๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2010, 12:10:33



Konu Başlığı: Hilafet ve İmamet 7
Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2010, 12:10:33
BAZI HÜKÜMLER:







Bu hadisten çıkartılan bazı hükümler şunlardır:

* İlmi ehlinden almak. İlim alınan, alandan yaşça küçük de olsa, kadr u kıymetce düşük de olsa..

* İlim, ehil olmayana öğretilmemeli, anlamayacak olana anlatılmamalı. Anlayışı kıt kimselere, anlamayacağı şey anlatılmamalı...

* Bazı kimselerin cemaate zarar getirebilecek sözlerini sultana ihbar etmek caizdir. Bu, mezmum olan nemîme (koğuculuk) sayılmamıştır. Ancak bunu, mübhem olarak yapıp isim vermemek gerekir, böylece hem tedbir alınır, hem de onu söyleyen kimse gizlenmiş olur: Nitekim Hz. Ömer (radıyallâhu anh), halkı uyarmak, korkutmak suretiyle meselenin üzerine gittiği halde, o sözü kim söyledi diye araştırmamış, sormamış, tecziye cihetine gitmemiştir.

* İmam seçiminde, imamın Kureyş´ten olması esastır, çünkü Araplar bu işi sadece Kureyş´e layık görürler. Ma´ruf, hilafı caiz olmayan şeydir. Ancak, Hz. Ömer bu hadiste esas itibariyle Müslümanlarla istişare etmeden imam seçimine karşı çıkmakta, imamın Kureyş´ten olmasını birinci mesele olarak zikretmektedir.

* Birçok delil, imamın Kureyş´ten olmasını gerektirmektedir. Bunlardan biri, Müslümanların velâyetini ele alanlara "Ensâr´a iyi muâmele" tavsiye etmiş olmasıdır.

* Bu hadisten, kocası ve efendisi olmayan bir kadın hâmile çıkarsa onun recmedileceği de anlaşılmaktadır, yeter ki zorlandığına dair delil olmasın.

* Bir meseleye muttali olan, bunu imama açıklamak istese, daha önce bir başkasına mücmel olarak anlatma yetkisine sahiptir, tâ ki duyduğu zaman, mesele hakkında fikir sahibi bulunsun. Nitekim İbnu Abbâs´la Said İbnu Zeyd arasında bu durum cereyan etmiştir. Said, İbnu Abbâs´ın haberini reddetmiştir, zîra onun nazarında esas olan şudur: Şer´î meseleler istikrarını bulmuştur artık... Bundan böyle her ne vukua gelse öze müteallik olmaz, teferruatta kalır.

* Re´ye giren meselelerde imama itiraz caizdir.

* İlmi eksiksiz ezberleyen ve anlayanlar, onu tebliğ etmelidirler. Anlamayanlar da, tebliğ etmemeye teşvik edilmektedir.[75]



ـ5ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]أتَتْ فَاطِمَةُ وَالْعَبَّاسُ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما أبَا بَكْرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ يَلْتَمِسَانِ مِيرَاثَهُمَا مِنْ رَسُولِ اللّهِ #، فقَالَ أبُو بَكْرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: َ نُورثُ؛ مَا تَرَكْنَاهُ صَدَقَةٌ، إنَّمَا يَأكُلُ آلُ مَحمدٍ في هذَا الْمَالِ، وَإنِّى وَاللّهِ َ أدَعُ أمْراً رَأيْتُ رَسولَ اللّهِ # يَصْنَعُهُ إَّ صَنَعْتُهُ، إنِّى أخْشى إنْ تَرَكْتُ شَيئاً مِنْ أمْرِهِ أنْ أزِيغَ، فَهَجَرَتْهُ فَاطِمةُ رَضِىَ اللّهُ عَنْها فَلَمْ تُكَلِّمُهُ حَتَّى مَاتَتْ بَعْدَ سِتَّةِ أشْهُرٍ، فَدَفَنَهَا عَلىٌّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ لَيًْ، ولَمْ يُؤذِنْ بِهَا أبَا بَكْرٍ، وَكَانَ لِعَلىٍّ وَجْهٌ)ـ1( مِنَ النَّاسِ حَيَاةَ فَاطِمة رَضِىَ اللّهُ عَنْها، فَلَمَّا مَاتَتِ انْصَرَفَتْ وُجُوهُ النَّاسِ عَنْهُ، فقَالَ رَجُلٌ لِلزُّهْرِىِّ رَحِمَهُ اللّهُ: وَلَْ يُبَايِعُهُ عَلىٌّ سِتَّةٌ أشْهُرٍ؟ قالَ: َ، وَاللّهِ وََ أحَدٌ مِنْ بَنِى هَاشِمٍ، فَلَمَّا رَأى عَلِىٌّ رَضِىَ اللّهُ

