๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 14 Şubat 2011, 19:31:07



Konu Başlığı: Yalnız Allahtan Yardım Dilemek
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 14 Şubat 2011, 19:31:07
Yalnız ALLAH'tan Yardım Dilemek

 Kur'an'da, bütün dileklerin ALLAH'tan istenmesi em­redilir. Konuyla ilgili şu âyetler açıkça bunu göster­mektedir:

"Yalnız Sen'den yardım dileriz."[72]

"Ben, sizden ve ALLAH'dan başka taptıklarınızdan (putlardan) çekilip ayrılırım da, Rabbime dua (ibadet) ederim..."[73]

"İşte (İbrahim) onları ve ALLAH'tan başka ibadet ettiklerini bırakıp çekilince biz ona İshak'i ve Yakub'u ihsan ettik ve her birini birer peygamber yaptık.[74]

"ALLAH'ı bırakıp da kendisine kıyamete kadar cevap veremeyecek kişiye tapmakta olan kimseden daha sapık da kimdir? Halbuki bunlar, onların duasından habersizdirler."[75]

"İnsanlar mahşerde bir araya toplandıkları zaman bunlar, onların düşmanları olurlar ve onların ibadetini inkâr ediciler olurlar."[76]

Görüldüğü gibi bu âyetlerde ibâdetten maksad, dua ve medet ummaktır.

"O bütün insanları bir araya toplayacağı gün melek­lere: 'Bunlar size mi tapıyordu?' der.

Onlar derler ki: 'Sen yücesin. Bizim velîmiz onlar değil, sensin. Onlar bize değil, bilakis cinlere tapıyor­lardı, çoğu onlara inanmıştı.'[77]

(O zaman biz şöyle buyururuz): 'Bu gün birinizin diğerinize ne bir fayda, ne de zarar vermeye gücünüz yetmez.' Biz zulmedenlere de: 'Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın.' deriz." "[78]

Cinlere ibadetten maksat, onlara sığınmak, korkular­dan, mal ve canların kaybından yine onlara sığınmaktır, ayni şekilde îmândan maksat da, muhafaza ve sığınma hususunda onların kudretine inanmaktır.

Cin ve şeytanların insanlarla ne gibi ilişkileri vardır? Bir kere cinler, insan şeklinde görünebilirler. Fakat çokları bunu melek sanırlar. Halbuki melek, bir çok bakımlardan cinlerden ayrılmaktadır. Bir kere cinler topluluğu arasında kâfir, fâsık ve câhil olanları bulun­duğu gibi, mü'min olup Hz. Peygamber'e îmân edenler de vardır. Elbetteki bunların cin ve şeytan olduğunu bilmeyenler, melek gözüyle bakmaktadır.

Yıldızlara ve putlara tapanların durumu da aynıdır. Bu gibi kişilere bir ruh gelip, "Bu yıldızın ya da putun rûhaniyetidir." der. Bir kısım insanlar da bunun meleklerden olduğu kanaatini taşır. Bu da yine, müşrik­leri saptıran şeytanlar ve cinlerdir. İnsanlar niçin cin ve şeytanlara sığınmaktadırlar?

Şeytanlar, arzu ettikleri şirk, fısk ve isyanı gerçekleştiren kimselere yardım ederler. Bazan ilişki kurdukları kimselere, (gerçekte gayıb olmayan, ama o kişiye ve diğer insanlara) gayıb gibi görünen şeyleri haber verirler.

Bazan öldürme, hastalık verme ve benzeri şekillerle onun eziyet etmek istediği kimselere eziyet edebilirler.

Bazan da insanlardan para, yiyecek, giyecek ve bazı eşyalar çalıp, o kimseye verirler. Bu kimse de bunu, evliyanın kerameti olarak algılalayabilir. Halbuki bu mal çalıntı bir maldır.

Bazan dostları olan bu kişileri, havada taşıyıp uzak yerlere götürürler. Bu şekilde Mekke'ye götürüp getirdikleri kişiler bile vardır.

Şeytan'ın dostlarına yardım etme yollarından birisi de sihirdir.

Cin ve şeytanlar, ölülerden yardım istemeyi adet haline getiren kimselerin karışısına çıkıp, "Ben falanca­yım, dile benden ne dilersen." deyip isteklerini yerine getirebilirler. Bazı kişiler bunların melek olduğunu zanneder. Halbuki melekler, müşriklere yardım etmez. Bunlar olsa olsa, ALLAH'ın yolundan saptıran şeytanlar olabilir.

Bu gibi konularda pek çok rivayetler vardır.

Peki, cin ve şeytan'ın bu saptırmalarına karşı, insan nasıl eğitilecek ve nasıl korunacaktır? İşte asıl mesele burada...

Bu konuda Abdulkâdir Geylâni, başından geçen enterasan bir olayı şöyle nakletmektedir:

"Bir keresinde ibadet ediyordum.Üzerinde nûr bulu­nan büyük bir arş gördüm.Bu nûr bana seslendi:

“Ey Abdulkâdir! Ben senin Rabbınım, başkalarına haram kıldıklarımı sana helal kıldım.”

Cevap verdim:

“Sen, kendisinden başka ilâh olmayan ALLAH'sın öyle mi? Defol buradan ey ALLAH'ın düşmanı!...”

Bunun üzerine bu nûr darmadağın oldu ve kopkoyu bir karanlığa dönüştü.Arkasından da şöyle seslendi:

“Ey Abdulkâdir, benden dinindeki fıkhın (kavra­yışın), ilmin ve ulaştığın mertebeler sayesinde kurtuldun. İnan ki, ben aynı şeyle yetmiş kişiyi saptır­dım."

Geylânî'ye, "Onun şeytan olduğunu nasıl bildin?" diye bir soru sorulur. O da şöyle bir açıklama yapar:

Bana, "Başkalarına haram kıldığımı sana helal kıldım." demesinden... Çünkü biliyordum ki, Hz. Peygamber'în şeriatı, nesholunmaz ve değişmez. Birde onun, "Ben senin Rabbınım" deyip de, "Ben. zâtımdan başka ilâh olmayan ALLAH'ım. " diyememesinden...[79]

Görülüyor ki, bu gibi tehlikeli durumlardan insanı kurtaran,din konusundaki "sağlam bilgi" ve inşa’nın her zaman ALLAH'a sığınmasıdır.

"... Onlar ALLAH'ı bırakıp kendilerine ne bir zarar, ne bir fayda veremeyecek olan şeylere ibadet ederler. Bir de: 'Bunlar (putlar) ALLAH yanında bizim şefaatçılanmız dır.' derler."[80]

"... Kendilerine O'ndan başka bir takım veliler edinenler (derler ki): "Biz bunlara ancak bizi ALLAH'a daha fazla yaklaştırsınlar diye tapıyoruz."[81]

Bu âyetlerde zikredilen ibadet ve tapmaktan maksat, "ilâh" edinmektir.

Niçin insanlar, kâinatın yaratıcısı ve sahibi varken, bir takım aracılar araya koymakatadırlar? Bunun psikolojik temeli ne olabilir?

İnsan oğlu bir isteğini ve dileğini yüce makamlara götürürken, çok defa aracılar kullanmak ister. Hatta bu konuda şöyle bir faraziye de yürütür: "Biz kimiz, o yüce makam kim? O makama daha yakın olan birileri, bize aracı olmalıdır..."

İşte bu duygu sebebiyle insan, bazan ALLAH'ın sevgilisi kabul ettiği kişileri, bazan da korktuğu ve arkasında manevî güçler olduğunu sandığı nesneleri, ALLAH'la kendisi arasına aracı koymaktadır. Halbuki ALLAH, bu konuda aracıya ihtiyaç olmadığını, kendisinin çok yakın olduğunu, kulu çağırdığı zaman bunu işiteceğini ve çağrısına karşılık vereceğini bildirmektedir.[82]

Peki insanlar birbirlerine zarar ve fayda veremez mi? Elbetteki verir. Ama ALLAH'ın dilediği ve izin verdiği kadar verir. Ne var ki insanlar daha çok işin nihaî noktasını görür ve ona göre akıl yürütürler.[83] Halbuki bütün bu sebeplerin gerisinde, Alemlerin mutlak hâkimi olan Yüce ALLAH vardır.

İnsanın her hangi bir nesneye olan ihtiyacı, ALLAH'a kulluk yapabilecek kadar olmalıdır. Eğer fazlasını ister ve elde ederse, bu ona eninde sonunda zarar da verir. Meselâ insan, ihtiyacından çok yer, içer ve giyerse, mutlaka bir gün gelir ya ondan bıkar, ya ayrı düşer, ya da zararını görür.[84]

İşte bu sebepten dolayıdır ki, eğer bir şey, ALLAH'tan başkası için sevilirse, kesinlikle insan bunun zararını görür.?'

ALLAH âdildir. Bu sebepten kıyamet gününde, herkesi sevdiği ile başbaşa bırakacağını bildirmektedir.

İnsanın ALLAH'tan başkasına güvenip dayanması, güvendiği yerden zarar görmesine sebep olur. Çünkü oradan yardım göremez. Bunu tecrübe ve akıl yürütme ile anlamak mümkündür. İnsan ALLAH'tan başkasına güvendikçe, mutlaka bu güvendiği dağlara kar yağacak­tır. Nitekim ALLAH'ın bu konuda şöyle bir açıklaması vardır:

"Kendilerine destek olsunlar diye ALLAH'tan başka ilâhlar edindiler. Asla! İlâh edinenler kendilerine yapılan tapınışları kabul etmeyecek, tapınanlara karşı duracak­tır."[85]

Bir başka açıdan meseleye bakacak olursak, ALLAH'tan başka herkes, yardım ederken, bir miktar kendi menfaatini gözetir. Çünkü ihtiyaç sahibi bir varlıktır. Ama ALLAH, hiç bir şeye ihtiyacı olmadığı için, yardımından insana zarar gelmez. Bilhassa insanın bu gerçeği çok iyi göz önünde bulundurması gerekir.[86]

ALLAH dışında yardımına müracaat edilen kişiler, yine insanlar gibi kullardır. Onların hepsi de ALLAH'ın yardımına muhtaçtır. Bu gerçeğin iyi bilinmesi, insanı, ALLAH'tan başka nesnelere kulluk yapmaktan kurtaracak­tır. Diğer taraftan, insanın dışındaki varlıkların hepsi, insanın emrine verilmiş hizmetçilerdir.[87] Korkulması ve ibadet edilmesi gerekmez.

Konu ile ilgili Kur'an'dan bir kaç misâl sunalım:

"(Ey kâfirler) ALLAH'ı bırakıp dua (ve ibâdet) ettikleriniz, sizin gibi kullardır. Eğer davanızda doğru iseniz haydi onlara dua edin de isteklerinizi yerine getirsinler. "[88]

"Sizin ALLAH'ı bırakıp çağırdıklarınız ise, imda­dınıza yetişmeye güçleri yetmediği gibi hatta kendileri­ne de yardımları dokunmaz."[89]

"Böyle iken (Mekke halkı) dediler ki: 'Rahman (çok merhametli olan ALLAH) çocuk edindi.' (Melekler Al­lah'ın kızlarıdır.) dendi, ALLAH bundan münezzehtir. Doğrusu melekler, (ALLAH'ın çocukları değil) ikram olunmuş kullardır."[90]

"Melekler, ALLAH'ın sözünün önüne geçemezler, hep O'nun emriyle hareket ederler."[91]

"ALLAH, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir ve onlar, O'nun rıza verdiği kimselerden başkasına şefaat edemezler. Hepsi O'nun korkusundan titrerler,"[92]

"Güneş de ay da hesaplıdır. Nebat da, ağaç da O'na secde ederler."[93]

"Yedi gökle yer ve bunların içinde bulunan melekler, cinler, insanlar O'nu tesbih ve tenzih eder(Ier). Hiç bir şey müstesna olmamak üzere hepsi O'na hamd ile tesbih eder. Fakat siz onların tesbihini iyi anlayamazsınız. O hakikaten halimdir, gerçekten affedicidir."[94]

"Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. Hepsi de O'na boyun eğicilerdir."[95]

"Hareket eden hiç bir yaratık yoktur ki, hepsinin alnından  tutan (idare ve tasarrufunda bulunduran) O'dur..."[96]

"Göklerde ve yerde olan hiçbir şey yoktur ki, çok esirgeyici ALLAH'a kul olarak gelmiş olmasın."[97]

"Her biri O'na kıyamet günü tek başına gelecektir."[98]

"De ki: Ey mülkün sahibi ALLAH. Sen mülkü kime dilersen ona verirsin, mülkü kimden dilersen ondan alırsın. Kimi dilersen onun kadrini yükseltir, kimi dilersen onu alçaltırsın. Hayır yalnız Senin elindedir. Şüphesiz ki Sen her şeye hakkıyla kadirsin."[99]

Bu misâllerde görüldüğü gibi, ALLAH dışında insan­ların yardım taleb ettikleri şeylerin tümü, âciz ve güçsüzdür. Bu da, boyun eyme, itaat, kulluk ve kölelik­ten ibaret olan ibadetin en küçük şeklinin bile ALLAH'a yapılmasını gerekli kılmaktadır. Bu sebepten ALLAH, peygamberleri vasıtasıyla her devirde insanları uyar­mıştır. Söz konusu çağrı ve uyanlara bir kaç örnek verelim:

"Andolsun ki biz her ümmete, ALLAH'a ibadet edin ve tağuttan kaçının diye tebligat yapması için bir peygam­ber göndermişizdir..."[100]

"Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve ALLAH'a iç­ten yönelenler ise; onlar için de bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver."[101]

"Şeytana itaaat etmeyin, o size açık bir düşmandır diye size öğüt vermedim mi ey Âdem oğullan!.. İşte dosdoğru yol budur, diye size emretmedim mi?"[102]

"Onlar âlimlerini ve Râhiblerini, ALLAH'tan başka Rabler edindiler; Meryem'in oğlu Mesih'i de. Halbuki bunlar da ancak bir olan ALLAH'a ibadet etmelerinden başkasıyla emrolunmamışlardi..."[103]

"Şüphe yok ki ben, (evet) ben ALLAHım! Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise bana ibadet et..."[104]

"İşte Rabbınız olan ALLAH, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Her şeyi yaratandır. O halde O'na ibadet edin. O, her şeyin üstünde güvenip dayanılacak mutlak bir vekîldir."[105]

"De ki, ey insanlar, eğer benim dinimden bir şüp­hede iseniz, (iyice bilin ki) ben ALLAH'ı bırakıp da sizin ibadet etmekte olduklarınıza ibadet etmem. Ancak sizin canınızı alacak olan ALLAH'a ibadet ederim. Bana mü'min olmam emredilmiştir."[106]

"Sizin O'nu bırakıp ibadet ettikleriniz kendinizin ve atalarınızın takmış oldukları kuru adlardan başkası değil­dir. ALLAH bunlara (ilâh olduklarına) dair hiçbir bürhan indirmemiştir. Hüküm ALLAH'tan başkasının değildir. O, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emreylemiştir. Dosdoğru din işte budur..."[107]

"Göklerin ve yerin gaybı ALLAH'ındır. Her iş O'na döndürülür. Öyle ise O'na ibadet et, O'na güvenip dayan..."[108]

"... Önümüzde, ardımızda ve her ikisinin arasında ne varsa O'nundur. Senin Rabbın unutkan değildir."

"O göklerin, yerin ve onların arasında bulunan şey­lerin Rabbıdır. O halde sen O'na ibadet et ve ibade­tinde de iyice sebat et..."[109]

"... Artık kim Rabbına kavuşmayı ümit ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabbına ibadette hiçbir kimse­yi (ve hiç bir şeyi) ortak tutmasın."[110]

Yukarda sıraladığımız âyetlerde, sadece ALLAH'a ibâdet etmenin gerekliliği, değişik açılardan deliller getirilerek insan oğlunun aklı ikna edilmektedir.[111]


[72] Fatiha: 1/4.

[73] Meryem: 19/48.

[74] Meryem: 19/49.

[75] Saffât: 37/29.

[76] Ahkaf: 46/6.

[77] Bu cümlede cin ile, cinlerden olan şeytanlar kasdedilmektedir. Cevap şu anlama gelir: "Görünürde bu insanlar, bizim ismimizi anarak, kendi hayallerine göre resim ve heykellerimizi yaparak bize kulluk etttiler. Fakat aslında bize değil, şeytanlara tapıyorlardı. Çünkü sadece şeytanlar onlara, ALLAH'tan başkalarını ihtiyaçlarını gören varlıklar olarak kabul etmelerini ve onlara ibadet etmelerini telkin ediyorlardı." (Bak: Mevdudi, Tefhim, c, 4, s, 476. İnsanlardan bazı kimselerin, cinlerden bazı kişilere sığındığı bir gerçektir. Bu durum cinlerin azgınlıklarını artırmak­taydı. (Bak: Cin: 72/6.)

[78] Sebe: 34/40-42. İlk çağlardan beri her dönemde müşrikler, melek­leri tanrı ve tanrıça edinmişler ve onların putlarını yapıp tapmışlardır. Birisi yağmur tanrısı,  birisi şimşek, diğeri rüzgâr tanrısı,  bir diğeri zenginlik tanrıçası, biri bilgi, biri hayal, bir diğeri de ölüm tanrısı olarak kabul edilegelmiştir. Bu konuda ALLAH, kıyamet gününde meleklere şöyle sorulacağını söylemektedir: "Bu insanlar ilah olarak size mi tapıyor­lardı?" Bu soru ile bu olayın doğru olup olmadığı değil, meleklerin bunu tasdik edip etmedikleri araştırılmaktadır. Yani: "Siz onların ibadet­lerini tasvip ediyor muydunuz? Siz insanlara ilah olduğunuzu ve size tapmalarını mı söylüyorsunuz. Yoksa siz insanların size saygı ve intizam göstermelerini mi istiyordunuz?" Bu soru sadece meleklere değil, dünyada iken ilah olarak kendilerine tapılan herkese sorulacaktır. Furkan  suresinde  şöyle  buyurulmaktadır:  "O gün (ALLAH) onları  ve ALLAH'tan  başka  ibadet  ettiklerini toplayıp, " Şu kullarımı siz mi sapıttınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar?" diyecektir. (Furkan: 25/17) Bak: Mevdudi, Tefhim, c,4, s, 475.

[79] Bak: Ahmet İbni Teymiye, İbni Teymiye Külliyatı. Ter: Heyet, Tevhid Yay. İst. 1986, c. 1, s, 247-250.

[80] Yunus: 10/18.

[81] Zümer: 39/3.

[82] Bakara: 2/186.

[83] Konuyla ilgili pratik bir misal vermek istiyoruz. Köpek bile, kendisine değnekle vurulduğunda, önce değneğe saldırır. Fakat kısa zaman sonra, değneğin kimin tarafından vurulduğunu, kendisine vuran ve acı verenin bu değneği tutan kişi olduğunu anlar.

[84] Konu ile ilgili bir Hadîs'i buraya alıyoruz: "Altın ve gümüş biriktirip de bunları ALLAH yolunda harcamayanlar, depo ettikleri şeyleri, kıyamet gününde, başı dazlak bir yiğit olarak karşılarında göreceklerdir, O korkunç şey şakaklarından kavrayıp 'İşte ben senin depo ettiğin malınım.' diyecektir." Bak: Buhari, Zekat, 3; Tefsir, Sure, 3/14; Hîyel, 3; Neseî, Zekat. 6, 20; İbn. Mace. Zekat, 2; Muvatta, Zekat, 22; Ahmed b. Hanbel, c, 1, s, 377; c, 2, s, 98.137. 156, 355. 489; c 5, s, 2.

[85] Meryem: 19/81.

[86] İbn.Teymiyye, age, c, 1, s, 98-100.

[87] Casiye: 45/13.

[88] Araf: 7/194.

[89] Araf: 7/197.

[90] Enbiya: 21/26.

[91] Enbiya: 2/27.

[92] Enbiya: 21/28.

[93] Rahman: 55/5-6.

[94] İsra. 17/44.

[95] Rum: 30/26.

[96] Hud: 11/56.

[97] Meryem: 19/93.

[98] Meryem: 19/95.

[99] Ali İmran: 3/26.

[100] Nahl: 16/36.

[101] Zümer: 39/17.

[102] Yasin: 36/60-61.

[103] Tevbe: 9/31.

[104] Ta Ha: 20/14.

[105] Enam: 6/102.

[106] Yunus: 10/104.

[107] Yusuf: 12/40.

[108] Hud: 11/123

[109] Meryem: 19/64-65.

[110] Kehf: 18/110.

[111] Doç. Dr. Abdullah Özbek, Kur’an’da Tevhid Eğitimi, Esra Yayınları: 36-47.