Konu Başlığı: Yaratma Kavramı İle İlgili Tabirler Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Şubat 2011, 17:30:20 YARATMA KAVRAMI İLE İLGİLİ TABİRLER [5] A. Doğrudan Doğruya Yaratma Kavramı İle İlgili Tabirler Kur'ân'da yaratma kavramı ile ilgili tabirler çok çeşitlidir. Yaratmayı çeşitli yönleriyle dile getiren bu tabirlerden bir kısmı, bu anlamı doğrudan doğruya ifade eder. Bir kısmı da aslında yaratma anlamında olmadığı halde, Allah'a nisbet edildiği zaman "yaratma" anlamı kazanan tabirlerdir. Bu birinci genel başlık altında doğrudan doğruya yaratma mânâsı ifade eden fiil ve isimleri ele alacağız. [6] 1. a) Haleka Haleka kökü Kur'ân-ı Kerîmde ikiyüz elliden fazla kullanılmıştır. Hem fiil hem isim şekilleriyle çokça geçer. Fiil şekillerinden "yarattı" şekli 93 defa, "yarattım, yarattın" şekli 11 defa, "yarattık" şeklinde 41 defa, "yaratır, yaratmazlar, yaratamazlar" mânâsında muzari şekli 18 defa, "yaratıldı, yaratıldılar, yaratılırlar" şekilleri 11 defa, yapmak manâsıyla fiil şeklinde "yaparım ve yaparsın" mânâlarında 2 defa geçer. Bu son iki şekil Hz. İsa'ya izafe edilmiştir. Yine fiil şeklinde "uyduruyorsunuz, yalan söylüyorsunuz" mânâsında 1 defa, "siz mî yaratıyorsunuz?" soru şekli 1 defa, "yarattılar mı?" soru tarzında 2 defa, "ne yarattılar?" şekli 2 defa olmak üzere toplam fiil şekilleri 182 defa geçmektedir. Halk (yaratmak) mastar şekliyle 52 defa geçmektedir. Yine ism-i fail şekli olan Halik (Yaratıcı) Kur'ân-ı Kerîm'de 8 defa geçmektedir. Hâlikun ve hâlîkin şekli 4 defa, el-Hallâk şekli 2 defa geçer. Yaratma mânâsına gelen halk kökü, hep Allah'a izafe edilmiştir. Tek istisnası Hz. İsa'dan nakledilen [7] âyetleridir ki, buralarda Hz. İsa'ya hakiki hâliklık nisbet edilmemekte, hakiki Yaratıcının Allah Tealâ olduğu âyetin muhtevasından açıkça anlaşılmaktadır. Hz. İsa'ya izafe edilen yaratmanın başka türlü izahları da vardır. Bunlar aşağıda gelecektir. Bu kökten geldiği halde yaratma ile doğrudan doğruya ilgili olmayan kelimeler de vardır. Muhallaka 2 defa, ihtilâk 1 defa, aynı kökten halâk 6 defa, aynı kökten huluk 2 defa geçmektedir. "Hlk" kökünden isim şekli de Kur'ân'da toplam 77 defa yer almaktadır. Fiil şeklinin çoğu Mekkî âyetlerde görülmektedir. Halik vasfının da geçtiği bütün âyetlerin Mekkî olduğunu görüyoruz. Fiil şeklinin çok kullanılmasına mukabil sıfat şekli daha az kullanılmaktadır. Hâliku külli şey' (herşeyin yaratıcısı) şeklinde muzâf olmak Üzere şu âyetlerde gelmektedir: [8] Bunlardan [9] edeni, diğerleri Mekkîdir. Ayrıca "Allah'tan başka bir yaratıcı mı var?" tarzında [10] Mekkî âyetinde "Halik" kelimesi tenvinli, yine [11] âyetinde tenvinli olarak; "Bir zaman Rabbin meleklere demişti ki: "Ben kupkuru çamurdan, değişken balçıktan bir insan yaratacağım!" mealinde mekki bir âyette geçer. Yine aynı mealde [12] Mekkî âyetinde tenvinli olarak geçmektedir. Eliflâmlı olarak sâdece Medenî bir âyette [13] umum ifade edecek şekilde geçmiştir. O halde Halik (Yaratıcı) vasfı iki yerde, biri eliflâmlı [14], biri izâfet şekliyle [15] medenî âyetinde geçmekte, diğerleri tamamen Mekkî âyetlerde yer almaktadır. Allah'ı tanıtmanın en bariz şekli olan Yaratıcı vasfı, Mekke devrinde Kur'ân-ı Kerîm'de genişçe yer almıştır.[16] B) Haleka Kelimesinin Lügatlardaki Mânâları Halk, aslında doğruca takdir etmek demektir. Bir asla ve benzere dayanmaksızın birşeyi ibda' etmek mânâsına kullanılır. "Hamd olsun o Allah'a ki gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve aydınlığı var etti..." âyetinde yoktan var etti (ibda') mânâsına kullanıldığı, "(O) gökleri ve yeri yaratandır (yoktan)" [17] âyetinin delaletiyle anlaşılmaktadır [18]. İbn Manzûr der ki: "Halk'ın aslı, herhangi bir i'tibar ile takdir etmektir. Arab kelâmında önce geçmiş bir örneğe dayanmadan birşeyi icad etmek mânâsında kullanılmıştır" [19]. Yine Râğıb der ki: "Halk, birşeyden bir şey icâd etmek, yapmak mânâsına da gelir; "insanı nutfeden yarattı..." [20] "Cinni de halis ateşten yarattı" [21] de olduğu gibi ibda' (yoktan var etmek) mânâsında halk, Allah'a mahsustur. "Yaratan yaratmayan gibi midir? Hiç düşünmüyor musunuz?" [22]. Şu halde yaratmak mânâsına gelen halk kelimesinin şu üç mânâsı meydana çıkmış oluyor: "Birşeyi güzelce ölçüp, biçip takdir etmek"; "yoktan var etmek (ibda’); "var olan birşeyden başka birşey ortaya koymak, icad etmek". Kur'ân-ı Kerîm'de halk, yaratmak manâsıyla, çokça kullanılmaktadır. "Yarattı, yarattım, yarattın, yarattık, yaratır" mânâlarında Allah hakkında vârid olmuştur. "Yaratamazlar, yaratılıhr-lar, yaratıldı, yaratıldılar" tarzmdakiler de yaratıklar için kullanıhr. Yani onlarda Allah'ın bu vasfının bulunmadığı ifade buyu-rularak Yaratıcının yalnız Allah olduğu belirtiliyor. Yaratma Kur'ân'da çok geniş bir alana yayılmıştır. Görebildiğimiz ve göremediğimiz herşey yaratmanın konusudur. Allah onların yaratıcısıdır. Gökler, yerler, bunlarda ve bu ikisi arasında bulunanlar hep Allah'ın yaratmasıyla vücut bulmuş yaratıklardır. Bunun için halk kelimesiyle ifade buyuruları yaratma konuları, diğer kelimelerle ifâde edilen yaratma mevzularından daha geniş ve yaygındır. Allah'ın yaratıcılık vasfı en geniş ölçüde bu madde ile ifâde edilmiştir. Bu itibarla biz de Kur'ân-ı Kerîm'deki yaratma ile ilgili kavramları ele alırken önce bu halk maddesiyle işe başladık. Halk Kur'ân'da sadece maddî konular için değil, mücerref mefhumlar için de vârid olmaktadır: "Lehu'l-halk ve'l-emr" (yaratma ve emr O'nundur) [23] Huluk kelimesi de Râğıb'ın beyanına göre halk mânâsına gelir. Huy mânâsına kullandığımız bu kelime, şerb ile şurub, sarm ile surum gibidir. Bu kelime Kur'ân'da (Şuarâ: 26/137; Kalem, 68/4)' de geçmektedir. Yine Râğıb, "Halk, gözle görülür hey'et, şekil ve suretlere tahsis edildi. Huluk ise, basiretle idrak edilir kuvâ ve seciyyelere tahsis edilmiştir" [24] der. [25] C) Allah'ın İsimlerinden El-Hâlik, El-Hâlikûn, El-Hallâk, Ahse-Nu'l-Hâlikîn Kelimelerinin Mânâları El-Hâlik, Kur'ân-ı Kerîm'de yukarıda da zikrettiğimiz gibi eliflâmlı olarak bir defa geçmektedir. Haşr sûresi 24. âyette zikredilen bu vasıf itlâk ediyor. Cenâb-ı Hak mutlak mânâda yaratıcıdır. Yaratıcılığı görülen görülmeyen, bilinen bilinmeyen, varlık namına ne varsa hepsine şâmildir. Cenâb-ı Hakkın "esmâi'l-hüsnâ"sındandır. Halk mastarından ism-i faildir. Halik şeklî yukarıda bahs edildiği gibi daha çok geçmektedir. İki türlü kullanılmıştır. Bir izafetle, bir de tenvinli olarak. Tenvinli şekli üç defa geçtiği halde, muzâf olarak kullanılışı dört defa geçmektedir. Cenâb-ı Hakk'ın herşeyin yaratıcısı olduğu konusu ikinci bölümde yeniden ele alınacaktır. El-Hâlikûn, el-Hâlik (yaratıcı) kelimesinin cem'idir. Yaratıcılar, yaratanlar demektir. Allah için kullanıldığından, tazim mânâsında cemi'lenmiştir. Kur'ân'da sadece iki Mekkî âyette geçmektedir. "Yoksa kendileri, hiçbir şey olmadan (yani bir yaratıcı olmadan, yahut boşu boşuna) mı yaratıldılar? Yoksa yaratanlar kendileri midir?" [26] "Siz mi onu (meniyi) yarattınız yoksa yaratan biz miyiz?" [27] El-Hallâk, Halik İsm-i failinin mübalağalı şeklidir. Mübalağa, tekerrür, ifade eden fa'âl veznindedir. Devamlı olarak, mükemmel şekilde yaratan mânâsını ifâde eder. Durmadan yaratan, demektir. Hatta bu veznin sanat ve meslek ifade ettiği düşünülürse, mahlûkâta benzememek suretiyle, "işi, gücü, san'atı, yaratmak olan" mânâsına gelir. Zaten mahlûkâttan hiçbirisi yaratıcı değildir. Bu kelime nüzul sırası i'tibâriyle 41. sırada bulunan Yâsin suresinde (36, 81) İlk defa, 54. sırada yer alan el-Hicr sûresinde de ikinci sefer, (15t 86) "el-Hallâku'1-alîm" şeklinde yer almaktadır. El'Alîm ile te'kidi, yaratmayı ve yarattığını bütün yönleriyle bilerek, yaratmaya hiç ara vermeden [28] tekrar tekrar yaratan demektir. Ahsenu'l-Hâlikîn (yaratanların en güzeli) demektir. Kur'ân-ı Kerîm'de iki defa geçmektedir. İlkin 56. sırada olan Saffât sûresinde, "Ba'l'e yalvarıp yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz?" mealinde 125. âyette geçmektedir. Ba'l bir put adıdır. Hz. İlyas'dan hikâye edilerek bildirilmektedir, ikinci defa da 74. sırada yer alan Mü'minûn suresinin 14. âyetinde geçmektedir. İnsanın Allah tarafından yaratılışının çeşitli safhaları belirtildikten sonra, "Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir!" buyurulmaktadır. Bu iki âyet-i kerîmedeki Ahsenu'l-Hâlikîn ismi, Allah'ı tavsif eden isimlerdendir. Kelime manâsıyla "Yaratanların en güzeli" demek, Allah'tan başka yaratıcılar bulunduğu şeklinde yanlış anlamalara yol açmıştır. Bilhassa Mu'tezile firkası "kul fiilinin halikıdır" iddialarına bu âyetle de bir mesnet bulmaya çalışmıştır. Halbuki yukarıda "halk" kelimesinin mânâlarını izah ederken Allah hakkında bu kelimenin hangi mânâları ifade ettiğini belirtmiştik. Allah'tan başka yaratıcı olmadığına göre burada geçen "halikın vasfı" bu kökün başka mânâlarını ifade etmektedir. Halk kelimesinin takdir mânâsı bulunduğuna göre, "ahsenu'l-hâlikîn" ahsenu'l-mukaddirin {takdir edenlerin en güzeli) demek olabilir. Arapça'da ism-i tafdil, bazan hükmü, zikredilen iki şeyden birine isbat edip öbüründen selb etmek mânâsını ifade eder. Cennetlikler ve cehennemlikler mukayese edilirken "O gün cennet halkının kalacakları yer, daha iyi, dinlenip safa sürecekleri yer daha güzeldir" mealindeki [29] âyette "ahsenu makilâ" "hayrun mustakarra" tabiri kullanılır. Bundan cehennemin de aynı vasıfları daha az olarak taşıdığı anlamı çıkmaz. Bilâkis cehennemden bu vasıfları tamamen sebedip cennete verdiği anlaşılmaktadır. Çünkü cehennemin azap yeri olduğu pek çok âyetlerle bildirilmiştir. "Daha güzel" tabiri burada mukayese edilen cehennem ve cennetten, cennetin daha üstün olduğunu ifade etmemektedir. Bir kimse "Bal sirkeden daha tatlıdır" derken, sirkeye de bir miktar tatlılık mânâsı vermiş olmaz. Maksat tatlılığı sirkeden tamamen selbedip bala vermektir. İddia edildiği gibi Allah'tan başka yaratıcı olduğu farzedilse bile yine Allah farzedilen o yaratıcıların en güzelidir, demektir [30]. Râğıb der ki: "Halk kelimesi iki mânâda tüm insanlar hakkında kullanlıır; a) takdir (yani ölçüp biçme, tahmin etme), b) kizb (yalan) mânâsında. "Ve tahlukune ifken" (yalan uyduruyorsunuz), lâ tebdile li halldllâh" (Allah'ın yaratması değiştirilemez), (takdir ve kaza) manasınadır. Yâni Allah'ın hilkatini değiştirmeyin, demektir" [31]. İbn Kayyim şöyle der: "Halik ve Musavvir kelimeleri eğer mutlak kullanılırlarsa, bunlar sadece Allah'a ıtlak edilirler. "El-Hâliku'l-Bâri'u'l-Musavviru" gibi. Eğer kayıtlı kullanılırlarsa kullar için de kullanılabilirler. Nefsinde birşey takdir edene "halekahû" denir. Bu itibarla kul hakkında "halik" itlak edilir. Ahsenu'l-hâlikîn, yani ahsenu'l-mukaddirîn, ahsenu'l-musavvirin (takdir edenlerin, tasvir edenlerin en güzeli) demektir. Arablar, tuluk, dağarcık veya kırba kesmek için deriyi ölçüp, oranlayıp, tahmin ettiğin zaman, "kadderte'l-edîme ve halaktehu" derler. Yani sen deriyi ölçtün, biçtin tahmin ve takdir ettin, demektir. Mücâhid de der ki: "İnsanlar yaparlar (sun'), Allah da yapar, (Ahsenu'l-Halikın) Allah ise hayru's-sâni'îndir, demektir.' Leys: 'Raculun halik demek raculun sani' demektir, hiye'l-hâlikat da kadınlar için söylenir' der. Mukâtil der ki: 'Hiçbir tarafı hareket etmeyen timsalleri ve benzeri şeyleri yapanlardan, Allah daha iyi yaratıcıdır' demektir" [32]. D. Masson: "Bu tabir mutfak mânâda en üstünlük mânâsına gelir. Çünkü Allah'tan başka yaratıcı yoktur" [33] demektedir. Şu halde Ahsenu'l-Hâlikîn takdir edenlerin, yahut tasvir edenlerin en güzeli veya yapmak manâsıyla "yapanların en güzeli" demektir. Yoksa yaratanların en güzeli demek değildir. Çünkü mutlak mânâda Allah'tan başka yaratıcı yoktur. [34] D) Yaratıklar Hakkında Kullanılan Halk Ve Müştakları Yukarıda Râğıb'dan da naklettiğimiz gibi haleka fiili istihale, takdir ve kizb (yalan) mânâlarında kullar için de kullanılır. Hz, İsa için "Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde birşey yaratıyor, içine üflüyordun, benim iznimle kuş oluyordu" [35]. Aynı mealde bu fiil bir de (Âl-i İmrân, 3/49)'da yine Hz. İsa'ya verilmektedir. Her iki âyet-i kerime de Medenî'dir. İkinci âyet-i kerîme 89. sırada yer alan Âl-i İmran sûresinde, birinci âyet-i kerîme nüzul sırası itibariyle 112. sırada yer alan el-Mâide sûresindedir. Şu halde bu âyet-i kerîmelerdeki "ahluku, tahluku" mutlak mânâda yaratmak anlamı ifade etmiyor. Nitekim âyetin devamında bulunan "bi iznî" (iznimle) ifadesi, halk fiilinin Hz. İsa'ya mukayyed olarak verildiğini açıkça gösteriyor. O halde buradaki halk fiilinin, suret verme, şekil verme, [36] takdir ve tasvir etme, [37] yahut başta luğavî mânâ izahında belirttiğimiz gibi, birşeyden birşey yapma, yahut yaratıklar için sun (yapma) [38] mânâsına alınması gerekir. Çünkü bu bir kesbdir. Sonradan olma kudretle bir iş yapılırsa, bu kesb olur. Bir kimseden kadîm bir kudretle bir fiil meydana gelirse, o fiili halk (yaratma)dır. Bazıları da aletsiz organsız iş yapan haliktır. Fiilinde âlet ve organlara ihtiyaç duyan ise mahlûktur, muktesibdir, demişlerdir [39]. Halk maddesi kullar hakkında yalan söylemek mânâsında kullanılmaktadır. Bu mânâda da yine bu madde takyid ile ifade edilir. Bu mânâda bir Mekkî âyette "tahlukune ifken" (yalan uyduruyorsunuz) şeklinde geçmektedir ki, tasna'üne kizben, (yalan yapıyorsunuz), (yalan söylüyorsunuz) [40], (yalan düzüyorsunuz) [41], demektir. Yine yaratıklar hakkında aynı kökten, nüzul sırasıyla 38. sûre olan Sâd sûresi 7. âyet-i kerimede geçmekte olan "ihtilâk" kelimesi bulunmaktadır. "Biz bu(nun söylediği)ni (babalarınızın bağlı olduğu) öteki dinde işitmedik. Bu uydurmadan başka birşey değildir." İhtilâk, uydurma, yalan demektir [42]. Şirk alışkanlıklarına uymayan hak dini, tevhidi, kavrayamayan müşrikler, tek Allah inancını akıllarına sığdıramayarak, kendi uydurma tanrılarının vasıflarını, tevhid akidesine yakıştırmaya kalkışıyorlar. Demek ki bâtılcılar hak yolda olanlara gerçekte kendilerine lâyık vasıfları isnad ederlermiş. "Hlk" maddesinden yaratma mânâsının dışında mânâsı olan bu bir-iki kelime, müstesna teşkil edecek kadar azdır. Bunlar Kur'ân-ı Kerim için elbette kullanılmazlar. Şu halde halk (yaratma) mutlak mânâda Allah'a mahsus bir keyfiyettir. Allah'tan başka Hâlık (yaratıcı) yoktur. Bu Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ın yaratıcı vasfını tanıtmak için, fiil ve isim halinde en çok geçen bir maddedir. [43] [5] Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 13. [6] Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 13. [7] Âl-i İmrân: 3/49; Mâide, 5/110 [8] En'âm: 6/102; Ra'd, 13/ 16; Zümer, 39/62; Mü'min, 40/62. [9] Ra'd, 13/16 [10] Fâtır: 35/3 [11] Hicr: 15/28 [12] Sâd: 38/71 [13] Haşr: 59/24 [14] Haşr: 59/24 [15] Ra'd: 13/16 [16] Suat Yıldırım, Kur'ân'da Tanrılık (doçentlik tezi), s. 176. Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları:13-15. [17] En'am: 6/101 [18] Râğıb el-İsfahânî, el-Mufredat, s. 157-158. [19] LA, XI, 372;Muhammed Murtadâ ez-Zebidî, TA, VI, 335. [20] Nahl: 16/4, [21] Rahman: 55/15 [22] Muf., s. 158. [23] A'râf: 7/54. [24] Muf,s. 157-158. [25] Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 15-16. [26] Tûr, 52/35. [27] Enbiya: 56/59. [28] D. Masson, Le Coran et la Revelation Judeo-Cheretienne, 1,10 [29] Furkân: 25/24 [30] Bâkillâni, el-İnsaf, s. 149-150'den Suat Yıldırım, s. 176. [31] Muf.,s. 157. [32] İbn Kayyim, Şifâ'u'l-'Alil, s. 279. [33] D. Masson, I, 105. [34] Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 16-19. [35] Muf.,s. 157. Maide: 5/110 [36] Muhammed Şihâbuddin el-Âlûsî, RM, VII, 57; İbn Kesir, I, 364. [37] Kâdî Nasiruddin Beydâvî, Envaru't-Tenzil ve Esraru't-Te'vil, 1,161. [38] İbn Kayyım, s. 279. [39] a.g.e., s. 277. [40] Tab.,XX, 137. [41] Bey. II, 206. [42] Tab., XXIII, 128; Bey., II, 305. [43] Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı, İnsan Yayınları: 19-21. |