عَنْهُ انْصِرَافَ وُجوُهِ النَاسِ عَنْهُ ضَرَعَ إلى مُصَالَحةِ أبى بَكْرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ، فأرْسَلَ إلَيْهِ أنْ ائْتِنَا وََ يَأتِنَا مَعَكَ أحَدٌ، وَكَرِهَ أنْ يأتِيَهُ عُمَرُ لِمَا عَلِمَ مِنْ شِدَّتِهِ، فَقَالَ عُمَرُ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ: َ تأتِهِمْ وَحْدَكَ، فقَالَ أبُو بَكْررَضِىَ اللّهُ عَنْهُ: وَاللّهِ Œتَينَّهُمْ وَحْدِى مَا عَسى أنْ يَصْنَعُوا بِى؟ فانْطَلَقَ أبُو بَكْرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ، فَدَخَلَ عَلى عَلِيٍّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ، وَقَدْ جَمَعَ بَنِى هَاشِمٍ عِنْدَهُ، فَقَامَ فَحَمِدَاللّهَ وَأثنى عَلَيْهِ، ثُمَّ قَالَ: أمَّا بَعْدُ، فََلَمْ يَمْنَعْنَا أنْ نُبَايِعَكَ يَا أبَا بَكْرٍ إنْكَارٌ لِفَضِيلَتِكَ، وََ نَفَاسَةٌ عَلَيْكَ، وَلكِنَّا كُنّا نَرَى أنَّ لَنَا في هذَا ا‘مْرِ حَقّاً فاسْتَبْدَدْتُمْ عَلَيْنََا، ثُمَّ ذَكَرَ قَرَابَتَهُ مِنْ رسول اللّه # وَحَقَّهُمْ فَلَمْ يَزَلْ عَلِيٌّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ يَذْكُرُ حَتَّى بَكى أبُو بَكْرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ، فَصَمَتَ عَلِيٌّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ، فَتَشَهَّدَ أبُو بَكْرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ فَحَمِدَ اللّهَ تَعالَى وَأثْنى عَليْهِ، ثُمَّ قالَ: أمَّا بَعْدُ، فَوَاللّهِ لَقَرَابَةُ رسول اللّهِ # أحَبُّ إلىَّ أنْ أصِلَ مِنْ قَرَابَتِى، وَإنِّى وَاللّهِ مَا ألَوْتُ في هذِهِ ا‘مْوَالِ الَّتِى كَانَتْ بَيْنِى وَبَيْنَكُمْ عَنِ الخَيْرِ، وَلكِنِّى سَمِعْتُ رسول اللّهِ # يَقُولُ: َ نُورَثُ مَا تَرَكْنَاهُ صَدَقَةٌ، إنَّمَا يَأكُلُ آلُ مُحَمَّدٍ في هذا المَالِ، وَإنِّى وَاللّهِ َ أدَعُ أمْراً صَنَعَهُ رسولُ اللّهِ # إَّ صَنَعْتُهُ إنْ شَاءَ اللّهُ تَعالى، فقَالَ عَليٌّّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ: مَوْعِدُكَ لِلبَيْعَةِ الْعَشِيَّةُ، فَلَمَّا صَلَّى أبُو بَكْرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ الظُّهْرَ أقْبَلَ عَلى النَّاسِ يَعْذُرَ عَلِيّاً رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ بِبَعْضِ مَا اعْتَذَرَ بِهِ، ثُمَّ قَامَ عَليٌّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ فَعَظَّمَ حَقَّ أبِى بَكْرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ، وَذَكَر فَضِيلَتَهُ وَسَابِقَتَهُ، ثُمَّ قَامَ إلى أبِى بَكْرٍ فَبَايَعَهُ، فَأقْبَلَ النَّاسُ عَلى عَلِيٍّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ، فقَالُوا: أصَبْتَ وَأحْسَنْتَ، فَكَانَ النَّاسُ إلى عَلِيٍّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَرِيباً حِينَ رَاجَعَ ا‘مْرَ المَعْرُوفَ[. أخرجه الشيخان، واللفظ لمسلم.»ضََرَعَ«: أى خضع، وانقاد »وَالنَّفَاسَةُ«: الحسد، ومعنى »مَا ألَوْتُ« بالقصر: أى ما قصرت.



5. (1739)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:

"Hz. Fâtıma ve Hz. Abbâs (radıyallâhu anhümâ) Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh)´e uğrayıp, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan kendilerine kalan mirası sordular. Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh) onlara:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın: "Bize kimse vâris olamaz, bıraktıklarımız hep sadakadır. Ancak Âl-i Muhammed bu maldan (ihtiyacı kadarını) yer" dediğini işittim. Allah´a yemin olsun Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın yaptığını gördüğüm bir şeyi terketmem, mutlaka onu yaparım. Ben O´nun emrinden bir şey terkedecek olsam sapıtmaktan korkarım!" dedi.

Bunun üzerine Hz. Fatıma, Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anhümâ)´e küstü ve altı ay sonra ölünceye kadar onunla konuşmadı. Hz. Ali, onu geceleyin defnetti. Ölümünü Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh)´e haber vermedi.

Hz. Ali, Fatıma (radıyallâhu anhümâ) sağken halk nazarında ayrı bir makama, izzete sahipti. Hz. Fatıma vefat edince, halkın alâkası ondan kesildi.

Bir adam Zührî (rahimehullah)´ye: Ali, (Hz. Ebû Bekir´e) altı ay biat etmedi mi?" diye sordu.

"Hayır, vallahi hayır, Benî Haşim´den hiç kimse geri kalmadı. Ali (radıyallâhu anh), insanların nazarlarının kendinden çevrildiğini görünce Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh)´le musalahaya mecbur kaldı. Ona haber salarak: "Yanında kimse olmadan, yalnız olarak bize gel!" dedi. kendisine Hz. Ömer´in gelmesini istemiyordu, çünkü ondaki şiddet ve hiddet hâlini biliyordu. Hz. Ömer (radıyallâhu anh):

"Onlara tek başına gitme!" dedi. Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh):

"Vallahi tek başıma gideceğim. Bana ne yapabilirler ki?" dedi ve Ebû Bekir (radıyallâhu anh) onlara gitti. Hz. Ali (radıyallâhu anh)´nin yanına girdi. Benî Hâşim, yanında toplanmışlar idi. (Hz. Ebû Bekir´i görünce) kalktı. Allah´a hamd ü senada bulundu. Sonra şunu söyledi:

"Emmâ ba´d! Ey Ebû Bekir, bizim sana biat etmemize mani olan şey senin faziletini inkârımız değildir, sana karşı bir rekâbet düşüncemiz de yok. Ancak, biz, bu "iş"te bizim de bir hakkımız olduğuna inanıyorduk. Bize karşı müstebit davrandınız!"

Sonra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a olan yakınlığını zikretti. Ali bunları zikrettikçe Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anhümâ) ağlamaktan kendini alamıyordu. Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh) şehâdet getirdi, Allah Teâla´ya hamdetti, senâda bulundu. Sonra şunları söyledi:

"Emmâ ba´d! Allah´a kasem olsun, şurası muhakkak ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın akrabaları bana, kendi akrabalarımdan daha yakın, daha sevgili. Ve ben, yeminle söylüyorum, benimle sizin aranızda olan bu mal meselesinde haktan ve hayırdan hiç ayrılmış değilim. Zîra, ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan şunu işittim:

"Bize kimse vâris olamaz, bıraktığımız sadakadır. Âl-i Muhammed bu maldan yer." Vallahi ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın yaptığını gördüğüm bir işi terketmem, Allah´ın izniyle mutlaka yaparım" dedi. Hz. Ali (radıyallâhu anh):

"Biat için öğleden sonra buluşalım" dedi. Ebû Bekir (radıyallâhu anh) öğleyi kılınca, cemaate yönelip Hz. Ali (radıyallâhu anh)´nin (biatı geciktirmedeki) beyan ettiği özürleri halka anlattı. Sonra da Hz. Ali (radıyallâhu anh) kalkıp, Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh)´in hakkını tazim buyurdu, faziletlerini, İslâm´a sebkat eden hizmetlerini zikretti. Sonra Ebû Bekir (radıyallâhu anh)´e yaklaşıp biat etti. Halk, Hz. Ali (radıyallahu anh)´nin etrafını sarıp:

"İsabet ettin, çok iyi bir davranışta bulundun" diyerek takdir ettiler. Hz. Ali (radıyallâhu anh) bu ma´ruf işe döndüğü zaman halk (tekrar) kendisine yakınlık (ve alâka) gösterdi." [Buhârî, Fedailu´l-Ashab 12; Müslim, Cihad 53, (1759). Metin Müslim´dendir. Hadis Buhârî´de muhtasardır.][76]



AÇIKLAMA:



1- Hadisin, Müslim´de gelen bir diğer vechinin baş kısmı, meseleyi daha açık bir üslubla vaz´etmektedir. Buna göre, Hz. Fatıma (ve Abbas) Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh)´e bizzat gelmezler. Birisini göndererek, fey malından, Medine, Fedek ve Hayber´de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın hissesine düşen payın kendilerine miras olarak verilmesini iserler. Ancak Hz. Ebû Bekir onlara şu cevabı verir:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sağken: "Bize kimse varis olamaz, her ne bırakmışsak sadakadır, bu maldan Âl-i Muhammed yer" buyurdu. Ben de, vallahi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sadakasının sağlığındaki durumu ne idiyse, onu kesinlikle değiştiremem. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlarda nasıl tasarruf etti ise ben de öyle tasarrufta bulunacağım" der ve o arazilerin kendi taraflarına bırakılma teklifini, talebini reddeder.

İşte bu hâdise üzerine, Hz. Fatıma, Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anhümâ)´e gücenir ve küser, ölünceye kadar da konuşmaz. Zaten Fâtıma validemizin vefatı Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan altı ay sonradır.

Rivayetin geri kalan kısmı açıktır: Hz. Fâtıma (radıyallâhu anhâ)´nın vefatından sonra Hz. Ali (radıyallâhu anh), biraz da efkâr-ı umumiyenin baskısı ile, Hz. Ebû Bekir´e biat eder. Biat sırasında her iki taraf da birbirlerinin faziletini beyân ederler, birbirlerini ittiham etmezler.

Onların aradaki kırgınlığı kaldırıp kaynaşmaları Müslüman halkı da çok memnun kılar. Hz.Ali´ye biraz soğuklaşmış olan efkar-ı umumiye tekrar yakınlık gösterir, saygı ve sevgisini ziyadeleştirir.

2- Acaba Hz. Fatıma ve hatta Hz. Ali ve Hz. Abbâs (radıyallâhu anhüm) niçin miras istediler?

Bu hususta birkaç tahmin ileri sürülmüş ise de en mâkulü, en doğrusu şudur: Hz. Ebû Bekir´in rivayet ettiği: "Bize mirascı olunmaz, bıraktıklarımız sadakadır.." hadisini duymamış olmalarıdır. Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir gibi en eski ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a en yakın olan Müslümanların pek mühim meselelerde bile Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hadislerini, O´nun sağlığında değil, ölümünden sonra işitmelerinin birçok örneği var. Bu da onlardan biri olmalıdır. Hadisi işitmiş olan Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh), Mes´uliyet makamında, işin sorumlusu olarak, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in tatbikatından ayrılmamayı esas alıp, Hz. Fatıma ve Hz. Ali (radıyallâhu anhümâ) gibi, çok sevdiği ve hâtırasına son derece saygı duyup bağlılığını her şeyin üstünde tuttuğu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın iki ciğerpâresini gücendirmeyi sineye çekiyor, Hz. Ali, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a yakınlığını anlatırken hep ağlayarak dinleyen Hz. Ebû Bekir´e, onları gücendirmek muhakkak ki çok ağır gelmiş idi. Ama ne yapsın? Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan o mevzuda kesin bir bilgiye sahip, onunla amel etmesi lazım: "Bize kimse varis olamaz, bıraktıklarımız sadakadır..."

3- Dinimiz üç günden fazla küsmeyi yasakladığı halde Hz. Fatıma´nın ölünceye kadar (altı ay) Hz. Ebû Bekir´e küskün durması bir tezad değil mi? diye hatıra geliyor.

Âlimlerimiz, bunun selâmı kesmek mânasında bir küsme olmadığını belirtirler. Haram olan küsme, karşılaşınca selâm vermeyip yüz çevirmektir. Hz. Fatımâ´nın, bu hadiseden sonra Hz. Ebû Bekir´le karşılaşıp, selamlaşmadıklarına dair rivayet mevcut değildir. Üstelik, Beyhakî´de gelen bir rivayet onların barıştıklarını göstermektedir:

"Şa´bî´nin rivayetine göre, Hz. Fâtıma hastalanınca, Ebû Bekir hazretleri "geçmiş olsun" ziyaretine gider. İzin ister. Hz. Ali, durumu Fatımâ´ya bildirir. Hz. Fatıma, kocası Hz. Ali´ye, izin vermesini isteyip istemediğini sorar. "Evet" cevabını alınca Hz. Ebû Bekir´e izin verir. Halife, huzurlarına girer ve gönüllerini alıcı hitaplarda bulunur. Mekke´deki malını mülkünü, kavim ve kabilesini Allah ve Resûlü´nün rızası için, kendilerinin rızası için bıraktığını ifade eder ve aradaki soğukluklar kalkar.

Nevevî: "Hz. Fatıma, Ebû Bekir´le konuşmadı" cümlesini, "Bu mesele üzerine bir daha iddiada bulunmadı, gündeme getirmedi" mânasında da anlar ve devamla şunu söyler: "Veya köşesine çekildiği için ondan bir ihtiyaç talebinde bulunmadı; onunla karşılaşmaya mecbur kalmadı ki, onunla konuşsun. Onların karşılaştıklarına ve Hz. Fatıma´nın ona selam vermediğine, konuşmadığına dair hiçbir rivayet yok."

4- Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh)´in bu meseledeki haklılığını Hz. Ali ve Hz. Abbâs (radıyallâhu anhümâ) kabul etmişlerdir. Çünkü, bilahare Hz. Ali, halife olduğu zaman, mezkur arazilerin, Hz. Ebû Bekir tarafından tesbit edilen ve Hz. Ömer ve Hz. Osman tarafından devam ettirilmiş bulunan statüsünde değişiklik yapmamıştır.

Bu hususu açıklayan bir rivayeti Nevevî, Ebû Dâvud´dan kaydeder:

"(Abbasîler´in ilk halifesi) Seffah, ilk hutbesini okuduğu zaman, boynunda Kur´ân asılı olan bir adam yanına gelerek:

"Allah aşkına benimle hasmım arasında şu Mushaf´la hükmet" der. Seffâh:

"Hasmın kim?" diye sorunca:

"Ebû Bekir´dir, Fedek arazisini bize menetmiştir" der. Halife:

"O sana zulüm mü yaptı?" diye sorar. Öbürü:

"Evet!" der. Seffah:

"Ondan sonra kimdi?" diye sorar. Adam:

"Ömer´di" der. Seffah:

"Ömer de zulmetti mi?" der. Adam:

"Evet" der. Hz. Osman için de aynı şeyi söyleyince:

"Ali de sana zulmetti mi?" der. Adam bu sefer susar. Seffâh bunu üzerine adama sert bir şekilde çıkışır."

