๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 27 Nisan 2010, 10:18:52



Konu Başlığı: Lian
Gönderen: Sümeyye üzerinde 27 Nisan 2010, 10:18:52
Lian





LİAN BÖLÜMÜ
(Bu bölümde iki fasıl vardır)
BİRİNCİ FASIL
LİAN´IN AHKÂMI
İKİNCİ FASIL
ÇOCUGUN İLHAKI VE NESEB İDDİASI
KÂFE


UMUMÎ AÇIKLAMA


Lian kelimesi, kovma, uzaklaştırma, nefret gibi manalara gelen la´n kökünden gelir. Aynı kökten olmak üzere dilimizde lanet, tel´in gibi kelimeler mevcuttur. Aynı kökten telaun, birbirine lanet okumak, sövüşmek manasına gelir.

Fıkıh ıstılahı olarak lian, "yemin ile müekked la´n ve gazab lafızlarına mekrun olarak karı ile koca tarafından, belli bir şekil çerçevesinde yapılan dörder şehadete" denir. Yani koca, karısına zina suçunu isnad ederse fakat şahid getiremezse, bu isnad ve ithamını hakimin huzurunda, belirtildiği şekilde dört kere yemin ederek tekrar eder. Kadın da bu ithamı, yemin ederek ve yalancı olduğu takdirde Allah´ın lanet ve gazabının üzerine olmasını dileyerek dört kere reddeder. Bu şekilde cereyan eden hadiseye lian denir. Lian hadisesi karısına zina isnadında bulunan koca hakkında hadd-i kazf denen bir "ağır ceza"nın yerine geçer. Kadın hakkında da -yine İslam´ın en ağır suçlarından biri olan- hadd-i zinanın yerine geçer.

Lian sonunda karı ile koca boşanır. Koca kazf cezasından, kadın da zina cezasından kurtulur.

Istılahat-ı Fıkhiye Kamusu´nda Ömer Nasuhi Bilmen bu yeminleşmeyi şöyle anlatır:

"Bir kimse, zevcesine hem zina isnadı ve hem de çocuğunun nesebini nefy suretiyle kazfde bulunmuş, mesela "sen zaniyesin, bu doğurduğun çocuk da benden değildir" demiş olursa şu vecihle lian yapılır:"

Evvela zevc: "Eşhedü billah ben bu zevceye zina isnadında ve çocuğunun nesebini nefy hususunda sadıklardanım" diye dört defa şehadet eder. Beşinci defa da:

"Eğer bu zina isnadında ve bu nesebi nefy hususunda kâziblerden isem üzerime Allah´ın laneti olsun" diye kendisine lanet okur.

Sonra da kadın: "Eşhedü billahi. Bu kocam bana zina isnadında ve çocuğumun nesebini nefy hususunda kâziblerdendir!" diye dört defa şehadet eder. Beşinci olarak da:

"Eğer zevcim bana zina isnadında ve çocuğunun nesebini nefy hususunda sadıklardan ise Allah´ın gazabı üzerime olsun!" der.

Bu vechile mülâaneyi müteakib hakim tarafından beyinlerinin tefrikine (boşanmalarına) karar verilir." [1]



BİRİNCİ FASIL


LİANIN AHKAMI



ـ5314 ـ1ـ عن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]جَاءَ هَِلُ بْنُ أُمَيَّةَ، وَهُوَ أحَدُ الثََّثَةِ الّذِىنَ تَابَ اللّهُ عَلَيْهِمْ رَضِيَ اللّهُ عَنْه. فَجَاءَ مِنْ أرْضِهِ عِشَاءً فَوَجَدَ عِنْدَ أهْلِهِ رَجًُ، فَرَأى ذلِكَ بِعَيْنَيْهِ وَسَمِعَ بأُذَنَيْهِ، فَلَمْ يَهَجْهُ حَتّى أصْبَحَ. فَغَدَا عَلى رَسُولِ اللّهِ # فقَالَ: يَا رسُولَ اللّهِ، إنّى أتَيْتُ أهْلِى عِشَاءً فَوَجَدْتُ عِنْدَهُمْ رَجًُ فَرَأيْتُ بِعَيْنَيَّ وَسَمِعْتُ بِأُذُنَيَّ. فَكَرِهَ رَسُول اللّهِ # مَا جَاءَ بِهِ، وَاشْتَدَّ عَلَيْهِ؛ فنَزَلَتْ: وَالّذِينَ يَرْمُونَ أزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إَّ أنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أحَدِهِمْ أرْبَعُ شََهَادَاتٍ بِاللّهِ إنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ؛ الى قَولِهِ: وَالْخَامِسَةَ أنَّ غَضَبَ اللّهِ عََلَيْهَا إنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ. فَسُرِّيَ عَنْ رَسُولِ اللّهِ # وقَالَ: أبْشِرْ يَا هَِلُ، فَقَدْ جَعَلَ اللّهُ لَكَ فَرَجاً وَمَخْرَجاً. فقَالَ هَِلٌ: قَدْ كُنْتُ أرْجُو ذلِكَ مِنْ رَبِّي تَعالى. فقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أرْسِلُوا إلَيْهَا، فجَاَءَتْ فَتََ عَلَيْهَا رَسُولُ اللّهِ # ا‘يَاتِ، وَذَكَّرَهُمَا، وَأخْبَرَهُمَا أنَّ عَذَابَ اŒخِرَةِ أشَدُّ مِنْ عَذَابِ الدُّنْيَا. فَقَالَ هَِلٌ: واللّهِ لقَدْ صَدَقْتُ عَلَيْهَا. فَقَالَتْ: قَدْ كَذَبْتَ. فَقَالَ #: َعِنُوا بَيْنَهُمَا. فَقِيلَ لِهَِلٍ: اشْهَدْ فَشَهِدَ أرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللّهِ إنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ. فلمَّا كَانَتِ الْخَامِسَةُ قِيلَ لَهُ: يَا هَِلُ! اتَّقِ اللّهَ،

فَإنَّ عَذَابَ الدُّنْيَا أهْوَنُ مِنَ عَذَابِ اŒخِرَةِ، وَإنَّ هذِهِ الْمُوجِبَةُ الّتِي تُوجِبُ عَلَيْكَ الْعَذَابَ. فَقَالَ: واللّهِ َ يُعَذِّبُنِىَ اللّهُ عَلَيْهَا كَمَا لَمْ يَجْلِدْنِى عَلَيْهَا فَشَهِدَ الْخَامِسَةَ أنَّ لَعْنَةَ اللّهِ عَلَيْهِ إنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ. ثُمَّ قِيلَ لَهَا إشْهَدِى. فَشَهِدَتْ أرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللّهِ إنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ. فَلَمَّا كَانَتِ الْخَامِسَةُ قِيلَ لَهَا: اِتَّقِي اللّهَ، فإنَّ عَذَابَ الدُّنْيَا أهْوَنُ مِنْ عَذَابِ اŒخِرَةِ، وَإنَّ هذِهِ الْمُوجِبَةُ الّتِي تُوجِبُ عَلَيْكِ الْعَذَابَ فَتَلَكَّأتْ سَاَعَةً. ثُمَّ قَالَتْ: واللّهِ َ أفْضَحُ قَوْمِي سَائِرَ الْيَوْمِ. فَشَهِدَتِ الْخَامِسَةَ أنَّ غَضَبَ اللّهِ عَلَيْهَا إنْ كَانَ مِنْ الصَّادِقينَ، وَفَرَّقَ # بَيْنَهُمَا وَقَضى أنْ َ يُدْعى وَلدُهَا ‘بٍ وََ تُرْمَى وََ يُرْمَى وَلَدُهَا، وَمَنْ رَمَاهَا أوْ رَمَى وَلَدَهَا فَعَلَيْهِ الْحَدُّ، وَقَضى أنَّهُ َ بَيْتَ عَلَيْهِ لَهَا وََ لِوَلدِهَا قُوتٌ مِنْ أجْلِ أنَّهُمَا يَتَفَرَّقَانِ مِنْ غَيْرِ طََقٍ وََ وَفَاةٍ. وَقالَ #: إنْ جَاءَتْ بِهِ أُصَيْهِبَ أُرَيْصِحَ أُثَيْبِجَ فأتَىءً ا‘لْيَتَيْنِ أحْمَشَ السَّاقَيْنِ فَهُوَ لِهِلٍ وَإنْ جَاءَتْ بِهِ أوْرَقَ جَعْداً جُمّالِيّاً خَدلَّجَ السَّاقِينَ سَابِغَ ا‘لَيَتَيْنِ فَهُوَ لِلّذِى رُمِيَتْ بِهِ. فَجَاءَتْ بِهِ أوْرَقَ جَعْداً جُمّالِيّاً خَدَلَّجَ السَّاقَيْنِ سَابِغَ ا‘لْيَتَيْنِ. فَقَالَ #: لَوَْ ا‘يْمَانُ لَكَانَ لِي وَلَهَا شأنٌ قَالَ عِكْرِمَةُ: وَكَانَ وَلَدُهَا بَعْدَ ذلِكَ أمِيراً عَلى مُضَرَ وَمَا يُدْعَى ‘بٍ[. أخرجه أبو داود بهذا اللفظ، وللستة عن ابن عمر بمعناه.قوله: »فتلكأت« أي تباطأت وتوانت عن اتمام اليمين .

و»ا‘صَيْهيبُ« تصغير أصهب وهو ا‘شقر، وا‘صهب من ا‘بل: ما يخالط بياضه حمرة.و»ا‘رَيْصحُ« تصغير أرْصَحْ بصاد وحاء مهملتين: وهو خفيف لحم ا‘ليتين.و»ا‘ثيبج« تصغير أثبج وهو الناتِىء الثبج، وهو ما بين الكتفين، وجاء بها مصغرة ‘نها صفة لمولود.و»حمَشَ الساقين« دقيقيهما.و»ا‘ورق« ا‘سمر.و»الْجَعْدُ« القصير.و»الجمليُّ« العظيم الخلقة كأنه الجمل في القدّ .



1. (5314)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Allah Teala hazretleri´nin (Tebük Seferi´nden geri kalmaları sebebiyle) tevbelerini kabul edip affettiği üç kişiden biri olan Hilal İbnu Ümeyye (radıyallahu anh) geldi. (Anlattığına göre) tarlasından evine yatsı vaktinde dönmüştü. Hanımının yanında bir adam buldu. Manzarayı gözleriyle görmüş, kulaklarıyla işitmişti. Sabah oluncaya kadar adamı ürkütüp telaşlandırmadı. Sabah olunca doğru Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın yanına gitti.

"Ey Allah´ın Resulü dedi, ben aileme geceleyin dönmüştüm, yanlarında bir adam buldum. Üstelik gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim."

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) getirdiği bu haberden hoşlanmadı, adama karşı sert davrandı. Bunun üzerine:

"Kendi hanımlarına zina isnad eden, ancak, kendisinden başka şahidi bulunmayan kimse ise, doğru söylediğine dair Allah adına yemin ederek dört defa şahitlik eder. Beşinci şahitliğinde ise, eğer yalan söylüyorsa Allah´ın lanetinin kendi üzerine olmasını ister. Kadının Allah adına yemin ederek kocasının yalan söylediğine dair dört defa şahidlik etmesi ve beşinci şahitliğinde, eğer kocası doğru söylüyorsa Allah´ın lanetinin kendi üzerine olmasını istemesi, onun hakkındaki cezayı kaldırır" (Nur 6-9) mealindeki ayet nazil oldu. Vahiy hali Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın üzerinden kalkınca:

"Ey Hilal, müjde! Allah senin için bir kurtuluş ve kurtuluş yolu gösterdi" buyurdular. Hilal:

"Ben Rabbim Teala hazretleri´nden bunu ümid ediyordum!" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Kadına adam gönderin gelsin!" emretti. Kadın geldi. Ayet-i kerimeyi Resulullah ona okudu. İkisine de meselenin ciddiyetini hatırlattı ve ahiret azabının dünyadaki azabtan daha şidetli olacağını haber verdi. Bunun üzerine Hilal:

"Vallahi kadın hakkında doğruyu söyledim!" dedi. Kadın da:

"Hayır yalan söyledin!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

"Aranızda lanetleşin!" emretti. Hilal´e: "Şehadet getir!" dendi. O da doğru söylediğine dair dört kere Allah´a şehadet etti. Beşinci sefer olunca kendisine:

"Ey Hilal, Allah´tan kork, zira dünya azabı ahiret azabından pek hafiftir, senin bu yaptığın, üzerine azabı vacib kılmaktadır!" dendi. O yine:

"Allah´a yemin olsun, ona iftira ediyorum diye bana celde yapılmadığı gibi, Allah da onun sebebiyle bana azab vermeyecektir!" dedi ve "Eğer yalancı ise, Allah´ın laneti üzerine olsun!" diye beşinci kere şehadette bulundu.

Sonra kadına: "Şehadet getir!" dendi. Kadın da: "Hilal yalancıdır" diye dört kere Allah´a şehadette bulundu. Beşinci şehadete sıra gelince, kadına:

"Allah´tan kork, zira dünyadaki azab ahiret azabından hafiftir. Bu yaptığın, üzerine azabı vacib kılmaktadır!" dendi. Kadıncağız bir müddet durakladı: Sonra:

"Kavmimi, geri kalan zamanlarda rezil rüsvay edemem!" dedi ve beşinci defa: "Hilal doğru söyledi ise Allah´ın gazabı üzerime olsun!" diye şehadette bulundu.

Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm aralarını ayırdı. Kadının çocuğunun babasının adıyla çağrılmamasına, kadına zina isnad edilmesine, çocuğa da veled-i zina denmemesine, kim kadına veya çocuğa böyle bir isnadda bulunacak olursa hadd-i kazfe maruz kalacağına hükmetti. Keza bunlar ne boşanma ne de ölüm sebebiyle ayrılmadıkları için Hilal üzerinde, ne kadın için mesken ne de çocuk için nafaka mesuliyeti olmadığına hükmetti. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Eğer kadın kızılımsı, kabaları etsiz, sivri omuzlu, iki kabası sivri, bacakları ince bir çocuk dünyaya getirirse, bu çocuk Hilal´dendir. Eğer esmer, kısa saçı, iri yapılı, iri bacaklı, iri kabalı bir çocuk dünyaya getirirse bu çocuk, zina nisbet edilen şahsa aittir" buyurdular. Gerçekten kadın esmer renkli, kısa saçlı, iri yapılı, iri bacaklı, iri kabalı bir çocuk doğurdu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Eğer (şehadetlerle yapılan) yeminler olmasaydı benimle o kadın arasında mesele olacaktı" buyurdular. İkrime der ki: "Kadının çocuğu bundan sonra Mudar üzerine emîr oldu, tesmiyede babasına nisbet edilmezdi.

Hadisi Ebu Davud bu metnin aynısıyla rivayet etti. Kütüb-i Sitte, İbnu Ömer´den bu manada rivayette bulundular." [Buhârî, Talak 28, Şehâdât 21, Tefsir, Nur 3; Ebu Davud, Talak 27, (2254, 2255, 2256); Tirmizî, Tefsir Nur, (3178).][2]



AÇIKLAMA:



Hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında cereyan eden bir lian hadisesini nakletmektedir. Hadisten anlaşılacağı üzere:

* Mülâane ile boşanan kadına zina nisbet edilemez. Zina nisbet eden, "zaniye" diyen kimseye hadd-i kazf tatbik edilir. Böyle bir kadından doğan çocuğa da veled-i zina denemez. Çünkü, kocanın yeminiyle suç tam olarak sübut bulmuş değildir. Öyle ise burada aslolan "harama düşmemiş olduğu"dur. Sadece lian ile, kadın iffetten çıkmış olmaz. Irzlar, yakin hasıl olmadıkça ayb´a karşı korunmuştur.

* Mülâane ile ayrılmalarda ayrılış boşanma değil, nikahın feshidir. Şafiiye göre, erkek kadına karşı nafaka ve meskenle mükellef olmaz. Ebu Hanife ve Muhammed İbnu´l-Hasan: "Bâin bir boşamadır, iddet boyunca kadın nafaka ve süknâ hakkına sahiptir" demişlerdir.

* Lian yemindir diyenlere bu hadiste delil mevcuttur. İmam Şafii ve cumhur bu görüştedirler. Ebu Hanife, Malik ve bir görüşünde Şafii rahimehümullah lian´ın yemin değil, şehadet olduğunu söylemişlerdir. Fethu´l-Bari´de başka yorumlar da kaydedilmiştir.[3]



ـ5315 ـ2ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما ايضاً قال: ]َعَنَ رَسُولُ اللّهِ # بَيْنَ عُوَيْمِرَ الْعَجَنِِى وَامْرَأتِهِ وَكَانَتْ حُبْلَى[. أخرجه النسائي.



2. (5315)- Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Üveymir el-Aclânî ile hanımı arasında lian uyguladı. Hanımı bu sırada hamile idi." [Nesâî, Talak 36, (6, 171).][4]



ـ5316 ـ3ـ وفي رواية له: ]أمَرَ رَسُولُ اللّهِ # رَجًُ حِينَ أمَرَ الْمُتََعِنَيْنِ أنْ يَتََعَنَا أنْ يَضَعَ يَدَهُ عِنْدَ الْخَامِسَةِ عَلى فيهِ. وَقالَ: إنَّهَا مُوجِبَةٌ[ .



3. (5316)- Yine ona ait bir rivayette: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), birbirine lianda bulunan iki eşe lianlaşmayı teklif ettiği zaman beşinci yeminde, erkeğe elini ağzının üzerine koymasını emretti ve: "Bu (Allah´ın azabını) gerektiricidir!" buyurdu. [Nesâî, Talak 40, (6, 175).] [5]



İKİNCİ FASIL


ÇOCUGUN İLHAKI VE NESEB İDDİASI



ـ5317 ـ1ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: الْوَلَدُ لِلْفِرَاشِ وَلِلْعَاهِرِ الْحَجَرُ[. أخرجه الخمسة إ أبا داود.»العاهرُ« الزاني، وقوله للعاهر الحجر: أي يرمى به إن كان محصنا.وقيل معناه: له الخيبة .



1. (5317)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Çocuk yatağa aittir. Zaniye de mahrumiyet vardır." [Buhârî, Hudud 23, Feraiz 18; Müslim, Rada 37, (1458); Tirmizî, Rada´ 8, (1157); Nesâî, Talak 48, (6, 180).][6]



ـ5318 ـ2ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها: ]أنَّ عُتْبَةَ بْنَ أبِى وَقّاصٍ عَهِدَ الى أخِيهِ سَعْدٍ أنَّ ابنَ وَلِيدَةٍ زَمْعَةَ مِنِّى فَاقْبِضْهُ إلَيْكَ فَلَمَّا كَانَ عَامُ الْفَتْحِ أخَذَهُ سَعْدٌ وَقَالَ: ابْنُ أخِى قَدْ عَهِدَ اليّ فيهِ. وَقَالَ عَبْدُ بْنُ زَمْعَةَ: هُوَ أخِي وَابْنُ وَلِيدَةِ أبي، وُلِدَ عَلى فِرَاشِهِ. فَتَسَاقَا الى النّبِىِّ #. فقَالَ سَعْدٌ رَضِيَ اللّهُ عَنْه يَا رَسُولَ اللّهِ ابْنُ أخِى عَهِدَ اليّ فيهِ، اُنْظُرْ الى شَبَهِهِ. وَقالَ عَبْدٌ: أخِى وابْنُ وَلِيدَةِ أبِي، وُلِدَ عَلى فِرَاشِهِ فَنَظَرَ رَسُولُ اللّهِ # الى شَبَهِهِ، فَرَأى شَبْهاً بَيِّناً بِعُتْبَةَ فَقَالَ: هُوَ لَكَ يَا عَبْدُ بْنَ زَمْعَةَ، الْوُلَدُ لِلْفِرَاشِ، وَلِلْعَاهِرِ الْحَجَرُ. ثُمَّ قَالَ لِسَوْدَةَ بِنْتِ زَمْعَةَ: اِحْتَجِبِي مِنْهُ لِمَا رأى مِنْ شَبَهِهِ بِعُتْبَةَ فَمَا رَآهَا حَتّى لَقِيَ اللّهَ

عَزَّ وَجَلَّ، وَكَانَتْ سَوْدَةُ زَوْجَةَ النّبِيِّ #[. أخرجه الستة إ الترمذي .



2. (5318)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Utbe İbnu Ebi Vakkas, kardeşi Sa´d´a: "Zem´a´nın cariyesinden doğan oğlan bendendir, onu sahiplen" diye vasiyet etmişti. Fetih yılında onu Sa´d yakalayıp: "Bu kardeşimin oğludur, kardeşim onu bana vasiyet etmişti!" dedi. Abd İbnu Zem´a da:

"O, benim kardeşimdir ve babamın cariyesinin oğludur, onun yatağında doğmuştur!" dedi. Problemin halli için Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a koştular. Sa´d (radıyallahu anh):

"Ey Allah´ın Resulü! Bu kardeşimin oğludur. Kardeşim onun hakkında bana vasiyette bulundu. Hele onun benzerliğine de bakın!" dedi. Abd:

"O benim kardeşimdir ve babamın cariyesinin oğludur. Babamın yatağında doğdu!" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), ondaki benzerliğe baktı Utbe´ye açık bir benzerlik gördü. Sonra:

"Bu sana aitir ey Abd İbnu Zem´a. Çocuk yatağa aittir, zani için de mahrumiyet vardır" buyurdu. Sonra da Sevde Bintu Zem´a´ya:

"Bun(u kardeşin bilme, ihtiyat et, ona karşı) tesettür et!" emretti. Bu emri, onun Utbe´ye olan benzerliği sebebiyle vermişti.

O, kadını Allah´a kavuşuncaya kadar göremedi. Sevde, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın zevcesi idi."[Buhârî, Vesaya 4, Büyû 3, 100, Husumat 6, Itk 8, Feraiz 18, 28, Hudud 23, Ahkam 29; Müslim, Rada 36, (1457); Muvatta, Akdiye 20, (2, 739); Ebu Davud, Talak 34, (2273); Nesâî, Talak 48, 49, (6, 180, 181).][7]



AÇIKLAMA:



1- Hadiste geçen meselenin anlaşılması için önce Arapların bir cahiliye âdetinden bahsetmek gerekmektedir. Şarihlerin kaydettiğine göre cariyeler, efendilerine belli bir meblağ öderlerdi. Bunu kazanmak için zinaya bile tevessül edenler olurdu. Bu sebeple Kur´an-ı Kerim´de, cariyelerin zinaya zorlanmaması emredilmiştir (Nur 33). Zinaya giden cariyelerin sahipleri de onlarla münasebet-i cinsiyede bulunurdu. Cariye doğum yapınca efendisi veya zina yaptığı kimse "çocuk bendendir" diye iddiada bulunabilirdi. Efendi, çocuk hakkında "bendendir", değildir" diye bir beyanda bulunmadan ölecek olursa, varislerinin dileğiyle çocuk cariye sahibine ilhak olunurdu. Ancak çocuk varis olamazdı. Mirasçı olabilmesi için miras taksiminden önce nesebi ilhak olması gerekli idi.

Efendi cariyesinden olan çocuğun nesebini reddederdi. Bu durumda çocuğun nesebi, efendiye ilhak olunmazdı.

2- Hadiste bahsi geçen Zem´a İbnu Kays, Ümmühatu´l-Mü´minîn´den olan Sevde (radıyallahu anhâ)´nin babasıdır. Zem´a´nın, cinsî münasebette bulunduğu bir cariyesi vardı. Bir ara gebe kalan cariyenin çocuğunu Sa´d İbnu Ebi Vakkas´ın kardeşi Utbe sahiplenmiş, kardeşi Sa´d´a cariyeden doğacak çocuğun kendisine ait olduğunu, sahip çıkması gerektiğini vasiyet etmişti. Müşrik olarak ölen Utbe´nin kardeşi Sa´d, yapılan tenbihe uygun olarak, Zem´a´nın cariyesinden doğan oğlan çocuğunu sahiplenmek istemişti. Üstelik çocuk Utbe´ye benzerliğiyle dikkat çekiyordu. Ancak, Zem´a´nın oğlu Abd, Sa´d´a itiraz ederek çocuğun babası Zem´a´ya ait olduğunu söyler. Aralarındaki ihtilafı Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a arzederler. Çocuk kimin yatağında doğdu ise, yatak sahibine ait olacağı kaidesini vazederek benzerlik veya kuru iddia gibi sebeplerle çocuğa sahip olunamayacağını belirtir.

3- Rivayette çocuk yatağa aittir denirken, "zaniye de mahrumiyet vardır" buyrulmuştur. Hadiste geçen ve mahrumiyet diye tercüme ettiğimiz hacer kelimesinin taş manasını esas alan bazı alimler: "Zaniye de taşlama (recm) cezası vardır" şeklinde anlamışlardır. Ancak bu mana çok uygun bulunmamıştır. Çünkü her zani taşlanmaz. Recm cezası, birçok şartların tahakkukundan sonra verilmektedir. Öyleyse "zina edenin, doğacak çocuk üzerinde bir hakkı yoktur, neseb, maliyiket vs. iddia edemez" manasında "...mahrumdur" demiştir.[8]

4- Hadisten Çıkan Bazı Hükümler:

* Erkek, karısını, kadının kardeşine görünmekten men edebilir.

* Bir adamla zina eden kadın, o adamın oğullarına haram olur. Bu hükmü beyan eden Ebu Hanife, hadiste geçen "Ondan kaç ey Sevde!" ibaresiyle istidlal etmiştir. Ancak İmam Malik, Şafii ve Ebu Sevr haram olmadığı kanaatindedir. Onlarca kaçgöç emri vacib ifade etmez, tenzihîdir.

* Neseb meselesinde hüküm, zahire göre verilir. Benzerlik ve iddia gibi şeylerle neseb sübut bulmaz. Nitekim hadiste Resulullah yatağı esas almış, benzerliğe itibar etmemiştir. Fakat bu zahire göre verilen hüküm, batinen de o meseleyi helal kılmaz. Bu sebeple Resulullah, Sevde´ye -zahirde kardeşi olmasına rağmen- o çocuktan kaçgöçte bulunmasını emretmiştir.

* "Çocuk yatağa aittir" ifadesinden hareket eden ulema, çocuğun nesebini babanın mücerred bir nehiy suretiyle reddedemeyeceğini belirtmiştir. Çünkü yatak, doğacak çocuğa, anne ve babadan neseb hakkı getirmektedir. Anne ve baba, lian vs. ile, onun bu hakkını iptal edemezler, kendi çocukları olmaktan çıkaramazlar.[9]



ـ5319 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أتَى رَجُلٌ اَلنّبِىَّ # فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ، وُلِدَ لِى غَُمٌ أسْوَدُ، وَهُوَ يُعَرِّضُ بِنَفْيِهِ، فَلَمْ يُرَخِّصْ لَهُ في ا“نْتِفَاءِ مِنْهُ. فقالَ: هَلْ لَكَ مِنْ إبِلٍ؟ قَالَ: نَعَمْ. فقَالَ: مَا ألْوَانُهَا؟ قَالَ: أحْمَرُ. قَالَ: هَلْ فيهَا مِنْ أوْرَقَ؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: أنى ذلِكَ؟ قَالَ: لَعَلَّهُ نَزَعَهُ عِرْقٌ. فقَالَ #: لَعَلَّ ابْنَكَ نَزَعَهُ عِرْقٌ[. أخرجه الخمسة .



3. (5319)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gelerek:

"Ey Allah´ın Resulü! Benim siyah bir çocuğum dünyaya geldi" dedi. Adam, ta´riz yoluyla çocuğu nefyetmeyi teklif ediyordu. Aleyhissalâtu vesselâm, onun nefyedilmesine ruhsat vermedi.

"Senin bir deven var mı?" dedi. Adam: "Evet" deyince:

"Bunların renkleri nasıldır?" diye sordu. Adam: "Kırmızı!" dedi. Resulullah tekrar sordu:

"Bunlar arasında boz renkli var mı?"

"Evet!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Peki bu nereden (geldi)?" dedi. Adam:

"Belki bir damar çekmiştir" deyince, Aleyhissalâtu vesselâm da:

"Senin oğlun da bir damara çekmiştir!" buyurdular." [Buhârî, Talak 26, Hudud 41; Müslim, Lian 20, (1500); Ebu Davud, Talak 28, (2260, 2261, 2262); Tirmizî, Vela ve Hibe 4, (2129); Nesâî, Talak 46, (6, 178, 179).][10]