Konu Başlığı: Tüğyan ve Tağüt Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 17 Şubat 2011, 12:57:28 Tüğyan/Tağüt 'Ta-Gâ' 'sınırı aşmak, isyanda ve karşı çıkışta fazla ileri gitmek, haddi tecavüz etmek’ demektir. 'Tağvâ' ve 'Tuğyan' bu fiilin masdandır. Kur'an'da da geçtiği üzere, “Su tuğyan ettiğinde (kabarıp taştığında) sizi akıp giden(gemi)de taşıdık” (Hakka: 11) ifadesinde olduğu gibi, suyun kabarıp taşmasına, yatağından çıkıp kenarlarını aşmasına 'tuğyan' denilir; bu şekilde taşan ve her yeri kaplayan şeye de Kur'an'da 'tağıye' adı verilmektedir ki, Semud kavmini helak eden korkunç ve soğuk fırtınayla birlikte gelen zelzele hakkında kullanılmaktadır (Hakka: 5).[268] İnsan belli nimetlere kavuştuğu ve kendisini başkalarından müstağni zannetiği, kendisinde istediğini yapabilecek bir güç, bilgi ve yetenek vehmettiği zaman artık Allah'ı da unutur; gerçek kudret, ilim ve dilediğini dileme ve yapabilme güç ve iradesine sahip olanın yalnızca Allah olduğunu aklından çıkarır. Bu durum insan için tuğyan'a. açılan bir kapıdır; artık dilediğini yapar, hak, hukuk ve hiç bir sınır tanımaz. Allah'a ortak koşmaya, nefsini O'nun yerine geçirip heva ve heveslerinin peşinden gitmeğe girişir. İşte, bu hal tuğyan halidir ve bu tür insanlar da Kur'an'ın diliyle taği dir.’ Kur'an Firavun'un, Nuh.kavminin, Semud kavminin ve daha başka üzerlerine Allah'ın gazabının hak olduğu kavimlerin durumlarını tuğyan kelimesiyle açıklar. Bunlar, yukarıda belirttiğimiz gibi kendilerini yeryüzünün en büyük ve istediklerini istedikleri biçimde yapabilecek gücü olarak görüp tam bir istiğnanın içine girmişler ve “Hayır, insan tuğyankârlık eder, kendini müstağni görmekle” (Alâk: 6-7) ayetinde de belirtildiği gibi, tuğyan'ın içine dalmışlardır. Semud Kavmi bağlarda, bahçelerde, çeşme başlarında ve hurmalıklar arasında zevk ve safa içinde yaşayıp müsriflerin emrine itaat etmekle ve Salih (a)'ın uyarmalarına kulak, tıkayarak Allah'ın ayetlerine yüz çevirip, O'na şirk koştukları yetmiyormuş gibi bir de Salih'in peygamberliğine 'ayet' olarak istedikleri deveyi boğazlamakla (Şuara:146-157); Ad kavmi ebedî hayat umuduyla köşkler dikip boş şeylerle uğraşırken, yakaladıklarını zorbaca yakalar ve yeryüzünde fesat çıkarırken Hud(a)'ın çağrısına uymayarak Allah'a şirk koşmakta devam etmekle, (Şuara: 128-130); 'en zalim ve en tuğyankâr' olarak nitelendirilen Hz. Nuh'un kavmi (Necm: 52) kendilerini üstün görüşlü ve mü'minleri de ayak takımı olarak değerlendirmeleri, Hz. Nuh'u taşlamakla tehdit etmeleri ve bir an önce kaçınmaya çağırdığı azabı getirmesini istemeleri, çağrısına kulaklarını tıkayıp kibirli kibirli ayak diremeleri, büyük büyük tuzaklar kurup taptıkları sözde tanrıları bırakmamalarıyla (Hud: 27, 32, Şuara: 111, 116, Nuh: 7, 22-3) “Şehirlerde tuğyanda bulunmuş ve fesadı artırmış” oluyorlardı (Fecr: 11-12). Aynı şekilde Firavun da İsrail Oğulları'na akla gelmedik zulümler yapıyor, erkeklerini boğazlatıp kadınlarının ırzlarını kirlettiriyor, Hz. Musa'nın çağrısına sağır kesilip Allah'a şirk koşuyor ve kendisini insanların en büyük Rabbi ilân ediyordu. Tuğyankâr insanların özellikle elebaşıları ve önde gelenleri kendi tuğyanlarını haklı göstermek ve insanlar üzerinde rabbleşip onların dünya hayatlarını düzenlemek için belli hükümler korlar; böylece diğer insanlar da bunların koydukları hükümleri kabul eder, Allah'ın hükmünü bırakır, tuğyankârlıkların hükümleriyle muhakeme olunmak ister ve böylece tuğyankârlara hem ibadet etmiş, hem de onları velî edinmiş olurlar, îşte, Kur'an bunlardan birinci tür, yani tuğyankâr ve başkaları üzerinde rabbleşip tuğyanlarını haklı çıkarmaya, dünya hayatını yönlendirip yeryüzünün rabbi kesilmeye girişen insanlara Tağut der. [269] Bu kelimenin tekili de çoğulu da aynıdır; yani Tağut bir yerde bir tane olabildiği gibi, işbirliği içinde birden fazla da olabilir. Tağut kendisini velî edinenleri nur'dan zulümat'a çıkarır; kendisi zulümat, yani karanlıklar içinde olduğu için kendi peşinden gidenleri de başaşağı bu karanlıkların içine yuvarlar (Bakara: 257). Böylece, Tağut'un peşinde gidenler onu velî edinmekle ona ibadet etmiş (Maide: 60) ve Allah'a imandan önce 'lâ-hayır' kılıcıyla Tağut'a, küfretmeleri, onu tanımamaları gerekirken onun koyduğu hükümlerle muhakeme olunmak istemekle Allah'a küfretmiş ve Tağut'a, iman etmiş olurlar (Nisa: 60). Artık, karanlıkları yırtıcı birer ışık olan Kur'an ayetleri böylelerinin ancak tuğyan ve küfrünü artırır (Maide: 64). Böylelikle, şirk toplumunun üzerine oturduğu üçlü de (Tağut, onun tanrısı olan nefsi, heva-hevesi ve yardımcılarıyla Tağut'a ibadet edenler) tamamlanmış olur ve yapı olarak rasûl(imam) ve mü'minlerden oluşan, ama temelde mutlakhakim olarak bir Allah'ta birleşen Tevhid toplumunun yerini alır veya karşısına geçer. Tuğyan insanı azaptan kurtarmaz ve tuğyankârların varacağı yer de Cehennemdir (Sad: 55, Nebe': 22). [270] [268] Müfredat, 304, Külliyat, 236. [269] İbn-i Kesir, Tefsir'ul-Kur'an'iI-Azim, I, 519. [270] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları: 355-358. |