> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Kütübü Sitte > Hz.Peygamber sav
Sayfa: 1 2 [3] 4 5   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hz.Peygamber sav  (Okunma Sayısı 5230 defa)
06 Nisan 2010, 15:01:32
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #10 : 06 Nisan 2010, 15:01:32 »



BEŞİNCİ BAB


HZ. PEYGAMBER´İN MUCİZELERİ VE PEYGAMBERLİĞİNİN DELİLLERİ




* BİRİNCİ FASIL



GAYBTAN HABER VERMESİ



ـ5572 ـ1ـ عن جابر بن سَمُرَة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا هَلَكَ كِسْرَى فََ كِسْرَى بَعْدَهُ، وَإذا هَلَكَ قَيْصَرَ فََ قَيْصَرَ بَعْدَهُ. فَوَالّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتُنْفَقَنَّ كُنُوزُهُمَا في سَبِيلِ اللّهِ تَعالى[. أخرجه الشيخان .



1. (5572)- Cabir İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kisra ölünce, ondan sonra başka kisra yoktur. Kayser de öldü mü ondan sonra kayser yoktur. Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal´e yemin olsun, siz her ikisinin de hazinelerini Allah yolunda harcayacaksınız." [Buharî, Menâkıb 25, Humus 8, Eyman 3; Müslim, Fiten 77, (2919).][70]



AÇIKLAMA:



Kisra kelimesi, eski İran´da devlet başkanının lakabıdır. Osmanlılarda padişah, cumhuriyet Türkiyesinde reisicumhur dendiği gibi, İran´da da hep kisra denmiştir. Aynı şekilde kayser de Rumlarda başa geçen liderin lakabıdır.

Hadis, Kisra ve Kayser´in ölümleriyle saltanatlarının sona ereceğini ifade etmektedir. Halbuki fiiliyatta, Kisra´nın memleketi devam etmiş, sonuncu kisra, Hz. Osman zamanında öldürülmüştür. Keza Rum hakimiyeti daha fazla baki kalmıştır. Dolayısıyla hadisin hükmü fiilî durumu aksettirmediği için, hadiste müşkil olduğu söylenmiştir. Ancak İslam alimleri bu muşkili: "Bundan murad Kisra´nın Irak´da, Kayser´in de Şam´da hakimiyetinin kalmayacağıdır" diyerek halletmişlerdir. Bu yorum İmam Şafii´den nakledilmiştir. İlaveten der ki: "Hadisin vürud sebebi şudur: Kureyşliler Şam ve Irak´a tüccar olarak giderlerdi. Müslüman olunca onlara olan ticarî seferlerinin İslam´a girmeleri sebebiyle inkıtaya uğrayacağından korktular. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm, gönüllerini hoş etmek, içlerini rahatlatmak ve o iki devletin hakimiyetlerinin o iki beldede sona ereceğini müjdelemek için böyle söyledi. Şu da söylenmiştir: "Şam ve civarından kalkmış olmakla beraber Kayser´in saltanatının devam etmesi, Kisra´nın saltanatının ise esas itibariyle yok olmasındaki hikmet şudur: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın mektubu geldiği vakit Kayser, onu hürmetle karşılamış ve öpmüş ve neredeyse Müslüman olacak noktaya gelmiştir. Kisra ise, mektubu öfke ile karşılamış ve yırtıp atmıştır: Hadiseyi duyan Aleyhissalâtu vesselâm da mülkünün paramparça olması için beddua etmiştir ve öyle olmuştur." Hattâbî der ki: "Hadisin manası: "Kayser´den sonra, onun gibi hakimiyeti olan kayser olmayacak" demektir. Nitekim, Kayser´in Suriye bölgesinde hakimiyeti vardı. Hıristiyanların dinî menasiklerini tamamlayıcı temel unsurlarından biri olan Beytu´l-Makdis bu bölgede idi. Rumlar üzerinde hakimiyet kuranlar kaldırıldı ve hazineleri ele geçirildi. Resulullah´ın muhatabı olan Kayser´den sonra gelenlerden hiçbiri buralara bir daha hakim olamadı." Yine Buhârî´de gelen bir rivayet bu yoruma daha uygundur: "Kisra helak oldu mu ondan sonra kisra olmayacak, kayser de mutlaka helak olacak."

Bazı alimlere göre, "Resulullah bu sözü, kisra olan Hürmüz oğlu Şirviye´nin ölüp, yerine kızı Bevran´ın tahta geçtiği haberi kendisine gelince söylemiştir. Kayser ise, Hz. Ömer zamanına hicretin yirminci yılına kadar yaşamıştır." Bazı alimler de: "Kayser, Resulullah zamanında ölmüştür. Suriye´de Müslümanlarla savaşan onun oğludur ve onun da lakabı Kayser´dir" demiştir. İbnu Hacer, tahlili şöyle noktalar: "Hangi değerlendirme esas alınırsa alınsın, bütün takdirlerde hadiste ifade edilen maksad kesin bir şekilde vaki olmuştur. Çünkü gerek Kayser ve gerekse Kisra, her ikisinin de saltanatı, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanındaki şekilde devam etmemiştir."[71]



ـ5573 ـ2ـ وعن عَدِىِّ بْنِ حَاتِمٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قاَلَ: ]بَيْنَا أنَا عِنْدَ رَسُولِ اللّهِ # إذْ أتَاهُ رَجُلٌ، فَشَكَا إلَيْهِ الْفَاقَةَ، ثُمَّ أتَاهُ آخَرُ فَشَكَا إلَيْهِ قَطْعَ السَّبِيلِ. فَقَالَ: يَا عَدِيُّ! هَلْ رَأيْتَ الْحِيَرَةَ؟ قُلْتُ: لَمْ أرَهَا، وَقَدْ أُنْبِئْتُ عَنْهَا. فقَالَ: فَإنْ طَالَتْ بِكَ حَيَاةٌ

لَتَرَيَنَّ الظَّعِينَةَ تَرتَحِلُ مِنَ الْحِيَرَةِ حَتّى تَطُوفَ بِالْكَعْبَةِ، َ تَخَافُ أحَداً إَّ اللّه. قُلْتُ: فِيمَا بَيْنِي وَبَيْنَ نَفْسِي: فَأيْنَ دُعَّارُ طَىِّءٍ الّذِينَ صَعَّرُوا الْبَِدَ. وَلَئِنْ طَالَتْ بِكَ حَيَاةٌ لَتُفْتَحَنَّ كُنُوزُ كِسْرَى. قُلْتُ: كِسْرَى ابْنِ هُرْمُزَ؟ قَالَ: كِسْرَى بْنُ هُرْمُزَ. وَلَئِنْ طَالَتْ بِكَ حَيَاةٌ لَتَرَيَنْ الرَّجُلَ يَخْرُجُ مِلْءَ كَفِّهِ مِنْ ذَهَبٍ أوْ فِضَّةٍ يَطْلُبُ مَنْ يَقْبَلُهُ فََ يَجِدُ أحَداً يَقْبَلُهُ مِنْهُ، وَلْيَلْقَيَنَّ اللّهَ أحَدُكُمْ يَوْمَ يَلْقَاهُ لَيْسَ بَيْنَهُ وَبَيْنَهُ حِجَابٌ وََ تَرْجُمَانٌ يُتَرْجِمُ لَهُ. فَلْيَقُولَنَّ: ألَمْ أبْعَثَ إلَيْكَ رَسُوً فَيُبَلِّغَكَ! فَيَقُولُ: بَلَى. فَيَقُولُ: ألَمْ أُعْطِكَ مَاً وَأُفْضِلْ عَلَيْكَ؟ فَيَقُولُ: بَلَى يَا رَبِّ. فَيَنْظُرُ عَنْ يَمِينِهِ فََ يَرى إَّ جَهَنَّمَ، وَيَنْظُرُ عَنْ يَسَارِهِ فََ يَرَى إَّ جَهَنَّمَ. قَالَ عَدِيٌّ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: فَاتَّقُوا النَّارَ وَلَوْ بِشِقِّ تَمْرَةٍ، فَمَنْ لَمْ يَجِدْ شِقَّ تَمْرَةٍ فَبِكَلِمَةٍ طَيِّبَةٍ. قَالَ عَدِيّ رَضِيَ اللّهُ عَنه: فَرَأيْتُ الظَّعِينَةَ تَرْتَحِلُ مِنَ الْحِيَرَةِ حَتّى تَطُوفَ بِالْبَيْتِ َ تَخَافُ إَّ اللّهَ، وَكُنْتُ فِيمَنِ افَتَتَحَ كُنُوزَ كِسْرَى ابْنِ هُرْمُزَ، وَلَئِنْ طَالَتْ بِكُمْ حَيَاةٌ لَتَرَوُنَّ مَا قَالَ أبُو الْقَاسِمِ # يُخْرِجُ الرَّجُلُ مِلْءَ كَفِّهِ ذَهَباً أوْ فِضَّةً فََ يَجِدُ مَنْ يَقْبَلُهُ مِنْهُ[. أخرجه البخاري .



2. (5573)- Adiyy İbnu Hâtim (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın yanında iken bir adam geldi ve fakirlikten şikayet etti. Derken biri daha gelip, o da yol kesilmesinden şikayet etti. Aleyhissalâtu vesselâm:"

Ey Adiyy dedi, sen Hire şehrini gördün mü?"

"Hayır görmedim, ancak işittim!" dedim. Bunun üzerine:

"Eğer ömrün biraz uzarsa, devesine binen bir kadının Hire´den (tek başına) kalkıp Ka´be´yi tavaf edeceğini mutlaka göreceksin. O bu seyahatini yaparken Allah´tan başka hiçbir şeyden korkmayacak!"

Adiyy der ki: "İçimden, kendi kendime, "memlekete dehşet saçan Tayy eşkiyaları nereye gidecek?" dedim. Resulullah sözlerine devam etti:

"Eğer ömrün olursa Kisra´nın hazinelerinin de fethedildiğini göreceksin!

"Kisra İbnu Hürmüz mü?" diye araya girdim.

"Evet İbnu Hürmüz olan Kisra!" buyurdu ve devam etti:

"Eğer hayatın uzarsa mutlaka göreceksin: Kişi eli altın veya gümüş parayla dolu olduğu halde bunu tasadduk etmek üzere fakir arayacak fakat kendinden onu kabul edecek bir tek adam bulamayacak. Her biriniz, mutlaka bir gün gelecek aranızda herhangi bir perde, bir tercüman olmaksızın Allah´la karşılaşacaksınız. O zaman Allah Teala hazretleri:

"Sana tebliğ getiren bir peygamber göndermedim mi?" diye soracak. Muhatabı: "Evet gönderdin!" diyecek. Rabb Teala:

"Ben sana mal vermedim mi, ikram etmedim mi?" diye soracak, kul:

"Evet! Ey Rabbim verdin" deyip sağına bakacak, cehennemden başka bir şey görmeyecek, soluna bakacak cehennemden başka bir şey görmeyecek."

Adiyy der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın şöyle söylediğini işittim:

"Bir hurmanın yarısı da olsa onu sadaka olarak vererek ateşten korunun! Kim yarım hurma bulamazsa güzel bir sözle korunsun!"

Yine Adiyy (radıyallahu anh) dedi ki:

"Ben Hire´den kalkıp, Beytullah´ı tavaf eden ve Allah´tan başka kimseden korkmayan yaşlı kadını gördüm. Kisra İbnu Hürmüz´ün hazinelerini fethedenler arasında ben bizzat bulundum. Eğer sizlerin ömrü uzun olursa mutlaka, Ebu´l-Kasım (aleyhissalâtu vesselâm)´ın şu söylediğini de göreceksiniz: "Kişi, eli altın veya gümüşle dolu olarak çıkacak, onu kendinden (sadaka olarak) kabul edecek adam bulamayacak." [Buharî, Menakıb 25.][72]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hz.Peygamber sav
« Posted on: 10 Mayıs 2024, 13:40:19 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hz.Peygamber sav rüya tabiri,Hz.Peygamber sav mekke canlı, Hz.Peygamber sav kabe canlı yayın, Hz.Peygamber sav Üç boyutlu kuran oku Hz.Peygamber sav kuran ı kerim, Hz.Peygamber sav peygamber kıssaları,Hz.Peygamber sav ilitam ders soruları, Hz.Peygamber savönlisans arapça,
Logged
06 Nisan 2010, 15:02:53
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #11 : 06 Nisan 2010, 15:02:53 »

AÇIKLAMA:



1- Hadisin ravisi Adiyy, Tayy kabilesinden sehavetiyle meşhur Hatim-i Tai´nin oğludur. Kabilesinin reisidir. Tay kabilesi Irak´la Hicaz arasında yeralmaktadır. Kendilerinden önceden izin almadan, bölgelerinden geçenlerin yollarını kesmektedirler. Böylece eşkiyalıklarıyla şöhret kazandıkları için, Adiyy, Hire´den kalkan bir kadın kendi yurtlarından korkusuz nasıl Hicaz´a, Mekke´ye ulaşabilecek diye hayrete düşer. Adiyy´i hayrete düşüren diğer bir ifade "Kisra´nın hazinelerinin fethi." O zaman için iki büyük devletten biri olan Kisra´nın hazinelerini fethetmek ne demek?" Bir yanlış anlama olmasın? Sorar: "(Yani şu İran Devleti´nin kisrası olan) İbnu Hürmüz´ün hazineleri mi?" Resulullah "Evet! O kisra, İbnu Hürmüz olan kisra!" der.

2- Hadiste temas edilen diğer bir husus yol emniyetini getirecek adalet-i İslamiye´nin hasıl edeceği maddî refah seviyesiyle ilgili. Aleyhissalâtu vesselâm: "Zekat veya sadaka vermek kasdıyla evden çıkan kimsenin, bunu kabul edecek bir adam bulamadan evine döneceği" derecede refahın artacağından bahsediyor ki, bu adaletli idarenin tabii sonucudur.

Bazı alimler, başka bazı hadisleri esas alarak, bu halin, Hz. İsa´nın hakimiyeti sırasında hasıl olacak bolluk devrine ait olacağını söylemiş ise de, başta Beyhakî, bir kısım alimler hadiste Ömer İbnu Abdilaziz devrinde yaşanan duruma işaret edildiğini belirtirler. Beyhakî´nin Delail´de kaydettiğine göre, "Kişi Ömer İbnu Abdilaziz´in otuz aylık hilafeti sırasında, halife ölmezden önce, büyük miktarda para getirip "Bunu fakirlerden dilediğinize verin" derdi. Ancak "halkı Ömer zenginleştirdiği için" bunu verecek bir kimse bulamadan parasıyla geri dönerdi." Beyhakî, rivayeti kaydettikten sonra ilave eder: "Bunda Adiyy´in rivayet ettiği hadiste ihbar edilen durumun teyidi vardır." İbnu Hacer der ki, "Bu ihtimal öncekinden daha kuvvetlidir, çünkü hadiste Adiyy´e: "Eğer ömrün uzun olursa göreceksin" denmiştir.

3- Hadiste, bir kadının tek başına hacca gidebileceği de ifade edilmektedir. Bu, ihtilaflı bir mevzu olmakla birlikte, alimlerimizden bir kısmı vacib olan hacc için bunun caiz olduğunu söylemiştir. Bu husus daha önce yeterince açıklandı.[73]



ـ5574 ـ3ـ وعن أبي ذَرٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: سَتَفْتَحُونَ مِصْرَ، وَهِيَ أرْضٌ يُسَمَّى فِيهَا الْقِيِراطُ. فَاسْتَوْصُوا بِأهْلِهَا خَيْراً. فإنَّ لَهُمْ ذِمَّةً وَرَحِماً[. أخرجه مسلم .



3. (5574)- Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sizler Mısır´ı fethedeceksiniz. Orası (paraya) "kirat" denilen yerdir. Oranın halkına hayır tavsiye edin. Onların bir zimmet, bir de rahim (hakkı) vardır." [Müslim, Fezailu´s-Sahabe 226, (2543).] [74]



AÇIKLAMA:



1- Mısır´da zikri geçtiği ifade edilen kirat, dinar ve dirhemin diğer paralarının cüzlerinden birinin adıdır. Orta büyüklükte beş arpanın ağırlığına denk bir miktara tekabül eder. Ancak şarihler, bu kelimenin Mısır´da o devirde çok kullanıldığını, küfür ve hakaret olarak yaygınca kullanılan günlük bir kelime olduğunu; hadiste, bir sebeple kelimenin Mısır´da zikredildiğine dikkat çekildiğini belirtirler.

2- Mısır´da kirat kelimesinin hakaret manasına çokça kullanıldığına dikkat çekildikten sonra hayır tavsiye edilmesinin emri, onların küfürbazlığına küfürle mukabele etmemek gerektiğine, onların bu davranışının çok ciddiye alınarak onlara kötü davranılmasının uygun olmayacağına bir uyarı olarak değerlendirilmiştir.

3- Zimmet, ahid ve eman manasına gelir. İslam memleketinde yaşayanlara, sahip oldukları eman hakkı (zimmet) sebebiyle zımmî denmiştir. Rahimle, neseb akrabalığı ifade edilmiştir. Mısırlılarla neseb akrabalığından murad, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Mısır´lı cariyesi Mariye´dir. Aleyhissalâtu vesselâm´ın Mariye´den İbrahim adlı oğlu dünyaya gelmiştir.

4- Resulullah, Mısır´ın fethedileceğini haber vermiş, gerçekten de sahabeler devrinde orası fethedilmiş, böylece gaybtan ihbar sadedinde varid olan hadisin mucizesi görülmüştür. Orada zimmet hakkına sahip Hıristiyan zümrenin hâlâ varlığı, hadiste görülen bir diğer mucize halidir.[75]



ـ5575 ـ4ـ وعن ثَوْبَانٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ اللّهَ زَوَى لِىَ ا‘رْضَ فَرَأيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا، وَإنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَازُوِيَ لِيَ مِنهَا، وَأُعْطِيتُ الْكَنْزَيْنِ ا‘حْمَرَ وَا‘بْيَضَ، وَإنِّي سَألْتُ رَبّي أنْ َ يُهْلِكَ أمَّتِي بِسَنَةٍ عَامَّةٍ، وََ يُسَلِّطُ عَلَيْهِمْ عَدُوّاً مَنْ سِوَى أنْفُسِهِمْ فَيَسْتِبِيحَ بَيْضَتَهُمْ، وَإنَّ رَبِّي تَعالى قَالَ: يَا مُحَمّدُ إذاً قَضَيْتُ قَضَاءً فإنَّهُ َ يُرَدُّ، وإنِّى أعْطَيْتُكَ ‘ُمَّتِكَ أنِّي َ أُهْلِكُهُمْ بِسَنَةٍ عَامَّةٍ، وََ أُسَلِّطُ عَلَيْهِمْ عَدُوّاً مِنْ سِوَى أنْفُسِهِمْ يَسْتَبِيحُ بَيْضَتَهُمْ، وَلَوِ اجْتَمَعَ عَلَيْهِمْ مَنْ بِأقْطَارِهَا حَتّى يَكُونَ بَعْضُهُمْ يُهْلِكُ بَعْضاً[.

أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي.»زَوى لِىَ ا‘رْضَ« أى جمعها لى وضمها اليّ.و»السَّنةُ« الجدب والشدة. و»الْعَامّةُ« التي تعم الكل.و»بيضةُ الناس« معظمهم.و»استباحتهم« جعلهم مباحاً بأخذهم أسراً وقتً يتصرف فيهم كيف شاء .



4. (5575)- Hz. Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah Teala hazretleri yeryüzünü benim için dürüp topladı, ben de doğusunu da batısını da gördüm. Ümmetimin mülkü, bana gösterilen yerlere kadar uzanacaktır. Bana iki hazine verildi: Kırmızı ve beyaz hazineler. Ben Rabbimden, ümmetimi umumi bir kıtlıkla helak etmemesini, ümmetime kendi nefislerinden başka bir düşman musallat edip çoğunluğu helak etmelerine meydan vermemesini talep ettim.

Rabbim Teala hazretleri bu isteklerime şöyle cevap verdiler:

"Ey Muhammed! Bir hüküm verdim mi artık o geri alınmaz. Ben senin ümmetine "Onları umumi bir kıtlıkla helak etmeyeceğim, kendileri dışında, çoğunu helak edecek bir düşman da musallat etmeyeceğim, hatta yeryüzünün her tarafında bulunanlar, onlar aleyhinde toplansalar da. Ama kendi aralarında birbirlerini helak edecekler." [Müslim, Fiten 19, (2889); Tirmizî, Fiten 14, (2177); Ebu Davud, Fiten 1, (4252).][76]



AÇIKLAMA:



1- Hadiste Aleyhissalâtu vesselâm İslam´ın doğubatı istikametinde yayılacağına işaret buyurmaktadır. Gerçekten de öyle olmuş, bu istikametlerdeki gelişme güneykuzey istikametlerindeki gelişmeye nisbetle çok fazla olmuştur.

2- Aleyhissalâtu vesselâm´ın ümmeti adına Cenab-ı Hak´tan birkaç isteği olmuş ve bunlardan ikisi kabul edilmiştir.

* İslam ümmeti umumi bir kıtlık afetiyle helak olmayacaktır. Tarih boyunca, bu ifadeye aykırı bir durum görülmüş değildir. Mevziî olan bazı küçük kıtlıklar umumi hükmü cerhetmez. Keza eski milletlerin maruz kaldıkları nevden, bütün ümmete şamil helak edici sel, zelzele, salgın, afetler de görülmemiştir ve inşaallah görülmeyecektir de.

* İkinci bir garanti, ümmetin toptan gayr-ı müslim istilasına uğramasına karşıdır. Şimdiye kadar böyle bir durum olmamıştır. Yer yer esarete düşen İslam beldeleri olmuş ise de, tamamına şamil bir esaret vaki olmamıştır.

Ancak hadis, ümmet arasında fitneler hususunda garanti vermiyor. Ümmetin bu fitnelerden zarar göreceğine dikkat çekiliyor. Şu halde Resulullah, dahilî fitnelerden kaçınmamız, her an çıkabilecek fitneye karşı müteyakkız olmamız gerektiğine bizleri uyarıyor. Nitekim bu hadislerinde: "Fitne uyumaktadır. Onu uyandırana lanet olsun!" buyurmuştur. Ayet-i kerimede de: "Allah´ın ipine sarılmamız, tefrikaya düşmememiz" irşad buyrulmuştur (Al-i imran 103).[77]



ـ5576 ـ5ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: هَلْ لَكُمْ مِنْ أنْمَاطٍ؟ قُلْتُ: وَأنَّى تَكُونُ لَنَا ا‘نْمَاطُ؟ قَالَ: إنَّهَا سَتَكُونُ. فَكَانَتْ كَمَا قَالَ، فأنَا أقُولُ لَهَا، يَعْنِى امْرَأتَهُ: أخِّرِى عَنَّا أنْمَاطَكِ. فَتَقُولُ: ألَمْ يَقُلْ رَسُولُ اللّهِ #: سَتَكُونُ لَكُمْ أنْمَاط؟ فأدَعُهَا[. أخرجه الخمسة.»ا‘نْمَاط« جمع نمط، وهو نوع من البسط المعروف .



5. (5576)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün: "Halınız var mı?" diye sordular.

"Bizde halı da nasıl olsun?" dedim.

"Şurası muhakkak ki o da olacak!" buyurdular. Nitekim dediği gibi oldu. Gün geldi ben hanımıma (İsraf ve mekruh addettiğim için):

"Şu halını benden bari uzak tut!" diye çıkıştığım vakit:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Sizlerin de halıları olacak!" dememiş miydi? diye karşılık verdi." [Buharî, Menakıb 25, Nikah 62, Mülim, Libas 39, Ebu Davud, Libas 45, (4145); Tirmizî, Edeb 26, (2775); Nesâî, Nikah 83, (6, 136).] [78]



AÇIKLAMA:



Alimler bu hadisten halı kullanmaya cevaz çıkarmışlar ve evlerin bununla tefrişinde bir kerahet görmemişlerdir. Başka bazı rivayetler duvarlara halı getirilmesinin mekruh olduğunu ifade etmektedir. Bir rivayette, Hz. Aişe, Aleyhissalâtu vesselâm bir gazvede iken halı temin ederek kapıya astığını, dönüşte duruma muttali olan Resulullah´ın memnuniyetsizlik izhar etmekten başka: "Allah bize ne taş, ne de toprağa elbise giydirmemizi emretmemiştir" dediğini belirtir.

Hemen belirtelim ki, evlerin ve duvarların örtüyle (halı vs.) kaplanmasının cevazı ve adem-i cevazı ulema arasında ihtilaf mevzuu olmuştur. Bir kısmı "haram" derken, bir kısmı "mekruh" ve hatta "caiz" demiştir. İbnu Hacer Şafii ulemanın cumhuru tarafından "mekruh" dendiğini belirtir.

Bu vesile ile Hz. Peygamber´in Sünnetinde Terbiye adlı çalışmamızda, evlerin tezyin ve tefrişi ile ilgili olarak yaptığımız bir tahkiki aynen aşağıya almayı, meseleye ilgi duyacak okuyucularımız için faydalı mülahaza ediyoruz:

"Sünnette üzerinde titizlikle durulmuş olan diğer bir husus, içerisinde ikamet edilen m...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Nisan 2010, 15:04:16
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #12 : 06 Nisan 2010, 15:04:16 »

AÇIKLAMA:



Hadisin ravisi Huzeyfe (radıyallahu anh) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın -başkaları tarafından bilinmeyen- sırlarına vakıf olan bir zattır. Bu sebeple ona sahib-i sır da denmiştir. Hadisin bir veçhinde "Allah´a yemin olsun benimle kıyamet arasında vukua gelecek bütün fitneleri biliyorum.." der. Hadisin Ebu Davud´daki veçhinde, Resulullah´ın kıyamete kadar gelip üç yüz ve daha fazla etbaı bulunacak her bir fitne başını ismiyle, babasının ve kabilesinin ismiyle zikrettiğini belirtir.[85]



ـ5579 ـ8ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]أخْبَرَنِى رَسُولُ اللّهِ # بِمَا هُوَ كَائِنٌ الى يَوْمِ الْقِيَامَةِ، فَمَا مِنْهُ شَىْءٌ إَّ وَقَدْ سَألْتُهُ عَنْهُ، إَّ أنِّي لَمْ أسْألْهُ مَا يُخْرِجُ أهْلَ الْمَدِينَةِ مِنَ الْمَدِينَةِ[. أخرجه مسلم .



8. (5579)- Yine Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), kıyamete kadar gelecek her şeyi bana haber verdi. Onlardan her ne varsa Aleyhissalâtu vesselâm´a sordum. Sadece "Medine halkını Medine´den kim çıkaracak?" bunu sormadım." [Müslim, Fiten 24, (2891).][86]



ـ5580 ـ9ـ وعن عَمْرِو بنِ أخْطَبِ ا‘نْصَارِىّ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]صَلّى بِنَا رَسُولُ اللّهِ # يَوْماً الْفَجْرَ وَصَعِدَ الْمِنْبَرَ فَخَطَبَنَا حَتّى حَضَرَتِ الظُّهْرُ. فَنَزَلَ، فَصَلّى، ثُمَّ صَعِدَ الْمِنْبَرَ، فَخَطَبَنَا حَتَّى حَضَرَتِ الْعَصْرُ. فَنَزَلَ فَصَلّى ثُمَّ صَعِدَ الْمِنْبَرَ فَخَطَبَنَا حَتّى غَرَبَتِ الشَّمْسُ فَأخْبَرَنَا بِمَا هُوَ كَائِنٌ الى يَوْمِ الْقِيَامَةِ فَأعْلَمُنَا أحْفَظُنَا[. أخرجه مسلم .



9. (5580)- Amr İbnu Ahtab el Ensarî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün bize sabah namazını kıldırıp minbere çıktı. Öğle vakti girinceye kadar hitap etti. Sonra minberden inip namaz kıldı. Tekrar minbere çıkıp ikindi vakti girinceye kadar bize hitap etti. İnip ikindiyi kıldı, sonra tekrar minbere çıktı, güneş batıncaya kadar bize konuştu. Bu konuşmalarda kıyamet gününe kadar olacak (hadisatı) bize haber verdi. Bunları en iyi bilenimiz, en belleyişli olanımızdır." [Müslim, Fiten 25, (2892).][87]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, 5578 numaralı hadiste belirtilen fitnecilerle ilgili bilgilerin bir gün içinde toptan verildiğini ifade etmektedir. Zaten o hadisten bazı alimler "Resulullah makamından hiç ayrılmadan, aynı mecliste kıyamete kadar gelecek ve etbaı üç yüz ve daha fazla olacak fitneci başlarını isimleri, babalarının isimleri ve kabilelerinin isimleri ile birlikte haber verdi" manasını çıkarmışlardır.

Bunları en iyi bilenin kendisi olduğunu söylerken Hz. Huzeyfe, bu hutbeyi dinleyen diğerlerinin artık hayatta kalmadığını ima etmektedir. Bu hadis, daha sarih bir şekilde fitnecilere müteallik bilginin bir sır olarak sadece Huzeyfe´ye tevsi edilen bir bilgi olmayıp, herkese alenen öğretilen bir bilgi olduğunu ifade etmektedir. Her halükârda, bu mezkur hutbe dışında, Hz. Huzeyfe´ye hususi bir talimde bulunmuş olma ihtimalinin de varid olduğunu alimler belirtir.[88]



ـ5581 ـ10ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]لَمَّا فُتِحَتْ خَيْبَرُ أُهْدِيَتْ لِرَسُولِ اللّهِ # شَاةٌ فِيهَا سُمٌّ. فقَالَ #: اِجْمَعُوا لِي مَنْ ههُنَا مِنَ الْيَهُودِ، فَجُمِعُوا لَهُ. فقَالَ لَهُمْ: هَلْ أنْتُمْ صَادِقِىَّ عَنْ

شَيْءٍ إنْ سَألْتُكُمْ عَنْهُ؟ قَالُوا: نَعَمْ. فَقَالَ لَهُمْ: مَنْ أبُوكُمْ؟ قَالُوا: فَُنٌ. قَالَ: كَذَبْتُمْ، بَلْ أبُوكُمْ فَُنٌ. قَالُوا: صَدَقْتَ. قَالَ: هَلْ أنْتُمْ صَادِقِيٍّ كَمَا قَالَ أوًَّ. قَالُوا: نَعَمْ. وَإنْ كَذَبْنَاكَ عَرَفْتَهُ كَمَا عَرَفْتَهُ في أبِينَا. قَالَ: مَنْ أهْلُ النَّارِ؟ قَالُوا: نَكُونُ فيهَا يَسِيراً. ثُمَّ تَخْلُفُونَا فيهَا. قَالَ: اخْسَئُوا، واللّهِ نَخْلُفُكُمْ فيهَا أبَداً، ثُمَّ قَالَ: هَلْ أنْتُمْ صَادِقيٍّ عَنْ شَيْءٍ إنْ سَألْتُكُمْ عَنْهُ؟ قَالوُا: نَعَمْ. قَالَ: هَلْ جَعَلْتُمْ في هذِهِ الشَّاةِ سُمّاً؟ قَالُوا: نَعَمْ. قَالَ: فَمَا حَمَلَكُمْ عَلى ذلِكَ؟ قَالوُا: أرَدْنَا إنْ كُنْتَ كَاذِباً أنْ نَسْتِريحَ مِنْكَ، وَإنْ كُنْتَ صَادِقاً لَمْ يَضُرَّكَ[. أخرجه البخاري .



10. (5581)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hayber fethedildiği zaman, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a zehir katılmış bir koyun (kızartması) hediye edildi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Yahudilerden burada olanları bana toplayın!" emrettiler ve derhal toplanıp getirildiler.

"Size bir şey sorsam doğru söyleyecek misiniz?" buyurdu. Onlar: "Evet!" deyince: "Babanız kimdir?" buyurdu.

"Falancadır!" dediler.

"Yalan söylediniz, bilakis babanız falandır!" buyurdu.

"Doğru söyledin!" dediler.

"Önceki gibi bana doğru söyleyecek misiniz?" diye tekrar sordu.

"Evet! Zaten biz sana yalan söylesek sen onu anlayacaksın, tıpkı babamız hakkındakini anladığın gibi" dediler.

"Cehennem ehli kimdir?" dedi.

"Biz orada az kalacağız. Orada bize siz halef olacaksınız!" dediler.

"Defolun! Vallahi biz ebediyen size cehennemde halef olmayacağız!" buyurdu. Sonra da:

"Size bir şey sorsam bana doğru söyleyecek misiniz?" buyurdu.

"Evet!" dediler.

"Bu koyuna zehir koydunuz mu, koymadınız mı?" dedi.

"Evet, koyduk!" dediler.

"Pekiyi bunu niye yaptınız?" buyurdu.

"Yalancı (bir peygamber) isen, senden kurtulmayı arzu ettik. Hakiki bir peygamber isen, bu zehir sana asla zarar vermez!" dediler." [Buharî, Cizye 7.][89]



AÇIKLAMA:



1- Hadis, Hayber´in fethinden sonra Zeyneb Bintu´l-Haris adında bir Yahudi kadınının ihanetini anlatmaktadır. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın vefatıyla ilgili bahiste, Aleyhissalâtu vesselâm´ın bu zehirin tesiriyle öldüğüne dair rivayeti kaydetmiş idik.

İbnu İshak´ın rivayetine göre, savaştan sonra kadın, Aleyhissalâtu vesselâm´ın koyunun neresini daha çok sevdiğini sorar. Kolunu sevdiği söylenir. Bu kısma daha çok zehir koyarak, kızartılmış halde ikram eder. Aleyhissalâtu vesselâm kol kısmından bir parça alarak ağzında çiğner, fakat yutmaz. Ancak beraberinde bulunan Bişr İbnu Bera lokmasını yutmuş bulunur ve zehirin tesiriyle vefat eder, (radıyallahu anh). Aleyhissalâtu vesselâm, yutmadan ashabına: "Sakın yemeyin, koyun zehirli!" diye durumu haber verir.

2- Bu ihaneti yapan Zeyneb´in akibeti hususunda rivayetler ihtilaf eder:

* Bazı rivayetler kadının cezalandırılmadığını, kadın Müslüman olduğu için serbest bırakıldığını belirtir. Müslüman olduğunu söyleyen bir rivayete göre, Aleyhissalâtu vesselâm koyunun zehirli olduğunu haber verince, kadın: "Şimdi anladım ki, sen doğru sözlüsün. Seni ve burada bulunanları şahid kılıyorum ki ben senin dinindeyim. Allah´tan başka ilah yok. Muhammed de onun kulu ve elçisidir" der. Rivayet "Kadın Müslüman olunca Aleyhissalâtu vesselâm kadından yüz çevirdi" diye not düşer.

* Bazı rivayetler öldürüldüğünü belirtir.

* Bazıları da Aleyhissalâtu vesselâm´ın kadını Bişr İbnu Bera´nın velilerine teslim ettiğini, onların kısasen öldürdüğünü kaydeder.

* Beyhakî, ihtilafları şöyle te´lif eder: "Muhtemelen kadın önce serbest bırakıldı ama Bişr (radıyallahu anh) zehirin tesiriyle ölünce, kısasen kadın öldürüldü. Meseleyi bu şekilde açıklayan Süheylî merhum ilave eder: "Aleyhissalâtu vesselâm kadını önce terketti. Çünkü kendi şahsî meselesi için intikam almazdı, sonra kısas olarak Bişr´e bedel öldürdü." İbnu Hacer önce terkedilişini "Müslüman olması" ile izah eder. "Öldürülmesini Bişr´in vefatına kadar te´hir etti. Ama o ölünce, şartı ortaya çıktığı için kısas vacib oldu" diye açıklar.[90]



ـ5582 ـ11ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها: ]أن بَعْضَ أزْوَاجِ النَّبِيِّ # قُلْنَ: يَا رَسُولَ اللّهِ ، أيُّنَا أسْرَعُ بِكَ لُحُوقاً؟ قَالَ: أطْوَلُكُنَّ يَداً، فَأخَذْنَ قَصَبَةً يَذْرَعْنَهَا. فَكَانَتْ سَوْدَةُ أطْوَلَهُنَّ يَداً. فَعَلِمْنَا بَعْدُ أنَّمَا كَان َطُولُ يَدِهَا الصَّدَقَةَ، وَكَانَتْ تُحِبُّ الصَّدَقَةَ، وَكَانَتْ أسْرَعُنَا لُحُوقاً بِهِ[. أخرجه الشيخان والنسائي .



11. (5582)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın hanımlarından bazıları: "Ey Allah´ın Resulü! Hangimiz sana daha çabuk kavuşacak?" diye sordular. O da:

"Kolu en uzun olanınız!" diye cevap verdi. Onlar da bir karış alıp kollarını ölçtüler. En uzun kollusu Sevde idi. Bilahare anladık ki, kolunun uzunluğu(ndan murad) sadaka imiş. Zaten o sadaka vermeyi severdi. İlk önce o, Aleyhissalâtu vesselâm´a kavuşmuştu." [Buharî, Zekat 11; Nesaî, Zekat 59, (5, 66, 67).][91]



ـ5583 ـ12ـ ولمسلم في أخرى: ]أسْرَعُكُنَّ لُحُوقاً بِى أطْوَلُكُنَّ يَداً. قَالَتْ: فَكُنَّ يَتَطَاوَلْنَ أيَّتُهُنَّ أطْولُ يَداً. فَكَانَتْ أطْوَلُنَا زَيْنَبَ، ‘َنَّهَا كَانَتْ تَعْمَلُ بِيَدِهَا وَتَتَصَدَّقُ[ .



12. (5583)- Müslim´in diğer bir rivayeti şöyledir: "Bana kavuşmada en çabuğunuz kolu en uzun olanınızdır!"

Hz. Aişe devamla der ki: "Kol yönüyle kim daha uzun diye uzunluk ölçüşmesi yaptılar. En uzunumuz Zeyneb [Bintu Cahş] idi. Çünkü o, eliyle çalışır ve kazandığını sadaka olarak fukaraya verirdi." [Müslim, Fezailü´s-Sahabe 101, (2452).][92]



AÇIKLAMA:



1- Bu iki hadiste, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın zevcelerinin, kendisine ahirete kavuşmada hangisinin erken davranacağını sorduklarını görmekteyiz. Aleyhissalâtu vesselâm mucize olarak "kolu en uzun olanınız" der. Muhatapları, zahire göre anlayarak kollarını ölçerler. Halbuki Aleyhissalâtu vesselâm mecaz kasdetmiştir. Buradaki kol uzunluğundan maksad cömertliktir, sehavettir. Allah yolunda yapılan tasaddukun çokluğudur. Bu durum, Allah Resulü´nün vefatından sonra ilk vefat edenin Zeyneb Bintu Cahş olmasıyla anlaşılır. Çünkü Zeyneb, deri ustasıdır, hem işliyor, hem de dikiyordu. Mamulatını satıp kazandığı parayı Allah yolunda tasadduk ediyordu.

Önceki rivayette, kolu en uzun olanın Sevde (radıyallahu anhâ) olduğu zikredilmiştir. Ancak alimler, bunda bir hata olduğunu, doğrusunun Zeyneb olması lazım geldiğini, hem erken ölme ve hem de cömertlik yönüyle vak´aya da bunun mutabık olduğunu belirtirler.

2- Hadisin aslında "eli uzun" tabiri geçer. Biz, tercümeyi "kolu uzun" diye yaptık. Aslında tam karşılığı "eli açık" tabiridir. Ancak bu takdirde ifadeyi tamamen bozmak gerekecekti. Dilimizde eli uzun, hırsız demektir. Şu halde hükmü, lafza göre değil, maksada göre vermek gerekir.[93]

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Nisan 2010, 15:04:55
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #13 : 06 Nisan 2010, 15:04:55 »

İSTİDRAD:



Hz. Zeyneb´in burada mevzubahis edilen mesleğiyle ilgili bir tahkikimizi, günümüzün ortaya çıkardığı bir probleme ışık tutma yönüyle arzettiği ehemmiyete binaen aynen kaydetmeyi uygun görüyoruz. Problem, kadınların çalışması meselesidir. Dinimize göre kadının çalışma yasağı diye bir problem yok, ama normal şartlarda kendisinin veya ailesinin nafakası için çalışma mecburiyeti de yok. Onun nafakası kocası üzerindedir. İlla da para getiren bir çalışma yapacaksa, bunun İslamî şartlar çerçevesinde olması gerekir. Hz. Zeyneb (radıyallahu anhâ)´in verdiği örnek, kadının evi dahilinde yapacağı çalışma ile ilgilidir. İslam cemiyeti, iş hayatını, çalışmak isteyen kadınlara, evlerinde çalışabilme imkanı sağlayacak bir teşkilata kavuşturmaktadır. Zikri geçen tahkikimiz Hane-i Sadette İş Atölyesi adını taşır.[94]



Hane-i Saadette İş Atölyesi:


Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı Kur´an-ı Kerim: "Kendisinde her hususta en güzel örneği bulacağımız rehber" (Ahzab 21) olarak tarif eder.

Evet Aleyhissalâtu vesselâm mü´minlere her hususta örneklerin en güzelini sunmuştur. Namaz, oruç, tevbe, istiğfar, tazarru gibi, ibadetin her çeşidinde, cihad, ticaret, komşuluk münasebetleri, devlet reisliği, aile reisliği, arkadaşlık gibi her çeşit beşerî ahvalde en güzel örnek O´ndadır.

İşte bu örneklerden biri aile içi çalışma düzeni ve ailevî iş atölyesiyle ilgili. Tanıtacağımız iş atölyesinin ustası veya işçisi kendisi değil, ama hanımı, hanımlarından biri ve hatta ikisidir. Şöyle ki:

Mü´minlerin annelerinden olan Zeyneb Bintu Cahş (radıyallahu anhâ)´ın hayatına baktığımız zaman onun menkibeleri arasında dindarlık, cömertlik ve "san´atkârlık" vasıflarına da rastlarız.

Mesela Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) onu; "Zeyneb Bintu Cahş´ı Resulullah takdir eder, ondan sıkça bahsederdi, kendisi gerçekten saliha bir kadındı. Çok oruç tutar, geceleri namaza kalkar, san´at sahibi, sanatından kazandığının tamamını fakirlere tasadduk ederdi" diye tanıtır.

Zeyneb Valide´nin sanatı bir başka rivayette açıklanır: "Zeyneb (radıyallahu anhâ) el sanatkârı idi, deri işler, diker ve Allah yolunda tasadduk ederdi."

Şu halde, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın aynı zamanda halasının kızı olan ve hicretin üçüncü yılında Hz. Peygamber´le 35 yaşında iken evlenen Zeyneb Bintu Cahş deri işleme ustasıdır. Ham deriyi, o devrin usulünce debbağlayarak işlemekte, sonra da ondan kullanılacak eşyalar dikip satmaktadır.

Başka rivayetlerde rastladığımız bazı açıklamalardan, bu iş için, Hane-i Saadet´te bir de müstakil oda, bugünün tabiriyle bir iş atölyesi bulunduğunu anlamaktayız. Şöyle ki:

Bilindiği üzere Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), İslam´ın tebliğ ve ahkâmın teşrî yeri olan Medine hayatında, siyasî ve dinin neşrine dönük maksadlarla birçok kadınla evlenmiş ve her izdivacında yeni hanımı için müstakil bir hücre inşa ettirmişti. Böylece Mescid´in avlusunda, hanımları adedinde hücreleri olmuştu. Bunlar tek katlı, yan yana birbirleriyle bitişik, önü mescidin avlusuna açılan yapılardı. Resulullah´ın sırf kendine mahsus başka bir hücresi yoktu. Her gün sırayla hanımlarından birinin yanında kalıyor idi.

Bir ara hanımlar arasında çıkan bir huzursuzluk sebebiyle, onları te´diben bir ay ayrı yaşamaya karar verdi. Îla da denen bu hâdiseyi anlatan rivayetler bu hücrelerden birinin üst kısmına inşa edilmiş ziyade bir odadan bahsetmektedir. Bu oda bir ikinci kattır; hurma kütüğünden yapılmış merdivenle çıkılmaktadır. Buraya meşrübe denmektedir.

Sabah namazından sonra, her gün, mesidde kalıp kuşluk vaktine kadar ashabıyla sohbet eden Resulullah, o gün namazı kılar kılmaz, hiç bir kelam etmeden doğru meşrübeye çıkar. Ashab, haklı olarak, mühim bir hâdise var zannıyla telaşlanır. Hz. Ömer, peşinden gitme cesaretini gösterir, fakat kapıda bekleyen hizmetçi Resulullah´ın girme izni vermediğini belirtir. Hz. Ömer, birkaç kere gider gelir, izin ister, her seferinde reddedilir. Dördüncü müracaatta huzur-u risalet penahiye kabul edilir.

Hz. Ömer´in bu oda ile ilgili tasviri, Resulullah´la geçen konuşmaları birçok teferruata şamildir. Bir kısmı konumuzu ilgilendirmez. Ancak oradaki müşahedelerinden bazıları mevzumuz açısından son derece ehemmiyet taşır. Zira onların tahlilinden burasının mûtad olarak deri işleme atölyesi olduğunu anlıyoruz.

Zira, Hz. Ömer bize, gördüğü eşyalar meyanında duvara asılmış üç adet deriden (ühüb) ve deri işlemede kullanılan maddeden (karaz) bahsetmektedir. Şarihler ühüb kelimesinin ihhab´ın cem´i (çoğulu) olduğunu söyler ve işlenmemiş deri manasına geldiğini belirtir. Hatta bazan mutlak deri manasına kullanıldığı da olmuştur. Buhârî Şarihi İbnu Hacer - bir başka rivayette ühüb yerine efik kelimesinin kullanılmış olmasından hareketle- şöyle der: "Görünen o ki, ihab´dan burada kastedilen şey debbağlanmağa başlamış fakat henüz işlenmesi tamamlanmamış deridir. Nitekim Semmak İbnu´l-Velid´in rivayetinde efik kelimesi kullanılmıştır, efik debbağlanması tamamlanmamış deri demektir." Bu açıklamayı te´yid eden bir başka karine, bazı rivayetlerde bu derilerin pis koku neşrettiklerine dair gelen teferruattır.

Hele yerde bir sa´ miktarında arpa ve bir o kadar da, deri debbağlamada kullanılan karaz maddesinin bulunması, bu odanın deri debbağlamada kullanılan bir atölye olduğunu ifadede tamamlayıcı bir delil olmaktadır. Lügatler karazın selem ağacının yaprağı olduğunu, bu meyvenin deri debbağlamada kullanıldığını belirtir.

Hz. Ömer´in tasvirlerinde Resulullah´ın başucunda asılı olduğu belirtilen bu derilerin sathî bir nazarla "namaz postu" olduğunu söylemek veya bir miktar arpanın da varlığını nazar-ı dikkate alarak o odayı "kiler" olarak tavsif etmek başka rivayetlerde gelen tasrihata ters düşmekten başka, burada belirtmeye çalıştığımız mühim bir ibreti gölgelemektedir.

Bu odanın Zeyneb (radıyallahu anhâ)´in deri işlediği yer olduğu açıktır. Bugünün tabiriyle iş atölyesi, yani deri işleme işinde usta olan ve pek çok rivayette, Resulullah´la evlendikten sonra da mesleğini icra ettiği teyid edilen Zevcat-ı Tahirat´tan Zeyneb Bintu Cahş´ın deri işleme atölyesi.

Şunu da kaydetmede fayda var: Resulullah´ın zevcelerinden Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) de deri işlemektedir. Ahmed İbnu Hanbel´in bir rivayetinde, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine evlenme teklifini yapmak üzere uğradığı sırada deri debbağlamakta olduğunu, elindeki karaz bulaşığını yıkayarak Resulullah´ı içeri aldığını belirtir. Evlendikten sonra bunun meslek icra edip etmediğini bilmiyoruz. Ancak Zeyneb validemizin bu işi devam ettirdiği rivayetlerde pek sarih.

Burada şu soru hatıra gelebilir: İslam fıkhına göre, kadının nafakası kocasına aittir, gelir getirecek bir işle meşgul olmak mecburiyetinde değildir. Aleyhissalâtu vesselâm da zevcelerinin nafakasını temin etmekte idi.

Bunun cevabı şudur: İslam, kadını çalışmaya mecbur etmez; bu doğru, ama illa da çalışmayacaksın da demez. Kocasının izni tahtında, kadının çalışmasıyla ilgili, İslam´ın derpiş ettiği şartlar çerçevesinde kadının çalışmasına hiç bir dinî engel yoktur, çalışabilir. Nitekim Hz. Zeyneb validemiz, nafakasını temin için değil, Allah yolunda harcamak için çalışmış ve kazancının tamamını fakir fukaraya, dul ve yetimlere harcamıştır. Hz. Aişe´nin onunla ilgili bir tasviri şöyle: "Ben Zeyneb kadar çok hayır yapan, onunki derecesinde sadaka veren, öylesine sıla-i rahimde bulunan, Allah´a yaklaştıran amellere onun kadar nefsini bezleden bir başka kadın bilmiyorum." Yine Hz. Aişe´nin anlattığına göre bir gün Hz. Peygamber: "İçinizde bana en çabuk kavuşacak olan, kolu en ziyade uzun olanınızdır" buyurur. Resulullah´ın vefatından sonra hanımları kim erken ölecek, bunu belirlemek üzere duvar üzerinde zaman zaman kollarının uzunluğunu ölçerler. Hz. Zeyneb, cüsse itibariyle hepsinden küçük olduğu için bu ölçüşmede daima kaybeder. Ancak Hz. Aişe der ki: "Zeyneb ölünceye kadar bu ölçüşmeyi yaptık. Ne zaman ki aramızda ayrılıp Aleyhissalâtu vesselâm´a ilk kavuşanımız oldu, o zaman anladık ki, Resulullah "uzun ellilik"le sadakayı kastediyormuş. Çünkü, Zeyneb el sanatı icra eden bir kadındı, deri debbağlar, deriden eşya diker, (satar, parasını) Allah yolunda sadaka yapardı." İbnu Sa´d bir rivayetinde, Hz. Zeyneb´in vefat ettiği zaman tek dirhem ve tek dinar bırakmadığını, bütün kazandıklarını sağlığında tasadduk etmiş bulunduğunu bildirir ve Zeyneb´in fakirlerin (ve dulların) sığınağı olduğunu belirtir. Buradaki "bütün kazandıkları" içerisinde Hz. Ömer´in tahsisatı da var: Hz. Ömer (radıyallahu anh), Resulullah´ın diğer zevceleri gibi ona da yıllık 12 bin dirhem bağlamış idi. Bunu almak zorunda kalan Zeyneb validemiz, alır almaz tamamını yakınları ve yetimleri arasında taksim eder ve "Allahım Ömer´in bir başka ihsanını nasip etme, bu fitnedir" diye duada bulunur ve makbul olan duanın bereketine o yıl içerisinde Rahmet-i Rahman´a kavuşur. Kefenini kendi kazancından hazırlamış olan Zeyneb (radıyallahu anhâ), Halife Ömer (radıyallahu anh)´in de kendisi için göndereceği kefenin tasadduk edilmesini vasiyet eder ve yerine getirilir.

Mü´minlerin muhterem annelerinden olan Hz. Zeyneb Bintu Cahş´la ilgili olarak kaydedilen bu rivayetlerden çıkarılacak birkaç mühim prensip var:

1- İslam kadını, hiç bir maddî ihtiyacı olmasa bile boş durmamalıdır. Kazanmalı, Allah yolunda harcamalıdır.

2- Kadının evinde yapacağı işe, kocası mani olmamalı, kolaylık göstermeli, imkan hazırlamalıdır: Çünkü rehberimiz Fahr-i Âlem (aleyhissalâtu vesselâm) öyle yapmıştır. Zeyneb validemiz, Resulullah´ın gıyabında, O´nun haberi olmadan bunu yapması mümkün değildir. Hz. Zeyneb öylesine sünnete bağlı, ölümünden sonra bile olsa Resulullah´ın emir ve irşadlarına öylesine sadıktır ki, aksini düşünmek mümkün değil. E...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Nisan 2010, 15:10:09
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #14 : 06 Nisan 2010, 15:10:09 »

İKİNCİ FASIL


CANSIZLARIN RESÛLULLAH´A KONUŞMALARI, BOYUN EĞMELERİ




ـ5586 ـ1ـ عن عَليٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كُنْتُ مَعَ رَسُولِ اللّهِ # بِمَكَّةَ فَخَرَجْنَا في بَعْضِ نَوَاحِيهَا، فَمَا اسْتَقْبَلَهُ شَجَرٌ وََ جَبَلٌ إَّ وَهُوَ يَقُولُ: السََّمُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّهِ[. أخرجه الترمذي .



1. (5586)- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la Mekke´de idim. Beraberce bir tarafına gitmiştik. O´nun karşısına çıkan her ağaç, her dağ O´na selam veriyor ve: "Allah´ın selamı üzerine olsun ey Allah´ın Resulü!" diyordu." [Tirmizî, Menakıb 8, (3630).][99]



ـ5587 ـ2ـ وعن جابرِ بْنِ سَمُرَة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # إنَّ بِمَكَّةَ حَجَراً كَان َيُسَلِّمُ عَلىَّ لَيَالِىَ بُعِثْتُ، إنّى ‘عْرِفُهُ اŒنَ[. أخرجه مسلم والترمذي .



2. (5587)- Cabir İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Mekke´de bir taş var, peygamberlik geldiği zaman günler boyu bana selam verdi, şu anda o taşı biliyorum." [Müslim, Fezail 2, (2277); Tirmizî, Menakıb 7, (3628).][100]



ـ5588 ـ3ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما قل: ]جَاءَ أعْرَابِيٌّ الى رَسُولِ اللّهِ #، فَقَالَ: بِمَ أعْرَفُ أنَّكَ رَسُولُ اللّهِ؟ قَالَ: أنْ أدْعُوَ هذَا الْعِذْقَ مِنَ النَّخْلَةِ فَيَشْهَدُ لِي أنِّي رَسُولُ اللّهِ، فَدَعَاهُ، فَجَعَلَ الْعِذْقُ يَنْزِلُ مِنَ النَّخْلَةِ حَتّى سَقَطَ الى رَسُولِ اللّهِ #، وَقَال: السََّمُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّهِ؛ ثُمَّ قَالَ لَهُ رَسُولُ اللّهِ #: اِرْجِعْ الى مَوْضِعِكَ.

فَعَادَ الى مَوْضِعِهِ وَالْتَأَمَ، فَأسْلَمَ ا‘عْرَابِيُّ[. أخرجه الترمذي .



3. (5588)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Bir bedevi gelerek Aleyhissalâtu vesselâm´a:

“Senin Allah elçisi olduğunu ne ile bileyim?" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Hurma ağacından şu salkımı çağırmamla. O benim Allah´ın elçisi olduğuma şehadet eder!" dedi ve onu çağırdı. Salkım, ağaçtan inmeye başladı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın yanına düştü ve: "Selam senin üzerine olsun ey Allah´ın Rsulü!" dedi. Sonra Aleyhissalâtu vesselâm ona:

"Haydi yerine dön!" emrettiler. Salkım, yerine döndü ve eski yerine kaynadı. Bedevi (bu manzara karşısında) Müslüman oldu." [Tirmizî, Menakıb 9, (3632).][101]



ـ5589 ـ4ـ وعن مَعْنِ بْنِ عبدالرّحمنِِ قال: ]سَمِعْتُ أبِى رَحِمَهُ اللّهُ يَقُولُ: سَألْتُ مَسْرُوقاً مَنْ آذَنَ النَّبِىَّ # بِالْجِنِّ لَيْلَةَ اسْتَمَعُوا الْقُرآنَ؟ فَقَالَ: حَدَّثَنِي أبُوكَ، يَعْنِي ابْنَ مَسْعُودٍ أنَّهُ قَالَ: آذَنَتْ بِهِمْ شَجَرَةٌ[. أخرجه الشيخان .



4. (5589)- Ma´n İbnu Abdirrahman anlatıyor: "Babam merhumu dinledim. Diyordu ki:

"Mesruk´a sordum: "Kur´anı dinledikleri gece, cinleri(n geldiğini) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a kim haber verdi?" Bana şu cevabı verdi: "Baban, yani İbnu Mes´ud bana bildirdi ki: "Onların yani cinlerin geldiğini bir ağaç haber verdi." [Buharî, Menakıbu´l-Ensar 32; Müslim, Salat 153, (450).][102]



AÇIKLAMA:



Daha önce de geçtiği üzere (3. cilt 229) Resulullah´ın cinlerle görüşmesi mevzubahistir. Görüştüğünü te´yid eden rivayetle birlikte bunu reddeden rivayet de vardır. Teferruata girmeden şu kadarını söyleyeceğiz: Rivayetlere göre, Resulullah´ın cinlerle iki sefer görüşmesi vardır: Biri hicretten üç sene evvele aittir. Mekke´dedir. Diğeri, hicretten sonraya aittir ve Medine´dedir. İbnu Hacer cinlerin birinci gelişini, gökten haber almalarının şahaplarla önlenmesiyle izah ederken, ikinci gelişlerini Müslüman olmak maksadlarıyla açıklar.

Sadedinde olduğumuz rivayet, cinlerin Resulullah´ı gıyabında dinlediklerini, fakat ağaçların bunu Aleyhissalâtu vesselâm´a haber verdiğini te´yid etmektedir.

Resulullah´ın cinlerle mülakatı sırasında yanında İbnu Mes´ud var mıydı, meselesi de münakaşa edilmiştir. Bu rivayetin Müslim´de kaydedilen bir diğer veçhinde sarih olarak, İbnu Mes´ud´un o mülakatta hazır bulunmadığı ifade edilir. Esasen aksini ifade eden rivayet zayıf bulunmuştur.[103]



ـ5590 ـ5ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]خَطَبَ رَسُولُ اللّهِ # الى لِزْقِ جِذْعٍ، فَلَمَّا صَنَعُوا لَهُ الْمِنْبَرَ فَخَطَبَ عَلَيْهِ حَنَّ الْجِذْعُ حَنِينَ النَّاقَةِ. فَنَزَلَ # فَمَسَّهُ فَسَكَنَ[. أخرجه الترمذي .



5. (5590)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hurma kütüğüne dayanarak hitapta bulun(ur)du. (Duyulan ihtiyaç üzerine) ona bir minber yaptılar, onun üzerinde hutbe vermeye başladı. Hurma kütüğü Aleyhissalâtu vesselâm´ın kendisini terketmesi üzerine) bir deve inleyişi gibi inleyip ağlamaya başladı. Bunun üzerine Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) minberden inip kütüğü meshedip okşadı. Kütük inlemeyi bırakıp sükünet buldu." [Tirmizî, Menakıb 9, (3631).][104]



AÇIKLAMA:



Daha önce izahı geçtiği üzere, Mescid-i Nebevî´de cemaatın artmasıyla arkada kalanlar Aleyhissalâtu vesselâm´ın konuşmalarını yeterince işitemez olurlar. Bunun üzerine, hutbelerin yüksekçe bir yerden verilmesi zaruret haline gelir ve bir minber inşa edilir. Resulullah minberin inşasından sonra, daha önce hutbe sırasında dayandığı hurma kütüğünü terkederek minberin üzerinden hutbe vermeye başlar.

Kütük bu ayrılığın tesiriyle inler ve deve gibi ses çıkarır. Hadisin Buhârî´de, Hz. Cabir´den gelen veçhinde kütüğün çocuk gibi bağırdığı ifade edilir. Bu vak´a, mescidde çok sayıda kimsenin huzurunda cereyan etmiş olduğu için, pek çok sahabi tarafından rivayet edilmiştir, lafzî mütevatirlerden biridir. Teysir, hadisin Tirmizî´de gelen Hz. Enes veçhini kaydetmiştir.[105]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 2 [3] 4 5   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes