> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Kütübü Sitte > hac
Sayfa: 1 ... 5 6 7 [8] 9   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: hac  (Okunma Sayısı 6769 defa)
06 Nisan 2010, 14:43:52
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #35 : 06 Nisan 2010, 14:43:52 »



ÜÇÜNCÜ FASIL

ÇOCUĞUN HACCI



ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]لَقِىَ رسولُ اللّه # رَكْباً بِالرَّوْحَاءِ فَرَفَعَتْ إلَيْهِ امْرَأةٌ مِنْهُمْ صَبِيّاً. فقَالَتْ: ألِهذَا حَجٌّ؟ قالَ: نَعَمْ، وَلَكِ أجْرٌ[. أخرجه مسلم ومالك وأبو داود والنسائى .



1. (1561)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ravhâ´da bir grup yolcuya rastladı. Onlardan bir kadın kendisine bir çocuğu kaldırıp:

"Bunun için de hacc câiz olur mu?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Evet olur ve sana da sevab vardır" buyurdu." [Müslim, Hacc 409, (1336); Muvatta, Hacc 244, (1, 422); Ebu Dâvud, Menasik 8, (1736).][729]



AÇIKLAMA:



1- Ravhâ, Medine´ye kırk mil kadar uzaklıkta bir yer adıdır.

2- Cumhur, bu hadise dayanarak çocuğun hacc yapmasının câiz olduğunu söylemiştir. Şâfiî, Mâlik, Ahmed İbnu Hanbel (rahimehumullah) ve başka pekçok âlim, "Çocuğun haccı muteberdir, onunla çocuk sevaba mazhar olur, ancak büyüyünce farz olacak haccın yerine geçmez, nâfile bir hacc olarak sahihtir" demişlerdir.

3- Ebu Hanife "çocuğun haccı sahih olmaz" demiştir. Ebu Hanife´nin ashabı da: "Çocuğa temrin olsun, hacca alışsın diye hacca götürmüşlerdir" demişdir.

Kadı İyaz der ki: "Çocuğun hacc yapmasının câiz olduğu hususunda ulemâ ihtilâf etmez. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın fiili, Ashab´ın fiili ve ümmetin icmâı bunu te´yid eder. Ebû Hanife´nin muhalefeti de cevâza taalluk etmez. Onun itirazı bu haccın mün´akid olup, buna hacc ahkâmının uygulanıp uygulanamayacağı hususundadır." Çünkü, hacc mün´akid oldu mu, ihram yasaklarını işlediği takdirde fidye gerekir, dem gerekir vs. tıpkı büyüklere gerekeceği gibi. (Halbuki, umumî hukuk prensibine göre çocuktan haram kaldırılmıştır, cezâya ehil değildir ve velisi, çocuğun malını korumakla sorumludur, çocuğun malını eksilten akid ve tasarruflara hukuken yetkili değildir. Sözgelimi çocuğa yapılan bağışı kabul eder ama, çocuğun malından çocuk adına sadaka veremez. Şu halde haccın ahkâmını çocuğa uygulamak, bu prensipler açısından muvafık değildir. Böyle düşünen Ebu Hanife hazretleri: Hacc, çocuğa temrin olarak, onun öğretilmesi için gerekir, normal bir hacc olarak mün´akid olmaz, öyle ise ihram yasaklarını işlerse fidye, kurban gerekmez, demek istemiştir.

4- Nevevî, çocuğun haccının, çocuktan, büyüyünce hacc borcunu düşürmeyeceğinde ulemânın icma ettiğini belirtir.

5- Çocuğa hacc yaptırana sevab, onu taşımak, ihram yasaklarından korunmasını sağlamak, ihramlının yaptıklarını ona yaptırmak gibi sebeplerden ileri gelir.

6- Çocuk adına ihrama giren veliye gelince her veli buna yetkili değilir. Nevevî der ki: "Ashabımız (Şafiîler) nezdinde sahih olan şudur: "Çocuğun malına veli olma yetkisi bulunan baba veya dede veya kâdı tarafından tâyin edilen kayyim veya vasi veya kâdı veya imam çocuk adına ihram giymeye yetkilidir. Annenin çocuk adına ihrama girmesi câiz değildir. Şayet anne vasiyyet yoluyla veya kâdının kararıyla çocuğa veli olmuşsa o zaman bu yetkiye sahiptir." Ancak, annenin veya velâyetü´l mâl yetkisi olmasa bile asabeden birinin çocuk adına ihrama girebileceğini söyleyen âlim de olmuştur. Bütün bu ahkâm, çocuğun temyiz hâline ulaşmamış yaşta olmasıyla ilgilidir.[730] Eğer temyiz yaşına basmışsa velisi, çocuğun bizzat ihrama girmesine izin verebilir. Eğer mümeyyiz çocuk, velisinin izni olmadan ihram giyse veya velisi onun adına ihram giyse, esah olan kavle göre, bu hacc mün´akid olmaz. Velinin, mümeyyiz olmayan çocuk adına ihrama girmesinin vasfı, kalbinden, çocuğu ihramlı kıldım diye geçirmesinden ibarettir."Dinimizin, çocuk adına ihrama girme hususunda velisine getirdiği sınırlamaların, kayıtların sebebi, haccla ilgili bütün masrafların çocuğun malından çıkacağı içindir. Böylece çocuğun malının israfı önlenmiş olmaktadır.[731]



ـ2ـ وعن السائب بن يزيد رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]حجَّ بى أبى رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ

في حَجَّةِ الْوَدَاعِ مَعَ رسولِ اللّهِ # وَأنَا ابنُ سَبْعٍ سِنِينَ[. أخرجه البخارى والترمذى .



2. (1562)- Sâib İbnu Yezid (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Babam (radıyallahu anh) bana, Veda haccı sırasında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la birlikte hacc yaptırdı. Ben o zaman yedi yaşında idim." [Buhârî, Cezâu´s-Sayd 25; Tirmizî, Hacc 83, (925).][732]



ـ3ـ وعن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كُنَّا نُلَبِّى عَن النساء والصبيان[. أخرجه الترمذى وقال: حديث غريب.وقد أَجْمَعَ أَهْلُ الْهِلْمِ أَنَّ المَرْأَةَ َيُلَبِّى عَنْهَا غَيْرُهَا



3. (1563)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) diyor ki: "Biz, kadın ve çocuklara bedel, telbiye getiriyorduk." [Tirmizî, Hacc 84, (927); İbnu Mâce, Menâsik 68, (3038).][733]

İlim adamları, kadının yerine başkasının telbiye getiremeyeceği hususunda icmâ etmişlerdir.[734]



AÇIKLAMA:



1- Bu rivayet Tirmizî´de كُنَّا نُلَبِّى عَنِ النِّسَاءِ وَنَرْمِى عَنِ الصِّبْيَانِ "Kadınlara bedel telbiye çeker, çocuklara bedel de taşlama yapardık" şeklindedir.2- Tirmizî hadis hakkında şu bilgiyi verir: "Ehl-i ilim, kadının yerine başkasının telbiye getiremiyeceği hususunda icma etmiştir. O, kendisi için telbiye getirir. Onun telbiyede sesini yükseltmesi mekruhtur (telbiyeyi alçak sesle getirmesi mekruh değildir)." [735]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: hac
« Posted on: 02 Mayıs 2024, 16:44:16 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: hac rüya tabiri,hac mekke canlı, hac kabe canlı yayın, hac Üç boyutlu kuran oku hac kuran ı kerim, hac peygamber kıssaları,hac ilitam ders soruları, hacönlisans arapça,
Logged
06 Nisan 2010, 14:44:49
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #36 : 06 Nisan 2010, 14:44:49 »

DÖRDÜNCÜ FASIL

ŞARTLI HACC



ـ1ـ عن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]دَخَلَ رسولُ اللّه # عَلى صُبَاعَةَ بِنتِ الزُّبيرِ رَضِىَ اللّهُ عَنْها. فقَالَ: لَعَلَّكِ أرَدْتِ الحجَّ؟ فقَالَتْ: وَاللّهِ مَا أجِدُنِى إَّ وَجِعَةً فقَالَ: حُجِّى وَاشْتَرِطِى، وَقُولِى: اللَّهُمَّ مَحِلِّى حَيْثُ حَبَسْتَنِى[. أخرجه الشيخان والنسائى .



1. (1564)- Hz.Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Subâa Binti´z-Zübeyr (radıyallahu anhâ)´in yanına girdi:

"Herhalde sen hacc yapmak istiyorsun?" dedi. Subâa:

"Vallahi kendimi hasta buluyorum" diye cevap verince:

"Hacca çık, fakat şart koş ve de ki: "Ya Rabbi, beni nerede hapsedersen orası (ihramdan çıkıp haccı bırakma) yerimdir." [Buhârî, Nikâh 15; Müslim, Hacc 104, (1207); Nesâî, Hacc 60, (5, 168).][736]



AÇIKLAMA:



1- Burada adı geçen Subâa, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´ in amcasının kızıdır.

Anlaşıldığı üzere, hacc yapmak arzusundadır ve fakat kendisini hasta hissetmektedir. Durumu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e arzedip fetva isteyince, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), ibâdet yapamayacak yerde ihramdan çıkma niyetiyle hacca karar vermesini tavsiye etmiştir."

Müslim´in bazı rivayetinde Subâa (radıyallahu anhâ)´nın hacca katılıp, tamamladığı tasrih edilir.

2- Ulemâ, böyle bir şartın câiz olup olmayacağı hususunda ihtilâf etmiştir. Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. İbnu Mes´ud, Ammâr ve İbnu Abbas (radıyallahu anhüm ecmâin) ile Tâbiin´den Said İbnu´l-Müseyyeb, Urve İbnu Zübeyr, Atâ, Alkame ve Şüreyh (rahimehumullah) tecviz etmişlerdir. Şâfiî´nin meşhur kavli de budur. Ahmed İbnu Hanbel, İshâk ve Ebu Sevr de aynı görüştedirler.

Bazı âlimler böyle bir şartın bâtıl olduğunu söylerler. Ashab´tan Hz. Aişe ve İbnu Ömer (radıyallahu anhum) bu kanaattedir. İmam-ı Âzam, İmam Mâlik, Nehâî, Tâvus, Said İbnu Cübeyr, Hakem ve Süfyan Sevri´nin mezhepleri de budur.[737]



ـ2ـ وللترمذى قال: ]كَانَ ابنُ عُمَرُ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما يُنْكِرُ اشْتِرَاطَ في الحَجِّ وَيَقُولُ: أَلَيْسَ حَسْبُكُمْ سُنَّةَ نَبِيِّكُمْ #؟[.وزاد النسائى: أنَّهُ لَمْ يَشْتَرِطْ. فَإنْ حَبَسَ أحَدَكُمْ حَابِسٌ فَلْيَأتِ الْبَيْتَ وَلْيَطُفْ بِهِ وَبَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ ثُمَّ ليَحْلِقْ أوْ لِيُقَصِّرْ ثُمَّ ليُحِلَّ وَعَلَيْهِ الحَجُّ مِنْ قَابِلٍ .



2. (1565)- Tirmizî de der ki: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), haccda şart koşmayı reddeder ve şöyle derdi: "Size Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in sünneti kifâyet etmiyor mu?" Nesâî´nin rivayetinde şu ziyade yer alır: "O, hiçbir zaman şart koşmamıştır. Eğer sizden biri bir mâniden dolayı haccını tamamlayamazsa, Beytullah´a giderek tavaf etsin, Safâ ve Merve arasında sa´yetsin, sonra traş olsun yahut saçını kısalttırsın. Böylece ihramdan çıkmış olur ve gelecek sene hacc yapıncaya kadar her şey kendisine helal olur."

Şârihler, bu hadisi İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)´tan rivayet eden Tâvus ile Said İbnu Cübeyr´in de bununla amel etmediklerini belirtirler.

Esâsen haccı tamamlamaya mani bir engelle karşılaşacak olanların tâbi olacakları ihsâr ahkâmı varken, önceden koşulan şart, yeni bir hak getirmiyor. [738]


BEŞİNCİ FASIL

HAREM´DE SİLAH TAŞIMA HAKKINDA


ـ1ـ عن ابن جُريج قال: ]أصَابَ ابنَ عُمَرَ سِنَانُ رمحٍ في أخْمَص قَدَمِهِ بِمِنىً فجاء الحَجَّاجُ يَعُودُه. فقَالَ: لَوْ نَعْلَمُ مَنْ أصَابَكَ؟ فقَالَ: أنْتَ أصَبْتَنِى. فقَالَ: وَكَيْفَ؟ قَالَ: حَمَلْتَ السَّحَ في يَوْمٍ لَمْ يَكُنْ يُحْمَلُ فِيهِ، وَأدْخَلْتَ السََّحَ الحَرَمَ وَلَم يَكُنْ السََّحُ يُدْخَلُ الحَرَمَ[. أخرجه البخارى .



1. (1566)- İbnu Cüreyc (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´ın ayağının çukuruna, Mina´da mızrağın uç demiri isâbet etti. Haccâc, İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´e geçmiş olsun ziyaretine geldi. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´e:"

Keşke sana bunu isabet ettireni bilseydik (de cezalandırsaydık)" dedi. İbnu Ömer:

"Bana onu sen isâbet ettirdin" dedi. Öbürü:

"Nasıl olur?" deyince, İbnu Ömer:

"Silah taşınması yasak olan bir günde sen silah taşıdın. Harem´e silah soktun. Halbuki Harem´e silah sokulmaz" dedi." [Buhârî, İydeyn 9.][739]



AÇIKLAMA:



1- Burada İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) Haccâc-ı Zâlim´i suçlayıp: "Bana bunu saplamalarını sen emrettin" demek için doğrudan "sen isabet ettirdin" demektedir. Zîra Halife Abdülmelik, Abdullah İbnu´z-Zübeyr´in şehid edilmesinden sonra, Hicâz valisi olan Haccâc´a mektup yazarak, Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´e hiçbir hususta muhalefet etmemesini yazar. Bu emir Haccâc´a ağır gelir ve İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´in hayatına son vermeye azmeder. Bir adamına talimat vererek, zehirli harbe saplayarak öldürmesini tenbihler. Kalabalık bir anda, memur Hz. İbnu Ömer (devede iken) ayağından yaralar.

Zehirin tesiriyle İbnu Ömer derhal hasta düşer, bir müddet sonra da Hakk´ın rahmetine kavuşur (radıyallahu anh). Sene: 74.

2- Şu halde hadiste geçen "sen silah taşıdın" ifadesi "silahın taşınmasını sen emrettin" demektir.

3- Ashab´ın "silah taşınması yasak olan bir günde" şeklinde failini zikretmeden yaptığı beyanlar ref´e yani hadisin merfu (Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in sünneti) olduğuna hamledilmiştir. Binaenaleyh bayram günü silah taşıma yasağının Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tarafından konduğu kabul edilmiştir. Mamafih Abdurrezzak´ta mürsel olarak gelen bir rivayette: "Bayram günü silahla çıkmayı Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yasakladı" denmektedir. İbnu Mâce´den gelen bir başka rivayette: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), iki bayramda da İslâm memleketlerinde, düşmanla karşı karşıya olmadıkça silah taşımayı yasakladı" denmektedir. Müslim´in bir rivayetinde ise: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke´de silah taşımayı yasakladı" denmektedir.[740]



ـ2ـ وعن الَبَراء بن عازب رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]لما صَالحَ النَّبىُّ # أهلَ الحُدَيْبِيَّةِ صَالَحَهُمْ عَلى أنْ َ يدخلها إ بِجُلُبَانِ السَِّحِ الْقِرَابُ بِمَا فيهِ[. أخرجه الشيخان وأبو داود .



2. (1567)- Berâ İbnu Âzib (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hudeybiye´de Mekkelilerle, "Şehre, silahın sâdece cülübbânından yani içindekileriyle dağarcıktan başka bir şey sokmamak şartıyla anlaştılar." [Buhârî, Sulh 6, Umre 3, Cezâu´s-Sayd 17, Cizye 19, Megâzî 43; Müslim, Cihâd 90, (1783); Ebu Dâvud, Menâsik 33, (1832).][741]



AÇIKLAMA:



1- Bu rivayet Hudeybiye Antlaşması´nın bir maddesine temas eden bir özetlemedir. Vak´a değişik rivayetlerde az çok farklı şekillerde gelmiştir. Ebu Dâvud´un rivayeti daha vâsıh olarak şöyle: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hudeybiye´de sulh yaptığı zaman müşriklerle şu esasta anlaştılar: "(O yıl umre yapılmayacak, gelecek yıl yapılacak. Umre sırasında şehirde üç günden fazla kalmayacaklar. Ayrıca, umre sırasında) Müslümanlar şehre sadece silah cülübbânı ile gireceklerdi. Ben silah cülübbânı nedir? diye sordum. Dedi ki: "İçindekileriyle birlikte dağarcık."

Aynî cülübbânın deriden mâmul bir kılıf olduğunu, içerisine kınıyla birlikte kılınç, ok, yay gibi silahların ve hatta azık gibi yolcunun temel ihtiyaç maddelerinin konduğunu, daha ziyade hayvanın sırtında taşındığını, içerisine kamçı da konduğunu belirtir. Bu açıklamaya göre cülübbân bizde kullanılan heybenin bir nev´i olmaktadır. Çünkü yolcu, sayılan eşyaları heybeye koyar. Tek gözlü olduğu takdirde, deriden mâmul ise dağarcık denir.

2- Aslında umre sırasında silaha gerek yoktur. Ancak Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) müşriklerin antlaşmaya tamamıyla sadâkat gösterecek sulh içinde umrelerini yapacaklarından emin olmadığı için bu şartı antlaşmaya koydurmuştur. Mekkeliler de, herhangi bir fitne ve çatışma hâlinde silahlar çekilecek olursa Müslümanlar geciksinler diye silahları kınları içerisinde dağarcıkta taşıma şartında ısrar etmiş olmalıdırlar.

3- İbnu Battâl der ki: "İmam Mâlik ve Şâfiî (rahimehumallah) hacc ve umre sırasında ihramlının silah taşımasına cevaz tanırlar, Hasan Basrî ise bunu mekruh addeder. [742]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Nisan 2010, 14:45:43
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #37 : 06 Nisan 2010, 14:45:43 »

ALTINCI FASIL

ZEMZEM SUYU HAKKINDA


ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]سَقَيتُ النَّبىَّ # مِنْ مَاءِ زَمْزَمَ فشَرِبَ وَهُوَ قَائمٌ[. أخرجه الشيخان .



1. (1568)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a zemzem suyu verdim, ayakta içti." [Buhârî, Hacc 76, Eşribe 16; Müslim, Eşribe 117, (2027); Tirmizî, Eşribe 12, (1883).][743]



AÇIKLAMA:



1- Bazı âlimler zemzem içmeyi, haccın sünnetlerinden biri olarak değerlendirmişlerdir.

2- Zemzemin ayakta içilmesine karşı çıkanlar da olmuştur, çünkü ayakta su içmek bazı rivayetlerde yasaklanmıştır. Ancak, Hz. Ali´den kaydedilen bir Buhârî hadisinde: أَنَّهُ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ شَرِبَ قَائِمًا "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ayakta su içti" denmektedir.

Bu rivayetler, ayakta içmenin câiz olduğuna hamledilmiştir.[744]



ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. ]أنَّ رسولَ اللّه # أمَرَ رَجًُ مِنْ قُرَيْشٍ في المُدَّةِ أنْ يَأتِيَهُ بِمَاءِ زَمْزَمَ إلى الحُدَيْبِيَّةِ. فَذَهَبَ بِهِ إلى المَدِينَةِ[. أخرجه رزين والمراد »بِالمُدَّةِ« هنا: مدة المُهادنة .



2. (1569)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (Hudeybiye Antlaşması) sırasında bir Kureyşliye, Hudeybiye´ye zemzem suyu getirmesini söyledi. Adam getirdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu Medine´ye götürdü." [Rezîn´in ilâvesidir.][745]



AÇIKLAMA:



Bu rivayet zemzemin faziletine delâlet edenlerden biridir. Ayrıca hacıların, hacc veya umre dönüşü, beraberlerinde zemzem suyu getirme âdetinin Nebevî bir sünnet olduğunu da göstermiştir.

Muhibbu´t-Taberî´nin el-Kırâ li-Kâsıdı Ümmi´l-Kurâ adlı kitabında İbnu Ebî Hüseyn´den kaydettiği şu rivayet de bu hadisi te´yid eder: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Süheyl İbnu Amr´a şunu yazdı: "Bu mektubum sana geceleyin gelirse sabahı bekleme, gündüz gelirse akşamı bekleme, bana derhal zemzem suyu gönder..." [746]



YEDİNCİ FASIL

MÜTEFERRİK HADİSLER


ـ1ـ عن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قلتُ يا رسُولَ اللّهِ أَ تَبْنِى لَكَ بِمِنىً بيتاً يُظِلُّكَ مِنَ الشَّمْسِ؟ فقَالَ: َ. إنَّمَا هُوَ مَنَاخٌ لِمَنْ سَبَقَ إلَيْهِ[. أخرجه أبو داود والترمذى .



1. (1570)- Hz.Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ey Allah´ın Resûlü, Mina´da, seni güneşe karşı gölgeleyecek bir bina yapmayalım mı?" demiştim, bana:

"Hayır! dedi. Orası oraya gelenlere develerini ıhdırma yeridir!" [Ebu Dâvud, Menâsik 90, (2019); Tirmizî, Hacc 51, (881); İbnu Mâce, Menâsik 52, (3006, 3007).][747]



AÇIKLAMA:



Hadiste , Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)´nin Mina´da güneşe karşı Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ikâmet etmesi için bir bina yapılmasını teklif ettiği görülmektedir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu reddeder. Tîbî hadisi şöyle açıklar: Mânası şudur. "Hz.Aişe: "Oturman için sana bir bina yapmamıza izin ver" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bundan menetti ve sebebini de açıkladı. Buna göre, Mina, kurban taşlama, traş gibi hacc menâsikinin edâ edileceği yerdir. Bu menâsike herkes müştereken iştirak eder. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) orada bir bina yapacak olsaydı, herkes ona uyarak pekçok binalar yapardı. Bu ise, oranın daralmasına ve hacılara sıkıntı vermesine sebep olurdu. Caddeler ve sokaklarda oturulacak yerler de böyledir (kimsenin oraları daraltmaya hakkı yoktur). Ebu Hanife´ye göre Harem bölgesi vakfedilmiş arâzidir. Zîra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke´yi zorla fethetmiştir ve Harem bölgesini vakfetmiştir. Kimsenin oradan mülk edinmesi câiz değildir.[748]



ـ2ـ وعن أبى واقِدٍ اللَّيْثِىِّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]سَمِعْتُ النَّبىَّ # يقولُ ‘زْوَاجِهِ في حَجَّةِ الْوَدَاعِ: هذِهِ ثُمَّ ظُهُورُ الحُصْرِ[. أخرجه أبو داود .

»الحُصْر« جمع حَصير، والمراد تخرجْنَ من بيوتكن بعد هذِه الحجة .



2. (1571)- Ebu Vâkid el-Leysî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı dinledim. Veda haccında zevcelerine şöyle demiştir:

"Size bu (farzınız!) bundan sonra hasırların arkaları!" [Ebu Dâvud, Menâsik 1, (1722).][749]



AÇIKLAMA:



1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın, bu hadisle Veda haccı sırasında, zevcelerine: "Bu haccınızla farz olan borcunuzu ödemiş oldunuz. Bundan sonra artık ikinci sefer hacca gelmeniz vacib değildir, sizlere evlerinizde oturmak gereklidir" demek istediği belirtilmiştir.

2- Bu hadisten, haccın bir kere farz olduğu hükmü de çıkarılmıştır. Nitekim Ebu Dâvud, hadisi, bu yönü sebebiyle hacc bahsinin, Haccın Farziyeti adını taşıyan ilk babında kaydetmiştir.

3- Hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın zevcelerine, Veda haccından sonra hacc yapmalarının câiz olmadığına da delil addedilmiştir. Nitekim bir başka hadiste: اَفْضَلُ الْجِهَادِ وَاَجْمَلُهُ حَجٌّ مَبْرُورٌ ثُمَّ لُزُومُ الْحُصُرِ "(Kadınlar için) cihâdın en faziletli ve en güzeli hacc-ı mebrur, sonra da hasırlardan ayrılmamaktır" buyurulmuştur. Bu da kadınların evlerinden ayrılmamalarını teşri eder.

Hemen belirtelim ki, bu hükme iki nokta-i nazardan itiraz edilmiştir:

a) Her şeyden önce, hadisin bu mânada sarih ve yasak koymada vâzıh olmadığı söylenmiş, ayrıca Buhârî´nin Hz. Aişe´den kaydettiği bir başka hadis gösterilmiştir. Hadiste Hz. Aişe, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a: "Ey Allah´ın Resûlü, sizlerle biz de gazveye çıkıp cihad etmeyelim mi?" diye sorar. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın cevabı şudur:

لَكِنْ اَحْسَنُ الْجِهَادِ وَاَجْمَلُهُ الْحَجُّ حَجّ مَبْرُورٌ

"Ancak cihadın en iyisi ve en güzeli haccdır, Hacc-ı mebrurdur"

Hz. Aişe der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan bunu işittikten sonra haccı hiç bırakmadım." İbnu Mâce´deki rivayette, Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)´nin sorusuna Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı vermiştir:

نَعَمْ جِهَادٌ َ قِتَالَ فِيهِ: اَلْحَجُّ وَالْعُمْرَةُ

"Evet var, içinde kıtal olmayan bir cihad var: Hacc ve umre."

Ümmü Atiyye´den gelen bir rivayet de kadınların cihada katıldığını, hastaları tedavi ettiklerini te´yid eder. Şu halde Hz. Aişe, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın hacc için yaptığı bu teşviklerden tekrar tekrar hacca gitmenin kendileri hakkında da mübah olduğu hükmünü çıkarmış olmalıdır. Tıpkı erkeklere tekrar tekrar cihada gitmek mübah olduğu gibi...

Hz. Ömer (radıyallahu anh), bu meselede tevakkuf ederek, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın zevcelerine hacc izni vermemiş ise de, Hz. Aişe´nin delilindeki kuvveti sonradan görmüş olmalı ki, hilâfetinin sonunda hacc izni vermiştir. Hz. Ömer´den sonra Hz. Osman (radıyallahu anhümâ), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın zevcelerini hacca götürmüştür.

Beyhakî der ki: "Hz. Aişe´nin bu hadisinde, Ebû Vâkid´in hadisinde kastedilen murad haccın bir kereye mahsus vacib olduğunu beyandır, erkekler gibi onların da fazla yapmasında bir vebal yoktur. Keza bu hadiste, evde kalmaları için gelen emrin vücub ifade eden bir emir olmadığına da delil vardır."

3- Ebu Vâkid´in hadisindeki asıl gâye Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in zevcelerini Veda haccından sonra haccdan menetmek değil, haccı terketmelerine cevazdır. Zîra, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ tan sonra haccetmeleri fiilen sâbittir. Buhârî´den gelen bir rivayet, Hz. Ömer´in yaptığı son hacc sırasında onlara da izin verdiğini, beraberlerinde Hz. Osman ve Hz. Abdurrahman (radıyallahu anhümâ)´ı gönderdiğini belirtir. İbnu Sa´d´dan gelen bir rivayette Ümmü Ma´bed, bu hacc heyetine Kadîd´de konaklama ânında rastladığını, yanlarına gittiğinde onları sekiz kadın olarak gördüğünü belirtir. Keza İbnu Sa´d´ın kaydettiği bir rivayette Ebu İshâk es-Sebiî, Mugîre İbnu Şu´be´nin (Kûfe valiliği) zamanında Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in zevcelerini "üzerinde taylasan örtülü hevdecler[750] içerisinde hacc yaparken gördüğünü" beyan eder ki bu hicrî 50. yıllara rastlar.

İbnu Sa´d´ın, Hz. Aişe´den kaydettiği bir başka rivayetine göre, Ümmühâtu´lmü´minîn, Hz. Osman´a hacc için müracaat ederler. O: "Ben de hacca gideceğim, sizin haccınızı ben yaptırayım" der. Vefat etmiş bulunan Zeyneb (radıyallahu anhâ) ile Sevde (radıyallahu anhâ) hariç, hep beraber hacca giderler. Sevde vâlidemiz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan sonra vefat edinceye kadar evinden ayrılmamayı tercih etmiştir.

Ebu Hüreyre´nin -İbnu Sa´d´daki- bir rivayeti de Hz. Zeyneb ve Hz. Sevde dışında diğer Zevcât-ı Tâhirât (radıyallahu anhünne)´ın hacc yaptıklarını; o ikisinin: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan sonra bizi binek taşımayacak" diyerek evlerinden ayrılmadıklarını belirtir.

İbnu Sa´d´ın kaydettiği bir rivayette Hz. Aişe (radıyallahu anhâ): مَنَعَنَا عُمَرُ الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ حَتّى إذَا كَانَ آخِرُ عَامٍ فَأذِنَ لَنَا "Hz. Ömer (radıyallahu anh) hacc ve umre yapmayı bize yasaklamıştı, son senesinde izin verdi" der.

Şu halde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın vefatından sonra Ümmühâtu´lmü´minîn´in hacc yaptıklarını te´yid eden rivayetler mevcuttur.[751]



ـ3ـ وعن إبراهيم عن أبيه عن جده: ]أنَّ عُمَرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ أذِنَ ‘زْوَاجِ النَّبىِّ # في آخر حَجَّةِ حَجَّهَا، يَعْنِى في الحَجِّ، وَبَعَثَ مَعَهُنَّ عَبْدَالرَّحْمنِ بن عَوْفٍ وَعُثْمَانَ بنَ عَفَّانَ[. أخرجه البخارى.وقال البرقانى: هو إبراهيم بن عبدالرحمن بن عوف. قال: الحميدى في هذا نظر.قلت: لعله إبراهيم بن عبدالرحمن بن عبداللّه بن أبى ربيعة المخزومى، واللّه أعلم .



3. (1572)- İbrahim (rahimehullah) babası tarikiyle dedesinden rivayet ediyor:

"Hz. Ömer (radıyallahu anh), yatığı en son haccında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın zevcelerine izin verdi. Onlarla birlikte Abdurrahman İbnu Avf ve Osman İbnu Affân (radıyallahu anhümâ)´ı gönderdi." [Buhârî, Cezâu´s-Sayd 26.]

Berkânî der ki: "(Hadisi rivayet eden) İbrahim´den maksad: İbrahim İbnu Abdirrahman İbni Avf´tır."

Humeydî ise: "Bu açıklama isabetli gözükmüyor. Derim ki: O, İbrahim İbnu Abdirrahman İbni Abdillah İbni Ebî Rebîa el-Mahzûmî´dir." Doğruyu Allah bilir.[752]

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Nisan 2010, 14:46:23
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #38 : 06 Nisan 2010, 14:46:23 »

AÇIKLAMA:



Önceki hadiste yapıldı.



ـ4ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]سُئِلَ رسولُ اللّه # عن الحاجِّ قال: الشَّعِثُ التَّفِلُ. قِيلَ وَأىُّ الحَجِّ أفْضَلُ؟ قال: الْعَجُّ والثَّجُّ. قِيلَ وَمَا السَّبِيلُ؟ قال: الزَّادُ وَالرَّاحِلَةُ[. أخرجه الترمذى.»الشَّعِثُ« البعيد الْعَهْدِ بِتَسْرِيحِ شعره وغسله .

»والتفلُ« التارك للطِّيب واستعماله.»والْعَجُّ« رَفْعُ الصَّوْتِ بالتَّلْبِيَةِ.»وَالثَّجُّ« سَيََنُ الدَّمِ من الْهَدْىِ .



4. (1573)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a: "Gerçek hacı kimdir?" diye soruldu da şu cevabı verdi:

"Saçını düzenleyip yıkamayı ve koku sürünmeyi çoktan terketmiş kimsedir.."

Kendisine tekrar:

"Hangi hacc efdaldir?" diye sorulunca:

"Yüksek sesle telbiye getirilen ve kurban kesilen" dedi."

(Haccla ilgili âyette geçen) sebil nedir?" diye soruldu.

"Zâd (nafaka) ve râhile (binek)dir" cevabını verdi." [Tirmizî, Tefsir, Âl-i İmrân, (3001); İbnu Mâce, Menâsik 6, (2896).][753]



AÇIKLAMA:



1- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hacıyı tarif ederken mümtaz iki vasfını söylüyor: Saçların karışıklığı ve koku sürünmekten uzaklık. Bunlar, ihramlının riayet etmesi gereken başlıca yasaklar arasında yer alır.

2- Haccı tarif ederken telbiye ve kurbanı zikretmesi haccın başlangıcı ile sonucunu hatırlatma olmaktadır.Böylece bu ikisi arasında mevcut olan vâcib, nâfile nev´inden herşeyin kastedildiğine hükmetmiştir.

3- Son olarak Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e haccın farziyetini beyan eden: مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبِي "Ona bir yol bulabilenlerin (gücü yetenlerin) Beyt´i hacc (ve ziyaret) etmesi Allah´ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır..." (Âl-i İmrân 97) âyetinde geçen "sebil"den soruluyor.

Sebil, kelime olarak "yol" demektir. Yol bulmak, muktedir olmak, imkan bulmak gibi farklı kelimelerle karşılamak mümkün. Hattâ burada "sebil"i imkân olarak anlamak daha uygundur.

Öyleyse Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) haccı farz kılan imkân´ı iki şeyle izah etmiştir:

1- Zâd, yani nafaka. Bu sadece hacının gidiş dönüş yol sırasındaki maddî ihtiyaçlarını ihtivâ etmez. Bakmakla yükümlü olduğu kimselerin kendi yolculuğu sırasındaki her çeşit maddî imkânlarını da ihtiva eder. Ancak bunun miktarı, hacının hayat seviyesine göre hesaplanırsa da vasat duruma göre hesaplanması uygun görülmüştür.

2- Râhile, binek demek ise de, yol arkadaşı, yol emniyeti gibi hususlar bu maddeye dolaylı olarak da olsa dâhil edilebilir.[754]



ـ5ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ. ]أنَّ رَجًُ قَالَ يَا رسُولَ اللّه: عَلَىَّ حَجَّةُ ا“سَْمِ، وَعَلىَّ دَيْنٌ. قالَ: اقض دينَك[. أخرجه رزين .



5. (1574)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam:

"Ey Allah´ın Resûlü! Bana hacc farz oldu. Borcum da var (önce hangisini ödeyeyim?)" diye sordu.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Önce borcunu öde!" dedi." [Rezîn ilâvesidir.][755]



ـ6ـ وعن ثَمَامَة قال: ]حجَّ أنَسٌ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ عَلى رَحْلٍ وَلَمْ يَكُنْ شَحِيحاً، وَحَدَّثَ أنَّ النَّبىَّ # حَجًّ عَلى رَحْلٍ وَكَانَتْ زَامِلَتَهُ[. أخرجه البخارى.»عَلى رَحْلٍ« أى قتب في في مَحْملِ ونحوه .



6. (1575)- Sümâme (rahimehumullah) anlatıyor:

"Hz.Enes (radıyallahu anh), cimri olmadığı halde havıdlı bir devenin üzerinde haccını yaptı." (Hz. Enes (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da yol eşyasını yüklediği havıdlı bir deve üzerinde hacc yaptı" demiştir. [Buhârî, Hacc 3 (Muallak senetsiz olarak kaydetmiş.)][756]



AÇIKLAMA:



Hadiste ifade edilmek istenen husus, Hz. Enes (radıyallahu anh)´in yokluk veya cimrilik sebebiyle değil, tevâzu düşüncesiyle, sünnete uyma endişesiyle yük devesi üzerinde hacc yaptığıdır. Rahl, devenin üzerine vurulan semerdir. Daha hususî tâbiriyle havıd.

Hz. Enes (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın mal ve evlâd bolluğuna kavuşması için hususî duâsına mazhar olmuş, bu sebeple zenginler arasında yer almıştı. Ancak Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sünnetine ittibaen hiçbir konforu haiz olmayan havıdlı deveye binmiştir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın da aynı şekilde havıdlı deveye bindiğini belirten Enes (radıyallahu anh), ilâve eder: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bineği, eşyalarını da taşıyordu." Araplar yük taşıyan deveye zâmile derler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bindiği deve hem râhile (binek), hem de zâmile imiş.

Şurası açıkça anlaşılıyor ki, imkân sahipleri yüklerini zâmileye yükletirler, kendileri râhileye binerlerdi. Bu bir konfor ve rahatlıktır. Konforun daha ilerisi râhilenin üstünde gölge için, rahatsız edici dış şartlardan korunmak için mahmil denen hususî hücreler mevcuttur. İmkân sahipleri onlar içerisinde seyahatini, haccını sürdürür.

Şu halde sadedinde olduğumuz rivayet Hz. Enes´in ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in hacc sırasında bu çeşit konfora yer vermediğini belirtmektedir.

İbnu Hacer, hadisi açıklarken şu bilgiyi dermeyân eder: "Halk, haccını yaparken, azıklarını yükledikleri develere binerdi. Azık vs. yüklenmemiş bir binek üzerinde ilk hacc yapan Osman İbnu Affân (radıyallahu anh)´dır."[757]



ـ7ـ وعن عبيد بن جُريج قال: ]قُلْتُ بنِ عُمرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما: رَأيْتُكَ تَصْنَعُ أرْبَعاً لَمْ أرَ أحَداً مِنْ أصْحَابِكَ يَصْنَعُهَا. قالَ: مَا هِيَ يَا ابنَ جُريج؟ قالَ: رَأيْتُكَ َ تَمَسُّ مِنَ ا‘رْكَانِ إَّ الْيَمَانِيَّيْنِ، وَرَأيْتُكَ تَلْبَسُ النِّعَالَ السِّبْتِيَّةَ، ورَأيْتُكَ تَصْبُغُ بِالصُّفْرَةِ، وَرَأيْتُكَ إذَا كُنْتَ بِمَكَّةَ أهَلَّ النَّاسُ إذَا رَأوُا الْهَِلَ وَلَمْ تُهِلَّ حَتَّى يَكُونَ يَوْمُ التَّرْوِيَةِ. فقَالَ: أمَّا ا‘رْكَانُ فَإنِّى لَمْ أرَ رسولَ اللّهِ # يَمَسُّ إَّ اليَمَانِيَّيْنِ. وَأمَّا النِّعَالُ السِّبْتِيَّةُ فإنِّى رَأيْتُ رسولَ اللّه # يَلْبَسُ النِّعَالَ الَّتِى لَيْسَ فِيهَا شَعَرٌ وَيَتَوَصَّأُ فِيهَا.

فَأنَا أحِبُّ أنْ ألْبَسَهَا. وَأمَّا الصُّفْرَةُ فَإنِّى رَأيْتُ رسولَ اللّهِ # يَصْبُغُ بِهَا فَأنَا أحِبُّ أنْ أصْبُغَ بِهَا. وَأمَّا ا“هَْلُ فَإنِّى لَمْ أرَ رسولَ اللّهِ # يُهِلُّ حَتَّى تَنْبَعِثَ بِهِ رَاحِلَتُهُ[. أخرجه الثثة وأبو داود.»النِّعَالُ« السبتية التي شعر عليها كأن شعرها قد سُبت: أى حُلِقَ عنها .



7. (1576)- Ubeyd İbnu Cüreyc anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´e:

"Seni dört şey yaparken görüyorum. Bunları arkadaşlarından bir başkasının yaptığını görmedim" dedim. Bana:

"Ey İbnu Cüreyc, onlar nedir?" diye sordu. Ben de saydım: "Sen Kâ be´nin rükünlerinden sadece iki Yemanî rükne (rükn-i Yemânî ve rükn-i Hacer) temasta bulunuyor, diğerlerine temas etmiyorsun. Keza senin tüysüz deriden ma´mul nalın giydiğini görüyorum. Keza senin (saç ve sakalını) sarıya boyadığını görüyorum. Keza seni Mekke´de gördüm, herkes (Zilhicce) hilâlini görünce ihrama girdikleri halde sen terviye günü (8 Zilhicce) ihrama girdin!" Bana şu açıklamayı yaptı:"

Rükünlere temasa gelince; ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ ın, sadece iki rükne temas ettiğini gördüm. Tüyü yolunmuş nalına gelince; ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın nalınlarında hiç tüy görmedim. Ayakları onların içinde iken abdest alırdı. Ben onu giymeyi seviyorum. Sarıya gelince; ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın onunla boyandığını gördüm. Ben onunla boyanmayı seviyorum. İhrama girmeye gelince, ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın devesi, onu yola koyuncaya kadar telbiye çektiğini görmedim." [Buhârî, Vüdû´ 30; Müslim, Hacc 25, (1187); Muvatta, Hacc 31, (1, 333); Ebu Dâvud, Menâsik 21, (1772).][758]



AÇIKLAMA:



1- Bu rivayet Buharî´de abdestle ilgili bahiste yer alır ve abdeste müteallik bazı teferruata yer verilir. Bu meseleye Kitabu´t-Tahâret´te "Mest üzerine meshetmek" babının 11. hadisinde yer vereceğiz.

2- İki Yemânî rükünden maksad (1340. hadiste açıklandığı üzere) Hacerü´l-Esved´in bulunduğu rükn ile ondan bir evvelki rükndür. Asıl rükn-i Yemânî, Hacer rüknünden öncekidir, Yemen cihetine baktığı için bu isim verilmiştir. Tağlib tarikiyle ikisine birden Rükn-i Yemânân denmiştir. Bu iki köşe, Hz. İbrahim (aleyhisselam)´in attığı temellere oturduğu için Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın her ikisini de istilâm ettiği bâzı rivayetlerde gelmiştir.

3- Tüysüz deri diye tercüme ettiğimiz Septiyye, debağlalanarak tüyleri dökülmüş sığır derisidir. Araplar o zaman ayakkabılarını, tüyleri dökülmemiş derilerden yaparlardı. Taif gibi sanayinin ilerlediği yerlerde deri işlenir, tüyü alınır, yumuşatılır ve sonra ayakkabı yapılırdı. Bu çeşit ayakkabılar pahalı olduğu için herkes giyemezdi.

4- Sarıya boyama meselesine, şârihler elbise de olabilir, saç da olabilir demişlerdir. Her iki hususa şümûlünü ifade eden delil mevcuttur. Ashab ve Tabiin´den saçlarını ve elbiselerini sarıya boyayanlar olmuştur. Âlimler bu hususta bâzı ihtilâfa düşmüşlerdir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın da elbise ve sarığını sarıya boyadığı rivayetlerde gelmiştir.

5- İhram meselesi: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Veda haccında, Mekke´ye gelince, beraberinde kurbanlığı olmayanlara Hacc-ı temettuyu emretmiş, ihramdan çıkan Ashab, terviye günü (8 Zilhicce) Mina´ya hareket edeceği zaman yeniden hacc için ihrama girmişti. İşte Hz. İbnu Ömer Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın o tatbikatını esas almış, devesine binip Mina´ya yönelir yönelmez telbiye getirmeyi âdet edinmiştir.

8- Zilhicce´ye terviye denmesi, Mina´da su bulunmadığı için, Mina´ya gideceklerin çokça su içmeleri ve su tedariki yapmalarından dolayıdır. Terviye, bol bol su içmek mânasına gelir. Ancak terviye bir de düşünmek mânasındadır. Rivayete göre Hz. İbrahim (aleyhisselam) oğlu İsmail´i kesmesi için rüyasında emir alınca ertesi günü, bu şeytanî mi, Rahmânî mi diye düşünmüş, bu sebeple o gün, terviye adını almıştır. Ancak ertesi akşam aynı rüyayı tekrar görünce, Rahmanî olduğunu anlamış, bu sebeple ertesi güne de arefe denmiştir. [759]

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Nisan 2010, 14:47:12
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #39 : 06 Nisan 2010, 14:47:12 »

ONBEŞİNCİ BÂB

HZ. PEYGAMBER´İN HACC VE UMRESİ



ـ1ـ عن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]حَجَّ النَّبىُّ # حَجَّتَيْنِ قَبْلَ أنْ يُهَاجِرَ وَحَجَّةً بَعْدَ مَا هَاجَرَ مَعَهَا عُمْرَةً فسَاقَ ثَثاً وَسِتِينَ بَدَنَةً. وَجَاءَ عَليٌّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ مِنَ الْيَمَنِ بِبَقيَّتِهَا فِيهَا جَمَلٌ في أنْفِهِ بُرَةٌ مِنْ فِضَّةٍ فَنَحَرَها النَّبىُّ # مِنْ كُلِّ بَدَنَةٍ بِبَضْعَةٍ فَطُبِخَتْ وَشَرِبَ مِنْ مَرَقَتِهَا[. أخرجه الترمذى .



1. (1577)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (üç kere hacc yaptı. Şöyle ki): "Hicret etmezden önce iki, hicretten sonra da bir hacc ve bununla birlikte bir umre yaptı. Bu hacc sırasında (Medine´den) altmış üç deve sevketti. O sırada Hz. Ali (radıyallahu anh) Yemen´den geldi, [berâberinde, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kestiği kurbanların] geri kısmı da vardı. Bunlar arasında (Ebu Cehl´e ait olup Bedir Savaşı´nda ganimet olarak alınan) burnunda gümüş halka bulunan deve de vardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hepsini kesti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) her deveden bir parça alınmasını emretti. Bunlar (bir kapta) pişirildi. Efendimiz suyundan içti." [Tirmizî, Hacc 6, (815).][760]



AÇIKLAMA:



1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın hicretten sonra yaptığı hacc, Veda haccıdır. Bu hacc sırasında yüz deve kesmiştir. 1319 numaralı hadiste getiği üzere bunlardan bir kısmını Hz.Ali (radıyallahu anh) Yemen´den getirmiştir. Sadedinde olduğumuz rivayette geçen bakiyye (geri kısmı) diye geçen budur.

2- Ebu Cehl´e ait olduğu belirtilen burnunda gümüş halka takılı deve hakkında 1520 numaralı hadiste açıklama geçmiştir.

3- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in, her kurbandan alınan parçaların pişirilmiş olduğu sudan içmesinde şu nükte vardır: Böylece her kurbandan az bile olsa bir miktar yemiş olmaktadır. Halbuki etten yese, bâzılarına sıra gelmezdi. Suya ise, hepsinden müşterek birşeylerin geçmiş olması kesindir.[761]



ـ2ـ وعن عروة بن الزبير قال: ]كُنْتُ أنَا وَابنُ عُمرَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما مُسْتَنِدَينَ إلى حُجْرَةِ عَائِشَةَ رَضِىَ اللّهُ عَنْها وَأنَا أسْمَعُ صَوْتَهَا بِالسِّوَاكِ تَسْتَنُّ. فَقُلْتُ يَا أبَا عَبْدِالرَّحْمنِ اعْتَمَرَ النَّبىُّ # في رَجَبٍ؟ قالَ نَعَمْ. قُلْتُ: لِعَائِشَةَ رَضِىَ اللّهُ عَنْها: أىُّ أُمَّتَاهُ أَ تَسْمِعينَ مَا يَقُولُ أبُو عَبْدِالرَّحْمنِ. قالَتْ: وَمَا يَقُولُ؟ قُلْتُ: يَقُولُ اعْتَمَرَ النَّبىُّ # في رَجَبٍ. فقَالَتْ: يَغْفِرُ اللّهُ ‘بِى عَبْدِالرَّحْمنِ! لَعَمْرِى مَا اعْتََمَرَ في رَجَبٍ وََ اعْتَمَرَ مِنْ عُمْرَةٍ إَّ وَإنَّهُ لَمَعَهُ، وَابنُ عُمَرَ يَسْتَمِعُ فَمَا قَالَ َ وََ قَالَ نَعَمْ. سَكَتَ[. أخرجه الخمسة إ النسائى .



2. (1578)- Urve İbnu Zübeyr (rahimehullah) anlatıyor:

"Ben ve İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), Hz. Aişe´nin hücresine dayanmıştık, (o içerde dişlerini misvaklıyordu. Bu esnada) misvaktan çıkan sesleri işitiyordum. Ben, İbnu Ömer´e:

"Ey Ebu Abdirrahmân! Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Receb ayında umre yaptı mı?) diye sordum.

"Evet!" dedi. Ben de, Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)´ye seslendim:

"Ey anneciğim, Ebu Abdirrahman´ı dinliyor musun ne söylüyor?"

"Ne söyüyor?" dedi.

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Receb´te umre yaptı diyor" dedim. Hz. Aişe (radıyallahu anhâ):

"Ebu Abdirrahman´a Allah mağfiret etsin. Ömrüm hakkı için, Receb´de umre yapmadı. [Hem O, nasıl olur da yanılır, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın] yaptığı her umrede o da hazır bulunmuştu" dedi. İbnu Ömer, Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)´nin bu sözlerini işittiği halde ne "evet!" ne de "hayır!" demedi, sükût etti." [Buhârî, Umre 3; Müslim, Hacc 219, (1255); Tirmizî,Hacc 93, (936, 97); Ebu Dâvud, Menâsik 80, (1991, 1992).] [762]



AÇIKLAMA:



1- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in kaç defa umre yaptığı hususunda Ashab (radıyallahu anhüm) arasında bazı ihtilâflar olmuştur. Müteakiben kaydedilecek hadislerde görüleceği üzere, İbnu Abbas ve İbnu Ömer (radıyallahu anhüm) başta, bazı sahabiler, dört umreden bahsederken çoğunluk Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın üç umresinden söz eder. İki umreden bahseden de olmuştur. Bu meseleye, 1581 numaralı hadiste tekrar döneceğiz.

2- Ebû Abdirrahman, Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)´in künyesidir. Arap örfünde kişiye künyesi ile hitap ta´zim ve tekrim ifade eder.

3- Hz. Aişe´nin لَعَمْرِى "Ömrüm hakkı için!" diye yemin etmesi, bu çeşit yemin edilebileceğinin caiz olduğunu gösterir. Ulemâ, "Yemin, şe´ninde kıymet ve hürmet olan şeye yapılır, onun dışındakilere yapılmaz" mânasındaki prensibi esas alarak umumiyetle, "dinen mukaddes olmayan şeylere yemin edilmez" demiş ve mekruh addetmiştir.

4- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in Receb ayında umre yapıp yapmadığı da bir başka ihtilaf mevzuudur. Burada görüldüğü üzere Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın dört umre yaptığını söyleyen İbnu Ömer, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in Recep ayında da umre yaptığını söylemiştir. Ancak Hz. Aişe´nin itirazı karşısında susmuştur. Onun susmasını ulemâ, bu meselede İbnu Ömer´in karıştırmış ve unutmuş veya şekke düşmüş olabileceğine hamletmiştir. Aksi takdirde Hz.Aişe´ye itiraz etmesi gerekirdi. Kurtubî: "Bu onun vehme düştüğüne, Hz. Aişe´nin açıklaması ile rücu ettiğine delildir" der. İbnu Ömer´in "Receb ayında umre yaptığı" sözüyle Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın hicretten önceki bir umresini kastedmiş olabileceğini söyleyen olmuşsa da, taraftar bulamamıştır, çünkü rivayete dayanmıyor.[763]



ـ3ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]اعْتَمَرَ النَّبىُّ # أرْبَعَ عُمَرٍ: عُمْرَة الحُدَيْبِيَّةِ، وَعُمْرَةَ الثَانية منْ قابِلِ عُمْرَةِ الْقَضَاءِ في ذِى الْقَعْدَةِ، وَعُمْرَةَ الثّالِثَةَ مِنَ الجِعِرَّانَةِ، وَالرَّابِعَة الَّتِى مَعَ حَجَّتِهِ[. أخرجه أبو داود والترمذى .



3. (1579)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) dört umre yaptı: 1- Hudeybiye umresi, 2- Müteakip sene Zilkade ayında yaptığı umretü´lkadâ, 3- Ciırrâne´den yaptığı umre, 4- (Veda haccı sırasında) hacc ederken yaptığı umre." [Tirmizî, Hacc 7, (816); Ebu Dâvud, Menâsik 80, (1993); İbnu Mâce, Menâsik 50, (3003).][764]



ـ4ـ وعن عروة قال: ]اعْتَمَرَ رسولُ اللّه # ثََثَ عُمَرٍ إحْدَاهُنَّ في شَوَّال وَاثنتانِ في ذِى الْقَعْدَةِ[. أخرجه مالك .



4. (1580)- Hz.Urve (rahimehullah) demiştir ki:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) üç umre yaptı: Biri Şevvâl ayında, ikisi de Zilkade ayındadır." [Muvatta, Hacc 56, (1, 342).][765]



ـ5ـ وعن مالك. ]أنَّهُ بَلَغَهُ أنَّ النَّبىَّ #: اعْتََمَرَ ثََثاً، عَامَ الحُدَيْبِيَّةِ، وَعَامَ الْقَضِيَّةِ وَعَامَ الجِعرَّانَةِ[ .

5. (1581)- İmam Mâlik´e ulaştığına göre: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) üç sefer umre yapmıştır: 1- Hudeybiye senesinde, 2- (Hudeybiye yılını takip eden) kazâ senesinde, 3-Ciırrâne senesinde" [Muvatta, Hacc 5, (1, 342).][766]


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 ... 5 6 7 [8] 9   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes