๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Nisan 2010, 15:29:01



Konu Başlığı: Kaza dava ve hüküm 3
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Nisan 2010, 15:29:01
ALTINCI FASIL


HÜKMÜN KEYFİYETİ




ـ4896 ـ1ـ عن الحارث بن عمرو بن أخي المغيرة بن شعبة يرفعه الى معاذ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]لَمَا بعثهُ رَسُولُ اللّهِ # الى اليمن قال له: كَيْفَ تَقْضَى إذَا عَرَضَ لَكَ قَضَاءٌ؟ قَالَ: أقْضِي بِكِتابِ اللّهِ. قَالَ: فإنْ لَمْ تَجِدْ؟ قَالَ: أقْضي بِسُنَّةِ رَسُولِ اللّهِ # قَالَ: فإنْ لَمْ تَجِدْ في سُنّةِ رَسُولِ اللّهِ # وََ في كِتَابِ اللّهِ؟ قَالَ: قُلْتُ أجْتَهِدُ بِرَأيِى وََ آلُو. قَالَ: فَضَرَبَ رَسُولُ اللّهِ # صَدْرِي، وَقَالَ: الْحَمْدُ للّهِ الَّذِي وَفّقَ رَسُولَ اللّهِ # لِمَا يُرْضَي رَسُولَ اللّهِ #[. أخرجه أبو داود والترمذي.» آلُو« أى أقصر .



1. (4896)- Haris İbnu Amr İbni Ahi´l-Muğîre İbni Şu´be, Muaz (radıyallahu anh)´dan naklen anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Muaz´ı Yemen´e gönderdiği zaman kendisine sorar: "Sana bir dava geldiği vakit nasıl hükmedeceksin?"

"Allah´ın kitabıyla hükmedeceğim" der Muaz.

"(Meseleyi Kitabullah´ta) bulamazsan?"

"Resulullah´ın sünnetiyle hükmedeceğim!"

"Ne Kitabullah´ta ve ne de Resulullah´ın sünnetinde bulamazsan?"

"Kendi re´yimle ictihad edeceğim, (hüküm vermekten) geri durmayacağım."

Hz. Muaz der ki: "Bu cevabım üzerine Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (memnun kaldı), göğsüme eliyle vurup:

"Allah´ın elçisinin elçisini, Allah´ın elçisini memnun edecek usulde muvaffak kılan Allah´a hamdolsun!" buyurdular." [Ebu Davud, Akdiye 11, (3592, 3593); Tirmizî, Ahkâm 3, (1327, 1328).][30]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, senet yönüyle bazı arızalara maruz ise de, ifade ettiği hüküm yönüyle bütün fukahaca telakki-i bi´lkabule mazhar olmuş, mana yönünden sıhhatinde şüpheye düşülmemiştir. Mükerrer olarak belirttiğimiz gibi, bir kere daha belirtmede fayda var: Hadis uleması, bir hadisi zayıf diye damgalarken, zahirî şartlara göre bu hükmün verildiği, o rivayetin nefsü´l-emirde sahih olabileceğini söylemiştir. Bu sebeple, bilhassa Hanefî ulema, bir hadis münferid bile olsa, fukahanın ittifakla ameli sebebiyle ona "hükmen mütevatir" demekten çekinmemiştir. Sadedinde olduğumuz hadis buna bir misal olabilir: Senet yönüyle zayıf da olsa, İslam fukahası, hükmüyle amel etmede müttefiktir. Hadisi tenkidde ileri giden İbnu´l-Cevzî de bununla bütün fukahanın amel ettiğini, mânasının sahih olduğunu söyler. Şunu da belirtelim ki, sadedinde olduğumuz hadisin, Hz. Ömer, İbnu Mes´ud, Zeyd İbnu Sabit, İbnu Abbas gibi sahabenin büyüklerinden mevkuf şahidleri mevcuttur. Beyhakî, Sünen´inde bu hadisi tahric ettikten sonra, takviye maksadıyla bunları kaydetmiştir.

2- İctihad: "Kitab ve sünnete kıyas ederek hüküm aramada alimin bütün gayretini sarfetmesi" olarak tarif edilmiştir. Hattâbî, "içtihad"la verilecek hükmü, kıyas yoluyla, Kitab ve sünnetin mânasına göndermenin kastedildiğini, Kitab ve sünnetten bir asla dayanmadan, kalbe doğan veya hatıra gelen şahsî re´yin kastedilmediğini" belirtir. Hattâbî devamla, "Bu hadiste kıyasın sabit ve bu yolla hüküm vermenin vacib olduğunun görüldüğünü" söyler.[31]



ـ4897 ـ2ـ وعن أمّ سلمة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]سَمِعَ رَسولُ اللّهِ # جَلَبَةَ خَصْمٍ بِبَابِ حُجْرَتِهِ فَخَرَجَ إلَيْهِمْ فَقَالَ: إنَّمَا أنَا بَشَرٌ، وإنَّهُ يَأتِىنِي الْخَصْمُ، وَلَعَلّ بَعْضُهُمْ أنْ يَكُونَ أبْلَغَ مِنْ بَعْضٍ فَأحْسِبُ أنّهُ صَادِقٌ فَأقْضِي لَهُ، فَمَنْ قَضَيْتُ لَهُ بِحَقّ مُسْلِمٍ فإنَّمَا هِىَ قِطْعَةِ مِنَ النَّارِ، فَلْيَحْمِلْهَا أوْ لِيَذَرْهَا[. أخرجه الستة .



2. (4897)- Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), odasının kapısında bir münakaşa işitmişti. Yanlarına çıkıp:

"Ben bir beşerim. Bana ihtilaflılar gelir. Bunlardan biri, diğerine nazaran daha belagatlı (ikna edici) olur. Ben de onun doğru söylediğini zanneder, lehine hükmederim. Ancak kime bir Müslümanın hakkını vermiş isem, bunun ateşten bir parça olduğunu bilsin. O ateşi ister yüklensin, ister terketsin (kendisi bilir)" buyurdular."[32]



ـ4898 ـ3ـ وفي رواية للشيخين: ]إنّمَا أنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ، وإنّكُمْ تَخْتَصِمُونَ اليّ، وَلَعَلّ بَعْضُكُمْ، أنْ يَكُونَ ألْحَن بِحُجَّتِهِ مِنْ بَعْضٍ فَأقْضِى لَهُ بِنَحْوِ مَا أسْمَعُ. فَمَنْ قَضَيْتُ لَهُ بِشَىْءٍ مِنْ حَقّ أخِيهِ فإنَّمَا أقْطَعُ لَهُ قِطْعَةً مِنَ النَّارِ[.ومعنى »ألْحَنَ بِحُجّتِهِ« أي أقوم بها منه وأقدر عليها، من اللحن بفتح الحاء وهو الفطنة .



3. (4898)- Sahiheyn´in bir rivayetinde hadis şöyledir: "Ben de sizin gibi bir insanım. Siz davalarınızın halli için bana geliyorsunuz. Bazınızın hüccet yönüyle, diğer bazısından daha ikna edici olması, böylece benim, işittiğime dayanarak onun lehine hükmetmem mümkündür. Kimin lehine, kardeşinin hakkından bir şey hükmetmişsem (bilsin ki), onun için cehennemden bir ateş parçası kesmiş oluyorum." [Buharî, Şehadat 27, Mezalim 16, Hiyel 9, Ahkam 20, 29, 31; Müslim, Akdiye 5, (1713); Muvatta, Akdiye 1, (2, 719); Ebu Davud, Akdiye 7, (3583, 3584); Tirmizî, Ahkam 11, (1339); Nesâî, Kudat 13, (8, 233).][33]



AÇIKLAMA:



1- Hadiste, açıkgözlük, hile gibi yollara başvurarak, ihtilaflı meselede haksız bir surette lehine karar çıkartmanın haram olduğu belirtilmektedir.

2- Hadiste geçen "Müslüman", "kardeş" gibi ifadeler, bu haksızlığı gayr-ı müslime karşı yapmanın caiz olacağı mânasına gelmez. İbnu Hacer, "bu meselede Müslüman, zımmî, muâhid, mürted hepsinin eşit olduğunu" belirtir. Beşerî hukukun gasbına dinimiz hiçbir surette müsaade etmez. Mahkemede hile haramsa, bu kime karşı işlenirse işlensin aynı şekilde haramdır. İmam Şafii bu hadisi zikrettikten sonra: "Zîra, hâkimin hükmü ne haramı helal, ne de helali haram kılar" demiştir.

3- Hadis, hâkimlerin zahire, delile göre hükmedeceğini, böyle hükmedince haksız bir hüküm de verse sorumlu olmayacağını belirtir. Ancak, hakkı bulma hususunda gereken gayret gösterilecektir. Bu husus daha geniş olarak açıklandı (4887. hadis).

4- Hadisin bir veçhinde, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın: "Kimin lehine kardeşinin hakkından bir şeye hükmetmişsem (bilsin ki), onun için cehennemden bir parça kesmiş oluyorum. Artık dileyen alsın, dileyen terketsin" sözünden sonra şu ziyade gelmiştir: "Muhakeme olan her iki adam da ağladılar ve her biri: "Hakkım senin olsun" dediler. Bunun üzerine (aleyhissalâtu vesselâm): "Madem böyle yapıyorsunuz, öyleyse (ihtilaf ettiğiniz malı) taksim edin, hakkı arayın!" buyurdular. Onlar da hisselerini aldılar ve helallaştılar."

5- Hadisin bazı vecihlerinde, bunun bir miras ve eskimiş mallar ihtilafı olduğu tasrih edilmiştir.

6- Hadisin bazı vecihlerinde gelen "O, ateşi ister yüklensin, ister terketsin, (kendisi bilir)" şeklindeki ifade, muhatabı muhayyer bırakmak için değil, tehdid için söylenmiştir.[34]

7- BAZI FEVAİD:

Yukarıda kaydettiklerimizden başka, hadisten çıkarılan bazı hükümler şunlardır:

* Bir kimse bir hak iddia etse, delil yokluğu sebebiyle hâkim müddea aleyhe yemin ettirse ve lehine hükmetse; bu, adamı batında tebrie etmez. İddia sahibi sonradan delil getirse, iddiası dinlenir; önceki hüküm iptal edilir.

* Bir kimse hile yollarından biriyle, batıl bir iş için hileye tevessül etse ve zahirde hak onun olsa ve lehine hükmedilse, batında onu alması kendisine helal olmaz. Verilen hükümle, günah üstünden kalkmaz. Sadece Ebu Hanife: "Hâkimin hükmü, malların helal olmasını sağlamazsa da, ferçleri helal kılar, kararda zikri geçen batını helal kılar" demiştir. Bu, hadis ve icmaya muhalif bulunmuştur.

* Resulullah, vahiy gelmeyen hususlarda şahsî re´yi ile ictihad ederdi. Bu husus münakaşalı ise de bu hadis, ictihad-ı nebevî hususunda açıktır.

* Resulullah, zahire göre verdiği hükmünde, içtihadı O´nu, bazan batındaki gerçek duruma uymayan hükme götürmüştür. Ancak, ismeti sebebiyle bu hata üzerinde istikrar hasıl olmamıştır.

Resulullah´ın mutlak olarak hata yapmayacağını söyleyenler derler ki: "Eğer Aleyhissalâtu vesselâm´ın hükmünde hatanın vukuu caiz olsaydı, mükelleflere hatayı emretmesi gerekirdi. Zîra bütün hükümlerine uyma hususunda emir sabittir. Nitekim Allah Teala Hazretleri (mealen): "Hayır! Rabbine and olsun ki, onlar aralarındaki anlaşmazlıklar için senin hükmüne müracaat edip, sonra da verdiğin hükme, gönüllerinde hiçbir şüphe ve sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle razı olup uymadıkça, hakkıyla iman etmiş olmazlar" (Nisa 65) buyurmuştur. Ayrıca, icma, hatadan ma´sumdur. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), rütbesinin yüceliği sebebiyle masumiyete evladır."

Birinci mütalaaya şöyle cevap verilir: Eğer mesele, hata vukuunu gerektirirse, onda bir mazhar yoktur. Çünkü hata mukallidler hakkında da mevcuttur. Zîra onlar, müftüye ve hâkime, hata etmeleri caiz bile olsa, ittiba etmekle emrolunmuşlardır.

İkinci noktanın cevabı şöyledir: Mülazemet (beraberlik) merduttur. Çünkü icmanın varlığı farzedilse, bu, dayanağını Resulullah´tan gelen rivayetten alır. Böylece, icmanın kendine değil, Resulullah´a ittiba edilmiş olur.[35]



ـ4899 ـ4ـ وعن ا‘شْعث بن قيس: ]أنَّه اشْتَرَى رَقيقاً مِنَ الْخُمُسِ مِنْ عَبْدِاللّهِ بِعِشْرِينَ ألْفاً فَارْسَلَ إلَيْهِ عَبْدُاللّهِ في ثَمَنِهِمْ. فقَالَ: إنّمَا أخَذْتُهُمْ بِعَشْرَةِ آَفٍ. قَالَ عَبْدُاللّهِ: فَاخْتَرْ رَجًُ يَكُونُ بَيْنَ وَبَيْنَك. فقالَ ا‘شْعَثُ: كُنْ أنْتَ بَيْنِى وَبَيْنَ نَفْسِكَ. فقَالَ عَبْدُاللّهِ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: إذَا اخْتَلَفَ الْبَيِّعَانِ وَلَيْسَ بَيْنَهُمَا بَيّنَةٌ، فَهُوَ مَا يَقُولُ رَبُّ السِّلْعَةِ أوْ يَتَتَارَكَانِ[. أخرجه أبو داود، وأخرجه النسائي منه المسند فقط .



4. (4899)- Eş´as İbnu Kays´ın anlattığına göre, Humus´tan bir köleyi Abdullah´tan yirmi bin (dirhem)e satın almış ve Abdullah kölenin bedelini almak üzere kenisine bir adam göndermiştir. Adam gelince: Eş´as:

"Ben onu on bine satın aldım" dedi. Abdullah da:

"Öyleyse seninle benim arama (hakem olacak) bir kimse tayin et!" dedi. Eş´as:

"Benimle kendi aranda sen hakem ol!" dedi. Bunun üzerine Abdullah:Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın: "Alışveriş yapan iki kişi ihtilafa düşerlerse ve aralarında da delil yoksa, mal sahibinin söylediği esas alınır veya (alışverişi) terkederler" dediğini işittim" dedi. [Ebu Davud, Büyû 74, (3511); Nesâî, Büyû 82, (7, 302, 303), Nesâî´de sadece müsned (Resulullah´a ait) kısım kaydedilmiştir.][36]



AÇIKLAMA:



Hattâbî bu meselede ulemanın ihtilaf ettiğini belirtir:

* Malik ve Şafiî rahimehümallah: "Satıcıya: "Malı söylediğin fiyata sattığına dair yemin et!" denir. Satan yemin ederse müşteriye: "Ya satıcının söylediği fiyata malı alırsın, ya da söylediğin fiyata sattığına dair yemin edersin!" denir. Eğer yemin ederse, mal, satana iade edilir. Şafiî´ye göre, malın mevcut olması ile telef olmuş bulunması arasında fark yoktur, hüküm böyledir. Çünkü her ikisi de yemin etmiş birbirinin söylediği fiyatları reddetmiştir" demişlerdir. Muhammed İbnu´l-Hasen de bu görüştedir.

* Nehâî, Sevrî, Evzâî, Ebu Hanife ve Ebu Yusuf: "İstihlâktan sonra, yemin edince müşterinin sözü esas alınır. İmam Malik de, iki rivayetten en meşhurunda, bunların, "İstihlaktan sonra" sözlerine yakın bir şey söylemiştir. Onların bu hükme, bazı rivayetlerde "Mal kaim olduğu halde alışveriş yapanlar ihtilaf ederlerse, satıcının sözü muteber olur veya alışverişi terkederler" şeklinde gelen beyana dayandığı belirtilmiştir. Ulema: "Malikin malın kıyamını şart koşması, malın istihlaki halinde hükmün farklı olacağına delildir" demiştir.[37]



YEDİNCİ FASIL


DÂVÂLAR VE BEYYİNELER



ـ4900 ـ1ـ عن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ لِى رَسُولُ اللّهِ #: اَلْبَيّنَةُ عَلى الْمُدّعِي وَالْيَمِينُ عَلى الْمُدّعَى عَلَيْهِ[. أخرجه الترمذي .



1. (4900)- İbnu Amr İbni´l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana dedi ki: "Beyyine davacı üzerine, yemin de davalı üzerine düşer." [Tirmizî, Ahkâm 12, (1341).][38]



ـ4901 ـ2ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: ]أنّ امْرَأتَيْنِ كَانَتَا تَخْرُزَانِ في بَيْتٍ فَخَرَجَتْ إحْدَاهُمَا وَقَدْ أُنفذَ بإشْفَافِى كَفِّهَا، فادَّعَتْ عَلى ا‘خْرى، فَرُفِعَ ذلِكَ الى ابْنِ عَبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما فقَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَوْ يُعْطَى النَّاسُ بِدَعْوَاهُمْ ُدّعَى رِجَالٌ دِمَاءَ قَوْمٍ وَأمْوَالَهُمْ، وَلَكِنَّ الْبَيِّنَةُ عَلى الْمُدّعِي، وَالْيَمِينُ عَلى مَنْ أنْكَرَ. ذَكِّرُوهَا بِاللّهِ، وَاقْرَءُوا عَلَيْهَا: إنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَأيْمَانِهِمْ ثَمناً قَلِيً اŒيَةَ فذَكّرُوهَا فَاعْتَرَفَتْ[. أخرجه الخمسة، وهذا لفظ البخاري .



2. (4901)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "İki kadın bir odada deri dikiyorlardı. Bunlardan biri avucuna bîz batırılmış olarak dışarı çıktı. Bunu diğerinin yaptığını iddia etti. Dava İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)´a götürüldü. İbnu Abbas dedi ki:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuşlardı: "Eğer insanlara sırf iddialarıyla (delil olmadan) talep ettikleri verilseydi, insanlar başkalarının kan ve mallarını istemeye kalkarlardı. Ancak iddia sahibine beyyine gerekmektedir. İddiayı inkar edene de yemin gerekmektedir. (Bu kadına) Allah´ı (yalan yere yemin etmenin günahını) hatırlatın. Ona şu ayeti okuyun: "Allah´ın ahdini ve yeminlerini az bir pahaya değişenler, işte bunlar için ahirette hiçbir nasib yoktur" (Al-i İmran 77).

Kadına bu hatırlatıldı. Bunun üzerine kadın suçunu itiraf etti." [Buhârî, Tefsir, Al-i İmran 3, Rükûn 6; Müslim, Akdiye 2, (1711); Ebu Davud, Akdiye 23, (3619); Tirmizî, Ahkâm 13, (1343); Nesâî, Kudât 35, (8, 248).][39]



ـ4902 ـ3ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَضَى رَسُولُ اللّهِ # بِيَمِينٍ وَشَاهِدٍ[. أخرجه مسلم وأبو داود .



3. (4902)- Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (iddia sahibi iki şahid bulamazsa) bir yemin ve bir şahid(in yeterli olacağın)a hükmetmiştir." [Müslim, Akdiye 3, (1712); Ebu Davud, Akdiye 21, (3608).][40]



AÇIKLAMA:



1- İslam şeriatı, ilk iki hadisten anlaşılacağı üzere, davacıya, iddiasına beyyineyi şart koşmuştur. Davalıya da yemin etmeyi şart koşmuştur. Beyyine, iddiayı isbatlayıcı delil ve hüccet demektir. Normalde davacı (müddeî) hakkında beyyine, belli şartları taşıyan iki şahittir. İddia sahibinin beyyinesi yoksa, davalıya (müddea aleyh) yemin teklif edilir.

2- Üçüncü rivayet (4902) dava sahibi iki şahid bulamaz da tek şahid bulursa, bir şahid yerine de yeminin yeterli olacağı görüşünü takrir etmektedir. Ancak bu mesele ulema arasında ihtilaflıdır: Ebu Hanife, Şa´bi, Evzâî, Leys ve İmam Malik´in ashabından Endülüslü olanlar, bir şahid ve yeminle hiçbir surette hüküm verilemeyeceğini, iki şahidin şart olduğunu söylemişlerdir. Ancak, diğer üç imam ve cumhur, bir şahidle davacının yemininin malla ilgili davalarda yeterli olacağına hükmetmiştir. Mala girmeyen davalarda yemin ve şahidin kabul edilmeyeceğinde hepsi ittifak eder.[41]



ـ4903 ـ4ـ وعن عبداللّهِ بن عُبَيْدِ اللّهِ بْنِ أبِى مُلَيْكَةَ: ]أنَّ بَنِى صُهَيْبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ادَّعَوْا عِنْدَ مَرْوَانَ بَيْتَيْنِ وَحُجْرَةً، اَعْطَاهَا رَسُولُ اللّهِ # صُهَيْباً رَضِيَ اللّهُ عَنْه. فقَالَ مَرْوَانُ: مَنْ يَشْهَدُ لَكُمْ بذلِكَ؟ فقَالُوا: ابْنُ عُمَرَ. فَدعَاهُ فَشَهِدَ أنَّ رَسُولَ اللّهِ # أعْطَى صُهَيْباً بَيْتَيْنِ وَحُجْرَةً. فَقَضَى مَرْوَانُ بِشَهَادَتِهِ لَهُمْ[. أخرجه البخاري.



4. (4903)- Abdullah İbnu Ubeydillah İbni Ebî Müleyke anlatıyor: "Benî Süheyb (radıyallahu anh), Mervan nezdinde, iki ev ve bir odanın kendilerine ait olduğunu, bunları (babaları) Süheyb´e Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın verdiğini iddia ettiler. Mervan: "Söylediğiniz şeye şahidiniz var mı?" dedi. Onlar: "İbnu Ömer!" dediler. Mervan İbnu Ömer´i çağırdı. O, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Süheyb (radıyallahu anh)´e iki ev ve bir oda verdiğini söyledi. Mervan sadece onun şehadetiyle onlar lehine hükmetti." [Buhârî, Hibe 30.][42]



AÇIKLAMA:



Burada tek şahidle davanın sübut bulması ve hüküm verilmesine örnek var. Bazı müteahhir alimler, "İddia sahiplerine yemin de ettirilmiştir" te´vilini yapmıştır. Ancak rivayette bunu te´yid eden bir açıklık yok. Bu rivayete dayanan bir kısım müteahhir ulema: "Sıdkına karine bulunduğu takdirde tek şahid de yeterlidir" demiştir. Seleften Şureyh de böyle hükmetmiştir.

Ebu Davud, Sünen´inde "Hakim, şahidin sıdkını bilirse, tek şahidle hükmetmesi caizdir" diye açtığı bir babta, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın şahideteyn (iki şahid) tesmiye ettiği Huzeyme İbnu Sabit Kıssasını kaydeder. Ancak ulema, bu durumun Resulullah´a has bir vak´a olduğunda ittifak etmiştir. İbnu´t-Tin, bu rivayete şöyle bir yorum getirir: "Muhtemelen Mervan, bunu Allah´ın malından, nazarında ihsana müstehak olana bağış şeklinde vermiştir. Eğer Aleyhissalâtu vesselâm vermiş idiyse, böylece bu bağış infaz edilmiş oldu, yok vermemiş idiyse, kendisi bu bağışı yapmış oldu." İbnu´t-Tîn demek ister ki, tek şahidle dava hükme bağlanmaz. Öyleyse bu rivayetin te´vili gerekir. İbnu´t-Tîn ayrıca, bu hâdisenin fey´le ilgili olduğunu, (insanlar arasında bir dava olmadığını) belirtir. Ömer İbnu Şeybe´nin Ahbar-ı Medine´de zikrettiğine göre, Süheyb´in evi Ümmü Seleme´ye aitti. Süheyb´e bağışladı. Belki de bunu Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın emriyle yaptı veya mecaz yoluyla Ümmü Seleme´ye nisbet etti. Ev hakikatte Resulullah´ın idi. Onu Süheyb´e bağışladı veya o, dava mevzuu olan evden başka bir evdir.[43]



ـ4904 ـ5ـ وعن أبِى مُوسى رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رَجُلَيْنِ اِدَّعِيَا بَعِيراً عَلى عَهْدِ رَسُولِ اللّهِ #، فَبَعَثَ كُلُّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا شَاهِدَيْنِ، فَقَسّمَهُ # بَيْنَهُمَا نِصْفَيْنِ[. أخرجه أبو داود والنسائي .



5. (4904)- Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında iki kişi bir deve hakkında iddiada bulundular. Her biri, iki tane şahid getirdi. Bunun üzerine (aleyhissalâtu vesselâm) deveyi ikiye bölerek aralarında taksim etti." [Ebu Davud, Akdiye 22, (3613, 3614, 3615); Nesâî, Kudat 34, (8, 248).][44]



AÇIKLAMA:



1- Ebu Davud´un bir rivayetinde her ikisinin de beyyinesi olmayan iki kişinin bir deve -veya hayvan- hakkında iddiada bulunduklarını, bu durumda da hayvanı aralarında taksim ettiğini kaydeder. İbnu Raslan, iki rivayetin de aynı hadiseye parmak basmış olabileceğini, zira her iki tarafın birbirine zıt olan beyyine ibraz etmesiyle, beyyinelerin birbirlerini hükümden düşürerek sanki yok hükmüne getireceğini belirtir.

2- Ulema şöyle bir durumda ihtilaf eder: Bir şey bir adamın elindedir. Bunun hakkında iki kişi iddiada bulunur ve her biri kendinin olduğunu söyler ve her ikisi de beyyine ikame eder.

* Ahmed İbnu Hanbel ve İshak İbnu Rahuye derler ki: "Aralarında kur´a çekilir, kime çıkarsa o alır.

* Şafiî kavl-i kadiminde Ahmed gibi hükmetmişse de, kavl-i cedidinde, "Bu hususta iki görüş var demiştir. Birine göre ikiye bölünerek aralarında taksim edilir. Ashab-ı re´y ve Süfyan-ı Sevrî de buna hükmeder. Diğer kavle göre; kur´a çekilir, kime çıkarsa "şahidleri hakka şehadet etti" diye yemin eder ve böylece mal ona hükmedilir.

* İmam Malik: "Ben malı onlardan birine hükmetmem. Eğer mal bir başkasının elinde ise" demiştir. Ondan rivayete göre: "Mal, onlardan hangisinin şahidleri daha adi, selahet cihetiyle daha meşhur ise ona aittir" demiştir.

* Evzâî: "Beyyine cihetiyle hangisi daha çok ise o alır" demiştir.

* Şâbi´nin: "Mal aralarında şahidlerin hisselerine göredir" dediği hikaye edilmiştir (Hattabi´den). Müteakip hadis, her iki tarafın da beyyinesi bulunmama durumuyla ilgilidir. Oradaki açıklamalar bu söyleneni tamamlayacak mahiyettedir.[45]



ـ4905 ـ6ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]عَرََضَ رَسُولُ اللّهِ # عَلى قَوْمٍ الْيَمِينَ فَسَارَعُوا إلَيْهَا فَأمَرَ أنْ يُسْهَمَ بَيْنَهُمْ في الْيَمِينِ، أيُّهُمْ يَخْلِفُ[. أخرجه البخاري وأبو داود .



6. (4905)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir mal hususunda ihtilaf eden, fakat beyyineleri olmayan) bir kavme yemin teklif etti. (İki taraf da) birden yemin etmeye koştu. Bunun üzerine (önce) yemin (edecek tarafın tesbiti için) kur´a çekilmesini emretti." [Buhârî, Şehâdât 24; Ebu Davud, Akdiye 22, (3616, 3617, 3618).][46]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, mefhumu hususunda şarih ve fakihlerin ihtilaf ettiği hadislerdendir. Bir açıklamaya göre, -önceki hadisin açıklamasında da geçtiği üzere- ihtilaf halinde iki taraf da beyyine ibraz edemezse, her iki tarafa da yemin teklif edilir. Her iki taraf da haklılığı hususunda yemin etmek isterse "hangisi öncelikle yemin etmelidir" hususu mevzubahis olacaktır. Sadedinde olduğumuz hadis, bu noktada prensip getirmektedir: Önce yemin edecek taraf, hâkimin arzusu ile değil, kur´a ile tesbit edilmelidir.

Diğer bir açıklamaya göre, yemine iştirak şu suretle olur: İki taraf, ellerinde bulunmayan bir mal hususunda niza eder ve ikisi de lehinde bir beyyine getiremezse, aralarında kur´a çekilir. Kur´a kime çıkarsa o yemin eder ve mala hak kazanır. Bu manayı te´yid eden bir rivayeti, Ebu Davud ve Nesâî´de Ebu Râfi Ebu Hüreyre´den nakletmiştir: "Her ikisinin de beyyinesi olmadığı halde iki kişi bir mal hususunda ihtilaf ettiler. Resulullah: Dava sahipleri memnun olsalar da olmasalar da yemin (hakkı) hususunda kur´a çekin" buyurur."

Hadisi bu mânada anlayan Hattâbî der ki: "İstiham´ın buradaki manası kur´a çekmektir. Resulullah şunu kastediyor: "İhtilaf sahibi her iki taraf kur´a çeksinler. Kur´a kimin lehine çıkarsa yemin eder ve iddia ettiği şeyi alır." Hattâbî bir deve üzerine çıkan bir ihtilafın, Hz. Ali tarafından yapılan buna benzer bir çözümünü kaydeder.

Ebu Davud´dan kaydettiğimiz hadis hakkında Kirmânî´nin yorumu şöyle: "Kur´a çekme işi, ihtilaf edenlerin, malı haketmeye götüren sebeplerde eşit olma halinde olur. Mesela: "Mal her iki tarafın da elindedir ve taraflar tamamına sahip olmak isterler, her ikisi de yemin edip almak ister. İşte böyle bir durumda aralarında kur´a çekilir, hangisine çıkarsa o yemin eder ve mala sahip olur."

Şerhu´l-Mişkat´ta aynı hadis için şu yorum yapılmıştır: "Meselenin şekli şöyledir: İki kişi üçüncü bir şahsın elinde bulunan bir mal hususunda iddialaşırlar ve her ikisinin de beyyinesi olmazsa veya her ikisinin de beyyinesi olursa, üçüncü şahıs da: "Ben (bu mal bunlara mı, başka birine mi ait) bilmiyorum" derse, bunlar hakkında verilecek hüküm iki iddiacı arasında kur´a çekmektir. Kur´a hangisine çıkarsa o yemin eder ve mala sahip olur. Hz. Ali de böyle hükmetmiştir."

Şâfiî´ye göre bu durumda mal, üçüncü şahsın elinde bırakılır.

Ebu Hanife´ye göre, iki dava sahibi arasında mal ikiye bölünür.

İbnu´l-Melek der ki: "Ahmed ve akvalinin birinde ve sonuncusunda Şafiî, Hz. Ali gibi hükmetmiştir. Keza Ebu Hanife de öyle hükmetmiş ve: "Her ikisine, yemin ettirilerek yarımşar verilir" demiş, bir başka kavlinde de: "Üçüncü şahsın elinde bırakılır" demiştir."

Mesele hususunda ihtilafı gösterme saddedinde Beyhaki´nin yorumunu da kaydetmek isteriz. Der ki: "Kadı, taraflara yemin ettirmek isteyince, önce hangisinin yemin edeceğini tesbit için kur´a çeker. Böylece önce biri sonra diğeri yemin eder. Eğer ikincisi, birincisinin yemininden sonra yemin etmezse, malın tamamını birinciye hükmeder. Eğer ikinci de yemin ederse, ikisi de yeminde eşit olurlar ve böylece mal ikisi arasında yarımşar bölünür, tıpkı yeminden önce olduğu gibi."[47]



ـ4906 ـ7ـ وعن أبي غَطفان بن طريفٍ قال: ]اخْتصَمَ زَيْدُ بْنُ ثَابِتٍ وَابْنُ مُطِيعٍ الى مَرْوَانَ في دَارٍ كَانَتْ بَيْنَهُمَا، فَقَضَى مَرْوَانُ عَلى زَيْدِ بْنِ ثَابِتٍ بِالْيَمِينِ عَلى الْمِنْبَرِ فقَالَ زَيْدٌ أحْلِفْ لَهُ مَكَانِي هذَا. فقَالَ مَرْوَانُ، َ، إّ عِنْدَ مَقَاطِعِ الْحُقُوقِ. فَجَعَلَ زَيْدُ بْنُ ثَابتٍ يَحْلِفُ إنّ حَقّهُ لَحَقُّ، وأبِى أنْ يَحْلِفَ عَلى الْمِنْبَرِ، فَجَعَلَ مَرْوَانُ يَعْجِبُ مِنْ ذلِكَ[. أخرجه مالك .



7. (4906)- Ebu Gatafan İbnu Tarif el Mürrî anlatıyor: "Zeyd İbnu Sabit ve İbnu Mutî aralarındaki bir ev sebebiyle (Medine valisi) Mervan´a dava açtılar. Mervan, minberde yemin etmesi şartıyla, evin Zeyd İbnu Sabit´e ait olduğuna hükmetti. Zeyd:

"Ben onun için şu yerimde yemin ederim!" dedi. Mervan da:

"Hayır! Hukukun kesinleştiği yerde yemin edeceksin!" dedi. Bunun üzerine Zeyd "Hakkım haktır" diye yemin etmeye başladı ve minberde yemin etmekten imtina etti.

Mervan bu duruma hayret etti." [Muvatta, Akdiye 12, (2, 728).][48]