๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Nisan 2010, 15:42:23



Konu Başlığı: Kısas
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Nisan 2010, 15:42:23

Kısas




KISAS BÖLÜMÜ
(Bu bölüm dört fasıldır)
BİRİNCİ FASIL
AMDEN KATLETME
HATA VE AMDEN HATA
BABA VE EVLAD ARASINDA KISAS
BİR KİMSE SEBEBİYLE CEMAATE KISAS, KÖLE SEBEBİYLE HÜR OLANA KISAS
KÂFİR SEBEBİYLE MÜSLÜMANA KISAS
DELİ VE SARHOŞA KISAS
AKRABALARIN CİNAYET
ZANİYİ BEYYİNESİZ ÖLDÜREN
AGIR BİR CİSİMLE ÖLDÜREN
İLAÇ VE ZEHİRLE ÖLDÜRME
HAYVAN, KUYU VE MADEN SEBEBİYLE ÖLME
İKİNCİ FASIL
İNSAN UZUVLARIYLA İLGİLİ KISAS
DİŞ
KULAK, TOKAT
ÜÇÜNCÜ FASIL
KISASIN YERİNE GETİRİLMESİ
DÖRDÜNCÜ FASIL
AFFETME HAKKINDA



UMUMÎ AÇIKLAMA



Kısas, asıl itibariyle, müsavat mânasını müş´ir olup bir şeyin izine tabi olmak, onun mislini getirmek demektir. İslam hukuk tabiri olarak, -bazı suçlarda- işlenen cürmün aynıyla cezasını vermek demektir. Bu, şahsa karşı işlenen suçlarda verilen cezadır. Katilin, maktul mukabilinde öldürülmesi, yahud mecruhun (yaralanan kimsenin) telef olan uzvuna mukabil, carihin (yaralayanın) aynı uzvunu telef etmektir. İslam ceza hukukunda temel espri "ceza, işlenen amel cinsindendir." Şahsa karşı işlenen cezalarda tatbik imkânı oldukça, bu prensibe uyulur: Öldüren öldürülür, diş kıranın dişi kırılır, göz çıkaranın gözü çıkarılır.

Kur´an-ı Kerim şöyle der. (Mealen): "Ey iman edenler! Maktuller hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farz edildi). Hür, hür ile; köle, köle ile; dişi dişi ile (kısas olunur). Fakat kimin (hangi katilin) lehinde maktûlün kardeşi (velisi) tarafından cüz´î bir şey affolunursa (hemen kısas düşer). Artık örfe uymak (şeriatin ve aklın iyi gördüğünü yapmak, borcu) ona (maktulün velisine) güzellikle ödemek (lazımdır). Bu Rabbinizden bir hafifletmedir. O halde, kim bu (afüvvden ve ödemeden) sonra (katile veya taraflarına muhaseme ve) tecavüzde bulunursa onun için pek acıklı bir azab vardır. Ey salim akıl sahipleri, kısasta sizin için (umumi) bir hayat vardır. Ta ki (katlden) sakınasınız" (Bakara 178-179.]

Bu ayet, kısası emretmekle birlikte, kısasa mukabil, diyet ödeme kolaylığı da getirmektedir. Diyet işi, maktul tarafının rızasına bırakılmıştır. Maktul tarafının diyet alması halinde katile karşı düşmanlığı bırakması, intikam peşine düşmemesi, tecavüz etmemesi emredilmektedir.

Bir diğer ayette, kısas hükmünün eksikliğine dikkat çekildiği gibi, bazı başka teferruat da belirtilir: "Biz onda (Tevrat´ta) onların üzerine (şunu da) yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılıktır. Hülasa bütün) yaralar birbirine kısastır. Fakat kim bunu (bu hakkını) sadaka olarak bağışlarsa o, kendisine (günahına) keffaret, (onun mağfiret edilmesine vesile)dir. Kim Allah´ın indirdiği (ahkâm) ile hükmetmezse onlar zalimlerin ta kendileridir" (Maide 45).

