Konu Başlığı: Zihin Eğitimi İle İlgili Bazı Kavramlar Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 07 Şubat 2011, 16:10:15 1. ZİHİN EĞİTİMİ İLE İLGİLİ BAZI KAVRAMLAR 1- Zihin Zihin Arapça bir kelimedir. 'Anlamak, kavramak, düşünmek v.b." anlamlara gelir. [35] Türkçe Meydan Larousse se’da zihin kelimesi "Düşünce hayatını sağlayan ilke" olarak tanımlanmaktadır. [36] Günlük, dilde ise kelime şu anlamlarda kullanılmaktadır: "Hafıza." Örnek: "Ne kadar ses çıkarırlarsa, ders, o kadar zihinlerine yer eder, diye cevap verdi [37]; "Anlayış, kavrayış, akıl." Örnek: "Kelimelerin mânâsı zihnine girmiyor [38]. Zihin kelimesiyle yapılmış deyimler de vardır. Örnek: "Zihin açıklığı, düşünme gücü"; "zihin yormak, bir konuda fazlaca düşünmek"; "zihni açılmak, herhangi bir konuda anlayış ve kavrayışın artması"; "zihin karışması veya bulanması, düşünceler arasında bağlantının kesilmesi"; "zihni saplanmak, yanlış bir kanıyı sürekli düşünmek"; "zihni takılmak, çözümlenmesi gerekli bir şey üzerinde düşünmek"; "zihnini bozmak, sürekli olarak aynı şeyi düşünmek" gibi. Bu deyimleri daha da çoğaltmak mümkündür.[39] Zihin kelimesinin ingilizce karşılığı "mind" sözcüğüdür. "Mind" kelimesiyle yapılan deyimlerle "bir insanın fikrini değiştirdiğinden, görüşünü söylediğinden, aklını kaybettiğinden; bir şeyi hatırlatmaktan, bir şeyi yapmaya niyetlenmekten, kararlı olmaktan, mütereddit bir durumda bulunmaktan" söz edilir. Sağlam irâde, kalın kafa, geri zekâ, kıt akıl gibi deyimlerde de aynı kelime kullanılır. Keza, açık fikirli, alçak gönüllü, kötü düşünceli deyimlerini yaparken de "mind" kelimesinden yar arlanılır. [40] "Mind" kelimesinin başka mânâları da vardır. [41] "Mind" kelimesinin yukarda ve dipnotta işaret edilen mânâları her ne kadar farklı farklı görünse de "bilincinde olmak veya bir şeyin farkında olmak, dikkat etmek ya da kollamak, bir şey hakkında dikkat kesilmek" gibi ortak noktaları da vardır. Burada "ortak özellik olan bilinç, denebilir ki, zihin kavramında ana unsur olmaktadır." [42] "İşitmek, hatırlamak, tasarlamak, düşünmek, ummak" gibi olaylar, bilincinde olma şekillerine örnek teşkil edecek zihin olaylarıdır. [43] Ziya Dalât, "Zihin, birçok şeyleri içinde tutan geniş bir kelimedir. Nasıl "Şehir" kelimesi içinde, bir sürü ev, sokak, çeşme, bahçe vs. varsa, zihin kelimesinde de düşünme, anlama, belleme, hatırda tutma, dikkat etme, hayal kurma... vs. var" diyor. [44] "Zihnin (mind) üç temel kabiliyeti veya başka bir ifadeyle "yetisi" olduğu ileri sürülmüştür." Bunlardan birincisi vukuf (bilme), ikincisi teessür (duyma) ve üçüncüsü de irâde (isteme) [45] dir. Bu bölümleme her ne kadar yüzde yüzlük bir geçerlilik ifâde etmese bile genel hatlarıyla doğrudur. Konunun açıklanması bakımından böyle bir tasnife zaruret de vardır. Shaffer, "Zihinsel olayları, kesişen, çakışan, kimi yerde paralel giden, kimi yerde birbirinden uzaklaşan yolların oluşturduğu büyük bir ağ olarak düşünebiliriz. Böyle bir ağda, bir hatlar demeti oluşturacak şekilde bir araya gelen çok sayıda yolun bulunduğu bölgeler de olacaktır..." diyerek şöyle devam ediyor: "Buna göre biz, vukuf, teessür ve irâdeden oluşan kutsal üçlüyü çok büyük sayıda zihinsel olayların bir araya gelmesi olarak düşünebiliriz." [46] Yine Shaffer, vukuf bölgesinde, düşünce ve sanıyı, anlamayı, tahayyülü, dikkat kesilmeyi, ilgi duymayı, algıyı, hatırlamayı ve öteki bilme durumlarını; teessür bölgesinde, bedensel duyumları, hisleri, heyecanları, ruh durumlarını, mizaçları; irâde bölgesinde ise arzuları, dürtüleri, kararları, niyetleri, gayretleri, eylemleri, iddia ve yeltenmeleri saymaktadır. [47] Aynı yazar, "Zihnin özünün, sembolize etme, soyutlama ve dil kullanma kabiliyetinde yattığını göz önünde bulundurarak bilgi ve haber verme, hatırlama, yargılama, savunma, icâd etme, yeltenme, iddia ve taklid etme gibi tipik insanî etkinlikleri vurgulayan filozoflar da vardır" [48] diyor. Zihni bir değirmene benzeten Ziya Dalât şunları yazıyor: "Bir değirmenin buğdayı işlediği gibi bizim zihnimiz de dışarıdan gözümüzün gördükleri, kulağımızın işittikleri şöyler üzerinde işliyor, onları şekilden sekile sokuyor ve yepyeni tasarımlar yaratıyor." [49] Bu tasarımların somut (müşahhas) ve soyut (mücerred) olabileceğine işaret eden yazar, zihin olaylarına da temas ediyor. Ona göre görme, işitme, koklama, vb. duyumlar, çağrışım (bir tasarımın bağlı olduğu diğer bir tasarımı bilinç sahasına çıkarması), tasarım (duyumlarımızın aklımızda kalan izleri), genelleştirme (gül, sümbül ve menekşeden çiçeğe varmak gibi tek varlıklardan genel bir kavrama ulaşmak), husûsîleştirme (kuş kavramından serçeye inmek gibi genel kavramlardan tek tek fertlere inmek) önemli zihin olaylarıdır. [50] Ruh olaylarına Ortaçağ filozof ve ruhbilimcilerinin yaklaşımı ile bugünkü yaklaşım farklıdır. Ortaçağ filozofları ruh olaylarını 1- Zihin olayları, 2- Duygu olayları, 3- İrâde olayları olmak üzere üç bölümde inceliyor, bunları birbirinden tamamen ayrı, birbiriyle ilgisi olmayan yetenekler olarak kabul ediyorlardı. Bu görüşün yanlışlığı anlaşılmış ve reddedilmiştir. Bugünkü telakkiye göre ruh olayları bir bütündür. Her olayın bir diğeriyle yakın bağlantısı vardır .[51] Sevdiğimiz bir şeyin kafamızda hem bilgisi, hem sevgisi, hem arzusu vardır. Fakülte psikolojisi hayli tenkide uğramıştır. Henry E. Garrett, konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: "Fakülte psikolojisi, zihnin dikkat, hafıza, yargı ve muhakeme gibi bölümlerden veya fakültelerden müteşekkil olduğunu kabul eder" [52] Yazar bu tesbitten sonra fakülte psikolojisini ve ona bağlı olan formel disiplini şöyle eleştiriyor: "Formel disiplin ise bu fakültelerin ayrı ayrı temrin vasıtasıyla, tıpkı egzersizle bir kasın kuvvetlendirilmesi gibi, kuvvetlendirileceğini ileri süren teoridir." "İdrâk etme, hatırlama ve muhakeme etme ayrı ayrı hareketler değildir. Tersine olarak, deneyime dayanan araştırmalar, zihin "fakültelerimizin" veya kabiliyetlerimizin bütün tepkilerimizde az veya çok olarak yer aldığını göstermektedir. Zihin kendini faal davranışlarda gösterir; her biri ayrı ayrı terbiye edilecek bölümlerden müteşekkil değildir." [53] M. Akif Ersoy, "İnmemiştir hele Kur'ân bunu hakkıyle bilin, Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için" [54] der. Kur'ân, anlaşılmak ve gereği yapılmak için inmiştir. Kur'ân âyetleri üzerinde imâl-i fîkr etmek, hikmeti kavramak, hükümler arasındaki ilişkileri tesbit etmek bir zarurettir. Bu ise zihnî bir faaliyeti gerekli kılmaktadır. Verimli bir zihnî faaliyet ise şüphesiz belli bir eğitime, belli bir disipline ihtiyaç gösterir. Bu sayede zihin güçlenir ye belli bir olgunluğa ulaşır. Bu nasıl olur? Cominius'a göre "insanı, bu dünyada meydana gelebilen herşey hakkında sağlam bir hüküm verebilecek hale getirmek ve onu zarar verici bir hata işlemeden, verdiği hükümlerden anlayışlı bir şekilde faydalanabilecek hale getirmek kâfidir.”[55] Herbert Sorenson, zihnî disiplinden şunları anlıyor: "Zihnî disiplin zihin güçler'inin eğitilip güçlendirilmesini ifâde eder. Bu anlayış tarzına göre bir konu doğru gözlemleme yeteneğini ve mantıkî düşünmeyi geliştiriyor, dikkat güçlerini kuvvetlendiriyor ve genel zihin gücü kazanılmasına yarıyorsa yetiştirici bir değer taşıyor sayılır."[56] Başka bir ifadesinde Sorenson konuya daha da açıklık getiriyor. Ona göre zihnî disiplin "... zekânın muhakeme, tasarlama, tahayyül, algılama, dikkati bir noktada toplama güçlerinde artma doğuran eğitim ve disiplini ifâde etmektedir." [57] J. Payot, zihin eğitiminden bahsederken diyor ki: "... Kanaatimizce sağlam öğrenim vermek, hafızaları bir yığın kavramlarla doldurmak değildir. Önce, her öğrenim devresinde, mahdut bir alana inhisar eden özü öğretmektir; ama bilhassa okuma zevkini geliştirmek, düşünce gücünü, dikkat keskinliğini kuvvetlendirmek, gözlem yaptırmak, karışık şeyleri unsurlarına ayırmak, nesneler arasında derin farkları, hatta benzerlikleri kavrama ihtiyacını uyandırmak ve her birimizde zamanın peşin hükümlerine karşı yiğitçe bir mukavemet yaratmaktır. " [58] J.J. Ryan'a göre de zihin eğitimi "... zihnin düzenli düşünme, irâde, dikkat, algılama vb. melekelerinin belli özel konular üstünde çalışmakla eğitilebileceği ve etkilenebileceği anlamına gelmektedir." [59] Yukardan beri verdiğimiz bilgiler ışığında uyanık, eğitilmiş bir zihnin bizden ne istediği ile ilgili bir soruya şu cevabı verebiliriz: Bir zihin, daha verimli çalışabilmek için, karmaşık bütünleri açıkça kavrayıp çözümlemek, bunları yaparken serbestçe hareket etmesine imkân veren geniş bir kavrayış kolaylığı, göz alıcılığının, sathî ve çabuk dağılan bir ilginin ivedi hükmü aksine, düşünme, yani ilgi, dikkat ve ölçülü davranma alışkanlığı; uzak veya yakın, halde, geçmişte veya gelecekteki nesneler arasında süratli ilişkiler kurabilme kabiliyeti; en önemli ile talî derecede olanı birbirinden çabucak ayırdedebilme yeteneği; olayların sebeplerini bulma ve neticelerini çıkarma kaygısı ve nihayet kontrol ihtiyacı duyma gibi, bilgi ve metod ister. [60] Şunu hemen belirtelim ki eğitimci bir mucize adamı değildir. Elindeki malzemeye, içinde bulunduğu şartlara göre başarılı olur veya olamaz. Eğittiği kimsede var olmayanı var edemez, mevcut kabiliyet ve yeteneklerini geliştirmeye çalışır. Her taştan mermer, her ağaçtan mobilya olamayacağı gibi her insandan da mütefekkir olamaz. Kur'ân-ı Kerim'de buyuruluyor ki, "De ki: "Herkes yaratılışına göre davranır. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu bilir." [61] Buradaki " kelimesine Süleyman Ateş, mizaç, karakter, niyet, mânâsını vermiştir. [62] Bu ifâdeden anladığımız, bir insanın çamuru bozuksa onu tashih mümkün değildir. "Terbiye enerji yaratmaz, enerjileri terbiye gayesine göre en iyi ve en etkili bir hale getirmeyi sağlar" [63] diyen Mustafa Sekip Tunç, sanırım bu gerçeğe işaret etmektedir. Zihin eğitiminde kaydetmemiz gereken hususları kısaca şu şekilde sıralayabiliriz: "Zihnin gerçek kanunu, kendi yaptığı işten hoşnut olmasıdır; eğer zihnin meşgul olacağı yeterli ve manâlı bir iş bulunamazsa, o kendini elinden geldiği kadar tatmine çalışır ve çoğu zaman tamamen biçimsel şeylere bağlanmaya muvaffak olur. "[64] "Zihin durgun olursa, aksine adale gibi gevşer ve körelir; [65] "Eğitimde genel olarak yapılacak şey, insanın zayıf taraflarını, kuvvetli tarafları geliştirerek örtmektir." [66] "Çocukta zihnî niteliklerin, müstaid olduğu ölçüde gelişmesi, ancak gerçek problemlere ahştınlması, bunları dikkat ve ustalıkla devamlı olarak uygulaması ile mümkün olacaktır. Rousseau, "bu devamlı alıştırmalar sayesinde, fikir, iş ve yorgunluğun bedene verdiği kuvvete benzer bir kuvvet kazanacaktır" diyor. [67] Günlük hayatta yaşadığımız alelade tecrübeler öğretici karakterde değildir. Bu hususta önemli olan "Zihnin eşyaya takılması, eşyanın zihni düşündürmesi ve meşgul etmesi; onun için bir mesele ve bir nevi azap haline gelmesi lazımdır; zihin, o nesnenin üstesinden gelmek için, bütün gücünü, bütün imkânlarını seferber etmelidir."[68] Alain, bu konuda şöyle diyor: "Zihin, ancak tecrübe ile temas edince faaliyete geçer." [69] "İnsanın kendi çalışma alanında yeterlik kazanması, tanınması, yahut da başarısızlığa uğraması hep hayatın altın çağı da diyebileceğimiz yirminci yaşla kırkıncı yaş arasındaki süreye raslar" diyen Sorenson şöyle devam ediyor: "Bir de söyleyelim ki, insan yetişkinlik çağında, özellikle yirminciyle kırkıncı yaşlar arasındaki sürede, ulaşabileceği en yüksek zihin gücüne sahiptir. İşte bu çağda tam zihnî olgunluğa ulaşmış ve eskiden olduğundan daha verimli bir şekilde öğrenim yapabilecek durumdadır. [70] Zihnî büyümenin en hızlı olduğu süreye de dikkat çeken Sorenson, bu sürenin onuncu yaşa kadar olduğunu, bu yaştan itibaren büyüme hızının olgunluğa kadar yavaşlayarak devam ettiğini söylüyor. [71] Ona göre çocuk büyüdükçe zihin gücü de artar. Bu artışa bedenin ve beden kısımlarının büyümeleri yanında özellikle sinir sisteminin büyümesi sebep olmaktadır. Büyüyüp olgunlaşmakta ayrıca zihnin kullanılması da etkili olmaktadır. [72] Çünkü zihin böylece tecrübe ve elastikiyet kazanmaktadır. Zihnin eğitilmesi demek onun kullanılmasının de eğitilmesi demektir. Uygun olmayan şartlarda sağlıksız yapılan çalışmalar zihni yorar, verimi düşürür, daha ileri safhalarda birtakım komplikasyonlara sebep olabilir. Zihin ve beden yorgunluğu, mahdut olan enerjilerin hissedilir biçimde azalmasına, takatin kesilmeye başlamasına bağlıdır. '"Yorgunlukla birlikte dikkat ve alâkalar gevşemeğe, hareketler isabetsiz olmağa başlar." [73] Sorenson,"Zihin yorgunluğu gerçektir, fakat ancak şiddetli ve uzun süren bir zihin çalışması sonunda meydana gelir" [74] diyor. Bu tür uzun süreli çalışmalar ilgide önemli azalmalara da sebep olur. İlginin kaybolmasını önlemenin en iyi yolu veya yollarından biri "dinlenme araları veya gevşeme süreleri" vermektir. Işığın göz vasıtası, gürültünün de kulak vasıtasıyle sinirleri uyarması ve yorgunluğa sebep olması gibi, tütün, alkol ve benzeri kötü alışkanlıklar da zihnî faaliyete etki eden, yorulmaya sebep olan faktörlerdir. [75] Düşünme faaliyetinin az enerji gerektirdiği kabul edilmiş olmakla birlikte, zihin çalışmalarının sadece sinirleri değil, vücudumuzu da bütün olarak etkilediği, o esnada duyuların, dolayısıyla kasların hummalı bir faaliyet içinde olduğu, kasların çalışmasıyla yorgunluğa sebep olan kimyasal bileşiklerin (toksinler) ortaya çıktığı, kas yorgunluğunun zihin yorgunluğuna da sebep olduğu kabul edilmiştir. [76] Zihin gücünü ölçen testler ondokuzuncu yüzyılın sonuyla yirminci yüzyılın başlarında kullanılmaya başlanmıştır. "Zihin gücünü başarı ile ölçen ilk test bir Fransız olan Alfred Binet tarafından yapılmıştır." [77] [35] İbn Manzur, Lisanü'1-Arab, "Zihin" md.; Ziya Dalat, Çocuk ve Genç Ruhu, Ankara 1956, s. 250. [36] Meydan Larousse, c. XII, "Zihin" md. [37] R.N. Güntekin [38] H.R. Gürpınar [39] Bk- Meydan Larousse, c. XII, "Zihin" md. [40] Shaffer, Bilinç, Ruh ve Ötesi, cev: Turan Koç, İstanbul 1991, s. 17. [41] "Mind" kelimesi fiil olarak kullanıldığı zaman da şu mânâlara gelmektedir: "please mind the baby while I am out (Bakmak, göz kulak olmak); Does he mind his parents? (itaat etmek); Mind your manners (kollamak); Did you mind when no one asked you to dance? (aldırmak, etkilenmek), Bk. Shaffer, a.g.e., s. 17. [42] Shaffer, a.g.e., a. 17. [43] Shaffer, a.g.e., s. 18. [44] Ziya Dalât, Çocuk ve Genç Ruhu, s. 250. [45] Shaffer, a.g.e., s. 18. [46] Shaffer, a.g.e., s. 22. [47] Shaffer, a.g.e., s. 22. [48] Shaffer, a.g.e., s. 28. [49] Ziya Dalât, Çocuk ve Genç Ruhu, s. 251 [50] Ziya Dalât, a.g.e., s. 250-254. [51] Ziya Dalât, a.g.e., s. 250. [52] E. Henry Garrett, Psikolojiye Giriş, çev: Fevzi Ertem - Remzi Öncül, İstanbul 1954, s. 155 [53] Garrett, a.g.e., s. 155-156. [54] Mehmet AkifErsoy, Safahat, İstanbul 1987, s. 155. [55] J. Leif - G. Rustin, Genel Pedagoji, çev: Nejat Yüzbaşıoğlu, Ankara 1974, s. 63. [56] Herbert Sorenson, Eğitim psikolojisi, çev: Gültekin Yazgan, İstanbul 1964, s. 419. [57] Sorenson, a.g.e., s. 448. [58] J. Payot, "Zihin Eğitimi", Çağdaş Pedagojiden Seçmeler, içinde, derl:.C.'Savard, çev: Nejat Yüzbaşıoğulları, Ankara 1969, s. 170-171. [59] J. J. Ryan, "Eğitimin Aktarılması: Öğrenilecek Konu", Rudolf Pintner, ve ark., Eğitim Psikolojisi, içinde, çev: Sabri Akdeniz, İstanbul 1987, s. 115. [60] J. Leif - G. Rustin, Genel Pedagoji, s. 279. [61] İsrâ: 17/84. [62] Ateş, a.g.e., c. V, s. 244. [63] M. Sekip Tunç, a.g.e., s. 1. [64] J. Dewey, "Tabiî İlgi ve Sun'î Uyarıcılar", Çağdaş Pedagojiden Seçmeler, s. 179. [65] J. Leif - G. Rustin, Genel Pedagoji, s. 279. [66] Herbert Sorenson, Eğitim Psikolojisi, s. 281. [67] Leif, J. Rustin, G., a.g.e., s. 279. [68] J. Leif - G. Rustin, a.g.e., s. 274. [69] J. Leif- G. Rustin, a.g.e., s. 267. [70] Sorenson, a.g.e., s. 51. [71] Sorenson, a.g.e., 45. [72] Sorenson, a.g.e., 35. [73] Mustafa Sekip Tunç, a.g.e., s. 95. [74] Herbert Sorenson, Eğitim Psikolojisi, s. 457. [75] Sorenson, a.g.e., s. 465 ve 477. [76] Sorenson, a.g.e., 3. 463, 464 [77] Sorenson, a.g.e-, s. 191. |