> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Kütübü Sitte > hac
Sayfa: 1 ... 3 4 5 [6] 7 8 9   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: hac  (Okunma Sayısı 7759 defa)
05 Nisan 2010, 16:10:10
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #25 : 05 Nisan 2010, 16:10:10 »



AÇIKLAMA:



1- İhramlı iken nikâhlanma bahsi ihtilâflı bir mevzudur. Bu hadisi esas alan bir kısım ulemâ, ihramlı kimsenin nikâh akdi yapmasında bir beis görmez. Ancak, derler, ihramdan çıkmadıkça, cinsî münâsebette bulunamaz." Ebu Hanife, Ebu Yusuf, İmam Muhammed, Hammâd İbnu Ebî Süleyman, İkrime, Mesrûk, Nehâî, Sevrî, Atâ vs. bazıları (rahimehumullah) bu görüştedir.

2- Cumhûr, Müslim´in kaydettiği Ebân İbnu Osman´ın Hz. Osman´dan yaptığı bir rivayete -ki 1237 numarada gelecek- dayanarak ihramlı bir kimsenin nikâhlanamayacağına, başkalarını da nikâh edemiyeceğine hükmetmişlerdir. Şafiî, Mâlik, Ahmed, Evzâî, İshak, Leys, Said İbnu´l-Müseyyeb, Sâlim, Kasım, Süleyman İbnu Yesâr vs. bu görüştedir. Ashab´tan Hz. Ali ve Hz.Ömer de bu görüştedir. Bunlara göre ihramlının kendisi veya başkası için yapacağı nikâh batıldır, dünür bile gönderemez. Ashâb´tan Ebu Râfi ile, yukarıda adı geçen Meymûne validemizden (radıyallahu anhümâ) gelen rivayetlerde, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Meymûne (radıyallahu anhâ) ile evlendiği zaman ihramsız idi. Üsdü´l-Gâbe´de kaydedilen bir rivayette, Hz. Peygamber umretu´lkaza sırasında üç gün Mekke´de kalınca, Mekkeliler´e düğün ziyafeti teklif eder, kabul etmezler. Resûlullah oradan ayrılıp, dönüşte Seref´e gelir, orada Meymûne ile gerdek yapar.

İhramlı iken nikâh caizdir diyenlerle caiz değildir diyenler, lehte deliller ileri sürerken, mukabil tarafın delillerini de cerhetme husûsunda açıklamalar getirirler. Biz burada teferruata girmiyeceğiz. Her iki tarafın dayandığı rivayetler, müteakiben gelecek.[149]



ـ36ـ وعن أبى رافع رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]تَزَوَّجَ النَّبىُّ # مَيْمُونَةَ وَهُوَ حََلٌ وَبَنى بِهَا وَهُوَ حََلٌ، وَكُنْتُ أنَا الرَّسُولَ بَيْنَهُمَا[. أخرجه الترمذى.»بنى الرجل بزوجته« دخل بها، وقال الجوهرى: يقال بنى بها بل بنى عليها

36. (1234)- Ebû Râfi´ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ihramsız iken Meymûne (radıyallahu anhâ) ile evlendi. İhramsız olduğu halde onunla gerdek yaptı. İkisinin evlenmesinde aralarında ben elçilik yapmıştım." [Tirmizî, Hacc 23, (841).][150]



ـ37ـ وعن ميمونة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]تَزَوَّجَنِى رسولُ اللّه # وَنَحْنُ حَََنِ بِسَرِفَ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذى؛ وهذا لفظ أبى داود.وعند مُسلمٍ: تَزَوَّجَهَا وَهُوَ حََلٌ. قالَ الراوى، وهُو يزيد ا‘صَمَّ: وكَانَت خالتى وخالةَ ابن عباسٍ.وزاد الترمذى: وبَنِى بِهَا حًََ وَمَاتَتْ بِسَرِفَ وَدَفَنَّاهَا في الظُّلَّةِ الَّتِى بَنِى بِهَا فِيهَا.»سَرِفَ« بوزن كَتِف: جبل بطريق المدينة.



37. (1235)- Meymûne (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Her ikimiz de Seref´te ihramsız iken, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) benimle evlendi." [Müslim, Nikâh 48, (1411); Ebu Dâvud, Menâsik 39, (1843); Tirmizî, Hacc 24, (845).] Bu metin Ebu Dâvud´dakidir.

Müslim´de şöyle denmiştir: "Kendisi ihramsız olduğu halde O´nunla (Meymûne) evlendi, Râvi -ki Yezîd İbnu´l-Esamm´dır- der ki: "Meymûne hem benim teyzemdi, hem de İbnu Abbâs´ın teyzesi idi."

Tirmizî´de şu ziyade vardır: "Meymûne (radıyallahu anhâ) ile gerdek yaptığında ihramsız idi. Meymûne Seref´te öldü. Onu, Resûlullah´ın kendisiyle gerdek yaptığı çadırda defnettik.[151]



ـ38ـ وعن سليمان بنَ يسار قال: ]بَعَثَ النَّبىُّ # أبَا رَافعٍ مَوَْهُ وَرَجًُ مِنَ ا‘نْصَارِ فَزَوَّجَاهُ مَيْمُونَةَ بِنْتَ الحَارِثِ، وَرَسُولُ اللّه # بِالمَدِينَةِ قَبْلَ أنْ يَخْرُجَ[. أخرجه مالك .



38. (1236)- Süleymân İbnu Yesâr anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), azadlısı Ebu Râfi´yi Ensâr´dan bir başkasıyla birlikte (Meymûne´ye) gönderdi. Onlar, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı Meymûne bintu´l-Hâris (radıyallahu anhâ) ile evlendirdiler. (O vakit) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) henüz Medine´de idi (ve umretu´lkaza için yola) çıkmamıştı." [Muvatta, Hacc 69, (1, 348).][152]



AÇIKLAMA:



Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Ebu Râfi´ ile gönderdiği ikinci şahıs, İbnu Sa´d´ın belirttiği üzere Evs İbnu Havlî´dir. Bunların evlendirmesinden maksat Resûlullah adına istemeleridir.Bazı rivayette, Meymûne (radıyallahu anhâ) meselesini, Abbas İbnu Abdilmuttalib´e havâle eder, evlendirme işini o tamamlar.[153]



ـ39ـ وعن عثمان رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسول اللّه #: َ يَنْكِحُ المُحْرِمُ وََ يُنْكِحُ وََ يَخْطُبُ[. أخرجه الستة إ البخارى.



39. (1237)- Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İhramlı ne evlenir, ne evlendirir, ne de dünür gönderir." [Müslim, Nikâh 41, (1409); Muvatta, Hacc 70, (1, 348, 349); Ebu Dâvud, Menâsik 37, (1841); Tirmizî, Hacc 23, (840); Nesâî, Hacc 91, (5, 192).][154]



ـ40ـ وعن نافع قال: ]قال ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما: َ يَنْكِحُ المُحْرِمُ وََ يَنْكِحُ وََ يَخْطِبُ عَلى نَفْسِهِ وََ عَلى غَيْرِهِ[ .



40. (1238)- Nâfi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) şöyle hükmetmiştir: "İhramlı evlenmez, evlendirmez, ne kendisi için kız ister, ne de başkası için." [Muvatta, Hacc 72, (1, 349).][155]



ـ41ـ وعن أبى غطفان المُرِّى. ]أنَّ أبَاهُ طَرِيقاً تَزَوَّجَ امْرَأةً وَهُوَ مُحْرِمٌ فَرَدَّ عُمَرُ نِكَاحَهُ[. أخرجهما مالك .



41. (1239)- Ebu Gatafân el-Mürrî´nin anlattığına göre, babası Tarîf, ihramlı iken bir kadınla evlenmeş ise de Hz. Ömer (radıyallahu anh) bu nikâhı reddetmiştir. [Muvatta, Hacc 71, (1, 349).][156]



ـ42ـ وعن أبى قتادة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كُنْتُ يَوْماً جَالِساً مَعَ رِجَالٍ مِنْ أصْحَابِ رسولِ اللّه # في مَنْزِلٍ في طَرِيقِ مَكَّةَ، وَرسولُ اللّهِ # أمَامَنا وَالْقَوْمُ مُحْرِمُونَ وَأنَا غَيْرُ مُحْرِمِ عَامَ الحُدَيْبِيَّةِ فَأبْصَرُوا حِمَاراً وَحْشِيّاً وَأنَا مَشْغُولٌ أخْصِفُ نَعْلِى فَلَمْ يُؤذِنُونِى وَأحَبُّوا لَوْ أنِّى أبْصَرْتُهُ. فَالْتَفَتُّ فأبْصَرْتُهُ فَقُمْتُ إلى الْفَرَسِ فَأسْرَجْتُهُ ثُمَّ رَكِبْتُ وَنَسِيتُ السَّوْطَ وَالرُّمْحَ. فَقُلْتُ لَهُمْ نَاوِلُونِى السَّوْطَ وَالرُّمْحَ. فقَالُوا: َ وَاللّهِ َ نُعِينُكَ عَلَيْهِ فَغَضِبْتُ فَنَزَلْتُ فَأخَذْتُهُمَا ثُمَّ رَكِبْتُ فَشَدَدْتُ عَلى الحِمَارِ فَعَقَرْتُهُ ثُمَّ جِئْتُ بِهِ وَقَدْ مَاتَ فَوَقَعُوا فِىهِ يَأكُلُونَهُ. ثُمَّ إنَّهُمْ شَكُّوا في أكْلِهِمْ إيَّاهُ وَهُمْ حُرُمٌ فَرُحْنَا وَخَبَأتُ الْعَضُدَ مَعِى. فأدْرَكْنَا النَّبىَّ # فَسَألْنَاهُ عَنْ ذلِكَ فقَالَ: هَلْ مَعَكُمْ مِنْهُ شئٌ؟ فَقُلْتُ نَعَمْ! فَنَاولْتُهُ الْعَضُدُ فَأكَلَهَا وَهُوَ

مُحْرِمٌ، وَقَالَ: إنَّمَا هِىَ طُعْمَةٌ أطْعَمكُمُوهَا اللّهُ[. أخرجه الستة.وزاد في رواية لَهُمْ: هُوَ حََلٌ فكُلُوهُ.وفي أخرى: فقَالَ لَهُمْ رسولُ اللّه #: أمِنْكُمْ أحَدٌ أمَرَهُ أنْ يَحْمِلَ عَلَيْهِ أوْ أشَارَ إلَيْهِ؟ قَالُوا . قَالَ: فَكُلُوا.وفي أخرى: قال أشَرْتُمْ أوْ أعَنْتُمْ أوِ اصَّدْتُمْ .



42. (1240)- Ebu Katâde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hudeybiye Sulhu yapıldığı sene, bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ashabından bir grupla birlikte, Mekke yolu üzerinde bir yerde oturuyordum. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bizden ileride (konaklamış) idi. Ben hâriç herkes ihramlıydı. Halk vahşî bir eşek gördü, ben o sırada meşguldüm, ayakkabımı tamir ediyordum. Gördüklerinden beni haberdar etmediler, onu kendiliğimden görmüş olmamı istiyorlardı. Bir ara aralarında bir gülüşme oldu. Birden etrafıma bakındım (ve bu esnada) hayvanı gördüm. Hemen (Cerâde adındaki) atıma gidip eğerledim ve bindim. (Acelemden) kamçıyı ve mızrağı unutmuştum. "Kamçı ve mızrağımı bana verin!" diye seslendim.

"Hayır, dediler, vallahi bu işte sana yardımcı olmak istemeyiz." Öfkelendim. İnip onları aldım. Tekrar binip, eşeğe doğru hızla gittim, (yetişip) avladım. Beraberimde getirdim, ölmüştü. Arkadaşlarım etinden yediler. Ancak sonradan ihramlı iken yeyip yememe hususunda şekke düşüp (yediklerine pişman oldular). Yürüdük, ben bir parça ayırdım. Resûlullah´a kavuşunca, bu meseleyi sorduk.

"Beraberinizde birşeyler kaldı mı?" dedi. Ben: "Evet!" diyerek parçayı uzattım, ihramlı olduğu halde, ondan yedi. Ve:

"Bu bir taamdır. Onunla Allah size ikramda bulunmuştur!" dedi." [Buharî, Cezâu´s-Sayd 2, 3, 4, 5, Hibe 3, Cihâd 46, 88, Megâzi 35, Et´ime 19, Zebâih 10, 11; Müslim, Hacc 56, (1196); Muvatta, Hacc 76, (1, 350); Tirmizî, Hacc 25, (847); Ebu Dâvud, Menâsik 41, (1852); Nesâî, Hacc 78, (5, 182); İbnu Mâce, Menâsik 93, (3093).]

Bunlarda gelen bir ziyade şöyledir: "(Resûlullah:) "O helaldir, yiyin (dedi).

" Bir diğer rivayette: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara şunu söyledi: "Sizden biri (hayvanı yakalamak üzere) saldırmasını emretmedi, veya ona hayvanı göstermedi mi?" Onlar: "Hayır!" diye cevap verince, (Resûlullah:)

"Öyleyse yiyin!" buyurdu.

"Bir diğer rivayette: "(Resûlullah): İşaret ettiniz veya yardım ettiniz veya saldırmasını sağladınız mı?" (diye sordu)."[157]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: hac
« Posted on: 30 Haziran 2025, 14:36:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: hac rüya tabiri,hac mekke canlı, hac kabe canlı yayın, hac Üç boyutlu kuran oku hac kuran ı kerim, hac peygamber kıssaları,hac ilitam ders soruları, hacönlisans arapça,
Logged
06 Nisan 2010, 12:26:17
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #26 : 06 Nisan 2010, 12:26:17 »

ÜÇÜNCÜ FASIL

MÜDDETTE YANILANLAR VEYA YOLU KAYBEDENLER



ـ1ـ عن سليمان بن يسار ]أنَّ أبَا أيُّوبَ ا‘نْصَارىَّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ خَرَجَ حَاجّاً حَتَّى إذَا كانَ بِالْبَادِيةِ مِنْ طَرِيقِ مَكَّةَ أضَلَّ رَوَاحِلَهُ، وَأنَّهُ قَدِمَ عَلى عُمَرَ ابْنِ الخَطَّابِ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ يَوْمَ النَّحْرِ فذكَرَ ذلِكَ لَهُ فقَالَ: اصْنَعْ مَا يَصْنَعُ المعْتَمِرُ ثُمَّ قَدْ حَلَلْتَ فَإذَا أدْرَكَكَ الحَجُّ قَابًِ فَاحْجُجْ وَاهْدِ مَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الهَدْى[. أخرجه مالك .



1. (1531)- Süleymân İbnu Yesâr anlatıyor: "Ebu Eyyûb el-Ensârî (radıyallahu anh) hacc yapmak üzere yola çıktı. Mekke yolu üzerindeki Bâdiye´ye gelince develerini kaybetti. Yevm-i nahrde Hz. Ömer (radıyallahu anh)´e gelerek, durumu ona anlattı. Hz. Ömer (radıyallahu anh) kendisine:

"Önce umre yapıyorsun gibi hareket et. Sonra ihramdan çık. Sonra müteâkip senenin haccına yetişirsen hacc yap, kolayına giden bir de kurban kes." [Muvatta, Hacc 153, (1, 383).][678]



AÇIKLAMA:



1- Muvatta´nın rivayetinde Bâdiye değil, Nâziye geçer. Burası da Mekke yolu üzerinde bir yer adıdır, ama Bâdiye´nin bir başka adı değil, ayrı bir mevkidir.

2- Hz. Ömer (radıyallahu anh)´in: "Umre yapıyorsun gibi hareket et" sözü; "Haccını umreye çevir ve ihramdan çık" demektir. Zîra yevm-i nahrde Mekke´ye gelen kimse vakfeleri kaçırmış demektir. Hz. Ömer (radıyallahu anh) hacc niyetiyle girdiği ihramdan da umre yaparak çıkabileceğini söylemiş olmaktadır.[679]



ـ2ـ وعنه أيضاً ]أنَّ هَبَّارَ بنَ ا‘سْوَدِ جَاءَ يَوْمَ النَّحْرِ وَعُمَرُ بنُ الخَطّابِ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ يَنْحَرُ هَدْيَهُ فقَالَ: يَاأمِيرَ المُؤمِنينَ أخْطَأنَا

الْعَدَدَ، كُنَّا نَرَى أنَّ هذَا الْيَوْمَ يَوْمُ عَرَفَةَ فقَالَ: اذْهَبْ إلى مَكَّةَ وَطُفْ أنْتَ وَمَنْ مَعَكَ وَانْحَرُوا هَدْياً إنْ كانَ مَعَكُمْ ثُمَّ احْلِقُوا أوْ قَصِّرُوا وَارجِعُوا فإذَا كانَ عَاماً قَابً فَحُجُّوا وَأهْدُوا فَمَنْ لَمْ يجدْ فصيامُ ثثةِ أيَّامٍ في الحَجِّ وَسَبْعَةٍ إذَا رَجَعْتُمْ[. أخرجه مالك .