Kısas, zulme uğrayan tarafın intikam hislerini söndüren bir ceza çeşididir. Bu sebeple mücrim kısasla cezalandırıldığı takdirde, araya girecek ve teselsül edecek düşmanlıklar derhal sona erer. Üstelik, öldürdüğü takdirde öldürüleceğini, göz çıkardığı takdirde gözünün çıkarılacağını bilen herkes kendini bu çeşit cinayetlere karşı firenler. Bu hal cemiyet hayatında cinayetlerin fevkalâde azalmasını sağlar. Bu sebeple ayet-i kerimede (mealen); "Kısasta sizin için hayat vardır" buyrulmuştur.

Kısaslar nefse ve azaya aid olmak üzere iki kısımdır: Birine "kısas finnefs", diğerine "kısas fi´l-etraf" denir. Müteakiben görüleceği üzere (4959-4962), bir kişinin ölümüne bir grup iştirak etmiş olsa, o grubun bütün ferdlerinin kısasla öldürülmesinin İslam hukukunda esas kılınması kişiyi, akibeti meçhul anarşik eylemlere katılmaktan da alıkoyar, cemaat psikolojisinin sevkiyle cinayete iştirakten önler, anarşiye büyük ölçüde sed çeker.

Anarşi girdabında boğulma noktasına gelen memleketimizde, ayet-i kerîmenin hayatbahş sesini bir başka kulakla dinlemeliyiz: "Kısasta sizin için hayat var!"[1]



BİRİNCİ FASIL


ÂMMDEN KATLETME



ـ4952 ـ1ـ عن أبي شريح رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ قُتِلَ عَمْداً بِغَيْرِ حَقٍّ فَلِوَلِيّهِ أنْ يَخْتَارَ إحْدَى ثََثٍ: إمّا أنْ يَقْتَصّ، وَإمّا أنْ يَعفُوَ، وَإمّا أنْ يَأخُذَ الدَّيَةَ، فإذَا أرَادَ الرَّابِعَةَ فَخُذُوا على يَدِهِ ثُمَّ تََ: فَمَنِ اعْتَدى بَعْدَ ذلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ ألِيمٌ[. أخرجه أبو داود .



1. (4952)- Ebu Şüreyh (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim haksız yere, âmden (bile bile) öldürülürse velisi şu üç şeyden birini tercihte muhayyerdir:

Ya kısas ister

Ya affeder.

Yahut diyet alır.

Eğer dördüncü bir şey istemeye kalkarsa elinden tutun (mani olun)!"

Sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), şu ayeti tilavet buyurdu. (Mealen): "Kim bundan sonra tecavüz ederse ona elim bir azab vardır" (Bakara 179)." [Ebu Davud, Diyat 3, (4496), 4, (4504); Tirmizî, Diyat 13, (1406).][2]



ـ4953 ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رسولُ اللّهِ #: مَنْ قَتَلَ رَجًُ مُؤْمِناً فَهُوَ قَوَدٌ بِهِ. فَمَنْ حَالَ دُونَهُ فَعَلَيْهِ لَعْنَةُ اللّهِ وَغَضَبُُهُ، وََ يَقْبَلُ اللّهُ مِنْهُ صَرْفاً وََ عَدًْ[. أخرجه رزين.»الصَّرْفُ« النفلُ.و»العَدْلُ« الفرض .



2. (4953)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim mü´min bir kimseyi (âmden) öldürürse, katil bu sebeple kısas olunur. Kim bu kısasa mani olursa Allah´ın lanet ve gadabı onun üzerine olsun. Allah onun ne farz ve ne nafile hiçbir hayrını kabul etmez." [Rezin tahric etmiştir. Bu mânada rivayet Sünenler´in bir kısmında gelmiştir. Ebu Davud, Diyat 17, (4539, 4540, 4541); Nesâî, Kasame 29, (8, 40).][3]



AÇIKLAMA:



1- Hadiste geçen kaved, yedmek mânasına gelen bir asıldan gelir ise de kısas demektir. Ancak çoğunlukla kısas finnefs için kullanılır. Bu da, katilin kısas mahalline boynuna ip takılarak getirilmesinden dolayıdır.

2- Hadiste kısasa şu veya bu şekilde mani olan kimseye Resulullah, Allah´ın lanet ve gadabını dilemekte, farz ve nafile nevinden hiçbir hayrının makbul olmayacağını bildirmektedir. Böylece adaletin yerine gelmesini engellemenin büyük vebal olduğuna dikkat çekmektedir. Aleyhissalâtu vesselâm bir başka hadislerinde: "Kıyamet günü, Allah yanında insanların en şerlisi, başkasının dünyası için ahiretini heba eden kuldur" buyurmuştur.

3- Hadiste geçen adli ulemâ "farz" diye anlamış, sarfa da "nafile" demiştir. Mamafih sarfa "tevbe", adle de "fidye" diyen alim de vardır.

4- Önceki hadiste geçen "dördüncü şey"den murad, mesela affettikten sonra kısas veya diyet istemesi, veya diyet talebinden sonra tekrar kısas istemesi gibi şeylerdir.

İbnu Hacer der ki: “Kısas etmek veya diyet almakla muhayyer olan kimse, cumhura göre, maktülün velîsidir. Ancak İmam Mâlik, Sevrî ve Ebu Hanife kısas veya diyette muhayyerliğin kâtile ait olduğunu söylemişlerdir?

3- Neylü´l-Evtar´da denir ki: "Affa terğîb sahih hadisler ve ayet-i kerimelerle sübut bulmuştur. Affın meşruiyyeti hususunda ihtilaf mevcut değildir. Ancak, mazlum için evla olan hangisidir? Kendisine zulmedeni affetmesi mi, yoksa affı terketmesi mi bu hususta ihtilaf edilmiştir."[4]



* HATA VE ÂMDEN HATA



ـ4954 ـ1ـ عن ابن عبّاس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسولُ اللّهِ #: مَنْ قُتِلَ في عِمِّيَّا أوْ رِمّياً تَكُونُ بَيْنَهُمْ

بِحَجَرٍ أوْ بِسَوْطٍ أوْ ضَرْبٍ بِالْعَصَا فَهُوَ خَطَأٌ وَعَقْلُهُ الْخَطَأ، وَمَنْ قُتِلَ عَمْداً فَهُوَ قَوَدٌ، وَمَنْ حَالَ دُونَهُ فَعَلَيْهِ لَعْنَةُ اللّهِ وَغَضَبُهُ، وََ يُقْبَلُ مِنْهُ صَرْفٌ وََ عَدْلٌ[. أخرجه أبو داود والنسائي.»العِمِّيّا« بكسر العين وتشديد الميم المكسورة والقصر مصدر، ومعناه أن يوجد بينهم قتيل يعمى أمره و يتبين قاتله، فحكمه حكم قتيل الخطأ تجب فيه الدية .



1. (4954)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim, aralarında taş atışması veya kamçı veya sopa darbı gibi durumlarda mübhem şekilde öldürülürse (bunun hükmü) hataen öldürme hükmüne tabidir, diyeti de hata diyetidir. Kim bu diyetin yerine getirilmesine mani olursa Allah´ın lanet ve gadabı üzerine olsun. Onun hiçbir farz ve nafile hayrı kabul edilmeyecektir." [Ebu Davud, Diyat 17, (4539, 4540), 28, (4591); Nesâî, Kasâme 29, (8, 40).][5]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadiste birbirlerine taş atan veya sopa sallayan, kamçı vuran iki tarafın kavgası sırasında kim tarafından öldürüldüğü, ne suretle öldüğü bilinemeyen bir maktulün görülmesi durumunda verilecek hüküm belirtilmektedir: Resulullah bunun hükmü, âmden katl değil, hataen katldir demektedir.

Ulemâ, bu kişinin diyetini kim ödeyecek meselesinde ihtilaf etmiştir:

* İmam Mâlik: "Bununla niza edenler" der.

* Ahmed İbnu Hanbel: "Diyeti, diğerlerinin akilelerinedir. Ancak, muayyen bir adam üzerinde iddiada bulunacak olurlarsa, kasâmeye başvurulur" demiştir. İshak da bu görüştedir.

* İbnu Ebî Leylâ ve Ebu Yusuf: "Bunun diyeti aralarında kavga yapan her iki grubun akilelerinedir" der.

* Evzâî: "Çarpışan her iki grubadır. Ancak bu gruplar dışından beyyine getirip: "Falan öldürdü" diye isbatlarsa, bu durumda o kimseye kısas gerekir" demiştir.

* Şafiî: "Bir şahıs veya bir grup hakkında "Bu (veya bunlar) öldürdü" diye iddia edecek olurlarsa kasâme gerekir, aksi takdirde ne diyet ne de kısas gerekir" demiştir.

* Ebu Hanîfe: "Öldürülenin sahipleri başka birinin üzerinde iddiada bulunmazlarsa, ölünün bulunduğu kabilenin akilesinedir" demiştir.[6]



ـ4955 ـ2ـ وعن وائل بن حجر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]جَاءَ رَجُلٌ الى رسولِ اللّهِ # يَقُودُ آخَرَ بِنِسْعَةٍ. فقَالَ: يا رَسولَ اللّهِ هذَا قَتَلَ أخِي؟ فقَالَ رسُولُ اللّهِ # أقَتَلْتَهُ؟ فقَالَ: إنَّهُ لَوْ لَمْ يَعْتَرِفْ أقَمْتُ عَلَيْهِ الْبيِّنَةَ. فقَالَ: نَعَمْ، قَتَلْتُهُ. قَالَ: كَيْفَ قَتَلْتَهُ؟ قَالَ: كُنْتُ أنَا وَهُوَ نَخْتَبِطُ مِنْ شَجَرَةٍ فَسَبَّنِي وَأغْضَبَنِي فَضَرَبْتُهُ بِالْفَأسِ عَلى قَرْنِهِ فَقَتَلْتُهُ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائي.وزاد أبو داود: »وَلَمْ أُرِدْ قَتْلَهُ. فقَالَ لَهُ رَسُولُ اللّهِ #: هَلْ لَكَ مِنْ شَىْءٍ تُؤْدّيهِ عِنْ نَفْسِكَ؟ قَالَ: مَالي مِنْ مَالِ إَّ كِسَائِي وَفَأسِي فَقَالَ: أتَرَى قَوْمَكَ يَشْتَرُونَكَ؟ قَالَ: أنَا أهْوَنُ عَلى قَوْمِي مِن ذلِكَ. فَرَمَى إلَيْهِ النّبِىُّ # بِنِسْعَتِهِ وَقَالَ: دُونَكَ صَاحِبَكَ، فَانْطَلَقَ بِهِ الرَّجُلُ، فَلَمَّا وَلّى. قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنْ قَتَلَهُ فَهُوَ مِثْلُهُ. فَرَجَعَ إلَيْهِ، فقَالَ: يَا رَسُولُ اللّهِ؟ بَلَغَنِى أنَّكَ قُلْتَ إنْ قَتَلَهُ فَهُوَ مِثْلُهُ، وَمَا أخَذْتُهُ إَّ بِأمْرِكَ. فقَالَ #: أمَا تُرِيدُ أنْ يَبُوءَ بِإثْمِهِ وَإثْمِ صَاحِبِكَ. قَالَ: بَلَى يَا نَبِيَّ اللّهِ، قَالَ: فإنَّ ذلِكَ كَذلِكَ. قَالَ: فَرَمَى بِنِسْعَتِهِ وَخَلّى سَبِيلَهُ«.»النّسعةُ« سير يضفر على شبه اََعْنَة، تَشدّ به الرحال.وقوله: »إنْ قَتَلَهُ فَهُوَ مِثْلهُ« يحتمل وجهين: أحدهما أنه لم ير لصاحب الدم أن يقتله ‘نه ادعى أن

قتله كان خطأ أو كان شبه عمد فأورث شبهة في نفي القود؛ والثاني أنه إن أراد أنه مثله في حكم البواء فصارا متساويين فضل للمقتصّ حيث استوفى حقه من المقتص منه .



2. (4955)- Vail İbnu Hucr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah Aleyhissalâtu vesselâm´a bir adam geldi, bir başkasını kayışla bağlamış getiriyordu.

"Ey Allah´ın Resulü! Bu, kardeşimi öldürdü!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Doğru mu, kardeşini mi öldürdün?" diye sordu. Getiren adam:

"Şayet itiraf etmezse, aleyhine beyyine getirebilirim!" dedi. Öbürü:

"Evet kardeşini öldürdüm!" diye itiraf etti. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Nasıl öldürdün?" diye sordu. Adam açıkladı:

"O ve ben bir ağaçtan yaprak çırpıyorduk, bana küfredip beni kızdırdı, ben de baltayla başına vurup öldürdüm." [Müslim, Kasâme 32, (1680); Ebu Davud, Diyat 3, (4499, 4500, 4501); Nesâî, Kasame 5, (8, 13-18).]

Ebu Davud şu ziyadede bulundu: "Ben onu öldürmeyi düşünmemiştim."

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Kendinden ödeyeceğin bir şeyin var mı?" diye sordu. Adam:

"Benim şu elbise ve baltamdan başka bir şeyim yok!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Ne dersin, kavmin seni satın alır mı (fidyeni öder mi)?" buyurdu. Adam:

"Ben kavmim nazarında o kadar kıymetli değilim ki!" dedi. Bunun üzerine (aleyhissalâtu vesselâm) kayıştan ipi getiren adama attı ve "Al adamını!" buyurdu. Adam onu alıp oradan ayrıldı. Onlar dönünce Aleyhissalâtu vesselâm:

"Eğer onu öldürürse, o da onun mislidir" buyurdular. Adam geri gelip:

"Ey Allah´ın Resûlü! "Eğer onu öldürürse o da onun mislidir" dediğiniz bana ulaştı. Oysa ben onu sizin emriniz üzerine aldım" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Sen onun hem kendi günahı ve hem de (öldürdüğü) arkadaşının günahıyla dönmesini istemiyor musun?" buyurdu. Adam:

"Evet ey Allah´ın Resûlü!" deyince Aleyhissalâtu vesselâm:

"Bu iş böyledir!" buyurdu. Bunun üzerine adam kayışı atıp, adamı serbest bıraktı." [Müslim, Kasame 32, (1680); Ebu Davud, Diyat 3, (4999, 4500, 4501); Nesâî, Kasâme 5, (8, 13-18).][7]



AÇIKLAMA:



1- Nis´a, deriden örülen ipe denir. Dilimizde buna kayış deriz.

2- Hadis, Ebu Davud´da muhtelif vecihlerde kaydedilmiştir. Tarikler arasında bazı ziyadeler mevcut. Bir veçhinde Resulullah katilin affını taleb eder. Ölenin velisi kabul etmez. Diyet teklif eder, veli onu da kabul etmez. Dördüncü sefer: "Eğer onu affedersen o kendi günahı ve öldürdüğü kimsenin günahı ile öbür dünyaya gider ve cehennemlik olur" der. Velî, bu söz üzerine adamı affeder ve kölenin ipini bırakır. Ravi: "Ben onun ipini sürüyerek geri döndüğünü gördüm!" der.

3- Hadiste, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın öldürme hâdisesini tahkik ettiğini, ne suretle vukua geldiğini araştırdığını görmekteyiz.

4- Sindî şu açıklamayı sunar: "Dendi ki: "Katil, kendi eski günahlarına ilaveten öldürme günahını da boynuna yüklenerek döner. Eğer katil suçuna mukabil öldürülürse, bu öldürmeden dolayı yüklendiği günaha keffaret olur."

Nevevî de şöyle der: "Mânası: "Katil, maktulün günahını yüklenir, velinin de günahını yüklenir. Çünkü kardeşini öldürerek onu da zarara uğratmıştır. Bu, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a hassaten bu adamla ilgili olarak vahyedilmiş olabilir. Mamafih mânanın şöyle olma ihtimali de var: "Katili affın, senin ve öldürülen kardeşinin günahlarının düşmesine sebep olabilir. Bu günahlardan murad onların eski günahlarıdır, bunların katilin günahıyla bir ilgisi yoktur. Böylece "döner"in manası, "düşer" olur. Bu lafzı ona mecazi olarak ıtlak etmiştir."

Dönme kelimesinin ifade edebileceği başka ihtimallere de yer veren Sindî der ki: "İkisinin günahıyla dönmesi"nin mânası şu da olabilir: "Her ikisinin de günahının ortadan kalkmış olmasıyla dönmesidir. Muhtemeldir ki, Allah Teala hazretleri, velinin katili affetmesi sebebiyle razı oldu da hem veliyi hem de maktulü mağfiret buyurdu. Böylece katil, o ikisi mağfiretle günahtan arınmış oldukları halde döner."

5- "Eğer onu öldürürse o da onun mislidir" sözü iki mânaya muhtemeldir.

1) Onu, kana veli olan kimsenin öldürmesini uygun görmemiştir. Çünkü, katil hataen veya şibh-i amd suretiyle öldürdüğünü iddia etmektedir. Bu durum kısasın kalkmasına yeterli bir şüphedir. Fıkıhta kaidedir: Şüphe hali haddlerin tatbikatını düşürür.

2) Dönme halinde, velinin katilin durumunda olduğu da murad edilmiş olabilir. Böylece her ikisi birbirlerine eşit olurlar. Şöyle ki: "Kısas yapan veli, kısasla katilden hakkını alınca, katile bir üstünlüğü kalmaz.

6- Hattâbî der ki: "Hadiste şu hükümler var:

* Veli kısas yapmak veya diyet almak hususunda muhayyerdir.

* Amden öldürmenin diyeti, caninin malından alınır.

* İmam, kısas kesinleştikten sonra, kana veli olan kimse nezdinde affetmesi için katil lehine şefaatte bulunur.

* Katilin kaçmasından korkulduğu takdirde bağlanması mübahtır.

* İp ve bağ altında getirilen kimsenin ikrarı caizdir.

* Katil affedilirse ta´zir gerekmez. Ancak İmam Malik´in "Afdan sonra yüz sopa vurulur, bir yıl da hapsedilir" dediği hikâye edilmiştir."[8]



ـ4956 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَتلَ رَجُلٌ رَجًُ عَلى عَهْدِ رَسُولِ اللّهِ # فَرُفِعَ الى النّبِىِّ # فَدَفَعَهُ الى وَلِي الْمَقْتُولِ. فقَالَ الْقَاتِلُ: يَا رَسُولَ اللّهِ مَا أرَدْتُ قَتَلَهُ. فقَالَ # لِلْوَلِىِّ: أمَا إنّهُ إنْ كَانَ صَادِقاً فَقَتَلْتَهُ دَخَلْتَ النَّارَ فَخَلّى سَبِيلَهُ، وَكَانَ مَكْتُوفاً بِنسْعَةٍ فَخَرَجَ يَجُرُّ نِسْعَتَهُ، فَسُمّى ذَا النِّسْعَةِ[. أخرجه أصحاب السنن .



3. (4956)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında bir adam bir adamı öldürmüştü. Hâdise Aleyhissalâtu vesselâm´a geldi. (Meseleyi tahkikten sonra) katili, maktulün velisine teslim etti. Katil:

"Ey Allah´ın Resûlü! Ben onu öldürmeyi kasdetmemiştim (kazaen öldürdüm)! " dedi. Aleyhissalâtu vesselâm veliye:

"Eğer bu sözünde sadık ise ve doğruyu söylüyorsa, bu durumda onu öldürdüğün takdirde ateşe gidersin!" buyurdu. Bunun üzerine veli, adamı salıverdi. Adam bir kayışla bağlı idi, kayışını sürüyerek uzaklaştı. Bundan sonra kendisine zu´nnis´a (kayışlı) adı takıldı." [Tirmizî, Diyât 13, (1407); Ebu Davud, Diyat 3, (4493); Nesâî, Kasâme 5, (8, 13).][9]



AÇIKLAMA için önceki hadise bakılsın. [10]