Kadı İyaz bu meselede şunu söyler: "Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh)´in hadisten delil getirmesi üzerine, Hz. Fâtıma (radıyallâhu anhâ)´ nın ona karşı niza etmekten vazgeçmiş olması, mesele üzerine vaki olan icmâya teslim olduğunu gösterir. Bu durum Hz.Fatıma (radıyallâhu anhâ)´nın kendisine hadis ulaşıp te´vili de açıklık kazanınca, o meseledeki şahsî görüşünü terketmiş olduğunu da ifade eder. Nitekim bir daha ne kendisinden, ne de zürriyetinden, miras talebi vaki olmamıştır. Bilahare Hz. Ali halife olduğu zaman, o meselede Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer´in amelinden ayrılmadı. Öyle ise bu da gösterir ki, Hz. Ali ve Hz. Abbâs (radıyallâhu anhümâ)´ın talebleri, o arâzilerin işletilmesiyle ilgili işlerin kendilerine verilmesini... taleb etmektir."

5- Hz. Ali´nin biatının gecikmesi, Hz. Ebû Bekir´in halifeliğinin meşruiyetine halel getirmez. Zîra, şer´an, halifenin meşruiyeti için herkesin biatı şart değildir. Ehlü´lhal ve´l-akd denen, ileri gelenlerden bir kısım şahsiyetin biatı yeterlidir. Üstelik Hz. Ali biat etmediği zaman esnasında Hz. Ebû Bekir´e, onun hilâfetinin meşrûiyetine karşı birşey söylemiş, bir eylemde bulunuş değildir. İtaatsizliği mevzubahis değildir. Hz. Ebû Bekir´in, halife seçilirken onunla istişâre etmemiş olması, daha önce de gördüğümüz gibi şartlar sebebiyledir. O iş bir an önce bitirilmeli idi, ihmale, gecikmeye tahammülü olmayan bir durum vardı. Kendisi fevkalâde meşguldü, Hz. Ali de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın cenazesi ile meşguldü.

6- Hz. Ali, Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anhümâ)´i evine çağırırken yalnız gelmesini tenbih edip, Hz. Ömer´le gelmesini istememesi, Hz. Ömer´in çabuk parlayan sert mizacı sebebiyledir. Hz. Ali nizâ edilen meseleler üzerine mizâcı mülayim olan Hz. Ebû Bekir´le daha rahat konuşabileceğine kânidir. Hz. Ömer (radıyallâhu anh)´in yalnız gitmemesini tavsiye etmesi, Hz. Ebû Bekir´e ağır sözler sarfedebilirler, rencide edip, kalbini kırabilirler endişesindendir. Kendisi de beraber olduğu takdirde onu yapamayacakları kanaatindedir.[77]



ـ6ـ وعن القاسم بن محمد قال: ]قالَتْ عَائشةُ رَضِىَ اللّهُ عَنْها: وَارَأسَاهُ، فقَالَ رسولُ اللّه # ذَاكِ لَوْ كانَ، وَأنَا حَىٌّ، فَأسْتَغْفِرُ لَكِ، وَأدْعُو لَكِ، فَقَالَتْ وَاثُكَْهُ، وَاللّهِ إنِّى ‘ظُنُّكَ تُحِبُّ مَوْتِى، وَلَوْ كانَ ذلِكَ لَظَلَلْتَ

آخِرَ يَوْمِكَ مُعَرِّساً بِبَعْضِ أزْوَاجِكَ، فقَالَ #: بَلْ أنَا وَارَأسَاهُ لَقَدْ هَمَمْتُ، أوْ أرَدْتُ أنْ أُرْسِلَ إلى أبى بَكْرٍ وَابْنِهِ وَأعْهَدَ، أنْ يَقُولَ الْقَائلُونَ، أوْ يَتَمَنَّى المُتَمَنُّونَ، ثُمَّ قُلْتُ. يَأبى اللّهُ وَيَدْفَعُ المُؤمِنُونَ، أوْ يَدْفَعُ اللّهُ وَيَأبى المُؤمِنُونَ[. أخرجه الشيخان، واللفظ للبخارى.»أعْرَسَ الرَّجُلُ بِامْرَأتِهِ«: إذَا دخل بها .



6. (1740)- Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: "Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) bir gün hastalanmış:

"Vay başım, (ölüyorum)!" demişti. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) (şaka olsun diye):

"Keşke bu ben sağken olsa, sana istiğfar eder, dua ediveririm!" dedi. Bunun üzerine Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) birden parladı:

"Vay başıma gelen. Vallahi görüyorum ki ölmemi istiyorsun. Ben öleceğim, sen de akşama zevcelerinden biriyle başbaşa kalacakın ha!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (sözü değiştirerek) dedi ki:

"Bilakis ben ölüyorum, vay başım! Ebû Bekir´e ve oğluna birini gönderip (benden sonra hilâfet hususunda "ben daha lâyığım" iddia veya temennisinde bulunacaklara karşı) yerime geçeceği tesbit etmek istemiştim. Sonradan (kendi kendime: "Böyle bir iddiayı Ebû Bekir dışında kim yaparsa) Allah kabul etmez, mü´minler de reddederler" dedim (ve vasiyet yapmaktan vazgeçtim)." [Buhârî, Ahkâm 51, Merdâ 16; Müslim, Fedailu´s-Sahâbe 11, (2387).][78]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis farklı vecihlerden gelmiştir. Mânanın bütünlük arzetmesi için, diğer vecihlerde gelen bazı ziyadeleri, burada parantez içerisinde kaydettik.

2- Hadiste geçen اَعْهَدَ (ahdetmek) , âmm bir mâna taşır ise de, başta Buhârî olmak üzere âlimler ekseriyetle bunu, bu hadiste "yerine veliahd tayin etmek" mânasında anlamışlardır.

Böyle olunca, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kendisinden sonra, Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh) dışında kimsenin hilâfete talib olmaması gerektiğini, olduğu takdirde mü´minlerin reddetmekte haklı olacaklarını önceden bildirmiş olmaktadır. Bu ihbar, sonraki vukuata aynen uyduğu için şârihler bunda bir nevi mucize görmüşlerdir.

Hemen belirtelim ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), vasiyette bulunma düşüncesine, kendisinden sonra, hilâfet hususunda bir ihtilâfın çıkabileceği endişesinden varmıştır. Ancak ümmetinin sağduyusuna güvenerek yerine geçecek şahıs hususunda çok sarih, yazılı bir vesika bırakmaktan imtinâ etmiştir.[79]



ـ7ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]لَمَّا احْتُضِرَ أبُو بَكْرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ دَعَا عُمَرَ فقَالَ: إنِّى مُسْتَخْلِفُكَ عَلَى أصْحَابِ رَسُولِ اللّهِ # يَا عُمَرُ، إنَّمَا ثَقُلَتْ مَوَازِينُ مَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِاتِّبَاعِهِمُ الحَقَّ وَثِقَلَهُ عَلَيْهِمْ، وَحُقَّ لِمِيزَانٍ َ يُوضَعُ فِيهِ إَّ الحَقَّ أنْ يَكُونَ ثَقِيً. يَا عُمَرُ: إنَّمَا خَفَّتْ مَوَازِينَ مَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِاتِّبَاعِهِمُ البَاطِلَ وَخِفّتُهُ عَلَيْهِم، وَحُقَّ لِمِيزَانٍ َ يُوضَعُ فِيهِ إَّ البَاطِلُ أنْ يَكُونَ خَفِيفاً، وَكَتَبَ إلى أُمَرَاءِ ا‘جْنَادِ: وَلَّيْتُ عَلَيْكُمْ عُمَرَ وَلمْ آلُ نَفْسِى، وََ المُسْلِمِينَ إَّ خَيْراً، ثُمَّ مَاتَ وَدُفِنَ لَيًْ، ثُمَّ قَامَ عُمَرُ في النَّاسِ خَطِيباً، ثُمَّ قالَ بَعْدَ أنْ حَمِدَ اللّهَ وَأثْنى عَلَيْهِ: أيُّهَا النَّاسُ: إنِّى َ أُعْلِمُكُمْ مِنْ نَفْسِى شَيْئاً تَجْهَلُونَهُ، أنَا عُمَرُ، وَلَمْ أحْرِصْ عَلى أمْرِكُمْ، وَلكِنِ المُتَوفِّى أوْحَى إلَىَّ بِذلِكَ، وَاللّهُ ألْهَمَهُ ذلِكَ، وَلَيْسَ أجْعَلُ إمَامَتِى إلى أحَدٍ لَيْسَ لَهَا بِأهْلٍ، وَلكِنْ أجْعَلُهَا إلَى مَنْ تَكُونُ رَغْبَتُهُ في التَّوْقِيرِ لِلْمُسْلِمِينَ، أُولئِكَ هُمْ أحَقُّ بِهِمْ مِمَّنْ سِوَاهُمْ[. أخرجه مالك .



7. (1741)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:

"Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh), ölüm ânı yaklaşınca (muhtazar olunca), Hz. Ömer´i çağırttı ve:

"Ey Ömer, ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ashabı üzerine seni halife seçiyorum. Mizanı ağır olan, hakka uyması sebebiyle kıyamet günü mizanı ağır basacak ve ağırlık kendine olacak kimsedir. Sadece hakkın girdiği mizanın ağır olması da hak olmuştur.

Ey Ömer! Mizanı hafif olan da, batıla uyması sebebiyle, kıyamet günü sevabı az ve hafif olan ve bu hafiflikle teraziye girecek olandır. İçerisine sadece batıl giren mizanın hafif olması da haktır."

Ayrıca, askerlerin komutanlarına da şunu yazdı: "Başınıza Ömer´i seçtim. Kendim için de, Müslümanlar için de hayrı seçtim."

Sonra Ebû Bekir (radıyallâhu anh) vefat etti ve geceleyin defnedildi. Bilahere Hz.Ömer (radıyallâhu anh), ayağa kalkıp hamd ü sena ettikten sonra şunları söyledi:

"Ey insanlar, ben size, hiç bilmediğiniz bir şeyi kendimden uydurup öğretecek değilim. Ben Ömer´im. Size emîr olma hususunda hırsım yok. Ancak vefat eden Ebû Bekir (radıyallâhu anh) bunu bana vasiyet etti. Bu işi ona Allah´ın ilham ettiğine inanıyorum. İmamlığımı, ona ehil olmayan kimseye bırakmam. Fakat onu, Müslümanlara saygı göstermeye gayret edenlere bırakırım. İşte böyleleri, Müslümanlara emîr olaya başkalarından daha çok layıktır." [Muvatta´da bulunamamıştır.][80]



ـ8ـ وعن معدان بن أبى طلحة: ]أنَّ عُمَرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ خَطَبَ يَوْمَ الجُمُعَةِ فَذَكَرَ رسُولَ اللّهِ #، ثُمَّ ذَكَرَ أبَا بَكْرٍ ثُمَّ قَالَ: إنِّى رَأيْتُ كَأنَّ دِيكاً نَقَرَلِى ثََثَ نَقَرَاتٍ، وَإنِّى َ أُرَاهُ إَّ لِحُضُورِ أجَلِى، وَإنَّ قَوْماً يَأمُرُونَنِى أنْ أسْتَخْلِفَ، وَإنّ اللّهَ تَعالى لَمْ يَكُمْ لِيُضِيعَ دِينَهُ، وََ خَِفَتَهُ، وََ الَّذِى بَعَثَ بِهِ رَسُولَهُ # وَهُوَ عَنْهُمْ رَاضٍ، وَإنِّى قَدْ عَلِمْتُ أنَّ قَوْماً يَطْعُنُونَ في هذَا ا‘مْرِ، أنَا ضَرَبْتُهُمْ بِيَدِى هذِهِ عَلى ا“سْمِ، فإنْ فَعَلُوا ذلِكَ فَأولئِكَ أعْدَاءُ اللّهِ الكَفَرَةُ الضُّّلُ، ثُمَّ قالَ: اللَّهُمَّ إنِّى أُشْهِدُكَ عَلى أُمَرَاءِ ا‘نْصَارِ، فَإنِّى إنَّما بَعَثْتُهُمْ عَلَيْهِمْ لِيَعْدِلُوا وَلِيُعَلِّمُوا النَّاسَ دِينَهُمْ، وَسُنَّةَ نَبِيِّهِمْ #، وَيَقْسِمُوا فِيهمْ، وَيَرْفَعُوا إلَىَّ مَا أشْكَلَ عَلَيْهِمْ مِنْ دِينِهِمْ، فَمَا كانَ إَّ الجُمَعَةُ ا‘خْرَى حَتَّى طَعِنَ عُمَرُ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ، فأذِنَ لِلْمُهَاجِرِينَ، ثُمَّ لِ‘نْصَارِ، ثُمَّ ‘هْلِ المَدِينَةِ، ثُمَّ ‘هْلِ الشَّامِ، ثُمَّ ‘هْلِ الْعِرَاقِ،

وَكُنَّا آخِرَ مَنْ دَخَلَ عَلَيْهِ، فإذَا هُوَ قَدْ عَصَبَ جُرْحَهُ بِبُرْدٍ أسْوَدَ، وَالدَّمُ يَسِيلُ عَلَيْهِ، فَقلْنَا أوْصِنَا، وَلَمْ يَسْألُهُ الْوَصِيَّةَ أحَدٌ غَيْرُنَا، فقَالَ: أُوصِيكُمْ بِكِتَابِ اللّهِ تَعالى، فإنَّكُمْ لَنْ تَضِلُّوا مَا اتَّبَعْتُمُوهُ، وَأُوصِيكُمْ بِالْمُهَاجِرِينَ، فإنَّ النَّاسَ يَكْثرُونَ وَيَقِلُّونَ، وَأوصِيكُمْ بِا‘نْصَارِ فَإنَّهمْ شِعْبُ ا“يمَانِ الَّذِى لَجَأ إلَيْهِ، وَأوصِيكُمْ بِا‘عْرَابِ، فإنَّهُمْ أصْلكُمْ وَمَادَّتُكم.وفي رواية: ]فإنَّهُمْ إخْوَانُكُمْ وَعَدُوُّ عَدُوِّكُمْ، وَأوصِيكُمْ بأهْلِ الذِّمَّةِ، فإنَّهُمْ ذِمَّةُ نَبِيِّكُمْ وَرِزْقُ عِيَالِكُمْ، قُومُوا عَنِّى[. أخرجه البخارى مختصراً، ومسلم بطوله.وفي رواية: ]أنَّهُ لَمَّا طُعِنَ عُمَرُ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قِيلَ لَهُ: لَوِ اسْتَخْلَفْتَ فقَالَ: أَتَحَمَّلُ أمْرَكُمْ حَيّاً وَمَيِّتاً، إنْ أسْتَخْلِفَ فَقَدْ اسْتَخْلَفَ مَنْ هُوَ خَيْرٌ مِنِّى، أبُو بَكْرٍ، وَإنْ أتْرُكْ فَقَدْ تَرَكَ مَنْ هُوَ خَيْرٌ مِنِّى، رَسُولُ اللّهِ #، وَوَدِدْتُ أنَّ حَظِّى مِنْهَا الْكَفَافُ َ لِىَ وََ عَلَىَّ. قالَ عَبْدُاللّهِ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ، فَعَلِمْتُ أنَّهُ غَيْرُ مُسْتَخْلِفٍ فَقَالُوا جَزَاكَ اللّهُ خَيْراً فَعَلْتَ وَفَعَلْتَ، فَقَالَ رَاغِبٌ وَرَاهِبٌ[.. أخرجه الشيخان، وهذا لفظهما، وأبو داود والترمذى مختصراً .



8. (1742)- Ma´dan İbnu Ebî Talha anlatıyor:

"Hz. Ömer (radıyallâhu anh), cuma günü hutbe verdi. Önce Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı hatırlattı, sonra Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)´i andı. Sonra da şunları söyledi:

"Ben rüyamda bir horoz gördüm, bana üç gaga vurdu. Bunu, ecelim yaklaştı diye yordum. Bazı kimseler, yerime birini seçmemi söylüyorlar. Allah ne dini, ne hilafetini, ne de Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm) ile gönderdiği şeyi zayi edecek değildir. Eğer ecelim çabucak gelirse hilâfet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ölürken kendilerinden razı bulunduğu şu altı kişinin müşâveresi ile belirlenecektir. Ben biliyorum ki, bazıları bu seçime dil uzatacaklardır. Bunlar benim şu elimle İslâm´a kattığım kimselerdir. Eğer bunu yaparlarsa bilin ki, onlar ancak Allah´ın düşmanlarıdır, kâfirlerdir, sapıklardır.

Sonra sözüne şöyle devam etti:

"Ey Rabbim, seni Ensâr´ın ümerâsına şâhid kılıyorum. (Bilin ki) ben onları, adaletli olsunlar ve halka dinlerini, Peygamberlerinin (aleyhissalâtu vesselâm) sünnetini öğretsinler (zekatı) aralarında taksim etsinler, dinî meselelerde müşkilatla karşılaşınca bana bildirsinler diye başlarına tayin ettim."

Hz. Ömer (radıyallâhu anh)´in bu hutbesinden bir cuma geçmişti ki hançerlendi. Yanına girmek için önce Muhacirler´e, sonra Ensâr´a, sonra Medineliler´e, sonra Şamlılar´a, sonra Iraklılar´a sırayla izin verdi. Biz, huzura girenlerin sonuncusu idik. Siyah bir bürde ile yarası sarılmış, üzerinden kanlar akıyor vaziyette gördük."

Bize vasiyette bulun!" dedik. Ona bizden başka vasiyet talebinde bulunan olmadı.

"Size dedi, Allah´ın Kitabı´nı vasiyet ediyorum. Zira ona uyduğunuz müddetce asla sapıtmazsınız. Size Muhacirler´i de vasiyet ediyorum. Zira insanlar çoğalırken onlar azalıyor. Size Ensâr´ı da vasiyet ediyorum. Zira onlar, imanın sığındığı melcedir. Size bedevîleri de vasiyet ediyorum. Zira onlar aslınız, dayanağınızdır."

Bir rivayette şöyle denmiştir: "...Zira onlar kardeşlerinizdir, düşmanınızın düşmanıdır. Size zımmîleri de vasiyet ediyorum, zira onlar Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm)´in zimmeti ve ailenizin rızkıdır. Beni terkedin artık." [Buhârî, Ahkâm 51, Müslim, İmâret 12, (1823); Tirmizî, Fiten 48, (2226); Ebû Dâvud, Harâc 8, (2939).]

Bir rivayette şöyle gelmiştir: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh) hançerlendiği zaman kendisine: "Birini yerinize seçseniz!" denilmişti. Şu cevabı verdi:

"Yani işinizi sağken de, ölmüşken de ben mi sırtımda taşıyayım? Mamafih, birisini seçecek olsam (bu caizdir, zira) benden daha hayırlı olan Ebû Bekir seçmiştir. Seçimi terkedecek olsam (bu da caizdir zira) benden daha hayırlı olan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da seçimi terketti. Ben istedim ki, bundaki nasibim başa baş olsun, ne lehime ne de aleyhime..."

Abdullah İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) dedi ki: "(Ömer´in bu sözü üzerine) anladım ki, yerine kimseyi tayin etmeyecektir." Oradakiler:

"Allah hayırlı mükâfaatlar versin. Sen şu şu hizmetleri yaptın" dediler. O da: "Uman ve korkan" diye cevap verdi."[81]



AÇIKLAMA:



1- Bu rivayet, Hz. Ömer´in yerine geçecek halifenin seçilme meselesiyle ilgilidir. Kendisine birçokları, Hz. Ebû Beki