Konu Başlığı: Zamanın İzafiyeti Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 09 Şubat 2011, 13:25:38 Zamanın İzafiyeti Gündelik yaşamda hayatın gereği olan işlerin yürümesi ve izahı zamana bağlıdır. Bütün olayları ve varlığı bir mekânda toplamak mümkün olmadığı için, her olay ve varlık, farklı mekânlar işgal etmektedir. Farklı mekânlar ise, obje ve süjeyi algılayanlar için zaman farklılığını beraberinde getirmektedir. Evrenin zamanını ölçen kıstaslar, bunun gerçek kanıtıdır. Bir yerde sabahı müjdeleyen Şafak varken, bir başka yer henüz karanlıklar arasındadır. Bir yerde karanlık çökmüşken, bir başka yerde aydınlık hakimdir. Saatle sağlanan birliktelik, zamanda gerçek bir birlikteliği ortaya koymaz. Nitekim namaz vakitlerinin farklılığı bunun açık bir kanıtıdır. Zamanın izafiyeti, sadece kozmolojik olarak kendini ortaya koymaz. Biyolojik ve psikolojik olarak da zaman izafidir. Çocukların ergenlik çağında, sıkıntılı ve neşeli olanlarına göre, aynı sürenin farklılık arz etmesi, bunun açık bir delilidir. Hareketin hızındaki farklılıklar da zamanın izafiyetinde ayrı bir öneme sahiptir. Ulaşımın hızlandığı bir asırda aynı mesafenin, farklı hızlara sahip vasıtalarla farklı sürelerde kat edileceği, hayatın ampirik bir realitesidir. Aristocu zaman anlayışında da ağırlıklı noktayı, zamanın izafiyeti oluşturmaktadır, izafiyet, sadece zamana has olan bir şey değildir; mekân ve hareket de kendi içinde izafi bir konuma sahiptir. Mutlak bir mekândan, mutlak bir hareketten bahsedilemez. Bu nedenle, farklı mekânların ve farklı hareketlerin farklı zamanı olması tabiidir. İnsan, ebediyete ulaşma yolunda, şekilsiz tezahür düzlemine varıncaya kadar, ara dünyalar, kendi uzaylarına, kendi zamanlarına ve kendi şekillerine sahiptir [340]. Buna göre, farklı dünyalardaki farklılık, zaman farklılığını beraberinde taşımaktadır. Şekilsiz tezahür düzlemi ileride söz konusu edileceğinden burada bu tartışılmayacaktır. Ancak, şekilsiz tezahür düzleminin bulunduğu nokta, ebedîyetin zirvesi olarak düşünülebilir. İzafiyet, gözlemcinin içinde bulunduğu şartlara bağımlı kalmaksızın, fiziki kanunları ortaya çıkarır [341]. Bilimsel yaklaşımda tabiat kanunlarının, eşyanın yaratılışının sebebi değil, sonucu olduğuna daha önce işaret edilmişti. Bilim dalları da tabiat kanunlarının sonucudur. Yani bu farklılık, fizik kanunlarının bir sonucudur. Çünkü gözlemcilerin şartları eşit kılındığında da böyle bir zaman farkı ortaya çıkmaktadır. Yine fizik, aynı zamanda ortaya çıkan işlerin zamandaş olduğunu belirtir [342]. Dolayısıyla izafiyet, Allah'ın bir kanunu olarak kendisini ortaya koymaktadır. Öznel ve nesnel olarakda zaman aynı karaktere sahiptir. Bunu inkâr etmek, herhangi bir oluşa maruz kalmayan, fakat daima var olan sabit/değişmez açısından geçerlidir [343]. Çünkü öznel ve nesnel zaman, sabit ve daima var olana göre aynıdır. Dolayısıyla öznellik ve nesnellikteki izafilik, mümkün varlığa göredir. Akıl, fizyolojik, psikolojik, beyin ve duyu organlarındaki farklılıklar ile kozmik tezahürü algılarken, izafiyet fizikî bir yasa olarak kendini gösterir. Bütün bunlar belirtilen hususlarda gözlemcilerin farklılığından kaynaklanır [344]. Kâinatta her şey hareket halinde olduğuna göre, herhangi bir olay olurken, duran bir şey olmayacak demektir. Bu nedenle, söz konusu olayın farklı mekânlara ve hareket halindeki farklı gözlemcilere yansıması izafi olacaktır. Çünkü tüm hareketler görelidir [345]. Einstein'ın ikinci postulatı [346], ışık hızının bir gözlemciye göre daima sabit olduğunu ortaya koymuştur [347]. Bu ise, bir olayın farklı mekân ve farklı hareket durumunda olan gözlemciler tarafından farklı zamanlarda algılanacağını gösterir. Güneş tutulması tek bir olaydır; fakat bu olay dünyada sekiz dakika, komşu yıldızda dört yüz yıl dört ay, uzak bir yıldızda bin dört yüz yıl sonra gözlemlenir. Tek bir somut olay, binlerce somut olay haline gelmektedir. Bu durumda zamandaşlığın imkânsız olduğu, ortaya çıkmaktadır. Şöyle de denilebilir: Birbirine izafi olarak durgun halde bulunan iki cisim, yaklaşık olarak uyuşur; tam bir uyuşumdan bahsedilemez. Bunların kendilerine ait çeşitli öz zamanları vardır. Artık evrenin herhangi bir yerine, muğlaklık yaratmadan, uygulanabilecek evrensel bir zaman düşünülemez [348]. Bundan çıkarılacak tek sonuç, ışık dalgasının saniyede 300.000 km hızla hareket etmiş olmasıdır. Yani ışık, gözlemcilere göre farklı hızlarda bulunamaz. Aristo'nun "her hareket için bir zaman vardır" [349] diyerek, altını çizdiği temel ilkeden hareket edilerek, hareketle zamanın birliği sonucuna varılabilir. Bu aynı zamanda zamanın izafiyetini ortaya koyan bir yaklaşım olarak yorumlanabilir. Işığın haricinde her şey, dünyanın uzaydaki hareketinden, dolayısıyla bir hareket ötekinden etkilenme durumundadır. Zaman çeşitleri dikkate alındığında bir kategorinin (yani bir saat çeşidinin) anlaşılmasını sağlayan kuralların bir başka kategoriye uygulanamayacağını görmekte önemlidir. Zira bu zaman çeşitleri (fiziksel, biyolojik, metafizik) farklı yasaları olan farklı evrenler gibidir. Einstein'a (1955) göre de zaman, basit bir ifade ile "saatin söylediği şeydir". Saat, herhangi bîr şey olabilir [350]. Öyleyse görelilik, bütün evrende değişmezliği olan, bir başkasına göre farklı bir hareketi bulunmayan bir sabite göre ölçülmelidir. Bu da, her şeyin kendine ait "öz bir zaman"ının var olduğu gerçeğini teyid eden ışık hızıdır. Buna zamanın akma hızı da denilebilir. Biri hareketli diğeri hareketsiz iki özdeş nesneden, hareketsiz olan erken yaşlanır. Bir başka ifadeyle, cisimler hızlandıkça geç yaşlanır. Işık hızına çok yakın olan bir hızda, yaşıt olan iki kişi arasında bir yıla karşılık on dört yıl fark vardır. Işık hızında bir yıl yaşayan biri, normal yaşayan yaşıtından on dört yıl daha genç kalır. Eğer bu iki yaşıt yirmi yaşındaysa, hızlı olanı bir yıl sonra yirmi bir yaşında, normal dünya şartlarında yaşayanı ise otuz dört yaşında olur [351]. Referans, ışık hızı olup evrendeki bütün olaylar buna göre ölçülünce görelilik ortaya çıkar. Ayrıca ışık hızında zaman, alabildiğine genleşip, durmaya yakın bir yavaşlama göstereceği ifade edilmektedir. Işık hızına ulaşan bir cismin zamanının yavaşlamasıyla, biyolojik fonksiyonlarının da buna uyarak yaşlanmayı geciktirdiği savunulmaktadır [352]. Işık hızı, hareketin ve mekânın göreliliğini de anlatmaktadır. Bundan ötürü evrende tek bir olayın, mesafeye bağlı olarak, başka zamanlarda uasandığı gözlenir. Yukarıdaki şemada görüldüğü gibi, A noktasında meydana gelen bir olay, B ve C noktalarındaki iki gözlemci tarafından farklı zamanlarda algılanır. Görelilik yakın uzayda geçerlidir. Evrensel görelilik ise, Allah'ın arşı tek merkez, tek referans olmak üzere, tüm âlemlerde geçerlidir. Evrende, her şey, bîr şeye göre dönmektedir. Bu sebeple, milyonlarca çark içinde yerimizi bulmayı, ışık hızı dahi saglayamaz. Işıktan daha fazla olan hızlarda aklen ışık hızı tek sabit olmaktan çıkacaktır. Dolayısıyla böyle bir hız da artık işe yaramayacaktır. Nitekim günümüzde ışık hızının 300 kat aşıldığı yönündeki iddiaların doğruluğu ispat edilirse, Einstein'ın ünlü izafiyet teorisinin çökeceği, sonun başa alınacağı, dünyada geçerliliğini koruyan etki ve tepki yasasının geçersiz olacağı belirtilmektedir. Bu iddiayı ortaya atan ABD'li bilim adamı Lijun Wang, açıklamasında laboratuar deneyinin, bir ışık demetinin, içinde izel olarak hazırlanmış sezyum gazı bulunan test ortamına gönderilmesiyle yapıldığını söylemektedir. Verilen bilgiye göre, son derece hassas zaman ölçme cihazlarının kullanıldığı deneyde, ışık demeti, sezyum gazlı test ortamına girmeden çıkmıştır [353]. Işık hızında durma noktasına yaklaşan zaman, yakın uzayın ötesinde, belki tamamen durmasa dahi, ışık hızıyla.mukayese edilemeyecek ve ölçümünün söz konusu olamayacağı bir keyfiyete bürünebilir. İşte evrenin yukarı bölgeleri için, bir günün, dünyada bin yıla (Hac, 47), daha ötelerde, farklı mekânlarda ise, bir günün elli bin dünya yılına (Me'âric, 4) tekabül ettiği şüphe götürmeyen bir realitedir. Bu yaklaşım, zamanın uzayıp kısalabileceği sonucunu gösterir. Bilime göre, bir fizik olayı, zaman çekmecesinde dondurularak saklanabilir. Kara delik tekillilik noktasına düşen bir tutsağın, zamanın durması sebebiyle, sonsuza kadar taşlaştığı sanılır. Halbuki bu tutsak, saniyenin altmış milyonda biri kadar kısa zamanda paralel evrene geçmiştir [354]. Burada zaman, bir kara deliğin içinde kaybolmakta, kara delikte mutlak bir noktanın oluştuğu; böyle bir noktanın kritik yan çapa düştüğü, parçacık ve ışımaları içine alabilen tek yönlü bir olay ufkunun oluştuğu, kabul edilen uzay-zaman tekilliğinin ne ile devam ettiğinin ise bilinemediği [355] hususundaki tartışmaları zikretmekte yarar vardır. Işıktan daha hızlı kâinat katları vardır. Işıkta durma noktasına yaklaşan hıza bağlı olarak göreli bir yapıda olan zaman, sözü edilen kâinat katlarında tamamen durmaya yaklaşır. Hızın, ışık hızına göre yavaşladığı ortamlarda ise, zamanın akışı daha çok hızlanmaktadır. Bu mantık, kozmik zamanı, harekete tabi kılma noktasına bağlarken hareketi de yaratılışla birlikte düşünmektedir. Nitekim Gazâlî de bu görüştedir. O da zamanı harekete, hareketi yaratılışa dayandırmakta, hareketin ötesinde bir zamanın olmasını düşünmenin, etmenin, mümkün olamayacağını söylemektedir [356]. Burada şunu söylemek gerekir ki Gazâlî, açık bir şekilde zamanın göreliliğinden bahsetmemiştir. Ancak onun zamanı harekete tabi kılması, hareketi, zamanın yaratılışını çok iyi bilen birisi olarak, göreliliği bilmemesinin mümkün olmadığı söylenebilir. Dolayısıyla denilebilir ki Gazâlî, zamanın hıza göre göreli olduğunun bilincindedir. İbn Sînâ da bir çok defa zamanın izafi olduğunu belirtmiştir [357]. Bununla şu noktaya gelinebilir. Batıda Einstein'a kadar görelilik bilinmezken, Newton'un kurduğu sultacı zaman anlayışı, asırlarca devam ederken, İslam dünyası izafiyet kelimesini kullanmasa da keyfiyet olarak izafiyeti biliyordu. Yine onuncu asırda yaşamış olan ünlü Arap şairi el-Ma'arrî (937/1058) de zamanın yavaş ve çabuk geçişinden bahsetmektedir. Bu da bir çeşit görelilik demektir [358]. Zamanla ilgili olarak yoğunluk arz eden hususlardan biri de, zaman yolculuğu meselesidir. Zamanın ileriye de, geriye de çalışabileceği görüşünde olanlar olduğu gibi, asilasyonik zamanın varlığı düşüncesi de kendisinden söz ettirecek derecede zihinlere hitap etmektedir. Asilasyonik zamanda, zamanın bir periyot ileri bir periyot geri çalışarak, ömrü koruyacağından söz edilmektedir. Cinlerin yaşlanıp ölümlü olmalarına rağmen, şeytan türü cinler de iblis de ileri doğru yaşlanıp sonra gençleşerek kıyamete dek ölümsüzlüğünü koruyacağı şeklinde açıklamalar vardır [359]. Bilimin bahsettiği sanal zaman da uzaydaki yön kavramına benzer. Bir kişi kuzeye doğru gidiyorsa, dönüp güneye doğru da gidebilir. Benzer biçimde birisi zaman içinde ileriye doğru yol alabiliyorsa dönüp geriye gidebilir. Bu demektir ki sanal zaman arasında, ileri ve geri yönler de önemli bir ayırım yoktur. Gerçek zamandaysa, geçmiş ile gelecek arasında büyük fark vardır. Evrenin daha ilk başlarında parçacık enerjilerinin, son derece yüksek ısıdan dolayı bu tür dönüşümlere yol açacak kadar yüksek olduğu bir zaman vardır. Ama bu niçin kuvarkların, karşı kuvarklardan daha çok olmasına yol açsın, bunun nedeni, fizik yasalarının parçacıklar ve karşı parçacıklar için aynı olmamasında yatmaktadır. Yani zamanın ileri ya da geri akış yönünde fizik yasaları aynıdır. Zaman ileri doğru aktıkça evren genişlemektedir. Eğer geriye aksaydı evren büzülecekti [360]. Bu büzülme ve varlığın başlangıç noktasına, yani Allah'a gideceğine bir karine sezilebilir [361]. Bu köklü değişim, Kur'ân ayetleri tarafından teyid edilmektedir. Nitekim kıyamet, ba's, ahiret, bu köklü değişimin getirdiği zamanın, geriye dönüşün bir ifadesidir. Göreliliğe bağlı olarak, insan bağlamında da, geçmiş ve geleceğin bir araya gelebildiği kabul edilmektedir. Einstein'la birlikte bilimin geldiği nokta, bunu desteklemektedir. On yıl sonra uzaydan dönen ikiz, torunlarının uygarlığı ile karşılaşarak geleceğe geçmiştir. Uzaydakinin bir yılına karşılık yeryüzünde 14 yılın geçtiği şeklindeki açıklamaya göre hesap yapılırsa, uzaydan dönen kişi 140 yıl sonra yeryüzüne dönmüş olacaktır. Yeryüzündeki torunlar da 140 yıl önce ölmüş olarak bildikleri dedeleri ile buluşacaktır [362]. Burada geçmiş ve gelecek bir aradadır. Kader önceden bellidir. Geçmiş ve gelecek, her an yaşanmaktadır. Herkes çağdaştır. Nitekim, mahşerde de herkes çağdaştır. Kozmik anlamda bir zaman artık yoktur. Bunlar varlığın ve zamanın rölatif oluşunda, dünya hayatı açısından, kozmik yapının normlarına göre, olmazsa olmaz kabilinden ilkeler vardır. Hayat, mutlak bir zaman ölçeğine göre tanzim edilecek olsa idi, kozmolojik, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik çatışmalar bitmek bilmezdi. İnsanlığın birlikte çocuk, birlikte yaşlı, birlikte aynı mevsim ve vakitlerde, birlikte kavga, birlikte barış, birlikte darlık, birlikte genişlik gibi tahayyülü dahi mümkün olmayan durumlar, hayatın hiçbir ihtiyacını karşılamazdı. [363] [340] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 233. [341] Russel, Rölativitenin Alfabesi, s. 19. [342] Meydan Larousse, Meydan Yay., İstanbul, ts., XII, 897-900. [343] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 237. [344] Russel, Rölativitenin Alfabesi, s. 19. [345] el-Cürcânî, Şerhu'l-Mevâkıf, II, 54-57. [346] Bir ilmin temelinde yer alan, aksiyomdan daha az açık ilk prensip; bkz. Doğan,D. Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Beyan Yay., İstanbul, 1989, s. 918. [347] Coleman, James A., Herkes İçin Görelilik, trc. Osman Gürel, V Yay., Ankara,1987, s. 26-28; Bolay, s. Hayri, Felsefi Doktrinler Sözlüğü, s. 8, 225. [348] Russel, Rölativitenin Alfabesi, s. 50-51; Hançerlioglu, VII, 359; Zig-Zağ Group,s. 290. [349] Aristoteles, s. 213. [350] Hail, Edward T., "Kaç Çeşit Zaman Var?", trc. Doğan Şahiner, Cogito, sayı: 11, Yapı Kredi Yay., 1997, s. 149-151. [351] Strathem, Paul, Einstein ve Görecelik Kuramı, trc. Handan Hazar, Gendaş Yay., İstanbul, 1997, s. 55-60. [352] Zig-Zağ Group, s. 54-55, 285-286. [353] Haber, Fizik Altüst Oldu, Son Başa Alındı, Yeni Şafak, 5. 6. 2000. [354] Zig-Zağ Group, s. 303-308. [355] Strathem, Paul, Hawking ve Karadelikler, trc. Ahmet Civan, Gendaş Yay., İstanbul, 1998,s. 37-40. [356] el-Cisr, s. 90-91. [357] Atay, s. 76. [358] Uysal, "Edebiyat Açısından Doğu ve Batı Mistisizminde Zaman Düşüncesi", s.79. [359] Zig-Zağ Group, s. 300-308. [360] Hawking, s. 89-91. [361] en-Nîsâbûrî, XXVI, 92-94. [362] Zig-Zağ Group, s. 300-308. [363] Dr. Faiz Kalın, Kur’an’da Zaman Kavramı, Rağbet Yayınları: 89-96. |