> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Kütübü Sitte > Dua
Sayfa: 1 ... 4 5 6 [7] 8 9 10   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dua  (Okunma Sayısı 15162 defa)
02 Nisan 2010, 12:01:10
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #30 : 02 Nisan 2010, 12:01:10 »



ONALTINCI FASIL

AREFE GÜNÜ VE KADİR GECESİ DUASI



ـ1ـ عن عمرو بن شعيب عن إبيه عن جده رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ النبيُّ # أفْضَلُ الدُّعَاءِ دُعَاءُ يَوْمِ عَرَفَةَ، وَأفْضَلُ مَا قُلْتُ أنَا وَالنَّبِيُّونَ مِنْ قَبْلِى َ إلَهَ إَّ اللّهُ وَحْدَهُ َ شَرِيكَ لَهُ، لَهُ المُلْكُ، وَلَهُ الحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَئٍ قَدِيرٌ[.أخرجه مالك عن طلحة بن عبيد اللّه بن كريز إلى قوله شريك له. والترمذي عن عمرو بتمامه .



1. (1863)- Amr İbnu Şuayb an Ebîhi an Ceddihî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Duaların en faziletlisi arefe günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz, lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehü´lmülkü ve lehü´lhamdü ve hüve alâ külli şey´in kadîr. (Allah´tan başka ilah yoktur, O tektir, O´nun ortağı yoktur, mülk O´nundur, hamd O´na aittir. O, herşeye kâdirdir) sözüdür." [Muvatta, Kur´ân 32, (1, 214, 215); Tirmizî, Da´avât 133, (3579).][186]



ـ2ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قُلْتُ يَا رَسُولَ اللّهِ: إنْ وَافَقْتُ لَيْلَةَ الْقَدْرِ مَا أدْعُوا بِهِ؟ قَالَ: قُولِى اللَّهُمَّ إنَّكَ عَفُوٌّ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّى[. أخرجه الترمذي وصححه.الفصل السابع عشر: في دعاء العطاس



2. (1864)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Ey Allah´ın Resûlü, dedim, şâyet Kadir gecesine tevâfuk edersem nasıl dua edeyim?" Şu duayı okumamı söyledi:

"Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu´l-afve fa´fu annî. (Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet." [Tirmizî, Da´avât 89, (3508).][187]

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dua
« Posted on: 02 Mayıs 2024, 13:35:27 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dua rüya tabiri,Dua mekke canlı, Dua kabe canlı yayın, Dua Üç boyutlu kuran oku Dua kuran ı kerim, Dua peygamber kıssaları,Dua ilitam ders soruları, Dua önlisans arapça,
Logged
02 Nisan 2010, 12:07:45
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #31 : 02 Nisan 2010, 12:07:45 »

ONDOKUZUNCU FASIL

HZ. YUNUS (ALEYHİSSELAM) KAVMİNİN DUASI



ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ يرفعه قال: ]كَانَ مِنْ دُعَائِهِمْ: يَاحَىُّ يَا قَيُّومُ، يَاحَىُّ حِينَ َ حَىَّ، يَا مُحْيِى يَا مُمِيتُ يَاذَا الجََلِ وَا“كْرَامِ[. أخرجه رزين .



1. (1868)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) Resûlullah´a ref ederek demiştir ki: "Yunus kavminin duaları arasında şu da vardı: "Ey diri olan, ey (mahlûkata) kıyam veren, ey hiçbir hayat sâhibinin olmadığı zamanda hayat sâhibi olan, ey hayat veren, ey ölüm veren, ey celâl ve ikrâm sâhibi!" [Rezîn ilavesidir.][194]



YİRMİNCİ FASIL

BELAYA UĞRAYANI GÖRÜNCE OKUNACAK DUA


ـ1ـ عن عمر وأبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قا: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: مَنْ رَأى صَاحِبَ بََءٍ فقَالَ: اَلْحَمْدُ للّهِ الَّذِى عَافَانِى مِمَّا ابْتََكَ بِهِ وَفَضَّلَنِى عَلى كَثِير مِمَّنْ خَلَقَ تَفْضِيً عُوفِىَ مِنْ ذَلِكَ البََءِ كَائِناً مَا كَانَ مَا عَاشَ[. أخرجه الترمذي من روايتهما، وهذا لفظ رواية عمر.وفي رواية أبى هريرة لم يصبه ذلك البء، دون باقى الحديث.القسم الثاني من الباب الثاني: في أدعية غير مؤقتة و مضافة



1. (1869)- Hz. Ömer ve Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anhümâ) anlatıyorlar: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir belaya uğrayanı görünce şu duayı okursa: "Seni imtihan ettiği şeyde bana âfiyet veren ve birçok yarattığından beni üstün kılan Allah´a hamdolsun!" Artık yaşadığı müddetçe, bu bela ne olursa olsun ona mâruz kalmaktan muaf kılınır." (Tirmizî, Da´avât 38, (3427, 3428); İbnu Mâce, Dua 22, (3892).]

Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh)´nin bir rivâyetinde sâdece: "...Bu bela ona isâbet etmez" denmiştir.[195]



AÇIKLAMA:



1-Belaya uğrayan diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı mübtelâ´dır. İbtila esas itibariyle imtihan ve deneme mânasına gelir. Hayra da, şerre de olabilir. Nitekim âyet-i kerîmede: وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً "Bir imtihan olarak size iyilik ve kötülük veririz" (Enbiya 35) buyurulmaktadır.

2-Sadedinde olduğumuz hadiste mübtelî, yâni belaya mâruz veya imtihana mâruz´daki beladan maksad maddî ve bedenî bir imtihan olabilir, mânevî ve dinî bir imtihan da olabilir. Bedenî imtihana abraşlık, aşırı kısalık, aşırı uzunluk, körlük, sakatlık, kamburluk vs. misal olabileceği gibi; mânevî imtihana da fısk, zulüm, bid´at, küfr vs. misal olabilir. Bunlardan dinî olanların çok daha ciddi olduğu açıktır. Maddî imtihanlar sabır yoluyla mânevî kazanç vesilesi yapılabilir ise de mânevî imtihanları kazanca tahvil çok daha zordur. Rabbimizden mânevî imtihanlarla imtihan etmemesini dua ediyoruz.



3-Aslında âfiyet de bir imtihandır. Ancak beliyye ile imtihanda sabırsızlık ve fitneye düşme ihtimali vardır. Bu takdirde beliyye herkesin kazanamayacağı bir imtihan, bir mihnet olur. Resûlullah: اَلْمُؤْمِنُ الْقَوِىُّ خَيْرٌ وَاَفْضَلُ وَاَحَبُّ إلى اللّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِ الضَّعِيفِ

"Kuvvetli mü´min zayıf mü´mine nazaran Allah´a daha sevgili, daha efdal, daha hayırlıdır" buyurmuştur. Şu halde iptilaya dayanabilen, sabır yönüyle kuvvetli olan kazançlıdır ve Allah nezdinde daha hayırlıdır. Hadisteki kuvvetlilik mutlak geldiğine göre, fizikî ve maddî olabileceği gibi, musibetler karşısındaki mânevî ve ruhî kuvvet de olabilir.[196]

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

02 Nisan 2010, 12:08:39
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #32 : 02 Nisan 2010, 12:08:39 »

İKİNCİ BABIN İKİNCİ KISMI

SEBEBE VE VAKTE BAGLI OLMAYAN DUALAR



ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # يَقُولُ في دُعَائِهِ: اَللَّهُمَّ أصْلِحْ لِى دِينِى الَّذِي هُوَ عِصْمَةُ أمْرِِى، وَأصْلِحْ لِى دُنْيَاىَ الَّتِى فِيهَا مَعَاشِى، وَأصْلِحْ لِى آخِرَتِى الَّتِى فِيها مَعَادِى، وَاجْعَلِ الحَيَاةَ زِيَادَةً لِى في كُلِّ خَيْرٍ، وَاجْعَلِ المَوْتَ رَاحَةً لِى مِنْ كُلِّ شَرٍّ[. أخرجه مسلم .



1. (1870)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) dua ederken şunu söylerdi: "Allahım, dinimi doğru kıl, o benim işlerimin ismetidir. Dünyamı da doğru kıl, hayatım onda geçmektedir. Ahiretimi de doğru kıl, dönüşüm orayadır. Hayatı benim için her hayırda artma (vesilesi) kıl. Ölümü de her çeşit şerden (kurtularak) rahat(a kavuşma) kıl." [Müslim, Zikr 71, (2720).][197]



ـ2ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ أكْثَرُ دُعَاءِ النَّبىِّ # اللَّهُمَّ آتِنَا في الدُّنْيَا حَسَنَةً، وَفي اŒخرَةِ حسَنَة، وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ[. أخرجه الشيخان وأبو داود .



2. (1871)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah´ın duasının çoğu: "Allahümme âtina fi´ddünya haseneten ve fi´l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe´nnâr. (Allahım bize dünyada da bir hayır, âhirette de bir hayır ver, bizi cehennem azâbından koru" idi." [Buhârî, Daavât 55, Tefsir, Bakara 36; Müslim, Zikr 26, (2690; Ebû Dâvud, Salât 381, (1519).][198]



ـ3ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ النَّبىُّ #: مَنْ سَألَ اللّهَ الجَنَّةَ ثََثَ مَرَّاتٍ. قَالَتِ الجَنَّةُ: اَللَّهُمَّ أدْخِلْهُ الجَنَّةَ، وَمَنِ اسْتَجَارَ بِاللّهِ ثََثَ مَرَّاتٍ مِنَ النَّارِ قَالَتِ النَّارُ: اَللَّهُمَّ أجِرْهُ مِنَ النَّارِ[. أخرجه الترمذى والنسائى.



3. (1872)- Yine Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim cenneti üç kere isterse, cennet: "Allah´ım onu cennete koy" der. Kim Allah´tan üç sefer ateşe karşı koruma taleb ederse, cehennem: "Allah´ım onu ateşten koru" der." [Tirmizî, Cennet 27, (2575); Nesâî, İsti´âze 56, (8, 279); İbnu Mâce, Zühd 39, (4340).][199]



ـ4ـ وعن عليّ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ ]أنَّ مُكاتَباً جَاءَهُ فَقَالَ: إنِّى عَجَزْتُ عَنْ كِتَابَتِى فَأعِنِّى، فَقَالَ: أَ اُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ عَلّمَنِيهِنَّ رَسولُ اللّهِ # لَوْ كَانَ عَلَيْكَ مِثْلُ جَبَلِ صِيْرٍ دَيْناً أدَّاهُ اللّهُ تَعَالى عَنْكَ. قالَ قُلِ اللَّهُمَّ اكْفِنِى بِحََلِكَ عَنْ حَرَامِكَ وَأغْنِنِى بِفَضْلِكَ عَمَّنْ سِوَاكَ[. أخرجه الترمذي والنسائى.»صير« بصاد مهملة مكسورة، ثم مثناة من تحت ساكنة ثم راء: جبل لطيئ، وجبل على الساحل أيضاً بين عمان وسيراف، فأما جبل صبير: بباء موحدة بين الصاد، والمثناة، فإنما جاء في حديث معاذ .



4. (1873)- Hz. Ali (radıyallâhu anh)´nin anlattığına göre, "Bir mükâteb ona gelerek: "Kitâbet borcumu ödemekten âciz kaldım, bana yardım et" dedi. Ona şu cevabı verdi: "Sana, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bana öğretmiş bulunduğu bir duayı öğreteyim. (Onu okuduğun takdirde) Sıyr dağı kadar borcun da olsa, Allah onu sana bedel öder. Şöyle diyeceksin: "Allah´ım, yeterince helalinden vererek beni haramından koru. Lütfunla ver, başkasına muhtaç etme." [Tirmizî, Daavât 121, (3558).][200]



AÇIKLAMA:



1- Mükâteb: Para ödeyerek hürriyetine kavuşmak üzere efendisi ile antlaşma yapan köleye denir. Mesela her ay beş dinar ödeyerek 24 ay sonra kölelikten kurtulmak isteyen köle, hususî çalışma yaparak para kazanır, bu borcu ödedi mi artık hür olur. İşte bu antlaşmaya mükâtebe veya kitâbet denir. Bir bakıma "yazışmak" demektir. Yani, bir nevi köle, fiatını, efendisine ödemeyi kendine yazmış olmakta, efendi de köleyi âzad etmeyi kendi üzerine yazmış olmaktadır. Bu yazışmada köleye mükâteb denir.

Sadedinde olduğumuz rivâyet de, böyle bir antlaşmanın ödeme şartını yerine getirmede zorlanan bir kölenin Hz. Ali (radıyallâhu anh)´ye müracaat ederek yardım istediğini görmekteyiz.

2-Sıyr dağı, Tay kabilesi yurdunda bir dağın adıdır. Ayrıca Umman ve Sîraf arasında sâhilde yer alan bir dağ da aynı ismi taşımaktadır. Sadedinde olduğumuz hadiste zikri geçen dağın adı bir nüshada صَبِير (Sabîr) şeklinde gelmiştir, bu Yemen´de bulunan bir dağın adıdır. Bazı nüshalarda ثَبِير (Sebîr) imlâsı yer alır. Bu da bir çok dağın adıdır. Mekke´deki en büyük dağın adı da Sebîr´dir.[201]



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

02 Nisan 2010, 12:09:37
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #33 : 02 Nisan 2010, 12:09:37 »

ÜÇÜNCÜ BÂB

DUA YERİNE GEÇEN ZİKİRLER



(Bu bâbta üç fasıl vardır)



*BİRİNCİ FASIL

İSTİÂZE

*

İKİNCİ FASIL

İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL

TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE

*

ÜÇÜNCÜ FASIL

HZ. PEYGAMBERE SALAVÂT



BİRİNCİ FASIL

İSTİAZE


ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كانَ النَّبىُّ # يَقُولُ: اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِكَ مِنَ العَجْزِ، وَالْكَسَلِ، وَالْجُبْنِ، وَالْهَرَمِ، وَالْبُخْلِ، وَأعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ القَبْرِ، وَأعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ المَحْيَا وَالمَمَاتِ[. أخرجه الخمسة .



1.(1874)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle istiâze ederlerdi: "Allah´ım! Aczden, tembellikten, korkaklıktan, düşkünlük derecesine varan ihtiyarlıktan, cimrilikten sana sığınırım. Keza, kabir azabından sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım." [Buhâri, Da´avât 38, 40, 42, Cihâd 25; Müslim, Zikr 52, (2706); Tirmizî, Da´avât 71, (3480, 3481); Ebû Dâvud, Salât 367, (1540, 1541); Hurûf 1, (3972); Nesâî, İstiâze 6, (8, 257, 258).][202]



AÇIKLAMA:



İstiâze: Sığınma, korunma taleb etmek mânasına gelir. Her çeşit şerlerden, kötülüklerden, günahlardan, Allah´ın yasaklarından cehennemden vs. Allah´a sığınmak O´nun korumasını taleb etmek İslâm´da ubûdiyetin en mühim, en parlak şubelerinden biridir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bu hadîste Allah´a sığındığı kötü haller şunlardır:

* Acz: Kudretsizliktir. Yani kişinin, ihtiyaçlarını te´minde düşmanlarını defetmeden muhtaç olduğu güç ve kuvvetten mahrum olmasıdır. Aslında bütün insanlar acz-i mutlak içindedir. Bunun idraki insanı gerçek kulluğa yani sonsuz olan ihtiyaçlarını Allah´tan istemeye, hadsiz olan düşmanlarına karşı Allah´a dayanmaya sevkeder. Bu ise, hakikî ve gerçek kulluktur. Bir kısım maddî güç ve imkânlar, kişiyi gaflete sevkederek, aczini anlamasına engel olur, bu kişiyi istiğnaya, o da tuğyana ve azgınlığa sevkeder. Âyet-i kerîme´de, "İnsanoğlu kendini müstağni görünce tuğyan edip azar" buyurulmuştur (Alak 6-7). Şu halde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın istiâze ettiği acz, bu değildir. Yaşamak için zarûrî olan aslî ihtiyaçları iyi niyetine rağmen te´min edemeyecek, kendi ihtiyaçlarını kendi başına göremeyecek duruma düşmesidir.

* Tembellik acze benzeyen bir durumdur, ama ciddi bir fark vardır. Acz, ferden yapılması gerekli olan şeyleri yapmaya kudretin olmamasıdır. Tembellik ise, güç ve kuvvetin olmasına rağmen ameli terketmektir. Demek ki, işin yapılmaması her seferinde güçsüzlükten ileri gelmemekte, güç ve kuvvete rağmen terkedilebilmektedir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tembellikten de Allah´a sığınarak, bu ruh hâline karşı mü´minlerin dikkatini çekmiş olmaktadır.

* Korkaklık ve cimrilik de acz ve tembellik gibi birbirine benzeyen iki haldir. Zîra ikisi de faydalanmama halini ifâde eder. korkaklık, bedenî kabiliyetlerden istifâde etmemek, cimrilik de maldan istifâde etmemektir.

* Düşkünlük veya aşırı ihtiyarlık, az önce temas ettiğimiz aczin yaşa bağlı olarak ârız olmasıdır. Hadislerde herem veya erzel-i ömr diye geçer. İnsan hayatında arzettiği ciddiyet sebebiyle olacak ki bu yaş safhasına Kur´an-ı Kerim de bir kaç kere yer verir: "Sizi Allah yarattı. Sizi yine O öldürecek. İçinizden kimi bildikten sonra (çocuk gibi) bir şey bilmesin diye en aşağı ömre kadar geri götürülür..." (Nahl 70, Hacc 5). Düşkünlük hâlinin bâriz vasıflarından biri, "bildikten sonra bilmemek" olarak ifâde buyurulmuştur. Bundan, yaşlılıktaki unutkanlık kinâyedir. Beyzâvî´ye göre, bu safhadaki yaşlılık, dermansızlık ve akıl noksanlığı sebebiyle kişiyi bir çocuğa çevirir. Seleften gelen bazı rivâyetler, Kur´an okumaya devam edenin bu hâle giriftar olmayacağını belirtir. Bu pek tabiî bir netice olmalıdır, zîra "işleyen demir ışıldar" fehvasınca, Kur´an okumak zihnî melekelerin zinde kalmasını sağlayacak, hâfıza gücünü canlı tutacaktıır. Dilimizde ibadet dirisi tâbiri, dindar yaşlılar için söylenmiştir. İbadetini devam ettiren insanlar bedenen dinç kaldığı gibi, Kur´an-ı Kerim´i okuyanlar da zihnen dinç kalacaklar demektir.

* Kabir azabının varlığı pek çok nassla sâbit olan bir gerçektir. Dünya hayatı ile kıyametin kopmasına kadar geçen zaman içinde berzah denen ara bir devre vardır, buna kabir hayatı da denebilir. Hayat kelimesini dünya şartlarındaki yaşayışımız için kullanınca kabir hayatı tâbiri ilk nazarda garip gelir ise de, dinimizin vaz´ettiği nasslar açısından kabir hayatı´ndan bahsetmek bir zarûret olur. Oradaki şartlara göre bir başka safha mevcuttur. Şurası muhakkak ki, orada, dünyada yapılanlar dışında yeni bir ibtila (imtihan), yeni bir amel, yeni bir iktisab yoktur. Ama dünyadaki yaptıklarına bağlı olarak iyilik ve kötülükte artmalar vardır. Kişi sadaka-i câriye sâhibi ise mânevî artışa mazhar olacaktır. Ölümünden sonra da insanlara kötülükte örnek olan, saptırmaya devam eden bir çığır açanlar da, sebep oldukları için o kötülükten nasiplerini alarak, mânevî düşüşlerini artıracaklardır. Nitekim Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), ne zaman haksız yere bir kan dökülse, bundan bir hissenin ilk kan dökme çığırını açmış olması sebebiyle Hz. Âdem (aleyhisselâm)´in oğlu Kâbil´e gideceğini haber vermektedir.

Resûlullah, ayrıca kabirdeki hesaptan bahsetmiş; verilen hesaba göre kabrin iyi amel sahipleri için cennet bahçelerinden bir bahçe, veya kötü amel sahipleri için de cehennem çukurlarından bir çukur olacağını bildirmiş, bu çeşitten bir kısım açıklamalarla kabir hayatını kısmen aydınlatmıştır[203]. Şu halde sadedinde olduğumuz hadîs kabir azabından istiâze sûretiyle, mü´minlerin dikkatini kabir hakikatine çekmekte, onları kabir azabından kurtuluş çarelerini aramaya teşvik etmektedir.Bir kere daha hatırlatalım ki, duanın bir fonksiyonu da kişiyi, yapacağı işler husûsunda şuurlandırmak, programe etmek ve dua sûretiyle tesbit edilmiş, belirlenmiş olan hedefin, gâyenin gerçekleşmesi için dâîyi tedbire, amele sevketmektir.

* Hayat ve memat (ölüm) fitnesine gelince: Bunlar hadiste mahyâ ve memat diye zikredilir. Mahyâ, hayat zamanı demektir. Memat da can verme (nez´) ânından sonraki ölüm zamanı demektir.

Şu halde, hayat fitnesi ile, sağ olduğu müddetçe karşılaşılan imtihanlar kastedilmektedir. Cehaletler, nefsânî arzular, zulümler, günahlar vs. Ölüm fitnesi ile bazı âlimler, ölümden önceki fitneyi anlamışlardır, yani daha hayatta iken nez´ (can çekişme) hâlinde iken karşılanan fitne, ölüme izâfe edilmesi, ölüme yakınlığı sebebiyledir. Bu görüşü destekleyen husus kabir fitnesinden ayrıca bahsedilmiş olmasıdır.

* Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ismetine, geçmiş ve gelecek günahlarının affedilmiş olmasına rağmen bu istiâzelere çokça yer vermesi, ümmetine örnek olmak içindir ve Allah´a kullukta eksiklik bırakmamak içindir. Kul olmak haysiyetiyle herkes ibadetle mükelleftir. İbadet, istiğfar, dua, namaz vs. bütün çeşitleriyle bir kulluk vazifesidir; günahkârlara mahsus bir vazife değildir.[204]



ـ2ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ النَّبىُّ # يَقُولُ: اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِكَ مِنَ الجُذَامِ وَالْبَرَصِ وَالجُنُونِ، وَمِنْ سَيِّئِ ا‘سْقَامِ[. أخرجه أبو داود والنسائى .



2. (1875)- Yine Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu duayı okurlardı: "Allah´ım! Cüzzâmdan, barastan (alaten), delilikten ve hastalıkların kötüsünden sana sığınırım." [Ebû Dâvud, Salât 367, (1554); Nesâî, İstiâze 36, (8, 271).][205]




[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

02 Nisan 2010, 12:10:39
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #34 : 02 Nisan 2010, 12:10:39 »


AÇIKLAMA:



1- Hadis birbirinden ayrı gibi görünen dört meseleye temas etmektedir:

* Huşû, saygıya götüren korkudur. Kalbin huşû duyması, Allah´tan korkup saygıyla dolmasıdır. Şârihler, zikrullahla sükûnet ve itminana ermesi olarak açıklarlar. Şu halde huşû duymayan kalp, Allah´ı zikretmekten zevk almayan, itminan bulamayan kalptir.

* Dinlenmeyen dua, kabûl görmeyen, icâbete mazhar olmayan duadır. Bu ise Allah´ın rahmet nazarını kestiği kimselere mahsus bir durumdur, el-iyâzu billah.* Doymayan nefis: Allah´ın kendisine verdikleriyle yetinmeyen, nasibine düşen rızka kanaat etmeyen, mal toplamaktan usanmayan, hırsına zebûn olmuş kimse demektir. Çok yemekle doymayan da denmiştir. İbnu Melek mevkî ve makama doymayanı da buraya dâhil etmiştir. Kısacas nefsin maddî ve dünyevî hevesâtının peşinde koşan, durak bilmeyen nefisler bu gruba girer.

* Faydası olmayan ilim: Amel edilmeyen, halka öğretilmeyen, ahlâkın, ef´âlin, konuşmanın güzelleşmesinde işe yaramayan bilgilerdir. İhtiyaç duyulmayan veya öğrenilmesi için şer´î izin vârid olmayan ilimler de buraya girer. Gerek dünyanın ve gerek âhiretin kazanılmasında ilme büyük yer veren, ilk emri "oku" olan dinimizin "faydasız ilim" diye bir mefhum getirmesi ve bu nefhuma giren ilimleri yasak etmesi, üzerinde durulması gereken bir husustur.

Şunu hemen belirtmek isteriz: Ne faydasız ilmi kınayan hadisler, ne de bunları şerheden âlimler herhangi bir ilmin ismini zikrederek örnek göstermezler. Demek ki bu, izâfi bir durumdur. Yâni, dinimiz açısından hiçbir ilim "faydasız" değildir. Ancak zemine, zamana ve ferdlere göre baz ilimler faydasız olabilir. Kişi ferasetiyle bunu tâyin edecektir. Âyet-i kerime´de: "Senin için, hakkında bir bilgi hâsıl olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz, kalb bunların her biri bundan mes´uldür" (İsrâ 36) buyurulmuştur. Kişi dünyevî ve uhrevî meselelerine veya meslekî ihtisasına girmeyen şeylerle meşgul olurken, ilmini yaparken faydalık, gereklilik süzgecinden geçirmekle mükelleftir. Dünyevî ve uhrevî sorumluluklarına giren mevzûlarda eksiklikleri varken ihtisasına giren sahâlarda öğrenmesi gereken bilgiler varken, lüks bilgiler, afakî mâlumât ve meşguliyetler bu lüzumsuz sınıfa girebilir.

Kendi tarih ve coğrafyamızın câhili iken diğer millet ve coğrafyalarda teferruat bilgiler, hayata hazırlanma safhasında (büluğdan önceki devrede) din bilgisi, meslek bilgisi gibi zarûrî bilgiler varken bunları bırakıp genel kültür diye öğretilen, öğrenilen âfakî ve lüks bilgiler hep bu "faydasız ilim" sınıfına girer.

2-Hadisle ilgili olarak şârih Tîbî´nin yaptğı açıklama bu dört şeyi belli esaslar çerçevesinde birleştirmektedir. Der ki: "Bu dört arkadaşa yakından bakacak olursak, herbirinin, belli bir gâye için mevcut olduğunu görürüz. Yâni o şey bu gâye için vardır, varlığı, ona dayanmaktadır. Sözgelimi, ilimlerin tahsili, onlardan istifâde içindir. Eğer bu ilimden istifâde edilmezse bu bir ihtiyaç olmaz, bilakis vebal olur ve dolayısiyle ondan istiâze gerekir.

Kalbe gelince, o yaratıcısından korkup O´na karşı saygı duymak için yaratılmıştır. Göğüs bu haşyete açılmalı, içerisine haşyet nuru girmelidir. Kalb böyle değilse katılaşmış demektir. Katı kalpten Allah´a sığınmak gerekir. Zîra âyet-i kerime: "...Kalpleri Allah´ın zikrinden (başıboş ve) kaskatı kalmış olanların vay hâline! Onlar apaçık bir sapıklık içindedirler" (Zümer 22) buyurulmaktadır.

Nefse gelince, aldanma evi olan dünyadan uzaklaşıp, ebediyet evi âhirete meylettiği ölçüde îtibar edilir. Eğer nefis dünyaya düşkün ve maddiyata karşı doymak bilmez bir hırs içinde ise kişinin en büyük düşmanı demektir. Onun istiâze etmesi gereken yegâne şey artık nefsidir.

Duanın icâbet görmemesine gelince, bu hal, dua eden kimsenin ilim ve amelinden istifâde etmediğini, kalbinin Allah´a karşı haşyet duymadığını ve dahi doymak bilmez, harîs bir nefse sahip olduğunu gösterir."[208]



ـ4ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ ]أنّ رسُولَ اللّهِ # قالَ: تَعَوَّذُوا بِاللّهِ مِنْ جَهْدِ البََءِ، وَدَرْكِ الشَّقَاءِ، وَسُوءِ القَضَاءِ، وَشَماتَةِ ا‘عْدَاءِ[. أخرجه الشيخان والنسائى .



4. (1877)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Belanın ezmesinden, helâkın gelmesinden, kötü kazadan, düşmanların şamatasından Allah´a istiâze edin." [Buhârî, Kader 13, Da´avât 28; Müslim, Zikr 53, (2707); Nesâî, İstiâze 34, (8, 269, 270).][209]

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 ... 4 5 6 [7] 8 9 10   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes