> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Kuşeyri Risalesi > Müellifin Girişi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Müellifin Girişi  (Okunma Sayısı 1278 defa)
13 Ocak 2010, 09:35:48
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 13 Ocak 2010, 09:35:48 »



MÜELLİFİN GİRİŞİ

Melekûtunun büyüklüğü bakımından eşsiz, ceberûtunun güzelliği yönünden biricik, teklifindeki yücelik cihetinden aziz, her nevi ihtiyacı görmedeki (samediyyet) yüksekliği itibariyle mukaddes, zatı bakımından herhangi bir şeye benzemiyecek kadar ulu, sıfatları bakımından her nevi son ve kusurdan münezzeh, ulûhiyet makamının hakkı ve hususiyeti olan sıfatlara sahip ve yarattığı şeylerden hiç birine benzemediğini ifade eden delillere mâlik olan Allah´a hamd olsun (1).

O ne kadar aziz ve ne kadar mukaddes bir varlıktır ki, künhüne ve sınırına ulaşılmaz, en ince mânada bile çokluk (kesret) O´na yol bulamaz, hiç bir gaye ve hudut O´nu sınırlandıramaz, hiç bir kimse O´na yardımda bulunamaz, kendisine şefaatçi olacak ne bir çocuğa ne de bir ortağa sahip olmaz, hiç bir sayı ile ihata edilemez, (O sayıların toplamı değildir), hiç bir mekânda ikâmet etmez, hiç bir zaman O´nu çeviremez, hiç bir akıl O´nu idrâk etmeye kadir olamaz ve hiç bir muhayyile O´nu tasvir edemez. Hakkında, O nasıldır? veya O nerededir? denmekten veya sanatı vasıtasiyle zinet ve kemâl kazanmaktan-veya fiili ile kendisinden kusuru ve çirkinliği defetmekten pek çok yücedir. Çünkü  «O´nun misli gibi bir şey yoktur. O işiten ve görendir» (Şura, 42/11). Hiç bir canlı O´nu mağlüb edemez. Her şeyden haberdârdır, her şeye kadirdir. Kullarına yaptığı ihsana ve onları idare etmesine mukabil O´na hamd ederim. Vermediğine ve defettiğine karşılık da O´na şükrederim. O´na tevekkül eder, O´nunla kanaat ederim. Verdiğine de, vermediğine de razı olurum.

1. Melekût, maddî ve manevi alemlerin tümü, Allah hariç her şey, Ceberrût Allah´ın kahr, galebesi, üstün kudreti, istediğini zorla yaptırma gücü; samediyyet ve samed, her şey kendisine muhtaç, kendisi hiç bir şeye muhtaç olmayan.

Süzülmüş ve seçilmiş kuludur, mümtaz bir eminidir ve bütün mahlûklara gönderilmiş bir resulüdür. Allah; O´na, karanlıkları aydınlatan meşaleler olan ailesine, soyuna ve hidayet anahtarları olan ashabına pek çok salât ve selâm eylesin.

Bu eser, her zaman Allah Taâlâ´ya muhtaç olan Abdülkerim b. Hevâzin Kuşeyrî tarafından 437/1045 senesinde İslâm ülkesindeki sûfi zümreleri için yazılmış bir Risâle´dir.

Dostlar! Allah sizlerden razı olsun, biliniz ki Hakk Taâlâ şu sûfi-ler zümresini dostlarının seçkini, Nebi ve Resuller müstesna bütün kullarının en faziletlisi kıldı. Bunların kalplerini ilâhi söz cevherleri için kaynak kıldı. Ümmet içinde ilâhi nurların doğduğu mahal olma hususiyetini onlara bahşetti. Sıkışık durumlarda kalan halkın sığındıkları merci bunlardır. Bunlar bütün hâllerinde (nefsleri ile değil) Hakk ile beraber ve Hakk´ın irâdesi ile bulunurlar.

Allah onları beşeri ve nefsâni bulanıklıklardan tasfiye etmiş, ahadiyyete ait ilâhi hakikatlardan kendilerine gelen tecellilerle onları ulûhiyeti temaşa (müşahede) makamlarına yükseltmiş, ubudiyetin (kulluğun) âdabını ifa etmeye muvaffak kılmış ve ilâhi kanunların cereyan tarzının menşeini görmelerini sağlamıştır. Bu sebeple onlar da mükellef tutuldukları vazifeleri ifa etmeye koyulmuşlar ve Allah Teâlâ´dan kendilerine gelen Allah´ın yarattığı şeyler üzerindeki tasarrufu ve idare şekli karşısında kalbin huzur ve sükûn içinde bulunması meziyetini kendi vasıfları haline getirmişler ve bu hasletleri kendilerinde gerçekleştirmişlerdir. Sonra bu teslimiyet içinde amel ederek samimi bir ihtiyaç hali içinde ve boyunları bükük bir vaziyette Hakk Taâlâ Hazretleri´nin huzuruna dönmüşler, işledikleri ameller ve elde ettikleri saf hallerden hiç bahsetmemişlerdir. Zira Aziz ve Celil olan Allah Taâlâ´nın dilediğini yaptığına ve kullarından istediğini veliliğe seçtiğine kanaat getirmişler, hiç bir mahlûkun ona hükmedemiyeceğine ve hiç bir varlığın onun irâdesi üzerinde hak iddia edemiyeceğine, hak edilmeden, amel karşılığı olmadan verdiği sevabın doğrudan doğruya bir lütuf olduğuna, azabın ise adaletinin eserleri (izleri veya kitapları) kalmıştır. Şu şiir bu hali çok güzel anlatır.

«Çadırları onların çadırlarına benziyor, halbuki görüyorum ki çadırların içinde duran kabilenin kadınları, sevgilimin kabilesine ait çadırların kadınlarından başka!»

Şimdi sûfiler şekil ve kıyafet bakımından eski sûfilere benziyor ama, ruh ve muhteva bakımından başkalaşmışlardır.

Tasavvuf yolunda bir duraklama ve gevşeme baş göstermiştir. Daha doğrusu bu yol hakiki manasıyla yok olup gitmiştir. Kendileriyle hidâyete ulaşılan şeyhler vefat edip gitmiş, şeyhlerin gidişatına ve âdetlerine tâbi olan gençler azalmış, verâ´ kaybolmuş, verâ´ sergisi durulmuş, tamah kuvvetlenmiş, ihtirasın kökleri ve bağları güçlenmiştir. Şeriata hürmet hissi kalplerden zail olmuştur. Dine karşı kayıtsızlığı, menfaat temin etmenin en güvenilir vasıtası olarak kabul eden zamanın sofuları, haram ile helal arasında fark görmez olmuşlar, dine ve din büyüklerine karşı saygısız olmayı, din haline getirmişlerdir, îbadet etmeyi hafife almışlar, namaz kılmayı ve oruç tutmayı basit bir şey saymışlar, gaflet meydanında at koşturmuşlar, nefsâni arzulara kendilerini teslim etmişler, işlenmesi mahzurlu olan şeyleri hiç aldırmadan işlemişler; halktan, kadınlardan ve zâlim devlet adamlarından temin ettikleri şeylerden hiç çekinmeden faydalanmışlardır.

Sonra bu nevi kötü şeyler yapmaya da kanaat etmiyerek bir de en yüksek manevi hallere ve hakikatlara işaret etmişler, bu gibi şeylerden bahsederek kulluk boyunduruğundan kurtulup hürriyete kavuştuklarını, Allah´a vuslat hâli ve hakikati ile muttasıf olduklarını, daima Hakk ile kâim bulunduklarını, üzerlerinde kendi irâdelerinin değil de Allah´ın hükmünün câri olduğunu, nefsâniyetlerinin yok olup fena mertebesine ulaştıklarını, işledikleri haramlardan veya işlemedikleri farzlardan dolayı azarlanıp yerilemiyeceklerini, ahadiyyetin sırlarını keşfen bildiklerini, cismani varlıklarının çarpılma ve kapılma suretiyle kendilerinden tamamen alındığını, beşerî varlıklara ait hükümlerin kendilerinden sakıt olduğunu, güya nefislerinden fâni olduktan sonra samediyetin nurları ile baki kaldıklarını, konuştukları zaman kendilerinden kendi namlarına başkasının, (Hakkın nuru ile baktıklarını söyler olmuşlardır. Bu yanlış inançlar yaygın bir hal aldığı zamanda bir dert halini almış ve bu durum uzayıp gitmiştir. Ben tenkit ve red dilini bu kadar uzatmak istemezdim. Çünkü şu tasavvuf yolunun ehli olan sûfilerden kötü bir tarzda bahsedilmesini ve tasavvufun aleyhinde bulunanların bu sözleri sûfileri ayıplamanın caiz olduğuna delil saymalarından endişe ederdim. Zira bu memleketlerde tasavvuf yoluna muhalif olan. ve tarikatı reddedenlerin giriştikleri çetin mücadele bir dert ve belâ haline gelmiştir. Tasavvufta görülen bahis konusu rehavet ve kayıtsızlık sebeplerinin ortadan kalkmasını ümit ederek; «Allah Taâlâ, tasavvuf yolunun âdabına riayeti hiçe sayan, çok güzel dinî ve tasawufl âdetlerden sapan kimselere belki lütuf ve ihsanda bulunur da onları irşad eder,» derdim. Bir yandan zaman işlerimi güçleştirirken, diğer taraftan zamanımızda yaşayan kimseler, tercih ettikleri hareket tarzına aldanarak alışkanlıklarına devam etmektedirler. Bu sebeple gönül sahiplerinin (ehl-i dil) tasavvuf yolunun temellerinin sahte sofuların iddia ettikleri gibi, bu şekilde atıldığı ve sûfilerin selefi olan zevatın da bu tarzda hareket ettikleri kanaatına varmalarından endişelendim, bu fikre sahip olurlar, diye onlara acıdım.

Sûfi dostlarım, Allah sizleri lutfuna nail eylesin. Bu Risâle´yi işte bu sebeple sizler için yazmış bulunmaktayım. Bazı tasavvuf şeyhlerinin âdâb, ahlâk, muamele ve kalplerinde besledikleri inanç gibi hususları bu Risâle´de bahis konusu ettim. Sûfilerin işaret ettikleri vecd hâllerini seyr ve sülük esnasında baştan sona kadar yükseliş keyfiyetini de bu eserde anlattım. Gaye, bu tarikata girmek istiyenlere kuvvet vermek, ilk sûfilerin durumlarını izah etmek suretiyle tasavvuf yolunu tashih ettiğim hususunda lehimde şehadette bulunmanızı temin etmek, sahtekâr sofuların halleriyle ilgili şikâyetlerimi yazarak teselli bulmak ve kerem sahibi olan Allah´ın lutfuna. ve ihsanına nail olmaktır.

Anlatacağım hususlarda Allah Taâlâ Hazretlerinden yardım niyaz ediyor, bahsedeceğim meselelerde bana kâfi olmasını ve beni hatadan korumasını diliyor, bana af ve afiyet bahşetmesini temenni ediyorum. İhsanda bulunmaya lâyık ve dilediğini yapmaya kadir olan O´dur.

2. Kuşeyrî´nin zamanındaki sofular hakkındaki bu tenkitleri oldukça dikkate şayandır.

SÛFİLERİN AKÂİD VE TEVHİD MESELELERİ HAKKINDAKİ İNANÇLARININ AÇIKLANMASI

Sûfi dostlarım —Allah sizleri rahmetine nail eylesin— iyi biliniz ki; Bu taifenin şeyhleri, işlerinin ve tasavvufî telâkkilerinin temellerini tevhid konusunda çok sağlam esaslar üzerine bina kılmışlar, böylece akidelerini bid´atlardan korumuşlar, selefin ve sünnet ehlinin benimsediğine inandıkları, teşbih (3) ve tatilden (4) uzak, tevhid anlayışını kendi dinleri olarak kabul etmişler, kıdem sıfatına hâiz olan Allah´ın hakkını tanımışlar, yokluktan var olanın sıfatı olan (fakr, ihtiyaç, zül ve inkiyad gibi) şeyleri kendi vasıfları haline getirmeyi gerçekleştirmişlerdir. Bu hususu, tasavvuf yolunun efendisi (seyyidü´t-tâife) olan Cüneyd (r.a.) «Tevhîd, kıdemi hadesten (ezelî olanı fani ve yaratılmış olandan) ayırmak ve ferd haline getirmektir», sözü ile açıklamıştır.

Sûfîler, akidelerinin esaslarını açık deliller ve belli şâhidlerle muhkemleştirmişlerdir. Nitekim Ebu Muhammed Cerîrî (r.a) bu hususta şöyle demiştir: «Bir kimse tevhid ilmine (Allah´ın var ve bir olduğunu gösteren) şâhidlerden bir şâhid, delillerden bir delil ile vâkıf olmazsa aldanmak ve şaşırmak suretiyle ayağı ölüm uçurumuna kayar.» Ceriri demek istiyor ki; tevhidle ilgili deliller üzerinde dü-şünmeyip taklidi benimsiyenler kurtuluş yolundan saparak ölüm zincirine yakalanı...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Müellifin Girişi
« Posted on: 26 Nisan 2024, 13:05:45 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Müellifin Girişi rüya tabiri,Müellifin Girişi mekke canlı, Müellifin Girişi kabe canlı yayın, Müellifin Girişi Üç boyutlu kuran oku Müellifin Girişi kuran ı kerim, Müellifin Girişi peygamber kıssaları,Müellifin Girişi ilitam ders soruları, Müellifin Girişi önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes