๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kütübü Sitte => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Nisan 2010, 11:58:56



Konu Başlığı: Fezail faziletler bölümü 2
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Nisan 2010, 11:58:56
HZ. İBRAHİM ALEYHİSSELÂM VE OGLU



ـ4335 ـ1ـ عَنْ أنَسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قَالَ: ]جَاءَ رَجُلٌ إلى رَسُولِ اللّهِ # فقَالَ: يَا خَيْرَ الْبَرِّيَةِ. فقَالَ #: ذَاكَ إبْرَاهِيمُ خَلِيلُ اللّهِ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي.»البريّة« الخلق .



1. (4335)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a bir adam gelip:

"Ey Hayru´l-Beriyye (yaratılmışların en hayırlısı)" diye hitabetmişti. Aleyhissalâtu vesselâm hemen müdahale etti:

"Bu söylediğin İbrahim aleyhisselâm(ın vasfı)dır." [Müslim, Fedâil 150, (2369); Tirmizî, Tefsir, Lem yekun suresi, (2349); Ebu Dâvud, Sünnet 14, (4672).][1]



AÇIKLAMA:



Ulema, âyet ve hadislere dayanarak, yaratılmışların en hayırlısının Resulullah olduğunu söyler. Hz. Peygamber´in, hadiste geçen sözü iki suretle tevil edilir.

* Ya bunu tevazu için söylemiştir, zira Hz. İbrahim, Resulullah´ın hem uzak dedesi, hem de Halîlullah´tır.

* Yahut da, Resulullah bu sözü, kendisinin insanlığın seyyidi olduğunu bilmezden önce söylemiştir. Nitekim bir hadislerinde "Ben kıyamet günü insanoğlunun seyyidiyim, fahir yok!" buyurmuşlardır. Keza: "Peygamberler arasında üstünlük iddia etmeyin" hadisi de, "Tefâhur maksadıyla üstünlük iddiasına kalkmayın" şeklinde açıklanmıştır. Sadedinde olduğumuz hadisi bazı alimler, "Kendi asrındaki insanların en hayırlısı idi" diye de tevil etmiştir. [2]



ـ4336 ـ2ـ وَعَنْ اِبْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ الْكَرِيمَ ابْنَ الْكَرِيمِ ابْنِ الْكَرِيمِ ابْنِ الْكَرِيمِ يُوسُفُ بْنُ يَعْقُوبَ بْنِ إسْحَاقَ بْنِ إبْرَاهِيمَ[. أخرجه البخاري .



2. (4336)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kerîm ibnu Kerîm İbni Kerim ibni Kerim: Yusuf İbnu Yâkup İbni İshak İbni İbrahim´dir." [Buhârî, Enbiya 19, Tefsir, Yusuf 1.][3]



AÇIKLAMA:



1- Burada, "kerîm olmak" yani değerli olmak neseble tevil edilmiştir. Gerçekten Hz. İbrahim´e dayanan Hz. Yûsuf´un nesebinde hep peygamberler yer almaktadır. Böylesi bir nesebe sahip olan kimse nesebce ekrem olur.

2- Hz. İbrahim, Kur´ân-ı Kerîm´de zikri çokça geçen büyük peygamberlerden biridir. 69 kere ismi geçer. İkinci rivayette görüldüğü üzere bilinen diğer bir kısım peygamberlerin babası veya ceddidir. Hz. İshâk, Hz. İsmail, Hz. Yâkup, Hz. Yûsuf aleyhimüsselam gibi, Hz. Lut (aleyhisselâm)´ın da amcasıdır.

3- Hz. İbrahim´in diğer peygamberlere nazaran müstesna bir şahsiyeti vardır. Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman ona sahip çıkma hususunda nizâ ederler. Kur´an meseleyi halleder: O ne Yahudi ne de Hıristiyan değildir, o Müslümandır. "İbrahim ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan. O hak dine yönelmiş bir Müslüman idi. O Allah´a ortak koşanlardan değildi." [(Âl-i İmrân 67).]

4- Hz. İbrahim´in hayatı, Kur´ân-ı Kerîm´de oldukça teferruâtlı olarak anlatılır. Doğumu, babasıyla, puta tapan kavmiyle olan mücadelesi, putlara karşı ateşe atılışı, Ka´be´yi inşâ edişi, Allah´a oğlu İsmâil´i kurban etmesi hususunda gördüğü rüyası, oğlunu boğazlayacağı sırada koçun verilmesi vs. Kur´ân´da hayat hikâyesi bu kadar teferruâtıyla yer alan başka peygamber yoktur denebilir.

5- Hz. İbrahim, dinler tarihinde ve bilhassa tevhid tarihinde mühim bir halkayı teşkil eder. Bir kısım içtimâî ve beşeri müesseseler onunla başlar. Sünnet olma tatbikatını insanlığa ilk defa O getirmiştir. İlk misafir ağırlayan da odur.

Hz. İbrahim, herkesin üryân (çıplak) geleceği mahşerde ilk giydirilecek ve ayrıca Cennete ilk girecekler arasında yer alır.

6- Kâbe´yi kurup, hacc menasikini ilk tanzim eden de Hz. İbrahim´ dir. O´nun putları kırma hadisesi ve böyle bir an´aneyi başlatmış olması müstesna bir menkibedir. İnsanlık kıyamete kadar put kırma işinde O´ndan ilham almaya devam edecektir.

7- Kur´ân´daki şu cümlesi, hatırda her an canlı tutulması gereken bir hakikatı ifade eder: َاُحِبُّ اْŒفِلِينَ

"Fani olan şeyleri sevmem!" (En´âm, 76).

8- Hz. İbrahim Halîlu´r-Rahmân bilinir. Yani Allah´ın halîli, Halîl kelimesini kısaca dost olarak tercüme etmek mümkünse de bununlafarklı bir dostluğun ifade edildiğini belirtmemiz gerekir.

İbnu Hacer İbrahim kelimesinin Süryanice´de müşfik baba اَبٌ رَحِيمٌ mânasına geldiğini belirttikten sonra, Halil kelimesinin tahliline geçer ve der ki: Halîl, faîl veznindedir, fâil manasındadır. O, sadakat ve muhabbet manasına gelen hullet kelimesinden gelir. Ancak bu öyle bir muhabbettir ki, kalbe iyice nüfuz etmiş ve artık onun bir ihtiyacı, bir parçası haline gelmiştir. Bu mâna, Hz. İbrahim aleyhisselam´ın kalbinde mevcut olan Allah sevgisine nisbet edilince sahih olur. Ancak, onun Allah hakkında kullanılması mukabele yoluyla tevil edilince doğru olur.

Şunu da belirtelim ki, hullet´in aslının "saflama", "paklama" olduğu da söylenmiştir. Hz. İbrahim´in halîl olarak tesmiyesi, bu açıdan, dostluğu da düşmanlığı da Allah adına yapmasındandır. (Yani dost olup sevmede, düşman bilip sevmemede tek ölçü Allah´tır. Niyetini, ölçüsünü kirleten bir başka gaye ve mülâhaza yoktur). Allah´ın O´na olan hullet´i ise O´na yardım ve O´nu imam kılmasıdır. Halîl kelimesinin hallet yani hâcet´den geldiği de söylenmiştir. Bu manada Halîl, Hz. İbrahim´in sadece Allah´la yetindiğini, ihtiyacının görülmesini sadece O´ndan bildiğini, (bir başka kapıya arz-ı hâcet etmediğini) ifade eder.

Hullet, sadâkat, meveddet ve muhabbet gibi manalar ifade etse de ulemâ, umumiyetle, hullet´le ifade edilen sevgi ve dostluğun, çok daha üstün bir dostluk olduğunu söylemekte ittifak etmiştir. Hadiste Resulullah´ın "Ben Rabbimden başka bir halil (dost) ittihaz etseydim..." demesi, O´nun insanlardan bir halil´i olmadığını ifade eder. Halbuki, dostları vardı. Öyleyse halîl çok daha yüksek bir dost olmalıdır. [4]



* HZ. MUSA ALEYHİSSELÂM



ـ4337 ـ1ـ عَنْ أبِي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قَالَ: ]اِسْتَبَّ رَجُلٌ مِنَ الْمُسْلِِمينَ وَرَجُلٌ مِنَ الْيَهُودِ. فَقَالَ الْمُسْلِمُ: وَالَّذِى اصْطَفَى مُحَمّداً عَلى الْعَالَمِينَ؛ وَقَالَ الْيَهُودِىُّ: وَالّذِِى اصْطَفى مُوسى عَلى الْعَالَمِىنَ. فَرَفَعَ الْمُسْلِمُ عِنْدَ ذلِكَ يَدَهُ فَلَطَمَ الْيَهُودىَّ فَذهَبَ الْيَهُودىُّ إلى النّبىِّ # فَأخْبَرَهُ. فَقَالَ: َ تُخَيِّرُونِى عَلى مُوسى، فإنَّ النَّاسَ يُصْعَقُونَ فَأكُونُ أوَّلَ مَنْ يُفِيقُ فإذَا مُوسى بَاطِشٌ بِجَانِبِ الْعَرْشِ، فََ أدْرِي أكَانَ مِمّنْ صُعِقَ فَأفَاقَ، أوْ كَانَ فِيمَن اسْتَثْنَى اللّهُ تَعالى[. أخرجه الخمسة إ النسائي. قوله »اصطفى« أى اختار.و»الصّعْقَةُ« الموْتِ والغشى.و»بَاطِشٌ« أىْ آخذٌ بِقَائِمَةِ الْعَرش.و»أفَاقَ« الْمَريضُ وَالمغْشىّ عَليه: إذا عادَ إلى صحّته .



1. (4337)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Müslümanlardan biri ile Yahudilerden biri aralarında münakaşa edip küfürleştiler. Müslüman öbürüne:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı âlemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl´e kasem olsun!" diye yemin etti. Yahudi de: "Musa aleyhisselam´ı âlemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl´e kasem olsun!" diye yemin etti. Derken, o böyle der demez, müslüman elini kaldırıp yahudi´ye bir tokat vurdu. Yahudi de doğruca Aleyhisselâtu vesselâm´a gidip hadiseyi haber verdi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Beni Hz. Musa´ya üstün kılmayın! Çünkü insanlar hep bayılacaklar. İlk kalkan ben olacağım. Ben ayılınca Hz. Musa´yı Arş´ın bir ucundan tutmuş göreceğim. Bilemiyorum. O, bayılıp hemen ayılanlardan mıdır, yoksa Allah´ın istisna ettiklerinden midir?" buyurdu." [Buhârî, Husumât 1, Enbiya 34, 35, Rikâk 43, Tevhid 31; Müslim, Fezâil 160, (2373); Ebu Dâvud, Sünnet 14, (4671); Tirmizî, Tefsir, Zümer, (3240).][5]



AÇIKLAMA:



Burada Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kıyametten bahseden bir ayete atıf yapmaktadır. Mezkur ayette Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: (Mealen): "Sûra üfürülür ve Allah´ın dilediklerinden başka göklerde kim var, yerde kim varsa düşüp ölür. Sonra bir daha sûra üflenir ve onlar kabirlerinden kalkıp bakışırlar" (Zümer 68).

Âyete dikkat edersek sûr´a iki kere üfleneceğinden bahsetmektedir: Birinci üflemede, Allah´ın istisna kıldıkları dışında her canlı ölecektir. Demek ki bu üfleme ile âlemdeki bütün canlılar ölecek, Allah´ın istisna kıldıkları ölmeyecektir.

Sadedinde olduğumuz hadiste, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), ikinci üfleme ile ilk uyananın kendisi olacağını, Hz. Musa´yı Arş´ın bir ucunu tutmuş görünce O´nun, birinci sûra üflemesinde ölüp kendinden önce mi dirildiğini, yoksa birinci sûrda Allah´ın istisna ederek ölmeyeceğini haber verdiği müstesnalardan mı olduğunu bilemediğini beyan etmiş olmaktadır. Şayet müstesnalardan ise bu Hz. Musa için istisnai bir fazilettir. İslâm âlimleri müstesna tutulacakların Cebrail, Mikâil, İsrâfil, Azrâil aleyhimüsselâm olduklarını söyler. Bazıları da "Hamele-i arş veya rıdvan melekleri, huriler, Mâlik (cennetin hazinedârı), Zebâniler (cehennemin bekçileri)" demiştir.

Hadisin bu şekilde izahı bir müşkil ortaya koymaktadır: Hz. Musa halen ölmüş bilindiğine göre, O´nun, sûra üflendiği zaman ölmekten istisna tutulanlar arasında olması nasıl mümkün olur? Bunu söyleyebilmek için O´nun ölmemiş olduğunu, hayatta bulunduğunu kabul etmek gerekir. Hz.İsa hakkında bunu söylemek mümkün ise de, Hz. Musa hakkında söylemek mümkün değildir. Çünkü, "onun ölmediğinden veya öldükten sonra tekrar hayata döndüğünden" bahseden bir rivayet mevcut değildir.

Kâdı İyaz bu müşkile dikkat çektikten sonra bir açıklama yapar: "Bana göre, hadiste zikri geçen bayılma hadisesi insanlar dirildikten sonra, göklerle yerin yarıldığı anda vukua gelecek bir bayılma olması muhtemeldir. Hadise bu şekilde bakınca âyetle arada ihtilaf kalmaz. Hadiste geçen ayılma kelimesi de bu manayı teyid eder. Zira, ayılma tabiri bayılanlar hakkında kullanılır. Ölenler için ayılmaktan değil, dirilmekten bahsedilir. Nitekim Hz. Musa´nın Tûr dağında tecellî-i ilâhî karşısında "bayılma"sı mevzubahisdir, "ölme"si değil."

Kadı İyaz´a göre, hadiste geçen "Benden önce mi ayıldı bilmiyorum!" ifadesine, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), ilk dirilecek insanın kendisi olacağını bilmezden önce söylemiş olmalıdır diye de tevil getirilmiştir. Gerçi, hadisten, Hz. Musa´nın ilk dirilenlerden olduğunu söylemiş olması da anlaşılabilir. Bu ilk dirilecekler, peygamberlerdir. Aynî, bu hadisi açıklama sadedinde peygamberlerin diri olduklarına dair bazı deliller kaydettikten sora der ki: "Peygamberlerin diri oldukları takarrur edince, onlar yerle gökler arasındadırlar. Sûr´a ölüm nefhası üfürülünce yer ve göklerdeki bütün hayat sahipleri ölecek, sadece Allah´ın istisna ettikleri ölmeyecektir. Peygamberlerden başkaları bu nefhada ölecek, peygamberler ise bayılacaktır. Sûr´a diriltme (ihya) nefhası üflendiği zaman ölmüş olanlar dirilecek, bayılmış olanlar ayılacaklardır. Durum böyle olunca, anlaşılıyor ki Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilk ayılan ve (peygamberler dahil) bütün insanlardan önce kabrinden ilk çıkan olacaktır. İşte, bu halden sadece Hz. Musa istisna edilmiş gözükmektedir. Hadiste, Resulullah tereddüt ifade ediyor: O daha önce mi dirilecek, yoksa bulunduğu hal üzere mi kalacak? Bu hususu tam kestirememiş, tereddüt etmiştir. Her iki hale göre de Hz. Musa için bu durum başkalarına nasip olmayan büyük bir fazilettir."

2- Hz. Musa da büyük peygamberlerden biridir. Kur´ân-ı Kerîm Hz. Musa´nın hayatına da geniş yer verir, pek çok teferruatı işler. Bilhassa Firavun´la olan mücadelesi birçok surelerde tekrar tekrar özetlenir. Hz. Musa´ya bir çok mucize verilmiştir. Ahkâmca zengin olan Tevrat´ın sahibidir. Mısır´da, Hz. Yusuf´tan sonra sayıları artan ve Firavunlarca köleleştirilmiş durumda olan İsrailoğullarını, Mısır´dan kaçırıp Kızıldeniz´i geçirmiş Sina´ya getirmiştir.

Kur´ân-ı Kerîm, Hz. Musa´nın büyüklüğüne iş´âren ona dokuz âyet verildiğini zikreder (İsra, 101). Bu ayetler (mucizeler), İbnu Abbâs´a göre şunlardır:

* Âsa,

* Yed-i beyza,

* Çekirge,

* Ekin biti,

* Kurbağa,

* Kan,

* Taş,

* Deniz,

* Tûr Dağı´nın İsrailoğullarını korkutması,

Bazılarına göre de bu dokuz emirdir:

* "Allah´a eş koşmayın.

* Haksız yere adam öldürmeyin,

* Zina etmeyin,

* Faiz yemeyin,

* Sihir yapmayın,

* Hüküm sahibine karşı müzevirlikte bulunmayın,

* İsrâfa sapmayın,

* Namuslu kadınları lekelemeyin,

* Muhârebeden kaçmayın."[6]