlerdir. Buna karşılık cevaz ifade eden deliller çoktur. Ancak şunu ada kaydedelim ki -Nevevî´nin belirttiğine göre- uzun bir sûreden yarım okumaktansa kısa bir sureyi tam okumak efdaldir. Çünkü, okuyan için müstehab olanı, birbiriyle irtibatlı olan kelâmın başından başlayıp sonunda durmasıdır. Uzun sûrelerden irtibatlı kısımları herkes bilemez. Öyle ise irtibatsız bir yerde durmaktan kaçınabilmek için kısa bir sureyi tam okumak mendubtur.

2- Hadisten, ayrıcagalebe çalması halinde- öksürüğün namazı bozmayacağı hükmü de çıkarılmıştır. İbnu Hacer: "Öksürük geldiği zaman kırâatı terketmek, öksürerek kırâate devam etmekten evlâdır, hatta uzun okunması efdal olan namazlarda kırâat hafifletilmiş bile olsa" der.[336]



ـ4ـ وعن جابر بن سَمرُة رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رسولَ اللّهِ #: كَانَ يَقْرأ في الْفَجْرِ بِقَاف وَالْقُرآنِ المَجِيدِ وَنَحْوِهَا، وَكَانَتْ صََتُهُ إلى التَّخْفِيفِ[. أخرجه مسلم .



4. (2543)- Câbir İbnu Semüre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabah namazında Kâf ve´l-Kurâni´l-Mecîd ve benzeri bir sûre okurdu. Aleyhissalâtu vesselâm diğer namazları hafif kıldırırdı."[337]



AÇIKLAMA:



1- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in sabah namazlarında kırâatı uzun tuttuğunu, diğer vakitleri ise kısa tuttuğunu ifade eden rivâyetler sayıca çoktur. Bu rivâyetler onlardan birkaçıdır. Son rivâyette geçen kıraati hafif tutma tabiri, az miktarda âyet okunarak kırâatin uzatılmaması, kısa tutulması mânasına gelir.

2- Bu konuda vârid olan - ki bir kısmı daha, müteakiben kaydedilecektir- hadisler gözönüne alınınca Hz. Peygamber´in şartlara göre namazların kıraatini uzun veya kısa tuttuğu anlaşılır. Buna binâen Hanefîler cemaatte ağır gelmeyeceğini bildiği takdirde imamın, kırâatı uzatılmasını "sünnet" kabul etmişlerdir.

Şâfiîlere göre, kırâatin uzamasına razı olduğunu cemaat açıkça bildirirse imamın uzatması sünnettir. Sadece cuma sabahı, cemaatın rızasına bağlı olmadan kırâatin uzaması sünnettir.

Mâlikîler, bazı şartlarla kırâatin uzatılmasını mendub addederler: Cemaat sınırlı olacak, çok kalabalık olmayacak, cemaat uzun kırâata rızasını söylemeli veya halinden anlaşılmalı; kıraatın uzamasına tahammül edecekleri anlaşılmalı, cemaatte özürlü hiçbir kimsenin olmadığı bilinmeli veya tahmin edilmelidir. Bu şartlardan biri eksik olursa kısa tutulması efdaldir.

3- Beş vakit namazda okunacak miktar her vakte göre farklı kabul edilmiştir. Âlimler şöyle derler: "Sünnet olan şudur:

* Sabah ve öğle namazlarında tıvâlu´lmufassal (uzun) sureler okunur. Sabah öğleden daha uzun tutulur.

* İkindi ve yatsıda evsat (orta uzunlukta) sûreler okunur.

* Akşamda kısa sûreler okunur.

* Yolculuk, hastalık gibi bir özür olursa, sabah ve öğlede de kısa okunabilir. Hiçbir özür yokken sabahı kısa okumak mekruhtur."

Bunun hikmeti de şöyle açıklanmıştır: "Sabahın ve öğlenin uzun olması bu iki namazın uyku sebebiyle gaflet vakitlerinde bulunmasından ileri gelir: Sabah gecenin sonuna rastlar, öğle de kaylûle denen gündüz uykusu anına rastlar. Bunlarda kırâat uzun yapılır, tâ ki, gaflet ve benzeri bir sebeple geciken kimse böylece namaza yetişsin. İkindi böyle değildir. Çalışanların yorgunluk anında kılınmaktadır, bu sebeple daha kısa tutulur. Akşam dar vakte rastlar, bu sebeple daha da hafif olmasına ihtiyaç duyulur. Ayrıca oruçluların iftarlarını bir an önce açma ihtiyaçları da mevzubahistir. Yatsı ise, uyku ve uyuklamanın galebe çaldığı bir âna rastlar, ancak vakti geniştir, bir bakıma ikindiye benzer."

4- Uzun ve kısa sûreler hakkında ulemâ ihtilaflıdır. Hanefîler Hucurât suresinden Bürûc sûresine kadar olanlara "uzun", Bürûc´tan Beyyine´ye kadar olanlara "orta"; Beyyine´den Nâs suresine kadar olanlara "kısa" demiştir.

Şâfiîler Hucurât -Amme arasındakilere "uzun"; Amme - Vedduha arasındakilere "orta", Vedduha-Nâs arasındakilere "kısa" derler.

Mâlikîler ve Hanbelîler başka sûreler üzerinde dururlar.

5-Son olarak şu noktayı da belirtelim: Sahiheyn´de[338] gelen bazı rivâyetler Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın namazı hafif tutmaya özen gösterdiğini ifade eder. Efendimiz´in namazı en hafif kılan kimse olduğu, كَانَ اَخَفَّ belirtilir. Nitekim bir hadislerinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurur: اِنِّى َدْخُلُ فِى الصََّةِ اُرِيدُ اِطَالَتَهَا فَاَسْمَعُ بُكَاءَ الصَّبِىّ فَاَتجَوَّزُ فِى صََتِى مَخَامَةً اَنْ تَفْتَنَّ اُمُّهُ "Ben uzun okumak arzusuyla namaza başlarım. Ancak kulağıma bir çocuk ağlaması gelince annesini huzursuz etmemek için uzun okumaktan vazgeçerim." Nitekim rivâyetler, birinci rek´atte 50-60 âyet okuduğu halde, ikinci rek´atte kulağına gelen çocuk ağlaması sebebiyle en kısa bir sûreyi okuduğuna dair örnekler sunar.

Şu halde belli vakitlerde uzun okumak prensip ise de, içinde bulunulan şartlara göre kısa okumak da efdal olmaktadır.[339]



ـ5ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: ]أنَّ رسُولَ اللّهِ #: كَانَ يَقْرأ في صََةِ الْفَجْرِ يَوْمَ الجُمْعَةِ سُورَةَ الم تنزيل، السجدة، وهَلْ أتى على ا“نْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ، وَأنَّ النَّبىَّ # كانَ يَقْرأُ في صََةِ الجُمُعَةِ سُورَةَ الجُمُعَةِ وَالمُنَافِقِينَ[. أخرجه الخمسة إ البخارى، ولم يذكر الترمذي الفصل ا‘خير منه .



5. (2544)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma günü, sabah namazında Eliflâmmim Tenzîl es-Secde, ve Hel etâ alâ´l-insânî hînun mine´ddehr sûrelerini okurdu. Yine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma namazında Cuma ve Münâfikûn surelerini okurdu."[340]



ـ6ـ وعن عروة: ]أنَّ أبَا بَكْرٍ الصديقَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: صَلّى الصُّبْحَ فقَرَأَ فِيهَا بِسُورَةِ الْبَقَرَةِ في الرَّكْعَتَيْنِ كِلتََيْهِمَا[. أخرجه مالك .



6. (2545)- Urve (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Ebû Bekr es-Sıddîk (radıyallâhu anh) sabah namazını kıldırdı. Namazın her iki rek´atinde Bakara sûresini okudu."[341]



ـ7ـ وعن الفُرَافِصة بن عُمير الحنفي قال: ]مَا أخذتُ سُورَةَ يُوسُفَ إَّ مِنْ قِرَاءَةِ عُثْمَانَ بن عَفّان رَضِيَ اللّهُ عَنْه إيَّاهَا في صََةِ الصُّبْحِ مِنْ كَثْرَةِ مَا كانَ يُرَدِّدُهَا[. أخرجه مالك .



7. (2546)- Fürâfisa İbnu Umeyr el-Hanefî der ki: "Ben Yûsuf sûresini, Osman İbnu Affân (radıyallâhu anh)´ın sabah namazlarındaki kırâatinden öğrendim. Çünkü o, bu sûreyi çok sık okurdu."[342]



ـ8ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ قَرَأ في ا‘ولى مِنَ الصُّبْحِ بِأرْبَعِينَ آيَةً مِنَ ا‘نْفَالِ، وفي الثَّانِيَةِ بُسُورَةٍ مِنَ المُفَصَّلِ[. أخرجه رزين .



8. (2547)- İbnu Mes´ud (radıyallâhu anh)´dan anlatıldığına göre, sabah namazının birinci rekatinde Enfâl´den kırk âyet kadar, ikinci rek´atinde ise mufassal sûrelerden birini okumuştur."[343]



ـ9ـ وعن عامر بن ربيعة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]صَلَّيْنَا وَرَاءَ عُمَرَ بنِ الخَطّابِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه الصُّبْحَ فَقَرأ فِيهَا بِسُورةِ يُوسُفَ وَسُورَةِ الحَجِّ قِرَاءَةً بَطِيئَةً. قىلَ لَهُ: إذاً لَقَدْ كانَ يَقُومُ حِينَ يَطْلُعُ الْفَجْرُ؟ قالَ أجَلْ[. أخرجه مالك .



9. (2548)- Âmir İbnu Rebî´a (radıyallâhu anh) demiş ki: "Hz. Ömer İbnu´l-Hattâb (radıyallâhu anh)´ın arkasında sabahı kıldık. Namazda Yusuf ve Hacc surelerini ağır bir kırâatle okudu.

Bunun üzerine Âmir´e: "Öyleyse fecir doğarken namaza başlamış olmalıdır" dendi. O da: "Evet!" diye cevap verdi."[344]



ـ10ـ وعن معاذ بن عبداللّه الجُهَنى ]أنَّ رَجًُ مِنْ جُهَيْنَةَ أخْبَرَهُ أنَّهُ سَمِعَ رسولَ اللّهِ # قَرَأ في الصُّبْحِ إذَا زُلْزِلَتِ في الرَّكْعتَيْنِ كِلْتَيْهِمَا، فََ أدْرِى أنَسِىَ أمْ قَرَأ ذلِكَ عَمْداً[. أخرجه أبو داود .



10. (2549)- Muâz İbnu Abdillah el-Cühenî anlatıyor: "Cüheyne kabilesine mensup bir zât bana: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sabah namazının her iki rek´atinde de İzâ zülzilet sûresini okuduğunu işittim, bilmiyorum unutarak mı böyle yaptı, bilerek mi okudu" dedi."[345]