2. (1532)- Yine Süleyman İbnu Yesar´dan rivayet edildiğine göre: "Hebbâr İbnu´l-Esved, yevm-i nahrde kurban kesmekte olan Hz. Ömer (radıyallahu anh)´e gelerek: "Ey mü´minlerin emîri, hesapta yanıldık. Biz bugünü arefe günü diye hesaplıyorduk" dedi. Hz. Ömer:

"Öyleyse Mekke´ye git, sen ve beraberindekiler tavaf edin, beraberinizde kurban getirdiyseniz bir kurban kesin. Sonra traş olun veya saçınızı kısa kesin ve (artık memleketinize) dönün. Gelecek yıl yeniden hacc yapın, kurban kesin. Kurbanlık bulamayan, üç gün hacc sırasında, yedi gün de dönüşte olmak üzere (on gün) oruç tutsun." [Muvatta, Hacc 154, (1, 383).][680]



AÇIKLAMA:



1- Zürkânî, Hebbâr´ın, hacc için Şam´dan geldiğini belirtir.

2- Daha önce belirtildiği üzere, Arafat vakfesini kaçıran, haccını müteâkip sene yeniler. Burada mesele ihramdan çıkma ile ilgilidir. Zîra ihrama girmiş olan birisi hacc veya umre yapmadan ihramdan çıkamaz. Şu halde Arafat vakfesini kaçıran kimse, haccı kaçırdığına göre, ihramdan çıkabilmek için umre yapacaktır. Şöyle ki:

Niyet ettiği haccın çeşidine göre:

1) Hac-ı İfrad’a niyet eden, umre yapar ve ihramdan çıkar, müteâkip yılların birinde haccını kaza eder.

2) Hacc-ı temettuya niyet etmiş idiyse, vakfeye yetişemediği için zaten temettu bâtıl olur, bu sebeple temettu kurbanı kesmesi gerekmez. Bir umre daha yaparak ihramdan çıkar. Haccını daha sonraki yıllarda kaza eder.

3) Hacc-ı kıran için niyetlenmiş olan, vakfenin fevtinden önce umre yaptı idiyse, ikinci bir umre daha yaparak ihramdan çıkar, hacc yapamadığı için kurban gerekmez. Eğer vakfenin fevtinden önce umre yapmamış ise, önce umre ihramından çıkmak için tavaf ve sa´y yapar. Sonra hacc ihramı için ikinci kere tavaf ve sa´y yapar, traş olup ihramdan çıkar. Müteâkip yıllarda haccını kaza eder.

Sadedinde olduğumuz rivayette, Arafat vakfesini fevt eden (kaçıran) kimseye Hz. Ömer kurban kesmesini de emreder, Hanefî mezhebinde, haccın hangi çeşidine niyet edilmiş olursa olsun, ceza kurbanı gerekmez. Çünkü ihramdan çıkmak için yapılan umreler, ihsârlı kimsenin kestiği kurban yerine geçer.

İmam Mâlik, hacc-ı kırana niyet eden kimsenin vakfeyi kaçırması halinde, ihramdan çıkabilmesi için iki kurban kesmesi gerektiğini söyler: Biri hacc-ı kırân için, biri de haccın fevti için. Bu ikinci kurban ceza kurbanıdır. Zürkânî der ki: Eğer haccı ifsad eden bir fiili varsa üçüncü bir kurban daha keser. [681]



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Nisan 2010, 12:29:39
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #27 : 06 Nisan 2010, 12:29:39 »

DÖRDÜNCÜ FASIL

MÜTEFERRİK HADİSLER



ـ1ـ عن عليّ وابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُم قا: ]مَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الهَدْىِ هُوَ شَاةٌ[. أخرجه مالك .

1. (1533)- Hz. Ali ve Hz. İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) demişlerdir ki: "İhsarlıya âyet-i kerimede فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْىِ "...kolayınıza gelen kurbanı..." ifadesiyle emredilmiş bulunan kurbandan (Bakara 196) maksad bir koyundur." [Muvatta, Hacc 158).][682]



AÇIKLAMA:



Hedy, hacc menasikine bağlı olarak kesilen kurbanlarla, Kâbe´ye hediye edilen kurbanlara denir. Hedy büyük baş havyandan da olabilir, küçük baş hayvandan da. Âyette ihsârlıya hedy emredilmekte fakat bunun cinsi belirtilmemektedir. Hz. Ali, burada deve, sığır gibi büyük baş hayvanın değil, koyun, keçi gibi -kurban olarak sunulması câiz olan- küçük baş hayvanın kastedildiğini açıklamaktadır.[683]



ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما ]أنَّهُ سُئِلَ عَمَّا اسْتَيْسَرَ مِنْ الهَدْىِ. فقَالَ: بَدَنَةٌ أوْ بَقَرَةٌ أوْ سَبْعُ شِيَاهٍ، وَأنْ أُهْدِىَ شَاةً أحبُّ إلىَّ مِنْ أنْ أصُومَ أوْ أُشْرِكَ في جَزُورٍ[. أخرجه مالك إلى قوله: بقرة. وأخرج باقية رزين .2.



(1534)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´den rivayet edilmiştir ki: فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْىِ "(İhsârlıya kolayına gelen bir hedy terettüp eder) âyetinden sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir: "Bundan maksad ya bir deve veya bir sığır veya yedi koyundur. Bir koyun kesmem, bana oruç tutmamdan veya bir deveye ortak olmamdan daha hoş gelir." [Muvatta, Hacc 160. (Muvatta´da hadisin, "sığır" kelimesine kadar olan kısmı mezkurdur. Geri kalan kısmını Rezîn zikretmiştir).] [684]



AÇIKLAMA:



Zürkânî, İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´in âyette ihsârlıya emredilen kurbanı deve veya sığır anlamış olmasını "istihbâb"a hamleder ve der ki: "İbnu Ömer şöyle demek istemiştir: "İhsârlı, şâyet bir sığır veya deve keserse bu daha iyidir, bunu yapmak müstehabdır." Binaenaleyh, Hz. Ali ve Hz. İbnu Abbâs´ın âyette kastedilen kurbanın "bir koyun" olacağı hususundaki tefsirlerine aykırı değildir, aralarında ihtilâf yoktur. Bu söylediğimize bizzat İbnu Ömer´in (müteakip rivayette gelecek olan) sözü delâlet eder: "Sadece bir koyun bulabilsem, bunu kurban etmem, bana oruç tutmamdan daha hoş gelir" buyurmuştur. Mâlum olduğu üzere hedyin en üstünü devedir. Öyle ise deve kesmek nasıl âyette beyan edilen "kolayınıza gelen" olur?"[685]



ـ3ـ وعن صَدقة بن يسار المكى ]أنَّ رَجًُ مِنْ أهْلِ الْيَمَنِ جَاءَ إلى ابن عمرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما وَقَدْ ضَفَرَ رَأسَهُ. فقَالَ يَا أبَا عَبْدِالرَّحْمنِ: إنِّى قَدِمْتُ بِعُمْرَةٍ مُفْرَدَةٍ. فقَالَ عَبْدُاللّهِ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ: لَوْ كُنْتُ مَعَكَ وَسَألْتَنِى ‘مَرْتُكَ أنْ تُقْرِنَ. فقَالَ: قد كانَ ذلِكَ. فقَالَ: خُذْ مَا تَطَايَرَ مِنْ شَعَرِ رَأسِكَ وَأهْدِ. فقَالَتِ امْرَأةٌ مِنْ أهْلِ الْعِرَاقِ: وَمَا هَدْيُهُ يَا أبَا عبدِالرحمن؟ فقَالَ: هَدْيُهُ. فقَالَتْ: مَا هَدْيُهُ؟ فقالَ ابنُ عُمَرَ: لَوْ لَمْ أجِدْ إَّ أنْ أذْبَحَ شَاةً لَكَانَ أحَبَّ إليَّ منْ أن أصومَ[. أخرجه مالك .



3. (1535)- Sadaka İbnu Yesâr el-Mekkî anlatıyor: "Saçları örtülü Yemenli bir kimse İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´e gelip:

"Ey Ebû Abdirrahmân, ben müstakil bir umre yapmak üzere geldim" dedi. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ):

"Ben seninle olsaydım da bana sormuş bulunsaydın, sana hacc-ı kıran yapmanı emrederdim" dedi. Adam:

"Bu zaten öyleydi (ancak kaçırdım)" dedi. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ):

"Başındaki saçlardan şu uçuşanları al (kes) ve kurban kes!" dedi. (Orada bulunan) Iraklı bir kadın söze karıştı:

"Kurbanı da neymiş ey Ebu Abdirrahman?"

"Kurbanıdır!" Kadın tekrar sordu.

"Kurbanı nedir?" İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) şu cevabı verdi:

"Sadece bir koyun bulabilsem, onu kurban etmem bana oruç tutmamdan daha hoş gelir." [Muvatta, Hacc 162, (1, 386-387).][686]

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Nisan 2010, 12:32:54
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #28 : 06 Nisan 2010, 12:32:54 »

AÇIKLAMA:



Yemenlinin: "Bu zaten öyleydi" diye tercüme ettiğimiz قَدْكَانَ ذلِكَ cevabını, Zürkânî: "Benim size haber verdiğim, temettudan idi" diye anlar. Ebu Abdilmelik aynı cevabı şöyle anlamıştır: "Senin söylediğini kaçırdım. Zîra artık ben, umre için tavaf ve sa´y yaptım. Şimdi bana ne lâzım: Traş mı, kısaltma mı?"

İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´in cevabından şu anlaşılmıştır:

"Başındaki saçlardan uzun olanları kısalt ve temettu için de kurban kes!"

İbnu Ömer, kadının "Kurbanı da neymiş?" sorusuna, iki ayrı sefer mücmel şekilde "kurbanıdır" diye cevap verir, açıklama yapmaz. Zîra, adamın en iyisini keseceğini ümid etmektedir. Çünkü kurban kelimesine deve, sığır, koyun, keçi hepsi girer, en iyisini anlayarak deve kesmesini temenni etmektedir. Ancak, kadının ısrarlı sorusu karşısında İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) açıklamak mecburiyetinde kalıyor. Ve tek koyunu kurban etmenin, böylece kurbanın, oruca tercih edilmesinin nazarında daha hoş olduğunu belirtiyor. Zürkânî: "İbnu Ömer´in bu sözü, daha önceki "âyetteki hedy´den murat deve veya sığırdır" hükmüne iki açıdan muhalif düşmez:

1- Bu fetvasından rücû etmiş olabilir.

2- Sığır ve deve bulamayanlara diyerek kayıtlı olarak koyuna ruhsat vermiş olabilir. Zîra kim sığır veya deve kesebilirse, kendisi için bu efdaldir" der. [687]



ONİKİNCİ BÂB

MEKKE´YE GİRİŞ, KONAKLAMA VE ORADAN ÇIKIŞ ÂDÂBI


ـ1ـ عن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما ]أنَّ رسول اللّه # دَخَلَ مَكَّةَ مِنْ كَدَاءَ مِنَ الثَّنِيَّةِ الْعُلْيَا التى عِنْدَ البَطْحَاءِ. وَخَرَجَ مِنَ الثّنِيّةِ السُّفْلَى[. أخرجه الخمسة إ الترمذي.»كداءُ« بفتح الكاف والمدِّ من أعلى مكة وبعضها والقصر مصروفاً من أسفلها .



1. (1536)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Mekke´ye Kedâ´dan Bathâ´nın yanındaki yukarı yoldan girdi ve aşağı yoldan da çıktı." [Buhârî, Hacc 41, 15; Müslim, Hacc 223 (1257); Ebu Dâvud, Menâsik 45, (1866, 1867); Nesâz, 105, (5, 200); İbnu Mâce, Menâsik 26, (2940).][688]



AÇIKLAMA:



1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Mekke ve hatta Medine´ye girip çıkarken belli kaidelere uyduğu, bir nevi protokol uyguladığı görülmektedir. Sadedinde olduğumuz rivayet, Mekke´ye Kedâ mevkiinden girdiğini, buradaki Bathâ denen mevziden geçen yukarı yolu takiben şehre indiğini açıklamaktadır. "Seniyye; dağ yolu, geçit mânasına gelir.

2- İbnu Hacer, hadiste zikri geçen üst yolun, Mekke ahalisinin el-Muallâ adındaki kabristanına indiğini, bu yolun sarp, yokuş ve bozuk bulunduğunu, ilk defa Hz. Muâviye (radıyallahu anh)´nin, sonra Abdülmelik Mehdi vs tarafından onarılıp düzlendiğini, hicrî 811´de tekrar tamir edildiğini, daha sonra Mısır Sultanı el-Meliku´l-Müeyyed tarafından 820 yılları civarında tamamen tamir edilip düzenlendiğini belirtir.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Mekke´den çıkışta tâkip ettiği aşağı yola gelince, bu bazı rivayetlerde es-Seniyyetü´s-Süflâ diye geçerken bâzılarında Küdâ diye geçer. Burası Kuaykıân dağı tarafında Şi´bu´ş-Şâmiyyîn´e yakın Şebîke kapısı yanındadır.

3- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke´ye yukarıki yoldan girer, şehri bu aşağı yoldan terkedermiş. Girişte, yukarı yolun tercih edilişi sebebiyle ilgili olarak şârihler muhtelif yorum kaydederek burdaki hikmeti belirtmeye çalışırlar:

1) Girişte yükseği tercih etmede mekâna ta´zim mevcuttur, aksi durumda ayrılığa işâret vardır.

2) Hz. İbrahim (aleyhisselam) Mekke´ye buradan girdiği için Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da onun sünnetine uymuştur.

3) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hicret için ayrılırken, Mekke´den gizlice çıktı. Sonraki girişte zâhirdir ki herkesce görülecek şekilde yüksekten girmeyi tercih etti.

4) Bu istikametten şehre giren, Beytullah´la yüz yüze gelir.

5) Fetih günü oradan girmişti, sonra bunu âdet hâline getirdi.

Başka yorumlar da yapılmıştır. Müteakip bazı rivayetler de bu mevzuyu tamamlayacaktır.[689]



ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما ]أنَّهُ كانَ يَبِيتُ بِذِى طَوىً بَيْنَ الثَّنِيَّتَيْنِ ثُمَّ يَدْخُلُ مِنَ الثَّنِيَّةِ الَّتِى بأعلى مَكّةَ وَكانَ إذَا قَدِمَ حَاجّاً أوْ مُعْتَمِراً لَمْ يُنِخْ نَاقَتَهُ إَّ عِنْدَ بَابِ المَسْجِدِ ثُمَّ يَدْخُلُ ويَأتِى الرُّكْنَ ا‘سْوَدَ فَيَبْدَأُ بِهِ ثُمَّ يَطُوفُ سَبْعاً: ثَثاً سَعياً وَأربعاً مَشْياً. ثمَّ ينصرفُ فَيُصَلِّى سَجْدَتَيْنِ مِنْ قَبْلِ أنْ يَرجِعَ إلى مَنْزِلِهِ فَيَطُوفُ بَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ. وَكَانَ إذَا صدَرَ عَنِ الحَجِّ وَالْعُمْرَةِ أنَاخَ بِالْبَطْحَاءِ الَّتِى بِذِى الحُليفةِ الَّتِى كانَ النَّبىُّ # يُنيخُ بِها[. أخرجه الستة إ الترمذى .



2. (1537)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´den anlatıldığına göre: "O, iki dağ yolu arasındaki Zu-Tuvâ nâm mevkide geceyi geçirir, sonra Mekke´nin yukarı yolundan şehre girerdi. Hacc veya umre yapmak niyetiyle Mekke´ye geldiği vakit, devesini doğruca Beytullah´ın kapısının yanında ıhdırırdı. Sonra (hayvandan iner) Mescid-i Harâm´a girer, Haceru´l-Esved rüknüne gelir, oradan başlayarak yedi kere Beyt´i tavaf eder, ilk üçünde koşar, dördünde de yürürdü. Sonra tavaftan çıkar, evine dönmezden önce iki rek´at namaz kılar, Safâ ile Merve arasında da tavafta (sa´y) bulunurdu.

Hacc ve umreden çıktığı zaman, Zülhuleyfe´deki Bathâ´da devesini ıhtırırdı. Orada Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da devesini ıhtırırdı" [Buhârî, Hacc 38, 29, 148, 149; Müslim, Hacc 226 (1259); Muvatta, Hacc 6, (1, 324); Ebu Dâvud, Menâsik 45, (1865); Nesâî, Hacc 103, (5, 199).][690]



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Nisan 2010, 12:34:13
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #29 : 06 Nisan 2010, 12:34:13 »

AÇIKLAMA:



1- Bu rivayet İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´in Mekke´yi ve Kâbe´yi ziyaret âdâbını tanıtmaktadır. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sünnetine kılı kılına riayet ettiği ve hiçbir şahsî katkı ve değiştirmede bulunmadığı için, muhaddisler onun tarzını Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in tarzı olarak değerlendirirler.

2- Mekke´ye girerken yıkanma meselesi bütün ulemâca müstehab addedilmiştir. Bunun terki herhangi bir fidye gerektirmez. Bir kısım âlimler: "Abdest de kifayet eder" demiştir. İbnu Ömer´in ihramlı iken başını yıkamadığı 1227 numaralı hadiste belirtilmişti. Şu halde guslü başı dışında kalan bedenini yıkamasıdır.

Şâfiîler "Mekke´ye giren kimse yıkanmakdan âciz kalırsa teyemmüm eder" derler. Bazıları, Mekke´ye girerken müstehab olan yıkanmanın, mücerred giriş için değil tavaf için oluduğunu, tavaf yapayacaklara yıkanma terettüp etmeyeceğini söylemiştir.

3- Son paragrafta Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ve Hz. Abdullah İbnu Ömer´in Mekke´den dönerken Medine´ye girmezden önce Zülhuleyfe mevkiinin Bathâ noktasında bir müddet durduklarını belirtmektedir. Bilindiği üzere Zülhuleyfe Medine´ye yakın bir yerdir ve Medinelilerin mîkatıdır. Hacca gidenler orada ihram giyerler. (Daha fazla bilgi için 1187 numaralı hadise bakın).

4- Bu rivayet Hz. Abdullah İbnu Ömer´in, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın konakladığı her noktada aynen konakladığını ifade eder. [691]



ـ3ـ وعن نافع قال: ]كانَ ابْنُ عُمَرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما يُصَلِّى بِالمُحَصَّبِ الظهرَ والْعَصْرَ وَالْمَغْرِبَ وَالعِشَاءَ، وَيَهْجَعُ هَجْعَةً، وَيَذْكُرُ ذلِكَ عن رسولِ اللّه #[. أخرجه الستة إ النسائى .



3. (1538)- Nâfi´ anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) Muhassab´da öğle, ikindi, akşam, yatsı namazlarını kılar, bir miktar uyurdu. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın böyle yaptığını söylerdi." [Buhârî, Hacc 149; Müslim, Hacc 337, (1310); Muvatta, Hacc 207; Tirmizî, Hacc 81, (921); Ebu Dâvud, Menâsik 87, (2012, 2013).][692]



ـ4ـ وفي رواية مسلم ]كان ابْنُ عُمَرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما يرَىَ التَّحْصِيبَ سُنَّةً[ .



4. (1539)- Müslim´in bir rivayetinde: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) tahsib´i (Muhassab´da konaklamayı) sünnet bilirdi" denir.[693]



ـ5ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما أنَّهُ قال: ]لَيْسَ التَّحْصِيبُ بِشَئٍ إنَّمَا هُوَ مَنْزِلٌ نَزَلَهُ رسولُ اللّه #[. أخرجه الشيخان والترمذى .



5. (1540)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ): "Tahsib (menâsike dahil olan) bir şey değildir, o, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın konakladığı bir konaklama yeridir" derdi. [Buhârî, Hacc 147; Müslim, Hacc 341, (1312); Tirmizî, Hacc 81, (921).][694]



ـ6ـ وفي أخرى لهم و‘بى داود رحمه اللّه تعالى. عن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]إنَّمَا نَزَلَهُ رسولُ اللّهِ # ‘نَّهُ كانَ أسْمَحَ لخُرُوجِهِ[ .



6. (1541)- Yine aynı kaynaklar Hz. Aişe´nin şu sözünü kaydederler: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), oraya inmiştir, çünkü orası, yola çıkmaya daha uygundur." [Buhârî, Hacc 147; Müslim, 339, (1311); Tirmizî, Hacc 82, (923); Ebu Dâvud, Menâsik 87, (2008).][695]



ـ7ـ وعن أبي رافع رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]لَمْ يَأمُرْنِى رسولُ اللّهِ # أنْ أنْزِلَ بِا‘بْطَحِ حِينَ خَرَجَ مِنْ مِنىً وَلِكنِّى جِئْتُ فَضَربْتُ فِىهِ قُبَّةً فَجَاءَ فََنَزَلَ[. أخرجه مسلم وأبو داود .



7. (1542)- Ebu Râfi´ (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Mina´dan ayrıldığı zaman Ebtah´a inmemi emretmedi. Fakat ben önceden gelip oraya bir çadır kurdum. Sonra O (aleyhissalâtu vesselâm) da gelip oraya indi." [Müslim, Hacc 342, (1313); Ebu Dâvud, Menâsik 87, (2009).][696]



AÇIKLAMA:



1- Son kaydedilen beş hadis (1538-1542 arasındakiler) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın, haccın bitiminde Muhassab´a inişiyle ilgili. Görüldüğü üzere, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bu inişi menâsikten mi, değil mi, Ashab´ın farklı yorumu mevzubahis olmuştur.

Muhassab: burası Mina ile Mekke arasında Mina´ya daha yakın bir yer adıdır. Düzlüktür, çakılla kaplı olduğu için bu adı aldığı söylenir. Çünkü haseb "küçük taş, çakıl" mânasına gelir. Buraya Ebtah da denir.

Tahsîb: Muhassab denen yere inmek orada konaklamak demektir.

İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Mina´da hacc menasikini tamamladıktan sonra Medine´ye dönüş esnasında orada bir müddet konakladığı için, burada konaklamayı menâsikten saymış, hacc yaptıkça her seferinde orada bir müddet konaklamıştır. Sadece O değil, Ashab´tan başta Hülefâ-i Raşidîn olmak üzere diğer bâzılarının da bu sünneti devam ettirdikleri rivayetlerde gelmiştir (Müslim, Hacc 340).]

Ancak, yukarıda, İbnu Abbas, Hz. Aişe ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in âzadlısı ve hâdimi durumunda olan Ebu Râfi´nin rivayetleri nazar-ı dikkate alınınca, Muhassab´a inmek (veya tahsîb) menâsikden değildir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Mina´yı terkedilmesi gereken müddeti içerisinde terketmiş Medine´ye yol hazırlıklarını ikmal için, düz bir yer olan Muhassab´da bir müddet daha kalarak oradan yola çıkmıştır. Şu halde Ashab´tan bazıları bunu, dönüş hazırlığına giren bir amel saymıştır. Hattâ Hz. Aişe, Ahmed İbnu Hanbel´in bir rivayetinde: وَاللّهِ مَا نَزَ لَهَا إَِّ مِنْ اَجْلِى "Oraya vallahi benim yüzümden indi" diye kesin ifadede bulunur. (1313 numaralı hadise bak.) Ancak İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) gibi sünnete son derece bağlı kimseler için, sünnet olarak benimsenmesi için fiilin Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan suduru kâfidir.

Ulemâ büyük çoğunluğu ile tahsîbin yani hacc dönüşü Muhassab veya Ebtah denen vâdide bir müddet konaklayıp dinlenmenin müstehab olduğuna hükmetmiştir.[697]



ـ8ـ وعن نافع. ]أنَّ ابْنَ عُمَرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما كانَ يَغْتَسِلُ لِدُخُولِ مكّةَ[ .



8. (1543)- Nâfi´ anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) Mekke´ ye girmek için guslederdi." [Tirmizî, Hacc 29, (852).[698]



AÇIKLAMA



1537 numaralı hadise bakın.



ـ9ـ وفي رواية: ]اغْتَسَلَ النَّبىُّ # لِدُخُولِ مَكَّةَ[. أخرجه الترمذى .



9. (1544)- Bir rivayette: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke´ ye girmek için gusletti" denmiştir. [Tirmizî, Hacc 29 (852).][699]



ـ10ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما أنه كان يقول: ]لَيَالِى مِنىً َ يَبِيتَنَّ أحَدٌ من الحَاجّ وَراءَ عَقبَةِ مِنىً[ .



10. (1545)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ): "Mina gecelerinde, hiçbir hacı, Mina Akabesi´nin gerisinde geceyi geçirmemelidir."derdi. [Muvatta, Hacc 209, (1, 406).][700]



AÇIKLAMA:



Bayram günlerinde Mina´da kalmak ve geceyi orada geçirmek, İbnu Ömer´e göre vacibtir. Hatta Şâfiî, Ahmed İbnu Hanbel ve İmam Mâlik´in mezheplerinde vacibtir. Sâdece Ebu Hanife mezhebinde sünnettir. Öyle ise, bu vâcibin tam yerine gelmesi, Mina hududu dahilinde geceyi geçirmeye bağlıdır. Akabe denen yer Mina´dan sayılmaz. Mekke ile Medine arasında hudud noktasıdır. Bu sebeple hiçbir geceyi bu hududun dışında geçirmemelidir. Muvatta´dan kaydedeceğimiz müteakip rivayette Hz. Ömer (radıyallahu anh)´in, hususî adamlar göndererek hudud dışına kimsenin çıkmamasını sağladığını göreceğiz.

Diğer üç mezhebe göre bu yasağa uymayana dem gerekir. [701]



ـ11ـ وفي أخرى: ]كاَنَ عُمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ يَبْعَثُ رِجَاً يُدْخِلونَ النَّاسَ مِنَ وَرَاءِ الْعَقَبَةِ[. أخرجهما مالك .



11. (1546)- Bir diğer rivayet şöyle: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), (eyyâm-ı Mina´da hususî) adamlar göndererek, halkın Akabe´nin gerisine (Mina cihetine) girmelerini sağlardı." [Muvatta, Hacc 208, (1/406).][702]



AÇIKLAMA:



Önceki hadiste geçti.



ـ12ـ وعن ابنِ عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. ]أنَّ العبَّاسَ استأذَنَ النَّبىَّ # أن يمكُثَ بمكةَ ليالىَ مِنىً مِنْ أجْلِ سِقايتِهِ فأذِنَ لَهُ[. أخرجه الشيخان وأبو داود .



12. (1547)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

"Hz. Abbâs (radıyallahu anh) Kâbe ile ilgili sikâye vazifesi, kendi sorumluluğunda olduğu için, eyyâm-ı Mina´yı Mekke´de geçirmek için izin istedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da ona izin verdi." [Buhârî, Hacc 133, 75; Müslim, Hacc 346, (1315); Ebu Dâvud, Menâsik 75, (1959).][703]



AÇIKLAMA:



1- Eyyam-ı Mina (Mina günleri): Mina´da şeytan taşlanan günler, yani bayram günleri (Zilhicce´nin 10, 11 ve 12. günleri).

2- Sikâye: Câhiliye devrinden kalma haccla ilgili bir hizmetti. Kureyşliler hacılara kuru üzüm şerbeti sunarlardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Fetih´ten sonra Kâbe ile ilgili hizmetleri çoğunlukla lağvetmiş sadece birkaç tanesini korumuştur. İşte bu korunanlardan biri de sikâye hizmeti idi. Bu hizmet, câhiliye devrinde de Hz. Abbâs´ın üzerinde idi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) amcası Abbâs´ın bu hizmette devam etmesine izin vermişti.

Bâzı rivayetler sikâye hizmetini "hacılara zemzem suyu dağıtmak" diye tarif eder. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ecdadından olan Abdümenaf, bu hizmet gereği tulumlarla su taşır, Kâbe´nin avlusundaki deriden kaplara doldurur, sonra da hacılara dağıtırmış. Bu vazife Abdumenaf´tan oğlu Hâşim´e, ondan da Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in dedesi Abdulmuttalib´e geçmiş, Abdulmuttalib´ten oğlu Abbâs´a intikal etmiştir.

Bu hizmet, asırlarca Abbâs ahfâdında devam etmiştir.

3- Mina´da gecelemeye vacib diyenler, bu hükmü, hadisin bazı vecihlerinde geçen ruhsat kelimesinden çıkarırlar. ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 ... 3 4 5 [6] 7 8 9   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes