๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Nisan 2010, 15:43:38



Konu Başlığı: Kısas 2
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Nisan 2010, 15:43:38
* BABA VE EVLAD ARASINDA KISAS



ـ4957 ـ1ـ عن سراقة بن مالك رَضِيَ اللّهُ عَنْه، قال: ]حَضَرْتُ رَسُولَ اللّهِ # يُقِيدُ ا‘بَ مِن ابْنِهِ وََ يُقِيدُ ا“بْنَ مِنْ أبِىهِ[. أخرجه الترمذي .



1. (4957)- Süraka İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın, oğlu sebebiyle babaya kısas uyguladığına, fakat oğluna, babası sebebiyle, kısas uygulamadığına şahid oldum." [Tirmizî, Diyat 9, (1399).][11]



AÇIKLAMA:



1- Hadisin zayıflığına dikkat çeken Tirmizî, ulemanın bu hadisin aksiyle amel ettiğini belirtir: "Baba oğlunu öldürse, babaya bu yüzden kısas uygulanmaz; kazıfta bulunsa, hadd-i kazf tatbik edilmez."

2- Bazı alimler, babayı öldürmesine rağmen oğlana kısas tatbik edilmemesini: "Oğlu deli veya henüz büluğa ermemiş bir çocuk olabilir" diye te´vil etmişlerdir. Bazısı da: "Bu, İslam´ın bidayetteki hükmü olabilir, sonradan neshedilmiştir" diye te´vil etmiştir. Mamafih şöyle diyen de olmuştur: "Bunun hikmeti şudur: Baba çocuğun vücuduna sebep olmuştur, onun yok olmasına da sebep olması caiz değildir."[12]



ـ4958 ـ2ـ وعن أبِي رمثة قال: ]انْطَلَقْتُ مَعَ أبِي نَحْوَ النّبِيِّ #: ثُمَّ إنّ رَسُولَ اللّهِ # قَالَ ‘بِي: اِبْنُكَ هذَا؟ قَالَ: اِبْنِي وَرَبِّ الْكَعْبَةِ. فقالَ: حَقّاً؟ قَالَ: أشْهَدُ بِهِ. فَتَبَسَّمَ رَسُولُ اللّهِ # مِنْ حَلِفِهِ وَمِنْ قُرْبِ شَبِهي مِنْ أبِي. ثُمَّ قَالَ: أَ إنّهُ َ يَجْنِي عَلَيْكَ وََ تَجْنِي وَقَرأ رَسُولُ اللّهِ #: وََ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرى[. أخرجه أبو داود والنسائي .



2. (4958)- Ebu Rimse anlatıyor: "Babamla birlikte Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gittik. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) babama:

"Bu, oğlun mu?" diye sordu. Babam:

"Ka´be´nin Rabbine yemin olsun oğlum!" dedi. Resulullah tekrar:

"Hakikaten mi?" buyurdular. Babam: "Şehadet ederim oğlumdur!" deyince, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), babamın yemini ve benim babama benzerliğimin fazlalığı sebebiyle tebessüm buyurdular ve sonra:

"Bilesin! O senin cinayetinle sorumlu tutulamaz. Sen de onun cinayetinden sorumlu olmazsın" buyurdular ve şu ayeti tilavet ettiler. (Mealen): "Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez" (Enam 164). [Ebu Davud, Diyat 2, (4495); Nesâî, Kasâme 39, (8, 53).][13]



AÇIKLAMA:



1- Şarihler babanın ısrarla: "Bu oğlumdur" diye yemin ve şehadette bulunmasında bir cahiliye müessesesinin dile getirildiğini belirtirler: Cahiliye devrinde baba ve evlat birbirlerinin cinayetinden sorumlu idiler. Burada baba, cahiliye sorumluluğunu dile getirmekte: "Ben oğlumun, oğlum da benim cinayetlerimden sorumludur, bu hususta şahid olun" demek istemektedir.

2- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Ebu Rimse ile babası arasında pek aşikâr olan benzerliğe rağmen, babasının "o benim oğlumdur" diye yemin etmesine tebessüm buyurmuştur.

3- Resulullah, herkesin cinayetinden hasıl olacak sorumluluk ve günahın kendisinde kalıp diğerine sirayet etmeyeceğini Kur´andan da şahid getirerek ifade buyurmuştur. Ancak Sindî, bazı sorumlulukların sirayet edeceğini, hadiste öncelikle günahın kastedilmiş olması gerektiğini belirtir ve diyeti misal verir, "Onun ödenmesi her ikisine de vacib olur" der.[14]



* CEMAATE BİR KİŞİ SEBEBİYLE, HÜR´E DE KÖLE SEBEBİYLE KISAS



ـ4959 ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: ]أنَّ غَُماً قُتِلَ غِيلَةً. فقَالَ عُمَرُ: لَوِ اشْتَرَكَ فيهِ أهْلُ صَنْعَاءَ لَقَتَلْتُهُمْ بِهِ[ .



1. (4959)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Bir oğlan, hile (suikast) suretiyle öldürülmüştü. Hz. Ömer (radıyallahu anh):

"Bunun öldürülmesine San´a ahalisi iştirak etmiş olsaydı, bu tek kişi yüzünden bütün San´a ahalisini öldürürdüm!" dedi."[15]



ـ4960 ـ2ـ وفي رواية: ]أنَّ أرْبَعَةً قَتَلُوا صَبِيّاً وَذَكَر نَحْوَهُ[. أخرجه البخاري .



2. (4960)- Bir başka rivayet: "Dört kişi bir çocuğu öldürmüştü, Hz. Ömer dedi ki..." diye başlar, yukarıdaki gibi devam eder. [Buharî, Diyat 21; Muvatta, Ukul 13, (2, 871).][16]



AÇIKLAMA:



Kaydedilen rivayette bir kimsenin haksız yere öldürülmesine iştirak edenlerin eşit olarak o cinayetin suçuna iştirak edecekleri ifade edilmektedir. Rivayetin aslında uzun bir hikâyesi var. Ancak İmam Buhârî, hikâyeyi atarak fıkha müteallik kısmını almış. İbretli olacağı için hikâye kısmını özetlemek istiyoruz: Bir kadının kocası gurbete gider ve gelmez, haber alınmaz olur. Kadının yanında kocanın önceki karısından kalma Asil isminde bir oğlu var. Kadın bir ara bir dost (kırık) edinir. Asil´i aralarında ayak bağı görmeye başlarlar ve öldürmeye karar verirler. Çocuğun öldürülmesine kadın, kırığı, hizmetçisi ve bir başka erkek daha iştirak ederler. Asil parça parça edilerek, parçaları bir dağarcığa doldurulup, köyün kenarında metruk bir kör kuyuya atılır. Sonra hâdise ortaya çıkar, işe devlet el koyar. Tahkik edilir. Önce kadının kırığı olmak üzere hepsi suçlarını itiraf ederler. Hâdiseyi tahkik eden Ya´la İbnu Ümeyye durumu Hz. Ömer´e yazar. Hz. Ömer dördünün de katledilmesi talimatını verir. Talimatında, sadedinde olduğumuz cümle yer alır: "Allah´a kasem olsun, eğer çocuğun öldürülmesine San´a ahalisinin tamamı iştirak etmiş olsaydı hepsini öldürürdüm."[17]



ـ4961 ـ3ـ وعن مالك: ]أنَّ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قَتَلَ نَفَراً خَمْسَةً، أوْ سَبْعَةً بِرَجُلٍ وَاحِدٍ، قَتَلُوهُ غِيلَةً وَقالَ: لَوْ تَمَا‘ عَلَيْهِ أهْلُ صَنْعَاءَ لَقَتَلْتُهُمْ جَمِيعاً[ .



3. (4961)- İmam Malik anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), tek bir kişi için beş veya yedi kişiyi öldürttü. Bunlar hile ile birini öldürmüşlerdi. Hz. Ömer talimatında şunu da ilave etmişti: "Bu tek kişinin öldürülmesine bütün San´a halkı katılmış olsaydı, hepsinin öldürülmesine hükmederdim." [Muvatta, Ukûl 13, (2, 871).][18]



AÇIKLAMA:



Bu ikinci rivayet hüküm itibariyle öncekinin aynıdır. Üstelik hâdise San´a´da geçmektedir. Aynı hâdisenin farklı bir veçhi gibi gözükmektedir. Ancak önceki hâdisede bir çocuğu dört kişinin öldürmesi mevzubahis olduğu halde, burada bir adamı beş veya yedi kişinin öldürmesi mevzubahistir. İbnu Hacer, bu rivayetlerde iki ayrı vak´anın anlatıldığını belirtir. Bu ikinci hâdisede, bir adamın cariyesi ile içki âlemi yapan yedi kişinin efendiyi öldürmeleri; cinayetlerini itirafları, Hz. Ömer´e vak´anın bildirilmesi, Hz. Ömer´in cevabî yazısı ve bu yazıda, yukarıda kaydedilen hükmü mevzubahistir. İbnu Hacer, rivayetlerdeki farklılıklara bakarak, Hz. Ömer zamanında bu nevi vak´aların tekerrürü ve Hz. Ömer´in bu şekilde hükmettiği hususunda cezmeder.[19]



ـ4962 ـ4ـ وعن سمرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ قَتَلَ عَبْدَهُ قَتَلْنَاهُ، وَمَنْ جَدَعَ عَبْدَهُ جَدَعْنَاهُ[. أخرجه أصحاب السنن.وزاد النسائي: ]وََمَنْ خَصى عَبْدَهُ خَصَيْنَاهُ[.قال الخطابي، ومعناه: من فعل بعبده ذلك بعد عتقه إياه .



4. (4962)- Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim kölesini öldürürse, biz de onu öldürürüz. Kim de kölesini (burnunu, kulağını keserek) sakatlarsa, biz de onun (burnunu, kulağını keserek) sakatlarız." [Ebu Davud, Diyat 7, (4515 , 4516, 4517, 4518); Tirmizî, Diyat 18, (1414); Nesâî, Kasâme 9, (8, 21).]

Nesâî´nin rivayetinde şu ziyade var: "Kim kölesini iğdiş ederse, biz de onu iğdiş ederiz."[20]



AÇIKLAMA:



1- Sadedinde olduğumuz hadis, efendi ile kölesi arasında birbirlerine karşı işleyecekleri cinayetlerin cezasında eşitlik olacağını ifade etmektedir. Ancak fukaha bu meselede ittifak etmemiştir. Bu hadisle fetva veren olmuşsa da, çoğunluk, başka delilleri de gözönüne alarak, bu hadise uymayan hükümlere gitmişlerdir.

Nitekim Tirmizî, hadisi kaydettikten sonra şu açıklamayı dermeyan eder. "Tabiin´den bazı ilim ehli bu hadise göre hükmetmiştir: İbrahim Nehâî bunlardandır. Bazıları da: "Köle ile hür arasında gerek nefiste, gerekse daha aşağı meselelerde kıyas yoktur" diye hükmeder. Hasan Basrî ve Atâ İbnu Rebah bunlardandır. Ahmed ve İshak da bu görüştedir." Bazıları da şöyle demiştir: "Efendi kölesini öldürürse, bu sebeple efendi öldürülmez, başkasının kölesini öldüren bir hür öldürülür." Süfyan Sevrî de bu görüştedir."

Bazı alimler, "Efendinin kölesi mukabilinde öldürülmeyeceği hususunda, İbrahim Nehâî dışında bütün alimlerin icma ettiğini" kaydeder. Kölesi mukabilinde efendisinin öldürülmeyeceği görüşünde olanlar bu hadisi te´vil etmişlerdir. "Bu, kölesini öldürmeye tevessül edilmemesi için bir zecr, bir caydırmadır. Nitekim Aleyhissalâtu vesselâm: "Bir kimse içki içerse celde uygulayın, tekrar yaparsa yine celde uygulayın, dördüncü veya beşinci sefer yine içerse artık onu öldürün" buyurmuştur. Ama kendisine dördüncü veya beşinci sefer içki içen getirildiği zaman öldürmemiştir.

Bazı alimler hadis hakkında şöyle bir te´vilde bulunmuştur: "Resulullah´ın bu hükmü, önce köle iken, sonradan kölelikten kurtularak hür olmada efendisi ile eşitlenen kimse hakkında varid olmuştur."

Bazıları da şöyle te´vil etmiştir: "Sadedinde olduğumuz hadis "Hür, hür ile; köle köle ile... kısasdır" (Bakara 178) ayeti ile neshedilmiştir."

Ebu Hanife´nin ashabı: "Hür, başkasının kölesini öldürürse öldürülür, kendi kölesini öldürürse öldürülmez" diye hükmetmiştir.

İmam Şafiî ve İmam Malik: "Hür, köle sebebiyle öldürülmez, başkasının kölesi de olsa" demişlerdir.

İbrahim Nehâî ve Süfyan-ı Sevrî ise: "Kendininki dahi olsa, hür köle sebebiyle öldürülür" diye hükmetmişlerdir.

2- Sakatlamak diye çevirdiğimiz "ced" kelimesi, insanın burun, kulak dudak gibi uzuvlarını kesmek mânasına gelir. Bu kelime, öncelikle ve hususi olarak burnun kesilmesini ifade eder. Fakat diğer uzuvların kesilmesini ifade için de kullanılmıştır. Tercümede bu umumi mânayı ifade etmek için sakatlama kelimesini kullanmayı tercih ettik.

Şarihler, ulemanın: "Hür kimsenin herhangi bir uzvu, kölenin herhangi bir uzvu sebebiyle kesilemez" diye hükmettiğini; hadisin de korkutma ve caydırma için varid olduğu veya mensuk bulunduğu şeklinde te´vil ettiğini belirtirler.[21]



* KÂFİR SEBEBİYLE MÜSLÜMANA KISAS



ـ4963 ـ1ـ وعن أبي جحيفة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قُلْتُ لِعَليٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: يَا أمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ. هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ سَوْدَاءَ في بَيْضَاءَ لَيْسَ في كِتَابِ اللّهِ؟ قَالَ: َ، وَالّذى فَلَقَ الْجَنَّةَ وَبَرَأ النسمَةَ مَا عَلّمْتُهُ إَّ فَهْماً يُعْطِيهِ اللّهُ رَجًُ في الْقُرآنِ، وَمَا في هذِهِ الصَّحِيفَةِ. قُلْتُ: وَمَا في هذِهِ الصَّحِيفَةِ؟ قَالَ الْعَقْلُ وَفِكَاكُ ا‘سِيرِ، وَأنْ َ يُقْتَلَ مُسْلِمُ بِكافِرٍ[. أخرجه البخاري والترمذي والنسائي .



1. (4964)- Ebu Cuheyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh)´ye: "Ey mü´minlerin emîri! Yanınızda, Kur´an´da bulunmayan yazılı bir şey var mı?" diye sormuştum. Şöyle cevap verdi:

"Hayır! Daneyi yar(ıp ondan filizi çıkar)an ve insanı yaratan Zata kasem olsun! Bildiğim şeyler, Allah´ın, Kur´an´da olanı anlamak üzere kişiye verdiği anlayış ve bir de şu sahifede bulunanlardır.

"Pekiyi bu sahifede ne var?" dedim.

"Diyet(le ilgili ahkâm), esirlerin hürriyete kavuşturulması (ile ilgili tavsiye ve teşvik), kâfir mukabilinde Müslümanın öldürülmeyeceği!" cevabını verdi." [Buhârî, Diyat 31, İlm 39, Cihad 171; Tirmizî, Diyat 16, (1412); Nesâî, Kasâme 12, (8, 23).][22]



AÇIKLAMA:



1- el-Kâdî der ki: "Hz. Ali´ye bu soruyu Şiîlerin bir iddiası sebebiyle sormuştur: Onların iddiasına göre, Ehl-i Beyt ve bahusus Hz. Ali (radıyallahu anh) nezdinde Resulullah´ın onlara hususi olarak öğretip başkalarından gizlediği bir kısım vahiyler vardı."

Bu iddiaların yaygınlığı sebebiyle bu kimselerin Hz. Ali´ye Ebu Cuhfe Vehb İbnu Abdillah el-Âmirî´nin dışında Kays İbnu Ubade, el-Eşter en-Nehâî de sormuştur. Yanında Kur´an´dan başka hususi bir vahiy metni olmadığı beyanına dair rivayetler ise başka zatlar tarafından da rivayet edilmiştir. Mesela Tarık İbnu Şihab der ki: "Hz. Ali minberde şöyle derken kendisini dinledim "Vallahi, yanımızda Kitabullah ve şu sahifeden başka size okuyacağımız herhangi bir kitap yok."

2- Hz. Ali´nin verdiği cevap ve hususen mezkur sahifenin muhtevasıyla ilgili açıklamalar, senetten senede bir kısım farklılıklar ihtiva eder. Nesâî´nin farklı bir rivayeti müteakiben gelecek. Buhârî ve Müslim´in bir rivayetinde: "Medine haramdır" hükmü; Müslim´in bir rivayetinde: "Allah, Allah´tan başkasının adına kesene lanet etti." Ahmed İbnu Hanbel´in rivayetinde "Sadakanın taksimi" gibi ziyadeler mevcuttur. İbnu Hacer: "Bunların hepsi o sahifede mevcud idi. Ravilerden her biri hatırlayabildiğini rivayet etti" diyerek arada bir tearuz olmadığını belirtir.

3- Sahife´den murad, yazılı kâğıttır.

4- Akl, burada diyet demektir. Diyete akl denmesi, diyet olarak deve verilip, maktulün evinin avlusuna "akl"larla bağlandığı içindir. Akl burada ip demektir. İbnu Mace´nin rivayetinde akl yerine diyat kelimesi gelmiştir. Şu halde mezkur sahifede diyetle ilgili ahkâm; çeşitleri, miktarları, ödeniş tarzı vs. yazılmış olmalı.

5- Hadiste kâfiri öldüren Müslümana kısas tatbik edilmeyeceği ifade edilmektedir. Ancak daha önce de dikkat çekildiği üzere, bu meselede fukaha ihtilaf eder. İbnu Hacer´in kaydına göre:

* Şafiî, Malik ve Ahmed´in de dahil olduğu cumhur bunu esas almış, "kâfir sebebiyle Müslüman öldürülmez" demiştir. Ancak İmam Malik´in, yol kesenler ve bunlar durumunda olanlar hakkında sarfettiği: "Hile ile öldüren öldürülür, maktul zımmî bile olsa" sözüne göre, kâfire mukabil Müslümanlar da öldürülmektedir.

* Hanefilere göre, Müslüman haksız yere öldürmüş ise, zımmî sebebiyle öldürülür; fakat müste´min (eman verilmiş olan) sebebiyle öldürülmez.

* Şa´bî ve Nehâî´ye göre, "Nasrani ve Yahudiye mukabil öldürülür, fakat Mecusiye mukabil öldürülmez."Mesele hakkındaki münakaşa ve karşılıklı ileri sürülen deliller konuyu uzatacağı için kaydetmeyeceğiz.[23]



ـ4964 ـ2ـ وعن قيس بن عباد قال: ]انْطَلَقْتُ أنَا وَا‘شْترُ النَّخَعَيُّ الى عَليّ ابن أبي طَالِبٍ. فَقُلْنَا لَهُ: هَلْ عَهَدَ إلَيْكَ رَسُولُ اللّهِ # شَيْئاً لَمْ يَعْهَدْهُ الى النَّاسِ عَامَّةً. قَالَ: َ، إَّ مَافي هذَا فَأخْرَجَ كِتَاباً مِنْ

قِرَابِ سَيْفِهِ. قَالَ: فرذَا فيهِ: الْمُؤْمِنُونَ تَتَكَافأُ دِمَاؤُهُمْ، وَهُمْ يَدٌ عَلى مَنْ سِوَاهُمْ، وَيَسْعَى بِذِمَّتِهِمْ أدْنَاهُمْ. أَ َ يُقْتَلُ مُؤْمِنٌ بِكَافِرٍ، وََ ذُو عَهْدٍ في عَهْدِهِ. مَنْ أحْدَثَ حَدَثاً فَعَلى نَفْسِهِ، وَمَنْ أحْدَثَ حَدَثاً أوْ آوى مُحْدِثاً فَعَلَيْهِ لَعْنَةُ اللّهِ وَالْمََئِكَةِ وَالنَّاس أجْمَعِينَ[. أخرجه أبو داود والنسائي .



2. (4964)- Kays İbnu Ubad (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben ve el-Eşter en-Nehâî, Hz. Ali (radıyallahu anhümâ)´nin yanına gittik. Kendisine:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bütün insanlara şamil olmayan hususi bir talimde bulundu mu?" dedik. Bize:

"Hayır! ama şu sahifede bulunanlar var!" dedi ve kılıncının kabzasından bir sahife çıkardı. İçerisinde şunlar vardı: "Mü´minlerin kanı eşittir. Onlar kendilerinden başkalarına karşı tek bir el gibidirler. Onlar içlerinden en adilerinin verdiği emana uyarlar. Haberiniz olsun: Mü´min, kâfir mukabilinde öldürülmez; ahd (antlaşma) sahibi de anlaşma müddeti esnasında (küfrü sebebiyle) öldürülmez. Kim bir cinayet işlerse sorumluluğu kendine aittir (başkasını ilzam etmez). Kim bir cinayet işler veya caniyi himaye ederse, Allah´ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun!" [Ebu Davud, Diyat 11, (4530); Nesâî, Kasâme 8, (8, 19).][24]



AÇIKLAMA:



1- Hadiste Müslümanların kanının eşit olduğu belirtilmektedir. Yani şerefi, mevki ve makamı olanlarla, makamsız olanlar; zengin ve fakir olanlar; kadın, erkek olanlar; hanedan sahibi olanlarla asalete sahip olmayanlar; büyükler, küçükler; Arap ve acem olanlar; alim veya cahil olanlar arasında fark yoktur. Kim kime karşı cinayet işlerse aynı şekilde kısas yapılır, katil yerine bir başkası öldürülmez... demektir.

2- "Müslümanlar bir el gibidir" demek, "birbirleriyle dayanışma ve yardımlaşma içindedirler. Başka din mensuplarına karşı birbirlerini yalnız bırakmazlar" demektir.

3- "En adilerinin verdiği emana uyarlar" demek: "Herhangi bir Müslüman bir kâfire eman verse, artık o kâfir, bütün mü´minlere haram olmuştur. Onun malı, canı, ırzı korunmaya mazhardır. Bu emanı, köle gibi en düşük durumda olan, hiçbir vasfı bulunmayan bir Müslüman da vermiş olsa muteberdir" demektir.

4- "Ahd (anlaşma) sahibi öldürülmez" ibaresi makabline atıf yapılınca, ibare şöyle de anlaşılmıştır: "Mü´min, harbî kâfir sebebiyle öldürülmez; ahd sahibi de, ahdi boyunca harbî kâfir sebebiyle öldürülmez."

5- Kişinin cinayeti kendini ilgilendirir, günah kendine aittir. Kişi başkasının cürmü sebebiyle muahaze olunmaz. Ancak bu hüküm, kişinin nefsine ve malına terettüp eden cezalarda makbuldür, fakat hata sebebiyle terettüp eden birkısım maddî cezalar akileye terettüp edebilmektedir.

6- Resulullah´ın caniyi himaye edenlere laneti dikkat çekicidir. Şarihler bunu: "Caniyi, hasmına karşı koruyup, kısas uygulanmasına mani olan kimse" diye açıklarlar.[25]



* DELİ VE SARHOŞLARA KISAS



ـ4965 ـ1ـ عن يحيى بن سعيد: ]أنَّ مَرْوَانَ كَتَبَ الى مُعَاوِيَةَ بْنِ أبِى سُفْيَانَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: أنَّهُ أُتِيَ إلَيْهِ بِمَجْنُونٍ قَدْ قَتَلَ رَجًُ فَكَتَبَ إلَيْهِ أنِ اعْقِلْهُ، وََ تَقُدْ مِنْهُ، فإنَّهُ لَيْسَ عَلى مَجْنُونٍ قَوَدٌ[. أخرجه مالك .



1. (4965)- Yahya İbnu Said anlatıyor: "Mervan, Hz. Muaviye İbnu Ebî Süfyan (radıyallahu anhüma)´a: "Kendisine bir adamı öldürmüş olan bir deliyi getirdiklerini" yazarak hükmünü sormuştu, şu cevabı aldı:

"Onu hapset, kısas yapma, çünkü deliye kısas yoktur." [Muvatta, Ukul 3, (2, 851).][26]



AÇIKLAMA:



Hz. Muaviye´den meseleyi soran Mervan İbnu´l-Hakem Medine valisi idi. Hz. Muaviye halife olarak Şam´da ikamet ediyordu. Hz. Muaviye, Mervan´ın sorusuna "Kalem üç kişiden kaldırılmıştır: "...iyileşinceye kadar deliden..." hadisine dayarak deliye kısas uygulamasını yasaklamıştır.

İmam Malik hadise şu açıklamayı ekler: "Bir çocukla bir büyük, bir kimseyi birlikte amden öldürecek olsalar, bu durumda büyük, kısasen öldürülür, çocuğa da diyetin yarısı ödetilir. Keza bir hürle bir köle birlikte bir köleyi öldürseler, köle öldürülür, hürüzerine de kölenin kıymetinin yarısını ödemek terettüp eder." Zürkânî: "Köle müsavat sebebiyle öldürülür, hür ise müsavat olmadığı için öldürülmez, fakat diyeti aşsa bile kıymetinin yarısını öder" der.[27]



ـ4966 ـ2ـ وعن مالك: ]أنّّهُ بَلَغَهُ أنّ مَرْوَانَ كَتَبَ الى مُعَاوِيَةَ: أنَّهُ أُتِيَ بِسَكْرَانٍ قَدْ قَتَلَ. فَكَتبَ إلَيْهِ أنِ اقْتُلُهُ بِهِ[ .



2. (4966)- İmam Malik´e ulaştığına göre, Mervan, Hz. Muaviye (radıyallahu anhüm)´ye yazarak: "Kendisine adam öldüren bir sarhoş getirildiğini" bildirir ve hükmünü sorar. Hz. Muaviye: "Onu öldür (kısas uygula)!" cevabını verir." [Muvatta, Ukul 15, (2, 872).][28]



AÇIKLAMA:



Zürkânî der ki: "Sarhoş, cinayetinden sorumludur. Aksi takdirde herkes sarhoş olur ve birbirlerini öldürür, malları tahrip ederler, sonra da sarhoşluk yüzünden akıllarının olmadığını söyleyerek mazeret beyan etmeye kalkarlar. İşte böyle bir durum ortaya çıkmasın diye şer-i şerif sarhoşluğu mazeret kabul etmemiştir. Sarhoşla deli arasında fark var. Zîra sarhoş kendi iradesiyle kendini sarhoş etti. Dolayısıyla bu halinde kasıt vardır. Halbuki delide kasıt yoktur."[29]



ـ4967 ـ3ـ وعن علي رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ يَهُودِيَّةَ كَانَتْ تَشْتِمُ رَسُولَ اللّهِ # وَتَقَعُ فيهِ فَخَنَقَهَا رَجُلٌ حَتّى مَاتَتْ. فأبْطَلَ النَّبِىُّ # دَمَهَا[. أخرجه أبو داود .



3. (4967)- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir Yahudi kadın Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a şetimde bulunuyor, hakaretler ediyordu. Bir adam onu boğarak öldürdü. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadının kanını batıl kıldı." [Ebu Davud, Hudud 2, (4362).][30]



AÇIKLAMA:



Bu hadis Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a şetmeden (söğüp sayan) kimsenin öldürüleceğini ifade eder. İbnu´l-Münzir, sarih olarak "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a şetmedenin öldürülmesi gerektiği hususunda" ulemanın ittifak ettiğini nakleder. Hattâbî: "Böyle biri Müslüman ise, katlinin vacib olduğu hususunda muhalefet eden bir alim bilmiyorum" der. İbnu Battal: "Resulullah´a sebbeden (söven, küfreden) kimse hakkında ulema ihtilaf etti" der ve devamla şunları kaydeder: "Bu kimse, Yahudi gibi ahd ve zımmet sahibi ise (yani İslam memleketinde yaşama ruhsatı almış kimse ise) İbnu Ôl-Kasım´ın Malik´ten nakline göre, Aleyhissalâtu vesselâm´a sebbi sebebiyle, Müslüman olmayan, öldürülür. Müslüman sebbetmişse, tevbe teklifi yapılmadan öldürülür" der. İbnu´l-Münzir: "Leys, Şafiî, Ahmed ve İshak´tan Yahudi ve diğerleri hakkında benzer görüş" nakleder. Evzâî ve Malik´ten, Müslüman hakkında: "Bu bir nevi irtidattır, tevbe teklif edilir" dedikleri rivayet edilir. Kûfilerin de: "Sebbeden kimse zımmî ise ma´zur addedilir, Müslümansa bu, irtidattır" dediği nakledilmiştir.

Kadı İyaz: "Aleyhissalâtu vesselâm´a sebbeden zımmîye ceza verilmeyişinin, bu hususta sarahat olmayışı sebebiyle mi, yoksa onların kalbini kazanmak mülahazasıyla mı olduğunda ihtilaf edildiğini" söyler ve devamla der ki: "Bazı Malikîlerin, "Resulullah, kendisine "ölüm senin üzerine olsun!" diyen Yahudileri öldürmedi. Çünkü bu hususta Yahudilerin böyle söylediğine dair bir beyyine ibraz edilmedi, bunu Yahudiler de ikrar etmediler. Aleyhissalâtu vesselâm (vahye dayanan) kendi bilgisiyle de onlara hükmetmezdi" dediğini nakleder. Şu da şöylenmiştir: "Yahudiler, şetimlerini açıkça ifade etmeyip, dillerini bükerek kelime oyunu yaptıkları için onları öldürmekten vazgeçti." Bazı alimler de: "Bu sözleri küfre hamledilmez, bu bir ölüm temennisidir, mutlaka vaki olacak bir şeyi dileyerek, beddua etmektir. Nitekim bu yüzden, onlara selamlarına mukabele sadedinde: "Size de olsun!" demekle yetinmiştir. Mânası: "Ölüm size de bize de gelicidir, onu talep etmenin bir mânası yoktur" şeklinde bir açıklamada bulunmuşlardır.[31]



ـ4968 ـ4ـ وعن ابن عبّاس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: ]أنَّ أعْمَى قَتَلَ أُمَّ وَلَدٍ لَهُ، وَكَانَتْ تَشْتُمُ النَّبِىَّ #. فَأهْدَرَ النَّبِىُّ # دَمَهَا[. أخرجه أبو داود والنسائي .



4. (4968)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Âma yani gözleri kör bir zat, ümmü veled olan cariyesini, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a şetmettiği için öldürdü. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) cariyenin kanını heder addetti." [Ebu Davud, Hudud 2, (4361); Nesâî, Tahrim 16, (7, 107, 108).][32]



AÇIKLAMA:



1- Hâdise Ebu Davud´da teferruatlı olarak anlatılmaktadır. Buraya vak´a ve buna terettüp eden hüküm kaydedilmiş: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a şetmeden bir cariyeyi âma olan efendisi, şetmi sebebiyle öldürmüştür. Ertesi günü duruma muttali olan Aleyhissalâtu vesselâm "Cariyenin kanı hederdir" buyurmuştur. Yani öldüren kimseye ne kısas, ne diyet ne de tazir hiçbir ceza gerekmemektedir.

2- Şarihler, âmanın beyanının doğruluğu hususunda, "Resulullah vahiy almış olabilir" diyerek mesele hakkında tahkik yapılmayışının sebebini belirttiler. Çünkü, normalde bu çeşit cinayetlerde caninin beyanına itibar edilmeyip, tahkik edilmesi gerekir.

3- Sindî hadiste: "Zımmî, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hakkında dilini tutmayıp hakaret edecek, iftira ve şetme yer verecek olursa, zımmet hakkını kaybedeceği ve öldürülmesinin helal olacağı hususunda delil vardır" der.

Sebbeden kimse Müslümanlardan biri ise, öldürüleceğinde ihtilaf yoksa da, zımmînin sebbine terettüp edecek hükümde ihtilaf edilmiştir. Önceki hadiste daha geniş yer verdiğimiz üzere:

* Şafiî hazretleri: "Öldürülür, zımmet (himaye) kaldırılır" der.

* Ebu Hanife merhum: "Öldürülmez, onun şirki bundan da büyük bir cinayetidir" demiştir.

* İmam Malik rahimehullah: "Yahudi ve Nasârâ´dan şetmedenler öldürülür, Müslüman olan istisnadır" demiştir.[33]



* AKRABALARIN CİNAYETİ



ـ4969 ـ1ـ عن ثعلبة بن زهدم اليربوعي قال: ]جَاءَ نَاسٌ مِنَ ا‘نْصَارِ فَقَالُوا: يَارسُولَ اللّهِ هؤَُءِ بَنُو ثَعْلَبَةَ بنِ يَرْبُوعٍ قَتَلُوا فُناً في الْجَاهِلِيَّةِ. فقَالَ وَهَتَفَ بِصَوْتِهِ: أَ َ تَجْنِي نَفْسٌ عَلى أُخْرَى[. أخرجه النسائي .



1. (4969)- Sa´lebe İbnu Zehdem el-Yerbûî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ensârdan bir grup insan gelip:

"Ey Allah´ın Resulü! Şunlar Benî Sa´lebe İbnu Yerbû´dur. Cahiliye devrinde falan kimseyi öldürdüler!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm sesini yükselterek:

"Bir kimse diğerinin cinayetinden sorumlu olmaz" buyurdular." [Nesâî, Kasâme 39, (8, 53).] [34]



AÇIKLAMA:



Dikkat edilirse, hadiste eski bir cahiliye anlayışı iptal edilmektedir. Şöyle ki: Ensârdan bir grup, cahiliye devrinde, Benî Sa´lebe İbnu Yerbû kabilesine mensup bir kimse tarafından işlenmiş olan bir cinayeti, Benî Sa´lebe´nin tamamı işlemiş gibi göstermişler ve "Falanı bunlar öldürdüler" şeklinde ifade etmişlerdir. Aslında bu ifade cahiliye devrinde cari olan hukuk sisteminin dile getirilmesi idi. Kabile içerisinde ferdin müstakil bir sorumluluğu yoktu. Bütün kabile efradı müşterek bir sorumluluğa sahip idi. Bu sebeple bir kimsenin işlediği cinayet, caninin mensup olduğu kabile tarafından işlenmiş bir cinayet kabul ediliyordu. Keza o cinayet, tek bir ferde veya onun ailesine karşı bir cinayet olmayıp, bizzat kabilesinin kendine, bütün efradına karşı işlenmiş bir cinayet oluyordu. Bu anlayışın, tabii neticesi olarak, cani tarafın cezalandırılması için bizzat caninin öldürülmesi gerekmezdi, onun mensub olduğu kabileden herhangi bir ferdin öldürülmesi de intikam için yeterli olabilirdi.

Her hususta "şahsi sorumluluğu", kanun hakimiyetini tesis etmeyi esas alan İslam dini, "Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez" (En´am 164) ayetiyle eski sistemi kaldırmıştır. Bu, aslında İslam´ın getirdiği mühim inkılablardan biridir. Artık ferd, kabilenin bir parçası, buğday yığınında bir dane olarak kıymet taşıyan bir cüz değil, ayrı bir şahsiyettir; Allah ve şeriat karşısında müstakil bir sorumluluğu olan kimsedir.[35]



ـ4970 ـ2ـ وعن طارق المحاربي: ]أنَّ رَجًُ قَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ: إنّ هؤَُءِ بَنُو ثَعْلَبَةَ الَّذِينَ قَتَلُوا فَُناً في الْجَاهِلِيّةِ، فَخُذْ لَنَا بِثَأرِنَا. فَرَفعَ يَدَيْهِ حَتّى رَأيْتُ بَيَاضَ إبْطَيْهِ وَهُوَ يَقُولُ: َ تَجْنِي أُمٌّ عَلى وَلَدٍ مَرَّتَيْنِ[. أخرجه النسائي .



2. (4970)- Tarık el-Muharibî anlatıyor: "Bir adam (gelerek):

"Ey Allah´ın Resulü! Şunlar, cahiliye devrinde falancayı öldüren Benî Sa´lebe kabilesidir. Onlardan intikamımızı alıver!" dedi. Bu söz üzerine (aleyhissalâtu vesselâm), ellerini öylesine kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığını gördüm. Şöyle diyordu: "Anne çocuğu adına cinayet işlemez (cinayeti kendi adınadır)!" Resulullah bu sözü iki kere tekrar ettiler." [Nesâî, Kasâme 39, (8, 55).][36]



AÇIKLAMA önceki hadiste geçti. [37]



* DELİL OLMADAN ZANİYİ ÖLDÜREN



ـ4971 ـ1ـ عن سعيد بن المسيب: ]أنَّ رَجًُ مِنْ أهْلِ الشَّامِ وَجَدَ رَجًُ مَعَ امْرَأتِهِ فقَتَلَهُ وَقَتَلَهَا، فأشْكَلَ عَلى مُعَاوِيَةَ الْحُكْمُ فيهِ فَكَتَبَ الى أبِى مُوسى لِيَسألَ لَهُ عَليّ بْنَ أبِى طَالِبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهم. فقَالَ لَهُ عَليّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: هذَا شَىْءٌ مَا وَقَعَ بِأرْضِي، عَزَمْتُ عَلَيْكَ لَتُخْبِرَنِي فقَالَ لَهُ أبُو مُوسى: إنَّ مُعَاوِيَةَ كَتَبَ اليّ بِهِ أنْ أسْألَكَ فيهِ فقَالَ عليّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: أنَا أبُو الْحَسَنِ، إنْ لَمْ يَأتِ بِأرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَلْيُعْطَ بِرُمَّتِهِ[. أخرجه مالك.»الرُّمةُ« الحبل، والمراد به الحبل الذي يقاد به الجاني .



1. (4971)- Said İbnu´l-Müseyyeb merhum anlatıyor: "Şam ehlinden bir kimse, hanımının yanında bir erkek yakalamıştı. Erkeği de kadını da öldürdü. Muaviye (radıyallahu anh), katil hakkında hüküm vermekte zorluk içinde kaldı. Meseleyi Ali İbnu Ebî Talib´e sorması için Ebu Musa (radıyallahu anhümâ)´ya yazdı.

Hz. Ali (radıyallahu anh): "Bu benim diyarımda (Irak´ta) vaki olmayan bir hâdisedir, hükmünü bana sizin söylemenizi istiyorum!" dedi. Ebu Musa (radıyallahu anh) da:

"Bu hususta sana sormam için bana Muaviye (radıyallahu anh) yazmıştı" dedi. Hz. Ali (radıyallahu anh):

"Ben Ebu´l-Hasan´ım! Eğer katil dört şahid getiremezse ipiyle (maktul tarafa) verilir (kısas yapılır)" buyurdu." [Muvatta, Akdiye 18, (2, 737).][38]



AÇIKLAMA:



1- Burada İslam´ın mühim bir prensibi gözükmektedir: Delile dayanmayan hiçbir iddia kabul edilmez. Mağdur taraf iddiada bulunarak şikayetini kadıya yapar, delilini ibraz eder. Kadı tahkik eder. Eğer iddia edilen suç, deliller muvacehesinde sübut bulursa, kadı hükmünü verir.

Halbuki hadiste anlatılan hâdisede erkek böyle yapmamıştır. Kendi görgüsünü esas alarak kendisi ölüme hükmetmiş ve bu hükmü infaz etmiştir. İslam dini böyle bir muhakeme ve infaz usulünü meşru addetseydi, çok suistimaller olurdu.

Hz. Ali, şer-i şerife uygun olarak: "Katilin ipi maktul tarafa verilir" diye hükmetmiştir. Maksad kısastır. İpinin verilmesi tabiri, bu çeşit durumlarda katilin bağlanıp, ipinin ucunun maktul tarafına bu suretle teslim edilmesini ifade eder. Katili teslim alan mağdur taraf onu dilerse affeder, dilerse öldürür, dilerse diyet alır.

İbnu Abdilberr der ki: "Fakihler cemaati şahid olmadan zaniyi öldüren katile kısas tatbik edileceğine hükmetmiştir. Zîra Allah Teala Hazretleri, Müslümanların kanını mutlak şekilde haram kılmıştır. Bu durumda kim bir Müslüman öldürüp, sonra da "öldürülmesi vacib olmuştu" diyecek olursa, iddiasını delillerle isbatlamadığı takdirde, sözü kabul edilmez. İsbatlarsa kısastan kurtulur; aksi takdirde kısas uygulanır." İbnu Abdilberr diğer hukuk davalarında da "hakkın sübut bulabilmesi için, iddia sahibinin delil getirmesinin şart olduğunu" belirtir. Abdürrezzak´ın bir rivayetinde geldiğine göre, "Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a sorar:"

Bir adam, hanımıyla bir erkek yakalarsa onu öldürebilir mi?" Aleyhissalâtu vesselâm:

"Allah´ın (Kur´an´da) zikrettiği beyyineyi (yani dört erkek şahidi) bulmadıkça hayır!" diye cevap verirler."

Bu hususta, kıskançlığı ile meşhur Sa´d İbnu Ubade´nin, Resulullah´a tevcih ettiği sorusu da meşhurdur:

"Ben hanımımla bir erkek yakalasam, dört şahid getirmek için, onları imhal mi edeceğim?" Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) "Evet!" cevabını verir.

2- Sadedinde olduğumuz hadiste şu hükümler gözükmektedir:

* Sultanın gıyabında hadd tatbik edilemez.

* Şahidler olmadan suç sabit olmaz.

* Sadece iddia ile kan dökülemez; döken, suçlu duruma düşer.

3- Hz. Muaviye´nin meseleyi Hz. Ali (radıyallahu anhümâ)´den doğrudan sormayışı, aralarındaki ihtilaf sebebiyledir. Ama, görüldüğü üzere siyasî kırgınlık, Hz. Ali´nin fıkıh yönünü, ilmini, dirayetini takdir etmekten Hz. Muaviye´yi alıkoymamıştır. Allah her ikisinden de razı olsun. [39]



* AGIR BİR CİSİMLE ÖLDÜRMENİN HÜKMÜ



ـ4972 ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ يَهُودِيّاً قَتَلَ جَارِيَةً عَلى أوْضَاحٍ لَهَا بِحَجَرٍ. فجِئَ بِهَا الى النّبىّ # وَبِهَا رَمَقٌ. قِيلَ لََهَا: أقَتَلَكِ فَُنٌ؟ فأشَارَتْ بِرَأسِهَا أنْ َ. ثُمَّ قِيلَ لَهَا، أقَتَلَكِ فَُنٌ؟ فأشَارَتْ بِرَأسِهَا أنْ َ. ثُمَّ سَألَهَا الثَّالِثَةَ فَقَالَتْ: نَعَمْ؛ وَأشَارَتْ بِرَأسِهَا، فَقَتَلَهُ # بِحَجَرَيْنِ رَضَخَ رَأسَهُ بَيْنَهُمَا[. أخرجه الخمسة.وعند بعضهم: ]أنَّ الْيَهُودِيّ الَّذِي قَتَلَهَا لَمّا أُخِذَ أقَرَّ وَاعْتَرَفَ[.»ا‘وضَاحُ« الحلّي من البقرة .



1. (4972)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir Yahudi, gümüş takıları için bir cariyeyi taşla öldürmüştü. Cariye Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a getirildi. Henüz canını teslim etmemişti. Kadıncağıza (birkısım isimler sayılarak): "Seni falanca mı öldürdü?" diye soruldu. Başıyla: "Hayır!" diye işaret etti. "Seni falan mı öldürdü?" diye bir başka isim zikredildi. Kadıncağız yine: "Hayır!" mânasında başıyla işaret etti. Üçüncü kere sordu. Bu sefer: "Evet!" dedi ve başıyla işaret etti.

Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm, adamı (yakalattı, adam suçunu itiraf etti) o da iki taşla öldürdü, başını iki taş arasında ezdi." [Buhârî, Diyat 7, 4, 5, 12, 13, Husumat 1, Vesaya 5; Müslim, Kasame 15, (1672); Ebu Davud, Diyat 10, (4527, 4528, 4529), 14, (4538); Tirmizî, Diyat 6, (1394); Nesâî, Kasame 11, (8, 22).][40]



AÇIKLAMA:



Bu hadisten bazı hükümler çıkarılmıştır.

* Kadını öldüren erkek öldürülür. "Bu hususta icma var" denmiştir.

* Âmden adam öldüren kimse kısasla öldürülür. Onun bu öldürülüşü, maktulü öldürdüğü tarzda olur: Kılıçla öldürmüşse, o da kılıçla öldürülür. Taş veya sopa veya bir başka şey ile öldürmüş ise aynı şeyle öldürülür. Zîra hadiste, Yahudinin, kızcağızı başını ezmek suretiyle öldürdüğü için, onun da başı ezilmek suretiyle öldürülmüştür.

*Kısas, sadece kesici aletlerle öldürene değil, ağır bir şeyle vurmak suretiyle öldürene de uygulanmalıdır. Şafii, Malik, Ahmed ve cemahiru´l-ulema böyle hükmetmiştir.

Ebu Hanife ise: "Demir, taş ve tahtadan kesici bir aletle veya insan öldürmede kullanıldığı bilinen mancınıkla veya ateşe atma gibi yollardan biriyle icra edilen öldürme hâdiselerinde kısas uygulanır, diğer vasıtalarla öldürmelerde kısas yoktur" der.[41]



* İLAÇ VE ZEHİRLE ÖLDÜRME



ـ4973 ـ1ـ عن عمرو بن شعيب عن أبيه عن جده رَضِيَ اللّهُ عَنْهُمَا قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ تَطَبَّبَ، وََ يُعْلَمُ مِنْهُ طَبٌّ، فَهُوَ ضَامِنٌ[. أخرجه أبو داود والنسائي .



1. (4973)- Amr İbnu Şuayb an ebîhi an ceddihî (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim sahte doktorluk yapar ve kendisinden tedavi olunmazsa bu kimse (sebep olacağı neticeyi) tazmin eder." [Ebu Davud, Dyiat 25, (4586); Nesâî, Kasâme 38, (8, 52-53); İbnu Mace, Tıbb 16, (3466).][42]



AÇIKLAMA:



Tıbbı bilmeden insanları tedaviye yeltenmek, dinimizce yasaklanmıştır. Hadiste görüldüğü üzere bu çeşit mütetabbibler sebep olacakları kazadan sorumlu tutulmuşlardır. Meydana gelen cinayetin tazmin edilmesi, akileleri üzerinedir.

Hattâbî, hastayı öldüren böyle bir kimsenin diyete zamin olacağı hükmüne muhalefet eden fakih bilmediğini belirttikten sonra: "Kısas düşer, çünkü tedavi işine hastanın rızasıyla başvurmuştur" der ve "doktorun sebep olacağı cinayetin tazmini, doktorun akilesine terettüp edeceği hususunun, bütün fakihlerin müşterek görüşü olduğuna" dikkat çeker.[43]



ـ4974 ـ2ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ: ]أنَّ امْرَأةً مِنَ الْيَهُودِ. أهْدَتْ لِلنَّبِيِّ # شَاةً مَسْمُومَةً فَمَا عَرَضَ لَهَا #[. أخرجه أبو داود.



2. (4974)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yahudilerden bir kadın Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a zehir katılmış bir koyun hediye etti, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), (bidayette) kadına dokunmadı." [Ebu Davud, Diyat 6, (4509).][44]



AÇIKLAMA:



Rivayette temas edilen hâdise Hayber´de cereyan etmiştir. Rivayetler, kadının akıllıca davranıp, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın koyunun kol kısmını sevdiğini işittiği için, oraya daha çok zehir koyduğunu belirtir.

Resulullah, zehirli lokmayı alır, ancak vahyen zehirli olduğu bildirilir, yutmadan tükürür. Durumu sofradaki Ashab´a duyurur ama, bu esnada lokmasını yutmuş olan Bişr İbnu Berâ zehirin tesiriyle ölür. Bazı rivayetler ise, Bişr (radıyallahu anh)´in derhal vefat ettiğini ifade ederken, bazıları da zehirin hasıl ettiği sancılarla zaman içinde vefat ettiğini ifade eder. Sadedinde olduğumuz rivayet bilahare vefat ettiğine müş´irdir. Çünkü hadisin sonunda, Resulullah´ın, zehir yediren kadına dokunmadığını ifade etmektedir. Şarihler bunu, "Zehirleme hadisesinden hemen sonra cezalandırma cihetine gitmedi. Bişr zehrin tesiriyle vefat edince, bilahare kadını yakalatıp, kısasen öldürttü" diye açıklarlar.

Hz. Enes, bir rivayetinde, bu zehirin tesirini Resulullah üzerinde zaman zaman gördüğünü, küçük dili üzerinde bu sebeple siyahlık bile peyda olduğunu belirtir.

Hz. Cabir´in rivayetine göre, hâdiseden sonra Aleyhissalâtu vesselâm kadını çağırarak bu işi niye yaptığını sorar. Kadın şöyle cevapta bulunur:

"Kendi kendime dedim: "Eğer Muhammed gerçek peygamber ise, (Allah kendisine haber verir ve) zehirden zarar görmez; değilse ölür, ondan kurtuluruz!"Resulullah bu cevap üzerine kadını affeder ve ceza vermez. Bera ölünce cezalandırır.

Kadının tecziyesi işi rivayetlerde ihtilaflıdır. Kadı İyaz, rivayetlerdeki farklılıkları şöyle telif eder: "Resulullah kadını, zehirleme hâdisesine muttali olur olmaz öldürmedi. Hatta, "Bunu öldür!" diyenlere: "Hayır!" dedi. Bişr İbnu´l-Bera vefat edince, kadını Bişr´in velilerine teslim etti. Onlar kısasen öldürdüler. Böylece "öldürmedi" diyen rivayetler de, "öldürdü" diyen rivayetler de sahih olmuş olur."[45]



* HAYVAN, KUYU VE MADEN SEBEBİYLE ÖLME



Bu hadisle ilgili اَلْعُجْمَاءُ جُبَارٌ hadisi Zekatla ilgili bölümde geçti. (6. cilt 2030 numaralı hadis.)[46]



İKİNCİ FASIL


İNSAN UZUVLARIYLA İLGİLİ KISAS



* DİŞ



ـ4975 ـ1ـ عن عمران بن حصين رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]عضَّ رَجُلٌ يَدَ رَجُلٍ فَنَزَعهَا مِنْ فِيهِ، فَوَقَعَتْ ثَنِيّتَاهُ. فَاخْتَصََما الى رَسُولِ ال&