๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 17 Şubat 2011, 12:58:54



Konu Başlığı: Zulüm
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 17 Şubat 2011, 12:58:54
Zulüm

 Kur'an'ın terminolojisinde en fazla kulanılan kav­ramlardan biri 'zulm' ve türevleridir. 'Nur'u anlatırken de belirttiğimiz gibi, önsüz ve sonsuz ve mutlak ve hakk tek varlık olarak Allah'ın bulunduğunu, bunun dışın­daki varlıkların 'hakikat'ını Allah'tan aldığını, dolayısıyla Allah'ın Nur ismine sahip olup, diğer varlıkların nurlarınınsa Allah'ın nuru'ndan olduğunu belirtmiştik. Şu halde, Allah mutlak varlık, yani mutlak var olan olarak Nur'dur, nur sahibidir. Varlığın zıddı olarak bir de 'yokluk' düşünülür ki - bu ancak zihinlerde ve dü­şüncededir- işte 'yokluk' 'karanlık'tır, 'nursuzluk, ışıksızlık'tır. Demek oluyor ki, (Var olma' 'nurlu' olmayı gerektirirken, yokluk da 'karanlığı' ifade etmektedir. Bu, adeta bir gölge alemi olan kâinatta da kendini gösterir. Ay kendinden 'ışıklı' olmadığı halde, Güneş' in ışığını aldığı zaman 'ışıklı' görünür; aynı şekilde, geceleyin renkler görülmez, yeryüzü Güneş'in gündüz doğrudan, geceleyin de Ay aracılığıyla ışığını almadı­ğında her yer karanlıktır ve göz görebilir, ne de görüle­cek bir nesne görülebilir. Diyebiliriz kî, varlık Nur ile­dir ve' Mutlak Varlık Mutlak Nur, karanlıksız Nur'dur, yokluksa karanlıktır, yani nurlu olmama durumudur. İşte, 'zulm' kavramının temel nosyonu 'yok olma' ve dolayısıyle 'karanlık' olma halidir. [265] Kur'an-ı Kerim'de 'zulm'ün temeli olarak 'karanlık' kullanılır ve 'karanlık' anlamındaki 'zulm'le, 'ışık/ışıklı' anlamında 'nur' birbirinin zıddı olarak zaman zaman karşılaştırı­lır;

“Ya da gökten boşanan, içinde zulüma.t (karanlık­lar), gök gürlemesi ve yıldırımlar bulunan bir yağmur(a tutulmuş) gibi.. (Bakara: 19).”

 “Hamd gökleri ve yeri yaratan, zulümatı ve nuru var kılan Allah içindir (En'am: 1).” 

“Düşen bir yaprak - ki mutlaka onu bilir - yerin zulümatı içine gömülen tane, yaş ve kuru hiç bir şey  yoktur  ki,  apaçık  bir  Kitap'ta  bulunmasın (En'am: 59).”

“Sizi annelerinizin karnında üç zulümat içinde yaratmadan yaratmaya geçirerek yaratmaktadır (Zümer: 6).”

“Zulümat'la nur bir olur mu? (Ra'd: 16)” Allah mutlak ve hakk varlık ve dolayısıyle nur ol­duğundan, O'ndan gelen şeyler de 'nur'dur; O'nun in­sanlar için çizdiği yol, koyduğu din nurdur. Bunun dı­şında, hakk'tan nasibi olmayan ve 'helak', yani yokluk ve yokluk anlamındaki hayaller peşinde koşanların yol­ları, icat ettikleri dinler 'zulmet'tir, yani karanlıktır. Allah'ın Dini nur şualarından oluşur, onlarla insan kendi yokluk ve hayal karanlıklarından varlık .ve ha­kikat aydınlıklarına çıkar; 'basiret' konusunda da söy­lediğimiz gibi, insandaki karanlıkları gideren bu şua­lar, güneş doğunca karanlıkların yok olup gözün gör­meğe başlaması gibi kalbin gözünü (basar) açar ve onu görür hale getirir. Karanlıklar, nura çekilmiş hayal ve vehim perdeleri gerisinde yaşayan insanlar her ne ka­dar baş gözleri açıksa da, Allah'tan gelen ışıkları ala­madıklarından sürekli bir karanlık ve körlüğün için­dedirler. İşte, kalbini Allah'ın Nur'una açan insanları öncelikle karanlıklardan ışığa çıkaran Allah'tır ve Al­lah'ın izniyle O'nun görevlendirmiş olduğu elçileridir.

“Körle gören, yahut karanlıklar( zulümat) la nur bir olur mu?(Ra'd: 16”)

“Allah mü'minlerin velisidir, onları zulümat'tan nur'a çıkarır; kâfirlerin velileri ise Tağut'tur, on­ları nur'dan zulümat'a çıkarır (Bakara: 257).”

“Ey Ehl-i Kitap! Muhakkak size kitaptan gizledi­ğiniz şeylerin çoğunu açıklayan ve çoğundan da ge­çen elçimiz geldi. Gerçekten size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi. Allah onunla rızasına uyanı selâm yolarına iletir ve onları izniyle zulümattan nura çıkarır ve onları dosdoğru bir yola iletir (Maide: 16).”

“Andolsun, biz Musa'yı 'kavmini zulümattan nura çıkar ve onlara Alah'ın günlerini hıatırlat' diye ayetlerimizle gönderdik (İbrahim: 5).”

“Ayetlerimizi yalanlayanlar zulümat içinde kalmış sağır ve dilsizdirler (En'am: 39).”

Münafıklar da zulümat içindedirler; yollarını şa­şırmış, kâh oraya kâh buraya yalpa vurur halde, arasıra parlayıp sönüveren ışığın aydınlığında yol bulma­ya çalışan kör, sağır ve dilsizdirler:

“Ateş yakmak isteyen biri gibidir onlar. Çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah nurlarını giderdi ve onları zulümat içinde görmez halde bıraktı. Sağır­dırlar, dilsizdirler, kördürler, artık dönmezler (Ba­kara: 17-18).”

Zulümat insanın kendisini Nur'dan hayal, vehim ve zan, yani yokluk perdeleriyle perdelemesi sonucu oluşur. Nur'un ulaşmadığı yer elbette karanlıktır. Ka­ranlıkta kalan insan neyi nasıl yapacağını ve neyi ne­reye koyacağını bilmez. Hem kör, hem sağır olarak el yordamıyla hareket eder; bazılarını çiğner, bazılarını iteler, bazılarını öldürür; kendine ait olmayan sahalara girer, yapılmaması gerekenleri yapar... Ve, bütün bu yaptıklarının zararı öncelikle kendisinedir. Başkalarına da dünya hayatında bir zarar veriyor görünse de, asıl zarar kendisinedir ve başkasına verdiği zararın karşılı­ğını da görecektir.

Arapça dil bilginleri, yukarda yaptığımız açıkla­malardan da ortaya çıkacağı gibi, 'zülm'ü 'bir şeyi ken­dine ait olan yerin dışına koyma; gerek eksiklik, gerek fazlalık, gerekse zaman ve yer bakımından saptırma' olarak tanımlamışlardır. Sözgelimi, 'zalemte's-sikae' 'sulamayı şaşırdın, vaktinde yapmadın', 'zalemte'l-arz' 'arza zulmettin', yani, 'kazılmaması gereken yeri kaz­dın' demektir. Bu şekilde, kazılmaması gerektiği halde kazılan yere "mazlume', buradan çıkan toprağa da ‘z-lîm' denilir. [266]

Demek ki, zulüm 'yerli yerine koymamak, yer za­man, nicelik ve nitelik olarak yanlışlık ve sapkınlıkta bulunmak, akıntısındaki hakkı saptırmak, az olsun çok olsun tecavüzde bulunmak' anlamlarına gelmektedir. Bu bakımdan, Adem (a)'ın Allah'ın yasağını dinleme­yip Şeytan'a uyarak ayağının kayıp da yasak ağaçtan yemesine Kur'an 'zulm' dediği gibi, İblis'in Alah'ın em­rine karşı gelip, karşı gelişinde bütün inadıyla diretme­sine de zulm denilir. İşte, en büyüğünden en küçüğüne kadar insanın gerek Allah'a, gerek başkalarına, gerekse kendine karşı her türlü yanlış, yersiz, zamansız, eksik ve fazla hareketi zulm kavramının içine girmektedir. Zulm'ün bazısı affedilebildiği gibi, bazısı da kesinlikle azabı, hem de ebedî azabı gerektirir, afsa tevbeye bağ­lıdır:

“Kim zulmettikten sonra tevbe eder ve halini dü­zeltirse, Allah da tevbesinı kabul eder(Maide; 39)”.

“Biz hiç bir rasûlü Allah'ın izniyle itaat edilmek­ten başka bir şeyle göndermedik. Eğer onlar nefis­lerine zulmettiklerinde sana gelseler, Allah'tan ba­ğışlanma düeseler ve Rasûl de onlar için bağışlan­ma dileseydi, muhakkak Allah'ı tevbeyi ne çok ka­bul eden ve ne çok merhametli bulurlardı” (Nisa: 64).

“Ve onlar bir fahişe işledikleri veya nefislerine zul­mettiklerinde hemen Allah'ı hatırlayıp günahları­nın bağışlanmasını dilerler. Günahları da Allah' tan başka kim bağışlayabilir? Ve onlar bile bile yaptıklarında ısrar etmezler” (A. İmran; 135).

“İnsanlardan Allah'tan başka denkler tutup, onla­rı Allah'ı sever gibi seven vardır. İman edenlerinse Allah'a sevgisi daha güçlüdür. Zulmedenler azabı gördüklerinde kuvvetin bütünüyle Allah'a ait ve Allah'ın azabı şiddetli olan olduğunu görselerdi” (Bakara: 165).

“Küfredenlerin kalplerine hakkında delil indirme­diği şeyi Allah'a ortak tanıdıklarından korku sala­cağız; varacakları yer Cehennem'dir onların. Za­limlerin varacakları yer ne kötüdür!” (A. İmran: 151).

“De: “bakmaz mısınız kendinize, Allah'ın azabı si­ze ansızın veya açıkça gelse, zalimler kavminden başkası mı helak olur? (En'am; 47).” Kur'an'da rasûllerin helak edilen kavimlerinin hep­si zalim kavimler olarak geçer:

“Nihayet emrimiz gelince Salih'i ve beraberindeki inanmış olanları katımızdan bir rahmetle hem de o günün zilletinden kurtardık.. Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı, yurtlarında çöküp kaldılar (Hud: 66-67).”

“Emrimiz gelince, Şuayb'ı ve beraberindeki inan­mış olanları katımızdan bir rahmetle kurtardık ve zulmedenleri o korkunç ses yakaladı da, yurtların­da çöküp kaldılar” (Hud: 94).

Verdiğimiz ayetlerden de anlaşılacağı gibi, zulm 'şirk'i de içine alan bir. kavramdır; çünkü İlâh, Rabb ve Melik olma Allah'ın hakkıdır ve insanın yalnızca Al­lah'ı rabb, ilâh ve melik olarak tanıması gerekir. Bu bi­rinci derecedeki hakkı sahibine vermeyen insan birinci derecede, yani en büyük zalimdir ve Şirk Kur'an'ın be­lirttiği gibi 'en büyük zulüm'dür:

“Allah'a şirk koşma, muhakkak şirk büyük bir zulmdür” (Lokman: 13).

Bu anlam bir başka şekilde, 'Allah'a yalan iftira­da bulunmak, indirmediğine indirdi, indirdiğine indir­medi demek, emrini ve yasağını ve Kitap'ta bildirdik­lerini gizleyip değiştirmek, ayetlerinden yüz çevirmek, mescidlerde Adı'nı anılmasını yasaklamak ve insanları bundan alıkoymak' olarak geçer:

“De: “Şahitlik olarak hangisi daha büyüktür?” De:

“Allah benimle aranızda şahittir ve bana sizi ve ulaştığı kişiyi kendisiyle uyarayım diye bu Kuran vahyolunuyor. Siz misiniz Allah'la beraber daha başka ilâhlar olduğuna şehadet edenler?” De: “Mu­hakkak O ancak tek bir ilâhtır ve ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım.” Kendilerine kitap ver­diklerimiz oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar; kendilerini ziyana sokanlar, işte onlar, inanmayan­lardır. Allah'a yalan iftira atan veya ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Muhakkak şu ki, zalimler iflah olmaz” (En'am: 19-21).

“İbrahim, İsmail, İshale, Yakup ve Torunlar'ın yahudi veya hristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? “Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Alah mı?” de. Yanındaki Allah'tan gelen şehadeti gizleyenden da­ha zalim kim olabilir?” (Bakara: 140).

“Allah'ın mescitlerini orada Adı'nı anılmaktan alı­koyan ve onların harap olmasına uğraşandan daha zalim kim olabilir?” (Bakara: 114).

 “Kendisine Rabbi'nin ayetleri hatırlatılan ve son­ra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabi­lir?” (Secde: 22).

Ayetlerden anlaşıldığı üzere, Şirk en büyük zulüm, müşrik de en büyük zalimdir. Bunun dışında, zulm kav­ramı günlük dilde daha çok insanlar arasındaki hak­sızlıkları ifade için kullanılmaktadır. Kavram, bu şek­liyle de Kur'an'da çok geçer. Sözgelimi, faizli muamele­ler zulümdür (Bakara: 279); yetimlerin mallarını hak­sız yere yemek zulümdür (Nisa: 10); yeryüzünde fesat çıkarıp refahla şımarmak zulümdür (Hud: 116); karşı­lıklı ilişkilerde Allah'ın çizdiği şuurların dışına taşmak zulümdür (Bakara: 229); haksız yere bir cana kıymak zulümdür (Maide: 29); insanlar arasında hüküm verme mevkiine geçildiğinde, bu mevki ister küçük ister bü­yük olsun, Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetme­mek zulümdür (Maide: 45)..

İmam-ı Ali “zulmün iki öğesi vardır, zalim ve maz­lum; zalim zulmettiği için, mazlum da zulme rıza gös­terdiği için zalimdir” der. Kur'an-ı Kerim'de de “Ne zulmedersiniz, ne de zulme uğrarsınız” buyurulmaktadır (Bakara: 279). Şu halde, zalimin zulmüne rıza gös­teren ve onu zulmünden alıkoymayan insanlar da zulmde ortaktırlar. Allah, sözün bağrılıp çağrılarak söylen­mesini hoş görmediği halde, zulme uğrayanın bunu açıkça ve her yerde söylemesine izin vermiştir. Bunun da ötesinde, mü'minleri överken, onların bir zulme uğ­radıklarında elele verip yardımlaşarak zalime karşı çık­tıklarını ve zulmü defettiklerini belirtir:

“Ancak iman edip salih ameler işleyenler, Allah'ı çok zikredenler ve zulme uğradıktan sonra yardımlaşanlar başka”(Şuara: 227).

“Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez, an­cak zulme uğrayan hariç (zulme uğrayan kimse feryat edip, zalimin kötülüğünü söyleyerek ona bed­dua edebilir) Nisa: 148).”

Burada şu noktayı belirtmemiz gerekiyor ki, özel­likle İslâm'ın tebliğinde ve insanlarla olan ferdî ilişki­lerde, kişinin kendisine yapılan ve yalnızca kendine do­kunan kötülüğün cezasını verebilecekken bağışlaması, af yolunu tutması, cahiller kendine dokunduklarında vakarını ve keremini bozmaması da övülmekte, böyle davranıldığında kötülük yapanın adeta sıcak bir arka­daş gibi oluvereceği belirtilmektedir (Şura: 40, 43, A'raf: 199, Furkan: 63, Ra'd: 22) (kötülüğü iyilikle savar­lar); Mü'minûn: 96 (kötülüğü en güzel olanla sav). İnsan gerek Allah'a şirk koşmak, gerekse O'nun hükümlerini yerine getirmemekle Allah'a hiç bir şekilde zarar veremez; başkalarına yapılan zulüm dahi gerek 'kısas' yoluyla, gerekse geçici otoritenin gözünden kaç­tığında dünyada ve/veya Ahiret'te Allah'ın cezalandır­ması yoluyla yine kendine döner. Bu bakımdan, insa­nın işlediği her türlü zulüm temelde kendinedir ve in­san böylece kendi kendine zulmetmektedir:

“İçlerinden sana kulak veren var: Akletmiyorsa sa­ğırlara sen mi duyuracaksın? İçlerinden sana ba­kan var. Görmüyorlarsa, körleri sen mi yola geti­receksin? Allah hiç bir şekilde insanlara zulmet­mez, fakat insanlar kendilerine zulmetmektedirler (Yunus: 42-44).”

Bu ayet zulmü çok net bir biçimde ortaya koymak­tadır, Allah'ın ve Rasûl'ün hayat veren çağrılarına ku­lak asmayan, kulakları varken onları duymayan, göz­leri varken görmeyen, akletmeyen, kör, sağır ve ölüler zulm, yani karanlık içindedirler; çevrelerinde ördükle­ri karanlıklarda ne yaptıklarını bilmeden gezinmekte ve başlarına ne geliyorsa bu karanlıklar yüzünden gel­mektedir. O halde, onlar kulaklarını tıkayıp, gözlerini kör etmekle kendi kendilerine zulmetmekte, kendi ka­ranlıklarını kendileri oluşturmaktadırlar,

“O zaman Musa kavmine dedi; “Ey kavmim! Bu­zağıyı ilâh edinmekle muhakkak siz kendinize zul­mettiniz, Barinize tevbe edin ve nefislerinizi öldü­rün..” {Bakara.: 54).

Ayetin de ortaya koyduğu gibi, Şirk koşmakla in­san kendini karanlığa atmaktadır. Bu karanlığı dağıt­manın yolu da Allah'a tevbe edip O'nun ayetlerine ku­lakları ve gözü açmak, zulme neden olan nefsin hayal ve zanlarını yok etmek, ya da insanları şirke ve zulme sürükleyen. en büyük zalimleri ortadan kaldırmaktır.

“Bu dünya hayatında harcadıklarının durumu tıp­kı dondurucu rüzgâr gibidir, kendilerine zulmeden bir kavmin ekinine vurdu da, onu felâk etti. Allah onlara zulmetmedi, fakat kendilerine zulmediyor­lardı” (A. İmran: 117).

Ayet, çok çarpıcı bir benzetmeyle Allah'a isyan eden ve başkalarına zulmeden insanların zulümlerinin nasıl geri kendilerine döndüğünü ortaya koyuyor. Ceza­sı en çabuk ve hattâ daha dünyadayken verilen suçlar­dan biri ve en önemlisi özellikle başkalarına yapılan zulmdür. Kur'an bu konuda her zalimi titretecek bir ifadeyle şöyle der:

“Zulmedenler nasıl bir devrimle devrileceklerini bi­leceklerdir” (Şuara: 227). [267]


[265] Müfredat, 315.

[266] a.y.; Hak Dini Kur'an Dili, I, 322.

[267] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 346-355.



Konu Başlığı: Ynt: Zulüm
Gönderen: Rüveyha üzerinde 03 Ağustos 2016, 14:58:03
Esselamu aleykum.İnsanoğlu başkasına zulm ettiğini sanır ama yanılır aslınsa kendine zulm eder..Rabbim zulm edenlerden eylemesin İnşaAllah...Zulüm altında olan kardeşlerimizin yâr ve yardımcısı olsun.Rabbim razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Zulüm
Gönderen: Sevgi. üzerinde 30 Aralık 2017, 05:28:43
Mevlam zulme uğrayan kardeşlerimizin yâr ve yardımcısı olsun inşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: Zulüm
Gönderen: Mehmed. üzerinde 23 Ocak 2019, 17:02:08
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri mazluma dost zalime düşman eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun