> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Kuşeyri Risalesi > Tasavvufi Istılahlar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tasavvufi Istılahlar  (Okunma Sayısı 1784 defa)
13 Ocak 2010, 10:32:24
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 13 Ocak 2010, 10:32:24 »



TASAVVUFİ ISTILAHLAR

Aşikârdır ki, çeşitli sınıflara ve ilimlere mensup âlimlerden her bir zümrenin aralarında kullandıkları bir takım ıstılahları mevcuttur. Her zümre kendisine has bu nevi ıstılahlarla diğerlerinden ayrılır. Belli bir ilme mensup âlimler kendilerine mahsus bir takım maksat ve mânaları muhatablarının anlayışına yaklaştırarak veya muayyen ıstılahlar söylendiği zaman belli bir sanata veya ilme mensup olanların o sanat ve ilme has mânaları anlıyabilmelerini kolaylaştırmak maksadıyle belli ıstılahlar üzerinde anlaşmışlardır. Bunun gibi sûfiler zümresi de aralarında bir takım tâbir ve terimler kullanmaktadır. Maksat, kendilerine has (ruhî ve sırrî) mânaları birbirine anlatmak ve açıklamak, kendi yollarına yabancı olanlardan bu mânaları gizlemek ve saklı tutmaktır. Sûfiler, ehli olmayanlar arasında yayılmasından kıskançlık duydukları sırları yabancılardan saklı tutmak için, kendilerinden olmayanlara mânası müphem ve anlaşılmaz görünen ıstılahlar kullanmayı özellikle tercih etmişlerdir. Çünkü sûfilerin sahip oldukları hakikat ve marifetler gayret ve emek sarfedİlerek zoraki" bir şekilde toplanmış veya akıl yoluyla elde edilmiş değildir. Tersine bu hakikatlar sûfîler zümresinin kalplerine Allah Taâlâ tarafından tevdi edilmiş bir takım (özel) mânalardır.

Hakk Taâlâ sûfiler taifesinin sırlarını ve ruhlarını bu (gibi hususi mânaların hakikatini kabul etmek için saf ve hâlis hâle getirmiştir.

Biz burada sûfîlerin yolunu tutan ve onların dini geleneklerine uyan kimselerden olup da bu mânalara vâkıf olmak isteyenlerin anlama ve kavramalarını kolaylaştırmak için bu nevi tasavvufi ıstılahları açıklamak istiyoruz.

VAKT VE MAKAM

Husulü muhakkak olan hadise tasavvur edilen hadise için vakittir. Meselâ, «Aybaşında sana geleceğim,» denir. Gelme olayı tasavvurdur. Aybaşı ise vukuu muhakkak olan bir hadisedir. Bu duruma göre aybaşı gelme fiilinin vaktidir.

Üstad Ebu Ali DekkakTan şöyle söylediğini işitmiştim: «Vakit, içinde bulunduğun hâldir (1).Eğer sen dünyada isen (yani zihnin ve kalbin dünyevi düşüncelerle dolu ise) vaktin dünyadır, eğer âhirette isen vaktin âhirettir. Eğer neşeli isen vaktin neşedir, hüzünlü isen vaktin hüzündür.» Ebu Ali bu sözü ile vakit, insan üzerinde gâlib olan hâldir, demek istiyor.

Sûfîler bazan vakit sözü ile insanın içinde bulunduğu zaman parçasını kastederler. Bunun için bazı sûfîler, vakit iki zaman arasındaki şeydir. Yani geçmiş zamanla gelecek zaman arasındaki şeydir, demişlerdir.
Sûfîler, Sûfî ibnü´l-vâktdır (Sûfi vaktin oğlu, vakit uşağıdır) derler. Bununla, sûfi her vakit içinde o vakitte işlenmesi en hayırlı olan şeyle derhal meşgul olur, o vakit içinde kendisinden istenen görevi yerine getirir, mânasını kastederler.

Derler ki: Dervişin derdi ve düşüncesi geçmiş veya gelecek zamanı değildir. Onun derdi içinde bulunduğu vakit (hâl) dir. Bunun için, geçmiş zamana âit olup da elden çıkan şeylerle meşgul olmak, ikinci bir vakti de elden çıkarıp zayi etmektir, denilmiştir.

Sûfîler, kulun irâdesinin tesiri olmadan doğrudan doğruya Hakk´dan kendilerine gelen ve onları idare eden tasavvufi hâllere de vakt ismini verirler ve «Falan, vaktin hükmü iledir» derler. Bununla, kulun irâdesinin tesiri olmadan kendisini gaybden zuhur eden şeye (ve ilâhî tasarrufa) teslim etmesini, kastederler. Yalnız bu durum Allah Taâlâ´nın kulları üzerinde şeriatın hakkı ile ilgili olarak bir emri veya icabı bulunmadığı zaman bahis konusu olur. (Yani vaktin hükmüne teslim olma ve ona boyun eğerek, irâdeyi devreden çıkarma halidir.
Vakt bahsini karşılaştır: Keşfu´l-mahcub s. 480.

1. Halin (çokluk şekli ahvâl) iki mânası vardır:

a) Mazi ile müstakbel arasındaki zaman parçası, şimdiki zaman
b) Hüzün, neşe, v.s. gibi psikolojik hâller, durumlar. Bunun gibi, vaktin de iki mânası vardır. Hâl ve vakit fert tarafından yaşanan duygular demektir.

Büyüklerin tercih ettiKleri sözlerden biri de «Vakit kılıçtır» cümlesidir. Yani kılıç kesici olduğu gibi, vakit de Hakk´ın kul üzerindeki takdiri ve hükmü hususunda tesirini derhal gösterir, kılıç gibi keser atar.

Derler ki: Sathına dokununca kılıcın pürüzsüz ve yumuşak, yüzüne dokununca keskin ve sert olduğu müşahede edilir. O halde kılıca yumuşaklık gösteren selâmete erer. Kılıçla sertleşen ve zıtlaşan ise derhal zararını görür. Bunun gibi vaktin hükmüne teslim olan kurtulur, ona karşı çıkan tepetakla yuvarlanır, aşağıya düşer.
Şu şiir bu makamda okunur:

«Vakit kılıç gibidir, eğer kılıca yavaş ve yumuşak dokunursan, o da sana yavaş ve yumuşak dokunur. Eğer sert dokunursan, kılıcın iki yüzü de sana sert dokunur ve keser».
Bir kimseye vakit yar olursa, o kimsenin vakti (iyi) bir vakittir. Vakit bir kimseyi sıkıştırıp zor durumda bırakırsa, onun hakkında vakit ilâhi bir gadap ve intikamdır.

Üstad Ebu Ali Dekkak´ın şunu söylediğini işitmiştim: «Vakit bir törpüdür, seni aşındırır, fakat yok etmez, yani vakit törpüsü seni yok etse, tamamen ortadan kaldırsa mahvolduğun an kurtulmuş olurdun, lâkin vakit törpüsü her an senden bir parça almakta ve seni tamamen yok etmemektedir.»
Sûfiler şu şiiri bu mânada okurlar:

«Her geçen günüm benden bir parça, alıp götürmekte, kalbin içine bir hasret bırakmakta, sonra da geçip gitmekte...» Şu şiir de bu mânada okunur:

«Derileri yana yana tükenen, fakat azapları bitmesin diye kendilerine yeniden deri verilen cehennemlikler gibiyim ben.» Şu şiir de bu makamda söylenir:

«ölen ve öldükten sonra rahata kavuşan kimse ölü sayılmaz, sadece sağ iken ölenler ölü sayılır.»
Zeki ve akıllı kimse vaktin hükmü altında olur. Eğer vakti sahv ise şeriatın icabını icra eder, eğer vakti mahv ve vecd ise üzerinde gâlib olan hakikatin hükmü olur.

Tasavvuf ıstılahlarında makam, kulun tekrar ede ede kazandığı ve vasıf hâline getirdiği âdâb ve ahlâktır. Bu edepler-, bir çeşit tasarrufla, bir nevi arayış ve isteyişle sıkıntılara göğüs gererek elde edilir. Şu halde bir kimsenin makamı, içinde bulunduğu (ve çalışarak ulaştığı) yerdir. Riyazetle meşgul olduğu şeydir. (Yani içinde bulunduğu yer ve riyazetine konu olan şey).

Makamın şartı, içinde bulunulan bir makamın bütün hükümleri gerçekleştirilmeden ondan sonraki makama göz dikmemek ve oraya yükselmemektir. Şöyle ki; kanaat makamını gerçekleştirmeyen bir kimse için tevekkül makamı sahih olmaz, tevekkül makamım elde edemiyen bir kimsenin teslim makamına yükselmesinde sıhhat olmaz. Bunun gibi tevbe makamını tam olarak gerçekleştirmeyenlerin inabe makamına geçmeleri, verâ´ makamını tahsil edemiyenlerin zühd makamı ile uğraşmaları sağlam bir usûl değildir.

Mükâm ikâmet yeri (makam, kıyam yeri) demektir. Nitekim müdhal idhal, muhrec ihraç mânasına gelir. Bir kimsenin bir makam kazanması ve oraya konması ancak Allah Taâlâ´nın o kimseyi o makamda ikâmet ettirdiğini o kimsenin görmesi suretiyle mümkün olur. Böylece o kimse işini sağlam temeller üzerine bina kılmış sayılır.

Üstad Ebu Ali Dekkak (r.a.)ın şunu söylediğini duymuştum: «Vâsiti Nişabur´a gelince Ebu Osman´ın müridlerine: Şeyhiniz size ne emrederdi? diye sordu. Onlar da: Taat ve ibadete sıkı bir şekilde sarılmakla beraber bu husustaki hata ve kusurlarınızı görünüz, diye emrederdi, şeklinde cevap vermişlerdi. Bunun üzerine Vâsitî: Şeyhiniz size halis Mecusiliği emretmiş, keşke: Amele sıkı bir şekilde sarılın, fakat bu ameli yaratanı ve tatbik ettireni (Allah´ı) görerek amellerden kaybolunuz, diye emretseydi, demişti.» (Yani amelleri ve amellerdeki kusurları değil de, sadece bu amellerin yaratıcısını düşününüz ve böylece amellerden gâib olunuz).

Vâsitî, müritleri kendini beğenmişlik ve gurur hâlinden korumak maksadı ile bu sözü söylemiştir, yoksa kusur mahalline meyil ettirmek, (amelin kusurlu olması mühim değil mânasını kasdetmek) veya herhangi bir edebin ihlâl edilmesini caiz görmek için bu sözleri söylememiştir

Makam bahsini karşılama Keşfu´l-mahcûb, s. 224, 484; Avârifu´l-maarif, IV, 281.

Hâl

Hâl tasavvuf ıstılahlarındandır. Sûfilere göre hâl, kulun kasdı, celb etme teşebbüsü, kazanma isteği olmadan kalbe gelen neşe-hü-zün, rahatlık-sıkıntı, şevk-dert, heybet-heyecan gibi mânalardır.
Şu halde hâller Allah vergisidir, makamlar ise çalışılarak kazanılır. Hâller Allah Taâlâ´nın cömertlik ve lutfundan gelir. Makamlar ise cehd ve gayret sarfetmekle hâsıl olur. Makam sahibi makamında temkin sahibidir. Hâl sahibi ise hâli içinde yükselme durumundadır (makamda istikrar vardır, hâl ise değişme vaziyetindedir).
Zunnûn Mısrî´ye, arif (billah) dan sorulunca: «Şimdi burada idi. Fakat (hali değişti ve yükselip) gitti,» diye cevap vermişti. (Veya kendinden geçti, Allah´ına gitti).

Şeyhlerden bazıları, hâller şimşek gibidir, (parlar ve derhal kaybolur) . Eğer devamlı olursa bu hâl değil, nefsin sözü (hâdis-i nefis) ve vesvesesidir, demişlerdir.

Sûfiler şöyle derler: Haller isimleri gibidirler, kalbe hulul ve nüfuz eder etmez derhal zail olur. (Hâl kelimesi lügatte değişme mânasına gelir). Sûfiler bu mânada şu şiiri okurlar:

«Hâl değişmeseydi hâl ismini almazdı. Değişen her şey zail olur. Nihayete ulaştığı zaman gölgeye bak, uzaması son haddine varınca kısalmaya başlamakta.»

Sûfîlerden bazıları hâllerin baki ve dâimi olduğuna işaret ederek demişlerdir ki: Hâller devamlı olmaz ve peşpeşe gelmezse hâl değil, levâih ve bevâdih adını alır. Levâih ve bevâdih sahibi henüz hâllere ulaşmış değildir. Ancak bu sıfat, devam ederse o zaman hâl ismini alır.

Ebu Osman Hirî bu mânada olmak üzere diyor ki: «Kırk seneden beridir Allah beni hiç bir hâlde ikâmet ettirmemiştir ki ben o hâlden hoşnut o...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tasavvufi Istılahlar
« Posted on: 16 Nisan 2024, 18:49:56 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tasavvufi Istılahlar rüya tabiri,Tasavvufi Istılahlar mekke canlı, Tasavvufi Istılahlar kabe canlı yayın, Tasavvufi Istılahlar Üç boyutlu kuran oku Tasavvufi Istılahlar kuran ı kerim, Tasavvufi Istılahlar peygamber kıssaları,Tasavvufi Istılahlar ilitam ders soruları, Tasavvufi Istılahlar önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes