๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Nisan 2010, 13:50:25



Konu Başlığı: Hudud hadler bölümü 4
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Nisan 2010, 13:50:25
AÇIKLAMA:



1- Ümmü veled, efendisinden çocuk doğuran câriyedir. Bir kimse câriyesi ile temas sonucu çocuk sahibi olur ve onun kendinden olduğunu ikrâr ederse, o câriyeye ümmü veled denir. Efendisi, artık onu satamaz. Adam âzad etmeden vefat edecek olsa, câriye hür olur, mirasçılarına kalmaz.

2- Mecbub, tenâsül uzvu kesilmiş erkektir.

3- Rivayette kastedilen ümmü veled, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Mısırlı câriyesi Mâriye (radıyallahu anhâ)´dir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a İbrahim´i doğurmuştur.

4- Nevevî, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in "öldür" emrini, bir başka sebeple vermiş olma ihtimaline dikkat çeker ve bâzı âlimlerin, ölümü gerektiren bir nifakı olabileceği ihtimali üzerinde durduklarını belirtir. Kadı İyâz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın gerçeği bilerek Hz. Ali´ye bu emri vermiş olabileceğini de söyler. Yani, istemiştir ki, gerçek Hz. Ali´nin müşâhedesi ile ortaya çıksın da câriyesi hakkındaki töhmet izâle olsun. Nitekim öyle olmuştur.[63]



ـ15ـ وعن سهل بن سعد رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]أتَى النَّبىَّ # رَجُلٌ فَأقَرَّ عِنْدَهُ أنَّهُ زَنَى بِامْرَأةٍ سَمَّاهَا لَهُ، فَبَعَثَ # إلى المَرْأةِ فَسَألَهَا عَنْ ذلِكَ فَأنْكََرَتْ أنْ تَكُونَ زَنَتْ فَجَلَدَهُ الحَدَّ وَتَرَكَهَا[ .



15. (1603)- Sehl İbnu Sa´d (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gelerek ismini de verdiği bir kadınla zinâ yaptığını itiraf etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadına adam göndererek meseleyi sordurdu. Kadın, zinâ ettiğini inkâr etti. Bunun üzerine, adama hadd celdesi tatbik etti, kadına dokunmadı." [Ebu Dâvud, Hudud 31, (4466).] [64]



AÇIKLAMA:



1- Zinâ itirafında bulunan kimseye Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in celde uygulaması, o kimsenin muhsan olmadığını, yani henüz bekâr olduğunu göstermektedir; değilse böyle bir durumda hüküm celde olacak demek değildir. Kadının terkedilmiş olması, itiraf etmemesi sebebiyledir. Adamın iddiasını tevsik edecek bir başka beyyine de bulunmadığına göre, ona ceza vermek usul açısından mümkün değildir.[65]



ـ16ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهما ]أنَّ رَجًُ مِنْ بَكْرِ بْنِ لَيْثٍ أتَى النَّبىَّ # فَأقَرَّ عِنْدَهُ أنَّهُ زَنَى بِامْرَأةٍ أرْبَعَ مَرَّاتٍ فَجَلَدَهُ مِائَةَ جَلْدَةٍ وَكانَ بِكْراً ثُمَّ سَألَهُ الْبَيِّنَةَ عَلى المَرأةِ فَقَالَتْ: كَذَبَ وَاللّهِ يَارسُولَ اللّهِ، فَجَلَدَهُ حَدَّ الْفِرْيَةِ ثَمَانِينَ[. أخرجهما أبو داود .



16. (1604)- İbnu Abbâs hazretleri (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Bekr İbnu Leys kabilesinden bir adam, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gelerek, bir kadınla (itiraf ederek) dört kere zinâ yaptığını söyledi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona yüz sopa vurulmasına hükmetti. Zîra adam bekârdı. Sonra, kadın aleyhine beyyine sordu. Kadın:

"- Ey Allah´ın Resûlü! Vallahi yalan söylüyor" dedi. bunun üzerine, Resûlullah , adamı iftira (kazf) haddine, yani seksen sopaya mahkum etti." [Ebu Dâvud, Hudud 31, (4467).][66]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadisle önceki hadis arasında farklılık mevcuttur. Zîra önceki hadiste, zinâ yaptığını itiraf eden kimseye Resûlullah zinâ haddi tatbik ederken, bu ikinci rivayette hem zinâ ve hem de kazf haddi tatbik etmiş olmaktadır.

2- Âlimler bu meselede ihtilâflı hükme giderler. İmam Mâlik ve Şâfiî hazretleri Sehl İbnu Sa´d (radıyallahu anh)´ın rivayetini esas alarak: "Muayyen bir kadınla zinâ itirafında bulunan kimse, kazf değil, zinâ ile cezalandırılır" demişlerdir.

Ebû Hanife ve Evzâî ise: "Sadece kazf haddine mahkum edilir, zîra kadının inkârı (zinâ haddini kaldıran) bir şüphedir" demişlerdir. Bu görüşe: "İyi ama, kadının inkârı, erkeğin itirafını iptal etmez" diye cevap vermişlerdir.

İmam Muhammed, -İmam Şâfiî ve başka fakihten de rivayet ederek- hem zinâ ve hem de kazf haddine mahkum edilmesi gereğini söylemiştir. Bu görüşte olanlar, sadedinde olduğumuz İbnu Abbâs hadisini delil gösterirler.

Şevkânî, İmam Muhammed´i te´yid eder ve "İki ayrı nokta-i nazardan hadisin zâhiri bunu gösteriyor" der ve açıklar:

a) "Sehl hadisinin nihâî hükmüne göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), o adama kazf haddi tatbik etmemiştir. Bu durum, onunla kazfın düşeceği hususunda istidlâl etmeyi gerektirmez; çünkü, bu kadının böyle bir talepte bulunmamış olmasından ileri gelme ihtimali mevcuttur veya, İbnu Abbâs hadisinin hilâfına, onda kazf cezasını düşüren bir sebebin bulunması da muhtemeldir, nitekim İbnu Abbâs hadisinde, adama hadd-i kazf uygulanmıştır.

b) Kazf delillerinin zâhiri bunun âmm olduğunu ifade eder. Öyle ise, bu âmm hükümden ancak kesin bir delil ile hariçte kalınabilir. Halbuki aynı halde olan kimsenin kâzif (iftiracı) olduğunu Hz. Peygamber tasdik etmiş, hadd-i kazfı uygulamıştır."[67]