> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Kuşeyri Risalesi > Müridlere Tavsiyeler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Müridlere Tavsiyeler  (Okunma Sayısı 1585 defa)
13 Ocak 2010, 17:33:41
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 13 Ocak 2010, 17:33:41 »



MÜRİDLERE TAVSİYELER

Üstad ve İmam Kuşeyrî der ki: Sûfîlerin seyr ve sülüklerine ait mevsuk menkıbelerden bir parça naklettik. Makamlar bahsinden de birkaç bab buna eklemiştik. Şimdi bu Risâle´yi Müritlere tavsiyeler bahsi ile bitirmek istiyoruz. Ümit ederiz ki, Allah Taâlâ tasavvufun gerekleri ile amel etmeye sûfileri güzel bir şekilde muvaffak kılar, bu hususları ifa etmekten bizi de mahrum etmez ve bu malumatı Hakk Sübhanehu ve Taâlâ aleyhimize hüccet kılmaz, (icabına göre ameli nasip eder).

Bu yolda ilk adımını atan müridin sıdk ve samimiyet üzere olması lazım gelir. Böylece sülukunu sağlam temeller üzerine bina etmesi mümkün olur. Çünkü şeyhler ve mürşitler, vuslattan mahrum olanlar, usule riayeti zayettikleri için mahrum olmuşlardır, demişlerdir. Üstad Ebu Ali´nin de böyle dediğini işitmiştim. Müridin başlangıçta kendisi ile Allah Taâlâ arasındaki itikadı düzeltmesi, zan ve şüphelerden temizleyip saf bir hale getirmesi, dalâlet ve bid´at-tan arındırması, burhan ve hüccete istinat ettirmesi vaciptir (1).

Bir müridin, bu yolun ehli olmayanlardan birinin mezhebine intisap etmesi çirkin bir şeydir. (Menfaat esası üzerine kurulan bir mezhebe ve tarikata intisap etmemesi icap eder). Bir sûfinin sûfiy-ye tarikatı dışındaki muhtelif mezheplerden birine intisap etmesi, tasavvuf yolunun ehli olanların mezhepleri hakkındaki cehaletinin neticesidir. Çünkü sûfîlerin ortaya koydukları meseleler hakkındaki delilleri, herkesin delilinden daha açıktır.

Müritlere tavsiyeler bahsini krş. Lama, s. 205; Keşfu´l-mahcûb, s. 432, 439; Avarifü´l-maarif, II, 13.

1. Müritlere tavsiye ve nasihat bahsinde, başlangıçtan beri sûfîler arasında yaygın olan adâb, usûl ve erkândan bahsedilmektedir. Şeyh - mürit, mürit - mürit, mürit - tarikat arasındaki münasebet ve nizam tahlil edilmektedir. Buna tarikat adabı, erkânı ve usûlü de denilir.

Bu taifenin şeyhleri keşfi açık olan kimselerdir. Halk için gayb olan şey onlar için ayan beyandır. Halk için gaye olan bilgiler, onlarda Hakk Taâlâ´dan ihsan olarak mevcuttur. Sûfîler vuslat ehli iken halk istidlal ehlidir.

Sûfîler şairin dediği gibidirler:
«Benim gecem senin yüzünün nuru ile aydınlıktır. Fakat gecenin karanlığı halka sirayet etmiş ve yayılmış bir haldedir. Halk zifiri karanlık içinde iken biz gündüzün aydınlığı içindeyiz».
İslâmın doğuşundan bu zamana kadar geçen asırlar içinde hiç bir asır yoktur ki, o asır içinde bu taifenin şeyhlerinden bir şeyh yaşamamış olsun. Bu şeyh tevhid bilgilerine sahiptir. Her asırda sûfiler taifesinin bir imamı mevcuttur. O asırda yaşayan zahir uleması bu şeyhe boyun eğer ve onunla teberrük ederlerdi. Şayet sûfîlerin bir meziyeti olmasaydı durum böyle olmaz, bunun tersi olurdu.

İşte örnekler... Ahmed b. Hanbel, Şafii (r.a.) ile birlikte oldukları bir sırada Şeybân Râî yanlarına geldi. İmam Ahmed, İmam Şafiî´ye: «İlminin eksikliği konusunda şu zatı uyaracağım, böylece belki ilim tahsil etmekle meşgul olur», dedi. Şâfii: «Hayır, bunu yapma», dedi. Fakat İmam Ahmed´i ikna edemedi. îmam Ahmed, Şey-bân´a: «Bir gün ve bir gece beş vakit namazından birini kılmayı unutan ve unuttuğu namazın hangisi olduğunu bilmeyen kimse üzerine farz olan nedir? Bu hususta görüşün nedir ey Şeybân», dedi. Şeybân: «Ey Ahmed, bu Allah Taâlâ´dan gafil olan bir kalptir, bu hususta farz olan bir daha Mevlâ´sından gafil olmaması için bu kalbi edeplendirmek ve terbiye etmektir». Bu cevabı alan Ahmed, baygın bir şekilde yere düştü. Kendine gelince İmam Şafii (r.a.) ona: «Ben sana bu zatı tahrik etme dememiş mi idim?» dedi. Şeybân Râî, sûfîlerin ümmilerinden idi. Ümmî sûfînin hâli bu olunca îmam olan bir sûfînin hâli ne olur, bir düşünün!

Hikâye edilir ki: Büyük fıkıh âlimlerinden bir fâkih Mansur camiinde Şibli´nin zikir halkasının yanında bir ders halkası kurmuştu. Bu fakihe Ebu İmrân derlerdi. Şibli konuşmaya başlayınca Ebu İmrân´ın talebelerinden biri, mahcûb etmek maksadı ile Şibli´ye hayız konusunda bir mesele sordu. Şiblî bu mesele hakkındaki ulemanın görüşlerini anlatarak konu ile ilgili ihtilâfları tam olarak nakledince, Ebu İmrân yerinden kalktı ve gitti, Şibli´yi öptü, tebrik etti ve: «Ey Şiblî, bu açıklamalarınızdan on mesele öğrendim.

Bu konuşma hakkında görüşün nedir? diye sorulunca: «tuneyun ne dediğini anlayamıyorum, ama konuşmada bâtıl bir sözde bulunmayan bir saldırış ve tesir etme özelliğinin mevcut olduğunu görüyorum», dedi.
Abdullah b. Said b.Küllâb´a: Sen herkesin kanaati hakkında fikir beyan ediyorsun. Şurada Cüneyd isminde biri var, bak ona bir itirazın olacak mı, olmayacak mı? denildi. İbn Küllâb Cüneyd´in ders meclisine geldi, Cüneyd´e tevhid konusunda soru sordu. O da gereken cevabı verdi. Fakat İbn Küllâb, verilen cevaplardan o kadar memnun oldu ki, hayrete düşmekten kendini alamadı ve: «Dediklerini bir daha tekrar et», demek zorunda kaldı. Lâkin Cüneyd bu sefer tevhidi başka bir üslûp ile ifade etti. İbn Küllâb bu defa: «Bu değişik bir şey oldu, belleyemedim, bir kere daha tekrar eder misin?» dedi. Fakat Cüneyd daha başka bir üslûpla tevhidi anlattı. Bunun üzerine İbn Küllâb: «Dediklerini bellemem mümkün değil, bunları yazdırır mısın?» dedi. Cüneyd: «Eğer bunları icra ve tatbik edeceksen yazdırayım», dedi. İbn Küllâb derhal ayağa kalktı, Cüneyd´in faziletini anlattı ve şanının yüceliğini ikrar ve itiraf eyledi.

Sûfiler taifesinin usûlü, esasların en sağlamı; şeyhleri, insanların en büyükleri; uleması da insanların en âlimleri olunca bunlara inanan bir müridin şu şekilde hareket etmesi icap eder:

Şayet mürit sûfilerin maksadına merhale, merhale ulaşmak istiyorsa ve sülük ehli ise; sûfîler, gayba ait mükâşefelerden onun kısmetine ne kadar hisse ayırırlarsa ona razı olur. (Mürit bu konuda sûfilere eşit olmayı düşünmez). Sûfîler taifesi haricinde olanlardan tufeyli olarak istifade etmeye kendini muhtaç bilmez (Tasavvufu sûfi olmayanlardan öğrenmeyi düşünmez). Eğer mürit ittiba yolunu tutan biri olup, hâlinde de müstakil değilse, taklit sahasında hakikat makamına doğru yükselmek istiyorsa, o zaman selefini taklit etmesi, bu taifenin yolundan yürümesi icap eder, zira bunlar o müride başkalarından evladırlar. (Mürit ya delilden anlayan veya bu yolda taklitle giden bir kimsedir, her iki halde de usûl erbabına vusul Hakk´a vuslat sayılır)

Mürit, Allah ile arasındaki akidesini sağlamlaştırdıktan sonra şeriatla ilgili ilimleri tahsil etmek ona vacip olur. Bu bilgileri araştırarak veya yetkili âlimlerden sorarak farzları edâ etmeye yetecek kadar öğrenir. Eğer zahir ulemasının fetvası muhtelif olursa mürit ihtiyata en uygun olan görüşe göre amel eder (ahz bi´l-ahvet), ihtilâftan kurtulmayı gaye edinir. Çünkü şeriattaki ruhsatlar zayıf olanlarla iş ve güç sahipleri içindir. Sûfilerin ise Hakk Taâlâ´nın hukukuna riayetten başka meşguliyetleri yoktur. Bunun için derviş, hakikat ve azimet derecesinden şeriatın ruhsatları ile amel etme derecesine düştü mü Allah ile olan akdini feshetmiş, Allah Taâlâ ile kendi arasındaki ahdi bozmuş olur.

Bir şeyhten edep (ve tasavvuf) öğrenmek mürit üzerine vaciptir. Üstadı olmayan mürit ebediyyen felah bulmaz. Bayezid Bistami´nin. «Üstadı bulunmayanın imamı şeytandır», demiş olması bundandır.

Üstad Ebu Ali Dakkak´ın şöyle dediğini işitmiştim: «Yetiştireni ve dikeni olmadan kendi kendine ve hudâî-nâbit olarak biten bir ağaç yaprak açar, fakat meyve vermez. Nefes nefese ve tedricî bir surette tarikatın âdabını öğretecek bir üstada sahip olmayan müridin durumu da böyledir. Bu durumda olan mürit hevâ ve hevesine tapar, başka bir kurtuluş yolu bulamaz».

Seyr ve sülük yolunu tutmak isteyen bir müride yukarıdaki hususları öğrenmek ilk önce vaciptir.
Bundan sonra mürit dünyevi alâka, rabıta ve meşguliyetlerini ortadan kaldırmak için çalışır. Çünkü ferağ-ı kalp denilen gönlün dünya arzu ve düşüncesinden hali olması tasavvuf yolunun temelidir.

Sülûkünün başlangıcında bulunan Husri´ye Şibli şöyle derdi: «Bana geldiğin bir cumadan, onu takip eden diğer bir cumaya kadar eğer Allah Taâlâ´dan başka bir şeyi kalbinden geçirirsen meclisimde hazır bulunman sana haram olur».

Mürit dünyevi alâka ve bağlardan kopmak istediği zaman ilk Önce mal alâkasından kopması icap eder. Çünkü müridi Hakk´tan saptıran şey budur. Şu tasavvuf yolunda dünya ile alâkası bulunan hiç bir mürit yoktur ki, bu alâka o müridi çıktığı şeye (nefsaniyyete ve dünya hırsına) tekrar sürüklememiş olsun. (Buna hubb-i mal ve tûl-i emel maddiyata tutkunluk, menfaatperestlik) denir.

Dünyadan çıkan ve onu terkeden mürit üzerine vacip olan, mevki (ve makam ihtirasından da çıkmaktır. Çünkü makam arzusunu ve hırsını düşünmek ve mülâhaza etmek yol kesen büyük bir engeldir. (Buna hubb-i câh, hubb-i riyaset denir).

Bir mürit için halkın ona itibar etmesiyle onu reddetmesi (makbul veya merdud olması) eşit olmadıkça o müritten hayır gelmez. Mürit için en zararlı olan şey, halkın kendisine değerli bir kişi gözüyle bakmaları ve onunla teberrük etmeyi mülâhaza etmeleridir. Çünkü halk bu hususta müflis sayılır. (Halk, teberrük edilecek değerli insanları tanıyacak ilme ve marifete sahip değildir, onun için halkın itibar etmesinin hiç bir değeri yoktur). Mürit henüz irâdesini ve müritliğini sıhhatli bir hâle getirmiş değildir. Onunla teberrük nasıl sahih olur? Bunun için makam arzu etmekten (hubb-ı câh)

Mal ve makam ihtirasını kalbinden çıkaran mürit üzerine vacip olan Allah Taâlâ ile arasındaki itikadı ve ahdi sıhhatli bir hâle getirmek ve ne işaret ederse etsin hiç bir hususta şeyhe muhalefet etmemektir. Zira müridin, sülûkun başlangıcında muhalefet ve itiraz durumuna girmesinin zararı büyüktür. Çünkü müridin başlangıç hâli, bundan sonra ömrünün tamamına şâmil olan hâllerin nasıl olacağının delilidir.

Kalben bile olsa şeyhine itiraz etmemek mürit için şarttır. Dünya ve âhirette kadr ü kıym...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Müridlere Tavsiyeler
« Posted on: 25 Nisan 2024, 23:16:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Müridlere Tavsiyeler rüya tabiri,Müridlere Tavsiyeler mekke canlı, Müridlere Tavsiyeler kabe canlı yayın, Müridlere Tavsiyeler Üç boyutlu kuran oku Müridlere Tavsiyeler kuran ı kerim, Müridlere Tavsiyeler peygamber kıssaları,Müridlere Tavsiyeler ilitam ders soruları, Müridlere Tavsiyeler önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes