๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Kuranda İnsan Psikolojisi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 16 Şubat 2011, 12:43:41



Konu Başlığı: Ümmet ve İmam
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 16 Şubat 2011, 12:43:41
Ümmet - İmam

 'Ümm' 'anne, nine' demektir; bu yüzden insanlı­ğın ilk annesi olan Hz. Havva'ya 'anamız' deriz. Şu hal­de, 'Ümvı' bir şeyin vücuduna, terbiyesine, ıslahına ve­ya başlangıcına asillik eden kök veya köken anlamına gelmektedir; kısaca, bir şeyin kendinden kaynaklanıp, kendine izafe olunduğu temeldir. [447]

Kur'anda 'Ümmü'ül-Kitap''tan söz edilir:

“Ha-Mîm, Andolsun Apaçık Kitaba; biz onu Arap­ça bir Kur'an kıldık akledesiniz diye. O katımızda bulunan Ümm'ül-Kitap'tadır, yüce ve hakim” (Zuh: ruf:  1-4).

Ümm'ül-Kitap hakimdir, muhkemdir; onda her şey yazılmış durumdadır. Buna Levh-ı Mahfuz da denmek­tedir. Kur'an'da buna İmamün mübîn (apaçık İmam) de denilir, Bediüzzaman'ın işaret ettiği üzere, gayb ale­mine bakan îmamün mübîn veya Ümm'ül-Kitap de­yimleri her şeyin aslını, neslini kök ve tohumunu ba­rındıran Kader-i İlâhî'nin bir defteri durumundadır; bir nev'î Emr-i İlâhî'nin bir unvanıdır. Eşyanın kök­leri ve asılları, tohumları varlık alanına çıkmadan ön­ce bu defterdedir. Kur'an'ın el-Kitab'ül Mübîn olmadan önceki durumu İmamün Mübîn'dir. Ümm'ül-Kitap'tır; İlim ve Emr-i İlâhı''dedir. [448]

Ümm'ül-Kitap açılmakla ve içindeki varlık kökle­ri, yaratıkların çekirdek ve tohumları patlamakla alem­ler, yani kâinat ortaya çıkar; Levh-ı Mahfuz'dan Levh-ı Mahv ve İsbat'a. geçer:

“Allah dilediğini siler (mahveder), (dilediğini) bırakır (isbat); Ümm'ül-Kitab O'nun yanındadır” (Ra'd: 39).

Varlıklar yaratılmakla, Levh-ı Mahfuz'dan Levh-ı Mahv ve İsbat'a. geçmekle İlim'den Kudret'e veya İlim defterinden Kudret defterine geçmiş olurlar.

Kur'an İmamün mubîn halinden el-Kitab'ül-Mübın haline geçince yine bütünüyle muhkem olmakla birlik­te, bir yönüyle de bütünüyle müteşabih bir hal alır (bk. Muhkem, Müteşabih). Kur'an, Tevrat ve İncil gibi ben­zeri kitapların indirilme nedeni, yeryüzünde Allah'ın Yolu'ndan çıkan insanlara öncülük yapmak, onlara Al­lah'ın Yolu'nu göstermek ve bu yolda gitmelerini sağ­lamaktır; yani Kitap yeryüzünde insanlar için imamdır:

“..Ondan önce imam ve rahmet olarak Musa'nın Kitabı var..”(Hud: 17).

Kâinat'ta 'tür tür' yayılan varlıklardan her bir tü-. rün kendilerine özgü nitelikleri vardır; onlar fıtratla­rından asla sapmazlar ve fıtratları doğrultusunda, Al­lah'ın kendileri için çizdiği yolda yürürler. Yani, on­lar Ümm'ül-Kitap'taki asıllarının Mahv ve İsbat ale­mine çıkmasıyla 'ete kemiğe bürünmüşleredir; ve bu alemde asıllarının niteliklerinden asla dışarı çıkmamak­tadırlar; işte onlar bu şekilde fıtratları üzerinde yaşa­yan birer ümmet halindedirler:

“Yeryüzünde hareket eden hiç bir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi bi­rer ümmet olmasınlar..” (En'am: 38).

İnsan irade sahibi bir varlık olarak, Allah'ın ken­disini üzerinde yarattığı fıtrat'tan sapabilir; bu yüzden yeri geldikçe açıkladığımız gibi, kendisini yeniden Al­lah'ın fıtratı'na döndürmek için Allah rasûller gönde­rir, nebiler ba's eder. Bu nebî ve rasûller tek bir zürriyet halinde insanlık içinde uzanıp giderler. Adem ve Nuh'tan sonra Nübüvvet ve Risalet Hz. İbrahim'e gel­miş ve Hz. İbrahim kendisinden sonraki tüm nebî ve rasûllerin babası olmuştur ve o yalnızca tek bir kavm için değil, tüm insanlık için bir önder durumundadır. Rasûllere indirilen Kitap gerçi insanlar için imamdır; fakat o her insana inmediğinden, Allah'ın seçtiği rasûl­lere bir çekirdek halinde inmekte ve Rasûller'in onu ya­şaması ve uygulamasıyla imamlık fonksiyonunu gör­mektedir. Bu bakımdan, bir Kitap'la özdeşleşen rasûl­ler ve onların uygulayıcısı nebiler insanlar için imam­dılar. İşte bu imamlar insanlık içinde, onlara yol gös­teren, onları Allah'ın hidayetiyle hidayet eden birer öncü, yol gösterici ve rehber olarak tek bir topluluk ha­lindedirler; yani bir ümmet'tir onlar: bu ümmet'in ev­rensel çaptaki ilk babası veya anası 'ümm'ü, yani başı, kaynağı Hz. İbrahim (a) dir; bu bakımdan o tüm insan­lara imam olmasının yanısıra, bütün imamların kendi­sinden geldiği bir ümmet'tîr:

“Rabbi İbrahim'i bazı kelimelerle iptilâya uğrat­mış, o da bunları tamamlamıştı. “Seni insanlara imam yapacağım” dedi. “Soyumdan da” dedi; “ah­dime zalimler erişemez” dedi” (Bakara:  124). Bu ayet İbrahim'in imamlığını açıkladığı gibi, za­limin, yani haksızlıkta bulunanın, zulm kelimesinin çok geniş kapsamı içinde kendi yerine konması gereken bir şeyi yerine koyamıyanın imam olamayacağını da belirt­mektedir.

 

“İbrahim hanif olarak Allah'a boyun eğen bir ümmetti; müşriklerden olmadı” (Nahl: 120).

 “(İbrahim, Lût, İshak ve Yakup hk.) “Onlan emrimizle hidayet eden imamlar kıldık ve onlara ha­yırlar işlemeği, namaz kılmayı ve zekât vermeği vahyettik. Bize ibadet edenlerdi onlar” (Enbiya: 73).

“Yarattıklarımızdan bir ümmet var ki, hakkla hi­dayet ederler ve hakkla adalet yaparlar” (A'raf: 181).

İmam, 'ümm'le ilgili olarak, insanlara öncülük eden, çevresinde bir Ümmet, yani kendi yolunca giden ve peşinden gelen bir topluluk oluşturan önder demek­tir. Bu bakımdan, Allah'ın Yolu'na hidayet eden imam­lar olduğu gibi, arkasındaki ümmet'i ateşe götüren imamlar da vardır ve dolayısıyle hayr üzerinde birleş­miş ümmet bulunduğu gibi, şerr üzerinde birleşmiş üm­met de vardır:

“Allah'a yalan iftira atan ya da O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? Onlara Kitap'tan nasipleri erişir; nihayet ramilerimiz gelip canlarını alırken, “hani Allah'tan başka çağırdık­larınız nerde?” dediklerinde, “bizden sapıp kaybol­dular” dediler ve kendi aleyhlerine, kendilerinin kâfir olduklarına şahitlik ettiler. “Sizden önce cinnden ve insden geçmiş olan ümmetler içinde ateşe girin” dedi.. (A'raf: 37-38).

“Biz onları ateşe çağıran imamlar kıldık ve Kıya­met Günü'nde yardım olunmazlar” (Kasas: 41).

 İşte, yeryüzünde insanlar hayr ve şerr imamlarının önderliğinde, onların izince giden ümmetler halinde­dirler. Ve, Kıyamet Günü'nde her ümmet imamlarıyla birlikte çağrılır:

“Günün birinde her sınıf insanları imamlarıyla ça­ğırırız da, kimin kitabı sağından verilirse onlar ki­taplarını okurlar ve en ufak bir zulme uğratılmaz­lar. Kim burada kör ise o Ahiret'te de kördür ve gittiği yol daha sapık olandır” (İsra:  71-72).

Burada “Zamanının imamını bilmeden ölen Cahiliyye ölümüyle ölür” [449] hadisini hatırlamanın tam ye­ridir. İşte, insan dünya hayatında kime uymuş ve kimîn ardınca gitmişse, Ahiret'te de onunla birlikte çağ­rılacak ve ya Cennet'e ya da Cehennem'e girecektir. Eğer, Eîmalılı Hamdi Yazır'ın açıkladığı gibi, yeryüzün­de kör olan -muhakkak şu ki, gözler kör olmaz, fakat göğüslerdeki kalpler kör olur (Hacc: 46)- doğru yolu görmiyen, hakk imam'a. uymayan, Allah'ın nimetlerine nankörlük eden Ahiret'te de kör olacak [450] ve elbette Cennet'in yolunu bulamadan, Sırat'tan geçemeden Ce­hennem'e yuvarlanacaktır.

İmamlar Ahiret'te ümmetleri konusunda şahitlikte bulunacaklardır; yani onlar şehiddirler (bk.  Şehid):

“Her ümmetten bir şehid ba's ettiğimiz gün artık ne küfrdenlere izin verilir ve ne de özür dilemeleri istenir” (Nahl: 84).

Demek ki, şehidlerin şehadeti kesindir ve geçerlidir. “

“Her ümmetten bir şehid getirdiğimiz, seni de bun­ların üzerine şehid getirdiğimiz zaman nice olur?” (Nisa: 41).

Rasûl-i Ekrem (S.A.V.) 'in kâinatın çekirdeği, yara­tılış nedeni, nübüvvetin hem başı hem sonu olduğunu bu ayet ne güzel ortaya koyuyor!

İşte, her İmam'ın çevresinde bir ümmet vardır; bü­tün ümmetlerin imamları üzerinde şehid olan Hatem'-ül-Enbiya'nın ümmeti ise kuşkusuz en büyük nimete nail olan, bu nimet karşılığında da sorumluluğu bulu­nan bir ümmet'tir. Nasıl Hz. İbrahim'in zürriyetinden nebîler-rasûller-imamlar silsilesi gelmiş, birer imam olarak ümmetler oluşturmuşlar ve kendileri de insan­lar için çıkarılmış, onları hayra çağıran en hayırlı bir ümmet olmuşlarsa, Rasûl-i Ekrem'in oluşturduğu üm­met de insanlar içinde hayırlı bir ümmet olarak hakk imamının çevresinde bütün insanlığa hidayet götürmek görevini yüklenmiş bir ümmettir, böyle bir ümmet ol­mak durumundadır. Kur'an bu ümmetin birinci derecedeki görevini şöyle açıklar:

“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. Ma'rufu emreder, münkerden nehyedersiniz ve Allah'a inanırsınız..” (A. İmran: 110). Demek ki, Muhammed ümmeti'nin ana görevi 'ma'­rufu  emredip,  münkerden  nehyetmek'tir.  Bunu  yap­mak için ümmet imamının çevresinde toplanmak ve kendi içinde hayra çağıran bir topluluk, bir ümmet oluşturmak zorundadır. İşte, ümmetin içindeki bu üm­met mü'minlerin hayra çağırır, onları Allah'ın Yolu'nda dosdoğru götürmeğe uğraşır ve bunun sonucunda bütün olarak ümmet de tüm insanlığa İslâm'ın mesa­jını iletir:

“İçinizden hayra çağıran ve ma'rufu emredip mün­kerden nehyeden bir ümmet bulunsun”(A. İmran: 104).

Kur'an böyle bir ümmetin Musa'nın kavmi içinde bulunduğunu belirtiyor:

Musa'nın   kavminden   hakkla   hidayet   eden   ve onunla adalet yapan bir ümmet vardı” (A'raf: 159).

İslâm ümmeti yalnızca Allah'ı Rabb kabul ederek O'na ibadet etmek ve Rabb'i, Rasûl'ü, Kâbe'si-Kıble'si, imam'ı... bir olarak ihtilâfa düşmemekle yükümlüdür:

“Muhakkak bu ümmetiniz tek bir ümmettir ve Ben de Rabbinizim, o halde Bana ibadet edin” (Enbiya: 92).

Elmalılı Hamdi Yazırın belirttiği üzere, “müslümanların imandan sonra ilk dinî görevleri olan ümmet ve imamet teşkili yerine getirilmeden “kurtulanlar on­lardım hükm-i celiline mazhar olabilmek, “ancak müslümanlar olarak can verin” emrine uyabilmek zor­dur. [451]

İlmi hakk olarak her şeyi kuşatan ancak Allah'tır’

 Elhamdü lillâhi alâ külli hâl ve itmam-i haza'l-kitab. [452]


[447] Müfredat,  22.                           

[448] Sözler. 581, DN.

[449] Hakim'in Müstedrek'inde rivayet edip sahih olduğunu belirttiği bu hadis daha başka muhaddisleree de rivayet edil­miştir.

[450] Hak Dini Kur'an Dili,           

[451] a.g.e. II:   1154-1155.

[452] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 583-588.